Komintern - KOMÜNİST ENTERNASYONAL PROGRAMI - 3
1. İşçi Sınıfı İçinde Komünizme Düşman İdeolojiler
Kapitalizme karşı proletarya diktatörlüğü için mücadelesinde devrimci komünizm, işçi sınıfı içinde çok sayıda akımla karşılaşır: Bunların bir bölümü az ya da çok, emperyalist burjuvazinin ideolojik boyunduruğu altına girmek anlamına gelirken, ötekiler, zaman zaman finans-kapitalin kölelik zincirlerine karşı ayaklanan, fakat mücadele içerisinde mantıklı, bilimsel gerekçelere dayanmayan, bir strateji ve taktik izlemeyen ve bu mücadeleyi örgütlü biçimde, proletaryaya özgü sıkı disiplinle sürdüremeyen küçük-burjuvazinin ideolojik baskısını yansıtırlar.
Bütün yardımcı aygıtlarıyla -okul, basın, tiyatro, kilise, emperyalist devletin muazzam toplumsal gücü her şeyden önce, proletaryanın sosyalist devrim yolu üzerinde en büyük engeli oluşturan mezhepçi ve reformist akımların işçi sınıfı içersinde varolmasında yansır.
İşçi sınıfı içindeki mezhepçi, dini nitelik taşıyan akımlar, ilk planda, çoğunlukla burjuvazinin aynı doğrultudaki siyasal örgütleriyle doğrudan ilişki içinde bulunan, egemen sınıfın şu ya da bu kilise örgütüne yönelen mezhepçi sendikaların varlığında ifadelerini bulurlar (Katolik sendikalar, Genç Hristiyan Erkekler Birliği, Siyonist örgütler ve benzerleri). Bu akımlar, proletaryanın bazı tabakalarındaki ideolojik tutsaklığın en berrak ifadesidir; bunların büyük bölümü romantik-feodal bir kılıktadır. Bu örgütlerin, dinin kutsal suyuyla, kapitalist rejimin bütün rezilliğini kutsayan ve cehennem azabıyla tehdit ederek koyuncukları üzerinde terör estiren yöneticileri, sınıf düşmanının proletarya kampında bulunan en gerici kollarıdır.
Burjuvazinin ideolojik etkisi altına girmenin sinik-ticari ve dünyevi-emperyalist biçimi, modern "sosyalist" reformizmdir. Bu reformizm, temel öğretilerinin hepsini emperyalist politikanın yasalarından çıkartmaktadır ve bugün de bilinçli şekilde anti-sosyalist ve açıkça karşı-devrimci nitelik taşıyan "Amerikan Emek Federasyonu"nu örnek almaktadır. Amerikan sendika kodamanlarının, burjuvazinin bu çanak yalayıcılarının "İdeal" (‘fikri' anlamında -ç) diktatörlüğü, sadece Amerikan dolarının "ideal" diktatörlüğünün yansımasıdır; İngiliz reformizminin ve onun İşçi Partili "Kraliyet" sosyalistlerinin yardımıyla Amerikan reformizmi, bütün uluslararası sosyal-demokrasinin ve Amsterdam Enternasyonali önderlerinin teori ve pratiklerinin temel öğesi haline geldi. Alman ve Avusturya sosyal-demokrasisinin önderleri bu teoriyi Marksist bir terminolojiyle badanalıyor ve böylelikle Marksizm'e adice ihanet etmiş olduklarını gizliyorlar. Sosyal-demokrat partilerde ve bunlar aracılığıyla reformist sendikalarda geniş bir örgütsel temele sahip olan "sosyalist" reformizm, devrimci komünizmin işçi hareketi içindeki baş düşmanıdır ve bütün politikası ve teorisiyle, proletarya devrimine karşı-etkide bulunan bir güçtür.
Sosyal-demokrat partiler dış politikada ise, "anavatan savunması" bayrağı altında emperyalist savaşı aktif biçimde teşvik ettiler. Emperyalist devletin yayılması ve "sömürge politikası" onlarca her yönden desteklendi; yönünü emperyalist devletlerin karşı-devrimci "kutsal ittifak"ına ("Milletler Cemiyeti") göre tayin etme, "ultra emperyalizm" vaazları verme, kitleleri sözde pasifist (savaş aleyhtarı -ç) sloganlarla harekete geçirme ve aynı zamanda Sovyetler Birliği'ne karşı saldırılarında ve ona karşı giriştiği savaş hazırlıklarında emperyalizmi aktif biçimde destekleme -bunlar reformizmin dış politikasının ana hatlarıdır.
Sosyal-demokrasi, iç politika alanında ise kapitalist rejimi dolaysız biçimde destekleme ve teşvik etme görevini üstlenmiştir. Kapitalizmin rasyonelleştirilmesinin ve kapitalizmin istikrara kavuşturulmasının sonuna kadar desteklenmesi; sınıfsal barışın, "ekonomik barış"ın güven altına alınması; işçi örgütlerini girişimcilerin ve emperyalist soyguncu devletin örgütleriyle kaynaştırma politikası; "ekonomik demokrasi" diye adlandırılan şeyin pratiği (bu, gerçekte tümüyle tröst sermayesinin boyunduruğu altına girme pratiğiyle eş anlamlıdır; emperyalist devlete ve özellikle onun sözde demokratik tabelasına yaltaklanma; bu devletin organlarının, polisinin, ordusunun, jandarmasının, onun sınıf mahkemesinin oluşturulmasına aktif biçimde katılma; devrimci komünist proletaryanın her türlü saldırısına karşı bu devletin savunulması ve sosyal-demokrasinin devrimci bunalım zamanlarında oynadığı cellat rolü -bu da reformizmin iç politika çizgisidir.
Reformizm, görünürde, burjuvazi karşısında sendikal mücadeleye önderlik eder, öte yandan bu alanda da mücadeleyi, kapitalistler sınıfını her türlü sarsıntıdan koruyacak ve ne olursa olsun kapitalist mülkiyetin temel taşlarına el sürdürtmeyecek bir tarzda yürütmeyi ana görevi sayar.
Teori alanında sosyal-demokrasi Marksizm'i tümüyle gözden çıkarmıştır. Revizyonizm aşamasından geçerek, tam anlamıyla burjuva-liberal sosyal-reforma ve açıkça sosyal-emperyalizme varmıştır. Marx'ın kapitalizmin çelişkilerine ilişkin öğretisinin yerine, kapitalizmin uyumlu gelişimine ilişkin burjuva öğretisini geçirmiş; bunalımlara ve proletaryanın yoksullaşmasına ilişkin öğretiyi rafa kaldırmış; sınıf mücadelesinin savaşçı, alev alev yanan teorisini o mantıksız sınıf barışı vaazına çevirmiş; sınıf karşıtlıklarının keskinleşmesine ilişkin öğretiyi gözden çıkartarak yerine kapitalizmin "demokratikleştirilmesi"ne ilişkin ahmakça masalları geçirmiş; kapitalizmde savaşların kaçınılmazlığı teorisinin karşısına, burjuvazinin pasifizm dalaverasını ve "ultra-emperyalizm" denen şu düzenbazca sureyi koymuş; kapitalizmin devrimci tarzda yıkılışı teorisini çarpıtarak, barışçıl yoldan sosyalizm haline geliveren "sağlıklı" kapitalizme ilişkin şu beş para etmek görüşü ortaya sürmüş; devrimin yerine evrimi geçirmiş; burjuva devletin parçalanması yerine onun inşasına aktif biçimde katılmayı; proletarya diktatörlüğü öğretisi yerine burjuvaziyle koalisyon teorisini; uluslararası proletarya
dayanışması yerine emperyalist anavatanların savunulmasından söz eden İncil'i; Marx'ın diyalektik materyalizmi yerine idealist felsefeyi ve burjuvazinin masasından düşen dini artıklarla kırıştırılmasını getirmiştir.
Bu sosyal-demokrat reformizm içinde bazı yönelimlerin ayırt edilmesi gerek; bunlar, sosyal-demokrasinin burjuvaca yozlaşmasını özellikle belirgin biçimde karakterize etmektedir.
Proletarya devrimiyle mücadele düşüncesi ve kapitalist düzene aldığı olumlu tavır daha adından belli olan yapıcı sosyalizmi (MacDonald ve Co.), "Fabian Derneği"nin (S. ve B. Webb, Bernard Shaw, Lord Olivier, v.b.) liberal-yardımsever devrim aleyhtarı burjuva geleneklerini devam ettirmektedir. Proletarya diktatörlüğünü ve burjuvaziye karşı mücadelede zor kullanılmasını ilke olarak reddetmesiyle, bu akım, proletaryaya ve sömürge halklarına karşı zor kullanılarak yürütülen mücadeleyi desteklemektedir. Kapitalist devletin savunucusu olarak bu akım, devlet kapitalizmini, sosyalizm maskesi altında göklere çıkarır ve sınıf mücadelesi öğretisini "bilimsellik-öncesi" bir teori diye niteleyerek emperyalizmin her iki yarıküredeki en ilkel ideologlarıyla, birleşir. "Yapıcı sosyalizm", kapitalizmi ortadan kaldırmaya yarayacak araç diye, tazminat karşılığı ulusallaştırmayı öneren ölçülü bir programı, toprak kiralarının vergilendirilmesini, miras ve gelir vergisi konulmasını vaaz eder. Sovyetler Birliği'ndeki proletarya diktatörlüğünün kararlı bir düşmanı olan "yapıcı sosyalizm" burjuvaziyle en sıkı ittifak içersindedir, gerek proletaryanın komünist hareketinin, gerekse sömürge devriminin aktif bir düşmanıdır.
"Yapıcı sosyalizm"in özel bir varyasyonu da, "kooperatizm" veya "kooperatif sosyalizmi"dir (Charles Gide, Totomianz ve Şürekası). O da sınıf mücadelesini kararlı biçimde yadsır ve tüketicilerin kooperatifler içinde örgütlenmesini, (gerçekte sağlamlaştırmak için bütün gücüyle çalıştığı) kapitalizmin ortadan kaldırılmasının barışçıl bir aracı olarak sunar. Tüketim kooperatiflerinin kitle örgütleri içinde geniş yığınları her gün sistemli biçimde etkilemek için kullandığı çok dallı bir propaganda aygıtına sahip olan "kooperatif sosyalizmi", devrimci işçi hareketine karşı amansız biçimde mücadele eder. Onun hedeflerini gerçekleştirmesini önler ve bu gün reformist karşı-devrim kampındaki en aktif etmenlerden biridir.
"Lonca sosyalizmi" ("Gildensozialismus" ) denen akım, "devrimci" sendikalizmle burjuva-liberal Fabriancılığı, anarşist ademi merkeziyetçilik ile ("ulusal sanayi loncaları" ) devlet-kapitalisti merkeziyetçiliği, Ortaçağın lonca-zanaatçı türü sınırlılığıyla modern kapitalizmi biraraya getirmeye çalışan eklektik bir girişimdir. Lonca sosyalizmi sözde, "gayrı-ahlaki") bir düzen olan "ücret sistemi"nin ortadan kaldırılması talebi ile yola çıkar; bu, işçilerin sanayi üzerindeki denetimleriyle sağlanacaktır; ve böylece en önemli sorunu, iktidar sorununu görmezlikten gelir. İşçileri, aydınları ve teknisyenleri ulusal "sanayi loncaları"nın oluşturacağı bir federasyonda toplamak ve loncaları burjuva devleti çerçevesi içinde barışçıl yoldan ("içten denetim") sanayii yönetecek organlara dönüştürmek isteğiyle, lonca sosyalizmi, gerçekte bu devleti savunur ve onun emperyalist anti-proleter niteliğini gizler. Loncalarda örgütlenmiş "üreticiler"e karşı, devlete "tüketiciler"in çıkarlarının "sınıfların üzerinde duran" bir temsilcisi rolünü yükler. "İşlevsel demokrasi" (yani kapitalist toplumun sınıflarının toplumsal üretimdeki belirli işlevlerine göre mesleklere ayrılarak temsil edilmeleri sistemi) vaazıyla lonca sosyalizmi, faşizmin "korporasyon devleti"ne zemin hazırlar. Lonca sosyalistlerinin çoğunluğu hem parlamentarizmi hem de "doğrudan eylem"i yadsır ve böylece işçi sınıfını tam bir eylemsizliğe ve pasif kalarak burjuvazinin boyunduruğu altına girmeye mahkum eder. Yani lonca sosyalizmi, sendikacı ütopist oportünizmin kendine özgü bir türüdür ve devrim aleyhtarı bir rolden başka bir rol oynaması mümkün değildir.
Nihayet, sosyal-demokrat refomizmin özel bir biçimi de Avusturya-marksizmidir. Sosyal-demokrasinin "sol" kanat ideolojisinin bir öğesi olan Avusturya-marksizmi, işçi yığınlarına yönelik özel bir incelikte bir aldatmaca türüdür. 0, Marksist terminolojiyi iğfal eder ve aynı zamanda devrimci Marksizmin temellerinden kopar (Avusturya marksistlerinin felsefe alanında Kantiyanizmi, Machizmi, v.b. benimsemeleriyle); dine göz kırpar, İngiliz reformistlerinin işlevsel demokrasi teorisini ödünç alır ve "cumhuriyetin inşası"nı, yani burjuva devletin inşasını üstlenir. Avusturya-marksizmi, "sınıf güçlerinin dengesi" denen durumda, yani tam da devrimci bir bunalım olgunlaşmakta olduğu sırada, "sınıfların birlikte çalışması"nı öğütler. Bu teori, gericiliğin saldırılarına karşı "demokrasi"nin savunulması maskesi altında, proletarya devrimini ezme amacıyla burjuvazi ile koalisyon yapmayı meşrulaştırır. Avusturya-marksizminin gericiliğin saldırısı halinde mümkün gördüğü zor kullanımı, nesnel olarak ve pratikte, gericiliğin proletarya devrimine karşı zor kullanmasına dönüşür. Avusturya-marksizmin "işlevsel rolü", komünizme yaklaşmakta olan işçileri kandırmaktır; bu nedenle o, proletaryanın özellikle tehlikeli ve soyguncu sosyal-emperyalizmin açık yandaşlarından daha tehlikeli bir düşmanıdır.
Bütün bu akımlar, "sosyalist" reformizmin öğeleri olarak, emperyalist burjuvazinin işçi sınıfı kampındaki ajanlarıdır; öte yandan komünizm yerleri sağlam olmayan toplum tabakalarının yalpalamalarının ifadesi niteliğindeki bir dizi küçük-burjuva akımla da karşılaşır (çözülmekte olan kent küçük-burjuvazisi, lumpen proletarya, sınıfsızlaşmış aydınlar ve bohemler, yoksullaşmış zanaatçılar, köylülüğün belirli tabakaları, v.b.). Bu akımlar siyasal bakımdan son derece istikrarsız oluşlarıyla kendilerini belli ederler, pek ender olmamak üzere "sol" lafızlar kullanarak sağ politikalarını örterler veya güçlerin nesnel bir değerlendirmesini yapacak yerde farfaracı siyasal jestler yaparak maceracılığa düşerler; bu arada, bitmek tükenmek bilmez devrimci palavraları çok kez en derin kötümserliğe ve düşman karşısında tam bir teslimiyetçiliğe dönüştüğü de görülür. Bu akımlar ancak belirli koşullar altında -özellikle siyasal durumun aniden değiştiği ve geçici geri çekilmelerin zorunlu olduğu zamanlarda proletarya saflarında son derece tehlikeli bir başıbozukluğa yol açabilir ve böylece proletaryanın devrimci hareketini engelleyebilir.
En önde gelen temsilcileri (Kropotkin, Jean Grave, v.b.) 1914-1918 savaşı sırasında haince emperyalist burjuvazinin kampına geçen anarşizm, proletaryanın kapsamlı, merkezi ve disiplinli örgütlenmesinin zorunluluğunu yadsır ve onu güçlü kapitalist örgütler karşısında savunmasız bırakır. Bireysel terör propagandası yaparak proletaryayı kitle örgütlenmeleri ve, kitle mücadelesi yöntemlerinden saptırır. Anarşizm, soyut bir "özgürlük" kavramından hareketle proletarya diktatörlüğünü yadsıyarak, burjuvaziye karşı, onun ordularına ve bütün baskı organlarına karşı proletaryanın elindeki en önemli ve kesin silahı çekip alır. Anarşizm, proletarya mücadelesinin merkezlerinde herhangi bir kitle hareketi oluşturmak bir yana, gitgide bütün taktiği ve bütün eylemleriyle -bunların arasında, Sovyetler Birliği'ndeki işçi sınıfı diktatörlüğüne karşı çıkması da vardır- nesnel olarak devrim aleyhtarı güçlerin birlik cephesinde yerini alan bir mezhep haline gelmektedir.
İdeologlarının azımsanmaması gereken bölümü savaşın kritik döneminde faşist türden "anti-parlamentarist" karşı devrim kampına geçen veya sosyal-demokrat nitelikte barışçı reformistler haline gelen "devrimci" sendikalizm, etkide bulunabildiği her yerde, kitlelerin devrimcileştirilmesini engeller: Anarşizm gibi o da siyasal mücadeleyi (ve özellikle devrimci partamentarizmi) ve proletaryanın devrimci diktatörlüğünü yadsır. İşçi hareketinin ve özellikle sendikal hareketin loncalar biçiminde merkezsizleştirilmesini vazeder, proletarya partisini reddeder, ayaklanmanın zorunluluğunu yadsır ve genel greve aşırı değer biçer ("kavuşturulmuş kollar taktiği"). Onun, proletarya diktatörlüğünü yadsımasıyla bağlantılı olarak, Sovyetler Birliği'ne yönelttiği saldırılar, bu açıdan onu sosyal-demokrasiyle aynı cepheye sokar.
Bütün bu anlatılan akımlar ve doğrultular, proletarya devriminin işçi hareketi içindeki en büyük düşmanıyla, sosyal-demokrasiyle, politikanın temel sorununda, proletarya diktatörlüğüne karşı tavır sorununda uyuşurlar. Bu nedenle hepsi şu ya da bu ölçüde Sovyetler Birliği'ne karşı sosyal-demokrasiyle aynı cephede yer alırlar.
Marksizm'e toptan ihanet etmiş bulunan sosyal-demokrasi, gittikçe artan ölçüde, Fabianların, yapıcı sosyalistlerin ve lonca sosyalistlerinin ideolojisine dayanmaktadır. Bu akımlar, İkinci Enternasyonal'in burjuva "sosyalizm"inin liberal-reformist resmi ideolojisi haline gelmektedir.
Ezilen ulus ve ırklar arasında olduğu gibi, sömürge ülkelerde de, komünizm, işçi hareketi içindeki bazı özgün akımların etkileriyle karşılaşır. Gelişimin belli bir basamağına kadar olumlu rol oynamış, ama gelişimin yeni evresinde gerici güçler haline gelen akımlardır bunlar.
Sun-Yat-Senizm Çin'de küçük-burjuva ulusal "sosyalizm"inin ideolojisiydi. "Üç ilke" (milliyetçilik, demokrasi, sosyalizm) öğretisinde halk kavramı sınıf kavramını gölgeliyordu; sosyalizm, özel bir sınıf, yani proletarya tarafından gerçekleştirilecek özel bir üretim tarzı olarak değil, bulanık bir toplumsal refah tasarımı olarak kavranıyordu; emperyalizme karşı mücadele, Çin'de sınıf mücadelesinin gelişmesi perspektiflerine bağlanmıyordu. Bu yüzden, Çin Devrimi'nin ilk aşamasında muazzam olumlu bir rol oynayan Sun-Yat-Senizm, Çin Devrimi'nin ilerki akışı sırasında, ilerleyen sınıfsal ayrışma ile birlikte, devrimci gelişimin ideolojik biçimlerinden biri olma konumundan çıkarak devrimi alıkoyan zincir durumuna geldi. Sun Yat-Senizmin takipçileri, onun ideolojisinin nesnel bakımdan gericileşmiş yanlarının altını aşırı ölçülerde abartarak çizdiler ve böylece onu, Kuomintang'ın, açıkça karşı-devrimci bir güç haline dönüştükten sonra resmi ideolojisi haline getirdiler. Çin'deki proleter ve emekçi köylü yığınlarının ideolojik gelişimi, bu nedenle Kuomintang'ın sürdürdüğü aldatmacaya karşı kararlı bir mücadele ve Sun Yat-Senizm ideolojisi kalıntılarının aşılması ile birlikte yürümelidir.
Baştan başa dini görüşlerle dolu olan, en geri ve ekonomik bakımdan gerici yaşama biçimlerini idealize eden, çıkış yolunu proletarya sosyalizminde değil, bu geri biçimlere geri dönüşte gören, pasif biçimde sabretmeyi vaazeden ve sınıf mücadelesini olumsuzlayan, Hindistan'daki Gandicilik gibi akımlar, devrimin gelişme süreci içerisinde açıkça gerici güçler haline gelirler. Gandicilik yavaş yavaş halk kitlelerinin devrimine karşı çıkan bir ideoloji haline gelmektedir. Komünizmin onunla acımasızca mücadele etmesi gerekir.
Amerika'daki zenci küçük-burjuvazisinin ve zenci işçilerinin ideolojisi olan ve bugün hala zenci kitleler üzerinde belirli bir etkiye sahip bulunan Garveycilik, bugün aynı biçimde, bu kitlelerin devrimcileşmesini engellemektedir. Başlangıçta zencilerin toplumsal bakımdan tam anlamıyla eşit haklara sahip olmaları hedefiyle ortaya çıkmışken, daha sonra Amerikan emperyalizmine karşı mücadele yerine "Yeniden Afrika'ya" sloganını ileri süren bir tür "zenci siyonizmi" haline gelmiştir. Herhangi bir demokratik öğeden yoksun bulunan ve varolmayan bir "zenci imparatorluğu"nun aristokratik nitelikleriyle oynayıp duran bu tehlikeli ideolojiye karşı en sert biçimde mücadele edilmelidir, çünkü o zenci kitlelerinin Amerikan emperyalizmine karşı verdikleri kurtuluş mücadelesini teşvik etmemekte, engellemektedir.
Bütün bu eğilimlerin karşısında proletarya komünizmi yer almaktadır. Bütün dünyanın devrimci işçi sınıfının kudretli ideolojisi olarak komünizm, Marx ve Engels'in öğretisiyle tam bir uyum içinde, teoride ve pratikte proletarya diktatörlüğü için devrimci mücadele yürütmesiyle ve bu mücadelede proleter kitle eylemlerinin her biçimini kullanmasıyla, bütün bu akımlardan ve her şeyden önce sosyal-demokrasiden ayrılmaktadır.
2. Komünist Strateji ve Taktiğin Temel Görevleri
Komünist Enternasyonal'in proletarya diktatörlüğü için sürdürdüğü muzaffer mücadele, her ülkede yığınlarla en sıkı bağları kurmuş, kaynaşmış, mücadele içinde çelikleşmiş, disiplinli ve merkeziyetçi bir Komünist Partisinin varlığını şart koşar.
Parti, işçi sınıfının öncüsüdür, işçi sınıfının en iyi, en bilinçli en aktif ve en cesur unsurlarından oluşur. Proletaryanın verdiği bütün mücadelelerde elde ettiği deneylerin biraraya toplanması partide cisimleşir. Devrimci teoriye, Marksizm'e dayanan parti, sınıfın bütününün sürekli, genel çıkarlarını gündelik (pratikte -ç) temsil ederek, proleter ilkelerin, proleter iradenin ve devrimci proleter eylemin birliğini cisimleştirir. 0, demir disiplin ve devrimci demokratik merkeziyetçilik düzeni ile kenetlenen devrimci bir örgüttür; parti proleter öncünün sınıf bilincine sahip olmakla, kendini devrime adamakla, proleter yığınlarla kesintisiz bir bağlantıyı sürdürmekle ve kitlelerin kendi deneyleriyle sürekli yeniden sınanan ve berraklaşan siyasal önderliğinin doğruluğuyla bu duruma gelir.
Tarihi görevini -proletarya diktatörlüğünü kurmayı başarmak- yerine getirebilmek için, Komünist Partisinin aşağıdaki stratejik hedeflere yönelmesi ve bunlara erişmesi gerekir:
Kadın proleterler ve işçi gençliği dahil, kendi sınıfının çoğunluğunu kazanmak. Buna erişmek için, proletaryanın büyük kitle örgütlerinde (şuralar, sendikalar, işyeri meclisleri, kooperatifler, spor ve kültür örgütleri, v.b.) Komünist; Partisinin belirleyici etkisinin sağlanması gereklidir. Proletarya çoğunluğunun kazanılması açısından, sendikaların, proletaryanın günlük mücadelesiyle sıkı bir bağlantı içinde bulunan bu geniş kapsamlı kitle örgütlerinin kazanılması için yürütülecek sistemli çalışmanın özellikle büyük önemi vardır. Gerici sendikalarda çalışma -onların ustalıkla ele geçirilmesi, sendikalarda örgütlenmiş geniş yığınların güvenini kazanma, reformist önderlerin yönetici konumlarından indirilip defedilmesi-; devrimin hazırlık dönemindeki en önemli görevlerden biri burada yatmaktadır.
Proletarya diktatörlüğünün kurulması için, proletaryanın geniş emekçi yığınlar üzerindeki hegemonyasının gerçekleştirilmesi de önkoşuldur. Buna ulaşmak için Komünist, Partisi, kent ve kırın yoksul tabakalarını, aydınların alt tabakalarını ve "küçük insanlar" denen unsurları, yani genel olarak küçük-burjuva tabakaları etkisi altına almalıdır. Partinin, köylülük arasında sahip bulunduğu etkinin korunmasına çalışmak özel bir önem taşır. Komünist Partisi kırsal nüfusun proletaryaya en yakın durumdaki tabakalarının, yani tarım; işçilerinin ve kır yoksullarının desteğini garantilemelidir. Bunun için, tarım işçilerinin özel örgütlenmeleri, onların kır burjuvazisine karşı mücadelelerine her yönden destek sağlanması ve küçük ve çok küçük köylüler arasında enerjik biçimde çalışılması gereklidir. Köylülüğün orta tabakalarına gelince; (gelişmiş kapitalist ülkelerde) Komünist Partisi bunların tarafsızlaştırılmasını hedef alan bir politika izlemelidir. Finans kapital boyunduruğuna karşı mücadelede bütün halkın çıkarlarının temsilcisi ve en geniş halk yığınlarının önderi durumuna gelen proletaryanın bütün bu görevleri başarması, muzaffer bir komünist devrimin tartışmasız önkoşuludur.
Proletaryanın dünya ölçeğindeki mücadelesi açısından Komünist Enternasyonal'in en önemli stratejik görevleri, sömürge, yarı-sömürge ve bağıntılı ülkelerdeki devrimci mücadeleye ilişkin görevlerdir. Bu mücadele için, sömürgelerdeki işçi sınıfı ve köylülüğün en geniş yığınlarının devrim bayrağı altında toplanması önkoşuldur ve bu devrim de ancak ezen ulusların proletaryasının ezilen halkların emekçi yığınlarıyla en sıkı biçimde, kardeşçe birlikte çalışmasıyla başarılabilir.
Komünist Enternasyonal, proletarya diktatörlüğü bayrağı altında "uygar devletler" denen ülkelerde emperyalizme karşı devrimi örgütlerken, aynı zamanda sömürge, yarı-sömürge ve bağımlı ülkelerde (örneğin Latin Amerika) emperyalizmin başvurduğu kaba kuvvete karşı gelişecek her türlü hareketi destekler; köleleştirilmiş büyük ve küçük uluslara ve ırklara karşı uygulanan emperyalist zulme ve şovenizmin her türlüsüne (zencilere, "sarı ırk"tan işçilere karşı tavır, anti-seminizm, v.b.) karşı yoğun bir propaganda yürütür ve bu unsurların ezen ulusların burjuvazisine karşı verdiği mücadeleyi destekler. Büyük güçlerin ülkesindeki emperyalist burjuvazi ve (onun sosyal-demokrat acentası) İkinci Enternasyonal tarafından beslenen şövenizme karşı, Komünist Enternasyonal özellikle enerjik biçimde mücadele eder ve emperyalist burjuvazinin pratiği karşısına, kendi bölgelerinde eşit haklara sahip bulunan uluslararasındaki kardeşçe ilişkileri gerçekleştirmiş bulunan Sovyetler Birliği'nin pratiğini diker.
Emperyalist ülkelerde komünist partiler, sömürgelerdeki devrimci kurtuluş hareketlerine ve genelde ezilen ulusların hareketlerine sistemli biçimde yardım etmelidirler. Aktif yardım ilk planda, ezilen ulusun mali, ekonomik veya siyasal bakımdan bağımlı bulunduğu ülkenin işçilerinin yükümlülüğüdür. Komünist partiler sömürgelerin ayrılma hakkını açıkça tanımalı ve bu yönde, yani sömürgelerin emperyalist devletten bağımsızlığı yönünde propaganda yapmalıdırlar. Sömürgelerin emperyalizme karşı silahlı savunma (yani ayaklanma ve devrimci savaş) haklarını tanımalı, bu hakkın propagandasını yapmalı ve elindeki bütün imkanlarla aktif destek sağlamalıdır. Komünist partiler bütün ezilen uluslara karşı aynı politikayı izlemelidirler.
Sömürge ve yarı-sömürge ülkelerde ise komünist partiler, yabancı emperyalizme karşı sabırlı ve akıllı bir mücadele sürdürmeli ve bu arada emperyalist ülkelerin proletaryasına yakınlaşma ve onunla ittifak etme fikrinin propagandasını ihmal etmeden yürütmelidirler; (bu komünist partiler -ç) tarım devrimi sloganını açıkça ilan etmeli, bunun propagandasını yapmalı ve eyleme dökmelidir (ki, geniş köylü yığınını feodal boyunduruğu kırmağa yöneltebilsin), ruhbanların, misyonerlerin v.b. gerici Ortaçağ etkilerine karşı savaş açmalıdır.
Burada ana görev işçilerin ve köylülerin bağımsız örgütlenmesi (proletaryanın komünist sınıf partisi içinde, sendikalarda, köylülerin ise köylü birliklerinde, köylü komitelerinde ve devrim durumunda şuralarda) ve onların ulusal burjuvazinin etkisinden kurtarılmasıdır. Ulusal burjuvaziyle geçici uzlaşmalar, ancak eğer ulusal burjuvazi işçilerin, köylülerin devrimci birliğini engellemiyor ve emperyalizme karşı gerçekten mücadele ediyorsa mümkündür.
Komünist partisi, taktik çizgisini saptarken, mevcut iç ve dış durumu, sınıf güçlerinin karşılıklı oranını, burjuvazinin sağlamlık ve güçlülük derecesini, proletaryanın mücadeleye hazır olma düzeyini, orta tabakaların tutumunu, v.b. hesaba katar. Parti, mümkün en geniş yığınları bu mücadelenin mümkün en yüksek düzeyinde harekete geçirme ve örgütleme zorunluluğundan yola çıkarak, sloganlarını ve mücadele yöntemlerini sözkonusu koşullara uygun biçimde belirler. Devrimci bir durumun olgunlaşması halinde parti, bir dizi geçiş sloganı saptar ve varolan koşullara uygun olarak, devrimci ana hedefine, iktidarın ele geçirilmesi ve burjuva-kapitalist toplum düzeninin yıkılması hedefine tabı kılacağı kısmi talepler öne sürer. İşçi sınıfının günlük taleplerini ve günlük mücadelelerini ihmal etmek, parti faaliyetini sadece bunlarla sınırlamakla aynı derecede hatalı, yapılmaması gereken bir şeydir. Partinin görevi, günlük ihtiyaçlardan hareketle, iktidarı hedef alan devrimci mücadelede işçi sınıfına önderlik etmektir.
Egemen sınıfların örgütsüz, kitlelerin devrimci bir mayalanma içerisinde oldukları, orta tabakaların proletaryadan yana eğilim gösterdikleri ve kitlelerin mücadeleye ve kurbanlar vermeye hazır bulunduğu bir devrimci yükseliş durumunda, partinin görevi, kitleleri burjuva devlete karşı cepheden saldırıya yöneltmektir. Bu, basamak basamak yükseltilen geçiş sloganlarının propagandasını yaparak (işçi şuraları, üretimi işçilerin denetlemesi, toprak beylerinin toprağına zorla elkoyma hedefi güden köylü komiteleri, burjuvazinin, silahsızlandırılması ve proletaryanın silahlandırılması, v.b.) ve parlamentodaki faaliyet dahil partinin ajitasyon ve propagandasının bütün dallarının tabi olacağı kitle eylemlerinin örgütlenmesi ile gerçekleştirilir. Bu tür kitle eylemleri: Grevler, gösterileri de kapsayan grevler, silahlı gösterileri de kapsayan grevler ve nihayet burjuvazinin devlet zoruna karşı ayaklanmayla birlikte genel grevdir. Mücadelenin bu en yüksek biçimi, savaş sanatına göre gerçekleştirilir; bir harekat planı, mücadele içindeki eylemlerin saldırgan bir nitelikte olması proletaryanın sınırsız fedakarlığı ve kahramanca bir cesaretle davranması bunun önkoşullarıdır. Bu türden eylemlerin mutlak önkoşulu ise emekçi yığınların, en geniş kesimleri kapsayıp harekete geçirebilecek biçimde oluşturulmaları gereken mücadele birliklerinde örgütlenmeleri (işçi ve köylü şuraları, asker şuraları, v.b.) ve ordu ve donanma içerisinde devrimci çalışmanın yoğunlaştırılmasıdır.
Yeni ve daha keskin sloganlara geçerken, Leninizmin siyasal taktiğinin aşağıdaki temel kuralı ölçüt alınmalıdır: Parti, yığınları devrimci konumlara çekerken, parti çizgisinin doğruluğuna kendi öz deneyleriyle inanmalarını sağlayacak biçimde, onlara rehberlik etmeyi bilmelidir. Bu kurala uyulmazsa, kaçınılmaz olarak yığınlardan kopulması, darbecilik ve komünizmin ideolojik bakımdan yozlaşarak "sol" bir doktrinerlik, küçük-burjuva "devrimci" maceracılığı haline gelmesi sonucuna ulaşılır. Eğer proletarya partisi devrimci gelişimin en üst noktasını, düşmana sert ve kararlı saldırı anını es geçer, bundan yararlanmazsa, bu da aynı ölçüde zararlıdır. Böyle bir fırsatı, ayaklanmaya yönelmeksizin kaçırmak, inisiyatifi düşmana bırakmak ve devrimi yenilgiye sürüklemek demektir.
Eğer devrimci yükseliş durumu yoksa, komünist partiler, emekçilerin günlük sıkıntılarından yola çıkarak, kısmi sloganlar ve kısmı talepler öne sürmeli ve bunları Komünist Enternasyonal ana hedefleriyle bağlantı içerisine sokmalıdırlar. Fakat bu durumlarda partiler, devrimci bir durumun varlığını önkoşul alan ve başka bir durumda ise kapitalist örgütler sistemi ile kaynaşmanın sloganı haline gelen geçiş sloganları (örneğin üretimin denetlenmesine ilişkin slogan ve benzerleri) atmamalıdır. Bir dizi geçiş sloganı, devrimci bir durumun varolmasına kopmaz biçimde bağlıyken, kısmi sloganlar ve kısmi talepler, doğru bir taktiğin mutlak koşullarıdır. Kısmi taleplerin ve geçiş sloganlarının öne sürülmesini "ilkesel" olarak reddetmek, aynı biçimde komünizmin ilkeleriyle de bağdaşmaz, çünkü bu türden bir taktik, pratikte partiyi pasifliğe mahkum eder ve yığınlardan tecrit eder.
Sermayeye karşı başarılı bir mücadelenin, yığınların sınıfsal olarak harekete geçirilmesinin ve reformist önderlerin teşhir ve tecridini sağlamanın aracı olarak Birlik cephesi taktiği, bu durumda bütün devrim öncesi dönem boyunca Komünist Enternasyonal'in uygulayacağı taktiğin temel bir öğesidir.
Birlik cephesi taktiğinin doğru uygulanması ve genelde yığınların kazanılması için, sendikalarda ve proletaryanın öteki kitle örgütlerinde kalıcı çalışmalar yapmak önkoşuldur. Salt kitlesel nitelikte olmasından ötürü bir sendikaya, hatta en gericisine bile üye olmak, her komünistin dolaysız yükümlülüğüdür. Sendikalarda ve fabrikalarda işçi çıkarlarını ısrarlı ve enerjik biçimde savunmak için akıllıca sürdürülecek kesintisiz bir çalışma ile, ancak reformist bürokrasiye karşı acımasızca mücadele etmekle, işçilerin mücadelesinde önderlik ele geçirilebilir ve sendikalarda örgütlenmiş işçiler partiye kazanılabilir.
Reformistlerin bölme girişimlerine karşı komünistler, tek tek ülkelerde ve bütün dünyada sınıf mücadelesi temelinde sendikaların birliğini savunurlar ve Kızıl Sendikalar Enternasyonali'nin çalışmalarını her yönden desteklerler.
Komünist partiler her yerde işçi yığınlarının ve bütün emekçilerin günlük taleplerini savunur, burjuva parlâmentolarının tribünlerini devrimci propaganda ve ajitasyon amacıyla kullanır ve bütün kısmi görevleri hedefe, proletarya diktatörlüğü uğruna verilen mücadeleye tabi kılar; Komünist Enternasyonal'in partileri aşağıdaki şu ana konularda kısmi talepler ve kısmi sloganlar öne sürer:
Dar anlamda işçilerin çıkarlarını savunmak için -Siyasal mücadelenin sorunları (büyük sanayi anlaşmazlıkları, sendika ve grev hakkı, v.b.) haline gelebilecek olan, ekonomik mücadele sorunları (tröst sermayesinin saldırılarına karşı savunma, ücret ve çalışma süresi sorunları, zorla uzlaştırma sistemi, işsizlik); doğrudan siyasal nitelikte sorunlar (vergi, pahalılık, faşizm, devrimci partilerin kovuşturulması, beyaz terör, genelde hükümetin politikası); nihayet dünya politikasına ilişkin sorunlar: Sovyetler Birliği'ne ve sömürge devrimlerine karşı tavır, uluslararası sendikal hareketin birliği için mücadele, emperyalizme ve savaş tehlikesine karşı mücadele ve emperyalist savaşa karşı mücadelenin sistemli biçimde hazırlanması.
Köylülük içinde kısmi talepler: bunlar, vergi politikası, köylülüğün ipotek borçları, tefeci sermayesine karşı mücadele, köy yoksullarının toprak ihtiyacı, kira bedeli ve ortakçılık hakları v.b. ile ilgilidir. Bu kısmi taleplerden hareketle, komünist partisi, gittikçe daha üst düzeyde sloganlar atmalı ve sonuçta "büyük toprak mülkiyetinin istimlakı" sloganı ve ‘işçi ve köylü hükümeti' (gelişmiş kapitalist ülkelerde proletarya diktatörlüğü ile geri ülkelerde ve sömürgelerin bir bölümünde ise proletarya ve köylülüğün demokratik diktatörlüğüyle eş anlamlı olarak) sloganına dek yükselmelidir.
Aynı biçimde, işçi ve köylü gençlik arasında (her şeyden önce Komünist Gençlik Enternasyonali ve seksiyonları tarafından) ve kadınlar, kadın proleterler ve köylü kadınlar arasında da sistemli bir çalışma yapılmalıdır. Bu çalışma, bu tabakaların özel hayat ve mücadele koşullarından hareket ederek, onların taleplerini proletaryanın genel talep ve mücadele sloganlarıyla birleştirmelidir.
Sömürge halklarının ezilmesine karşı mücadelede komünist partiler, bizzat sömürgelerde, oraların özel koşullarına uygun talepler ileri sürmelidirler; şunlar gibi: Bütün ulusların ve ırkların eşit haklara sahip olması, yabancıların bütün ayrıcalıklarının kaldırılması, işçi ve köylüler için örgütlenme özgürlüğü, işgününün kısaltılması, çocuk emeğinin yasaklanması, tefeci borç anlaşmalarının iptali, kira faizinin düşürülmesi ve ortadan kaldırılması, vergi yükünün hafifletilmesi, vergi boykotu, v.b. Bütün bu kısmi talepler Komünist Partisinin aşağıdaki temel taleplerine tabi kılınmalıdır: Ülkenin tam bağımsızlığı ve emperyalistlerin kovulması, işçi ve köylü hükümeti, toprağın bütün halka verilmesi, sekiz saatlik işgünü, v.b. Emperyalist ülkelerde komünist partiler, emperyalist askeri birliklerin sömürgelerden çekilmesi için kampanyalar açmalı, ezilen ulusları kurtuluş mücadelelerinde desteklemek için ordu ve donanma içinde yoğun bir propaganda sürdürmeli, silah ve birlik naklinin engellenmesi için yığınları harekete geçirmeli, grevler ya da diğer kitlesel protesto eylemleri örgütlemelidirler v.b.
Komünist Enternasyonal, emperyalist savaş tehlikesine karşı bilinçli mücadele hazırlığını özel bir dikkatle yürütmelidir. Burjuvazinin emperyalist planlarını gizleyen sosyal şövenizm, sosyal-emperyalizm ve pasifizm gevezeliklerinin acımasızca teşhir edilmesi; Komünist Enternasyonal'in ana sloganları için propaganda yapılması; bu görevlerin gerçekleştirilmesi için, yasal ve yasadışı çalışma yöntemlerinin birleştirilmesini kesinlikle zorunlu kılan, ve hiçbir biçimde ihmal edilmemesi gereken örgütsel çalışma, ordu ve donanma içinde örgütlü çalışma -bunlar, komünist partisinin bu alandaki faaliyetini oluşturmalıdır. Komünist Enternasyonal'in savaş tehdidine karşı mücadeledeki temel sloganları şunlarıdır: Emperyalist savaşın içsavaşa dönüştürülmesi, "kendi" emperyalist hükümetinin yenilgisi (için çalışma -ç ), Sovyetler Birliği'nin ve sömürgelerin, onlara karşı bir emperyalist savaş durumunda eldeki bütün araçlarla desteklenmesi. Bu sloganların propagandasının yapılması, "sosyalist" gevezeliklerin ve Milletler Cemiyeti'ni gizleyen "sosyalist" girişimlerin teşhir edilmesi, 1914 Dünya Savaşından çıkan derslerin sürekli akılda tutulması -bütün bunlar, Komünist Enternasyonal'in bütün üye ve seksiyonlarının zorunlu görevleridir.
Devrimci faaliyet ve devrimci eylemlerin koordine edilmesi ve amaca uygun biçimde yönetilmesi için uluslararası proletaryanın, uluslararası sınıf disiplinine ihtiyacı vardır; bunun en önemli önkoşulu komünist partilerin en sıkı uluslararası disipline sahip bulunmalarıdır. Bu uluslararası disiplin, yerel ve özel çıkarların hareketin ortak ve sürekli çıkarlarına tabi kılınmasında ve Komünist Enternasyonal'in yönetici organlarının bütün kararlarının koşulsuz olarak uygulanmasında ifadesini bulmaktadır.
Üye partileri sadece "kendi" ulusal burjuvazilerinin ve kendi "anavatanlarının" disiplinine boyun eğen sosyal-demokrat İkinci Enternasyonal'in aksine, Komünist Enternasyonal'in seksiyonları sadece bir tek disiplin tanır: dünya proletarya diktatörlüğü için bütün ülkelerin işçilerinin verdiği mücadeleyi zafere ulaştıracak olan, dünya proletaryasının disiplini. Sendikal hareketi bölen, sömürge halklara karşı savaşan ve burjuvaziyle birleşen İkinci Enternasyonal'in aksine Komünist Enternasyonal, bütün ülkelerin işçilerinin, bütün ırklardan ve uluslardan emekçilerin emperyalizmin boyunduruğuna karşı verdikleri mücadeledeki birliğini koruyan örgüttür.
Komünistler bu mücadeleyi uluslararası sınıf cephesinin bütün bölümlerinde, burjuvazinin kanlı terörüne inat, proletaryanın zorunlu, kaçınılmaz zaferinden emin olarak, cesaret ve kararlılıkla sürdürürler.
"Komünistler görüşlerini ve amaçlarını gizli tutmaya tenezzül etmezler. Amaçlarına ancak, şimdiye kadarki bütün toplum düzeninin zorla yıkılmasıyla erişilebileceğini açıkça söylerler.Varsın egemen sınıflar komünist devrim karşısında titresinler. Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur. Kazanacakları bir dünya vardır.