ELDİVENSİZ REVİZYONİZM
ENVER HOCA
AVRUPA KOMÜNİZMİ ANTİ-KOMÜNİZMDİR
AVRUPA KOMÜNİZMİ ANTİ-KOMÜNİZMDİR
İspanyol revizyonistlerinin çizgisi özel bir dikkate değer. Bu revizyonistler İtalyan ve Fransız revizyonistlerinden farklı oldukları için değil, tüm revizyonistlerin sözcüsü ve deneme tahtası olarak oynadıkları özel rolden dolayı, Carrillo ve yandaşlan eldivensiz konuşurlar Açıkça, başka Sovyet revizyonistleri olmak üzere, öteki revizyonistler bundan hoşlansa da hoşlanmasa da, onlar çağdaş revizyonizmin gerçek düşüncesini ifade ederler. Sovyet revizyonistleri zaman zaman Carrillo’yu «eleştiriyorlarsa» bunu, onun hain düşüncelerinden dolayı değil, ama tüm revizyonistlerin düşünce ve amaçlarını açıkladığı için yapıyorlar.
Carrillo, çürümekte olan bozulmuş burjuva - kapitalist toplumun, kapitalist - burjuvazinin hizmetindeki lumpen - aydınların bir ürünüdür.
Carrillo, Fransa’da yaşamış ve görünüşe göre, Sart- re’çilerin, anarşistlerin, Troçkist ve daha bir sürülerinin karışık Anti-Marksist teorilerinden derinden etkilenmiştir. Şimdi, bu tezleri, burjuva basının sayfalarını dolduran röportaj ve nutuklarda ve özellikle de, o denli çok övü-len «Avrupa - Komünizmi ve Devlet» adlı kitabında geliştiriyor. Tümden derinliğine Anti-Marksist içerikli bu «ya- pıt»ta, İspanyol Komünist Partisi Genel Sekreteri Tog- liatti’nin, Berlinguer, Marchais, Kruşçev, Tito ve çağdaş revizyonizmin öteki önderlerinin oportünist görüş ve tezlerini bir araya toplamış ve düzenlemiştir. Temel amacı, Marksizm - Leninizm’den ayrılışı haklı göstermek, devrim ve sosyalizm düşüncesini kınamak, revizyonizmi meşrulaştırmaktan ibarettir.
Carrillo, Lenin’in sosyalist devrim stratejisini ve proletarya diktatörlüğü devletini açıkladığı ünlü ve dahice eseri «Devlet ve Devrim »e muhalefet etmek amacıyla kitabına «Avrupa - Komünizmi ve Devlet» adını vermiştir. Kendini beğenmiş Carrillo, komünizmin tüm döneklerinden aldığı söz kırıntıları ile, Lenin’in yaşamın ve devrimci uygulamanın büyük mührü ile damgalayarak ölümsüzleştirdiği «Devlet ve Devrim» gibi, Marksist düşüncenin en yüce anıtlarından birini devireceğini iddia ediyor.
Küçükburjuva aydınların tezlerini yayan dönek Carrillo’ya göre, proletarya, bugün, artık, sosyalizm için mücadeleyi yöneten, toplumun en devrimci sınıfı değildir ve çeşitli derecelerle, bu rol tüm sınıflara aittir, özellikle de aydınlara. Bu hain, Lenin devrinde, proletaryanın geri kalmış bir sınıf olduğunu, oysa bugün işçi sınıfının çok ilerlemiş bir sınıf olduğunu ve yanında da aydınların bilinç seviyelerini çok yükselttiklerini iddia ediyor. Kısaca, o da, revizyonist filozof Garaudy’nin tezleriyle birleşiyor. Carrillo’ya göre, komünistler bugün iktidarı şiddet yoluyla değil, burjuva iktidarı yıkıp proletarya diktatörlüğünü kurarak değil, kapitalist sistemin geçirdiği değişiklikleri gözönüne alarak, buna uygun başka biçimlerden yararlanarak almalıdır. Halihazırdaki burjuva toplum, kendi bünyesinde sosyalizmin tohumunu taşımaktaymış ve bu yüzden de proletarya sosyalizmin kurulmasıyla ilgilenen tek sınıf değilmiş.
Anlamalıyız ki, diyor Carrillo, halihazırdaki kapitalist devlet bünye değiştirmiştir ve ona göre, başkaları bu değişikliğin farkında değillerdir ve yalnız kendi aklı- bunu ortaya çıkarmıştır. Ama onun ortaya çıkardığı, tüm zaman «teorisini» üzerine inşa ettiği, hayalî bir gerçektir. Ona göre, kapitalist devlet, kapitalizmin ve emperyalizmin eski konsorsiyumlarındakinden değişik şekiller alan bir dizi müesseseyi ulusallaştırmıştır. Devlet, bu müesseseleri, burjuva uslamlamasına nüfuz etmiş memurlar aracılığıyla az ya da çok doğru bir biçimde yönetmektedir. Şimdi, hep ona göre tabii, sadece bu uslamlamayı, bu zihniyeti değiştirmek söz konusudur, böylece herşey yoluna girecektir. Memurların burjuva zihniyeti, diyor Carrillo, çok değişikliklere uğradı ama, bu hamalların sosyalizme gitmek için, yeni reformlar gerektiğini anlaması için daha çalışmak gerekmektedir.
Carrillo, bununla, günümüzde kapitalist ülkelerdeki devletin burjuvazi iktidarını, mülkiyetini ve egemenliğini korumak için baskı aracını temsil etmediğini, ama sınıfların, tüm sınıfların üstünde bir iktidar olduğunu «kanıtlamaya» çabalıyor. Gerçeği tümden değiştirmeye gücü yetmediğinden de, bu iktidarın içinde, burjuvazinin belirli bir ön egemenliği olduğunu, bu devletin yaratıldığı tarihsel koşullardan kalma, ama günümüzde düzeltilebilecek bir şey olarak belirttiği, bir ön egemenliği olduğunu da kabul ediyor.
Ama bu değişiklik nasıl yapılacak. Bu ön egemenlik nasıl giderilecek, «demokratik sosyalizm» devleti nasıl yaratılacak? Ona göre, bunu gerçekleştirmek için güya geçmiş zamanlarda geçerli olan Leninist teori, ekonomik, toplumsal ve öteki koşullar değiştiğinden dolayı uygulanamaz. Şimdi bu değişikliği bir başka teori üzerine kurmak gerek, eh, Carrillo’da bu işe dünden hazır!
Üretim araçları, diye belirtiyor, artık yalnız burjuvazinin mülkiyeti değildir. Bu özel mülkiyetin yanı sıra devlet mülkiyeti de mevcuttur ve Carrillo bunu «sosyalist», kooperatif mülkiyeti vb. gibi kabul etmektedir. Proletaryaya gelince, o artık yoktur, o aydınlarla, memurlarla, papazlarla, yargıçlarla, jandarmalarla vb. kaynaşmıştır. Öte yandan, kapitalistler, eski düzene sıkı sıkıya bağlı, küçük inatçı bir grup olarak kalmışlardır. Bu koşullarda, hep Carrillo’ya göre tabii, bu burjuva üstyapının kurumlarını reformlar ve eğitim sayesinde demokratikleştirmek uygun olur. Söz konusu kuramlar bundan böyle bu yola angaje olmuştur ve böylece komünistlere düşen tek iş de, bu süreci hızlandırmaktır.
Dönek Carrillo’ya inanılırsa, çalışan kitlelerle günümüz burjuva devleti arasındaki anlaşmazlık özünden değişmiştir. Bu artık eski anlaşmazlık değildir, neden ki günümüzde burjuva devlet artık bir tüm olarak burjuvazinin değil, sadece onun küçük bir kısmının, büyük tekel gruplarını kontrol eden kısmının çıkarlarını savunan bir girişimci olmuştur. İşte bunun için de, şimdi devlet salt ileri proletaryaya değil, bizzat burjuvazinin büyük bir kesimini kapsayan geniş toplumsal sınıf ve tabakalara da doğrudan karşıdır. Büyük finans oligarşisine ve girişimci devlete karşı olan çeşitli sınıflardan elemanlar, devle aygıtına nüfuz edebilir, girmiştir de. Bu «ilerici elemanlar» sayesinde, reformlar yoluyla iktidarı ele geçirmek mümkündür.
Bu düşleri «kanıtlamak» için Carrillo, Roma’da, polisin de oyunu Italyan Komünist Partisine verdiğini söyler ve İtalya’yı örnek gösterir. Bununla da kapitalist burjuvazinin baskı ve engel güçlerinin de değişikliklere uğradığı sonucuna gelmek istiyor. Ona göre, bu güçler, kuşkusuz, çoğu zaman sermayenin arzusuna göre dav- ranmaktadırla ama, bunu kapitalist devlete kendilerini ve bilinçlerini göstermeden istemeye istemeye yapıyorlar. Fırsat çıktığında, bu güçler kapitalist iktidarın arzusunun tersine hareket etmektedir.
Mahkemeler açısından da durum aynıdır. Mahkemeler, kuşkusuz, diyor Carrillo, burjuvazinin yasalarını uyguluyorlar ama, burada da yargıçların bilinci de değişime uğramaya başlamıştır.
Din ve kilise sorunu da aynı anlayışla ele alıyor. Kilise, diyor, gelişti, artık eski doğmatik kilisi değildir o. Papazlar da bugün, dogmaların değiştirilmesinden yana, onlar artık bilime karşı değiller, ama bilimden ya- nadırlar. İşte bunun için, İncil’in ve Vafikan’in kendi yeni inançlarından dolayı, eskiden vaaz ettiği yaşamdan tamamen değişik bir yaşamdan yanadırlar. Zaten Vatikan da, daha ilerici ve daha insancıl bir topluma doğru, daha geniş ve daha tam bir demokrasi toplumuna doğru yönelmiştir.
Carrillo’ya inanılırsa, kilise, sosyalizmi gerçekleştirmeye yönelik toplumsal değişikliklere yardım edecektir! Bu fantazilerden hareket ederek, Carrillo, yüksek ruhban hiyerarşisinin, henüz sosyalizmi ve Marksizm’i uzun vadede sorunları çözecek bir yol olarak kabul etmeye yanaşmasa bile, kapitalizmin yeterliliklerinden kuşkuya düşmeye başlamışlardır, sonucuna ulaşıyor. Dogmalarındaki evrimlerinden dolayı papazları kutluyor ve sonuç olarak da, Avrupa - Komünistlerinin, kilise ve Vatikan’dan daha «ilerici» olmaları için kendi dogmalarından, yani Marksizm - Leninizm’den kurtulmaları gerektiğini beyan ediyor.
Burjuvazinin en sağlam ideolojik aygıtlarından olan eğitim, Carrillo için hiç bir sorun arzetmiyor, zira daha şimdiden hemen hemen, iyiden iyiye değişmiştir. Günümüzde, eğitim bir kitle karakterine büründüğünden, ideolojik içeriğini de değiştirmiştir diye iddia ediyor.
Aileye gelince, Carrillo’ya göre, aile yaşam biçimini ve anlayışlarını tümden değiştirmiştir. Bugün çocuklar sadece ebeveynlerini dinlememekle kalmayıp onların düşüncelerine bile karşı çıkmaktadırlar. Onlar düşüncelerinde, daha şimdiden nerdeyse sosyalizmde yaşıyorlar- dır.
Bir başka deyişle, Carrillo için, tüm kapitalist toplum dönüşüme uğrasa da, artık bu Marks, Lenin zamanının toplumu, 1917 Büyük Ekim Sosyalist Devrimi’nin, Çarlığı devirdiği o çürümüş iktidar olmayacaktır. Carrillo’ya göre Sovyetler Birliğindeki Ekim Devrimi ve öteki ülkelerde zafere ulaşan devrimleri dünya savaşları devrime sürüklemiştir. Böylece korkunç bir şekilde, devrimin utkusu için savaştan yana olan gerçek devrimcilere de iftiralar atıyor. Dünya savaşlarının, toplumsal çelişkileri en yüksek bir düzeyde şiddetlendirip, kitlelerin acısını eşi görülmemiş birbiçimde artırarak, savaşlardan ve bu savaşları doğuran düzenden tek kurtuluş yolu olarak devrimlerin patlamasını hızlandırdığı doğrudur. Ama dünya savaşları ve yerel savaşlar toplumsal devrimlerin nedeni değildir. Bu devrimlerin en derin nedeni, kapitalist sistemin kendi çelişkileri, özellikle de eski üretim ilişkileri ile yeni üretici güçler arasındaki çatışmadır. Tarih de kanıtlamıştır ki, bu çatışma devletlerarası savaşlarla birlikte yürütülmeden de çözümlenebilecek bir çatışmadır.
Sosyalizmin iktidarı ele alışı, diyor Carrillo, gelecek bir dünya savaşina bağlanamaz, çünkü çağımızda böyle bir savaş tüm insanlığı toptan imhaya sürükler. Carrillo, emperyalizmin atom şantajını da desteklemeyi ih-mal etmiyor. Kruşçev’i izleyerek, atom bombalarının varolduğu koşullarda devrim ya da özgürlük savaşlarını sürdürmek yararsızdır, çünkü bunlar kazananı kaybedeni olmayacak bir atom savaşma neden olabilir, diyor. «Silâhsız ve savaşsız» bir dünyadan söz ediliyorsa bu düşünceyi sonuna dekgötürmek gerek. Madem ki, Sovyetler Birliği Komünist Partisi XX. Kongresinde de denildiği gibi, savaşsız bir dünya kurmak istiyoruz, sadece silahsızlanmayı isteyerek, barış için söylevler vererek değil, ama aynı zamanda her yerde devrimin dibini oyarak ve onu sabote ederek de çalışmamız gerek.
Öte yandan, Carrillo için, şiddet yoluyla devrimin yolu kapalıdır, çünkü Amerikan emperyalizmi buna izin vermez. Carrillo, kendi küçük burjuva korkusunu teori- leştirmek, emperyalizme ve burjuvaziye teslimiyetini bir kural haline getirmek istiyor. Yalnız Amerikan emperyalizmi değil, tüm dünya gericiliğinin, herhangi bir devrimi bastırmak için müdahale öngördüğü uzun zamandır vardır ve bu Amerika ve öteki emperyalistlerin saldırgan stratejilerinin bir uzantısıdır. Oysa tarih halkların devrim içinde ayaklandıklarını ve Amerikan müdahalesiyle savaştıklarını ve zafere ulaştıklarını göstermiştir. Son örnek olarak İran devrimini alalım : Amerikan emperyalizmi vermedik gözdağı bırakmadı, ancak doğrudan doğruya silâhlı müdahaleye kalkışamadı. Neden ki, İran halkının kararlılığı ile karşı karşıya geldiğinde, en modem silâhlarla tepeden tırnağa donattığı jandarma şah’in şahsında uğradığından çok daha büyük bir yenilgiyi kabullenmek durumunda kalacağını hissetti.
Carrillo’nun tezlerinde yeni olan şey, emperyalist politikayı övmesi ve desteklemesi, kitleler arasında, teslimiyet ve moral bozukluğu tohumunu yaymak için korku ekmesi ve gericiliğe hizmet etmesidir. Hem de kimi yabancılardan korkması için uyarıyor? Sadece Franko’-ya karşı değil, Hitler ve Mussolini’nin silahlı müdahalesine karşı, Blum gibi sosyalistlere karşı kahramanca savaşan İspanyol halkını. Yukarıda sayılan ve Carrillo’nun şimdi öğrenciliğini yaptığı, tüm faşistlerin devrimini sabote ettiği, İspanyol halkını.
Burjuvazinin bir polis gücü ve önemli bir baskı gücü beslemesi yararsızdır. Kamuoyu böyle birşe- ye karşı çıktığı anda ne işe yarar ki? diye soruyor Car- rillo. Bu yeni hıristiyan rahip, finans oligarşisi ve sermayenin iktidarı işçilerle uzlaşmalıdır diye vaazını veriyor. Grevler sürebilir, ona göre, ancak bu eşgüdümlü olmalı ve patronlarla işçi temsilcileri, yani işçi aristokrasisi tarafından örgütlenmelidir. İşçilerin ve yöneticilerin anlaşmaları, kibirlerini ve her türlü diktayı bir yana bırakmaları çok kolaydır, diyor Carrillo. Ona göre, bu rahatlıkla gerçekleştirilebilir, ancak, ev sahibi olmadan, iktidarı ellerinde tutanlardan, baskı aygıtlarını, propaganda makinasını, kiliseyi vb. ellerinde tutanlardan habersiz hesap yapıyor. Onlar Carrillo’nun bu masallarını yutmazlar, ama onun bu düşünceleri üretmesini ve işçi sınıfının içinde, emekçi halk tabakalarında Carrillo’nun bu hayalleriyle yaşasınlar diye, onu desteklerler.
Orduya gelince, Carrillo için bu da çok basit bir sorun. Kitabında bugünkü ordunun demokratik bir siyasa aracılığıyla değiştirilmesi gerektiğini belirtiyor. Burada, diyor, ona başka bir siyasal renk vermek söz konusu değil, neyi varsa onu koruyabilir (yani gericiliğini) ama, öyle bir şekilde hareket etmeli ki, ordu hiçbir şekilde askerî entrikaları, tarihin 19. ve 20. yüzyılın bir kısmının bugün yeniden yinelenebileceğim düşünmemelidir. Ona göre, ayaklanmalar ve sivil savaşlar kaçınılması gereken şeyler. Gene ona göre, tarihsel iki bilin- miyenli oligarşi artı silâhlı güçler eşittir, tutuculuk ve gericilik formülü iptal edilmeli. Ordunun, sivil toplu-mun özdeşleşmesi sağlanmalıdır. Çünkü bu özdeşleşme sözde ilerici güçlerin demokrasiye, eşitlik ve adalet top- lumuna doğru ilerleyişini kolaylaştıracaktır.
Ona göre, orduyu ne şu yandan, ne bu yandan harekette geçirecek bir fırsat harcanmalı, öyle ki ordu, bundan sonra, savaşın toplumdan kovulduğunu, bunun bir intihar olacağını anlasın. Sermayenin bu ordusu kapılarını sadece burjuvazinin kadrolarına açmayıp, halkın geniş kesimlerine de açmalı, böylece kitlelerin ideolojisi, sosyalist ideoloji orduya nüfuz edebilsin, öyle ki ordu, bir polis rezervi olmasın ve ancak halk düzeninin hizmetinde bir ordu olsun. Bunların nasıl yapılacağına gelince, o başka bir iş. Ancak, madem ki, Carrillo bunları veriyor, burjuvazi onun «bilgece» öğütlerini kabul edip, iktidarının belli başlı silâhını barış içinde bırakacak ve bir gün «adalet böyle istiyor» deyip ikna olduktan sonra, Carrillo’ya : «İktidarı sana bırakıyoruz, biz çekip gidiyoruz, bizi, hepimizi sosyalizme götür!» denilecektir.
Carrillo’nun, ordunun demokratikleştirilmesi ve halka hizmet veren bir orduya dönüştürülmesi konusundaki tezlerine dayanak olarak gösterdiği kanıtlar zayıf oldukları kadar gülünç de. Fransız ordusu, diyor, Cezayir savaşından sonra demokratikleştirildi. Çünkü tüzüğü yeniden gözden geçirildi ve içine «demokratik bir ruh üflenen» yenileri yapıldı. Fransız Burjuva Ordusunun, bünye değiştirdiğini, artık büyük burjuvazinin elinde bir silâh olmaktan çıkıp, kamuoyunun elleri arasında bir silâh olduğunu iddia etmek, ihanettir.
Bu revizyoniste göre, kapitalist ülkelerde askerî doktrin ve bizzat ordu kriz içindedir, zira askerî kadroların saflarında, atmacalar da, güvercinler de bulunmaktadır. O halde, diyor, atmacaları da güvercin yapmak için barış içinde hareket edelim. Bu amaçla da, komünist partilerin askerî politikaları olmalı, ama hiçbir zaman partiler, politikayı ordu içine götürmeyi düşünme- melidirler. Askerî sorunu solun politikası içine sokmaya çaba göstermeli. Bu, sorunun sağın tekelinde olmaması için gerekli, ancak bu politika solun yetki alanı içinde kalmalıdır. Carrillo’ya göre, komünist partilerin izleyeceği böyle bir politika orduyu çağın politikasından çıkaracak ve onu daha fazla ulusun yanma çekecektir. Böylece, sağ ve sol birlikte isterse mücadele etsin, isterse karşılklı olarak birbirlerini kontrol etsinler ve geleneksel şekilde, her ikisi de devleti denetlesin, burjuva devleti değil, Carrillo’nun reformlarla «yaratacağı» Car- rillo devletini.
Günümüz kapitalist toplum ve burjuva devletin bu «analizleri» sonucunda Avrupa - Komünizminin ideoloğu ve teorisyeni pozunu takman Carrillo, sosyalizme gitmek için stratejiyi de kuruyor. Devrimcilerin şimdiki stratejisi, diyor Carrillo, burjuvazinin devlet iktidarını yıkmak değildir, neden ki bunlar iktidarı ellerinde tutmamaktadır, bu strateji burjuva üretim ilişkilerini de yıkmak değildir, çünkü zaten değişmiştir bu ilişkiler. Yapılması gereken tek şey, var olan ideolojik ve politik kurumlan reformlar yoluyla ve kademe kademe, onları toplumsal gerçeğe uygun kılmak ve halkın yararına dönüştürmek için değiştirmektir.
İspanyol revizyonistlerinin şefi, kapitalist üstyapının temelini değiştirmeden, onu kademe kademe sosyalist üstyapıya dönüşdürmenin mükemmelen mümkün olduğunu vaaz ediyor. Bu antidiyalektik ve hatta en basit uslamlamaya bile aykırı bir tezdir. Ama Carrillo’yu ilgilendiren şey bilim değil, düşüncesinde kurguladığı şemalardır. Onun amacı, sorunların çözümünü aydınlatmak değil, bunu karartmak, proletaryayı bir çıkmaza sokmak, onu uyuşturmak ve devrimden döndürmektir.
Daha önce de söylediğimiz gibi, Carrillo, tüm «tezlerini» Kuruşçevci’lerden, Troçkilerden, Brovder ve işçi sınıfına ihanet eden öteki binbir çeşit hainden esinlenmiştir. Ama açıkça konuşulmasını, başka bir deyişle kapitalizm ve dünya emperyalizmiyle birleşmiş bir eylem istemektedir. İlk ağızda, bu sözümona teorik kanıtlarla, dünyanın tüm sahte komünist revizyonistlerini Marks, Engels, Lenin ve Stalin’e karşı ayaklanmaya çağırmaktadır. Marks’ın 1848 olayları hakkında, Fransa’daki Temmuz ayaklanması hakkındaki, Paris Komünü hakkında yazdıklarını keyfine göre, çarpıtıyor, yorumluyor ve haince tezlerini Troçki ve Kautsky’den aldığını da açıkça kabul ediyor. Bu dönekleri, Marksizm’in bu ünlü, onursuz muhaliflerini anmakla, nereden esinlendiğini bu teorik buluşlarının kaynaklarının kimler olduklarını belirtmektedir.
Sınıf mücadelesinin kesin reddi Carrillo’nun düşüncesinin temelidir. Ona göre, tüm sınıflar günümüz burjuva devletinin başında ve birlikte bulunmaktadırlar. Bununla birlikte, aydınlar tabakası, ona göre, herşey- dir; en akıllı, en bilgili, en yetenekli ve iyi yöneticiler onlardır. Eğer bütün bunlar; Marks, Engels, Lenin, Sta- lin’in yaşadıkları zamanda söylenseydi, ütopik olarak nitelendirilirdi, diye kabul ediyor Carrillo.
Carrillo, ihanetinde hiç bir sınır tanımayan bir revizyonisttir. Reviyonistlerin hepsi haindir, ama ihanetlerini bu şekilde saklamaya çalışırlar. Bunların hepsi Marks’a, Engels’e, Lenin’e açıktan açığa saldırmakta tereddüt ederler, Stalin’e gelince hepsi birden saldırırlar.
Fakat Carrillo, tuttuğu yolda Kruşçev’den ve bir çoğundan daha ileri gitmektedir. Kruşçev, girişimde bulunmasına karşın, Troçki’nin itibarını açıktan açığa iade etmeye yürek tutturamamıştır. Stalin’i cani ilân ederek, Sovyetler Birliği’nde sosyalizmin kuruluşu döneminde yapılan tüm devrimci yargılamaları yadsıyarak, pratikte Kamenev ve Zinoviev’in itibarlarını iade etmiştir. Rajik ve başkaları gibi bir çok hainin de itibarını iade etmiştir. Herşeye karşın Carrillo, Kruşçev’den memnun değildir. Kitabında ona şu ayıplamayı yapar gibi görünür : «Madem ki Stalin’in katlettiği tüm bu onurlu adamların itibarlarını iade ettin, madem ki Marks’a, En- gels’e, Lenin’e ihanet ettin, o halde neden baban olan Troçki’nin itibarını geri vermiyorsun?» Carrillo Troç- ki’nin itibarının iadesi ve Troçki’nin «yararlılıklarının» haklarını vermek üzere bir kampanya açılması çağrısını yapmıştır.
Başka bir anlatımla, Carrillo, dünya kapitalizminin en iğrenç, en kaba ajanlarından biridir. Ama onun «teorileri» kapitalizme pek birşey kazandırmayacaktır, zira, sunduğu şekliyle bu tezlerle, çağdaş revizyonislerin sahte - Marksizmlerinin maskesini indirmektedir. Çünkü bir yandan dünya kapitalizm ve emperyalizmine hizmet etmektedir, neden ki devrime karşıdır, tüm dünyadaki halklara ve proletaryaya esin veren Marksist - Leninist düşünceleri yadsımaktadır, öte yandan, öteki çağdaş revizyonistlerin maskesini yırtmakta, proletarya ve halklar önünde onların gerçek amaçlarını açıklamakta ve haber vermektedir.
Ispanya Komünist Partisi Genel Sekreteri Santiago Carrillo, revizyonist soysuzlaşmanın bir ürünüdür. O çağdaş revizyonizmden en kepaze, en karşı devrimci şeyleri almış kendini tam bir ihanet ve teslimiyetin havarisi haline getirmiştir.
Devam
DEVRİM BAYRAĞINI YALNIZ MARKSİST - LENİNSTLER YÜCELTİR VE İLERİYE GÖTÜRÜR