Header Ads

Header ADS

HAKSIZ OPORTÜNİZM SUÇLAMALARININ MASUM MAĞDURLARI

Viladimir İliç Lenin Bir Adım İleri, İki Adım Geri

Tüzük üzerinde daha sonra yapılan görüşmelere geçmeden önce, merkez kurumlarının kimlerden kurulacağı konusundaki görüş ayrılığımızı açıklamak için, İskra örgütünün, kongre boyunca düzenlediği özel toplantılara değinmek gerekiyor. Bu dört toplantının sonuncusu ve en önemlisi, tüzüğün birinci maddesi üzerindeki oylamadan hemen sonra yapılmıştır — ve İskra örgütünde, bu toplantıda kesinleşen bölünme, hem zaman, hem mantık yönünden, daha sonraki savaşımın bir başlangıcı olmuştur. 

İskra örgütü, hazırlık komitesi olayından hemen sonra, Merkez Yönetim Kurulu için aday olması olası kişiler konusunun tartışılmasına yolaçan özel toplantılar yapmaya başlamıştı. Bu toplantılarda bağlayıcı kararlar alınmaması kararlaştırıldığı için, gayet akla yatkındır ki, bu toplantıların yapısı, yalnızca danışma niteliğindeydi; kararları bağlayıcı türden değildi; ama önemleri yine de büyüktü. Gizli isimleri ve İskra örgütünün, gerçek parti birliğini sağlayan ve pratik eyleme önderliği, İskra'nın resmen benimsenmesinin belli-başlı itici güçlerinden biri olan bu örgütün iç çalışmalarını bilmeyen temsilcilerin, Merkez Yönetim Kurulu adaylarını saptaması epey güç bir işti. Daha önce gördüğümüz gibi, birleştikleri zaman iskracılar, kongrede, beşte-üç ölçüsünde bir çoğunluğu güven altına almaktaydılar; bütün temsilciler, bunu çok iyi biliyorlardı. Gerçekte bütün iskracılar, Merkez Yönetim Kurulunun kimlerden kurulacağı konusunda "İskra" örgütünün kesin bazı tavsiyelerde bulunmasını bekliyorlardı; o örgütün üyelerinden hiç biri, Merkez Yönetim Kurulunun kimlerden oluşacağı konusunda örgüt içinde yapılan ilk görüşmelere hiç bir biçimde itirazda bulunmadı; hiç bir üye hazırlık komitesinin tümünün onaylanması, yani bu komite Merkez Yönetim Kurulu haline dönüştürülmesi konusunda, hatta Merkez Yönetim Kurulu adaylarıyla ilgi olarak hazırlık komitesiyle görüşülmesi konusunda herhangi bir anıştırmada bile bulunmadı. Bu nokta son derece dikkate alınması gereken bir noktadır; şimdi, olup - bitenlerin ardından, martovcular hazırlık komitesini canla-başla savundukları ve böylece, yüzüncü, bininci kez siyasal kaypaklıklarını ortaya koydukları için, bu noktanın akılda tutulması büyük önem taşımaktadır.Merkez kurullarının kimlerden oluşacağı (sayfa 99) konusundaki bölünme Martov'un Akimov'larla işbirliği yapmasına yol açıncaya kadar, kongredeki herkes çok iyi biliyordu ki, hazırlık komitesi, esas olarak kongreyi toplamak üzere kurulmuş, kasıtlı olarak, bundcular dahil, farklı eğilimlerin temsilcilerinden oluşmuş bir komisyondu, buna karşılık partinin örgütlü birliğini yaratma çalışmaları başından sonuna kadar İskra örgütü tarafından yapılmıştı. Tarafsız herhangi bir kişi, kongre tutanaklarına ve İskra'nın tüm geçmişine bakarak bunu kolaylıkla saptayabilirdi. (Ayrıca anımsanması gerekir ki, hazırlık komitesindeki bazı iskracılar, salt bir raslantı sonucu, ya tutuklandıkları için ya da "ellerinde bulunmayan" başka nedenlerle kongrede hazır değillerdi.) İskra örgütünün, kongrede hazır bulunan üyeleri yoldaş Pavloviç'in broşüründe (onun İkinci Kongre Hakkında Mektup'u, s. 13'e bakınız) esasen tek tek gösterilmişti.


İskra örgütündeki hararetli tartışmaların sonunda, daha önce Yazıkuruluna Mektup'umda belirttiğim gibi, iki oylama yapıldı. Birinci oylama: "Martov'un desteklediği adaylardan biri, dörde karşı dokuz oyla reddedildi, üç kişi çekimser kaldı". İnsan düşünüyor da, kongredeki İskra örgütü üyelerinin 16 üyesinin ortak rızasıyla, bütün olası adayların görüşülmesinden ve yoldaş Martov'un öne sürdüğü adaylardan birinin (bu aday, yoldaş Martov'un Sıkıyönetim'de, s. 69, ağzından kaçırdığı üzere yoldaş Stein'di) reddedilmesinden daha sade, daha doğal ne olabilir! Her şey bir yana, parti kongresinde biraraya gelmemizin nedenlerinden biri, "yönetici değneği"ni, kimin eline vereceğimizi tartışmak ve kararlaştırmaktı; biz parti üyelerine, tümümüze düşen ortak ödev, gündemin bu maddesine ciddiyetle önem vermek, bu sorunu, daha sonra yoldaş Rusov'un haklı olarak belirttiği gibi "darkafalı bir duyarlık"la değil, işin gereği açısından karara bağlamaktı. Hiç, kuşku yok ki, kongrede adayları tartışırken, ister-istemez belli bazı kişisel niteliklere değinmek, özellikle resmi olmayan, kapalı bir toplantıda, şu ya da bu kişiyi kabul ya da reddettiğimizi söylemek zorundaydık. Zaten, Birlik Kongresinde de belirttiğim gibi, bir temsilcinin adaylığı onaylanmadığı zaman onun "onuruyla oynandığı"nı düşünmek (Birlik tutanakları, s. 49) saçmaydı; bir parti üyesinin, görevlendirilecek kişileri bilinçli olarak ve basiretle sevme ödevi üzerinde "olay çıkarmak", isteriye kapılmak saçmaydı. Ne var ki, bizim azınlığın yaptığı işte buydu, yani ateşin üstüne yağ dökmekti; kongreden sonra "ünler yıkılıyor" diye yaygarayı kopardılar (Birlik tutanakları, s. 70); yoldaş Stein'in eski hazırlık komitesinde "önde gelen bir kişi" olduğuna ve "iblisane tasarımları" bulunduğu yolunda (Sıkıyönetim, s. 69) yersiz suçlamalarla karşılaştığına dair halk yığınlarına yazılarıyla açıklamalar yaptılar. Bir adayın onaylanması ya da onaylanmamasıyla ilgili olarak "ünler yıkılıyor" diye yaygara koparmak isteri değil midir? Hem İskra örgütünün özel toplantısında, hem resmi en yüksek kurulu kongrede yenik düştükten sonra önüne gelene yakınmaya başlamak, reddedilen adayları değerli topluluğa "önde gelen kişi" diye salık vermek, sonra da bölünme yaratarak ve, üye çağırma isteğinde bulunarak (sayfa 101) kendi adaylarını partiye yeniden zorla kabul ettirmeye çalışmak hır çıkarmak değil midir? Bizim küf kokan göçmen havamız içinde siyasal kavramlar öylesine arap saçına dönmüş durumda ki, yoldaş Martov parti göreviyle kişilere ya da bazı çevrelere bağlılığı artık birbirinden ayıramaz oldu! Adaylar hakkındaki tartışmaların yapılabileceği ve kararların alınabileceği yerin, yalnızca, temsilcilerin her şeyden önce, önemli ilke sorunlarını tartışmak üzere biraraya geldikleri, kişilerin kimliği sorununu tarafsızlıkla ele alabilecek olan ve oylarını vermeden önce adaylar hakkında gerekli bütün bilgileri toplayabilecek ve isteyebilecek olan (bununla yükümlü bulunan) temsilcilerin toplandığı, yönetici değneğinin kime verileceğine ilişkin kanıtlara belli bir yer ayrılmasının doğal ve zorunlu bulunduğu kongreler olduğunu düşünmek bürokrasi ve biçimcilik olacak. Bu bürokratik ve biçimci görüşün yerine, şimdi yeni alışkanlıklar ve gelenekler ortaya çıktı: kongreler olup bittikten sonra bizler sağda-solda, İvan İvanoviç'in siyasal bir ölü haline geldiğinden ya da İvan Nikiforoviç'in yıkılan ününden söz edeceğiz; yazarlar, bir yandan göğüslerini yumruklayıp "bu bir grup değildir, bir partidir" diye ikiyüzlü iddialarda bulunurken, bir yandan yayınladıkları broşürlerde aday salık verecekler. Bu yayınları okuyan, skandal kokusu almış okurlar, Martov'un verdiği güvenceye bakarak, filancanın falancanın hazırlık komitesinin önde gelen kişisi olduğu şeklindeki sansasyonel haberin tadını çıkaracaklar. Bu okurlar, kongreler gibi, oyçoğunluğuna dayalı tamamen mekanik kararlar alan biçimci kurullara bakışla, sorunu tartışmakta (sayfa 102) ve karara bağlamakta daha çok ehliyetlidirler. Evet, hâlâ, göçmen çekişmesinin yarattığı gerçek Augean ahırları vardır; bunları ancak gerçek partililer temizleyebilir! 

İskra örgütündeki ikinci oylama: "Beş kişilik bir liste [Merkez Yönetim Kurulu adayları] iki karşıt ve dört çekimser oya karşılık 10 oyla onaylandı; benim önerim üzerine listede iskracı-olmayan unsurların önderlerinden biriyle iskracı azınlığın bir önderi de yer almıştı."Bu oylama çok büyük önem taşıyor; çünkü daha sonra hırlaşma havası içinde, yığın yığın ortaya atılan masalların, bizim, iskracı-olmayanları partiden atmak ya da bir yana koymak istediğimiz ya da çoğunluğun yaptığı şeyin, kongrenin yarısı arasından adaylar seçmek ve o adayları, kongrenin o yarısına seçtirmek olduğu yollu masalların tümden yanlış olduğunu bu oylama açıkça ve yadsınamaz biçimde göstermektedir. Bütün bunların hepsi yalandır. Sözünü ettiğim oylama, bizim iskracı-olmayanları partinin dışında tutmak şöyle dursun Merkez Yönetim Kurulunun bile dışında tutmadığımızı, karşıtlarımıza çok esaslı bir azınlık olmaları iznini verdiğimizi göstermektedir. Bütün sorun şudur: Onlar bir çoğunluğa sahip olmak istemişlerdir; bu alçakgönüllü istek gerçekleşmeyince, gürültü çıkarmaya başlamışlar ve merkez kurullarında temsil edilmeyi tümden reddetmişlerdir. Yoldaş Martov'un birlik kongresindeki açıklamaları bir yana, kongre, tüzüğün birinci maddesini kabul ettikten kısa süre sonra, İskra örgütündeki azınlığın bize, yani iskracı çoğunluğa (ve yedilerin çekilişinden sonra kongre çoğunluğuna) hitaben hazırladığı aşağıdaki mektup durumun bu olduğunu göstermektedir (dikkat edilsin ki, sözünü ettiğim İskra örgütü toplantısı sonuncu toplantıydı; ondan sonra örgüt gerçekte parçalandı, (sayfa 103) her iki taraf da öteki kongre üyelerini, kendisinin haklı olduğuna inandırmaya çalıştı). 

İşte mektubun metni: 

"Yazıkurulu çoğunluğuyla Emeğin Kurtuluşu grubunun [filanca tarihte]toplantıda hazır bulunma isteğine ilişkin açıklamaları temsilci Sorokin'le Sablina'dan dinledik ve bu temsilcilerin yardımıyla, bir önceki toplantıda, bizden çıktığı varsayılan ve bizim siyasal tutumumuzu tümden yanlış göstermek için kullanılan bir Merkez Yönetim Kurulu adayları listesinin okunduğunu saptadık. Birincisi, bu listenin gerçek kaynağını bulmak üzere herhangi bir araştırma yapılmaksızın bize atfedilmesi; ikincisi, bu durumun, İskra yazıkuruluyla Emeğin Kurtuluşu grubunun çoğunluğuna karşı açıktan açığa dolaştırılan oportünizm suçlamasıyla ilişkilendirilmesi; ve üçüncüsü, bize göre açıkça ortada olduğu üzere, bu suçlamanın 'İskra' yazıkurulunun oluşumunu değiştirmeye dönük, oldukça kesin bir planla bağlantılı bulunması nedeniyle, toplantının dışında tutuluşumuzun nedenlerine dair bize verilen bilgilerin doyurucu olmadığı ve toplantıya kabul edilmemizin reddedilmesinin bize, yukarda sözü edilen sahte suçlamaları çürütme fırsatını vermeyi istememenin kanıtı olduğu düşüncesindeyiz. 

"Merkez Yönetim Kurulu için ortak bir adaylar listesi üzerinde anlaşmaya varmamız olasılığına gelince, bir anlaşmaya temel olarak kabul edebileceğimiz tek listenin Popov, Trotski ve Glebov listesi olduğunu belirtiriz. Ayrıca bu listenin bir uzlaşma listesi olduğunu belirtiriz, çünkü listede yoldaş Glebov'un da bulunması, yalnızca, çoğunluğun isteklerine verilmiş bir ödün olarak görülecektir, onun kongrede oynadığı rol tarafımızdan açıkça bilindiği için, yoldaş Glebov'u, Merkez Yönetim Kurulu için aday olacak bir kişide bulunması gereken nitelikleri taşıyan bir kişi saymıyoruz 

"Aynı zamanda belirtmek isteriz ki, Merkez Yönetim Kurulu adayları için bir görüşmeye girişimizin, merkez yayın organının yazıkurulunun kimlerden kurulacağı sorunuyla hiç bir ilintisi yoktur; çünkü bu konuda (yazıkurulunun kimlerden kurulacağı konusunda) herhangi bir görüşmeye girmeye hazır değiliz. 

Yoldaşlar adına 
Martov ve Starover" 

Çekişen tarafların düşünce yapısını ve tartışmanın niteliğini doğruca ortaya koyan bu mektup, bizi, bir anda, henüz başlayan bölünmenin tam "ortası"na getirmekte ve o tartışmanın gerçek nedenlerini gözler önüne sermektedir. Çoğunluğun görüşünü kabul etmeyi reddeden ve kongrede taraf kazanma özgürlüğünü yeğ tutan (kuşkusuz buna sonuna kadar hakları vardır) İskra örgütü azınlığı, yine de çoğunluğun "temsilcileri"ni, onların özel toplantısına kendilerinin de alınmasına inandırmaya çalışmışlardır; Doğaldır ki, bu eğlendirici istek, bizim toplantımızda (mektup kuşkusuz, toplantıda okundu) yalnızca gülümseme ve omuz silkişiyle karşılanmış, "haksız oportünizm suçlamaları" hakkında isteri sınırına varan yaygaraya ise kahkahayla gülünmüştür. Ama ilkin Martov'la Starover'in acı yakınmalarını madde madde ele alalım. 

Liste onlara yanlış olarak atfedilmiş, siyasal tutumları yanlış gösterilmiş. Ama Martov'un da bizzat itiraf ettiği gibi (Birlik tutanakları, listeyi hazırlayanın kendisi olmadığı yolundaki ifadesinin doğruluğundan kuşkulanmak, benim aklımın köşesinden geçmedi. Genel olarak, liste hazırlamanın, konuyla hiç bir ilgisi bulunmamaktadır. Listenin bazı iskracılar ya da "merkez"in bazı temsilcileri tarafından hazırlanmış olmasının hiç mi hiç önemi yoktur. Bu, yalnızca bir tahmin ya da varsayım olsa bile, asıl önemli olan şey, başından sonuna şimdiki azınlığın mensuplarından oluşturulan bu listenin kongrede dağıtılmış olmasıdır. Son olarak, bunlardan da önemlisi şudur: yoldaş Martov, şimdi memnunlukla (sayfa 105) karşılamak durumunda bulunduğu böyle bir listeyle ilişiği bulunmadığını kongrede büyük bir şiddetle söylemek zorunda kalmıştır. İnsanların ve hiziplerin, iki ay gibi bir süre içinde, "müfterice dedikodular" diye feryadetmekten, müfterice sayılan bu listede yer alan adayları parti merkez kurullarına zorla kabul ettirmeye çalışmak gibi bir tutuma dönme kararsızlığını göstermelerine, hiç bir şey bundan daha çarpıcı bir örnek olamaz

Bu liste, demişti yoldaş Martov Birlik kongresinde, "bizim bir yandan Yujni Raboçi'yle bir yandan Bund'la, doğrudan anlaşma anlamında bir koalisyon içinde olduğumuz anlamına gelmektedir, siyasal bakımdan bunu ifade etmektedir". (Birlik tutanakları, s. 64.) Bu doğru değildir. Çünkü, birincisi, bir tek bundcuyu bile içine almayan bir liste üzerinde Bund, herhangi bir "anlaşma"ya girmezdi; ikincisi, Bund'u bir yana bırakalım, Yujni Raboçi grubu ile doğrudan bir anlaşmaya (Martov'un utanç verici diye düşündüğü anlaşmaya) girilmesi diye bir sorun yoktu, olamazdı. Sözkonusu olan bir anlaşma değil, koalisyondu; Martov yoldaşın bir pazarlık yapmış olması değil, tüzüğün birinci maddesi üzerinde yaptığı hataya sarılan iskracılara-karşı olanların ve kararsızların, kongrenin ilk yarısında kendileriyle savaştığı bu kişilerin desteğine el açmak durumunda kalmasıydı. Aktardığım mektup, "yakınma"nın kökünün, açık ve üstelik haksız oportünizm suçlamasında yattığını, sugötürmez biçimde ortaya koymaktadır. Benim Yazıkuruluna Mektup'da ortaya koyduğum uyarıya karşın, yangını körükleyen ve yoldaş Martov'un şimdi dikkatle uzak durmaya çalıştığı bu "suçlama" iki yönlüydü. Birincisi, tüzüğün birinci maddesi üzerindeki görüşmeler sırasında, birinci maddenin bizi, "oportünizmin her türlü temsilcilerinden uzak tutma" sorunu olduğunu ve benim maddemin, oportünistlerin partiyi istila (sayfa 106) etmesine karşı bir siper oluşu nedeniyle, "yalnızca bu nedenle bile olsa, oportünizmin bütün düşmanlarının oyunu alması gerektiğini" sözünü sakınmaksızın belirtmişti. (Kongre tutanakları, s. 246.) Her ne kadar ben biraz yumuşattıysam da (kongre tutanakları, s. 250)bu kuvvetli sözler heyecan yarattı. Rusov (tutanaklar, s. 247), Trotski (tutanaklar, s. 248) ve Akimov (tutanaklar, s. 253) yoldaşlar, konuşmalarında bu heyecanı açıkça dile getirdiler. Bizim "parlamento"muzun "kulisi"nde Plehanov'un tezi üzerinde hararetli yorumlar yapıldı ve birinci madde üzerindeki sonu gelmez tartışmalarda o tez bin türlü değişikliğe uğratıldı. Ama bizim sevgili yoldaşlarımız, kendi davalarını değerince savunacak yerde, gülünç bir gadre uğramışlık havasına büründüler ve hatta işi, "haksız oportünizm suçlaması" üzerinde yazılı yakınmalara kadar vardırdılar! 

Bu kişilerin, herkesin gözü önünde yapılacak açık bir tartışmanın taze rüzgarına dayanamayacak olan dar grup anlayışları ve parti üyesi olarak gösterdikleri şaşırtıcı toyluk, burada açıkça ortaya çıkıyor. Bu anlayış, bir atasözünde de ifade edildiği gibi, Rusların yakından bildiği bir anlayıştır: ya ceketini çıkar dövüşelim, ya elini ver barışalım! Bu insanlar, içine kapalı dar bir çevrenin, bir sırça köşkün yalnızlığına öylesine alışmışlardır ki, herhangi biri, serbest ve açık bir arenada, kendi sorumluluğunu bilerek, çekinmeden açıkça konuştuğu zaman neredeyse bayılacak gibi olurlar. Oportünizm suçlaması! — Kime karşı? Emeğin Kurtuluşu grubuna, onun çoğunluğuna karşı — daha ürkünç bir şey düşünebiliyor musunuz? Ya bu temizlenemez hakaret yüzünden partiyi böleceksin, ya da sırça köşkün "devam etmesi"ni sağlayarak bu "iç tatsızlığı" örtbas edeceksin — bu ikinci seçenek, incelemekte olduğumuz mektupta açık-seçik ortadadır, Aydın bireyciliği ve grup anlayışı, parti önünde (sayfa 107) açıkça konuşma gereğiyle çatışmaya düşmüştür. Alman partisinde, böyle bir saçmalık, böyle bir kavga ve "haksız oportünizm suçlaması" hakkında böyle bir yakınma düşünebilir misiniz? Orada, proletarya örgütü ve disiplini, onları, böylesi aydın kaypaklığından, uzun süre önce vazgeçirmiştir. Örneğin kimse Liebknecht'e karşı derin bir saygıdan başka bir şey duymaz; ama 1895 kongresinde[,tarım sorunu üzerinde, Liebknecht (Bebel'le birlikte) kendisini, adı kötüye çıkmış Vollmar ve arkadaşlarının biçimsiz dostluğu içinde bulunca "açıkça oportünizmle suçlanmış olmak"tan ötürü yakınsaydı, herkes ona gülerdi. Liebknecht'in adı, Alman işçi sınıfı hareketinin tarihiyle ayrılmaz biçimde bağlıdır; kuşku yok ki bu, oldukça küçük ve özel bir konuda oportünizme saptığı için değil, buna karşın böyledir. Aynı biçimde, savaşımın bütün sertliğine karşın, örneğin Akselrod yoldaşın adı, her sosyal-demokrat Rus'a saygı telkin eder ve her zaman edecektir; bu, Akselrod yoldaş, partimizin ikinci kongresinde, oportünist bir fikri savunduğu Birliğin ikinci kongresinde, eski anarşist zırvaları tazeleyip ortaya çıkardığı için değil, buna, karşın böyledir. İsteriye, kavgaya ve "Emeğin Kurtuluşu grubunun çoğunluğuna karşı haksız oportünizm suçlaması" yüzünden partinin bölünmesine, yalnızca, "ya ceketini çıkar dövüşelim, ya elini ver barışalım" mantığını taşıyan darkafalı bir hizip anlayışı neden olabilir. 

Bu korkunç suçlamanın öteki yönü de bir öncekiyle içten bağıntılıdır (Martov yoldaş, Birlik kongresinde [s. 63] bu olayın bir yönünü örtbas etmeye, ondan özenle sakınmaya çalışmıştır). Bu ikinci yön, gerçekte, tüzüğün birinci maddesiyle ilgili olarak ortaya çıkmaya başlayan koalisyonla, iskracılara-karşı olanların ve iki taraf arasında yalpalayanların yoldaş Martov'la yaptıkları koalisyonla ilişkilidir. Doğal olarak, Martov yoldaşla iskracılara-karşı olanlar arasında, dolaylı ya da dolaysız bir anlaşma yoktu, olamazdı; hiç kimse, onun böyle bir anlaşmaya girdiğinden kuşkulanmış değildir. (sayfa 108) O yalnızca korktuğu için böyle sandı. Ama siyasal bakımdan onun yanılgısı, oportünizme kapıldıklarından kuşku duyulmayanların, onun çevresinde sağlam ve "sıkı" bir çoğunluk (şimdi, yalnızca yedi temsilcinin raslantı türünden çekilişi sonucu azınlık haline gelen bir çoğunluk) oluşturmaya başlaması gerçeğinde kendini göstermiştir. Biz bu koalisyona, birinci madde konusundan hemen sonra hem kongrede (Pavloviç yoldaşın, daha önce aktarılmış olan ifadesine bakınız: kongre tutanakları, s. 255), hem de İskra örgütü içinde (anımsadığıma göre Plehanov bu noktaya özellikle dokunmuştur) açıktan değindik. Klara Zetkin'in 1895'de Bebel'le Liebknecht'e "Es tut mir in der Seele weh, dass ich dich in der Gesellschaft seh" ("Sizi [Bebel'i] böyle bir arkadaşlar [Vollmar ve arkadaşları] topluluğu içinde görmek beni derinden yaralıyor")sözüyle bizim sözlerimiz aynıdır ve harfi harfine birbirini tutmaktadır. Bebel'le Liebknecht'in, Kautsky'ye ve Zetkin'e, haksız oportünizm suçlamasından yakınan isterik bir mesaj göndermemiş olmaları, inanın pek garip... 


Merkez Yönetim Kurulu adayları listesine gelince, Martov yoldaşın, Birlik kongresinde, bizimle bir anlaşmaya varmanın henüz kesinlikle reddedilmiş olmadığını söylerken düştüğü yanılgıyı bu mektup gösteriyor — bu, siyasal bir savaşımda, belgelere dayanmak yerine, söylenmiş sözleri belleğe dayanarak yinelemenin, ne denli basiretsizce olduğunun bir başka örneğidir. İşin aslında "azınlık", "çoğunluğa" ultimatom verecek kadar alçakgönüllüydü: "Azınlık"tan iki aday ve "çoğunluk"tan da bir aday (doğrusunu söylemek gerekirse, bir uzlaşma ve yalnızca bir ödün olarak!) alın. Bu ürküntü verici bir şey, ama gerçek. Ve bu gerçek, "çoğunluğun", adayları kongrenin yalnızca bir yarısının temsilcileri arasından derlediği ve o yarı tarafından seçilmelerini sağladığı yolunda. Şimdilerde yayılan masalların ne denli saçma olduğunu açıkça göstermektedir. Tam tersi: martovcular, (sayfa 109) üç kişiden birini bize yalnızca ödün olarak lütfetmişlerdi; bu eşsiz "ödünü" kabul etmeyişimiz sonucu, bütün iskemlelerin kendi adayları tarafından doldurulmasını istediler! Özel toplantımızda martovcuların alçakgönüllülüğüne bol bol güldük ve kendi listemizi hazırladık: Glebov — Travinski (daha sonra Merkez Yönetim Kuruluna seçilmiştir) — Popov. Sonuncu adayın yerine daha sonra (yine 24'lerin özel toplantısında) yoldaş Vasilyev'i (daha sonra Merkez Yönetim Kuruluna seçilmiştir) koyduk. Çünkü Popov, ilkin özel bir görüşmede ve ardından kongrede açıkça (tutanaklar, s.338) bizim listemizde olmayı reddetti. 

İşin gerçek yüzü budur. 

Alçakgönüllü "azınlık", alçakgönüllülükle, çoğunlukta olmayı istedi. Bu alçakgönüllü istek kabul edilmeyince, "azınlık" bir bütün olarak çekilmeyi ve kavgaya girişmeyi yeğledi. Ama hala "çoğunluğun" "uzlaşmazlığı"ndan papavari söz edenler var! 
Kongrede herkese açık olan taraftar kazanma arenasında kavgaya tutuşan "azınlık", "çoğunluğa" eğlendirici ultimatomlar verdi. Yenilgiye uğradıktan sonra da kahramanlarımız ağlayıp sızlanmaya ve sıkıyönetim yaygarası koparmaya başladılar. Voila tout.

Yazıkurulu kadrosunun kuruluşunu değiştirmeye niyetlendiğimiz yolundaki dehşetli suçlama da (yirmidört kişilik özel toplantımızda) gülümsemeyle karşılandı: kongrenin ta başından beri, hatta kongreden önce, bir başlangıç üçlüsü seçerek, yazıkurulunu yeniden kurmayı öngören bir planın var olduğunu herkes çok iyi biliyordu (kongrede yazıkurulunun seçimine sıra geldiği zaman, bu konuyu ayrıntılarıyla anlatacağım). "Azınlığın" iskracılara-karşı olanlarla koalisyonu bu planın doğruluğunu şahane bir biçimde gösterdikten sonra, onların korkuya kapılmış olmaları bizi şaşırtmadı — (sayfa 110) bu çok doğaldı. Kuşkusuz, kongrede savaşmaksızın, kendi isteğimizle, kendimizi azınlığa çevirecek bir öneriyi ciddiye alamazdık; "haksız oportünizm suçlamaları" konusunda inanılmaz bir öfkeye kapılanların yazdığı mektubu da ciddiye alamazdık. Onların particilik duygusunun, kısa sürede, "kinlerini kusma" doğal arzusunu bastıracağını güvenle umduk.
Blogger tarafından desteklenmektedir.