Header Ads

Header ADS

Komintern - KOMÜNİST ENTERNASYONAL PROGRAMI - 2

IV. KAPİTALİZMDEN SOSYALİZME GEÇİŞ DÖNEMİ VE PROLETARYA DİKTATÖRLÜĞÜ 

1. Geçiş Dönemi ve İktidarın Proletarya Tarafından Fethi 

Kapitalist toplumla komünist toplum arasında, birinden ötekine devrimci dönüşüm dönemi yer alır. Bu döneme tekabül eden siyasal geçiş döneminde devlet, proletaryanın devrimci diktatörlüğünden başka bir şey olamaz. 

Emperyalizmin dünya diktatörlüğünden proletaryanın dünya diktatörlüğüne geçiş, proletaryanın mücadeleleri, yenilgileri ve zaferleriyle dolu uzun bir dönemi; kapitalist sistemin genel bunalımının sürdüğü ve sosyalist devrimlerin, yani proletaryanın burjuvaziye karşı giriştiği içsavaşların olgunlaştığı bir dönemi; devrimci proletaryanın sosyalist hareketleri niteliğinde olmadıkları halde emperyalizmin egemenliğini sarstıkları sürece nesnel olarak dünya proletarya devriminin bir öğesi haline gelen ulusal savaşlar ve sömürge ayaklanmalarıyla dolan bir dönemi; kapitalist ve sosyalist sosyo-ekonomik sistemlerin, dünya ekonomisi içinde, hem silahlı mücadelelere girişerek hem de "barışçıl" ilişkiler kurarak yanyana varoldukları bir dönemi; sosyalist Sovyet devletleri birliğinin oluştuğu, emperyalist devletlerin onlara karşı savaşlar açtığı, bu Sovyet devletlerinin sömürge halklarla gitgide sıkılaşan bağlar kurduğu bir dönemi vb. kapsar. 

Ekonomik ve siyasal gelişimin eşitsizliği, kapitalizmin mutlak bir yasasıdır. Emperyalizm döneminde bu yasa daha da şiddetlenir. Bu nedenle, uluslararası proletarya devrimi, aynı zamanda, her yerde birden gerçekleşecek tek bir eylem olarak görülmemelidir. Bu nedenle sosyalizmin zaferi, ilkin az sayıda hatta bir tek kapitalist ülkede mümkündür sadece. Fakat proletaryanın bu türden her zaferi, dünya devriminin temelini genişletir ve kapitalizmin genel bunalımını daha da şiddetlendirir. Kapitalist sistem böylece nihai çöküşüne yaklaşır. Finans-kapitalin diktatörlüğü yıkılır ve proletaryanın diktatörlüğü sahneye gelir. 


Burjuva devrimleri, zaten oluşmuş ve ekonomik bakımdan egemen duruma gelmiş bulunan bir üretim ilişkileri sisteminin siyasal bakımdan da özgürlüğüne kavuşturulması ve iktidarın bir sömürücü sınıfın elinden bir başkasının eline geçmesi anlamını taşımaktayken, proletarya devrimi, proletaryanın burjuva toplumunun mülkiyet ilişkilerine zorla el atması, sömürücü sınıfların mülksüzleştirilmesi ve iktidarın, toplumun ekonomik temelini radikal biçimde yeniden biçimlendirme ve insanın insan tarafından her türlü sömürülmesini ortadan kaldırma görevini hedef alan sınıfın eline geçmesi demektir. Feodal soyluluğun, ancak bir devrimler zinciriyle parçalanabilen siyasal egemenliğine bütün dünya çapında son verebilmek için burjuva devrimlerine yüzyıllar gerekmişten, proletaryanın uluslararası devrimi, tek tek ülkelerin arasındaki daha sıkı bağıntıların sonucu olarak, görevlerini daha kısa vadede yerine getirecektir; kendisi kesinlikle tek bir eylem olmamasına ve bütün bir dönemi kaplamasına rağmen. Ancak proletaryanın bütün dünyada zaferi kazanmasından ve iktidarını sağlamlaştırmasından sonra, sosyalist dünya ekonomisinin kesintisiz inşa dönemi başlayabilecektir. 

İktidarın proletarya tarafından fethedilmesi, sosyalist ekonomi biçimlerinin gelişmesinin ve proletaryanın kültürel büyümesinin önkoşuludur. Proletarya kendi öz doğasını değiştirir, olgunlaşarak insani faaliyetin bütün alanlarında toplumun yönlendiricisi haline gelir, bu yeniden eğitim sürecine öteki sınıfları da katar ve böylelikle sınıfların ortadan kaldırılması için gerekli temeli de yaratır. 

Proletarya diktatörlüğü için verilen mücadele içinde ve daha sonra proletarya diktatörlüğünün temeli olarak toplumun yeniden biçimlendirilmesi sırasında, toprak -sahipleri ile kapitalistlerin blokuna karşı, işçi sınıfının fikri ve siyasal hegemonyası altında işçi köylü ittifakı oluşur. 

Bir bütün olarak geçiş dönemi, sömürücülerin direncinin acımasızca kırılmasıyla, sosyalizm yapısının örgütlenmesiyle, insanların kitle halinde sosyalizm ruhuyla biçimlendirilmesiyle ve sınıf ayrımının adım adım aşılmasıyla karakterize edilir. Geçiş dönemi toplumu ancak bu büyük tarihi görevleri yerine getirdiği ölçüde komünist topluma doğru dönüşümüne başlamış demektir. 

Dünya proletaryasının diktatörlüğü, bu nedenle, kapitalist dünya ekonomisinden sosyalist dünya ekonomisine geçişin en zorunlu ve belirleyici önkoşuludur. Ancak bu diktatörlük sadece, sosyalizmin tek tek ülke ya da ülke gruplarındaki zaferiyle gerçekleştirilebilir. 0, yeni oluşan proleter cumhuriyetlerin daha önceden varolanlarla birleşmesini, bu federasyonlar ağının -ki bu emperyalist boyunduruğu parçalayan sömürgeleri de içine alır­ sürekli büyümesini ve bu federasyonların nihayet insanlığın devlet olarak örgütlenmiş dünya proletaryasının hegemonyası altında biraraya gelmesini gerçekleştirecek olan Dünya Sosyalist Şura Cumhuriyetleri Birliği haline gelmelerini gerektirir. 


İktidarın proletarya tarafından fethedilmesi, parlamento çoğunluğunu elde ederek mevcut burjuva devlet aygıtını barışçıl biçimde "fethetmek" demek değildir. Soygunla elde ettiği mülkiyetini ve siyasal egemenliğini güvence altına almak ve güçlendirmek için, burjuvazi, bütün zor ve terör 

araçlarını kullanır. Bir zamanlar feodal soyluluğun yaptığı gibi, burjuvazi de en umutsuz, en acı verici mücadelelere girişmeden tarihteki yerini yeni sınıfa bırakmaz. Bu yüzden burjuvazinin zoru, ancak proletaryanın kararlı biçimde kullanacağı zorla kırılabilir. İktidarın proletarya tarafından ele geçirilmesi, burjuva iktidarının zorla imhası, kapitalist devlet aygıtının (burjuva ordusunun, polisinin, memurlar hiyerarşisinin, mahkemelerinin, parlamentolarının, vb.) parçalanması ve onun yerine, her şeyden önce sömürücüleri baskı altında tutma aracı olan, proletarya iktidarının yeni organlarının geçirilmesi demektir. 


2. Proletaryanın Diktatörlüğü ve Biçimi: Sovyet biçimi (Şura)

1871 Paris Komünü'nün deneylerini büyük ölçüde genişleten 1917 Ekim Devrimi ve Macar Devrimi, proleter devlet, zorunun amaçlara en uygun düşen biçiminin, burjuva devletten sadece sınıfsal içeriği bakımından değil, iç yapısı bakımından da ilkesel olarak ayrılan yeni bir devlet tipi olduğunu öğretmiştir: şuralar (Sovyetler) devleti tipi. İşte, emekçilerin en geniş kitle hareketlerinden dolaysız biçimde doğan bu devlet zoru biçimi, kitlelerin en geniş çapta aktif oluşunu sağlar ve onların nihai zaferinin en büyük güvencesini sunar. 

Demokrasinin en yüksek ifadesi ve aynı zamanda proleter demokrasisi olarak şuralar devleti, burjuva demokrasisiyle, burjuva diktatörlüğünün bu örtülü biçimiyle kesin bir karşıtlık içindedir. Şuralar devleti proletaryanın diktatörlüğüdür, onun sınıf olarak tek başına egemenliğidir. Burjuva demokrasisinin tersine, şuralar devleti sınıfsal niteliğini açıkça belirtir ve açıkça, nüfusun çok büyük çoğunluğunun çıkarına olarak sömürücülerin bastırılması görevini hedef alır. Sınıf düşmanlarının elinden siyasal haklarını alır ve belirli tarihi koşullarda proletaryaya, önder rolünü güçlendirmek için, parça parça bölünmüş durumdaki küçük-burjuva köylülük karşısında birtakım geçici ayrıcalıklar tanıyabilir. Proletarya devleti, sınıf düşmanlarını silahsızlandırır ve bastırırken, siyasal hakların kaldırılmasını ve özgürlüğün belirli oranda kısıtlanmasını, sömürücülerin, ayrıcalıklarını savunma ya da yeniden elde etme amacıyla sürdürdükleri girişimlere karşı mücadelede geçici önlemler olarak görür. Proletarya devleti, proletaryanın iktidarı elinde tutarken onu ebedileştirme amacı gütmediğini, dar lonca ve zümre çıkarlarından hareket etmediğini, tersine, geri kalmış ve parçalanmış durumdaki tarım proleterleri, yarı-proleterler ve emekçi köylüler yığınını işçilerin en ileri tabakalarıyla daha sıkı, daha sıkı bağlarla biraraya getirmek, böylelikle yavaş yavaş ve sistemli biçimde sınıf ayrımını aşmak istediğini sancağının üzerine yazar. Kitlelerin proletaryanın önderliği altında biraraya gelmesinin ve örgütlenmesinin en kapsamlı biçimi olarak şuralar, fiilen, işçilerin, köylülerin ve bütün emekçilerin en geniş yığınını hareketlendirerek mücadele içine sokar, onları sosyalist inşa çalışmasına katar ve pratikte devlet yönetimine katılmalarını sağlar. Şuralar bütün faaliyetlerinde işçi sınıfının kitle örgütlerine dayanır, emekçiler arasında en geniş demokrasiyi gerçekleştirir ve kitlelerle bütün öteki devlet biçimlerine göre çok daha yakın, sınırsız bağlar içindedir. Yeniden seçme ve seçilmiş temsilcileri geri alma hakkı, yürütme ve yasa yapma gücünün birleştirilmesi; bölgesel seçim yerine işyerinde (işletmelerle, atölyelerde, vb.) seçimin getirilmesi -bütün bunlar işçi sınıfına ve onun hegemonyası altında yürüyen geniş emekçi yığınlara ekonomik, siyasal, askeri ve kültürel nitelikteki bütün genel olaylara sistemli, kesiksiz ve aktif bir katılım imkanı sağlar. Proletaryanın şuralar diktatörlüğü bu noktada burjuva-parlamenter cumhuriyetten en keskin biçimde ayrılır. Yurttaşların yasa karşısındaki biçimsel eşitliğini tanıyan burjuva demokrasisi, sınıfların bas bas bağıran ekonomik eşitsizliği temeli üzerine kurulmuştur. Burjuva demokrasisi kapitalistler sınıfının ve büyük toprak sahiplerinin belirleyici üretim araçları üzerindeki tekeline dokunmaz, onu korur ve daha da sağlamlaştırır; böylece sömürülen sınıflar ve öncelikle proletarya için, yasalar önündeki biçimsel eşitliği ve demokratik hak ve özgürlükleri -pratikte bunlar ayrıca sistemli biçimde kısıntıya uğrarlar­ bir hukuk kurgusuna (fiction) dolayısıyla yığınları kandırıp köleleştirme de kullanılan bir araca dönüştürür. Burjuvazinin siyasal egemenliğinin ifadesi olarak onun demokrasi dediği şey, kapitalist bir demokrasidir. Buna karşılık, egemen sınıf olarak proletaryanın elinde tekelleştireceği üretim araçlarının sömürücü sınıfların elinden alan şuralar devleti, kamu binalarını, basımevlerini, ulaşım araçlarım vb. işçi sınıfının hizmetine vererek, işçi sınıfı ve emekçilere, haklarını kullanmalarının maddi temelini sağlar. 

Siyasal haklar alanında, halk düşmanlarının ve sömürücülerin ellerinden bu hakları alan şuralar devleti, sömürünün egemenliği altında cinsiyet, inanç ve milliyet farklarından doğan eşitsizlikleri tarihte ilk kez bütünüyle ortadan kaldırır. Bu bakımdan o, burjuva dünyasının hiçbir ülkesinde bulunmayan ölçülerde bir eşitliği güvence altına alır. 

Proletarya diktatörlüğü burada aynı zamanda, bu eşitliğin gerçekten kurulabilmesinin maddi temelini yaratır; kadının kurtuluşuna, bir zamanların sömürgelerinin sanayileştirilmesine, vb. ilişkin önlemler bu noktayla ilgilidir. 

Dolaysıyla şuralar demokrasisi proleter demokrasisidir, emekçi yığınların demokrasisidir, sömürücülere karşı çıkan bir demokrasidir. 

Şuralar devleti burjuvaziyi tümüyle silahsızlandırır ve silahları proletaryanın elinde yoğunlaştırır. 0, silahlanmış proletaryanın devletidir. Burada silahlı güç -proletarya diktatörlüğü sisteminin bütünüyle uygun olarak­ sanayi proletaryasının önder rolünü güvence altına alan sınıf ilkesine göre oluşturulmuştur. Devrimci disipline dayanan bu sistem, Kızıl Ordu ve Kızıl Filo savaşçılarının kitlelerle en yakın, sürekli temasını ve ülkenin yönetimine ve sosyalizmin inşasına onların da katılmalarını sağlar. 

3. Proletarya Diktatörlüğü ve Mülksüzleştirenlerin Mülksüzleştirilmesi 

Muzaffer proletarya, fethettiği iktidarı ekonomik devrimin kaldıracı olarak, yani kapitalist mülkiyet ilişkilerinin sosyalist üretim tarzı ilişkilerine devrimci tarzda dönüştürülmesi amacıyla kullanır. Bu dev ekonomik devrimin çıkış noktasını büyük toprak sahipleri ile kapitalistlerin mülksüzleştirilmeleri, yani burjuvazinin tekelci mülkiyetinin proletarya devletinin mülkiyetine dönüştürülmesi oluşturur. 

Komünist Enternasyonal buradan hareketle, proletarya diktatörlüğüne şu temel görevleri atfeder: 

A. SANAYİ, ULAŞTIRMA VE HABERLEŞME HİZMETLERİ

a) Özel sermayenin elindeki bütün büyük sınai işletmelerin (fabrikalar, madenler, enerji istasyonları) zoralımı (tazminatsız mülksüzleştirme) ve proletarya tarafından ulusallaştırılması ve bütün devlet ve belediye işletmelerinin şuralara devredilmesi. 

b) Özel-kapitalist demiryolu, karayolu gemi ve havayolu ulaşımına (uçakla yük ve insan taşıması) elkonulması ve proletarya tarafından ulusallaştırılması ve her türden ulaşım araçları üzerindeki devlet mülkiyeti ve komünal mülkiyetin (belediye vb. -ç) şuralara devri. 

c) Özel-kapitalist haberleşme girişimlerinin (telgraf, telefon ve radyo hizmetleri) zoralımı ve proletarya tarafından ulusallaştırılması ve haberleşmede devlet ve belediye mülkiyetinin şuralara devri. 

d)Sanayiin işçilerce yönetilmesinin örgütlenmesi, sendikaların yönetime en sıkı biçimde katıldığı devlet yönetim organlarının yaratılması. İşyeri meclislerinin buradaki rollerinin güven altına alınması. 

e) Sanayiin geniş emekçi yığınların ihtiyaçlarına göre düzenlenmesi, eski egemen sınıfların ihtiyaçlarını karşılamak için çalışan sanayi dallarının (lüks eşya vb.) yeniden düzenlenmesi, köylü ekonomisiyle bütünleşmeyi sağlamlaştırmak için, devletin ekonomik işletmelerinin gelişmesini güvence altına almak için ve bütün ulusal ekonominin gelişme temposunu hızlandırmak için tarımın gelişmesini teşvik eden sanayi dallarının güçlendirilmesi. 

B. TARIM

a) Kent ve kırdaki bütün büyük toprak sahipliğinin (özel mülklerin, kilise ve manastır mülklerinin, vb.) zoralımı ve proletarya tarafından ulusallaştırılması ve ormanlar , yer zenginlikleri, sular vb. de dahil olmak üzere bütün devlet ve belediye mülkiyetinin şuralara devri ve bütün toprak ve arazilerin ulusallaştırılmasına daha sonra devam edilmesi. 

b) Büyük toprak mülkiyetinin, eğer varsa, bütün üretim aygıtının zoralımı: binalar , makineler ve başka demirbaş, büyükbaş hayvanlar, tarımsal ürünleri işleyen işletmeler (büyük değirmenler, peynir üretimi, mandıralar, kurutma tesisleri, vb.). 

c) Büyük çiftliklerin, özellikle örnek çiftlikler ve büyük ekonomik öneme sahip çiftliklerin, yönetilmek ve Sovyet çiftlikleri oluşturulmak üzere proletarya diktatörlüğü organlarına devri. 

d) Büyük toprak sahipleri ve başka toprak sahiplerinden zoralımla elde edilmiş toprağın bir bölümünün, özellikle daha önce bu toprak parçalarının köylülerce yarıcı usulüyle işlendiği ve onların ekonomik bakımdan köleleştirilmesinin bir aracı olduğu yerlerde, köylülere (yani onların yoksul tabakalarına ve kısmen orta tabakalarına da) devredilmesi. Toprağın hangi bölümünün köylülere devredileceği, ekonomik amaçlara göre yapılacak hesaplar ve köylüleri tarafsızlaştırma ve proletaryanın davasına kazanma zorunluluğu tarafından belirlenecektir; toprak ve arazinin bu bölümü bu nedenle değişik koşullara göre değişik tarzda saptanmalıdır. 

e) Toprağı köylülerin elinde tutmak ve onun kapitalistlerin, toprak spekülatörlerinin vb. eline geçmesini önlemek için, toprak alım ve satımının yasaklanması. Bu yasağın çiğnenmesine karşı enerjik biçimde mücadele. 

f) Tefecilikle mücadele, tefecilik niteliğindeki borç sözleşmelerinin iptali, köylülüğün sömürülen tabakalarının borçlarının silinmesi, yoksul köylülerin vergiden bağışık tutulması vb. 

g) Tarımda üretici güçlerin geliştirilmesi için büyük boyutlu devlet önlemleri; tarımın elektrikleştirilmesi, traktör imalatı, kimyasal gübre maddelerinin üretilmesi, yüksek kaliteli tohumluk ve damızlık büyükbaş hayvanların Sovyet çiftliklerinde yetiştirilmesi, tarım islah kredilerinin geniş çapta örgütlenmesi, vb. 

h) Tarımsal kooperatiflerin ve köydeki her türlü kollektif üretimin (üretim kooperatifleri, komünler, vb.) teşvik ve finanse edilmesi. Köylü kitlelerinin bağımsızlığı temeli üzerinde köylülüğün kooperatifleşerek birleşmesi (satışın, alımların ve kredinin kooperatif biçiminde örgütlenmesi) doğrultusunda sistemli propaganda; büyük işletmenin teknik ve ekonomik üstünlüğü sayesinde, en büyük ekonomik yararı getiren ve emekçi köylülerin en geniş yığınları açısından sosyalizme geçişin en kolay (yoldan olmasını) mümkün kılan tarımsal büyük üretim biçimlerine geçilmesi için propaganda yapılması. 

C. TİCARET VE KREDİ

a) Özel bankaların proletarya tarafından ulusallaştırılması (bütün altın stoklarının, değerli kağıtların, depozitoların vb. proletarya devletine devri ile birlikte) devlet ve belediye mülkiyetindeki ya da benzeri bankaların proletarya devletine devri. 

b ) Bütün banka sisteminin merkezileştirilmesi, bütün ulusallaştırılmış büyük bankaların bir merkezi devlet bankasına bağlanması. 

c ) Toptan ticaretin ve büyük perakende ticaret büyük işletmelerinin ( depo binaları, tahıl siloları, mağazalar, mal stokları vb.) ulusallaştırılması ve şuralar devleti organlarına devri.) 

d) Dağılım aygıtının en önemli öğesi olarak tüketim kooperatiflerinin en geniş biçimde teşviki; bunların çalışmalarının birleştirilmesi ve bu kooperatiflerin kuruluşuna kitlelerin bağımsız biçimde katılmalarının sağlanması. 

c) Dış ticaret tekeli. 

f) Yabancı ve ülke içi kapitalistlere ödenecek devlet borçlarının silinmesi. 


D. EMEĞİN KORUNMASI. TOPLUMSAL YASA YAPMA V.B.

a) İşgününün yedi saate ve özellikle sağlığa zararlı sanayi dallarında altı saate indirilmesi. İşgününün sürekli kısaltılması ve üretici güçleri gelişmiş ülkelerde beş günlük çalışma haftasına geçiş. İşgününün, emek üretkenliğinin yükselişine göre düzenlenmesi. 

b) Gece çalışmasının ve özellikle zararlı sanayi dallarında kadınların çalışmasının kural olarak yasaklanması, çocuk emeğinin yasaklanması, fazla mesainin yasaklanması. 

c) Gençler için işgününün özel olarak kısaltılması (18 yaşından küçük gençler için en uzun işgününün altı saat olması). Maddi üretimin genel ve siyasal eğitimle birleştirilmesi ile, gençlerin çalışmasının sosyalist yeniden örgütlenmesi. 

d) Devletin kesesinden (özel girişimler varolduğu sürece girişimcilerin kesesinden) her türden sosyal sigortanın sağlanması (emeklilik, yaşlılık, kaza, işsizlik, vb.) ve bunun tamamen sigortalıların özyönetiminde olması. 

e) Sağlık hizmetlerinin geniş kaplamlı düzenlenmesi, ücretsiz hekimlik hizmetlerinin örgütlenmesi, toplumsal hastalıklara karşı mücadele (alkoliklik, cinsi hastalıklar, tüberküloz). 

f) Kadın ve erkeğin yasa karşısında ve hayat içersinde toplumsal eşitliği, evlilik ve aile hukukunun radikal biçimde değiştirilmesi. Analığın toplumsal hizmet olarak kabulü: Ana ve bebek koruması, çocuk ve gençlerin toplum tarafından bakılması ve eğitilmesine başlanması (kreşler, çocuk bahçeleri, çocuk yuvaları, vb.). Ev ekonomisini yavaş yavaş rahatlatacak olan kuruluşların (kamu mutfak ve çamaşırhaneleri) oluşturulması; kadını köleleştiren ideoloji ve geleneklere karşı planlı kültürel­ mücadele. 

E. KONUT SİSTEMİ

a) Büyük konut sahipliğinin mülksüzleştirilmesi. 

b) Mülksüzleştirme ile elde edilen konutların yerel şuraların yönetimine devri. 

c) Burjuva semtlerine işçilerin yerleşmesi. 

d) Sarayların, büyük kamusal ve özel binaların işçi örgütlerine devri. 

e) Büyük boyutlu bir konut inşa programının yürürlüğe konması. 

F. ULUSAL SORUN VE SÖMÜRGELER SORUNU

a) Irksal kökenine bakılmaksızın bütün uluslara eksiksiz kendi kaderini tayin hakkının, yani devlet olarak ayrılmaya varana kadar kendi kaderlerini tayin etme haklarının tanınması. 

b) Emperyalizme karşı mücadele etme ve sosyalist ekonomiyi kurma amacıyla, kapitalizmden kurtulmuş bütün halkların askeri ve ekonomik güçlerini gönüllü olarak birleştirmeleri ve merkezileştirmeleri. 

c) Herhangi bir halk, ulus ya da ırka yönelik her türlü kısıtlama ve sınırlamaya karşı etkili, kararlı mücadele. Bütün ulus ve ırkların tümüyle eşit haklara sahip olması. 

d) Kapitalizmden kurtulmuş ulusların ulusal kültürlerinin geliştirilmesinin şuralar devletinin bütün güç ve araçlarıyla güvence altına alınması ve desteklenmesi, bunun yanısıra bu kültürlerin içeriğinin tutarlı ve proleter nitelikte şekillendirilmesi. 

e) Gerçek, tam bir ulusal eşitlik için sağlam bir temelin yaratılması amacıyla, vaktiyle baskı altında tutulmuş "bölge", "kenar bölge" ve "sömürge"lerin, ekonomik, siyasal ve kültürel bakımdan yükselmelerinin çok-yönlü olarak teşvik edilmesi. 

f) Şövenizmin, ulusal kinin, ırkçı önyargıların ve feodal ve kapitalist barbarlığın ve diğer ideolojik tortuların bütün kalıntılarına karşı mücadele. 

G. İDEOLOJİK ETKİLEME ARAÇLARI

a) Basımevlerinin ulusallaştırılması. 

b) Gazete ve yayınevleri sisteminin tekelleştirilmesi. 

c) Büyük sinema girişimlerinin, tiyatrolarının, vb. ulusallaştırılması. 

d) Ulusallaştırılmış entelektüel üretim araçlarının, emekçilerin geniş boyutlu olarak, siyasal bakımdan ve genelde aydınlatılması ve proleter sınıf temeli üzerinde yeni bir sosyalist kültürün inşası yolunda kullanılması. 

4. Proletarya Diktatörlüğünün Ekonomik Politikasının Temel Hatları 

Bütün bu önlemlerin yürütülüşü sırasında proletarya diktatörlüğü şu ilkeleri dikkate almak zorundadır: 

1. Toprak mülkiyetinin tümüyle ortadan kaldırılması ve bütün toprak ve arazinin ulusallaştırılması en gelişmiş kapitalist devletlerde bir çırpıda gerçekleştirilemez, çünkü buralarda özel mülkiyet ilkesi, köylülüğün geniş tabakalarında derin kökler salmıştır. Bu ülkelerde bütün toprak ve arazinin ulusallaştırılması ancak yavaş yavaş, bir dizi geçiş önlemiyle gerçekleştirilebilir. 

2. Üretimin ulusallaştırılması kural olarak, küçük ve orta işletmelere (köylü, zanaatçı, bağımsız ve işçileri -parça başına ücretle evlerinde çalışan işçiler-, küçük ve orta tüccarlar, küçük sanayiciler vb.) kadar uzanmaz; şu nedenlerle: 

Birincisi, proletarya, sosyalist inşanın içine yavaş yavaş çekilebilecek olan ve çekilmesi gereken basit meta üreticisinin emeğe dayanan mülkiyeti ile, sosyalizmin inşasının zorunlu bir önkoşulu olarak ortadan kaldırılması gereken, kapitalistin sömürücü mülkiyeti arasında kesin bir ayrım gözetmek durumunda olduğu için. İkincisi iktidara ulaşmış proletarya, özellikle diktatörlüğünün ilk devresinde, sadece kapitalizmi ortadan kaldırmak açısından değil, orta ve küçük büyüklükteki tek tek üretim birimlerini, yeni bir sosyalist temel üzerinde derhal örgütlemek açısından da yeteri çapta örgütsel güce sahip bulunmadığı için. Bu küçük tekil ekonomiler (her şeyden önce köylü ekonomileri), üretim ve dağıtımın genel sosyalist örgütlenmesi içine ancak yavaş yavaş ve bunların her yoldan kollektifleştirilmesi için proletarya devletince geniş çaplı, temelden destek sağlanması ile çekilirler. Onların işletme biçimlerinin herhangi bir biçimde zor kullanılarak yok edilmesi ve zorla gerçekleştirilecek her kollektifleştirme, sadece olumsuz sonuçlar doğurabilir. 

3. Sadece küçük-burjuva yığının nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturduğu sömürge, yarı-sömürge ve ekonomik bakımdan geri ülkelerde değil, kapitalist dünya ekonomisinin ana bölgelerinde de. (Birleşik Devletler, Almanya ve belirli bir dereceye kadar İngiltere) hatırı sayılır sayıda küçük üretim biriminin (her şeyden önce köylü ve çiftçi ekonomileri, zanaatçılar, küçük tüccarlar, vb.) varoluşu, gelişmenin başlangıç evresinde, ekonominin pazar ilişkilerinin, para sisteminin, vb. şu ya da bu ölçüde ayakta tutulmasını gerektirir. Ekonomi biçimlerinin, kaçınılmaz olarak bu biçimlerin birbirleriyle mücadelesi ile birlikte varolan çeşitliliği (sosyalleştirilmiş büyük sanayiden küçük köylü ve zanaatçı ekonomilerine kadar); değişik itilimlerle ekonomik faaliyete katılan sınıfların ve sınıf gruplaşmalarının buna tekabül eden çeşitliliği; değişik ekonomik çıkarların mücadelesi; nihayet burjuva toplum düzeninin mirası olarak birdenbire aşılamayacak alışkanlık ve geleneklerin ekonomik hayatın bütün alanlarında varolması -bütün bunlar proletaryanın ekonomi yönetiminin, pazar ilişkileri temeli üzerinde sosyalist büyük sanayi ile basit meta üreticilerinin küçük ekonomileri arasında doğru bağıntı kurmasını gerektirir; bu, hem sosyalist sanayiin önder rolünü hem de köylü ekonomilerinin büyük çoğunluğunun en hızlı biçimde ilerlemesini aynı anda güvence altına alan bir bağıntı olmalıdır. Demek ki, parçalanmış küçük köylü emeğinin bir ülkenin bütün ekonomisi içerisindeki özgül ağırlığı ne kadar büyükse, pazar ilişkileri o kadar geniş kapsamlı olacak, dolaysız, planlı yönetimin önemi o kadar azalacak, genel ekonomik plan doğal olarak ortaya çıkan ekonomik ilişkiler üzerine yürütülecek tahminlere o kadar fazla dayanacaktır. Ve tersine: Küçük ekonomilerin özgül ağırlığı ne kadar az, toplumsallaştırılmış çalışmanın payı, yoğunlaştırılmış ve sosyalleştirilmiş üretim araçlarının ekonominin bütünü içerisinde oranı ne kadar çoksa, pazar ilişkilerinin çapı o kadar küçük, anarşiye karşı düzenli ekonomik planın önemi o kadar büyük, üretim ve dağıtımın planlı yönetimi o kadar önemli ve geniş kapsamlı olacaktır. 

Sosyalleştirilmiş büyük sanayiin teknik ve ekonomik üstünlüğü; bütün tayin edici ekonomik "üst komuta kademeleri"nin (sanayi, ulaşım, bankalar, tarımsal büyük işletmeler, vb.) proletarya devletinin elinde toplanması; planlı ekonomi yönetimi; bir bütün olarak devlet aygıtının gücü (devlet bütçesi, vergiler, yönetim yasaları yapma ve genelde yasa yapma), proletarya diktatörlüğünün doğru bir sınıf politikası uygulaması halinde, yani sınıf ilişkilerinin doğru değerlendirilmesi halinde, hem basit meta üreticilerinin serbest ticaret ve pazar koşullarında şu ya da bu ölçüde yaşadıkları ekonomik yükseliş sonucunda kentte ve kırda (büyük köylüler, "Kulaklar" ) ortaya çıkan yeni kapitalist filizlerin hem de özel sermayenin kalıntılarının sürekli, sistemli biçimde bastırılmasına yol açarlar. Aynı zamanda köylülüğün kooperatifleşerek birleşmesi ve kollektif ekonomi biçimlerinin büyümesi ile, köylü ekonomilerinin (yani küçük ve orta köylü ekonomileri) asıl büyük bölümü, gelişen sosyalizmin bütünsel sistemi içine çekilirler. Ekonomik faaliyetin pazar ilişkileriyle bağlantılı, kapitalist görünüşlü biçimleri ve yöntemleri (fiyat hesapları, paralı ücretler, alım ve satım, kredi ve bankalar, vb.), gitgide artan ölçüde, tam anlamıyla sosyalist tipte girişimlerin gelişmesini teşvik ettikleri, yani ekonominin sosyalist bölümünün hizmetinde çalıştıkları sürece sosyalist devrimin kaldıraçları rolünü oynarlar. 

Bu biçimde, proletarya diktatörlüğü altında -şuralar devletinin doğru bir politika uyguladığı varsayılırsa­- pazar ilişkileri, gelişmeleri içinde kendilerini ortadan kaldıracak olan öğeleri taşırlar. Özel sermayenin bastırılmasına, köylü ekonomisinin dönüştürülmesine, üretim araçlarının gittikçe daha fazla proletarya devletinin ellerinde merkezileşmesine ve yoğunlaşmasına katkıda bulunmakla, genelde pazar ilişkilerinin aşılması sürecinin teşvik ederler. 

Proletarya diktatörlüğüne karşı kapitalistlerin muhtemel bir silahlı müdahalesi veya karşı-devrimci bir savaşın sürmesi durumunda, ekonomi yönetimi, her şeyden önce, proletarya diktatörlüğünün savunma çıkarlarından hareket etmelidir. Burada savaş-komünisti bir ekonomi politikası ("savaş komünizmi") zorunlu olabilir. Bu, askeri savunmaya hizmet eden rasyonel bir tüketim örgütlenmesinden başka bir şey değildir ve kapitalist gruplar üzerinde baskının artırılmasıyla (zoralımlar, elkoymalar, vb.) bağlantılıdır. Burada serbest ticaret ve pazar ilişkileri az ya da çok tasfiye edilirler ve küçük üreticilerin bireysel ekonomik güdüleri büyük ölçüde zarar görür ki, bu, ülkenin üretici güçlerinin daha aşağı bir düzeye inmesiyle bağlantılıdır. Bu "savaş komünizm" politikası, tarihi meşruluğunu, ülke içinde işçi sınıfına düşman olan tabakaların maddi temellerini ortadan kaldırmasında, eldeki stokların rasyonel bir dağıtımını güvence altına almasında ve proletarya diktatörlüğünün silahlı mücadele vermesini kolaylaştırmasında bulur. Fakat onun, proletarya diktatörlüğünün "normal" ekonomi politikası sistemi gibi kabul edilmemesi gerektiği de unutulmamalıdır. 

5. Proletarya Diktatörlüğü ve Sınıflar 

Proletarya diktatörlüğü, onun sınıf mücadelesinin yeni koşullar altında devamıdır. Proletarya diktatörlüğü, eski toplumun güçlerine ve kalıntılarına karşı, dıştaki kapitalist düşmanlara, ülke içindeki sömürücü sınıfların kalıntılarına karşı ve henüz aşılmamış bulunan meta üretimi toprağında gelişen yeni bir burjuvazinin filizlerine karşı sert, kanlı ve kansız, zorla ve barışçıl biçimde sürdürülen, askeri ve ekonomik, eğitsel ve yönetsel bir mücadeledir. 

İçsavaşın bitiminden sonra bu sert sınıf mücadelesi yeni biçimler, her şeyden önce de sosyalist ekonomi biçimlerinin eski ekonomi tarzlarına ve bunların yeni filizlerine karşı mücadelesi biçimini alır. Bu arada, sosyalist gelişmenin değişik aşamalarında bu mücadelenin biçimleri zorunlu olarak değişir; ilk aşamalarda bu mücadele belirli koşullar altında daha da şiddetlenebilir. 

Proletarya diktatörlüğünün başlangıç evresinde proletaryanın öteki sınıf ve toplumsal gruplara karşı politikası aşağıdaki ilkelerce belirlenir: 

1. Büyük burjuvazi ve büyük toprak sahipleri, onların hizmetindeki subaylar, generaller ve yüksek memurlar, mantıki olarak, işçi sınıfının, kendileriyle acımasızca mücadele edilmesi gereken düşmanlarıdır. Bu öğelerin belirli bir bölümünün örgütsel yeteneklerinden yararlanmak yine de mümkündür, ancak diktatörlüğün sağlam biçimde yerleştirilmesinden ve sömürücülerin bütün ayaklanma ve komploları bastırıldıktan sonra. 

2. Burjuva gelenekleri içinde yetişmiş ve üst tabakaları sermayenin komuta aygıtına sıkı sıkıya bağlı bulunan teknik aydınlara karşı proletarya, -aydınların, kendisine düşman tabakalarının bütün karşı-devrimci eylemlerini enerjik biçimde bastırırken­- bu kalifiye toplumsal gücü sosyalist inşa çalışmaları için yanına çekme zorunluluğunu gözönünde tutmak ve onların arasındaki tarafsız, özellikle de işçi devrimine dost düşünceli gruplara her türlü yardımı yapmak 

durumundadır. Proletarya, sosyalizmin ekonomik, teknik ve kültürel alanda, inşası tablosunu, bütün toplumsal anlamı ile birlikte sergilerken, teknik aydınları sistemli biçimde yanına çekmeli, onu kendi manevi etkisi altına almalı ve toplumun dönüştürülmesinde onun yoğun yardımlarını garantilemelidir. 

3. Köylülükle ilişkide, tarım proletaryasına dayanarak köyün bütün sömürülen ve emekçi tabakalarını yanına çekmek, komünist partilerin görevidir. Muzaffer proletarya, köylülük içindeki değişik gruplaşmaları birbirinden kesin olarak ayırmalı, onların önemlerini titizlikle tartmalıdır; köylülüğün mülksüz, yarı-proleter tabakalarına, toprak ağalarının topraklarının bir bölümünü onlara vererek, tefeci sermayesine karşı verdikleri mücadeleyi kolaylaştırarak, vb. her yoldan yardım etmelidir. Proletarya ayrıca köylülüğün orta tabakalarını tarafsızlaştırmalı ve büyük toprak sahipleriyle ittifak eden kır burjuvazisinin her türlü direncini acımasızca bastırmalıdır. Diktatörlüğünün güçlenmesi ve sosyalizmin inşasının ilerlemesi ölçüsünde, proletarya, orta köylülüğün tarafsızlaştırılması politikasından onunla sıkı bir ittifak kurma politikasına geçer, ancak bu arada iktidarın paylaşılması konusunda herhangi bir fikrin ortaya çıkmasına kadar vardırmaz işi. Çünkü proletarya diktatörlüğü, sadece sanayi işçilerinin bütün emekçi kitlelerine önderlik edebileceği olgusunun ifadesidir; fakat, proletaryanın tek başına egemenliği olmakla, proletarya diktatörlüğü aynı zamanda emekçilerin öncüsü olan proletarya ile sayıca hayli fazla proleter-olmayan emekçi tabakaları veya emekçilerin çoğunluğu arasındaki sınıf ittifakının özel bir biçimidir; proletarya diktatörlüğü, kapitalizmin nihai yıkılışı, burjuvazinin direncinin ve restorasyon girişimlerinin tümüyle bastırılması, sosyalizmin nihai olarak kuruluşu ve sağlamlaştırılması amacını güden bir ittifakın özel biçimidir. 

4. En aşırı gericilik ile proletaryaya beslediği sempati arasında sürekli yalpalayan kent küçük-burjuvazisi, aynı biçimde tarafsızlaştırılmalı ve eğer mümkünse proletaryanın, davasına kazanılmalıdır. Bu, onun küçük mülkiyetine dokunmayarak, ekonomik değişimde belirli bir özgürlüğü ayakta tutarak, tefeci kredisini ortadan kaldırarak ve kapitalist baskının tek tek her biçimine karşı mücadelesinde proletaryanın ona her türden yardımda bulunmasıyla sağlanır. 

6. Proletarya Diktatörlüğü Sisteminde Kitle Örgütleri 

Proletarya diktatörlüğünün bütün bu görevleri yerine getirirken, kitle örgütlerinin, ilk planda da işçi örgütlerinin, görev ve işlevleri temelden değişir. İçlerinde proletaryanın geniş tabakalarının ilk kez biraraya toplandığı ve eğitildiği kitle örgütleri, sendikalar (sanayi birlikleri) kapitalizmin 

egemenliği altında grev mücadelelerinin ve bundan öte, tröst sermayesine ve onun devletine karşı girişilen kitle mücadelelerinin ana silahlarıdır. Proletarya diktatörlüğü altında ise bunlar, proletarya iktidarının en önemli kaldıraçları olurlar, proletaryanın dev yığınlarını üretimin sosyalist yönetimine katan bir komünizm okulu haline gelirler; devlet aygıtının bütün bölümleriyle dolaysız bağlantıda bulunan, onun bütün dallardaki çalışmalarını etkileyen, işçi sınıfının hem sürekli hem de günlük çıkarlarını koruyan ve şuralar devleti organlarında bürokratik yozlaşmaya karşı mücadele eden bir örgüt haline gelirler. Sendikalar böylece, bağırlarından, inşa çalışmaları için yönetici kadrolar çıkartmalarından, geniş proleter yığınları bu çalışmalara doğru çekmelerinden ve yığınların kültürel düzeylerinin düşüklüğü ile proletaryaya yabancı sınıf etkilerinin sonucu olara!k gelişen bürokratik aksaklıklarla mücadele görevini özellikle üstlenmelerinden ötürü, proletaryanın ekonomik ve devlete ilişkin örgütlerinin belkemiği haline gelirler. 

İşçi sınıfının kooperatif örgütleri, kapitalizmin egemenliği altında, -reformist ütopyalara inat-­ oldukça alçakgönüllü bir rol oynamaya mahkum edilmişlerdir. Kapitalizmin genel koşullarının ve kendi yöneticilerinin reformist politikasının sonucu olarak bunlar (anılan örgütler -ç.), pek ender olmamak üzere yozlaşır ve kapitalist sistemin uzantılarına dönüşürler. Proletaryanın diktatörlüğü altında bunlar dağıtım aygıtının en önemli öğeleri olabilirler ve olmalıdırlar. 

Nihayet köylülüğün tarımsal kooperatif sistemi (satış, alım, kredi ve üretim kooperatifleri) -uygun bir yönetimin bulunması, kapitalist öğelere karşı sistemli bir mücadelenin verilmesi ve proletaryayı izleyen geniş emekçi yığınların faal biçimde katılmalarının sağlanması koşuluyla­- kent ile kır bağlantısının temel örgütlenme biçimlerinden biri olabilir ve olmalıdır. Kapitalizm koşulları altında köylü işletmelerinin kooperatif biçiminde birleşmeleri, herhangi bir yaşayabilme belirtisi gösterseler bile, bunların genellikle kapitalist girişimlere dönüşmesi kaçınılmazdır, çünkü bunlar kapitalist sanayie, kapitalist bankalara ve genelde kapitalist ortama bağımlıdırlar ve reformistlerce, kır burjuvazisince ve hatta bazen toprak sahiplerince yönetilmektedirler. Proletarya diktatörlüğü altında bunlar başka türden bir ilişkiler sistemi haline gelirler ve proleter sanayie, proleter bankalara, vb. bağımlı olurlar. Tarımsal kooperatifler böylece -proletaryanın doğru bir politika uygulayacağı, yani kooperatif örgütlerinin içindeki ve dışındaki kapitalist öğelere karşı sistemli bir sınıf mücadelesi yürüteceği varsayılırsa­ sosyalist sanayiin yönetiminde, kırın sosyalist dönüşümünün, ve kollektifleştirilmesinin en önemli kaldıraçlarından biri haline gelirler. Fakat bu, bazı ülkelerde, tüketim kooperatiflerinin, ve özellikle tarımsal kooperatiflerin, ilk zamanlarda burjuvazinin ve onun sosyal-demokrat ajanlarının yönetiminde, karşı-devrimci faaliyetin -ve işçi devriminin ekonomik inşa çalışmalarına yönelik sabotajların temel dayanakları haline gelmeleri ihtimalini ortadan kaldırmaz. 

Mücadelenin ve inşa çalışmasının yüklediği bütün bu görevleri, proletarya, şuralar devletinin gerçek itici güçleri ve bu devletle her tabakadan en geniş emekçi yığınların bağlantısını sağlaması gereken çok çeşitli örgütleri aracılığıyla yerine getirir; proletarya, proletarya diktatörlüğü sisteminde komünist partisinin önder rolü aracılığıyla irade ve davranış birliğini sağlar. 

Proletarya partisi doğrudan doğruya sendikalara ve, işçi yığınları ile köylüleri kapsayan bir dizi diğer örgüte (şura­]ar kooperatifler, komünist gençlik birliği ve benzerleri) dayanır ve onlar aracılığıyla bütün şuralar sistemini yönlendirir. Proletaryanın yeni toplumun örgütleyicisi olma görevini yerine getirebilmesi, ancak bütün kitle örgütlerinin şuralar iktidarını fedakarca desteklemeleri, sınıf iradesinin sarsılmaz birliği ve partinin yönetimiyle mümkün olur. 

7. Proletarya Diktatörlüğü ve Kültür Devrimi 

Yeni ve insani bir toplumun örgütleyicisi olma rolü, ön koşul olarak, proletaryanın kültürel bakımdan olgunlaşmasını, kendi özünü değiştirmesini ve sosyalizmi ve yeni sosyalist kültürü inşa edebilmek için, kendi içinden sürekli olarak, tekniğin, bilimin ve yönetimin bütün kazanımlarını özümleyebilecek yeni proleter kadrolar çıkartmasını gerektirir. 

Feodalizme karşı burjuva devriminde, feodal toplumun bağrında kültürel olgunluk bakımından varolan egemen sınıftan daha üstün olan ve feodalizm koşulları altında bile ekonomik hayatta hegemonyasını kurmuş bulunan yeni bir sınıfın varlığı önkoşulken, proletarya devrimi başka koşullar altında gelişir. İşçi sınıfı kapitalist toplumda ekonomik bakımdan sömürülür, siyasal bakımdan baskı altında tutulur ve kültürel bakımdan geri bırakılır, ancak geçiş döneminde, ancak devlet iktidarını ele geçirdikten sonra proletarya burjuvazinin eğitim tekelini kırabilir, bütün bilgileri edinebilir ve muazzam inşa çalışmasında elde ettiği deneylerin yardımıyla kendi özünü değiştirebilir. Kitlelerde komünist bilinci geliştirmek ve bizzat sosyalizm davasını gerçekleştirebilmek için, insanların değişimi, (ancak pratik hareket içerisinde, devrimde gerçekleşebilecek olan) kitleleri saran bir değişim zorunludur. Yani devrim, sadece egemen sınıf başka türlü devrilemiyor diye değil, aynı zamanda onu deviren sınıf ancak devrimle kendini eski toplumun pisliğinden temizleyebileceği ve böylece yeni bir toplum kurma yeteneğini kazanabileceği için de zorunludur. 

Üretim araçları üzerindeki kapitalist tekeli parçalarken, işçi sınıfı, burjuva eğitim tekelini de ortadan kaldırmalıdır, yani yüksek okullar da dahil bütün okul sistemini kendi malı yapmalıdır. İşçilerin arasından, hem üretim için (mühendisler, teknisyenler, organizatörler, vb.) hem de savaş, sanat ve bilim için kendi uzmanlarını yetiştirmek proletaryanın özellikle acil bir görevidir. Bundan başka, geniş proleter yığınların genel kültür düzeyini yükseltmek, onların siyasal bakımdan aydınlanmalarını teşvik etmek, bilgilerini ve teknik kalifiyeliklerini mükemmelleştirmek, onları kamusal faaliyetin ve yönetim çalışmalarının pratiğine yakınlaştırmak, burjuva ve küçük-burjuva önyargıların kalıntılarına karşı mücadele etmek, vb. de gereklidir. 

Proletarya, ancak bütün toplumsal "komuta konumları"na en ileri unsurlarını getirebildiği ölçüde, ancak bu unsurların (proletaryanın "ileri" ve "geri" tabakaları arasındaki ayrımını sonunda ortadan kaldıracak şekilde), proletarya sınıfının gittikçe daha fazla yeni öğesini kültürel dönüşüm süreci içine çekerek büyüdüğü ölçüde, sadece bu ölçüde, sosyalizmin muzaffer biçimde inşa edilmesini sağlayacak ve bürokratik çürümeye ve sınıfsal yozlaşmaya karşı set çekecektir. 

Fakat proletarya, devrimin akışı içinde sadece kendi özünü yeniden biçimlendirmekle kalmaz, öteki sınıfların, öncelikle kentin ve kırın sayıca fazla küçük-burjuva tabakalarının, özellikle köylülüğün emekçi tabakalarının özünü de değiştirir. İşçi sınıfı en geniş yığınların kültür devrimine katılmalarını sağlar, onları sosyalizmin inşası (çabasının -ç.) içine çeker, onları biraraya getirir ve elindeki bütün araçları kullanarak onları komünizm ruhuyla eğitir, bütün anti­-proleter ve zümreci ideolojilere karşı en kararlı biçimde mücadele eder. Proletarya kırın genel ve kültürel geri kalmışlığına karşı sistemli biçimde mücadele etmeye özel dikkat gösterir. Böylelikle o, -gelişen kollektif ekonomi biçimleri temeli üzerinde-­ toplumun sınıflara bölünmesinin aşılması için gerekli önkoşulları yaratır. 


Geniş kitleleri kapsayan kültür devriminin görevleri arasında, "halkın afyonu"na, dine karşı verilecek mücadelenin özel bir yeri vardır. Bu mücadele sert ve sistemli biçimde sürdürülmelidir. Proletarya iktidarı, eski egemen sınıfın ajanı olan kilisenin devlet tarafından ne biçimde olursa olsun desteklenmesine son vermeli, devlet tarafından örgütlenen eğitim ve kültür sistemine kilisenin her türlü karışmasına engel olmalı ve kilise örgütlerinin karşı-devrimci faaliyetlerini acımasızca bastırmalıdır. Proletarya iktidarı inanç özgürlüğünü serbest bırakır, ama aynı zamanda elindeki bütün araçlarla din aleyhtarı bir propaganda yürütür ve bütün eğitim ve kültür sistemini bilimsel-materyalist dünya görüşünü temel alarak biçimlendirir. 

8. Dünya Proletarya Diktatörlüğü İçin Mücadele ve Devrimlerin Ana Tipleri 

Proletaryanın uluslararası devrimi aynı zamanda ve aynı türde olmayan bir dizi süreçten meydana gelir: Saf proleter devrimler; proletarya devrimine dönüşen burjuva-demokratik tipte devrimler; ulusal kurtuluş savaşları; sömürge devrimleri. Bu devrimci süreç ancak gelişimini tamamlayınca dünya proletarya diktatörlüğüne varır. 

Kapitalizmin emperyalizm döneminde daha da artan eşitsiz gelişimi, birbirinden daha büyük farklılıklar gösteren kapitalizm tiplerinin ortaya çıkmasına, olgunluk derecesinde farklılıkların doğmasına ve devrim sürecinin tek tek ülkelerde çok çeşitli, özel koşullara sahip olmasına yol açmıştır. Bu koşulların tarihi bakımdan kaçınılmaz ve zorunlu sonuçları ise, bir dizi ülkede proletarya diktatörlüğüne geçiş de bazı ara-evrelerin kaçınılmaz olması yanında, proletaryanın iktidarı ele geçiriş yollarının çeşitliliği ve temposunun değişik olmasıdır. Bunların sonucu olarak, tek tek ülkelerde sosyalizmin inşası da değişik biçimler alır. 


Tek tek ülkelerde proletarya diktatörlüğüne geçişin çok çeşitli koşul ve yolları vardır, bunlar şematik olarak aşağıdaki üç tip altında toplanabilir: 

Muazzam, gelişkin üretici güçleri, geniş ölçüde merkezileşmiş üretimleri, küçük işletmelerin nispeten küçük özgül ağırlığı ve uzun zamandır varolan burjuva-demokratik siyasal rejimleriyle çok gelişmiş kapitalist ülkeler (Birleşik Devletler, Almanya, İngiltere, vb.). Bu ülkelerde programın temel siyasal talebi, doğrudan doğruya proletarya diktatörlüğüne geçilmesidir. Ekonomik alandaki temel talepler: Belli başlı büyük işletmelere el konulması, hatırı sayılır sayıda devlete ait Sovyet çiftliklerinin oluşturulması, toprağın ancak nispeten önemsiz bir bölümünün köylülere dağıtılması; temel pazar ilişkilerinin nispeten küçük çapta olması; genelde hızlı sosyalist gelişme ve özellikle köylü ekonomisinin hızlı kollektifleştirilmesi. 

Tarımda yarı-feodal ilişkilerin önemli kalıntıları bulunan, sosyalizmin inşası için gereken maddi önkoşullara belirli minimum bir düzeyde sahip olan kapitalizmin orta düzeyde gelişmiş bulunduğu ülkeler (İspanya, Portekiz, Polonya, Macaristan, Balkan ülkeleri, vb.), burjuva-demokratik devrimin henüz tamamlanmamış olduğu ülkeler. Bu ülkelerin bazılarında burjuva-demokratik devriminin şu ya da bu hızla sosyalist devrime dönüştürülmesi, başka bazılarında ise burjuva-demokratik nitelikte geniş kapsamlı görevler üstlenen proletarya devrimi tipleri mümkündür. Bu nedenle ilk durumda, proletarya diktatörlüğünün doğrudan doğruya değil, proletarya ve köylülüğün demokratik diktatörlüğünden proletaryanın sosyalist diktatörlüğüne geçiş sırasında kurulması mümkündür, devrimin doğrudan doğruya proleter nitelikte geliştiği öteki durumda ise, proletaryanın önderliğinde geniş bir tarım ve köylü hareketi önkoşuldur; tarım devrimi muazzam, bazen belirleyici bir rol oynar; büyük toprak sahiplerinin mülksüzleştirilmesi sırasında istimlak edilen toprak ve arazinin önemli bir bölümü köylülüğün eline geçer; pazar ilişkilerinin önemi proletaryanın zaferinden sonra da büyüktür; köylülüğün kooperatifler halinde birleşmesi ve büyük üretim birimlerinde toplanması sosyalist inşanın değişik görevleri çerçevesinde son derece büyük önem kazanır. Sosyalizmin inşasında tempo nispeten düşüktür. 

Birtakım sanayi öğelerine, hatta bazen hatırı sayılır oranda, fakat bağımsız bir sosyalizm inşası için yetersiz düzeyde gelişmiş bir sanayie sahip bulunan; hem ekonomide hem de siyasal üstyapıda feodal-Ortaçağ ya da "Asya üretim tarzı" ilişkilerinin egemen olduğu; nihayet tayin edici sanayi, ticaret ve banka girişimlerinin, en önemli ulaşım araçlarının, latifundiyaların, sömürge çiftliklerinin vb. yabancı emperyalist grupların elinde yoğunlaşmış olduğu sömürge ve yarı-sömürge ülkeler (Çin, Hindistan, vb.) ve bağımlı ülkeler (Arjantin, Brezilya, vb.). Bu ülkelerde, feodalizme karşı, sömürünün kapitalizm-öncesi biçimlerine karşı verilen mücadele ve köylülüğün tutarlı bir tarım devrimini gerçekleştirmesi ve yabancı emperyalizme karşı ve ulusal bağımsızlık için mücadele verilmesi belirleyici bir önem taşımaktadır. Burada kural olarak, proletarya diktatörlüğüne geçiş ancak bir dizi hazırlık basamağından geçmekle, ancak burjuva ­demokratik devrimin sosyalist devrime dönüştüğü bütün bir dönemin sonucu olarak mümkün hale gelir. Bu ülkelerin çoğunluğunda, sosyalizmin başarılı biçimde inşası ancak proletarya diktatörlüğünün gerçekleşmiş bulunduğu ülkelerin doğrudan desteğiyle mümkündür. 

Ücretli işçinin hemen hemen hiç bulunmadığı, nüfusun çoğunluğunun kabile koşulları içinde yaşadığı ve eski klan düzeni (Gentilordnung) kalıntılarının varlığını korumakta olduğu, ulusal burjuvazinin neredeyse hiç bulunmadığı ve yabancı emperyalizmin ilk planda topraklara elkoyan silahlı fatih görünümünde ortaya çıktığı daha geri ülkeler (örneğin Afrika'nın bazı bölgelerinde) -bu ülkelerde temel sorun ulusal kurtuluş mücadelesidir. Eğer proletarya diktatörlüğünün varolduğu ülkeler onlara fiili destek sağlarsa, bu ülkelerde (patlak veren) ulusal ayaklanma ve zafere ulaşması, kapitalist aşamayı atlayarak sosyalizme giden yolu açabilir. 

En ileri kapitalist ülkelerde iktidarın proletarya tarafından alınmasının gündeme gelmiş bulunduğu ve Sovyetler Birliği'nde proletarya diktatörlüğünün varolduğu ve dünya çapında önemi olan bir etmen oluşturduğu bir dönemde, dünya kapitalizminin girişi sonucu sömürge ve yarı-sömürge ülkelerde ortaya çıkan kurtuluş hareketleri, -bu ülkelerdeki toplumsal ilişkilerin olgunlaşmamışlığına rağmen, soyutlanarak ele alınırsa­- proletarya diktatörlüğünün ve genelde uluslararası proletarya hareketinin yardım ve desteğiyle sosyalizme doğru gelişme çizgisine girebilirler. 

9. Proletaryanın Dünya Diktatörlüğü İçin Mücadele ve Sömürge Devrimleri 

Sömürge ve yarı-sömürge ülkelerdeki devrimci mücadelenin özgün koşulları, proletarya ve köylülüğün demokratik diktatörlüğü için uzun süreli bir mücadele verilmesinin zorunluluğu ve bu diktatörlüğün proletarya diktatörlüğüne doğru gelişmesi; ve nihayet bu kavgada ulusal güdülerin tayin edici önemi, bu ülkelerin komünist partilerinin önüne bir dizi özel görev koymaktadır ki, bunların yerine getirilmesi proletarya diktatörlüğünün genel görevlerinin başarılması için önkoşuldur. Komünist Enternasyonal, aşağıdakileri bu özel görevlerin en önemlileri sayar: 

1. Yabancı emperyalizmin, feodalizmin ve toprak sahipleri bürokrasisinin yıkılması. 

2. Şuralar temeli üzerinde proletarya ve köylülüğün demokratik diktatörlüğünün kurulması. 

3. Tam ulusal bağımsızlık ve devlet bütünlüğü. 

4. Devlet borçlarının silinmesi. 

5. Emperyalistlere ait olan büyük işletmelerin ulusallaştırılması (sanayiin, ulaşımın, bankaların, vb.) 

6. Büyük toprak mülkiyetinin, kilise ve manastır topraklarının istimlakı. Bütün toprak ve arazinin ulusallaştırılması. 

7. Sekiz saatlik işgününün yürürlüğe konması. 

8. Bir devrimci işçi-köylü ordusunun oluşturulması. Mücadelenin devamı sırasında meydana gelen gelişme ve sertleşme (burjuvazinin sabotajları, burjuvazinin sabotajlar yapan bölümüne ait işletmelerin, kaçınılmaz olarak büyük sanayiin ulusallaştırılmasına yönelecek zoralımı) ile, proletaryanın önder ve egemen rol oynadığı sömürge ve yarı-sömürgelerde, burjuva-demokratik ilkelere uygun nitelikteki devrim, proletarya devrimine dönüşecektir. Proletaryanın varolmadığı sömürgelerde, emperyalist iktidarın yıkılışına, halk (köylü) şuraları iktidarının örgütlenmesi, yabancıların işletme ve topraklarının zoralımı ve bu mülklerin devlete devri eşlik etmelidir. 

Emperyalizme karşı mücadele ve iktidarın işçi sınıfınca ele geçirilmesi açısından, sömürge devrimleri ve ulusal kurtuluş hareketleri çok büyük bir rol oynarlar. Geçiş döneminde sömürge ve yarı-sömürgelerin, dünya ekonomisi içinde dünyanın kentleri rolünü üstlenmiş bulunan sanayi ülkelerine karşı dünyanın kırlarını oluşturmalarından ötürü de büyük önemleri vardır. Burada sosyalist dünya ekonomisinin örgütlenmesi, sanayi ile tarım arasındaki bağlantının doğru biçimde kurulması sorunu, büyük ölçüde, emperyalizmin bir zamanki sömürgeleriyle ilişkiler sorunu halinde gelmektedir. Bu nedenle, sömürgelerin emekçi yığınlarıyla kardeşçe bir mücadele ittifakı kurmak, emperyalizme karşı mücadelede önder ve egemen rol oynayan dünya sanayi proletaryasının ana görevlerinden biridir. 

Dünya devriminin akışı emperyalist devletlerin işçilerini proletarya diktatörlüğü için mücadeleye itmekte ve aynı zamanda yüz milyonlarca sömürge işçi ve köylüsünü yabancı emperyalizme karşı mücadele için sarsıp uyandırmaktadır. Sosyalizmin merkezleri, artan ekonomik güçleriyle sosyalist şura cumhuriyetleri biçiminde varolduklarında, emperyalizmden kurtulmuş sömürgelerin, dünya sosyalizminin sınai merkezleriyle ekonomik alanda yakınlaşmaları ve adım adım birleşmeleri gerçekleşir. Böylelikle onlar, sosyalizmin inşasına katılırlar, egemen sistem olarak kapitalizmin gelişim basamağını atlarlar ve ekonomik ve kültürel alanda hızla ilerleme imkanını elde ederler. Bir vakitlerin geri sömürgelerindeki köylü şuraları ve daha ileri sömürgelerindeki işçi ve köylü şuraları, siyasal bakımdan proletarya diktatörlüğünün merkezleri çevresinde gruplaşırlar ve böylece şura cumhuriyetleri federasyonunun sürekli büyüyen sistemine ve dolayısıyla proletaryanın dünya diktatörlüğü sistemine katılmış olurlar. 

Böylece yeni üretim tarzı olarak sosyalizmin gelişimi dünya ölçeğinde gerçekleşir.

V. SOVYETLER BİRLİĞİ'NDEKİ PROLETARYA DİKTATÖRLÜĞÜ VE ULUSLARARASI SOSYALİST DEVRİM 
1. Sovyetler Birliği'nde Sosyalizmin İnşası ve Sınıf Mücadelesi 

Kapitalist sistemin derin bunalımının en berrak ifadesi, dünya ekonomisinin kapitalist ülkeler ve sosyalist inşa ülkeleri biçiminde bölünüşüdür. Sovyetler Birliği'ndeki proletarya diktatörlüğünün içte güçlenmesi, sosyalist inşanın başarıları, Sovyetler Birliği'nin proleter yığınlarda ve, ezilen sömürge halklarında uyandırdığı etki ve saygının artması, bu nedenle, uluslararası sosyalist devrimin ilerlemesi, güçlenmesi ve gelişmesi anlamına gelmektedir. 

Sovyet cumhuriyetlerinin işçileri, ülkelerinde, sadece büyük toprak sahiplerinin ve burjuvazinin yıkılması için değil sosyalizmin tamamen kurulması için de gerekli ve yeterli maddi önkoşullara sahiptir. Onlar, uluslararası proletaryanın yardımıyla iç ve dış karşı-devrimin silahlı güçlerinin saldırısını kahramanca püskürtmüş bulunuyorlar. Köylülüğün asıl büyük yığınıyla ittifaklarını sağlamlaştırdılar ve sosyalist inşa alanında büyük başarılar kazandılar. 

Proleter sosyalist sanayi ile küçük köylü ekonomisi arasında, tarıma üretici güçlerini geliştirme, sosyalist sanayie ise önder rolünü sürdürme güvencesi veren bağlantı; bu sanayiin tarımla birleşmesi ve parazit sınıfların üretken olmayan tüketimlerini kapitalist biçimde tatmin etmek yerine, tarıma uygunluk göstermesi; kapitalist kar uğruna değil hızla artan kitlesel ihtiyacı karşılamak için yapılan üretim -sonuçta bütün üretim sürecinin büyük ölçüde gelişmesini teşvik eden bir gelişim; nihayet ekonomik iktidar konumlarının proletarya devletinin elinde yoğunlaşması, planlı ekonomi yönetiminin öğelerinin çoğalması ve bununla bağlantılı olan tasarruflar ve üretim araçlarının bilinçli biçimde dağılımı -bütün bunlar proletaryaya sosyalist inşa yolunda hızla ilerlemek imkanını verir. 

Bütün ulusal ekonominin üretici güçlerinin daha üst bir düzeye yükselmesi ile, uluslararası ve iç durumun dikte ettiği hızlı bir tempoyla izlenecek olan, sanayileşmeye yönelik kesin rota ile, Sovyetler Birliği proletaryası, kapitalist güçlerin planlı biçimde yeniden gündeme gelen mali ve ekonomik boykot girişimlerini dikkate almaksızın, hem üretim araçları miktarı hem de bütün ülkenin toplam üretimi ve mal satışındaki payları bakımından ulusal ekonominin toplumsallaştırılmış (sosyalist) bölümlerinin özgül ağırlığını artırmaktadır. Toprağın ulusallaştırılmasının ve ülkenin artan sanayileşmesinin sonucu olarak, sosyalist devlet sanayii, devlet ulaşım ve bankalar sistemi, devlet ticareti ve hızla büyüyen kooperatifler aracılığıyla, küçük ve en küçük köylü ekonomilerini gittikçe daha fazla peşlerine takıyorlar. 


Tarımda üretici güçlerin gelişmesi, köylülük içindeki ayrışmayı sınırlayan koşullar altında gerçekleşiyor (toprağın ulusallaştırılması ve bununla birlikte toprak ve arazi alım ­satımının yasaklanması, keskin biçimde artan vergilendirme, kooperatiflerin ve yoksul ve orta köylü yığınının üretim ortaklıklarının finanse edilmesi, ücretli emek kullanımının yasal açıdan düzenlenmesi, büyük köylülerin siyasal ve toplumsal haklarının kısıtlanması, kır yoksullarının özel olarak örgütlenmeleri, vb.) .Ancak sosyalist sanayii, üretici güçlerinin, tarımın yeni tarım tekniği temeli üzerinde geniş kapsamlı bir re organizasyonuna ve dolayısıyla köylü ekonomilerinin hemen büyük topluluklar (kollektif ekonomiler) halinde biraraya getirilmesine imkan verecek bir gelişme düzeyine henüz erişmemiş bulunduğu sürece; ekonomik açıdan, fakat yavaş yavaş siyasal açıdan da "yeni burjuvazi" diye adlandırılanlarla birleşen büyük köylülük de belirli bir dereceye kadar gelişir. 

Sovyetler Birliği proletaryası bütün belirleyici ekonomik komuta kademelerini elinde bulundurmaktadır: "Yeni Ekonomi Politikası"nın (NEP -ç) son döneminde bütün ekonomi içindeki payı büyük ölçüde azalan kent özel sermayesinin kalıntılarını, sistemli biçimde tasfiye etmektedir; meta ve para ekonomisinin gelişimiyle kırlarda ortaya çıkan sömürücü tabakaların büyümesini her yoldan engellemektedir; kırsal alanda var olan Sovyet ekonomilerini desteklemekte ve yenilerinin oluşturulmasını teşvik etmektedir; proletarya diktatörlüğü altında sosyalist sanayiin ekonomik önder rolü sayesinde sosyalizmin gelişmesiyle özdeş hale gelen ve hızla ilerleyen kooperatifler içinde birleşme yoluyla, basit köylü meta üreticilerinin büyük çoğunluğunu kendi bütünsel ekonomik sistemi, dolayısıyla sosyalist inşa çabası içine çekmektedir. Yeniden-inşa sürecinden, ülkedeki üretimin bütün teknik temelinin genişletilmiş yeniden-üretimine geçilmesiyle birlikte, Sovyetler Birliği proletaryası, daha şimdiden yerine getirmeye başlamış bulunduğu yeni görevlerle karşılaşmaktadır: Yeni üretim tesislerinin oluşturulması (yani üretim araçları üretimi, ağır sanayiin kurulması ve özellikle elektrikleştirme) ve satış, alım ve kredi kooperatiflerinin teşvik edilmesinin yanısıra, doğrudan ve sürekli daha geniş yığınları kapsar biçimde, köylülüğün kolektivizm temeli üzerinde üretim kooperatiflerinde örgütlenmesi -bu, proletarya devletinin geniş kapsamlı maddi yardımını gerektiren bir görevdir. 

Sovyetler Birliği'nde artık belirleyici ekonomik güç haline gelmiş bulunan ve ekonominin gelişimine damgasını vuran sosyalizm böylece, ülkenin küçük-burjuva niteliğinden doğan ve sınıf karşıtlıklarının geçici olarak keskinleşmesiyle bağlantılı bulunan güçlükleri sistemli biçimde asarak, tam anlamıyla gerçekleşmeye doğru ilerlemektedir. 

Sanayiin teknik bakımdan yeniden-düzenlenmesi ve büyük boyutlu yeni tesislerin gerekliliği, sosyalist gelişmenin yoluna, sonuçta ülkenin teknik ve ekonomik geriliğine, Dünya Savaşı ve iç savaşta meydana gelen yıkıma bağlanabilecek olan bir dizi güçlük çıkmasına neden olmaktadır. Buna rağmen, işçi sınıfının ve geniş emekçi yığınlarının hayat düzeyi sürekli yükselmektedir. Sanayiin sosyalist rasyonelleştirilmesinin ve bilimsel tarzda örgütlenmesinin ilerlemesiyle birlikte, adım adım, proletaryanın çalışma ve hayat koşullarının düzelmesi açısından daha geniş perspektifler yaratan yedi saatlik işgünü uygulanmaktadır. 

Sovyetler Birliği'nin ekonomik bakımdan güçlenmesine, ekonominin sosyalist bölümünün, kesintisiz biçimde artan önemine dayanarak, işçi sınıfı devrimci mücadeleler içinde çelikleşmiş Komünist Partisinin önderliği altında, milyonlarca emekçiden oluşan yeni yığınları sürekli sosyalist inşa çalışmasına katmaktadır. İşçi sınıfı bu arada, kırsal alanda kır yoksullarına dayanmakta ve büyük köylülere karşı mücadeleyi bir an bile bırakmadan köylülüğün asıl büyük yığınıyla, orta köylülükle sıkı bir ittifak kurmaktadır. Bunun için temel araçlar şunlardır: Geniş kitle örgütlerinin geliştirilmesi (yönetici güç olarak parti, bütün proletarya diktatörlüğü sisteminin belkemiği olarak sendikalar, Komünist Gençlik Birliği, her türden kooperatifler, emekçi kadınların, kadın işçi ve köylülerin örgütleri, çeşitli dernekler, işçi ve köylü muhabirler, spor örgütleri, bilimsel topluluklar , kültür ve eğitim örgütleri) ve yığınların inisiyatiflerinin en geniş biçimde teşvik edilmesi, ekonomi ve yönetimin bütün alanlarındaki yönetici işlevlere sürekli yeni işgüçlerinin getirilmesi ve seçilmesi. Yığınların sürekli olarak sosyalist inşa çalışması içine katılması; proletarya içinden gelecek yeni yöneticilerle bütün devlet, ekonomi, sendika ve parti aygıtının sürekli olarak yenilenmesi; yüksek okullar, kurslar, v.b. aracılığıyla inşa çalışmasının bütün dalları için işçiler arasından, özellikle işçi gençlik arasından sistemli biçimde yeni sosyalist kadroların yetiştirilmesi -bunlar proletaryanın yönetici kadrolarının bürokratik kemikleşmesine ve toplumsal bakımdan yozlaşmasına karşı en önemli güvencelerdir. 

2. Sovyetler Birliği ve Onun Uluslararası Devrime Karşı Yükümlülükleri 

Sovyetler Birliği'ndeki proletarya diktatörlüğü Rus emperyalizmini yıktı, Çarlık İmparatorluğu'nun sömürgelerin ve ezdiği ulusları kurtardı ve bu alanları sanayileştirerek, kültürel ve siyasal gelişmeleri için sağlam bir temel yarattı, özerk bölgelerin, özerk cumhuriyetlerin ve federal cumhuriyetlerin hukuki konumlarını Sovyetler Birliği Anayasası'nda sağlamlaştırdı ve ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını tam anlamıyla gerçekleştirdi. Böylece, Sovyetler Birliği'ndeki çeşitli milliyetlere sadece biçimsel değil gerçek eşitliği de sağladı. 

Proletarya diktatörlüğü ve sosyalist inşa ülkesi olarak, işçi sınıfının muazzam başarılarının, proletarya ile köylülüğün ittifakının ülkesi olarak, Marksizmin bayrağı altında ilerleyen yeni bir kültürün ülkesi olarak Sovyetler Birliği, zorunlu olarak, bütün ezilen sınıfların uluslararası hareketinin temeli, uluslararası devrimin ana merkezi, dünya tarihinin en önemli etmeni haline gelmektedir. Sovyetler Birliği'nde proletarya, dünya tarihinde ilk kez kendi anavatanı için savaşmakta. Sömürge halkların kurtuluş mücadeleleri için, Sovyetler Birliği, en güçlü çekim merkezi haline geliyor. 

Böylece Sovyetler Birliği, sadece yeni bir sosyalist ekonomi sisteminin temellerini oluşturduğu ve böylelikle dünya kapitalist sisteminin dışına çıktığı için değil, aynı zamanda eşi daha bulunmayan devrimci bir rol oynadığı, bütün ülkelerin proleterlerini iktidarı almaya teşvik ederek, uluslararası proletarya devriminin motor rolünü oynadığı için, kapitalizmin genel bunalımı içinde önemli bir etmen haline geliyor; Sovyetler Birliği işçi sınıfının, sadece kapitalizmi yıkmaya değil, sosyalizmi kurmaya da yetenekli olduğunu, hatta buna daha fazla yetenekli olduğunu gösteren canlı bir örnek rolü oynamakta; ve Sovyetler Birliği, dünyanın bütün halklarının, dünya sosyalist şura cumhuriyetleri birliği içinde kardeşçe ilişkiler kurmaları ve dünya proletaryasının, iktidarı aldıktan sonra gerçekleştirmek zorunda olduğu, bütünsel bir sosyalist dünya ekonomisi içinde bütün ülkeler emekçilerinin ekonomik bakımdan birleşmeleri açısından da bir örnek oluşturmaktadır. 

İki ekonomik sistemin -Sovyetler Birliği'nin sosyalist ve öteki ülkelerin kapitalist sistemleri­- yanyana varolması sonucunda, proletarya devleti açısından, kapitalist dünyanın saldırılarına (boykot, abluka, v.b.) karşı savunma görevi doğmaktadır. Fakat aynı zamanda, ekonomik manevralar yapmak ve kapitalist ülkelerle olan ekonomik bağlantılarından (başarılı bir sosyalist inşanın temel önkoşullarından biri olan dış ticaret tekeli yardımıyla, krediler, istikrazlar, imtiyazlar, v.b. biçiminde) yararlanmak da onun görevidir. Burada, dış ülkelerle bağlantıları mümkün olduğunca geniş kapsamlı bir tarzda biçimlendirmek, fakat sadece Sovyetler Birliği'ne yarar sağlıyorsa, yani ağır sanayi, elektrikleşme ve nihayet sosyalist makine imalatı için gerekli temeli yaratarak, Sovyetler Birliği'nin sanayiinin güçlendirilmesine hizmet ediyorsa bunu yapmak; bu, ilk koşul olarak kabul edilmelidir. Sovyetler Birliği, ancak çevresindeki, kapitalist dünya ­karşısında ekonomik bağımsızlığını güven altına alabildiği ölçüde, sosyalist inşa çabasının yok edilmesi ve dünya sosyalist sisteminin bir uzantısına dönüşme tehlikesine karşı sağlam bir teminat sağlamış olur. 

Sovyet pazarının kendileri için taşıdığı öneme rağmen, kapitalist devletler sürekli olarak, ticaret çıkarları ile, dünya devriminin daha da büyümesi anlamına gelen, Sovyetler Birliği'nin güçlenmesinden duydukları korku arasında bocalıyorlar. Fakat yine de emperyalist devletlerin politikasında belirleyici olan ana eğilim, Sovyetler Birliği'ni çember içine alma ve, hedefi Sovyetler Birliği'ni ortadan kaldırmak ve bütün dünya üzerinde burjuvazinin terör rejimini kurmak olan karşı-devrimci bir savaşı ilan etme çabasıdır. 

Ama ne emperyalizmin Sovyetler Birliği'ni siyasal bakımdan bir çember içine alma yolundaki inatçı girişimleri, ne de bir askeri saldırı tehlikesi, proletarya diktatörlüğünün başında bulunan, Komünist Enternasyonal seksiyonu Sovyetler Birliği Komünist Partisi'ni uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmekten ve bütün ezilenlere -kapitalist ülkelerin işçi hareketleri­ ile emperyalizme ve ulusal baskının her biçimine karşı mücadelecinde sömürge halklarına -yandaş çıkmaktan alıkoyamaz. 

3. Uluslararası Proletaryanın Sovyetler Birliği'ne Karşı Yükümlülükleri 

Sovyetler Birliği, proletaryanın gerçek anavatanı, onun kazanımlarının en sağlam dayanağı ve onun uluslararası çapta kurtuluşunun en önemli etmenidir; bu, uluslararası proletaryaya, Sovyetler Birliği'ndeki sosyalist inşanın başarısına yardımcı olma ve proletarya diktatörlüğü ülkesini kapitalist güçlerin bütün saldırılarına karşı her türlü araçla savunma yükümlülüğünü getirir. 

"Dünyanın siyasal durumu şimdi proletarya diktatörlüğünü gündeme getirdi ve dünya politikasındaki bütün olaylar kaçınılmaz olarak tek bir merkezi noktanın çevresinde, yani dünya burjuvazisinin, bütün ülkelerdeki ileri işçilerin şura hareketlerini ve sömürgelerin ve ezilen halkların bütün ulusal kurtuluş hareketlerini zorunlu olarak çevresinde toplayacak olan Rus Sovyet Cumhuriyeti'ne karşı verdiği mücadele çevresinde yoğunlaşıyor" (Lenin) 

Emperyalist devletlerin Sovyetler Birliği'ne saldırması ve ona karşı bir savaş durumunda, uluslararası proletaryanın cevabı şu olmalıdır: Proletarya diktatörlüğü ve Sovyetler Birliği'yle ittifak sloganı altında, cüretkar ve kararlı kitle eylemleriyle emperyalist hükümetleri yıkma amacı güden bir mücadele. 

Sömürgeler ve öncelikle Sovyetler Birliği'ne saldıran emperyalist bir devletin sömürgeleri, emperyalizmin silahlı kuvvetlerinin başka tarafa yönelmesinden yararlanarak, onlara karşı bütün güçleriyle mücadeleye girişmeli, devrimci eylemler örgütlemeli ve böylelikle emperyalist egemenliği yıkmak ve savaşıp tam bağımsızlığı elde etmek için bundan yararlanmalıdırlar. 

Fakat Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin yükselişi ve uluslararası etkisinin büyümesi, sadece emperyalist güçlerin ve onların sosyal-demokrat ajanlarının kinini uyandırmakla kalmıyor, aynı zamanda bütün dünyadaki geniş emekçi yığınlarının en büyük sevgisini uyandırıyor ve bütün ülkelerin ezilenlerini, eğer proletarya diktatörlüğü ülkesi emperyalizmin saldırısına uğrayacak olursa tüm ülkelerdeki ezilenleri, bu ülke uğruna her türlü aracı kullanarak mücadele etmeye hazır duruma getiriyor. 

Böylece, günümüz dünya ekonomisindeki çelişkilerin gelişmesi, kapitalizmin genel bunalımının derinleşmesi ve emperyalistlerin Sovyetler Birliği'ne silahlı saldırısı, kesin bir zorunlulukla, muazzam bir devrimci patlamaya yol açıyor. Bu patlama, uygar diye adlandırılan bir dizi ülkede kapitalizmi kendi yıkıntıları altına gömecek, sömürgelerdeki muzaffer devrimlerin zincirinden boşanmasına yol açacak, proletarya diktatörlüğünün temelini muazzam ölçülerle genişletecek ve böylece sosyalizmin bütün dünya üzerindeki nihai zaferine doğru atılmış dev bir adım olacaktır.

DEVAM

ÖNCEKİ SAYFA
Blogger tarafından desteklenmektedir.