Troçkizm: CIA’in Hizmetinde Sosyalist Ülkelere Karşı
20 Ekim 1992, Etudes Marxistes Ludo Martens Doğu Avrupa’da ve Sovyetler Birliğinde burjuva karşı-devriminin zaferinin ardından komünistler arasında Troçkizm’in gerçek doğası hakkında kesinlikle hiçbir fikir uyuşmazlığı olamaz.
Doğu Avrupa’da ve Sovyetler Birliği’ndeki karşı devrimci sürecin gelişimi Troçkistlerin 60 yıllık söylemlerinin sınıfsal anlamının sınanmasına imkan vermektedir. Şimdi artık “sol” laf kalabalığının arkasında gizlenen bu akımın asıl hedeflerini görmek daha kolay hale gelmiştir. Gerçeği apaçık görebilmek için Troçkistlerin birkaç yıl önceki açıklamalarını okumanız yeterli olacaktır. Troçkizmin, çekirdeğinde fanatik antikomünizmin olduğu bir ideolojik akımdır, bu akım küçük-burjuvazinin ilerici unsurlarını kendi antikomünist çizgisinde doktrine edebilmek için devşirmektedir, bu akımın sebatla, istikrarlı ve inançlı olarak sürdürdüğü tek bir dava vardır o da, Marksizm-Leninizm ve uluslar arası komünist harekete karşı savaştır.
Bu ileri sürdüklerimizi aşağıda, Doğu Avrupa’da ve Sovyetler Birliği’ndeki kadife karşıdevrimler sırasında Troçkistlerin tutumlarının incelenmesi yoluyla kanıtlayacağız.
“Kapitalizmin restorasyonu imkansızdır”
30’lu yıllarda Stalin temel bir soruna dikkatleri çekti. Sosyalizmin proletarya diktatörlüğü altında kurulmuş bulunduğu bir ülkede kapitalist restorasyon yine de mümkün müdür? Troçki burjuvazinin silahlı bir ayaklanması olmadan ve derin bir iç savaş olmadan bunun mümkün olmadığını belirtiyordu. Onun kapitalizmin restorasyonunun mümkün olmadığı yolundaki tezi bütün politik ve ideolojik kararlılığı ortadan kaldırıyor ve Parti içindeki oportünizme ve toplumdaki sınıf düşmanına karşı uzlaşmacı bir tutum teşvik ediyordu.
…
“Sadece ahmaklar…”
1943 yılında Troçki Stalin’i nasıl yanıtladığını hatırlayalım: “Ancak açıkça ahmak olanlar, kapitalist ilişkilerin, yani toprak da dahil olmak üzere üretim araçlarının özel mülkiyetinin SSCB’de barışçı yoldan iktidarı ele geçirebileceğini ve burjuva demokrasisini kurabileceğine inanabilir. Gerçekte ise, kapitalizm diğer ülkelerde bunu başarsa bile- Rusya’da Ekim devriminin ve iç savaşın toplamının on katı kadar kayıp veren kanlı bir karşı-devrimci darbe olmaksızın, yeniden doğamaz.”[1] On katı: bu Sovyetler birliğine kapitalizmin yeniden sokulabilmesi için 50 ila 90 milyon ölü anlamına geliyor.
1989: “Orta vadede restorasyon imkansızdır!”
Karşıdevrimci güçlerin açık olarak zincirlerinden boşanmış olduğu 1989 yılında bile, Mandel, kapitalist restorasyonun olaylar üzerine düşen gölgesinin, baskıcılığı meşru göstermek için uydurulmuş “Stalinci” bir yalandan başka bir şey olmadığına hükmediyordu. 1989 yılında, Polonya ve Macaristan şimdiden emperyalizm kampına kaymıştı. Yine de Mandel şöyle yazıyordu: “Küçük ve orta burjuvazi, bürokratikleşmiş işçi devletlerinde yalnızca en aza indirgenmiş bir azınlıktan ibarettir. Keza uluslar arası emperyalizmden çok sınırlı bir destek bulmaktadır. Bütün olarak alındığında, bu kadar sınırlı bir çıkar çakışması orta vadede bir kapitalist restorasyonun dayatılması için yetersizdir.” [2]
Hatta Sovyetler Birliğinin restorasyonu konusunda da bu aynı argümana sırtını dayadı: “Gorbaçov SSCB’si nereye gidiyor? Öncelikle bir kapitalist restorasyon ihtimalini bir yana bırakalım. Keza kapitalizm nasıl derece derece ortadan kaldırılamazsa, derece derece restore de edilemez.” [3]
Troçkistler Komünist Partisinden ve Devlet Aygıtından en ufak bir direniş geldiği müddetçe restorasyonun imkansızlığı teorilerinin ateşli propagandasını yaptılar. 30’lu yıllardan itibaren, bu kuram bütün oportünist ve karşıdevrimci akımların meşrulaştırılmasına yardımcı oldu. 30’lu ve 40’lı yıllarda, Troçkistler partinin Marksist-Leninist yönetimine karşı savaşan bütün oportünist fraksiyonları desteklediler. 1956’da, Kruçev’in “cesur anti-Stalinizmini” alkışladılar, Çarcı gerici yazar Soljenitsin’in yayıcılığına soyundular, bütün faşist ve gerici milliyetçi güçleri, bütün batı-yanlısı muhalifleri desteklediler, Gorbaçov çevresinin bütün antikomünist fikirlerini gazetelerini üçte ikisini Moskova Haberleri ve Sputnik gazetelerinden alınma sağcı yazılarla dolduracak kadar gürültücü bir biçimde savundular.[4] Kısacası, restorasyonun imkansızlığı teorisi adına, Troçkistler bütün karşı devrimcileri Lenin ve Stalin tarafından yaratılmış devrimci fikirlerden ve kurumlardan geriye hiçbir kalmayıncaya kadar desteklediler.
Muharebe bittiğinde, Mandel, iki yüzlü bir biçimde bir restorasyon hipotezine şöyle geçerken değindi. 12 Ekim 1989’da, bir mülakatta, iki farklı konumu aynı anda savunmayı başardı… “Kapitalizmin derece derece, barışçıl, kesintisiz bir yeniden tesisi fikrini dikkate almıyorum. Bu reformist bir aldatmacadır. Bunun için işçi sınıfını direncini kırmak gerekir.” Ardından bir restorasyon ihtimalinin yok sayılamayacağını, ama bunun ancak “Türk tipinde olabileceğini…” söyleyen Troçkist Catharine Samary’den alıntı yapmıştır.[5] Ancak bir restorasyon ihtimalini çağrıştıran bu sözler, temel ilkesi üzerinde ısrarcı olan Troçkist politikada hiçbir değişikliğe yol açmadı: komünizmi hatırlatan her şeyin topyekun yok edilmesi. Keza üç ay sonra 1989 Aralığının sonunda, karşı-devrimin son saldırısı gerçekleşirken Troçkistler ilk sayfadan şu sloganı ortaya attılar: “Doğu’da başlayan devrimler dayanışma!”[6]
“‘Bürokrasi’ ve Karşısında ‘Kitleler’”
Kapitalizmin restorasyonunun imkansız olduğu tezi, 60 yıl boyunca antikomünistlerin tarafında saf tutan Troçkistlere ayıplarını örten asma yaprağı vazifesi gördü.
Oysa Stalin ve ardından Mao Zedung sınıf savaşımının sosyalizm altında devam ettiğini, sosyalizm yoluyla kapitalist yol arasındaki mücadelenin uzun bir tarihsel süreçte devam edeceğini ve dolayısıyla kapitalist revizyonun daima mümkün olduğunu savundular. Sosyalizm kendisini koruyabilmek ve ilerleyebilmek için, gerçek anlamda Marksist-Leninist bir Komünist Partisinin, düzenli aralıklarla kendi içinden oportünist akımları temizleyen bir parti önderliğine ihtiyaç duyar. Sosyalizm kendisini düşmanlarına karşı korumak, eski gerici sınıfların satın alma girişimlerine, yeni düzen altında ortaya çıkan yeni burjuva unsurlarına karşı ve emperyalizmin ajanlarına karşı korumak zorundadır.
Bu fikirlere saldıran Mandel ve diğer Troçkistler orijinal bir “teori” geliştirdiler, buna göre sınıf mücadelesi sosyalizmde de devam ediyordu … ama bu mücadele “halk kitlelerinin” “bürokrasiye” karşı mücadelesi biçimini alıyordu. “Bürokrasi”yi ancak faşistlerinkiyle karşılaştırabilecek bir şiddetle reddeden Troçkist şefler sosyalizmin karşısına çıkan bütün gerici muhalefetleri, bunların “halk kitlelerinin” iradesini dile getirdiklerini iddia ederek savundular. Bütün burjuva ve antikomünist unsurların avukatlığına soyunarak Troçkistler bir tarafa “demokratik özgürlükleri ortadan kaldırmak isteyen bürokrasiyi” ve karşısına “hakiki sosyalizmi” savunan “politik devrimin” güçlerini koyarlar. Böylece Mandel 1989 Ekim’inde şunları yazar: “Sürmekte olan politik mücadelenin esas gayesi kapitalizmin restorasyonu değildir. Bu antibürokratik politik devrimle, Glasnost süresince halk kitlelerinin elde ettiği demokratik özgürlüklerin kısmi ya da tümden ortadan kaldırılması ihtimallerinin mücadelesidir. Esas mücadele kapitalizm taraftarı güçleri anti-kapitalist güçlere karşısına koymuyor, halk kitlelerini bürokrasinin karşısına koyuyor.” [7]
Mücadelenin “halk kitlelerini bürokrasinin karşısına koyduğu” aldatmacasına dayanarak, Mandel açık ve aleni olarak, sosyalizmin son mevzilerine karşı mücadelelerinde liberal, sosyal demokrat, monarşist ve faşist güçleri savunmuştur.
“Glasnost Troçkizm’dir…”
Uluslararası burjuvazinin SSCB’de kapitalizmin restorasyonunun fiilen başarıldığını kabul ettiği bir dönemde, Mandel Sovyetlerde türeyen antikomünist basının gözdesi haline geldi. Yüzsüzlüğü Gorbaçov’un Troçkist tezlere geri dönen büyük bir devrimci olduğunu iddia etme derecesine kadar vardırdı. Mandel bununla da yetinmedi, ona göre “şimdi dünyadaki bütün komünistler kimlerin gerçek devrimci ve kimlerin gerçek karşı-devrimci olduğunu daha iyi anlıyordu.”
Troçki, Troçkistler, Gorbaçov ve Gorbaçovcular devrim cephesini oluşturuyordu, bunun karşısında Stalin’in ve Stalincilerin karşı devrim cephesi yer alıyordu. Mandel Managua’da [Nikaragua’nın başkenti], Stalin’in “şiddetli bir karşı-devrimi” temsil ettiğini söyledi.[8] Ne mutlu bize ki, Mandel ve Gorbaçov’un ortak çabası sayesinde, şu kutsal 1990 yılında “devrime”, “hakiki devrime” gelebildik.
İşte Mandel’in Temps Nouveaux dergisine verdiği demeç:
“Temps Nouveaux: Mikhail Gorbaçov, perestroyka’nın hakiki bir yeni devrim olduğun ilan ediyor değil mi?
Ernest Mandel: Evet, bunu özellikle vurguluyor o, ve bu daha da iyi. Bizim hareketimiz aynı tezi 55 yıldır savunuyor, bu yüzden karşı-devrimci olarak damgalanıyorduk. Bugün her şey, SSCB’de, içinde gerçek karşı-devrimcilerin de gerçek devrimcilerin de bulunduğu uluslar arası komünist hareketin bir partisinin içinde daha açık anlaşılıyor.” [9]
Sovyetler birliği Çarcı ve amerikancı bir mafyanın eline düşüşüne, faşist ve Çarcı güçlerin Rusya’da ve diğer cumhuriyetlerde yükselişine ve burjuvazinin farklı fraksiyonları arasında ülkelerin kanlı iç savaşlara sürüklenmesini görmek için yalnızca iki yıl beklemek gerekti. Bu olaylar glasnost’un ve perestroyka’nın gerçek yüzünü açığa çıkardı ve Mandel’in, bu profesyonel antikomünistin hangi güçler için çalıştığını gösterdi.
Catherine Samary, Troçkist 4. Enternasyonalin diğer bir yıldızı, Sovyet basınına Gorbaçev’in Troçki tarafından geliştirilen programı uyguladığını açıklıyordu. Glasnost’u şu sözlerle övmüştür: “Ülkenizde Stalin’e karşı savaşan Sol Muhalefetin Platform’unu hiçbir zaman yayınlamadılar. Aslında bugün onların fikirlerini benimsiyorsunuz: gerçek sosyalist demokrasiyi ve özyönetimi kurmak .” [10]
Mandel’in Yeltsin’e Desteği
Mandel, Gorbaçev’in Glasnost’unun ateşli bir taraftarı olarak kendine düşen ödevin “Gorbaçev’den de solda” olan güçleri desteklemek olduğunu düşünüyordu, ve sözcülüklerini üstleneceği bu “solcular” da Yeltsin ve Saharov’du.
1989 başında Mandel Yeltsin’i işçilerin temsilcisi, SSCB’nin politik olarak bilinçli kesiminin fikirlerini ifade eden demokrasi adamı olarak sundu! Gorbaçev üzerine kitabında şöyle yazar: “Yeltsin’in SBKP yöneticiliğinden el çektirilmesi (11 Kasım 1987) SSCB’deki demokratikleşme sürecinde atılmış ağır bir geri adımdır.” [11] “Yeltsin bugün Sovyet işçileri arasında en popüler politik kişilik durumundadır… On binlerce “Yeltsin’i Geri Getirin!” yazılı rozetler bir anda üretildi. Bütün bunlar 1986-1988 arasında kazanılan demokratik özgürlükleri korumaya kararlı politik olarak bilinçli bir toplum kesiminin iradesine işaret ediyor.” [12]
3 Nisan 1989’da Mandel “daha radikal ve daha kitlesel bir solun ortaya çıkışını” selamlıyordu. “Yeltsin ve Saharov’un platformundan üç ilerici güç çizgisi çıkıyor: bürokrasinin ayrıcalıklarına karşı; eşitlikten yana; çok partili bir sistemden yana.” [13]
Saharov, “radikal sol”un bu temsilcisi, uzun yıllardan beri fiilen CIA’in Sovyetler Birlğindeki resmi ajanı statüsüne sahipti. Vietnam’daki amerikan katliamcılığının tutkulu bir savunucusu olarak biliniyordu. Ona göre şayet “askeri ve özellikle de politik planda başından beri yeterince kararlılıkla hareket edilmiş olsaydı” Amerikalılar bu savaşı kazanabilirlerdi.[14]
Yeltsin’e gelince, Birleşik-Devletler’e ilk ziyareti esnasında, uluslar arası basında onun amerikan kapitalizmine övgülerine geniş yer veriliyor ve onun CIA’yle temaslarına değiniliyordu. De Gazet van Antwerpen gibi sağ bir gazete bile Yeltsin’in şu sözlerini abartılı buluyordu: “Kapitalizm çürümüyor, tam tersine çok canlı. Çok az bir paraya her istediğini alabiliyorsun. Sokakta, geceleri, hiçbir tehlike yok. Evsizlerde bile, yaşama iyimser bir yaklaşım buldum.” [15] Bu aşırı antisosyalist demeçlerin verilmesinden sonra bile, Mandel Yeltsin’i, SSCB Komünist Partisi’nin “radikal-demokratik solu” olarak desteklemeye devam etti.
Hatta, 1990 başında Troçkist basın, Sovyetler Birliğindeki muhalefetin “radikal-demokratik” kanadına desteğini bir kez daha ilan etti. “Moskovskaia Pravda 23 Şubat 1990 tarihli sayısında Boris Yeltsin liderliğindeki radikal-demokratik muhalefetin “demokratik platformu”nu yayınladı. Platform, çok partili bir sistem temelinde seçilmiş Sovyetlerin iktidarı ele almasını, Komünist Partisi’nin yönetici rolüne son verilmesini ve çok partili sistemin yasallaştırılmasını talep ediyor.” [16]
Görüldüğü gibi Troçkistler Yeltsin tarafından geliştirilen ve kendi “devrimci” çizgileriyle uyum içindeki tezleri desteklemeyi sürdürmüşlerdir.
Mandel yine de hızını alamadı ve sonunda Yeltsin’i yeni Troçki ilan ediverdi. “Mevcut durumda, reformcu Boris Yeltsin devasa bürokratik aygıtın küçültülmesini isteyen eğilim temsil ediyor. Böylelikle O, Troçki’nin açtığı yolda ilerlemektedir.”[17]
Yanayev’in 1991’deki beceriksiz darbe girişimine karşı[18] Yeltsin profesyonelce mevcut sistemin bütün yasal temelini yok eden gerçek bir darbe örgütledi; bu girişim bütün emperyalist güçlerin frenlerinden boşanmış bir uluslar arası hareketi tarafından desteklendi. Mandel ve Troçkistler tahmin edileceği gibi Yeltsin’in yanındaydılar.
“Yeltsin tarafından ateşlenen hareket ve eski sistemin reddedilmesi bir devlet darbesinden çok bir tepeden darbe olarak ortaya çıkan girişiminin başarısızlığını açıklıyor. Bu darbeye kesin olarak karşı çıkmak ve bu meselede Yetsin’in yanında savaşmak gerekiyordu. Öz-örgütlenmenin, politik çoğulculuğun ve sınırsız ifade özgürlüğünün gelişmesi, bir demokrasinin garantileri yalnızca bunlardır. Biz Komünist Parti’nin ve resmi sendikaların mallarının kamulaştırılmasına evet diyoruz.” [19]
Artık bütün dürüst antikapitalistler, Yeltsin’in çarcı mirası diriltmeyi amaçlayan yeni Rus burjuvazisinin ultraliberal ve amerikan-yanlısı kanadını temsil ettiğini kabul ediyordu. Gelin görün ki, Troçkistler “öz-örgütlenme yolunu”, kitlelerin Komünist Partisine karşı örgütlenmesi, liberal, sosyal-demokrat, faşist ve çarcı partilere özgürlük yolunu açan karşı-devrimci darbeyi alkışladılar. Burjuva partilerine özgürlük, ki bu kaçınılmaz olarak komünist örgütlenmelerin baskı altına alınması ve sonuçta yasaklanmalarını getirir, bu iş bütün “çoğulcu” burjuva demokrasilerinde böyle yapılmaktadır.
Bir sene sonra artık hiç kimse, hatta uluslar arası büyük burjuvaziden dahi kimse, Yeltsin’in aşırı sağ ve emperyalizm yanlısı karakterini inkar edemez hale geldi.
Gerçek antikomünist provokatörler olarak Troçkistler bu durumda utanmadan 180 derece yön değiştirdiler: “Boris Yeltsin: Joseph Stalin’in İzinde.” [20] Bu örnek bu antikomünistlerin hiçbir şeyden utanmadıklarını ve hertürlü aşağılığı yapabilecek durumda olduklarını göstermiştir: Yeltsin’i antikomünist savaşımında, onu hatta kendi sözde devrimci liderleriyle, büyük Troçki’yle mukayese ederek sonuna kadar destekliyorlar; ama kapitalist restorasyon başarıya ulaştıktan ve Yeltsin eski Çarların anısını selamladıktan birkaç ay sonra, bizim Troçkistler Yeltsin’in en kötü düşmanları Stalin’e benzediğini keşfediyorlar.
“Rahat bir nefes almak”
Nisan 1989’da Mandel Gorbaçovla, Yeltsinle ve özellikle de Glasnostla ilgili olumlu düşüncelerini dile getiren bir kitap yayınladı. Hatırlanacak olursa, o dönemde burjuvazi Gorbaçov tarafından başlatılan değişimler karşısında duyduğu heyecanı zorlukla saklıyordu. Bayan Thatcher Glasnost ve Perestroikanın inançlı bir taraftarı olduğunu kaydetmişti bile. Burjuvazi komünizmin sonunu ve büyük bir barış, demokrasi ve özgürlük çağının başlangıcını duyuruyordu. Mandel ise sahte “solcu” diliyle, her zaman olduğu gibi, moda olan burjuva akımını desteklemeye soyunmuştu. Kitabında şöyle yazıyordu: “Stalinizmin ve Brejnevizmin kabusu nihayet kesin olarak son buldu. Sovyet halkı, uluslar arası proletarya, bir bütün olarak insanlım şimdi artık rahatça bir nefes alabilir.” [21] O dönemde, biz Doğu Avrupa ve Sovyetler Birliğindeki karşı-devrimin emperyalizm için stratejik bir zafer olduğunu, eski sosyalist ülkelerin halkları için bir felakete yol açacağını, halkların ilk kurbanı olacağı yürürlükteki değişikliklere yol açan Üçüncü dünyanın baskı altına alınmasını arttıracağını ve kapitalist dünyanın bütün çelişkilerini daha da ağırlaştıracağını saptamıştık. Troçkistler buna karşı şöyle başlıklar atıyorlardı: “Belçika İşçi Partisi yönetiminin hezeyanları ağırlaşıyor.” [22]Aynı gazetede, “insanlığın rahat bir nefes alışı” kuramı Üçüncü Dünya halkları için emperyalist askeri müdahalelerin olmadığı bir geleceğin parlatılmasıyla açıklanıyordu! “Doğu Avrupa’daki kitle hareketleri emperyalizm için bir tehdit oluşturmaktadır. Üçünçü Dünyaya emperyalist bir yabancı müdahalesi şimdi daha zordur.”[23] Ve yine bir yıl sonra, emperyalizmin müttefik güçleri Irak’a karşı barbarca saldırılarını başlattıklarında, Troçkistler, kendilerinin de aynı doğrultuda, Saddam Hüseyin’e karşı savaştıklarını açıklıyorlardı. Bu arada Doğu Avrupa’da ve Sovyetler Birliğindeki “insanlığın rahat nefes alışı”, işsizlik, sefalet, yoksulluk, gerici milliyetçilik ve iç savaşla dehşetli bir kriz olarak gerçekleşiyordu.
Mandel, Sovyet halkının rahat nefes alması düşüncesini geliştirirken, bunun kitabı için güzel bir final olduğunu düşünmüş olacak. İşte kitabının son sayfasının özeti:
“Şimdiki devrim, Leon Troçki tarafından yarım yüz yıl önce yapılmış olan analizi ve kehaneti doğruluyor: ‘Proletaryanın etkin hale gelmesiyle, Stalinci aygıtın altındaki zemin ortadan kalkacak. her şeye rağmen direnişe dayanmaya yeltenirse, ona karşı iç savaş önlenmeleri değil, daha çok polisiye önlemler almak gündeme gelecek. Proletarya diktatörlüğüne karşı bir ayaklanma değil, zararlı urun kesin atılması sorunu söz konusu olacak.’”
Dahası: “Bürokrasinin kendi kendisine karşı hazırladığı devrim, Ekim 1917 Devrimi gibi toplumsal bir devrim olmayacak: toplumun ekonomik temellerini değiştirmek, bir mülkiyet biçimini başkasıyla değiştirmek söz konusu olmayacak. İşte böyle olacak!” [24]
Mandel’in bu şekilde kendi glasnost analizini (bir yıl sonra iflah olmaz antikomünist niteliğini maskelemeye yarayan bu analizi), bu şekilde ihtiyar Troçki’ye bağlaması tebrik edilecek bir şey. Aslında, Mandel’in gülünç karşıdevrimci manevraları Troçki’nin anti-bolşevik önermelerini daha da sofistikleştirererek en uç noktalarına kadar ileri götürüyordu. Üç yüz sayfalık analizin sonucu olarak Mandel Troçki’nin kehanetinin sonunda Glasnot sayesinde gerçekleşmekte olduğunu fikrine ulaşıyordu. Yarım yüzyıl önce Troçki bir anti-bolşevik ayaklanmayı provoke etmeye çalışmıştı. O zaman proletarya diktatörlüğü sağlam bir biçimde yerleşmiş olduğu, Bolşevik Partisi kitleleri enerjik biçimde harekete geçirebilecek durumda bulunduğu için, Troçki abartılı bir “sol” demagojiye başvurmak zorunda kalıyordu: “Stalinci” Parti devrildiği zaman, proletarya diktatörlüğü hiç zarar görmeden yerinde kalacaktı, yalnızca “bürokratik ur kesip atılmış olacaktı.” Ayaklanma sağlıklı bir gövdedeki bir paraziti alacaktı. Troçki, işçileri, ayaklanmasının sosyalizminin ekonomik temellerini değiştirmeyeceğine, özel mülkiyetin yeniden tesis edilmesinin söz konusu olmayacağına ikna etmek durumundaydı. 50 yıl sonra, Mandel, sonuna kadar götürülen glasnot ve Sovyet toplumunun “demokratizasyonunun”, proletarya diktatörlüğünü ve toplumun ekonomik temelini ortadan kaldırmayacağını tam tersine geliştireceğini savunmak için kitabının sonunda aynı güvenceleri veriyordu. İki yıl içinde, bu tatlı önermelerle alıştırması yapılan ve meşrulaştırılan hain karşı-devrimci altüst oluşlara tanık olduk.
Troçkist “Anti-Bürokratik Devrim”
60 yıldır, Troçkistler sosyalist ülkelerde “bürokrasileri” “politik bir devrimle” yıkmak istediklerini söylerler. Troçki’nin sosyalist sisteme karşı duyduğu öfke, Sovyetler birliğinin Bolşevik liderliğini tanımlamasında en çarpıcı ifadesine kavuşur: “görgüsüz akbabalar kastı”, “totaliter oligarşi”, “yeni aristokrasi”, “Stalin’in suç çetesi”[25], “yeni baskıcı ve asalak kast”, totaliter bürokrasi”, “otokratik klik”, “asosyallerin ve artıkların hiyerarşisi”.[26] 30 ‘luyılların sonunun faşist literatüründe aynı dil kullanılmaktadır.
Troçki’ye göre, “bürokrasiye” karşı olan bütün güçlerin hareket geçirilmesi, gerçek sosyalist topulumu hırsızların ve bürokratik parazitlerden kurtaracak “politik devrime” yol açacaktı. Bu kuram bizzat Mandel grubunun ifşaatlarına göre Troçkist doktrinin çekirdeğidir: “SSCB’nin bürokratik dejenerasyonu ve politik devrim kuramsallaştırmaları, Troçkist hareketin en önemli programatik kazanımlarıdır. politik devrim ve onun getirdiği görevler, onun hazırlanması, 4. Enternasyonal’in gerçek varlık nedenleridir.” [27]
Nazilerin yararına provokasyonlar
“Politik devrim” kuramının gerçek anlamı 1930'ların mücadeleleri içinde sınandı. Bütün batı burjuvazisi Troçki tarafından yapılan “ihanete uğrayan devrim analizini” takdirle karşıladı. Aslında Troçki azılı bir antikomünistin diliyle konuşuyordu ve onun Bolşevik Partiye ve Stalin’e karşı ithamları alkışlanıyordu ve bugün de alkışlanmaktadır.
Yalnızca çok tipik bir örnekle yetinelim. 1982 yılında, Belçika Askeri Akademisi profesörü Henri Bernard, halkı bir Sovyet saldırısı tehdidine karşı uyaran bir kitap yayınladı. bize şunu söylüyordu: 1939 1982’ye benziyor, o zaman Nazilerdi şimdi komünistler tehlike kaynağı, antifaşist Einstein’ın günümüzdeki takipçisi antikomünist Soljenitsin’dir.[28]
Batı üzerine gölgesini düşüren korkunç tehdidi anlamamız için, 1982 yılında, Henri Bernad bize 1917’den başlayarak bütün Sovyetler birliği tarihinde bir tur attırmayı gerekli görmüştü:
Bu uzun seyahatten birkaç cümle: “Lenin, özel hayat bakımından, aynı Troçki gibi, bir insandı. duygusal yaşamı incelikten yoksun değildi. Troçki normal koşullarda Lenin’in halefi olmalıydı. Aralarındaki birkaç küçük düşünce ayrılığına rağmen, Lenin Troçki’ye karşı çok iyi duygular besliyordu. Onu halefi olarak görüyordu. Stalin’i çok kaba buluyordu. Ülke içinde Troçki komünist aygıtı felç eden korkunç bürokrasiye karşı duruyordu. Troçki rejimin ancak daha büyük bir eleştiri özgürlüğü ve yapıcı bir eleştirel ruhla dışa açılabileceğine inanıyordu. Bir sanatçı, eğitimli, uzlaşmaz ve çoğu zaman peygamber ruhlu bir insan olarak partinin basit dogmalarına uyum sağlayamazdı.” [29]
İşte bir askeri istihbarat şefi Troçki’yi bu ruh haliyle “takdir” edebiliyordu.
Hitlerci saldırganlığın Sovyetler Birliği’ne karşı açık bir tehdit halini aldığı 1938’den itibaren, Komünist partisinin bozguncu ve teslimiyet yanlısı güçlere karşı ölüm-kalım savaşı yürüttüğü bir anda, Troçki Nazi ajanlarının eline yeni silahlar veren bir ajitatör olarak çalışıyordu. 1938’de, bütün Sovyet komünist ve yurtseverleri Nazi saldırganlığına karşı politik ve askeri hazırlık davasında canla başla seferber olmuş durumdaydı. Troçki’nin silahlı ayaklanma öneren aklını kaçırmış çağrıları ancak sosyalizmin en azılı düşmanları arasında yankı bulabilirdi. Troçki’nin 1938-1940 arasındaki bazı savunularından örnekler:
“Ülkenin güvenliği sabotajcıların ve teslimiyetçilerin otokratik kliği yok edilmeden sağlanamaz” 3 Haziran 1938. [30] O esnada, Nazi tehdidi karşısında Sovyetler birliğinde tansiyon zaten en üst noktadaydı. Savaş hazırlığı için gerekli fedakarlıkları çok ağır bulan bazı oportünist gruplar ve bazı karşı-devrimci gruplar, bir darbe planına ikna olmuşlardı. Direniş savaşına hazırlık sürecinde kesinlikle kaçınılmaz olan siyasi temizlik bu grupları hedef alıyordu. Troçki bu bozguncu gruplara Parti üzerindeki ajitasyonlarını takviye etmeleri için yeni bir argüman öneriyordu: eğer Stalin ve “Stalinisler” iktidarda kalmayı sürdürürlerse, SSCB’nin Naziler karşısındaki çöküşü kaçınılmaz olacaktır. Dolayısıyla, bir ayaklanmayla, Parti’nin ve ülkenin mevcut yönetimi yıkılmalıydı. Bu öneriler işgal planlarını daha kolay gerçekleştirebilmek için bir iç savaşı provoke etmek isteyen Nazilerin istekleriyle tam olarak örtüşüyordu.
“SSCB’nin askeri gücünü yeniden elde edebilmesinin tek yolu Kremlin’deki bonapartist rejimin alaşağı edilmesidir. Kim ki, doğrudan ya da dolaylı olarak Stalinizmi müdafaa etmeye kalkarsa, kim ki onun ordusunun gücünü abartırsa, o devrimin, sosyalizmin ve ezilen halkların en büyük düşmanıdır. -10 Ekim 1938” [31]
Şunu belirtelim ki Naziler bolşevizmin işini bitirmek konusundaki kararlılıklarını arttıran bu propagandaya inanmışlardır. Ancak altı ay savaştıktan sonra, Sovyet askeri potansiyelini ve muharebe gücünü küçüksemiş olduklarını itiraf etmek zorunda kalmışlardır…
“Ancak Sovyet proletaryasının bir ayaklanması Ekim Devrimi’in kazanımlarından toplumun temellerinde kalmış olan ne varsa onları yeni parazitlerin hain tiranlığının elinden kurtarabilir. 14 Ekim 1938” [32]
“Ekim devriminin kazanımları halka, o ancak daha önce Çarcı bürokrasi ve burjuvaziye karşı harekete geçtiği gibi Stalinist bürokrasiye karşı da harekete geçecek yetenekte olduğunu göstermesi şartıyla hizmet edecektir. (…) Bu ancak tek bir yolla olabilir: işçilerin, köylülerin ve Kızıl Ordu askerlerinin, baskıcıların ve parazitlerin yeni kastının karşısına dikilmesiyle. Bu kitle kalkışmasını hazırlamak için, yeni bir parti gerekir, o da 4. Enternasyonal’dir. Mayıs 1940” [33]
Okuyucu bu çılgınca cümlelerin hangi tarihte üretilmiş olduğuna dikkat etmiş olmalı: Mayıs 1940. Fransa ve İngiltere yedi ay önce Almanya’ya savaş ilan etmiştir; yalnızca iki ay önce, Almanya’nın müttefiki olan Finlandiya üç aylık bir savaşın ardından Sovyetler birliğine teslim olmuştur. Stalin her yoldan zaman kazanmaya çalışmaktadır, ancak Alman saldırısını her an başlayabileceğini bilmektedir. İşte bu koşullar altında, Troçki en aşağılık, en hain provokasyonlarını başlattı: önce bir halk ayaklanması sonra da “yeni parazit kastına” karşı bir ordu ayaklanması çağrısında bulundu, bunlar Hitlercilerin de sürekli tekrarlamakta olduğu çağrılardı. Bu durumda Bolşevikler Troçki’nin Hitlercilerin dolaysız bir ajanı gibi davranabilecek denli alçaldığını kesin olarak saptamak zorunda kaldılar.
1938-1940 arasında, bütün antikomünist demeçleriyle Troçki ve çevresindeki küçük gruplar bilinçli ya da bilinçsiz olarak Nazilerin hizmetindeki provokatörlere dönüştüler. Yine de bu provokatör gruplar muharebelerin seyrine en ufak bir etkide bulunamadılar. Keza Bolşevikler halkın örgütlenmesi ve Kızıl Ordu’nun seferber edilmesi uğrunda devasa bir çalışma sayesinde, askeri üretim ve yeni fabrikaların inşası alanlarında insan üstü çabalar sayesinde Nazi katillerine karşı kaçınılmaz mukavemet savaşına ülkeyi etkin olarak hazır hale getirmeyi başarmışlardı.
Faşizme karşı savaşın sonunda, aşağı yukarı dünyanın tümünde, sayısız küçük Troçkist klikler tamamen gözden düşmüş ve yalıtılmış durumdaydı.
Dünya gericiliğinin terimleriyle Stalin yoldaşın devasa eserine saldırmak yoluyla Troçkist antikomünistlerin başlarını göstermelerine Kruçev izin vermiş oldu. Bugün Kruçevin Brejnev ve Gorbaçov tarafından derinleştirilen ve geliştirilen çizgisi vahşi bir kapitalizmin bütüncül restorasyonuna yol açmıştır.
Bugün diyebiliriz ki Troçki’nin yukarda alıntılanan tezlerinin provokatör, antikomünist ve faşizme hizmet eden karakterini anlayamayan bir kişinin komünizmle hiçbir ilişkisi yoktur.
Mandel Ukraynalı Nazileri Savunuyor
Şimdi de ikinci dünya savaşından bu yana Troçkistlerin “politik devrim” adına hangi politik ve sosyal güçleri desteklediğini görelim.
Naziler 1941 yılında Sovyetler Birliğini işgal ettiklerinde Ukrayna’da nazi uşağı bir milliyetçi hareket kurdular. Bu hareket yüzbinlerce Yahudi, Polonyalı ve komünisti katletti. 1944 yılında, Naziler çekilirken, Kızıl ordu hatlarının gerisinde Alman subayların yönetimindeki Ukraynalı faşist gruplarını saldıılar. Mandel grubu bu nazi karşı devrimini “antibürokratik politik devrimin” bir parçası olarak göstermiştir! İnanılmaz mı? Hükmü kendiniz verin:
1988 Mandel şunu yazıyor: “İkinci dünya savaşı boyunca, 4. Enternasyonal’in Ukrayna milliyetçi hareketinin potansiyelini görmezden gelmesi ağır bir hataydı. Enternasyonal Ukrayna’da devrimci bir ulusal kurtuluş hareketinin varlığından ancak savaştan beş yıl sonra haberdar oldu, o sırada Ukraynalı gerillalar son muharebelerini veriyordu.” [34]
Burada Troçkistler kendilerini doğrudan Nazilerin hizmetindeki ajanlar olarak ele vermektedir. Troçkistler ayrıca1945’den itibaren amerikan gizli servisi tarafından yayılan Ukraynalı milliyetçilerin “hem Hitler’e hem Stalin’e karşı” savaştıkları yalanına da sahip çıktılar. Peki, gerçek neredeydi?
Gerçek, Doğu Cephesi’nde savaşmış bir Alman Waffen-SS subayı’nın Ukrayna’da yaşadıklarını anlattığı günlüğünde bulunabilir. Subay Ukrayna halkının “işgal sırasında Almanların uyguladığı politikadan büyük hayal kırıklığına uğradığını” yazmaktadır. Geri çekilmeden önce Alman ordusu Ukraynalılardan oluşan ve Alman subayları tarafından yönetilen Waffen-SS Galiçya Divizyonu’nu kurdular. Ukrayna İsyancı Ordusu’nun başı Melnik, “iki cephede, hem Sovyetlere hem de Almanlara karşı (Çekilmekte olan Almanlara karşı) savaşma çok sorumluluk isteyen kararını” aldı. Nazi subayı “Ukraynalılarıyla” Kızıl haziran 1944’de Ordu’ya karşı girdiği muharebeleri de değerlendiriyor: “Bir ortak düşmana karşı omuz omuza savaşmakta oluşları, Alman-Ukraynalı ilişkilerinin tarihine yeni bir boyut vermektedir.” [35]
Waffen-SS’in öncülük ettiği, bu Troçkist “politik devrim” gerçekten de gözyaşartıyor![36]
Berlin ve Budapeşte’de Karşı Devrimin Yanında
Alman halkının büyük çoğunluğu savaş boyunca Hitlerci rejimi etkin biçimde desteklemiştir. Yenilgiden beş yıl sonra, Nazi etkisi hem Doğu hem de Batı Almanya’da hala oldukça canlı biçimde varlığını sürdürüyordu. Batıda, eski Naziler ve Nazi işbirlikçileri büyük işletmelerin ve ordunun yönetimindeki yerlerini korudular. ABD ve İngiltere tarafından başlatılan Soğuk Savaş, Demokratik Alman Cumhuriyetinde de Yeni Düzen’i özleyenlerin antikomünist hareketini destekliyordu. 1953 yılında Doğu Berlin’de CİA’in hizmetine giren eski Nazi Gizli Servisleri şefi General Gehlen’in[37] şebekeleri tarafından desteklenen Nazi eskileri bir ayaklanma başlatmaya yeltendiklerinde, Mandel bu “antibürokratik savaşım”ı alkışladı. “Bürokratik kast en isyan ettirici suçlarından geri adım atmayacaktır. Tarihin bu dersi 1953 yılında Berlin duvarlarına kanla yazılmıştır.” [38]
Macaristan’da Faşist Horty rejimi 1919’dan 1944’e kadar ülkeyi kesintisiz yönetmişti. 1956 yılında CİA desteğinde Macar karşı devrimi patlak verdi, Mandel yine sela durmuş alkışlıyordu: “Eylül-Ekim 1956 Macar Devrimi anti bürokratik politik devrimin şimdiye kadar ulaşabildiği en ileri nokta olmuştur.” [39]
Şunu da ekleyelim ki, 1989 yılında Budapeşte’de özel teşebbüsü ve NATO’ya katılımı ilan edenler, sonunda 1956 ayaklanmasının programının uygulama anının geldiğini söylemişlerdir. 31 Ekim 1956’da Varşova Paktından ayırılışı ve Macaristan’ın “tarafsızlığını” ortaya atan “ulusal kahraman” İmre Nagy’yi selamlıyorlardı… ki bunlar Özgür Avrupa Radyosu’nun da en gözde sloganlarıydı.[40] Troçkist basın da aynı şekilde 1989’da Macaristan’da yapılan antifaşist gösterileri selamladı. Mandel şöyle yazıyordu: “Bu hafta, bir milyon insan Budapeşte’de yoldaş İmre Nagy’yi, devrimin Stalinciler tarafından kurşuna dizilen bu komünist liderini anmak üzere toplandı.” [41] (Bu arada faşist basının da, Stalinciler tarafından idam edilen bu önde gelen milliyetçiyi anmaya büyük yer ayırdığını belirtelim.) …
Solidarnosc ve “işçi iktidarı”
Polonya’da Solidarnosc proletarya sosyalizmi için Stalinci Bürokrasiye karşı savaşan bir örgütlenme olarak tanıtılmıştır. 4. Enternasyonal yayınında 1980 yılında yazılanlar şöyledir: “Solidarnosc günden güne artan bir biçimde, en azından yerel ve bölgesel planda, bir ikili iktidar organı olarak işlev görmektedir; antibürotratik politik devrim Polonya’da aslında şimdiden başlamıştır. Polonya deneyimi, Bürokratik işçi devletlerindeki demokratik ve ulusal taleplerin proleter devrimci içeriğini açıkça göstermektedir.” [42] Yine 1981’de, Troçkistler, bir ikinci iktidar odağı niteliğini kazanmış olduğu halde Solidarnosc’un iktidarı almamak istemesinden yakınıyordu: “İnsanlar Solidarnosc’un iktidarı alma konusundaki isteksizliği yüzünden silahsızlanmış durumda. (…) Şu anda totalitarizm karşısında duyulan kinin totaliter diktatörlüğün karşısına dikilen işçileri silahsızlandırması gerçekten trajik olur. Devlete karşı bir iktidar inisiyatifi doğmuştur: Polonya işçilerinin iktidarı.” [43] Solidarnosc 1989’da Reagan, Bush ve Bayan Thatcher’in ve tüm batılı gizli servislerin güçlü desteğini açıkça arkasına aldığı zaman da Mandel görüşünü değiştirmedi: “Solidarnosc’un seçilmesi işçi sınıfı için bir zaferdir.” [44]
Çekoslovakya’da CİA’in yanında
Petr Uhl Çekoslovakya’da bütün gericilerin ortak cephesi tarafından gerçekleştirilen antikomünist devrim olarak “politik devrimin” şahane bir betimlemesini vermiştir: “Chart 77’yi politik devrim yönünde bir adım olarak görenler vardı –benim durumum buydu, ve aynı zamanda onu İsa’nın sözünün yayılması olarak görenler de vardı tabi. Bu tam bir karşılıklı hoşgörü laboratuarıydı. ‘Komünizme’, Stalinizme, bürokrasiye karşı olmak sözkonusu olduğunda ise aramızda hiçbir görüş ayrılığı yoktu” [47] Dinci-faşistleri, gerici milliyetçileri, sosyal-demokratları, Özgür Avrupa Radyosu ajanlarını ve Troçkist Truva atlarını aynı çatı altında birleştiren cephenin güzel bir tablosu.
Troçkisler ayrıca 1989 Aralığında bize şu dersi de veriyordu: “tarih Çekoslovakya’da parlak bir rövanş aldı: Dubçek’in onuru iade edildi” [48]
Demokratik Alman Cumhuriyeti’nde Devrim!
İki hafta sonra Mandel DAC’de “proleter devrimini” ilan etti! “DAC’deki kitle hareketi hakiki bir devrim derinliğine ulaştı. Bu hareket Avrupa’da mayıs 1968’den bu yana gördüklerimizin hepsini, hatta İspanyol devriminden bu yana gördüklerimizin hepsini aşmaktadır. DAC’de başlayan devrimin proleter karakteri, hareketlerin büyük çoşkusuyla bir kez daha kanıtlanmıştır.” [50] Bir ay sonra, Aralık 1989’da, Mandel’in hezeyanları en uç noktasına ulaştı: “Berlin’de olanlar beni gerçekten derinden etkiledi. Rosa Lüksemburg’un, Lenin’in, Troçki’nin hayal ettikleri her şey ilk defa gerçekleşiyor, Hollanda’da 16. yüzyıldaki devrimden bu yana ilk kez yabancı müdahale tehdidiyle karşılaşmayan bir devrim oluyor. İki yüzyıldan bu yana ilk defa antimilitarist ve antimilliyetçi olan ilk Alman kuşağıyla karşı karşıyayız. Beni özellikle heyecanladıran, bu halk hareketinin derinliği ve eşsiz gücü. Beş yüz bin Leipzigli’nin iki ya da üç yüz bini aralıksız sekiz haftadır her pazartesi sokaklara iniyor. Özellikle Doğu Almanya’da anti-sosyalist eğilim özellikle zayıf. 7 bin sloganın ancak yüzde biri anti-sosyalistti. kimse bundan sonraki devrimin Rusya’da mı, Fransa’da mı, Güney Afrika’da mı yoksa İspanya’da mı olacağını söyleyemez ama kesin olan bir şey varsa o da doğu-alman ve çekoslovakya’daki devrimlerin yeni devrimleri doğuracağıdır.” [51]
Hareketin “sosyalist” karakterini kanıtlamak için 4. Enternasyonal organı, sosyal demokrat bir grubun demecinden alıntılar yapıyordu. Oysa Alman sosyal-demokrasisinin yükselen ve yayılmacı güç Alman emperyalizminin bir şok gücü olduğu biliniyordu. Willy Brandt tarafından DAC Komünist Partisi’ne sızmaz, onu bölmek ve yok etmek için devreye sokulan strateji ve taktik Sosyalist Birlik Partisi’nin oportünist dejenerasyonunda çok önemli bir rol oynamıştı.
İşte Troçkistlerin alıntıladığı metin: “DAC’nin zorunlu demokratikleşmesi iktidarın tek elde toplanmasına ve tek hakim partiye karşı çıkmak şarttır. Bizim için bir sosyal-demokrat Parti’nin kurulması çok önemlidir. Programatik yönelimlerimiz: Hukuk devleti, parlamenter demokrasi ve çok partililik, tekellerin kesin olarak yasaklanmasına dayalı bir sosyal pazar ekonomisi, bağımsız sendikalar kurma özgürlüğü.” [52]
İşte Troçkistler açıkça burjuva rejimini telaffuz eden bir programı, yürürlükte olan “politik devrimin” “proleter” karakterinin bir göstergesi olarak böyle ortaya sürüyordu. Mandel ise sloganların yüzde birinden daha azının sosyalizme karşı olduğunu ileri sürmüştü!
Glasnost ve “Stalinistlere” karşı Çokparticilik Mandel Stalinizm taraftarlarını “demokratik özyönetimci sosyalizm” yürüyüşüne uygun güçlerden ayırt etmek için üç kriter ortaya koymuştu: Gorbaçov’un glasnost’una karşı tutum, Komünist Parti’nin yönetici rolüne karşı tutum ve Tian An Men meydanındaki müdahale karşısındaki tutum.[53]
Yaşasın Glasnost!“Biz glasnost’u demokratik özgürlüklerin kullanım alanını genişleten gelişmelerin süreci olarak değerlendiriyoruz.” diye yazıyor Mandel. [54]
Sovyetler Birliği Kadife Karşı-Devrim başlıklı kitapta, beş yıllık glasnost’un nasıl insanları sistematik olarak kapitalizmin bütüncül restorasyonuna ruhsal bakımdan hazırladığını, 1917’den önceki burjuvazinin fikirlerini nasıl dirilttiğini, bütün antikomünistlere, CİA’in adamlarına, örneğin onun eski yönetici William Coby gibi ya da rahip Moon gibilerine, Çarcılığın ve Çarcı Ortodoks Kilisesinin ajanlarına, Nazi işbirlikçileri Vlassov ve Bandera’nın adamlarına nasıl söz hakkı verdiğini gösteren özel bir bölüm ayırdık.
Gorbaçov’un en son sosyalist kurumların ve etkilerin kökünü kazımaya yemin etmiş bütün karşı-devrimcilere özgürlüğü karara bağlamakta olduğu bir dönemede Mandel sınıf karakterine hiç dokunmaksızın, genel olarak “demokratik özgürlüklerden” söz ediyordu. Leninizmin en temel öğretisi, sosyalizmin, burjuvazinin güçlerine karşı, sömürücülerin güçlerine karşı emekçilerin güçlerini bir araya getiren bir sınıf diktatörlüğü olduğudur. “Eğer emeğin kapitalist baskıdan kurtuluşu davasına hizmet etmiyorsa” der Lenin, “her türlü özgürlüğü bir dolandırıcılık olarak görüyoruz.” [55]
Kahrolsun Tek Parti!
Glasnost bütün anti-komünist akımlara söz hakkı verdi ve bütün kapitalist ve emperyalizm yanlısı güçlere de restorasyon için açıkça örgütlenme ve savaşma özgürlüğü tanıdı. Mandel 1989’da SSCB’de antikomünist ve karşı-devrimci partilerin kurulmasını alkışlıyordu: “SSCB’de bugün gerçek seçimlerin yapılmaya başlaması ileriye doğru büyük bir adımdır. Ancak gerçekten özgür seçimlerin yapılabilmesi gerekir, bunun için de eğilimlerin, fraksiyonların ve partilerin hiçbir ideolojik kısıtlama olmaksızın özgürce kurulabilmesi şarttır.” [56]
1989-1990 yıllarında Mandel en büyük rüyasının gerçekleşmesine tanıklık etti: “ideolojik sınırlanma olmaksızın, farklı partilerin örgütlenmesi”. Sovyetlerde türedi burjuvazi kendisini bu sosyal-demokrat, liberal, Hıristiyan-demokrat, milliyetçi-çarcı, vs. partiler aracılığıyla ifade etme fırsatı buldu. Bu burjuva çoğulculuğu sosyalizmin kesin olarak tasfiyesi ve kapitalizmin restorasyonu sürecini hızlandırdı. Günümüzde, sınıf mücadelesinin pratiği 1970’dan itibaren formüle edilen bu Troçkist istemin gerçek karakterini ve doğasını ortaya koymuştur. Mandel grubu, 9. Kongrelerinde, Lenin’in ünlü polemiğine konu olan dönek Kautsky’in antikomünist tezlerini kelimesi kelimesine yeniden “keşfeden” bir karara imza attı. Böylece Bolşevik Parti ve yoldaş Stalin tarafından sıkça tekrar edilmiş olan bir gerçek bir kez daha tekrarlanmış oldu: “Troçkizm sol sözcükler arkasına gizlenmiş sağcı sosyal-demokrasidir.” “Tek Parti ve Çokparticilik” başlığı altında Mandel şunları yazmıştır: “Şayet sadece burjuva programa sahip olmayan örgütlerin yasal olarak kurulabileceğini söylersek ayrım çizgisini nereye çizeceğiz? Büyük çoğunluğu işçi sınıfı içinden gelen üyelerden oluşan ama bir burjuva ideolojisini benimseyen partiler yasak mı olacak? Bir ‘burjuva programıyla’, bir ‘reformist program’ arasında ayrım çizgisi nasıl çizilecek? Reformist partileri de aynı şekilde yasaklayacak mıyız? Sosyal-demokrasiyi de mi ortadan kaldıracağız? (…) Hiçbir gerçek işçi demokrasisi çokpartili bir sistem olmadan kurulamaz.”[57]
Evet, Lenin sosyal-demokrat partileri, o zamanki adlarıyla Menşevik ve sosyalist-devrimci partileri ortadan kaldırdı. Çünkü iç savaşta, bunlar, Çarcılığın, burjuvazinin ve müdahaleci güçlerin safında savaştılar ve çünkü bunlar feodal ve burjuva güçlerle birlikte ezildiler. Lenin şuna dikkat çekmişti, akıllı bir büyük burjuva, Miliyukov gibi biri, içinde bulunduğu durumda ancak “sol”, sosyal-demokrat bir partinin kitleleri antibolşevik savaşa çekebileceğini mükemmel biçimde anlıyordu. Bu yüzden Miliyukov yalnızca bir sosyal-demokrat partinin legalleştirilmesinden dahi fazlasıyla memnun kalacaktı…
Karşı-devrimi Bastırmamak
Troçkizm gözünü tek düşmanının üzerinden bir an bile ayırmamıştır: Marksizm-Leninizm, uluslar arası komünist hareket. Bu çerçevede, Mandel bir restorasyon tehlikesini kaba bir biçimde inkar ederek, saldırılarını süreci bir karşı-devrim olarak nitelendiren ve etkin olarak ilerleyen karşıdevrime karşı savaşanlara konsantre etmiştir.
1989 senesi boyunca, iki politik eğilim yükselen karşı-devrime direnmeyi denedi. Önce, Doğu Avrupa’da,
…
Gorbaçov, Sovyetlerde restorasyon sürecinin hızlandırmak için Doğu Avrupa’nın bütün anti-komünist güçlerine sonuna kadar yeşil ışık yaktı. Glasnost’u mantıksal sonuçlarına doğru zorlayarak Doğu ülkelerini ve Sovyetler Birliğinin gerçek komünistlerinin bir anti-restorasyon cephesi kurmasını engellemek istiyordu. Ayrıca Doğu Avrupa’nın bütüncül restorasyonu SSCB’deki “reformcuları” cesaretlendirecekti.
Polonya’da ve Macaristan’da kapitalizmin restorasyonunun fiili olarak başarılmış olduğu bir anda, Mandel şunları söylüyordu: “Doğu Avrupa ikinci dünya savaşından bu yana en büyük krizini yaşıyor. Yüzeysel bir değerlendirmeden çıkacak sonucun aksine, burjuvazi bu istikrarsızlığa iyi bir gözle bakmamaktadır. Burjuvazinin, Doğu Avrupa’yı kapitalizme geri kazanma umudu yoktur.” [58] Bir yıl sonra bu değerlendirme, burjuvazinin Doğu Avrupa’yı kapitalizme geri kazanma “ümidi olmadığı” tezi, Mandel’i bir karşı-devrim palyaçosu yapmaya yeterli temeli sağlamıştır. Bu tez sayesinde “bürokrasiye” karşı taarruzda yıldızı parlayan bütün anti-sosyalist güçleri desteklemesini mazur gösterebildi. Mandel böylece yeni burjuvazi ve emperyalizm karşısında her türlü kararlı duruşu baltalayabildi.
Ancak öte yanda Mandel zayıf komünist güçlerin burjuva saldırganlığına karşı en ufak başkaldırılarına karşı büyük bir kararlılıkla saldırıyordu! “Bir tür anti-Gorbaçovcu ‘uluslar arası cephe’ koordinasyonuna tanık oluyoruz. Bu cephe, Romanya’da, Çekoslovakya’da, Doğu-Almanya’da bizim ‘muhafazakarlar’ olarak adlandırdıklarımızı, Polonya ve Macaristan’da yeni-Stalinci azınlıkları içine almaktadır.” [59]
1989 Nisan’ında Mandel Polonya ve Macaristan’da burjuva restorasyonunun açık ilerlemesini “çoğulcu deneyim” adına selamlıyordu. Havel onun kahramanıydı, restorasyonun karşıtları ise can düşmanlarıydı. “Polonya ve Macaristan’da sınırlı çoğulculuk denemelerinin yaşandığı bir anda, Prag yönetimi tekrar ‘partinin yönetici rolü’ ilkesini ileri sürdü… Doğu Alman basının Çekoslovakya’daki baskıyı desteklemeye devam ediyor ve perestroyka’ya karşıbir Prag-Berlin-Budapeşte aksının kurulmasını teşvik ediyor.” [60] Troçkistlere göre, antisosyalist güçlere karşı girişilecek her türlü baskı politikası, CİA hizmetine çalışan her hangi bir tek ajanın hapsedilmesi, Havel tarzında, canavarca bir suçtu.
1989 Mayısında, Pekinli antikomünist öğrenciler Gorbaçev’i “Yaşasın Glasnost, yaşasın Perestroyka!” ve “Yaşasın Solidarnosc!” bağrışlarıyla alkışladılar. 4 Haziran 1989’daki karşıdevrimci ayaklanma bastırıldığında, Mandel Tayvan’da yönetimde olan faşizm yanlısı Kuomintang tarafından yönlendirilen uluslar arası aşırı sağın korosuna katıldı. Pekin olaylara bir ilk tepki olarak Mandel grubu şöyle yazıyordu: “Bürokratik kast… en utanç verici suçlarından geri adım atmaz. Tarihin bu dersi 1953 yılında Berlin duvarlarına kanla yazılmıştı, 1968’de Prag’da, 1970’de Danzig’de ve 1981’de Varşova’da. Pekin’de yaşanan dehşet ancak 1956’da bastırılan Macar devriminde olanlarla karşılaştırılabilir… Pekin’in cellatları kavgayı henüz kazanmadılar. Çok uzun süre kararsız kaldılar! Bugün, Çin halkı ayaklanmıştır. İsyan bütün ülkeye yayılıyor. Ordu bölündü, gerçek bir iç savaş kapıda.” [61]Aynı Tayvanlı faşistler gibi, Mandel Çin’de “bürokratik kasta” karşı girişilecek “gerçek bir iç savaş” görmek istiyordu. Ardından Mandel kendisi şöyle bir “kuramsal” analiz yumurtladı: “Nisan-Mayıs 1989 Pekin Komünü (!) bir bürokratlar kliğinin çürümüş ve takatsiz rejimin yerine gerçek bir halk iktidarı kurmayı amaçlayan hakiki bir politik devrimin başlangıcıydı… Pekin’de ayaklanan kitlelerin kapitalizmi restore etmekte hiçbir çıkarları yoktur. Böyle bir niyetleri de yok zaten.” [62]
Ne mutlu ki “onurlarına sahip çıkanlar” yalnızca Troçkistler değildi, fırsattan istifade bunu da açıklıyorlardı: “SSCB Komünist Partisi’nin yalnızca sol kanadı komünizmin onuruna sahip çıktı. Bugün Çin’deki kanlı müdahaleye karşı protestomuzda başka komünistlerle omuz omuza mücadele veriyor olmamız bizi sevindiriyor. İlk tepki Boris Yeltsin’den geldi. Yüksek Sovyetin yeni seçilen başkanı ‘Çin’de olan, bir suçtur’ diye konuştu.” [63] İşte bir kez daha Mandel Yeltsinle yan yana gelmekten gurur duyuyor.
“Tien An Men 1989: revizyonist sapmadan karşı-devrimci ayaklanmaya” başlıklı bir denemede Pekin hareketinin gerçek karakteriyle ilgili kanıtları sunmuştuk.
Fang Li-Ji, Pekin’deki öğrenci “protesto”sunun tartışmasız manevi lideri, 17 Ocak 1989’da şunları beyan etmişti: “Lenin-Stalin-Mao çizgisindeki sosyalizm, tamamen gözden düşmüştür. Özgür bir ekonomi diktatörlüğün özeli olarak Çinlik biçim altında uygulanabilir mi? Sosyalist diktatörlük bir kolektif mülkiyet sistemine deriden bağlıdır ve onun ideolojisi ise özgür bir ekonominin gerektirdiği mülkiyet haklarıyla taban tabana zıttır.” Pekin hareketinin üç lideri Yan Jiaqi, Wuer Kaixi ve Wang Runnan, Fransa’ya sığındılar ve orada Demokrasi için Federasyon örgütünü kurdular… Amaçlarını programlarında şu şekilde dile getirmektediler: “özel teşebbüs ekonomisini geliştirmek ve tek partinin diktatörlüğüne son vermek.” Çokparticilik adına bu üçlü, Tayvan’ın faşist partisi Kuomintang’a katıldılar. Wuer Kaixi, Troçkist basında 29 Ocak 1990’da Çin Halk Cumhuriyetindeyken Tayvan istihbarat şefiyle görüştüğünü ve ona şunları söylediğini açıkladı: “Çinli antikomünistler arasındaki iletişim birliğe doğru atılmış bir ilk adım olacaktır.” Yan Jiaqi ve Wang Runnan da Tayvan’a gittiler. Yan orada şu açıklamayı yaptı: “Tayvan’da demokratik bir hükümetin olması, bizim iyiliğimizedir. Kıta Çin’iyle Tayvan’ın birleşmesinin asli temeli bence buna dayanacaktır.” Yueh Wu, Troçkistlerin pek sevdiği sözde “Bağımsız İşçi Sendikası”nın bu şefi, 16 Ocak 1990’da Tayvan’a geldi, kimin davetiyle… Dünya Anti-Komünist Birliği’nin. [64]
Mandel de Marksist-Leninist ilkeleri savunan “Stalincileri” “çokpartici sosyalizm” taraftarlarından ayırt etme çabası içinde üçüncü bir kriter ortaya atmıştı: “Bir diğer belirti de Pekin Komünü’nün kanlı bir biçimde bastırılmasına karşı takınılan tutumdur. Tien An Men katliamını mahkum edenlerin kampında neredeyse bütün glasnost taraftarı partiler toplanmaktadır.” [65]
Pyonyang’dan Havana’ya “Stalinciler”Ekim 189’da Mandel, “stalinizm” güçleri arasında, Çin, Doğu Alman, Vietnam, Romanya, Çekoslovak, Bulgar, Japon, Hint (HKP-Marksist), Kuzey Kore, Arnavutluk, Portekiz komünist partilerini ve Arnavutluk yanlısı ya da Maocu olarak değerlendirdiği diğer grupları saydı. Ve ayrıca Küba Komünist Partisi’ni.
Mandel “Küba KP’sinin konumunu diğerlerinden farklıdır” diyordu, keza Küba Komünist Partisini yok edilmesine yardımcı olmak için özel bir taktik izliyordu. Bu taktik açıkça kendisinin geliştirdiği şu teze dayanıyordu: “Fidel Kastro’nun ve Küba yönetiminin glasnost’a, yani SSCB’de ilerlemekte olan kısmi demokratikleşme sürecine yönelttikleri saldırılar, Sovyet proletaryasının çıkarlarına, uluslar arası proletaryanın ve dolayısıyla da Küba proletaryasının çıkarlarına aykırıdır. Bu saldırılar Küba yönetiminin kendisinin kitlelerin bir bölümün, özellikle de gençlerin gözünde bir meşruiyet krizi içine düşmesine yol açabilir. Küba’da düşünce özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar gittikçe artmaktadır.” Komünist Partisi kendisini kitlelerin yerine “ikame etmektedir.” “Bu acıklı ideolojik geriye gidiş, uzun vadede intihar anlamına gelecektir.” Kastro “Küba devletinin bürokratik yozlaşmasına karşı uzun süre direnemez”, çünkü o, “glasnost’u, çoğulcu demokratikleşmeyi, kitlelerin kurumsallaşmış yönetimini reddetmektedir. Bu yüzden onun tek yapabileceği bürokrasiye karşı bürokratik savaşımdan ibarettir. Bu da SSCB ve Çin’de gördüğümüz gibi kesin bir başarısızlığa koşarak gitmek anlamına gelecektir.” [66] Bu da çok iyi göstermektedir ki, Troçkistlerin “bürokratik tek parti yönetimine” karşı duydukları kin, Küba Komünist Partisi’ni de kapsamaktadır. Taktik yaklaşımın farklı olmasının tek nedeni, Latin Amerika’da Küba Komünist Partisi’ne ve Küba’ya yakın olan partilere sızarak onu yıkmanın daha kolay olacağını umut ediyor olmalarıdır. Bu taktik kendisini daha önce bu antikomünistlerin Nikaragua’da, Sandinist Cephe içinde yürüttükleri yıkıcı çalışmada açığa vurdu. Şimdi de Küba Komünist Partisi’nin “ilerici”, antibürokratik, reformcu kanadına yakınlaşmayı ummaktadırlar. Kübalıların Sovyetlerle uzun süren ilişkilerinin orada glasnost ve çokparticiliğin taraftarlarının oluşmuş olması için yeterli olacağı yönünde biraz umutları var.
Bu sırada Doğu Avrupa’da ve Sovyetler Birliğinde Mandel gibilerinin dahiyane önerilerinin nereye vardığını sınama fırsatımız oldu: karşı-devrimin zaferi, kapitalizmin bütüncül yeniden kuruluşu, faşizmin ve gerici milliyetçiliğin hortlaması, insanlık dışı bir sefalet içinde süper-zenginlerin bir kenara atılmış milyonların kanını emdiği vahşi bir kapitalizm ve iç savaş. Hiç şüphe yok ki Küba Komünist Partisi bu antikomünistlerin ve bu profesyonel karşıdevrimcilerin Küba’ya sızmalarını engellemek için gereken bütün önlemleri alacaktır.
Notlar
[1] Troçki: L’appareil policier du stalinisme [Stalinizmin Polis Aygıtı], Ed Union générale d’Editions, 1976, Collection 10-18, s.26[2] Mandel, Inprecor, n°295, 16-29 Ekim 1989, s.20.[3] Mandel: Où va l’URSS de Gorbatchev? [Gorbaçov SSCB’si Nereye Gidiyor?] Ed. La Brèche, Montreuil, 1989, s.20, 23.[4] Rood, n°14, 15 Aoğustos 1989[5] Rood, 24 Ekim 1989, s.6-7[6] Rood, n° 24, 26 Aralık 1989, s.1.[7] Mandel, Inprecor, n°295, 16-29 Ekim 1989, s.20.[8] Inprecor, 11-24 Eylül 1992, s. 19.[9] Temps Nouveau, n°38-1990, s.41-42.[10] Catherine Samary Argumenti e fakti içinde, 2 Aralık 1989, Inprecor, n°302, 9-23 Şubat 1990, s.27.[11] Mandel: Où va l’URSS de Gorbatchev? [Gorbaçov SSCB’si Nereye Gidiyor?] Ed. La Brèche, Montreuil, 1989 s. 303.[12] Aynı yerde, s.305-306[13] Inprecor, n°285, 3 Nisan 1989, s.4.[14] Sakharov: Mon pays et le monde, [Ülkem ve Dünya] Ed. Seuil, 1975, s.75[15] Gazet van Antwerpen, 18 Eylül 1989, s.6.[16] Inprecor, n°304, 9-22 Mart 1990, s.36.[17] Mandel, Financieel-Ekonomische Tijd, 23 Mart 1990: Ernest Mandel: ´Gorbatchev is te vergelijken met Roosevelt en De Gaulle'.[18] 19 Ağustos 1991’de, Gorbaçov ve diğer cumhuriyet liderlerinden bir grubun Sovyetlerin dağılmasını içeren ortak karara imza atmalarının ertesi günü, kendilerini Olağanüstü Devlet Komitesi olarak adlandıran bir grup Moskova’da iktidarı ele geçirmeyi denedi. Komite Gorbaçov’un sağlık durumunun iyi olmadığını ve devlet başkanı görevinden el çektirildiğini açıkladı. Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Yardımcısı Genady Yanayev Devlet başkanlığa getirildi. Komite’nin dokuz üyesi içinde şunlar da vardı: KGB başkanı Vladimir Kriuchkov, İç işleri bakanı Pugo, Savunma bakanı Dimitri Yazov ve Başbakan Pavlov, hepsi bu görevlere Gorbaçov döneminde gelmişlerdi. Karşıdevrimi durdurmak için gerçekleştirilen bu girişim iyi örgütlenmediği için kolayca yenilgiye uğratılmıştır. ( -Stalin Arşivi’nin notu] [19] Inprecor, Özel Sayı, 29 Ağustos 1991, s. 1-3.[20] Harry Mol, Rood, n°2, 22 Ocak 1992, s.20.[21] Mandel: Où va l’URSS de Gorbatchev? [Gorbaçov SSCB’si Nereye Gidiyor?], Ed. La Brèche, Montreuil, 1989 s.23.[22] Rood, 9 Ocak 1990, s. 10.[23] Aynı yerde, s. 12.[24] Mandel: Où va l’URSS de Gorbatchev? [Gorbaçov SSCB’si Nereye Gidiyor?], Ed. La Brèche, Montreuil, 1989 s.340.[25] Troçki: L’appareil policier du stalinisme, [Stalinizmin polis aygıtı] Union générale. d’Editions, Paris, 1976, collection 10-18, s.193, 256, 257, 247.[26] Troçki, La lutte antibureaucratique en URSS, [SSCB’de Antibürokratik Savaşım] Union générale. d’Editions, 1975, s.300, 301, 169, 213.[27] Turpin Pierre: Le trotskisme aujourd’hui,[Günümüzde Troçkizm] Ed. L’Harmattan, Paris, 1988, s. 61-62.[28] Bernard Henri, 1982, s.9.[29] Aynı yerde, s.48-49.[30] Troçki: L’appareil policier du stalinisme, [Stalinizmin polis aygıtı] Union générale. d’Editions, Paris, 1976, collection 10-18, s.169[31] Aynı yerde, s.188.[32] Aynı yerde, s.206.[33] Aynı yerde, s.302-303.[34] Turpin Pierre: Le trotskisme aujourd’hui, [Günümüzde Troçkizm] Ed. L’Harmattan, Paris, 1988, s.23.[35] Berkenkruis, Haziran 1992, n°6, s.4-5, Der Freiwillige dergisinde daha önce yayınlanmış bir makale tekrar yayınlanmış, Ekim 1956.[36] Ukraynalı Nazi yanlısı milliyetçilerin gelişimi ve bugünkü durumları hakkında daha fazla bilgi için bkz.: http://www.katman.info/ukranazi.htm (-Stalin Arşivi’nin notu)[37] General Reinhald Gehlen. İkinci Dünya Savaşı’nda istihbaratla görevli Alman Doğu Dış Orduları komutanı. Kontgerilla savaşı uzmanı. Alman askeri istihbaratının başıdır ve kendine bağlı olan istihbarat şebekesi “Gehlen Örgütü” olarak anılmaktadır. General Gehlen, 1945 başında yenilginin gelmekte olduğunu görmüş ve elindeki bütün istihbarat bilgilerini vermek karşılığında Amerika ve İngiltere ile anlaşmıştır. Ağustos 1945’de özel bir uçakla ve Amerikan üniformasıyla Washington’a kaçırılmıştır. Burada, Amerikan Dış İşleri’nin önde gelen yöneticileri Allen Dulles ve William Donovan’la buluşmuştur. Gehlen’in Amerikan yönetimiyle yaptığı anlaşma ana hatlarıyla şöyleydi:
- Gehlen bütün örgütünü ve elindeki bilgileri antikomünist savaşta kullanılmak üzere Amerikan İstihbarat teşkilatına aktaracak.
Karşılığında:
- Gehlen kendi örgütünün yönetimi üzerinde mutlak söz hakkına sahip olacak.
- Örgüte Amerikalıların girişi tamamen kendi onayına bağlı olacak.
- Örgüt yalnız SSCB ve ona yakın olan ülkelere karşı kullanılacak.
- Örgüt gelecekte Batı Alman İstihbaratı’nın temelini oluşturacak.
- Örgüt, Gehlen’in, Alman çıkarlarına aykırı olarak gördüğü hiçbir operasyona katılmayacak. ( -Stalin Arşivi’nin notu)[38] Rood, 6 Haziran 1989, s.2.[39] Inprecor, 4. Enternasyonal’in 11. Dünya Kongresi, Kasım, 1979, s.250.[40] Martens Ludo: L’URSS et la contre-révolution de velours, [SSCB ve Kadife Karşıdevrim] Ed. EPO, Bruxelles, 1990, s.107.[41] Rood, 20 Haziran 1989, s. 6.[42] Rood, n°12, 20 Haziran 1989, s.12.[43] Sean Connoly, Inprecor, n° 108, 14 Eylül 1981, s.24.[44] Mandel, Inprecor, n° 283, 6 Mart 1989, s.4.[45] Petr Uhl, Inprecor, n°304, 9-22 Mart 1990, s.26.[46] Rood, 26 Aralık 1989, s. 5.[47] Inprecor, n°296, 30 Ekim-12 Kasım 1989, s.4.[48] Rood, 26 Aralık 1989, s. 8.[49] Inprecor, n°296, 30 oct-12 Kasım 1989, s.4.[50] Mandel Inprecor, n°297, 13-26 Kasım 1989, s.3.[51] Humo, 21 Aralık 1989, p 18-20.[52] Groupe d’Initiative pour un Parti Social-Démocrate en RDA, [DAC’de Sosyaldemokrat Parti İnisiyatifi] 12 Eylül 1989, şunun içinde: Inprecor, n°297, 13-26 Kasım 1989, s.10.[53] Inprecor, n°295, 16-29 Ekim 1989, s.15-16.[54] Mandel, Inprecor, n°295, 16-29 Ekim 1989, s. 15.[55] Lenin: Birinci Halk Eğitimi Kongresi, 19 Mayıs 1919, Bütün Eserleri Cilt 29, s.356-362.[56] Mandel, Inprecor, n° 283, 6 Mart 1989, s.4.[57] Inprecor, Özel Sayı, 9. Dünya Kongresi, 1979, s.236-237.[58] Mandel, Inprecor, n° 283, 6 Mart 1989, s.4.[59] Inprecor, n°283, 6 Mart 1989, s. 3.[60] Inprecor, n°287, 1 Mayıs özel sayısı, 1989, s.8-9.[61] Rood, 6 Haziran 1989, s.2.[62] Rood, 20 Haziran 1989, s. 6-7.[63] Rood, 20 Haziran 1989, s.6 –s.12.[64] “Tien An Men 1989: de la dérive révisionniste à l’émeute contre-révolutionnaire”, [Tien An Men 1989: revizyonist sapmadan karşı devrimci ayaklanmaya] şunun içinde: Etudes marxistes, n°12, Eylül 1991, Brüksel,, s. 62-63.[65] Inprecor, n°295, 16-29 Ekim 1989, s.15-16.[66] Inprecor, n°295, 16-29 ekim 1989, s.18-19.