Savaşların Marksist Leninist değerlendirmesi
” darkafalının düzeyine inerek
kendini alçaltmayan Marksizm, belli bir savaşın ilerici sayılıp
sayılmayacağını, demokrasinin gerekleriyle proletaryanın çıkarlarına hizmet
edip etmediğini ve bu anlamda haklı, meşru, vb. olup olmadığını belirlemek
amacıyla, her savaşın tarihsel bir tahlilden geçirilmesini gerektirir.” Lenin
Savaşların karakterinin
Marksist tanımlaması, bir dizi gelişmelere bağlı olarak gelişmiştir.
1- Tekel öncesi kapitalizm
çağında ulusal savaşlarda savaşanlar farklı amaca
yöneliklerdi: bir taraf saldırgan yolu, diğeri kurtuluşu.
Bu nedenle, saldırgan ve savunmacı olarak bölünme, bu savaşların siyasi
içeriğinibelirginleştirmişdi. Tekelci kapitalizme özgül, dünyanın yeniden
paylaşımı için emperyalistler arası savaşlarda, her iki
burjuva gruplar tarafından yürütülen savaş, ilhak ve gerici olduğu
için, “kendilerini savunan” taraf tan, yani "haklı" taraftan
bahsedemeyiz.
2- İkinci Enternasyonal
liderleri, Birinci Dünya Savaşında, savaşa katılan emperyalist devletlerin
siyasi amaçlarına haklı- haksız kavramlarını uygulamaya
çalıştılar. Onlar bu savaşın saldırgan amaçlarını gizlemeye çalışarak, “savunma” sloganını
kullandılar. Böylece bu oprtünistler, yeni tarihsel koşullarda
"savunma" savaşı kavramını tahrif ettiler. Sosyal-şovenizmi
ortadan kaldırmak için ve savaşlarda işçi sınıfının yeni taktikler formüle
etmesi, modası geçmiş kavramlardan kurtulması, ve yeni bir şekilde, emperyalizm
çağında savaşların karakterize edilmesi gerekliydi.
3- Dünyada
görülmemiş ölçekteki çatışma, bu kavramları netleştirme sorununu temel
bir görev haline getirdi. Emperyalistler arası savaşlara çekilen
milyonlarca insanların savaş konusunda net bir anlayışı olması
gerekiyordu. Bu şartlar altında savaşların haklı ve haksız
olanlar biçiminde ayrıştırılması, emekci kitlelerin
sadece devrimci iç savaşları desteklemesi ve haksız
emperyalist savaşlara karşı mobilizasyonu ve seferber
edilebilmesi için, işçi sınıfının siyasi çizgisini tanımlamak
hayati önemli bir sorun haline geldi.
Sadece Marksist-Leninist teori savaşların
siyasi içeriğine bağımlı kalarak, ahlaki-siyasi değerlendirmesine objektif,
bilimsel bir temel sağlayabilir. (1) Lenin, Collected Works,
Vol. 23, p. 196. Onun doğruluğu sayesinde böyle bir
değerlendirmenin kitleleri hareketlendirme ve organize gücü vardır.
Savaşların doğru değerlendirilebilmesi için,
her savaşın siyasi içeriği ve sosyal karakteri, savaşların özü, ekonomik
kökleri ve siyasal, sosyal kaynakları Marksist-Leninist ilkeler temelinde
belirlendirilmesi gerekir. Bu ilkeler, işçi sınıfının ve
tüm emekçilerin zamanımızda her somut savaşa karşı izleyeceği
isiyasi çizgisini belirlemesi açısından son derece önemlidir.
Savaşların ortaya
çıkışına neden olan sosyo ekonomik koşulları, siyasi
amaçları ve oynadıkları tarihi roller farklılık
taşır. Lenin “Savaşlar oldukça çeşitli, farklı, karmaşık şeylerdir,
savaşa genel karakteriyle yaklaşılamaz" (2) V. I. Lenin,
Collected Works, Vol. 35, p. 273. der. Her savaşın kendine özgül
karakteri ve özgül tarihsel koşullarda varolan çelişkilerle
belirgenleşmiş olan somut analizi tüm diğerlerinden
farklıdır.
Savaşların biçimleri olarak, her
askeri çatışmanın da kendine özgü özellikleri vardır, ancak bu
farklılık onun sınıfsal karakteri ve o savaşın siyasi
amaçları doğrultusunda bir değerlendirme yapılması gerekmez anlamına
gelmez.
Savaşın sınıfsal
niteliği, siyasi içeriği ve sosyal karakterini ortaya çıkarmak
için yapılan analizin doğruluğunu, Marksist ilkenin tutarlı kullanımı
sağlar. Savaşın siyasi içeriğinin ne olduğunu tesbit etmek,
onun sınıfsal karakterini, savaşa neden olan nedenleri, hangi sınıfların
sürdüğünü, hangi tarihi, ekonomik etkenlerin neden olduğunu belirlemek
demektir. Böyle bir analiz, ilerici sınıfların savaşa
karşı bunu destekleme veya buna karşı olma konusunda doğru
bir karar vermesi ve tavır alması açısından çok önemlidir.
Savaşın siyasi içeriği toplumun
yaşamında oynadığı tarihsel rolü belirler. Siyasi içeriğine bağımlı
olarak savaşlar toplumun gelişimi anlamında, ilerici veya
gerici bir rol oynayabilirler. İşte bu ayırım, Lenin'in savaşın
siyasi içeriği prensibini teorik ve pratik açıdan çok değerli kılar.
Savaşların siyasi içeriği,
bunların haklı ve haksız olarak bölünmesi organik olarak birbirine
bağlıdır. Bütün uzlaşmaz toplumlarda tarihsel olayların tüm ahlaki
değerlendirmeleri, sınıfsal-siyasi temele dayanır. Bir savaşın ahlaki-siyasi
karakteristiği onun sınıfsal doğasını ifade eder. Onun karakteristiği
her savaşın somut tarihsel koşullarda oynadığı somut rolü yansıtır, keyfi
değildir. Haklı savaşlar haksız olanlardan, ilerici veya gerici,
kurtarıcı veya saldırgan amaçlarına göre ayırt edilir.
Sömürüden ve ulusal
baskıdan kurtulma, özgürlük ve toplumsal ilerleme uğruna, ya da
(emperyalist olmayan) devletin egemenliğini savunma yolunda bir
saldırıya karşı kurtuluşu için yürütülen herhangi savaş, haklı
bir savaştır.
Bunun tersine, diğer
halkları, yabancı toprakları ele geçirmek, kölelik ve yağmacılık
amacıyla emperyalistlerin başlattığı herhangi bir savaş, haksız bir
savaştır. Böyle savaşlar, emperyalist burjuvazinin
siyasetlerinin devamı, ezilen sınıfların ve halkların devrimci-kurtuluş
hareketleri ni bastırmak, şiddet yoluyla sosyal gelişmenin önünü kesmek ve
sömürücü sistemlerini güçlendirmek içindir.
Lenin her zaman savaşların meşruluğu ve
haklılığı ile bunların ilericiliği arasında yakın bir bağlantı olduğunu
söyler. (3) 88 V. I. Lenin, Collected Works, Vol. 29, p. 343. Lenin
aynı yazısında, “haklı ve haksız savaşlar, ilerici ve gerici savaşlar, gerici
sınıfların sürdürdüğü savaşlar, ilerici sınıfların yürüttüğü, sınıfsal
baskıyı sürdürmek amacıyla yürütülen, sınıfsal baskıyı ortadan
kaldırmak amacıyla sürdürülen savaşlar vardır..." diye devam eder.
(3) Saldırgan savaşlar haklı olamaz ve haksız savaşlar
tarihsel ilerlemeyi engeller.
Haklı savaşların ilerici amaç ve
hedefleri vardır. Haklı bir savaşın siyasi içeriği, bir halkı sosyo ekonomik
kalkınmayı engelleyen baskı ve sömürüden kurtarmaktır.
Bu bağlamda, tekel
öncesi burjuvazinin sürdürdüğü ilerici savaşların aynı zamanda
saldırgan haksız eğilimleri sergilediğini akılda tutmak önemlidir; bazen bu,
savaşın toplumsal karakterini değiştirip o nu kurtuluş savaşından saldırgan bir
savaşa dönüştürebilir. Örneğin bu, Fransanın 18. yüzyılın sonunda yaptığı
savaşlarda ve 1870-1871 Fransa-Prusya savaşında olduğu gibi. Bugün bile
kapitalist ülkeler özgül, somut koşullarda ilerici
savaşlar yürütebilirler, ancak onların burjuva
politikalarının emperyalist eğilimleri kendisini her
zaman gösterecektir.
Bütün antagonistik oluşumlarda,
savaş ve barış zamanında, ilerleme emekci halkların kan ve ter
leri pahasına, onların mahvoluşu ve baskılar yolu ile elde
edilir. “... Tarih,” diyor Engels “en acımasızlık
hakkındadır ve o sadece savaşta değil ’barışta' da ekonomik
gelişmede de cesetlerin yığınlarının üzerinde zafer arabasını
sürer" (4) Engels to N. F. Danielson, February 24, 1893.
Bu nedenle, ilerici sonuçlara yol
açan bütün tarihi olayları "haklı" olarak kabul etmek hatalı
olur. Bir savaşın karakteri konusunda onun siyasi
hedefleri ile onun (dolaysız ve dolaylı) tarihsel sonuçlarını birbirine
karıştırmamak gerekir.; bu sonuçlar genellikle savaşın kendisinin
sonuçları değildir, fakat diğer sosyoekonomik, siyasi ya da kültürel etkenlerin
sonuçlarıdır. Savaşı başlatan sömürücülerin çıkarlarının tersine, kendi
çıkarları doğrultusunda ayağa kalkan kitlelerin rolü bu sonuçlar ın
niteliği anlamında önemli bir örnektir.
Haklı savaş kavramı öncelikle,
işçi sınıfının ve diğer ezilen sınıfların, emekci kitlelerin, onları ezen zalimlere
karşı bağımsızlık, demokrasi ve devrimci-kurtuluş savaşlarına
uygulanabilir. Artan Emperyalist baskılar ve saldırılar nedeniyle
oluşan bu tür savaşlar, tarihsel ilerlemeyi engelleyen gerici
güçlerin yok edilmesi için önemli bir araçtır.
Bütün savaşlar yoksulluk ve yıkıma neden olmasına rağmen, devrimci
savaşlar, siyasi hayatı yeniden kurma ve sosyal gelişimin seyrini
hızlandırmanın temelini atar.
Devrimci-kurtuluş savaşlarının
meşru ve haklılığı, ulusal bağımsızlık ve sosyal ilerleme mücadelesinde askeri
araçlar kullanmanın rasyonelliği ile karıştırılmamalıdır. Ezilen
sınıflar ve halklar kendi istekleri ve iradeleriyle silahı ele almazlar. Onlar
sömürücüleri tarafından, başka alternatif bırakılmadığından, ya
da dışardan saldırgan bir durum olduğundan bunu yapmaya mecbur
bırakılırlar. Bu durumlarda haklı, kurtuluş savaşı, gerici
sınıfların saldırgan, sömürü ve şiddetine karşı koyma karakterini
kazanır.
Haklı ve Haksız savaşlara yaklaşım
” Peki, bir savaşın
"özü"nü nasıl tanımlayabilir, nasıl ortaya koyabiliriz? Savaş
siyasetin devamıdır. Öyleyse savaş öncesinde güdülen siyaseti, savaşa yolaçan,
savaşı ortaya çıkaran siyaseti incelememiz gerekir. Bu siyaset
emperyalist bir siyasete, yani mali-sermayenin çıkarlarını güven
altına almak, sömürgelerle yabancı ülkeleri soymak, ezmek amacını
güdüyorsa, o zaman bu siyasetten doğan savaş emperyalisttir. Eğer
güdülen siyaset ulusal kurtuluş siyasetiyse, yani ulusa
zulmedilmesine karşı olan yığın hareketinin ifadesiyse, o zaman bu siyasetten
doğan savaş, ulusal kurtuluş savaşıdır.” Lenin
Marksistlerin Haklı ve Haksız savaşlara yaklaşımı ve tavrı
Bir Marksist özgül bir savaşa
karşı nasıl bir tutum izlemesi gerektiğine karar verebilmek için o savaşın
karakterinin ne olduğunu belirlemesi gerekir. Marksistler saldırgan,
haksız savaşlara karşı, devrim dahil olmak üzere, bütün ve her türlü araçların kullanımıyla,
kararlılıkla mücadele etmeyi savunur. Marksistler halkların bağımsızlık,
demokrasi ve sosyalizm uğruna verdikleri devrimci-kurtuluş savaşlarını desteklerler.
“Sosyalistler,” der Lenin “her zaman ezilenler tarafındadır ve
dolayısıyla, amacı baskıya karşı demokratik veya sosyalist mücadele
olan savaşlara karşı olamazlar" der. V. I. Lenin, Collected
Works, Vol. 23, p. 196.
Tarihsel ilerleme ve özgürlüğü
savunarak, Komünist Partiler burjuvazinin saldırgan politikalarına
karşı mücadele için kapitalist ülkelerin işçi sınıfını seferber
ederler. Bunlar emperyalist savaşların nedenlerini, “Savaşların
doğum” sırrını teşhir eder ve kitlelere sömürücüler tarafından
başlatılan savaşlarda çıkış yolu gösterir.
Marksistler-Leninistler, sınıfsal
açıdan neyi hedeflediğine bağımlı olarak her savaşa karşı somut
tavır alırlar. Burada Marksizm Leninizm, devrimci-kurtuluş savaşları dahil,
tüm savaşları, reddeden burjuva pasifist ideolojiden farkını net
bir şekilde ortaya koyar. Barış vaazi veren Pasifist ideoloji sadece barış
çığırtkanlığı ile savaşların bir mücadele vermeden ortadan
kalkmasına yol açacağına inanırlar. Bu nedenle, pasifist ideoloji, militaristler
için tehlikeli değildir, kitlelerin uyanıklığını yok etmek için, gerici
sınıflar tarafından kullanılabilir.
Pasifist ideolojinin aldatıcı
niteliğinin teşhiri, barış için mücadele ve halkların güvenliği konusunda
kendi örgütlenmesi, ve barış hareketinin daha da geliştirilmesi için önemli
bir koşuldur. Aynı zamanda haksız savaşların bütün
muhalifleri, her şekilde desteklenmeli, birleştirilmeli ve savaş
tehdidine karşı mücadeleye çekilmelidir.
Günümüzdede bazı Sağ Sosyal
Demokrat liderler ezilen halkların veya yeni bağımsız devletlerin kurtuluş
hareketine karşı, ilhak savaşlarını, doğrudan destekliyorlar.
Sosyal-demokrat partilerde, sağcı
liderlerinin politikalarına dirençin büyüdüğü gerçeği göz ardı
edilmemelidir. Demokrasi ve sosyal ilerleme mücadelesinde eylem birliği,
tüm emekçiler, işçi sınıfı güçleri yükselmektedir. Marksist-Leninist
Partiler Social-Demokrat liderler ve Sağ oportünistlerin uygulamalarını ve
ideolojik konumlarını teşhir etmeliler, ve emperyalist burjuvazinin
politikalarına karşı tutarlı sınıf mücadelesini öne
çıkarmalıdırlar.
Çağdaş Sağ revizyonistler
savaşların Marksist değerlendirmesini tahrif ederler. Bunlar işçi sınıfının
tavırından sapar veişçi sınıfının haklı ve haksız savaşlara temelde
farklı bir tutum aldıkları gerçeğini göz ardı ederler. “Tarafsızlık”
kisvesi altında onlar, soyut pasifizmi sınıf tavrı olarak lanse ederler ve
aynı zamanda emperyalizmin savaş tehlikesinde tek kaynak olduğu
gerçeğini gizlerler. Bu şekilde revizyonistler, aynen sağ sosyalistler
gibi, emperyalizmin saldırgan güçler karşısında uluslararası işçi
sınıfı hareketini etkisiz hale getirirler.
Uluslararası işçi sınıfı modern
savaşların karakteri ve emperyalist saldırganlara karşı mücadelede doğru bir
politika izlemek, kalıcı barış, ulusal bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm için,
sadece Marksist-Leninist anlayış temelinde doğru bir siyaset takip
edebilir.
Savaşlarının türlere göre Sınıflandırılması için Sosyal Temeller
Her özgülde sürdürülen
savaşın haklı veya haksız olup olmadığına dair karar, ayrılmaz bir
şekilde savaşların sınıflandırması ile bağlantılıdır.
Savaşların türleri, içinde
yaşanan dönemin temel özellikleri doğrultusunda, ve ona bağımlı olarak
belirlenmelidir. İçinde bulunan dönemi anlamadan verilen
bir savaş değerlendirilemez. Her tarihsel dönem, sosyal
içeriği bakımından farklılık gösteren, belirli çelişkileri içinde
taşır. Savaşların sınıflandırılması, ana çelişkileri, ya
da askeri çatışmaların oluşmasından sorumlu olan bu ana çelişkilerin içeriklerini ve
silahlı mücadelede çatışan toplumsal güçleri göz önünde
bulundurması gerekir.
Sadece tek antagonistik oluşumlar
değil, aynı zamanda aynı oluşumun farklı süreleri, (örneğin,
kapitalizm), somut çelişkilerle belirlenmiştir. Bunlar, belirli bir
süre içindeki savaşların temel türlerini belirlerler. Halkların uzun süregelen mücadelesini,
onların kurtuluşu ve ulusal devletlerin oluşumu ifade eden ulusal savaşlar, tekelci
kapitalizm öncesinin tipik savaşlarıydı. Zaten bölünmüş dünyanın yeniden
paylaşımı ve dünya egemenliği için (her iki savaşan taraf için haksız
savaş) verilen emperyalist savaşlar, emperyalizmin bölünmemiş dönemi için tipik
savaşlarıydı.
Sosyal mücadelenin tüm bu -ulusal
kurtuluş, demokratik ve sosyalist, ezilen ve ezen ülkeler arası - biçimleri, emperyalistlerin
silah zoruyla çözmek istediği derin uzlaşmaz çelişkileri ifade eder. 1)
sosyal sistemlerin karşılıklı arasındaki savaşlar; 2) Proletarya ve genel
demokratik amaçları için tekelci sermayenin gerici güçlere karşı savaş dahil
burjuvazi arasındaki iç savaşlar; 3) sömürgecilerin ve onların bağımsızlığı
için savaşan halklar arasındaki savaşlar; ve 4) kapitalist sistemler arasında
savaş. 5) Günümüzde de emperyalist ve yerli gericiler tarafından kışkırtılan,
gelişmekte olan ülkeler arasındaki askeri çatışmalar.
Savaşların başlıca türleri nadiren “saf-bariz”
şekilde ortaya çıkar. Çeşitli türleri genellikle iç içe ve bir
türü diğerine değişeşerek ortaya çıkar. Saldırgan, gerici
savaşlar İç savaşlara dönüşebilirken, iç savaşlar yabancı
müdahelesine karşı savaşla bütünleşebilir. Sömürgecilere karşı ezilen
halkların ulusal kurtuluş savaşları, aynı zamanda gerici iç güçlere karşı
iç savaşla el ele yürüyebilir. Ancak bu tür iç içe geçen savaşlar ana
türleri arasında ayrımı ortadan kaldırmaz.
Savaş türlerini
sınıflandırırken biz (iki tarafında haksız olduğu emperyalist savaşlar
hariç) her savaşa, savaşan her tarafın farklı sosyal amaçları olduğu,
iki taraflı bir fenomen olarak bakarız.
Savaşlar sadece siyasi içeriği açısından değil, aynı zamanda silahlı mücadelenin askeri teknik temelinde farklıdır. Nükleer füzeler çağında savaşın askeri-teknik karakteri toplumsal hayatda nükleer savaşın tarihsel rolünü anlamak için büyük önem kazanır. Savaşlar aynı zamanda, ayrı ülkeler arasında veya dünya devletler koalisyonları arasındaki askeri çatışmanın ölçeğine göre ayırt edilir.
Savaşlar sadece siyasi içeriği açısından değil, aynı zamanda silahlı mücadelenin askeri teknik temelinde farklıdır. Nükleer füzeler çağında savaşın askeri-teknik karakteri toplumsal hayatda nükleer savaşın tarihsel rolünü anlamak için büyük önem kazanır. Savaşlar aynı zamanda, ayrı ülkeler arasında veya dünya devletler koalisyonları arasındaki askeri çatışmanın ölçeğine göre ayırt edilir.
Savaşların askeri-teknik
özelliklerine göre sınıflandırılması sadece burjuva askeri teorisyenlerin
tipik bir örneğidir. Bunun nedeni savaşın sınıfsal özünü ve
emperyalizmin askeri politikalarının saldırgan karakterini gizlemek için
daha yaralı olmasıdır. Bu nedenle onlar savaşın sınıfsal-siyasi
içeriğini yok sayarak, savaşların “teknik” sınıflandırmasıyla
sınırlandırırlar.
Modern ABD stratejisinin
çerçevesin de üç çeşit savaş dikkate alınır;
(1) toptan ve sınırlı (ölçeği ve
hedefleri açısından) ; karşıt toplumsal sistemlere ait ülkelerin katılımıyla
nükleer savaşlar
2) nükleer silahların kullanımı olmadan dünya ve yerel savaşlar;
3) halkların ulusal kurtuluş hareketine ve yeni bağımsız devletlere karşı yerel savaşlar.
Emperyalistler dünyanın
farklı yerlerinde kendi konumlarını güçlendirmek ve işçi sınıfının
devrimci-kurtuluş hareketlerini zayıflatmak için sık sık yerel savaşlara
başvururlar. Lenin “küçük savaşlar" ın özü ve emperyalist
saldırgan politikaları arasındaki kopmaz bağlantıyı ortaya
koymuştu.
”. ... büyük savaşlardan
önce sürdürdükleri küçük savaşları ele alalım - "küçük"
çünki o savaşlarda birkaç Avrupalı öldü, bununla beraber zaptettikleri ülkelere
ait, onların bakış açısıyla "millet" olarak görülmeyecek halklardan
yüzbinlercesi öldü (O Asyalı ve Afrikalıları "millet" olarak
tanımlayamazsın!), bu milletlere karşı savaşlar silahsız insanlara karşıydı,
kurşunlandı, kurşuna dizildi..
“Mevcut savaş fetih
politikasının, bütün halkların kurşunlanmasının, inanılmaz vahşet in
bir devamıdır..." V. I. Lenin, Collected Works, Vol. 24, p.
406.
Lenin'in “Küçük” emperyalist
savaşlar değerlendirilmesi bugün hala geçerlidir. Bu küçük savaşların özünü
ve sosyal ilerlemeye karşı oluştruduğu tehlikeyi anlamaya
yardımcı olur. Küçük savaşlar ölçeği ve savaşın teknik yöntemleriyle
sınırlı değildir. Küçük bir emperyalist savaş bir dünya savaşı
içine gelişebilir. ABD egemen çevrelerinin resmi doktrini olan “tırmandırma
stratejisi”, - "yerel bir savaşta saldırgan askeri eylemlerin yoğunlaşması,
kaçınılmaz olarak askeri çatışmaların yayılmasına yol açar ve bir dünya savaşı
tehlikesini hızlandırır.
"sosyalistlerin, 'ata
topraklarının savunulması' için verilen savaşları ya da 'savunma'
savaşlarını", yalnız "yabancı baskısını yok etme" anlamında,
"haklı, ilerici ve adil gördüklerini" açıkça belirtir... "Bu
savaşlar, ilk saldıran kim olursa olsun, haklı, savunma savaşlarıdır; herhangi
bir sosyalist, ezen, köleci ve yağmacı "Büyük" Devletler karşısında
ezilen, eşit görülmeyen ve bağımlı devletlere zafer diler." Lenin
Savaşlarda halk kitlelerinin rolü
Halk kitlelerinin artan tarihsel rolü birinci,
ikinci dünya savaşları ve savaş sonrası yıllarda ulusal kurtulus savaşları, iç
savaşlar ve diğer savaşlarla da kendini gösterdi.
Savaşlarda halk kitlelerinin
savaşa katılımı ve savaş üzerindeki etkilerinin sonuçları değişik koşullara
bağlıdır. Ancak bu savaşlarda, belirleyici olan, savaşların karakteri,
kitlelerin içinde yaşadığı ve mücadele ettiği sosyal ve devlet sistemi, ve aynı
zamanda işçi sınıfının bilinç ve örgütlenme düzeyidir.
Halk kitlelerini savaşların
sonucunu belirleyici ana gücü olarak hesaba katarken, gerici
sınıfların halk karşıtı güçlerinde savaşlarda aktif olarak katıldığını ve
önemli bir etken olduğu, unutulmamalıdır. Gerici sınıflar, iç ve
ulusal kurtuluş savaşları da dahil, her türlü savaşın ortaya, çıkmasından
tamamıyle sorumludur. Sömürücü devletlerde mülk sahibi, gerici
sınıfların temsilcileri silahlı kuvvetlerde, savaş kurumlarında ve
diğer devlet organlarında öncü rol oynar, savaşların hazırlanması ve yürütülmesi ve
her türlü saldırganlığın yürütülmesinden sorumludur.
Günümüzde emperyalist devletler
tek başına saldırganlığın sorumluluğunu taşırlar, ve kitleler
emperyalistlerin başlattığı herhangi bir saldırganlığın,"tarafsız"
olanlar dahil olmak üzere kolayca diğer ülkelerede yayılabileceği ve giderek
dahada büyüyebileceğinin farkındalar. Bu gerçek, savaş tüccarlarına
karşı ısrarlı bir şekilde, birleşik, iyi organize edilmiş ve farklı
yöntemlerin uygulandığı kitlesel mücadele için uğraşılması
zorunluluğunu gündeme getirmektedir.
Modern savaşlarda kitlelerin
belirleyici rolü, sosyal yasaların hareketiyle, toplumsal süreçlerin tüm
içeriği, son olarakda savaşların kendi karmaşıklığı ve tutarsızlığı tarafından
belirlenir. Modern savaşlarda kitlelerin rolünün gelişip büyümesi, tarihsel
gelişim sürecini yansıtan genel bir eğilimdir.
Bu herşeyden önce kitlelerin,
materyal üretiminde ve toplumsal yapıda, onların artan siyasi olgunluğa
ulaşması, ve örgütlenme ile, kendilerini niteliksel olarak
değiştirmeleri ile bağlantılıdır.
İşçi sınıfının ortaya çıkması ve
Marksizmin yayılması büyük ölçüde kitlelerin katılımını da yaygınlaştırdı.
Üretimde ve toplumdaki yerine bağımlı olarak, işçi sınıfı, bütün sınıfların en devrimcisidir ve
her türlü sınıfsal ve ulusal baskının sömürücü sistemlerin yok edilmesinde
büyük tarihi misyonunu hayata uygulayacak sınıftır. Bu nedenle, işçi
sınıfının mücadelesi, temel olarak uluslararası, derinden insani ve
antimilitarist bir karaktere sahiptir.
İşçi sınıfının çıkarları, tüm
çalışanların hayati çıkarları ile örtüşmektedir ve bu nedenle işçi sınıfı her
devrimci, gerçekten halk kurtuluş hareketlerine önderlik yapma niteliğine
sahiptir. Bu işçi sınıfı ve onun partisi önderliğinde, savaş dahil olmak üzere,
sosyal hayatın tüm alanlarında, kitlelerin rolünü güçlendirir.
Modern savaşların birçok özellikleri kitlelerin
artan katılımını oluşturur. Bunların siyasi içerikleri, askeri-teknik
karakterleri, ölçeği ve askeri operasyonların akışı, bunlar kitlelerin büyük
sayıda katılımını öngörür. Esasen, her savaş, hangi
ülkede olursa olsun, veya ne kadar sürerse sürsün, tüm
vatandaşlarını katılımcı yapar ve bu, onları savaşın
yükünü omuzlama zorunda bırakır. Bu nedenle
Emperyalistler yaygın bir dünya savaşı başlatmakla başarılı olurlarsa, nükleer
savaş tehdidi her işçinin ve bir bütün olarak halkın yaşamsal
çıkarlarını etkileyecektir.
Çağımız savaşlarında kitlelerin
artan rolü, çeşitli alanlarda, askeri, ekonomik, sosyo-politik ve ideolojik
alanlarda kendini gösterir.
Savaşın türü, kitlelerin
faaliyetlerinin karakteri ve onlar tarafından uygulanan çabalarının
yoğunluğunu belirler.
Haklı Savaşlar da Kitlelerin Rolü
Bütün haklı savaşların amacı halkları
baskı dan (ulusal ya da sınıf baskının bazen her ikisinin) kurtarmak ya da
ülkenin egemenliği ve bağımsızlığının düştüğü tehlikeyi savuşturmak olarak
kendisini gösterir. Bu kitlelerin hayati çıkarlarını ifade eder ve bu tür
savaşlarda etkinliklerini belirler. Bu aktivite, çok çeşitlidir. Genellikle
hükümetin ve iktidar partisinin işgalcilere karşı tüm önlemlerine kitleler
tarafından verilen, yurtsever, ve onların somut bir katkısı olarak desteğin ifadesidir. Haklı
savaşlar sırasında, sınıf mücadelesi, antagonistik toplumlarda yeni biçimlere
bürünür.
Kitle mücadele biçimleri,
ölçek ve derinliği, haklı savaşlarda farklılaşır. Bu farklılaşma savaşın
özgül karakterine, savaşan güçlerin ittifaklarına ve işçi
sınıfının uluslarası bağlantısının gücüne, dayanışmasına ve askeri siyasi
önderliğinin olgunluğuna bağımlıdır.
İç savaşlarda savaşan
taraflar sınıf ilkesine göre birbirinden ayrılırlar: devrimci kitleler
bir yanda, siyasi düşmanları diğer tarafta. Ancak, bu sosyal sınır her
ülkede aynı değildir. Dolayısıyla devrimci halkın, uyum ve gücü
de farklıdır. İşçi sınıfının olduğu ülkelerde, Marksist-Leninist Partiler önderliğinde
iç savaşta köylülükle birlikte ana gücü teşkil ederler.
Böyle ülkelerde gerici güçlerin
kompozisyonu iç savaşın yürütüldüğü ülkedeki iç ve dış şartlara, çözmek zorunda
olduğu sorunlara, savaşın türüne ve cinsine bağımlıdır.
Ülkelerinin politik ve ekonomik
bağımsızlığını, demokratikleşmeyi, elde etmek için Pro
Emperialist iktidar kliğine karşı mücadele ettiği iç savaşlarda,
işçi sınıfı ve köylülük ana gücü oluşturur. Büyük Toprak ağaları, aşiretler vb
nin egemenliğinden ve yabancı burjuvaziden rahatsız olan ulusal
burjuvazinin bir kısmı, onların mücadelesinde, onlara yardımcı olur. Bu
savaşlarda halk düşmanı, büyük toprak sahipleri ve
genellikle bankacılık ve yabancı sermaye ile bağlantılı olan
devletin dümenini ayakta tutan ulusal burjuvazinin üst
kesimlerinden oluşur.
Bu gibi durumlarda kitleler son
derece zor görevlerle karşı karşıyadırlar - askeri kaynakları ve silahlı
mücadele engin tecrübesi olan kendi yerli ve yabancı gerici lerin birleşik
kuvvetlerini yenmek zorundadılar. Yakın geçmişteki bütün iç savaşların deneyimi,
devrimci mücadelenin tek önderliğinin işçi-köylü ittifakı ile, ve tüm ilerici
uluslararası güçlerle bağlantıların genişletilmesi ve kendi siyasi
deneyimine dayanarak bu görevi gerçekleştirebildiğini kanıtlamaktadır.
Ulusal kurtuluş savaşlarında
katılımcıların kompozisyonu, iç savaşlardan genellikle daha geniş ve daha
çeşitlidir. Milli burjuvazi daha yaygın olarak temsil edilmektedir. İşçi
sınıfı doğal olarak bu savaşlarda en kararlı güçlerdir. Ulusal kurtuluş
savaşlarında milli burjuvazi nin farklı katmanları, farklı
şekillerde tavır alırlar.
Marx'ın “vatanı yoktur” ifadesine göre, açıktan açığa, ya da örtülü olarak kendi ülkesinin ulusal çıkarlarına ihanet eden ve emperyalist müdahalecilere yardım için dönen, yabancı finans ve tekelci sermaye ile bağlantılı olanlar. Bu bağımsızlık için savaşan Asya, Afrika ve Güney Amerika ülkelerinde, elit üst kademe ulusal burjuva nin tipik özelliğidir.
Marx'ın “vatanı yoktur” ifadesine göre, açıktan açığa, ya da örtülü olarak kendi ülkesinin ulusal çıkarlarına ihanet eden ve emperyalist müdahalecilere yardım için dönen, yabancı finans ve tekelci sermaye ile bağlantılı olanlar. Bu bağımsızlık için savaşan Asya, Afrika ve Güney Amerika ülkelerinde, elit üst kademe ulusal burjuva nin tipik özelliğidir.
Ulusal burjuvazinin çoğunluğu
ülke ekonomisinin içinde bulunduğu durgunluktan ve yabancıların
hakimiyetinden memnuniyetsizdirler ve bu nedenle ulusal kurtuluş savaşlarına
aktif olarak katılırlar ve onlarda ilerici bir rol oynarlar. En
aktif kuklaları ve emperyalizmin uşakları nı ortadan kaldırmak, Kendi
hükümetini kurmak ve bağımsız ulusal kalkınma yolunda ülkeyi yönlendirmek,
yabancı sermayenin etkinlik alanlarının sınırlandırılması için çaba
göstermektedirler.
Ulusal kurtuluş savaşları halkın
devrimci enerjisini ortaya çıkarır. Kitleler kendi deneyimlerinden
öğrenirler, saflarını birleştirerek siyasi bilinçlerini geliştirirler.
Yabancı emperyalistlerin ve ulusal burjuvazinin en büyük korkusu budur.
Bu nedenle, ulusal kurtuluş savaşlarına önderlik ederek, bazı ulusal burjuva
çevreler aynı anda üç görevi yerine getirmeye çalışırlar: Birincisi, onlarla
kesin bir ayrılma yapmadan, yabancı emperyalistlerin hakimiyetinden
kurtulabilmek; ikincisi, devrimci kitlelerle aralarındaki
uzlaşmaz çelişkileri belirgenleştirecek, tam demokratikleşmeyi
engellemek, Üçüncüsü, devrimci güçleri bölmek.
Milli burjuvazinin çeşitli
katmanlarının ulusal kurtuluş savaşlarına katılımı, yerli gericilere ve yabancı
emperyalistlere karşı mücadeleye öncülük etmek, devrimci mücadelenin gerçek
liderleri ni ulusal burjuvazi açısından esnek bir politika izlemeye
zorlamaktadır.
Haklı savaşların deneyimi,
sadece silahlı mücadele ile düşmanı yenmenin yeterli olmadığını göstermektedir.
Kitleler ve onların liderliği düşmana karşı tüm siyasi,
ekonomik ve ideolojik eylem araç ve yöntemlerini kullanmalıdır. Kitlelerin savaşa daha
geniş katılımı, daha kesin bir zaferidir.
Dünyadaki tüm ilerici
insanların, işçi sınıfının desteği, başarılı sonuçlarda önemli bir
faktördür.
Haksız Savaşlarda Kitlelerin Rolü
Haksız ilhak savaşları, halklara
karşı savaşlardır. Kitlelerin ve saldırganların çıkarları her zaman
birbirleriyle çatışır. Kitleler yaratıcı güçtür. Bütün toplumsal zenginlikler
onların emekleri ile yaratılmış ve çoğaltılmıştır. Saldırganlık yaratılmış olan
zenginliği yok eder ve işçi sınıfını yıkıma uğratır.
Saldırganlar her zaman saldırgan
savaşların amaçlarını kitlelerden "ana vatan savunması", "vatan
emniyeti", "inanç", "sorumluluk" vb gibi sahte
sloganların arkasına saklarlar.
Kitleler Hitlere karşı burjuva hükümetlerin koalisyonunun oluşumu ve ortak düşmana karşı askeri operasyonlarını artırmasında belirleyici bir rol oynamıştır. Aynı zamanda, kitleler savaşın karakterini değiştirme konusunda da çok büyük bir etken olmuşlardır. Nazi işgalcilere karşı Komünist Partilerin öncülüğünde kitlelerin belirleyici mücadelesi Fransa'nın savaşının karakterini değiştirdi. Fransada Komünist parti önderliğinde kurulan geniş ulusal ceophe, işçi sınıfından, köylülerden, küçük burjuva ve ilerici entellektüellerden oluşuyordu ve bütün Fransanın desteğini arkasına almıştı. İngiliz kitleleri İngiliz Hükümetinden önce nazi işgali tehdidinin farkına vardı. Kitleler, hükümetden aktif anti-faşist kurtuluş savaşı sürdürmelerini talep etti.
Kitleler Hitlere karşı burjuva hükümetlerin koalisyonunun oluşumu ve ortak düşmana karşı askeri operasyonlarını artırmasında belirleyici bir rol oynamıştır. Aynı zamanda, kitleler savaşın karakterini değiştirme konusunda da çok büyük bir etken olmuşlardır. Nazi işgalcilere karşı Komünist Partilerin öncülüğünde kitlelerin belirleyici mücadelesi Fransa'nın savaşının karakterini değiştirdi. Fransada Komünist parti önderliğinde kurulan geniş ulusal ceophe, işçi sınıfından, köylülerden, küçük burjuva ve ilerici entellektüellerden oluşuyordu ve bütün Fransanın desteğini arkasına almıştı. İngiliz kitleleri İngiliz Hükümetinden önce nazi işgali tehdidinin farkına vardı. Kitleler, hükümetden aktif anti-faşist kurtuluş savaşı sürdürmelerini talep etti.
Haksız savaşlar da, haklı
savaşlardan farklı olarak, savaşan ülkeler içindeki sınıf çelişkileri
kaçınılmaz olarak ve değişik ölçülerde kötüleştirebilir. İşçi sınıfının siyasi
bilinçlerinin gelişmesi sonucunda, kendilerine verilen silahlar genellikle
toplumun devrimci dönüşümün çıkarları doğrultusunda iç ve dış sınıf
düşmanlarına karşı döndürülebilir.
Bu nedenle, haksız savaşlarda
kitlelerin rolü, sadece gelişmekle kalmadı, aynı zamanda yeni bir nitelik
kazanmış oldu. Somut koşullar altında kitleler, öncelikle hükümetin istifasını
talep edebilir veya saldırgan bir politika izleyen partiye güven oyu vermeyi
reddedebilir; ikincisi, (haklı haksız, her iki savaşta da) savaşın
karakterini değiştirebilirler ve bu savaşları gerici güçlere karşı
yönlendirilmiş bir savaş haline dönüştürebilirler; Üçüncüsü, savaş
sırasında şekillenen devrimci durum, kitleler ve önderlik tarafından sosyalist
devrimi gerçekleştirmek için kullanılabilir.
""Eğer bir savaşın
"özü", örneğin yabancı zulmüne son vermekse, o zaman, ezilen
devlet ya da ulus açısından böyle bir savaş ilericidir. Buna karşılık,
eğer bir savaşın "özü" sömürgelerin yeniden bölüşülmesi, yağmanın
paylaşılması, yabancı toprakların yağmalanmasıysa, o zaman ata
topraklarının savunulmasına ilişkin bütün sözler, "halkın
aldatılmasından başka bir şey değildir". Lenin
İdeoloji ve Savaş
Savaş konusu incelendiğinde, sadece ekonomik
koşullara ve sınıfın ve politik güçlerin özgüldeki çatışması ve ya uyumuna
değil, aynı zamanda ideolojik yönlerine de dikkat edilmelidir, çünkü ideoloji
her zaman sınıfların hayati çıkarlarını ifade eder ve savunur, asli, temel
hedefleri ifade eder. Emperyalist ideoloji - anti-komünizm - tekelci sermayenin
ideolojisidir, oysa komünist ideoloji - Marksizm - Leninizm - işçi sınıfının ve
tüm çalışanların hayati çıkarlarını ifade etmektedir.
İdeoloji, belirli bir
savaşın araç işlevini yerine getirir. İdeolojik mücadele araçları "özel" dir,
çünkü "genel"de, askeri harekatların ve savaşın
seyrini ve sonuçlarını doğrudan etkilemezler, fakat insanların bilinçlerini,
bakış açılarını, görüşlerini, morallerini ve mücadele de
verimliliklerini etkilerler. İdeolojik araçlar, askerlerin ve
kendi ülkesindeki nüfusun moralini güçlendirebilir, ordunun ve düşman
ülkelerin nüfusunun moralini ve politik ilkelerini aşındırabilir.
İdeolojinin savaş hedefleri (ve
bu nedenle savaşın karakterleri üzerinde de), ve strateji de, savaşın, ve
savaşın kendisinin hazırlıklarında, sınıfların ve
devletlerin politikalarına temel teşkil eden muazzam bir etkiye
sahip olduğunu vurgulamak özellikle önemlidir. Bu işlevler, göreceli
olarak bağımsız olsalar da, organik olarak bir araya
getirilip birbirleriyle etkileşime girerler, çünkü ideoloji,
savaşı, onun gidişatını ve sonucunu insanların aktiviteleriyle büyük
ölçüde etkiler.
Savaşlarda İdeolojinin Tarihsel Yeri ve Rolü
Genel olarak ideolojik
mücadele ve ideoloji farklı tarihsel dönemlerde yapılan savaşlarda
farklı roller oynamıştır. Geçmişte rolleri diğer herşeye göre, düşman
üzerine etkileri konusuyla sınırlıydı. 20. yüzyılda, kitleleri
etkilemenin teknik imkânların büyüdüğü, kitlelerin daha
aydınlanmış ve daha derinden siyasete çekildiğinde, ideolojik
mücadelenin savaşta ki rolü büyük ölçüde arttı. Haklı
savaşlarda, komünist ideolojinin yayılması, emekçi kitlelerin düşmanları
üzerindeki zaferlerini sağlamada muazzam roller oynamıştır.
Modern koşullarda savaştan
önce gelen ve ona katılımda ideolojik mücadele özellikle keskindir,
ve savaşta yenilgi, sadece askeri, ekonomik ve politik bir
yenilgi değil, aynı zamanda ideolojik bir yenilgidir de. Günümüzde
halkın ve ordunun iyice ideolojik bir hazırlığı olmadan, bırakın
savaşı kazanmayı, bir savaş başlayamaz ve gerçekleştirilemez.
İdeolojinin savaştaki rolü, belirli
bir tarihsel çağda, özellikle de ifade ettiği sınıfın çıkarlarına, o sınıfın
tarihsel rolüneve verilen savaşta izlediği politik amaçlara dayanan
"biçime" bağlıdır. Bu rol aynı zamanda sosyal kalkınmanın
yasaları ve itici güçleri tarafından belirlenir.
Feodalizm çağında,
örneğin, dini ideoloji hakimdi. Tüm ilhakçılar, yağmacı
savaşlar, ve aynı zamanda, feodal beylere karşı köylü kitlelerinin yürüttükleri
devrimci savaşlar, dini fikirler bayrağı altında gerçekleştirildi.
Fakat biçim - dini ideoloji - benzer olsa da, bu
ideolojinin altında yatan politik özlemler farklıydı.
Kapitalizmin ve burjuva ulusal
devletlerin ortaya çıkmasıyla, bu devletlerin yürüttüğü savaşlarda, politik
ideoloji belirleyici etken oldu ve burjuvazinin çoğunlukla, politik
ideolojiyi, feodalların ve din adamlarının dini ideolojisine karşı koydu.
Kapitalizmin ilerici gelişim
döneminin tipik nedeni, burjuva demokratik dönüşümlerin sorunlarını
çözmeyi, yabancı baskısını devirmeyi ve ulusal özgürlüğü savunmayı
amaçlayan savaşlardı. Bu dönem sürecinde burjuva ideolojisi, burjuva
ulusal devletlerin kendi ulusal kültürleriyle birlikte kurulma
mücadelesinde bir araç olarak kullanılan ulusal bir ideoloji idi.
Bu ideolojinin oynayacağı
ilerici bir rolü vardı. Burjuva topluluğunun halk kitlelerini
etrafında toplanmasına yardımcı olan manevi güçtü. Ulusal ideoloji, bu
nispeten ilerici rolü, emperyalist sömürü ve baskıya karşı sömürge
ve bağımlı ülkelerdeki halkların ulusal kurtuluş mücadelesinin kesin
aşamalarında oynamaya devam edecekti.
Ulusal savaşlar çağında yaratılan ulusal
ideoloji, küçük burjuvazide ve proletaryanın geniş bir parçası üzerinde derin
izler bıraktı. Burjuvazi tarafından emperyalist dönemin yıkıcı
savaşlarında kullanıldı. Birinci Dünya Savaşı'nda, emperyalist
burjuvazi, “Ulusal” ideolojiyi kullanarak ve “anavatanın
savunulması” kavramı üzerine spekülasyon yaparak, insanları
aldattı.
İkinci Dünya Savaşı'ndan
sonra “ulusal” ideoloji artık emperyalist çıkarları karşılayamaz hale
geldi. Çünkü bu ideoloji artık birleştirmiyor, ama emperyalist devletleri ulusal
prensibe göre ayırıyor ve kendi saldırgan askeri blokları
içinde birliğin kurulmasını engelliyordu. Bazı burjuva bilim adamları,
Avrupalı halkların milliyetçiliğinin, Batı Avrupa'nın politik, ekonomik ve askeri
birliğini engelleyecek kadar güçlü olduğunu kabul etmeye mecbur kaldılar. Bu,
emperyalist teorisyenleri, eski ideolojik silahın yeni
amaçlara hizmet etmesini sağlamak için değiştirmeye ve yeniden
şekillendirmeye zorladı. Örneğin, onlar “Avrupalılaşma” ve Atlantik
cilik” ideolojilerini ön plana çıkarıyorlar ve bazı Avrupalı ulusların
milliyetçi “dar görüşlülüğüne” saldırıyorlardı.
Modern burjuva gerici
ideolojisi, her şeyden önce, “özgür dünya” paçavra ideallerini yamamak
ve yenilemek, için her yolu deniyor, ikinci olarak, doğanın ve tarihsel
gelişimin düzenlerinin tahrif edilmiş çarpık bir resmini veriyor.
Burjuva propaganda çabaları, modern kapitalist dünyanın, ana toplumsal
çelişkilerini ve hatalarını gizlemeye, politik bilinci
köreltmeye ve emekçilerin sosyalizm için mücadele etme
isteğini felç etmeye çalışmaktadır.
Anti-komünizm artık emperyalizmin
temel ideolojik-politik silahıdır. Onun temel içeriği, sosyalist sistem
hakkında iftira, Komünist Partilerin politika ve amaçlarının ve Marksist
Leninist öğretinin, tahrif edilmiş şekilde yorumlanmasıdır.
Anti-komünizm, modern burjuva
ideolojisinin krizinin açık bir ifadesidir. Bu kriz, emperyalist
burjuvazinin kitlelerin zihnini kavrayabilecek fikirleri geliştirememesinden
kaynaklanır. Kitleler giderek Marksist-Leninist fikirleri benimsiyor ve
anti-emperyalist mücadelede onlara rehberlik ediyorlar.
Emperyalist gericilik,
ilerici, gelişmiş ve devrimci her şeyi ezmek için anti-komünizmin
sahte sloganlarını kullanır. Anti-komünizm, ulusal kurtuluş hareketilerine
karşı savaşmak ve işçilerin saflarını bölmek için kullanılır. Örneğin,
ABD'de anti-komünizm, ABD Komünist Partisi nin Programı, “Hitler'in zamanındaki
gibi, bugün de temelde aynı amaca hizmet eder " der".
Burjuva ideolojisinin birçok
türü ve biçimi olsa da, emekçi insanları aldatmak için birçok
yöntem ve araçları da vardır; bunların hepsi, sadece tek bir amaca
sahiptir; kapitalist sistemi savunmak. Modern burjuva politik ve ekonomik
teorileri, felsefesi ve sosyolojisi, ahlakı ve estetiği, tekelci egemenliği ve
sömürüyü haklı çıkarmaya, kamusal mülkiyeti ve kolektivizmi yok etmeye,
militarizmi ve savaşı övmeye, sömürgeciliği ve ırkçılığı
haklı çıkarmağa, vehalklar arasında çatışma ve nefret tohumu ekmeğe
hizmet eder.
Tarihsel deneyim, özellikle (1941-1945)
Büyük Vatansever Savaş, ideolojinin savaşta büyük bir rol oynadığını
doğrulamıştır. Yeni bir sosyal sistemi temsil eden Sovyetler Birliği —
sosyalizm; yeni bir askeri örgüt — Sovyet Ordusu; ve yeni bir ideoloji —
komünizm, ölüm ve yaşam mücadelesinde nazi Almanya ile karşı karşıya kaldı. İki
ülkenin birbiriyle ortak hiçbir şeyleri yoktu.
İkinci Dünya Savaşı'nın
deneyimi, modern savaşta ideolojinin artan rolü için
bir neden daha ortaya çıkardı. Emperyalist dönemin savaşlarında ve sosyalist
sistemin ortaya çıkmasına kadar, muhalifler genellikle benzer bir
ideolojiyi benimsemişlerdi. Birincisi, sömürücü sınıfların bir
ideolojiydi, ikincisi, anti-bilimseldi ve üçüncü olarak,
doğrudan ya da sonunda insanlığın ilerici gelişiminin çıkarlarına
karşıydı.
Benzer ideolojiler bir savaşta
çarpıştıklarında, gidişatı üzerindeki etkisi nötrleştirilir ve bu
nedenle ayırt edilmesi zorlaşır. Gerçi bu durumlarda ideoloji savaşın
hazırlanmasında ve yürütülmesinde önemli bir rol oynasa da,
ideolojinin doğası değil, siyasal amaçlarının karakteri, çatışan
taraflardan birinin ideolojik üstünlüğünü sağlayan etken olur.
Sadece geçmişin iç
savaşlarında farklı ideolojiler birbirine karşı çıkmıştı. Kölelerin
köle sahiplerine karşı, serflerin toprak sahiplerine karşı ve proletaryanın
burjuvaziye karşı savaşlarında durum böyleydi. Yukarıda da belirttiğimiz
gibi, köylü savaşlarındaki katılımcılar resmi olarak dini bir
ideolojiyi kabul ettiler, fakat siyasi içerikte, feodal beylerin ideolojisinden
radikal olarak farklıydı.
Modern savaşlarda ideolojinin
oynadığı büyük rol, kitle iletişim araçlarının (basın,
sinema, radyo, televizyon, vb.) genişletilmesi ve mükemmelleştirilmesinden
kaynaklanmaktadır. Kapitalist ülkelerde bu medya burjuvazinin elindedir
ve ideolojisini yaymaya hizmet eder. Bununla birlikte, kapitalist
ülkelerde, emperyalist fikirlerin, militarizm ideolojisinin ve saldırganlığın
parçalayıcı etkisiyle savaşmak için çeşitli araçlar kullanan ilerici güçler de
vardır.
Modern Savaşta İdeolojinin Rolüne İlişkin Burjuva Görüşleri
İkinci Dünya Savaşı'ndan
sonra emperyalist teorisyenler ideolojinin rolü konusunda
özellikle yeniden yapılanma içine girdiler. Onlar savaşların
deneyimlerinden, saldırgan yerel savaş ve üçüncü dünya
savaşı hazırlama ve başlatma çıkarlarıyla uyuşan, kendi sınıfı çıkarları
doğrultusunda "genellemeler" ve "sonuçlar"
çıkardılar.
Bu, özellikle emperyalizmin askeri ideologlarının, generallerin , emekli ya da hala aktif hizmetde olanların yanı sıra, pek çok “sivil” filozof ve sosyologun, ideolojik savaş ve ideolojik savaşların modern tarihsel döneme özgül bir özellik olduğunu dile getiren bir çağ olduğunu ileri sürdüğü varsayımı gerçeğinde kendisini ortaya çıkarır. .
Bu, özellikle emperyalizmin askeri ideologlarının, generallerin , emekli ya da hala aktif hizmetde olanların yanı sıra, pek çok “sivil” filozof ve sosyologun, ideolojik savaş ve ideolojik savaşların modern tarihsel döneme özgül bir özellik olduğunu dile getiren bir çağ olduğunu ileri sürdüğü varsayımı gerçeğinde kendisini ortaya çıkarır. .
Werner Picht, “İdeolojik
savaşların eşiğinde duruyoruz” diye yazıyor. “İdeolojik
çelişkilerin dünyayı dönüştürmek için birincil güç haline geldiği bir çağa giriyoruz”
Diğer birçok emperyalist kuramcı ve yazar, aynı temelde konuşur.
Modern savaşların
ideolojik temelde olduğu iddiası özellikle saçmadır, çünkü ideolojik
çelişkiler hiçbir zaman birincil olmamıştır ve asla birincil
olamazlar: her zaman ikincil- yani ekonomik çelişkilerin türevi
olmuşlardır.
Bu, burjuva
ideolologlarının ideolojik savaşların örnekleri olarak bahsettikleri dini
savaşlar dönemi için de geçerlidir. Gerçekte dinî savaşlar,
ekonomik nedenlerin bir uzantısıydı ve çok kesin politik, sınıf
amaçlarını takip ediyordu. Dini görüşler bu savaşların sebebi
değildi, ideolojik silahlardı.
Modern burjuva ideologlarının
ideolojik savaşlar çağına dair tüm konuşmaları, temel Marksist-Leninist ilkeye
karşı yöneltilmiştir. Savaş, bir sınıfın politikalarının
şiddet yoluyla devam etmesidir, ve siyasetin kendisi “ekonominin
yoğunlaşmış bir ifadesi” dir. Bu konuşmanın amacı, iki dünya sistemindeki
karşıt ideolojilerin varlığının, komünist ideolojinin savaşın
tohumlarını içerdiği, olası bir üçüncü dünya savaşının kaynağı
olduğunu iddia etmektir.
İdeolojik savaştan bahseden bazı
askeri ideologlar, ideolojik yenilginin hepsinden daha ağır (yenilgi)
olduğunu kabul etmeye mecbur kaldılar. Bu nedenle emperyalist
burjuvazinin temel görevlerine tekabül eden bir ideolojiyi şu anda ve
gelecekteki savaşta, gözleren ırak tutmak, düşman, “komünist fikirlerin
saldırısına dayamak”, kendilerinin dışındakilere yüklemek, bu
düşünceyi hakim kılmak için her yolu deniyorlar. Onlara göre, “İdeolojik
savaşlar döneminde ve ideolojik olarak oluşmuş bir askeri güce karşı savaşta
başarıyı, sadece kendisini savunmak için "değerlere",
"fikirlere" ve "ahlaki ilkelere" derinden inanan
bir ordu elde edilebilir.”
Yani, (kendi belirledikleri)” değerlere", "fikirlere" ve "ahlaki ilkelere" derinden inanç, emperyalist saldırganlığın "ideolojik" kılıfı haline getirilir.
Yani, (kendi belirledikleri)” değerlere", "fikirlere" ve "ahlaki ilkelere" derinden inanç, emperyalist saldırganlığın "ideolojik" kılıfı haline getirilir.
Bu kılıf, aslında, "özel çağ
ideolojik savaşları" hakkındaki tüm konuşmaların temel sebebidir. Nazi
ideolojisinin şampiyonları, emperyalist devletlerin ordularını gelecekteki
savaşta komünist ideolojiye karşı koyabilecek bir ideolojiyle emprenye etme,
bütünleştirme hayalini kuruyorlardı. Faşist ideolojinin iflasının ve İkinci
Dünya Savaşı'nda komünist ideolojinin tam zaferinin bilincinde olan emperyalist
ideologlar, sınıf önyargısına batmış oldukları için doğru sonuçları
çizemediler.
Emperyalist ve burjuva ülkelerde
"kapitalizmin kıyameti" genel olarak "medeniyetin
kıyameti" olarak tasvir edilir. Özgül koşullara bağlı olarak, kozmopolitlik,
milliyetçilik, ırkçılık, Maltuşizm, “halk kapitalizmi”, “ulusal komünizm”
ideolojileri, ya da şu anda amaçlarına hizmet edecekleri her türlü
ideolojik biçimleri düşünür ve uygularlar.
Emperyalizmin yozlaşmış
ideolojisinin yağmacı savaşlar yapmalarını sağlayabilecek "birleşik bir
güç" olarak hareket etmesini istiyor ve bu yolda adımlar atıyorlar. Lenin
in değerlendirdiği gibi, emperyalistlerin birleşerek ultra bir emperyalist
oluşturması soyut da böyle bir olasılık reddedilemez, ancak mali sermayeler bir
dünya birliğini oluşturmadan önce emperyalizm kaçınılmaz olarak patlayacak,
kapitalizm kendi zıddına dönüşecektir.
Aynı zamanda , gerici
emperyalist ideolojinin gidereke-ölümcül olan etkisini küçümsememeli: ideolojinin
savaşta ve toplumun bütünündeki rolü, sadece onun doğasına
değil, aynı zamanda daha başka birçok duruma da bağlıdır.
Birincisi, eğer en geniş kitleler tarafından kucaklandırılmışsa, yanlış fikirler bile ciddi bir güçtür.
İkincisi, gerici burjuvazi amaçlarına göre her türlü fikri kullanır, “ anavatan savunması ” sloganının, özgürlük ve demokrasi ideallerinin ve hatta sosyalist fikirlerin çekici kuvveti üzerine spekülasyon yapar . Burjuva ideolojisi aldatma ve demagojiye başvurur, savaşta maddi menfaatleri savunur, “kırmızı vb. tehlike” kılıflarını kullanır.
Birincisi, eğer en geniş kitleler tarafından kucaklandırılmışsa, yanlış fikirler bile ciddi bir güçtür.
İkincisi, gerici burjuvazi amaçlarına göre her türlü fikri kullanır, “ anavatan savunması ” sloganının, özgürlük ve demokrasi ideallerinin ve hatta sosyalist fikirlerin çekici kuvveti üzerine spekülasyon yapar . Burjuva ideolojisi aldatma ve demagojiye başvurur, savaşta maddi menfaatleri savunur, “kırmızı vb. tehlike” kılıflarını kullanır.
Ancak, en önemlisi,
modern burjuvazinin insanları sevmeyen ideolojisinin, militan gericilerin
politikalarında somutlaştığı gerçeğidir. Bu politika, emperyalist
askeri blokların oluşturulmasından ve askeri doktrinler ve stratejilerinden
sorumludur. Bu nedenle burjuva ideolojisine karşı, diş ve çivi ile
savaşılmalıdır.
Burjuva İdeolojisine Karşı Tutum
Modern dünyada, iki ideoloji,
komünist ve burjuva ideoloji arasında şiddetli bir mücadele sürmektedir. Bu
mücadele, halkın kapitalizmden sosyalizme tarihsel geçişine dair düşüncesinin
yansımasıdır.
Emperyalist ideolojiye teorik
bakımdan inkar edilemez bir biçimde üstün olan Marksist-Leninist ideoloji,
hangi biçimlerde olursa olsun, emperyalist ideolojiye yıkıcı darbeler
vurabilir. Marksist- Leninist ideoloji, nesnel gerçekliği ve
mevcut sosyal gelişimin ihtiyaçlarını, burjuvaziden den daha derin ve
doğru yansıtır.
Komünist ideoloji, savaş
tohumlarını taşımayan sosyalizmin ekonomik ve politik sistemine dayanır. Halklar
arasında bir dostluk ve barış ideolojisidir.
Emperyalist ideoloji militarizm
ve savaş, halklar için, halklar arası nefrettir. İnsanın insan
tarafından sömürülmesine dayanan kapitalist toplum, uzlaşmaz
çelişkilerle bölünür. Savaşları sürdürmek için emperyalistlerin bu
sınıfsal çelişkileri körüklemek ve sözde "homojen" , şu veya
bu bir “halkın birliği” ni elde etmek zorundadırlar. Bu görev burjuva
ideolojisine ve burjuva ideologlarına yüklenmiştir. Burjuvazi, emekçileri, bu
ideolojik aldatmacasıyla “sözde homojen bir halkın birliğini”
güvence altına almaya çalışır.
Burjuvazinin tarihsel zorunlu
sonu nun kaçınılmazlığı, onun ideolojisinde yansır ve bu, onu son
derece gerici ve saldırgan yapar. Emperyalist devletlerin
ideolojisi, savaşın yıkıcı amaçlarını gizlemek, halk kitlelerini
aldatmak ve savaştan sorumlu gerçek nedenleri gizlemektir.
Bütün biçimlerinde burjuva
ideolojisi, emperyalist savaşın gerçek amaçları ile ideolojik
gerekçeleri arasındaki çelişkiyle yüzleşir. Çelişkiler, emperyalist
devletlerin ve ABD'nin ve diğer emperyalist ülkelerin İkinci Dünya Savaşı'ndan
bu yana bir araya geldikleri ideologların ve devlet adamlarının ifade
ettiği görüşlerin tipik bir örneğidir.
Emperyalistler için en ölümcül
olanı, halkın çıkarları ile burjuvazinin çıkarları arasındaki çatışmadan
kaynaklanan çelişkidir. Modern burjuva ideolojisi, insanların
savaşta belirleyici rol oynadıklarını kabul etse de, yağmacı savaşlarında,
emekçi halkların çıkarlarını ifade eden ve askerlere ilham verebilecek
idealleri geliştiremez.
Örneğin, emperyalizmin
ideologları, askerlerin kendi fedakârlığını haklı çıkaracak ve kesin bir anlam
kazandıracak askeri hizmetin, yol gösterici bir düşünce temelinde olması
gerektiğini anlarlar. NATO Dergisi Genel Askeri İncelemesi şöyle yazıyor:
“Bugün ideolojik bir çağda yaşıyoruz. Eğer onlar yaşayacaklarsa, Batılı
ulusların komünizme üstün bir ideolojiye ihtiyacı vardır. Silahlı kuvvetlerin
de bir ideolojisi olmalı ...”
Sömürücü sınıfların
ideolojisi halk kitlelerinin çıkarlarıyla çatışır; Yağmacı,
adaletsiz savaşlar er ya da geç bu ideoloji ile halkın çıkarları
arasındaki çatışmayı açığa çıkarır.
Komünist ideoloji, tüm emekçilerin hayati çıkarlarını ifade
eder. En gelişmiş sosyal sisteme dayanır, insanların yaşamları etkinlikleri,
sosyal gelişimi ile ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır.
Çeviri ve derleme Erdoğan A
Ocak – Eylül, 2018
Çeviri ve derleme Erdoğan A
Ocak – Eylül, 2018