Header Ads

Header ADS

III. "ULUSAL ÖZÜMLEME" UMACISI

Ulusal Özümleme Umacısı

Ulusal özümleme sorunu, yani ulusal özelliklerin yitirilmesi ve bir başka ulus haline geliş sorunu, bundçularda ve yandaşlarındaki milliyetçi dalgalanmaların sonuçlarını açıkça görebilmemizi sağlar.

Bay Liebmann, bundçuların iddialarını -ya da daha doğrusu tartışma yöntemlerini- sadakatle benimseyerek belli bir devlet içersinde bütün ulusal-topluluklardan gelme işçilerin tek bir işçi örgütünde birleşmeleri ve kaynaşmaları istemini (yukarda Severnaya Pravda yazısının sonuna bakınız), "eski ulusal özümleme masalı" olarak nitelendiriyor.

Bay F. Liebmann, Severnaya Pravda'nın yazısını eleştirerek şöyle diyor; "Bu duruma göre, 'hangi ulustansın?' sorusuna, işçinin, 'sosyal-demokratım' yanıtını vermesi gerekiyor."

Bundçumuz, bunu, son, derece esprili buluyor. Gerçekte ise, tutarlı demokratik ve marksist bir sloganla bir tuttuğu"ulusal özümlemeye" karşı bu tür esprilerle ve sert çıkışlarıyla kendi maskesini düşürmekten öte bir şey yapmamaktadır.

Kapitalizm, gelişmesi sırasında, ulusal sorun konusunda iki tarihsel eğilim gösterir. Birincisi, ulusal yaşamın ve ulusal hareketlerin uyanışıdır, her türlü ulusal baskıya karşı savaşım, ulusal devletlerin yaratılmasıdır. İkincisi, uluslar arasında her türlü ilişkilerin gelişmesi ve çoğalmasıdır, ulusal çitlerin yıkılması ve sermayenin, genel olarak iktisadi yaşamın, siyasetin, bilimin vb. enternasyonal birliğinin yaratılmasıdır.

Bu iki eğilim, kapitalizmin evrensel yasasını oluşturur. Kapitalist gelişmenin başlangıcında birinci eğilim egemendir, ikinci eğilim olgunlaşmış olan ve sosyalist bir topluma dönüşmeye doğru yolalan kapitalizmin niteliğidir. Marksistlerin ulusal programı, her şeyden önce ulusların ve dillerin eşitliğini savunurken, bu alanda her türlü ayrıcalığa karşı çıkarken (ve ulusların kaderlerini kendilerinin tayin etme hakkını savunurken, ki bundan ilerde sözedeceğiz); ve sonra da enternasyonalizm ilkesini ve proletaryaya burjuva milliyetçiliğinin en yontulmuşunun bile bulaştırılmasına karşı uzlaşmaz savaşımı savunurken, her iki eğilimi de gözönünde tutmaktadır.

Şu sorun karşımıza çıkıyor: Bundçumuz, "ulusal özümleme"ye karşı bağırıp çağırırken neyin sözünü etmektedir? Herhalde uluslara karşı zulmün, ya da bunlardan birine tanınan ayrıcalıkların sözünü değil, çünkü "ulusal özümleme" sözünün burada yeri yoktur; çünkü ayrı ayrı, ya da resmi bir bütün olarak ele alındığında bütün marksistler, ulusal alanda her türlü baskıyı, en küçük zorbalığı, ya da eşitsizliği çok açık biçimde suçlamışlardır; ve ensonu çünkü, bundçumuzun saldırılarına uğrayan Severnaya Pravda'nın yazısı da, bütün marksistlerin kabul ettiği bu fikri kesin olarak benimsemiştir.

Hayır. Söyleneni, burada başka türlü anlamak olanaksız. Bay Liebmann "ulusal özümleme"yi suçlarken, bu terimle, ne baskıyı, ne eşitsizliği, ne, ayrıcalıkları kastetmiyor. Eğer her türlü zordan ve eşitsizlikten arındırırsak, ulusal özümleme fikrinde gerçek olan bir şey kalır mı?

Evet, kalır. Kapitalizmin, ulusal çitlerin yıkılmasına doğru, ulusal farkların silinmesine doğru, ulusların birbirine benzeşmesine doğru evrensel tarihsel eğilimi kalır; her gün, güç kazanan ve kapitalizmin sosyalizme dönüşmesinin en önemli etkenini oluşturan bu eğilim kalır.

Kim ulusların ve dillerin eşitliğini tanımıyor ve savunmuyorsa, kim her türlü ulusal baskı ya da eşitsizliğe karşı savaşmıyorsa, o, marksist değildir. Bundan hiç kimsenin kuşkusu yoktur. Ama şundan da hiç kimsenin kuşkusu olmaması gerekir ki, başka bir ulusun marksistini "ulusal özümleme" fikrine sahip çıkmakla suçlayan sözde-marksist de, gerçekte basit küçük-burjuva milliyetçisinden başka bir şey değildir. Bütün bundçular ve (birazdan göreceğimiz gibi) Bay Yurkeviç, Donstsov ve şürekası gibi Ukraynalı milliyetçi-sosyalistler, işte bu pek onurlu olmayan kimseler kategorisine girerler.

Bu küçük-burjuva milliyetçilerin anlayışlarında gerici olarak ne varsa hepsini somut olarak gösterebilmek için, üç tür kanıttan yararlanacağız.

Rus ortodoks marksistlerinin "ulusal özümleme"sine karşı en sert eleştiriler, genel olarak Rusyalı Yahudi milliyetçilerden ve özel olarak da bundçulardan gelmektedir. Oysa yukarda da görüldüğü gibi, bütün dünyada onbuçuk milyon Yahudiden, hemen hemen yarısı uygar dünyada, en büyük "özümleme" koşulları içinde yaşamaktadırlar, ezilen, haklarından yoksun tutulan, Rus ve Polonyalı Purişkeviçlerin zulmüne uğrayan Rusya ve Galiçya'nın mutsuz Yahudileri ise, en az "ulusal özümleme", Yahudiler için "zorunlu ikamet bölgeleri"ne kadar numerus clausus[2*] ve Purişkeviç'vari başka marifetlere kadar varan en büyük özelcilik koşulları içinde yaşayan biricik Yahudi topluluğudur.

Uygar dünyada Yahudiler bir ulus oluşturmazlar: K. Kautsky ve O. Bauer'in dedikleri gibi, onlar, öteki uluslardan çok daha fazla özümlenmişlerdir. Galiçya ve Rusya Yahudileri de bir ulus oluşturmazlar; üzülerek söyleyelim ki (kendilerinin değil, Purişkeviçlerin günahı yüzünden) henüz bir kasttırlar. Yahudi tarihi hakkında bilgileri tartışma götürmez olanların ve yukarda belirtilen gerçekleri göz önünde tutanların vardıkları kesin yargı böyledir.

Bu, neyi tanıtlar? Ancak tarih tekerleğini tersine döndürmek isteyen, Rusya'da ve Galiçya'daki düzeni, Paris ve New-York'taki düzene doğru değil, tersine döndürmek isteyen Yahudi küçük-burjuva gericilerin, bu konuda marksist tutuma karşı "özümleme" çığlığını atabileceklerini.

Şanlı adlarını tarihe yazmış olan, dünyada demokrasi ve sosyalizm uğruna savaşımda kılavuzluk etmiş olan en iyi Yahudiler arasında ulusal özümlemeye sövenler çıkmamıştır. Özümlemeye karşı çıkanlar, yalnızca, Yahudi geçmişinin hayranlarıdır.

İleri kapitalizmin bugünkü çerçevesi içinde ulusların benzeşmeleri sürecinin genel gidişi hakkında bir fikir edinebilmek için, Kuzey Amerika Birleşik Devletleri'ne yapılan göçlere ilişkin rakamlara bakılabilir. 1891'den 1900'e kadar on yıl içinde, Avrupa'dan ABD'ye 3,7 milyon göçmen gitmiştir; ve 1901'den 1909'a kadar; 9 yıl içinde gidenlerin sayısı 7,2 milyondur. 1900 sayımında Birleşik Devletler'de on milyon yabancının yaşadığı saptanmıştır. Bu sayıma göre, 78 bin Avusturyalının, 136 bin İngilizin, 20 bin Fransızın, 480 bin Almanın, 37 bin Macarın, 425 bin İrlandalının, 182 bin İtalyanın, 70 bin Polonyalının, 166 bin Rusyalının (çoğunluğu Yahudi), 43 bin İsveçlinin vb. yaşadığı New-York eyaleti, (sayfa 27) ulusal farkları öğüten bir değirmene benzemektedir. Ve New-York'ta olan, geniş uluslararası ölçülerde her kentte ve her sanayi merkezinde meydana gelmektedir.

Milliyetçi önyargılara saplanmamış olan bir kimse, kapitalizmin bu ulusları özümlemesi sürecini, büyük bir tarihsel ilerleme, örneğin Rusya benzeri geri ülkelerde olduğu gibi, dünyanın unutulmuş kovuklarında ulusal alışkanlıkların yıkılması olarak görür.

Rusya'yı ve Rusların Ukraynalılara karşı davranışını ele alınız. Kuşkusuz, değil marksistler, demokrat olan bir kimse bile, Ukraynalıların uğratıldıkları hakaretlere karşı olanca gücüyle savaşacak ve onlar için tam bir hak eşitliği isteyecektir. Ama aynı devletin içinde, Ukrayna proletaryası ile Rus proletaryası arasında şu anda var olan bağları ve ittifakı gevşetmek, sosyalizme, doğrudan ihanet ve Ukraynalıların burjuva "ulusal görevleri" bakımından bile, dargörüşlü bir politika sayılmalıdır.

Kendisini "marksist" sayan Bay Lev Yurkeviç (zavallı Marx!) bu dargörüşlü politikanın bir örneğini bize sunmaktadır. 1906'da, diye yazıyor, Sokolovski (Bassok) ve Lukaseviç (Tuçapski) Ukrayna proletaryasının tamamen ruslaştığını ve ayrı bir örgütün gereği olmadığını ileri sürmüşlerdir. Bay Yurkeviç, sorunun özüyle ilgili tek bir olayın bile sözünü etmeden bu iki yazara saldırıya geçiyor ve isteri nöbetleri içinde -dargörüşlü ve gerici milliyetçilik zihniyetine tamamen uygun olarak- bunun "ulusal edilgenlik" olduğunu, "ulusunu yadsımak olduğunu", bu adamların "Ukraynalı marksistler arasında bir bölünmeye (!!) neden olduklarını" vb. iddia ediyor. Bugün "işçiler arasında Ukraynalı ulusal bilincin yükselmesine" karşın, bizdeki işçilerin ancak bir azınlığın "ulusal bakımdan bilinçli" olduğunu öne sürüyor Bay Yurkeviç, çoğunluk ise "hala Rus kültürünün etkisi altında bulunmaktadır". Ve bizim görevimiz, diye haykırıyor küçük-burjuva milliyetçisi, "yığınları kuyruğunda (sayfa 28) gitmek değildir, onları ardımızdan sürüklemektir, onları ulusal görevler konusunda aydınlatmaktır". (Dzvin, s. 89.)

Bay Yurkeviç'in bütün bu muhakeme tarzı, baştanaşağı bir burjuva milliyetçisinin muhakeme tarzıdır. Ama kimileri Ukrayna'nın tam eşitliğini ve özerkliğini isteyen, kimileri de bağımsız bir Ukrayna devleti isteyen burjuva milliyetçileri açısından bile, bu muhakeme tarzı sağlam değildir. Ukraynalıların özgürlük özlemlerine karşı çıkan Büyük-Rus ve Polanyalı toprak sahipleri sınıfı ve aynı zamanda bu iki ulusun burjuvazileridir. Bu iki sınıfın direnmesini kırabilecek olan toplumsal güç, hangi güçtür? 20. yüzyılın başlangıcı bu soruya somut bir yanıt getirdi: bu güç, ancak, kendisiyle birlikte demokratik köylülüğü eyleme sürükleyebilen işçi sınıfı olabilir. Zaferi, ulusal baskıyı olanaksız kılacak olan gerçekten demokratik gücü bölmeye ve, böylelikle zayıf düşürmeye çalışan Bay Yurkeviç, bu davranışıyla, yalnızca genel olarak demokrasinin değil, yurdu olan Ukrayna'nın çıkarlarına da ihanet etmektedir. Eğer Büyük-Rusya ve Ukrayna proleterleri birlik olarak hareket ederlerse, özgür Ukrayna bir gerçek olabilir; böyle bir birlik olmadan özgür Ukrayna olanaksızdır.

Ama marksistler, sorunu, burjuva ulusal açıdan koymakla yetinmezler. On yıllardan beri, Güney, yani Ukrayna, Büyük-Rusya'dan kapitalist sektörlere, madenlere, kentlere, onbinlerce ve yüzbinlerce köylü ve işçiyi çeken hızlı bir iktisadi gelişme içindedir. Ve bu olay, tartışma götürmez biçimde ilerici nitelik taşır. Kapitalizm, dargörüşlü, alışkanlıklarına bağlı, içine kapanmış ve son derece bilisiz Rus ya da Ukraynalı köylünün yerine, yaşam koşulları, Rus olsun, Ukraynalı olsun, özgür ulusal sınırlılığı yıkan etkin proleteri koymaktadır. Diyelim ki Rusya ile Ukrayna arasına, günün birinde bir devlet sınırı geçirilmiş olsun: böyle bir durumda bile Büyük-Rus ve Ukraynalı işçilerin "özümlenme"sinin tarihsel bakımdan ilerici niteliğinden kuşku duyulamaz;  nasıl ki, Amerika'da ulusların kaynaşmasının ilerici bir şey olduğundan kuşku duyulamazsa, Ukrayna ve Rusya özgür olduğu ölçüde, kapitalizmin gelişmesi daha hızlı olacaktır; ve bu kapitalizm, bütün ulusların, devletin bütün bölgelerinin ve (eğer Rusya, Ukrayna'ya göre bir komşu devlet olsaydı) bütün komşu devletlerin işçilerini daha da çok kentlerine, Madenlerine, fabrikalarına doğru çekecektir.

Bay Yurkeviç, iki ulusun proletaryasının birliğini, kaynaşmasını ve özümlenmesini, Ukrayna ulusal görevlerinin bir anlık başarısına feda ederken, gerçek bir burjuva gibi, hatta ileriyi göremeyen, dargörüşlü bir burjuva gibi, yani bir küçük-burjuva gibi davranmaktadır. İlkin ulusal görevler, ondan sonra proletaryanın görevleri, diyorlar burjuva milliyetçileri, ve onların ardından Yurkeviçler, Dontsovlar ve öteki yalancı-marksistler bunu yineliyorlar. Biz, her şeyden önce proletaryanın görevleri diyoruz, çünkü bu görevler, yalnızca emeğin ve insanlığın sürekli ve hayati çıkarlarını karşılamakla kalmıyor, ama aynı zamanda, bunlar, demokrasinin çıkarlarına da uygun düşmektedir;ve gerçek demokrasi olmadan Ukrayna ne özerk olabilir, ne de bağımsız.

Ve ensonu, Bay Yurkeviç'in milliyetçi incilerle dolu muhakemesinde bir başka nokta üzerinde de duralım. Ukraynalı işçilerin bir azınlığının ulusal bilince ulaştığını söylüyor: "işçilerin çoğunluğu, hala Rus kültürünün etkisi altında bulunmaktadır" diyor.

Proletarya sözkonusu olduğu zaman, Ukrayna kültürünü bir tüm olarak, gene bir tüm olarak Rus kültürüyle karşılaştırmak, burjuva milliyetçiliğinin yararına olarak, proletaryanın çıkarlarına utanmadan ihanet etmektir.

Bütün milliyetçi-sosyalistlere, çağdaş her ulusun, iki ulusu içerdiğini söyleyeceğiz. Her ulusal kültür, iki ulusal kültürü içerir. Purişkeviçlerin, Guçkovların ve Struvelerin bir Rus kültürü vardır, ama ona karşılık Çernişevski'nin ve Plehanov'un adlarının nitelendirdiği bir Büyük-Rus kültürü vardır. (sayfa 30) Aynı biçimde, iki Ukrayna kültürü vardır; nasıl ki Almanya'da, Fransa'da, İngiltere'de, Yahudilerde vb. iki ayrı kültür varsa. Eğer Ukrayna işçileri, Rus kültürünün etkisi altında ise, biz iyi biliyoruz ki, papazların ve burjuvazinin Rus kültürünün fikirlerine paralel olarak, Rus demokrasisinin ve sosyal-demokrasisinin fikirleri de, o işçiler üzerinde etkide bulunmaktadır. Birinci tür "kültür" e karşı savaşırken, bir Ukraynalı marksist, bunu, ikinci kültürden her zaman ayırdedecek ve Ukraynalı işçilere şöyle diyecektir: "bilinçli Rus işçisiyle, onun yazınıyla, onun fikir çevresiyle her türlü birleşme olanaklarını olanca gücümüzle kavramamız, kullanmamız ve güçlendirmemiz mutlaka gereklidir; hem Ukrayna, hem Rusya işçi hareketinin hayati çıkarları bunu gerektirir" .

Eğer Ukraynalı bir marksist, Rus kıyıcılara karşı duyduğu tamamen haklı ve doğal kinin bir parçasının, hafif bir düşmanlık duygusu biçiminde bile olsa, Rus işçilerinin proleter kültürünü ve proleter hareketini kapsamasına izin verirse, kendisi bu yüzden burjuva milliyetçiliğinin bataklığına kaymış olacaktır. Aynı şekilde, eğer bir Rus marksisti, Ukraynalıların tam hak eşitliği isteğini ya da onların bağımsız bir devlet kurma hakkını bir an bile unutursa, yalnızca burjuva değil, ama aşırı gerici milliyetçiliğin bataklığına kaymış olur.

Rus ve Ukraynalı işçiler, proleter hareketinin ortak ya da uluslararası kültürünü, propagandanın hangi dilde yapıldığı konusunda ve bu propagandayla ilgili salt yerel ya da salt ulusal ayrıntı sorunları konusunda en büyük bir hoşgörü göstererek, birlikte savunmalıdırlar ve bir tek devlet çerçevesi içinde yaşadıkları sürece, bu savunmayı, en sıkı birlik ve organik kaynaşma içinde yapmalıdırlar. Bu, marksizmin mutlak bir zorunluluğudur. Bir ulusun işçileriyle bir başka ulusun işçileri arasında her türlü ayırma girişimi, marksist "özümleme"ye karşı her saldırı, proletaryayı ilgilendiren sorunlarda bir tüm sayılarak, ulusal bir kültürü, sözde tek ve bölünmez olduğu iddia edilen bir başka ulusal kültürle karşı karşıya getirme vb., burjuva milliyetçiliğinden esinlenen davranışlardır ve bunlara karşı amansızca savaşılmalıdır.

Devam
"ULUSAL KÜLTÜR ÖZERKLİGİ"
Blogger tarafından desteklenmektedir.