Yeni İskra. Örgütlenme Sorunlarında Oportünizm
Viladimir İliç Lenin
YENi iSKRA ÖRGÜTLENME SORUNLARINDA OPORTÜNiZM
Yeni iskra'nin ilkelerini tahlil için temel olarak Akselrod yoldaşin iki yazisini[98*] alacağiz. Onun hoşlandiğibazisloganlarin somut anlamiüzerinde zaten enine-boyuna durulmuştu. şimdi bu sloganlarin somut anlaminibir yana koymaya ve "azinliğin" (şu ya da bu küçük ve önemsiz sorunlarla bağlantiliolarak), başka sloganlara değil de bu sloganlara ulaşmasina neden olan düşünce çizgisini araştirmaya çalişalim; bu sloganlarin kaynağina ve "üyeliğe çağirilma" sorununa bakmaksizin, o sloganlarin gerisindeki ilkeleri (sayfa 224) inceleyelim. Bugünlerin tüm modasi ödün vermek olduğuna göre, biz de Akselrod yoldaşa bir ödün verelim ve onun "teori"sini "ciddiye" alalim.
Akselrod yoldaşin temel tezi (iskra, n° 57) şudur: "Başindan beri hareketimiz, içinde iki karşit eğilimi barindirmiştir. Bu iki eğilimin uzlaşmaz karşitliğigelişmemezlik edemezdi ve o gelişmeyle aynidoğrultuda hareketi etkilemek zorundaydi." Açikça belirtmek gerekirse, "ilkede, [Rusya'daki] hareketin proleter amaci, batidaki sosyal-demokrasinin amaciyla aynidir." Ama bizim ülkemizde, işçi yiğinlari, "kendilerine yabancibir toplumsal öğe tarafindan", yani radikal aydin tabakasitarafindan etkilenmektedir. Ve yoldaş Akselrod böylece, partimizdeki proleter eğilimle radikal aydin eğilimi arasindaki uzlaşmaz karşitliğin varliğiniortaya koymaktadir.
Akselrod yoldaş, bunda kuşkusuz haklidir. Böyle bir karşitliğin varliği(üstelik yalnizca Rus Sosyal-Demokrat Partisinde değil) söz götürmez. Dahası var, bugünkü sosyal-demokrasinin devrimci (ortodoks diye de biliniyor) ve oportünist (revizyonist, bakanlikçi, reformcu) sosyal-demokrasi diye ikiye bölünmesinin de daha çok bu uzlaşmaz karşitliktan ileri geldiğini herkes biliyor. Bu bölünme, hareketimizin son on yillik geçmişinde Rusya'da da çok açik hale gelmiştir. Yine herkes biliyor ki, hareketin içindeki proleter eğilimi ortodoks sosyal-demokrasi, demokratik aydin tabakasinin eğilimini ise oportünist sosyal-demokrasi temsil etmektedir.
Ne var ki, yoldaş Akselrod, herkesin bilgisi içinde olan bu gerçeğe çok yaklaştiktan sonra, gayet ürkek adimlarla o gerçekten gerilemeye başliyor. Yazdiğişey kongreye ait olduğu halde, Akselrod yoldaş, bu bölünmenin, genel olarak Rus sosyal-demokrasi hareketi içinde ve özel olarak da partimizin kongresinde kendini nasil ortaya koyduğunu tahlil için en ufak bir çaba göstermemektedir. Yeni iskra'nin bütün (sayfa 225) öteki yöneticileri gibi, yoldaş Akselrod da kongre tutanaklarina karşiölümcül bir korku duymaktadir. Yukardan beri söylenegelenlerden ötürü, bu tutumun bizi şaşirtmamasigerekir, ama hareketimiz içindeki farklieğilimleri araştirdiğinisavlayan bir "teorisyen"de, bu, garip bir gerçek korkusudur. Hareketimiz içindeki eğilimlere ilişkin en son ve en doğru malzemeden, bu hastaliktan ötürü geri durarak, yoldaş Akselrod, kurtuluşu, tatlibir düş aleminde aramaktadir. şöyle yaziyor Akselrod: "Yasal marksizm, ya da yari-marksizm, bizim liberallerimize bir yazin önderi (literary leader) sağlamamiş midir? Cilvelerle dolu bir tarih, devrimci burjuva demokrasisine, neden, ortodoks, devrimci marksizm okulundan gelme bir önder sağlamasin?" Yoldaş Akselrod'un pek tatlibulduğu bu düş hakkinda söyleyebileceğimiz tek şey şudur: Tarih zaman zaman cilve yapsa bile" bu, tarihi tahlil etmeye girişen kişilerin düşünce cilveleri için mazeret olamaz. Liberal, yari-marksizmin önderinin eteği altindan başiniçikardiğizaman, o önderin "eğilimi"ni kaynağina doğru izlemeyi arzu edenler (ve bunu yapabilenler) tarihin olasicilvelerinden söz etmediler, ama o önderin anlayişinin ve mantiğinin onlarca, yüzlerce örneğini, onun, burjuva yazinina yansiyan marksizmini ele veren yazinsal makyajinin tüm özelliklerini gösterdiler.[42] "Hareketimiz içindeki genel devrimci ve proleter eğilimi" tahlil etmekten yola çikan yoldaş Akselrod, partinin, hiç hoşlanmadiğiortodoks kanadinin , belli-başliönderlerinin böyle bir eğilim gösterdiğini kanitlayacak hiç bir şey kesinlikle hiç bir şey ortaya koyamadiysa, böylelikle yalnizca resmen kendi yoksulluğunu belgelemiştir. Yapabildiği tek şey, tarihin olasicilvelerinden söz etmek olduğuna göre, yoldaş Akselrod'un davasigerçekten zayif olmalidir!
Yoldaş Akselrod'un sözünü ettiği öteki şey —"jakobenler"den söz etmesi— de daha başka şeyleri gözönüne seriyor. Yoldaş Akselrod herhalde biliyordur, bugünkü sosyal-demokrasinin devrimci ve oportünist kanatlara bölünüşü —üstelik yalnizca Rusya'da bölünüşü değil— uzun bir süreden beri, "büyük Fransiz devrimi çağiyla tarihsel bir parallel kurulmasi"na yolaçmiştir. Yoldaş Akselrod herhalde biliyordur, bugünkü sosyal-demokrasinin jirondenleri, kendi karşitlarinitanimlamak için, her yerde ve her zaman, "jakobencilik", "blankicilik" gibi terimlere ve benzeri terimlere başvururlar. şu halde, yoldaş Akselrod'un doğruya karşiduyduğu korkuyu taklit etmeyelim, kongre tutanaklarina başvuralim ve gözden geçirmekte olduğumuz eğilimler ve tartişmakta olduğumuz paraleli tahlil etmek ve incelemek üzere, bu tutanaklarin herhangi bir malzemeyi içerip içermediğine bakalim.
Birinci örnek: parti kongresinin program görüşmeleri. Yoldaş Akimov (Martinov yoldaşla "tam görüş birliği içinde") şöyle diyor: "Bütün öteki sosyal-demokrat partilerin programlariyla karşilaştirildiğizaman, siyasal iktidarin ele geçirilmesine [proletarya diktatörlüğü] ilişkin madde öyle bir biçimde yazilmiştir ki, bu madde, önder örgütün rolünün, o örgütün önderlik ettiği sinifigerilere itmesine ve örgütü, siniftan ayirmasina yolaçacak bir biçimde yorumlanabilir ve gerçekte, Plehanov tarafindan bu yolda yorumlanmiştir. Bu durumda, bizim siyasal amaçlarimizin böylesine belirlenişi, Narodnaya Volya'dan herhangi bir fark göstermemektedir, onun tam aynisidir." (Tutanaklar, s. 124.) Yoldaş Plehanov ve öteki iskracilar, Akimov yoldaşa karşiçikmişlar, onu oportünizmle suçlamişlardir. Akselrod yoldaş, bu tartişmanin (tarihin düşsel cilvelerinde değil, gerçekte) bize, sosyal-demokrasinin bugünkü jakobenleriyle bugünkü jirondenleri arasindaki karşitliğigösterdiği kanisinda değil midir? Ve yoldaş Akselrod'un jakobenlerden söz etmeye başlamasi(işlediği hatalar sonucu) kendisini, sosyal-demokrasinin jirondenleriyle dostluk içinde bulmasindan ötürü değil midir?
ikinci örnek : yoldaş Posadovski, "demokratik ilkelerin mutlak değeri"ne ilişkin "temel sorun" üzerinde "ciddi bir fikir ayriliği" olduğunu ilân eder. (Tutanaklar, s. 169.) Plehanov'la birlikte, yoldaş Posadovski, demokratik ilkelerin mutlak değerini yadsir. "Merkez"in, Batakliğin (Egorov) ve iskracilara-karşiolanlarin (Goldblatt) önderleri bu görüşe şiddetle karşikoyarlar ve Plehanov'u "burjuva taktiklerini taklit etmek"le suçlarlar (tutanaklar, s. 170). Ortodoks ve burjuva eğilimleri arasindaki bağlanti konusunda yoldaş Akselrod'un fikri de bunun aynisidir; tek farklilik şudur: Akselrod'un savinca, bu bağbulanik ve geneldir, oysa Goldblatt, bu bağlantiyibelli baziolaylarla ilişkilendirmiştir. Bir kez daha soruyoruz: Yoldaş Akselrod, bu tartişmanin da, parti kongremizde, bugünkü sosyal-demokrasinin jakobenleriyle jirondenleri arasindaki uzlaşmaz karşitliği, elle tutulur biçimde gösterdiği kanisinda değil midir? Yoldaş Akselrod'un jakobenlere karşiferyat etmesi, kendisini jirondenlerle arkadaşlik içinde buluşundan ötürü değil midir?
Üçüncü örnek: tüzüğün birinci maddesi üzerindeki tartişma. "Bizim hareketimiz içinde proleter eğilimi" savunan kimdir? işçinin örgütten korkmadiğinda, proletaryanin anarşiye yakinlik beslemediğinde, işçinin örgütlenmeyi değerli bulduğunda israr eden kimdir? Bizi, oportünizmin ciğerine kadar işlediği burjuva aydinlarina karşiuyaran kimdir? Sosyal-demokrasinin jakobenleri. Peki, radikal aydinlaripartiye sizdirmaya çalişan kimdir? Profesörler, yüksek okul öğrencileri, serbest meslek sahipleriyle, radikal gençlikle ilgilenen, onlar için endişelerini dile getiren kimdir? Jironden Lieber'le birlikte jironden Akselrod.
Parti kongremizde açikça Emeğin Kurtuluşu Grubu çoğunluğuna yöneltilen "haksiz oportünizm suçlamasi"na karşiyoldaş Akselrod kendisini nasil da beceriksizce savunuyor. Jakobencilik, blankicilik, vb. dile düşmüş, harcialem (sayfa 228) bernstayncinakarata sarilarak, yoldaş Akselrod kendisini öyle bir biçimde savunuyor ki, yalnizca suçlamalaridoğruluyor. Parti kongresinde yaptiği, bu aydinlarikendine tasa edinen konuşmalarinibastirmak için, şimdi radikal aydinlarin tehlikeleri hakkinda avaz avaz haykiriyor.
Bu "berbat sözler" —jakobencilik ve öteki sözler— yalnizca oportünizmin kanitidir, başka hiç bir şeyin değil. Kendisini proletaryanin —kendi sinif çikarlarinin bilincinde olan proletaryanin— örgütüyle tam olarak özdeşleştiren bir jakoben, devrimci bir sosyal-demokrattir. Profesörlerle yüksek okul öğrencilerinin ardindan iç geçiren, proletarya diktatörlüğünden korkan ve demokratik istemlerin mutlak değerine sevgi besleyen bir jironden, oportünisttir. Siyasal savaşimifesada, suikastçiliğe özgü birakma düşüncesinin basinda binlerce kez çürütüldüğü ve yaşamin gerçekleri tarafindan çok uzun zamandan bu yana çürütülüp bir kenara atildiğigünümüzde, yiğinsal siyasal uyarma çalişmalarinin taşidiğiönemin, bikkinlik verecek kadar çok açiklandiğive tekrar tekrar, belirtildiği günümüzde, bugün hala fesatçiörgütlerde tehlike keşfedenler yalnizca oportünistlerdir. Fesatçiliğa, blankiciliğe karşiduyulan bu korkunun gerçek temeli, pratik hareketin (Bernstein ve hempasinin uzun bir süre, boş yere bulmaya çaliştiklari) herhangi bir özelliğinde değil, kafa yapisinibugünün sosyal-demokratlariarasinda sik sik ortaya koyuveren burjuva aydinin jironden ürkekliğindedir. 1840'larla 1860'lardaki fesatçiFransiz devrimcilerinin taktiklerine karşi, yeni iskra'nin yeni bir uyarida bulunmak gibi işgüzar çabalar göstermesinden daha gülünç hiç bir şey olamaz (iskra, n° 62, başyazi).[43] Bugünkü sosyal-demokrasinin jirondenlerl, iskra'nin gelecek sayisinda, emekçi yiğinlariarasinda siyasal uyandirma çalişmalarinin önemini, partinin sinifietkilemek için ana araç olarak kullanacağiemekçi basinin önemini, temel ve en basit gerçek olarak çok uzun zaman önce öğrenmiş ve özümlemiş bir grup Fransiz fesatçisini, (sayfa 229) 1840'larin Fransiz fesatçilarigrubunu, hiç kuşku yok ki, bize göstereceklerdir.
Ne var ki, yeni bir şeyler söylüyormuş gibi bir görünüm içine girerken, yeni iskra'nin temel, basit gerçekleri yenileme ve işin abecesine dönme eğilimi göstermesi bir raslantideğildir; Akselrod'la Martov'un, partimizin oportünist kanadinda yer almalariyla ortaya çikan durumun kaçinilmaz sonucudur. iskra'nin yapabileceği başka şey yoktur. Oportünist sözleri yinelemek zorundalar; kongredeki savaşim açisindan ve o kongrede bugünkü biçimini alan görüş ayriliklarive bölünmeler açisindan savunulamaz olan tutumlarinişu ya da bu yolda hakligösterebilecek bir şeyleri uzak geçmişte bulmaya çalişmak için geriye gitmek zorundalar. Jakobencilik ve blankicilik konusunda Akimov-vari derin düşüncelere, yoldaş Akselrod şimdi, yalnizca "ekonomistler"in değil, "siyaset adamlari"nin da "tek yanli" olduklari, aşiriölçüde "karasevdali" olduklarişeklindeki Akimov-vari feryat ve figanlarieklemektedir. Bütün bu tek yanliliklarin ve karasevdaliliğin üstünde olduğunu kendini beğenmiş bir edayla savliyan yeni iskra'da bu konuda seller gibi akan bu söylevleri okuduğu zaman kişi şaşkinlik içinde şöyle soracaktir: Çizdikleri kimin portresi, böyle konuşmalarinerede işitmişlerdir? Rus sosyal-demokratlarinin ekonomistler ve politikacilar diye bölünmesinin uzun süreden beri modasigeçmiş, eski bir şey olduğunu bilmeyen mi var? Parti kongresinden bir ya da iki yil önceki iskra dosyalarinikariştirin, göreceksiniz ki, "ekonomizm"e karşisavaş yatişmiş ve daha 1902'de sona ermiştir; örneğin göreceksiniz ki, Temmuz 1903'te (iskra, n° 43) "ekonomizm çaği"nin "kesinlikle geçtiği"nden söz edilmektedir, ekonomizmin "öldüğü ve gömüldüğü" düşünülmektedir, politikacilarin her türlü karasevdasina açik bir atacilik (atavism) gözüyle bakilmaktadir. Öyleyse iskra'nin yeni yönetmenleri neden bu ölmüş ve gömülmüş bölünmeye geri dönmekteler? iki yil önce Raboçeye Dyelo'da (sayfa 230) yaptiklarihatalardan ötürü kongrede Akimov'larla savaştik mi? Eğer savaşsaydik, tepeden tirnağa budalalik etmiş olurduk. Herkes biliyor ki böyle yapmadik; kongrede Akimov'larla savaşmamizin nedeni, onlarin Raboçeye Dyelo'da yaptiklarieski, ölmüş ve gömülmüş hatalarideğil, ama kongredeki tartişmalarinda ve oylamalarda yaptiklariyeni hatalardi. Hangi hatalarin geçmişin maliolduğunu, hangi hatalarin henüz yaşadiğinive karşiçikmayigerektirdiğini yargilarken kullandiğimiz ölçü, onlarin Raboçeye Dyelo'daki tutumlarideğil, kongredeki tutumlariydi. Kongre tarihinde eski, ekonomist-politikacibölünmesi artik mevcut değildi, ama çeşitli oportünist eğilimler var olmaya devam ediyordu. Bu eğilimler, birçok konu üzerinde yapilan görüşme, ve oylamalarda kendilerini ortaya koydular ve sonunda partide "çoğunluk" ve "azinlik" olarak yeni bir bölünmeye yolaçtilar. Bütün şey şu ki, iskra'nin yeni yöneticileri, bilinen nedenlerden ötürü, bu yeni bölünmeyle partimizde görülen çağdaş oportünizm arasindaki ilişkiyi örtmeye çalişiyorlar ve bunun sonucu olarak da bu yeni bölünmeden eski bölünmeye doğru geri gitmek zorunda kaliyorlar. Yeni bölünmenin siyasal kaynağiniaçiklamaktaki yetersizlikleri (ya da ne kadar lütufkar olduklarinigöstermek amaciyla, o bölünmenin kaynağinipeçeleme[99*] arzulari), onlari, uzun zaman önce modasigeçmiş bir bölünme üzerinde durmaya zorlamaktadir. Herkes biliyor ki, yeni bölünme, (sayfa 231) örgütlenme (tüzüğünn 1. maddesi) ilkeleri üzerindeki tartişmayla başlayan ve anarşistlere yaraşir bir "pratik"le sona eren, örgütlenme sorunlarina ilişkin farkliliktan ileri gelmiştir. Ekonomistler ve politikacilar şeklindeki eski bölünme ise, daha çok taktik sorunlar üzerindeki farkliliktan doğmuştu.
Yeni iskra, parti yaşaminin daha karmaşik ve gerçekten güncel ve hararetli sorunlarindan, çok önceleri çözüme bağlanmiş olan ve şimdi yapay olarak hortlatilan sorunlarina gerileyişini hakligösterme çabasiiçinde, adina kuyrukçuluktan başka bir şey denemeyecek olan eğlendirici, derin düşünceler öne sürüyor. Akselrod yoldaşin başiçekmesinden beri, yeni iskra'nin yazilarinda bir sürü derin "fikir", kirmizibir iplik gibi uzayip gidiyor: içerik, biçimden daha önemlidir; program ve taktikler, örgütten daha önemlidir; "bir örgütün canliliği, harekete verdiği içeriğin hacmi ve değeriyle doğru orantilidir"; merkeziyetçilik "kendi başina bir amaç" değildir, "her şeyi koruyan bir tilsim" değildir, vb., vb... Büyük ve derin gerçekler! Program gerçekten de taktiklerden ve taktikler de örgütten daha önemlidir. Abece etimolojiden, etimoloji sentakstan daha önemlidir — ama sentaks sinavinda kaldiktan sonra, bir aşağisinifta bir yil daha bekletilmelerinden böbürlenen ve gururlanan kişilere ne demeli? Yoldaş Akselrod, örgütlenme ilkeleri üzerinde (1. madde) bir oportünist gibi konuştu, örgüt içinde de bir anarşist gibi davrandi(Birlik kongresi) — şimdiyse sosyal-demokrasiyi daha da derinleştirmeye çalişiyor. Kedi ulaşamadiğiciğere pis der! Tam anlaminda, örgüt nedir? Baksaniza, örgüt yalnizca bir biçimdir. Merkeziyetçilik nedir? Her ne olursa olsun, bir tilsim değildir. Sentaks nedir? Baksaniza, etimolojiden daha az önemlidir; etimolojinin öğelerini biraraya getiren bir şeyden başka nedir ki... iskra'nin yeni yönetmenleri muzaffer bir edayla soruyorlar: "Kongre parti programinihazirlayarak, parti (sayfa 232) çalişmalarinin merkezileştirilmesinde, her ne kadar yetkin görünürse görünsün tüzüğü onaylayarak başardiğindan çok daha fazlasinibaşarmiştir dediğimiz zaman, yoldaş Aleksandrov bizimle aynigörüşü paylaşmiyor mu?" (iskra, n°, 56, Ek.) Bu klasik sözlerin, Kriçevski yoldaşin, sosyal-demokrasi, tipkiinsanlik gibi, kendisine yalnizca başarabileceği hedefleri seçer şeklindeki ünlü sözünden daha az geniş ve daha az ömürlü olmayan bir tarihsel ün kazanacağiumulur. Çünkü yeni iskra'nin fikir derinliği aynidamgayitaşiyor. Yoldaş Kriçevski'nin sözü neden alay konusu oldu? Çünkü yoldaş Kriçevski, bir bölük sosyal-demokratin taktik sorunlarinda yaptiğihatay —doğru siyasal amaçlar saptama yetersizliklerini— felsefe diye sokuşturmaya çaliştiğibeylik bir lafla hakligöstermeye çalişiyordu. şimdi yeni iskra, tam aynibiçimde, bir grup sosyal-demokratin örgütlenme sorunlarindaki hatasini—baziyoldaşlarin, onlarianarşist laf ebeliği noktasina sürükleyen, aydinca istikrarsizliklarini— beylik laflarla, programin tüzükten daha önemli olduğu, program sorunlarinin örgütlenme sorunlarindan daha önemli olduğu şeklindeki beylik laflarla hakligöstermeye çalişiyor! Bu kuyrukçuluk değilse nedir? Kişinin bir yil daha aşağisinifta birakilmiş olmakla övünüp böbürlenmesi değilse nedir?
Bir programin kabulü, çalişmalarin merkezileştirilmesine, tüzüğün kabulünden daha çok katkida bulunurmuş. Felsefe diye sokuşturulan bu beylik söz, nasil da buram buram, radikal aydin kafasi, sosyal-demokrasiden çok burjuvva çöküşüyle ortak yanlaribulunan radikal aydin kafasikokuyor! Baksaniza, bu ünlü sözde, merkezileştirme sözcüğü, simgesel (symbolical) bir anlamdan başka bir anlamda kullanilmiyor. Bu sözü yazanlar, düşünemiyorlarsa ya da düşünme eğiliminde değillerse bile, en azindan, programin bundcularla birlikte kabul edilmesinin, çalişmalarimerkezileştirmek söyle dursun, bizi bölünmeden bile kurtaramadiğini(sayfa 233) animsayabilirlerdi. Program ve taktik sorunlarinda birlik, önemli bir koşuldur, ama parti birliği için, parti çalişmalarinin merkezileştirilmesi için, hiç bir şekilde yeterli değildir (hey ulu Tanri, bütün kavramlarin birbirine kariştirildiğigünümüzde, insan nasil en basit gerçekleri tekrar tekrar anlatmak zorunda kaliyor!). Parti çalişmalarinin merkezileştirilmesi, ayrica, örgüt birliğini gerektirir. Bir aile çevresinin ötesine taşinmiş bir partide, resmi bir tüzük olmaksizin, azinlik çoğunluğa boyuneğmeksizin, parça bütüne boyuneğmeksizin örgüt birliği düşünülemez. Temel program ve taktik sorunlarinda, aramizda birlik bulunmadiğisürece, dağiniklik ve ayriçevreler dönemini yaşamakta olduğumuzu açikça itiraf ettik, birleşmeden önce sinir çizgilerinin belirtilmesi gerektiğini açikça ilân ettik; ortak bir örgütün hangi biçimlerde kurulabileceğinden dahi söz etmedik, yalnizca program ve taktiklerde oportünizmle savaşin yeni (o sirada gerçekten yeni) sorunlarinitartiştik. şimdilerdeyse, hepimizin kabul ettiği gibi, bu savaş, parti programinda ve taktiklere ilişkin parti kararlarinda ifadesini bulduğu üzere, yeterli ölçüde birlik sağladi; ondan sonra ikinci adimiatmamiz gerekiyordu, bütün gruplaribirbirine bağlayacak olan birleşik bir örgütün biçimlerini ortaya koyarak, ortak rizayla, bu adimiattik. Ama şimdi bu biçimler yari-yariya yikilmiş bulunuyor; gerilere sürüklendik, anarşist davranişlara, anarşist sözlere, parti yazikurulu yerine çevreci bir yazikurulunun hortlayişina sürüklendik. Ve geriye doğru atilan bu adim, bilgili bir konuşma için, abecenin sentaks bilgisinden çok daha yardim edici olduğu bahanesiyle hakligösteriliyor!
Üç yil önce taktik sorunlarinda çiçeklenen kuyrukçuluk felsefesi, bugün örgütlenme sorunlariyla ilgili olarak hortlatiliyor. Yeni iskra yönetmenlerinin şu saviniele alalim: "Partideki militan sosyal-demokrat eğilim" diyor yoldaş Aleksandrov, "yalnizca ideolojik savaşimla değil, belli örgüt (sayfa 234) biçimleriyle de sürdürülmelidir." Bunun üzerine iskra yönetmenleri öğretici bir edayla şöyle diyorlar: "ideolojik savaşimla örgüt biçimlerinin böyle yanyana konuşu hiç de fena değil. ideolojik savaşim bir süreçtir, buna karşilik örgüt biçimleri, yalnizca, akicive gelişen bir içeriğe, partinin gelişen pratik çalişmalarina giydirilmek üzere düşünülmüş kaliplardir" (ister inanin, ister inanmayin, söyledikleri bu — iskra, n° 56, Ek, s. 4, sütun 1'in sonu!). Bu, güllenin gülle, bombanin bomba oluşu türünden bir şakadir! ideolojik savaşim bir süreçtir, buna karşilik örgüt biçimleri, yalnizca içeriği örgütleyen biçimlerdir! Oysa tartişma konusu olan şey, şudur: ideolojik savaşimimiz, kendisini sarmalayacak daha gelişkin giysilere, herkesi bağlayan bir parti örgütü biçimlerine mi sahip olacak, yoksa eski dağiniklik ve eski çevrelerin biçimlerine mi sahip olacak. Biz, daha gelişkin biçimlerden, daha ilkel biçimlere doğru, geriye sürükleniyoruz ve bu, ideolojik savaşimin bir süreç olduğu, buna karşilik biçimin biçim olduğu bahanesiyle hakligösteriliyor. Bu, Kriçevski yoldaşin, geçmiş günlerde, bizi, bir plan olarak taktiklerden, bir süreç olarak taktiklere geri sürüklemeye çalişmasina benziyor.
Yeni iskra'nin, biçim yüzünden içeriği yitirme tehlikesi içinde olduklarivarsayilanlara yöneltilmiş, "proletaryanin kendi kendini yetiştirmesi" hakkindaki, kendini beğenmiş sözlerini (iskra, n° 58, başyazi) ele alalim. Bu 2 nolu akimovculuk değil midir? 1 nolu akimovculuk, bir bölük sosyal-demokrat aydinin taktik amaçlaribelirlemedeki geriliğini, "proletarya savaşimi"nin ve proletaryanin kendi kendini yetiştirmesinin daha "derin" bir içeriğe kavuşturulmasindan söz ederek hakligösterirdi. 2 nolu akimovculuk, bir bölük sosyal-demokrat aydinin, örgütlenmenin teori ve pratiğindeki geriliğini, örgütün yalnizca bir biçim olduğuna ve asil, proletaryanin kendi kendini yetiştirmesinin önem taşidiğina dair ayniölçüde derin sözlerle hakligösteriyor. Genç (sayfa 235) kardeşleri hakkinda çok fazla kaygilanan beyefendiler, izninizle söyleyeyim, proletarya, örgütten ve disiplinden korkmaz! Proletarya, salt bir örgütün denetimi altinda çaliştiklariiçin parti üyesi kabul edilen, ama bir örgüte katilmak istemeyen değerli profesörler ve yüksek okul öğrencileri için parmağinidahi kipirdatmayacaktir. Proletaryanin tüm yaşami, onu, biçimci ve tutucu bir sürü ukala aydindan çok daha fazla ve çok daha köklü olarak, örgütlenme doğrultusunda eğitmiştir. Programimiz ve taktiklerimiz hakkinda bazibilgilere sahip olan proletarya, biçimin içerikten daha az önemli olduğunu öne sürerek, örgütlenmedeki geriliği hakligöstermeye girişmeyecektir. Partimizde, örgütlenme ve disiplin ruhu bakimindan, anarşist konuşmalaritiksinti ve düşmanlikla karşilama anlayişibakimindan kendi kendini yetiştirmede eksiği olanlar, belli bazi aydinlardir, proletarya değil. Nasil ki, 1 nolu Akimov'lar, siyasal savaşim için hazir olmadiğinisöyledikleri zaman proletaryaya hakaret etmişlerse, 2 nolu Akimov'lar da örgütlenme için yeter olgunluğa erişmediğini söyledikleri zaman, proletaryaya aynibiçimde hakaret ediyorlar. Bilinçli bir sosyal-demokrat haline gelen ve kendini partinin üyesi kabul eden proleter, taktik sorunlarindaki kuyrukguluğu nasil tiksintiyle'reddetmişse, örgütlenme sorunlarindaki kuyrukçuluğu da aynitiksintiyle reddedecektir.
Son olarak, yeni iskra'nin "Pratik işçi"sinin o derin bilgeliğini gözden geçirelim. şöyle diyor yazar: "Doğru dürüst anlaşildiğitakdirde, devrimcilerin eylemlerini [italikler, daha derin bir görünüş vermek için] birleştiren ve bir merkezde toplayan 'militan' merkezi bir örgüt fikri, doğal olarak ancak böyle eylemler var olursa bir gerçeklik kazanabilir [hem yeni, hem akillica!]; örgütün kendisi, bir biçim [buna dikkat edin!] olarak, ancak, o örgütün içeriği demek olan devrimci çalişmanin gelişmesiyle birlikte ayni zamanda [bu alintidaki italikler, başindan sonuna yazarindir] (sayfa 236) gelişebilir." (iskra, n° 57.) Bu size, bir halk masalindaki karakteri, cenazeyi gördüğü zaman "Allah tekrarina erdirsin" diye bağiran karakteri animsatmiyor mu? Partimizde, uzunca bir süreden beri ve umutsuzca, içeriğinin gerisinde kalan şeyin, bizim eylemlerimizin biçimi (yani örgütümüz) olduğunu ve geride kalanlara "hizada dur; öne çikma!" diye bağiracaklarin ancak partimizdeki bön kişiler olduğunu anlamayan pratik işçi (terimin gerçek anlaminda) bulunmadiğina inaniyorum. Partimizi, örneğin Bund'la karşilaştirin. Partimiz çalişmalarinin içeriğinin[100*] Bund'a göre, ölçülemeyecek ölçüde daha zengin, daha çeşitli, daha geniş, daha derin olduğundan kuşku yoktur. Teorik görüşlerimizin çapidaha geniştir, programimiz daha gelişkindir, (yalnizca örgütlü zanaatkarlar arasinda değil) işçi yiğinlariarasindaki etkimiz daha geniş ve daha derindir, propaganda ve uyarma çalişmalarimiz daha çeşitlidir; gerek önderlerin, gerek alt kademelerdeki kadrolarin siyasal çalişmalarinin nabzidaha canlidir, gösteriler ve genel grevler sirasinda görülen popüler hareketler daha etkileyicidir, proleter olmayan tabakalar arasindaki çalişmalarimiz daha enerjiktir. Ama ya "biçim"? Bund'unkiyle karşilaştirildiğizaman bizim çalişmalarimizin "biçim"i [örgüt —ç.] bağişlanamayacak ölçüde gerilerde kalmiştir, o kadar gerilerde kalmiştir ki, partisinin işlerini düşünürken, yalnizca "konuyla ilgili olmayan şeyleri bir yana birakmayan" kişinin yüzünü kizartacak ölçüdedir, çirkin bir şeydir. Çalişmalarimizin örgütlenişinin, o çalişmalarin içeriğinin gerisinde kalmiş olmasibizim zayif yanimizdir; kongreden çok uzun süre önce, (sayfa 237) hazirlik komitesi kurulmadan çok önce de zayif yanimizdi. Biçimin aksayan, gelişmemiş karakteri, içeriğin daha ileri götürülmesi yönünde herhangi bir ciddi adim atilmasiniolanaksizlaştirir; bu durum utanilasibir durgunluğa neden olur, enerji israfina, sözle eylem arasinda farkliliğa yolaçar. Hepimiz bu farkliliğin acisinisefilce çekiyoruz, ama yine de Akselrod'lar ve yeni iskra'nin "pratik işçileri" derin düşüncelerle ortaya çikiyorlar: biçim, ancak içerikle aynizamanda, doğal olarak gelişmelidir!
Eğer saçmaliğa derinlik kazandirmaya ve oportünist konuşmalara felsefi mazeretler uydurmaya çalişirsaniz, örgütlenme konusundaki ufak bir hatanin (birinci madde) sizi götüreceği yer, işte burasidir. Ürkek zigzaglarla yavaş yürüyüş[44] — bu nakarati, taktik sorunlariyla ilgili olarak çok dinlemiştik; şimdi de örgütlenme sorunlariyla ilgili olarak işitiyoruz. Anarşist bireyci, (başlangiçta bir raslantiolabilen) anarşist sapmalarinibir görüş sistemine, özel bir ilke ayriliğina terfi ettirmeye başladiğizaman, örgütlenme sorunlarinda kuyrukçuluk, onun anlayişinin doğal ve kaçinilmaz bir ürünü olur. Birlik kongresinde, bu anarşizmin başlamakta olduğuna taniklik etmiştik; yeni iskra'da bunun bir görüş sistemi haline getirilmesi çabalarina tanik oluyoruz. Bu çabalar, kendisini sosyal-demokrat harekete bağlayan burjuva aydinla kendi sinif çikarlarinin bilincine varmiş proleterlerin görüşleri arasindaki fark hakkinda parti kongresinde söylenenleri, göze çarpacak biçimde doğrulamaktadir. Örneğin, yeni iskra'nin artik görüşlerinin derinliğini yakindan bildiğimiz bu ayni"pratik işçi"si, partiyi, Merkez Yönetim Kurulu yapisinda bir yönetmenin önderliğindeki "geniş bir fabrika" olarak düşündüğüm için beni suçluyor (iskra, n° 57, Ek). "Pratik işçi", bu sözünün, proletarya örgütünün pratiğinden ve teorisinden habersiz burjuva aydinin anlayişiniderhal ortaya koyduğunu hiç bir zaman tahmin edemez. Çünkü bazikişilere bir gulyabani gibi (sayfa 238) gelen fabrika, proleteryayibirleştiren ve disiplinli hale getiren, ona örgütlenmeyi öğreten ve onu emekçi ve sömürülen nüfusun bütün öteki kesimlerinin önüne geçiren kapitalist elbirliğinin (co-operation) en yüksek biçimini temsil eder. Kapitalizmin kürsüsünde eğitim gören proletarya ideolojisi, marksizm, istikrarsiz aydinlara, sömürü araciolarak fabrikayla (açlik korkusuna dayalidisiplinle) örgütlenme araciolarak fabrika (teknik bakimdan üst düzeyde gelişmiş üretim biçiminin koşullariçerçevesinde birleştirilmiş ortak çalişmaya dayalidisiplin) arasinda ayrim yapmalariniöğretmiştir ve öğretmektedir. Burjuva aydina çok güç gelen disiplin ve örgütü, proletarya, bu fabrika "okulunda okumuş olmasi" nedeniyle, çok kolay kazanir. Bu okula karşiduyulan ölümcül korku ve bu okulun örgütleyici bir etmen olarak önemini kavramada gösterilen müthiş başarisizlik, küçük-burjuva yaşam biçimini yansitan ve Alman sosyal-demokratlarinin Edelanarchismus dedikleri anarşizm türlerini, yani "soylu" beyefendilerin anarşizmini ya da benim verdiğim bir adla aristokratik anarşizmi ortaya çikaran düşünce çizgisinin karakteristik özellikleridir. Bu aristokratik anarşizm, özellikle Rus nihilistin karakteristiğidir. O, parti örgütünü canavar bir "fabrika" olarak düşünür; parçanin bütüne, azinliğin çoğunluğa boyun eğmesini "kölelik" olarak görür (bkz: Akselrod'un yazilari); bir merkezin yöneltisi altinda gerçekleştirilen işbölümü, insanlarin "çark dişlileri" haline dönüştürüldüğüne dair traji-komik feryadlar atmasina yolaçar (yazikurulu üyelerinin yaziyla katkida bulunan kişiler haline getirilmesi, bu tür bir dönüştürmenin özellikle çirkin bir örneği olarak görülmüştür); partinin örgütlenme tüzüğünden söz etmek, insanitüzükten bile vazgeçirebilecek, ("biçimçiler"i amaçlamiş) horgörücü bir surat buruşturma ve tepeden bakan bir ifadeye yolaçar.
inanilmaz gibi görünebilir ama, yoldaş Martov'un, yazisina daha da bir ağirlik vermek üzere, benim Bir Yoldaşa Mektup başlikliyazimdan da sözler alarak, iskra, n° 58'de bana yönelttiği öğretici sözler, işte tam bu türdendi. Güzel ama, parti düzenine geçildiği bir dönemde, çevrecilik anlayişinin ve anarşinin sürdürülmesini ve göklere çikarilmasinihakligöstermek için, dağiniklik döneminden, çevrecilik anlayişinin eğemen olduğu dönemden örnekler getirmek "aristokratik anarşizm" ve kuyrukçuluk değilse nedir ?
Tüzüğe neden daha önce gereksinme duymadik? Çünkü parti, aralarinda herhangi bir örgütsel bağbulunmayan ayrigruplardan oluşuyordu. Herhangi bir birey, bu gruplardan birinden ötekine kendi "tatlicani" nasil isterse, öyle geçebilirdi; çünkü bütün'ün iradesinin kaliba dökülmüş ifadesiyle karşikarşiya değildi. Gruplar içindeki anlaşmazliklar tüzüğe göre değil, Bir Yoldaşa Mektup'ta,[101*] genel olarak bir dizi grubun sağladiğideneyimi ve özel olarak bizim altikişilik kendi yazikurulu çevremizin kazandirdiğideneyimi özetlerken belirttiğim gibi, "savaşim ve istifa tehditleriyle" çözümleniyordu. Gruplar döneminde bu doğaldive kaçinilamaz bir şeydi, ama hiç kimsenin aklindan bu durumu övmek, ideal bir durum gibi görmek geçmemiştir; herkes dağinikliktan yakiniyordu, herkes bu dağinikliktan huzursuzdu, birbirinden soyutlanmiş gruplarin resmen kurulmuş bir parti örgütü içinde kaynaştirilmasinigörmek için sabirsizlaniyordu. şimdi bu kaynaşma sağlandiktan sonra, geriye sürükleniyoruz ve daha ileri örgütlenme görüşleri kiliğialtinda öne sürülen anarşist laf kalabaliğiyla yüzyüze getiriliyoruz. Oblomov'un[45] rahat sabahlikli, pufla terlikli evcimen yaşamina alişmiş olan kişiler için, resmi bir tüzük dardir, sinirlayicidir, sikicidir, değersizdir, bürokratiktir, kölelik bağidir, özgür ideolojik savaşim "süreci"ne vurulmuş bir zincirdir. Aristokratik anarşizm, dar çevre bağlarinin geniş parti bağiyla yer değiştirmesi için resmi tüzüğe gerek (sayfa 240) olduğunu anlayamaz. Bir grubun iç bağlarina ya da gruplar arasindaki bağlara resmi bir biçim vermek hem gereksiz, hem olanaksizdir; çünkü bu bağlar ya kişisel dostluklara ya da herhangi bir nedene bağlanmayan içgüdüsel bir "güven"e dayaniyordu. Parti bağinisa bunlardan hiç birine dayanmamasigerekir; parti bağibunlara dayanamaz; bu bağ, biçimsel "bürokratik" bir dille (disiplinsiz aydin açisindan bürokratik) yazilmiş bir tüzük üzerine oturmalidir. Bizi, gruplara özgü kaprislerden ve inatçiliktan, özgür ideolojik savaşim "süreci" adiyla anilan grup kavgalarindan ancak ve ancak bu tüzüğe tam olarak bağlikalmak koruyabilir.
Yeni iskra'nin yönetmenleri, "güvenin nazik bir şey olduğu, insanlarin kafasina ve kalbine çekiçle çakilamayacaği" şeklindeki öğretici ifadeyle Aleksandrov'a karşikoz kağidioynamaya çalişiyorlar (iskra, n° 56, Ek). iskra'nin yönetmenleri farkinda değiller ki, güven hakkindaki, çiplak güven hakkindaki bu sözleriyle, bir kez daha kendi aristokratik anarşizmlerini ve örgütsel yönden kuyrukçuluklariniortaya koyuyorlar. Ben, yalnizca bir grubun üyesiyken —bu altikişilik yazikurulu grubu olsun, iskra örgütü olsun farketmez— herhangi bir gerekçe ya da neden göstermeksizin, salt güven duymadiğimisöyleyerek, örneğin bay X ile çalişmayireddetmeye hakkim vardi, bunu hakligösterebilirdim. Ama şimdi bir partinin üyesi haline geldiğime göre, artik genel olarak güvensizlik öne sürmeye hiç bir hakkim yoktur, çünkü bu eski gruplarin bütün kaprislerine ve saçma arzularina kapiyiardina kadar açmak demek olur; "güven"imin, ya da "güvensizliğimin" resmi gerekçelerini göstermek, yani programimizin, taktiklerimizin ya da tüzüğümüzün resmen ortaya konmuş bir ilkesini anmak zorundayim; herhangi bir gerekçe göstermeksizin "güven"imi ya da "güvensizliğimi" ifade etmemem gerekir; her türlü kararimin —ve genel olarak partinin her bölümünün bütün (sayfa 241) kararlariiçin de böyle— hesabini tüm partiye vermem gerektiğini kabul etmeliyim; duyduğum "güvensizliği" ifade ederken, ya da bu güvensizlikten doğan düşünce ve isteklerin kabul edilmesini sağlamaya çalişirken, resmen belirlenmiş usule sikisikiya bağlikalmaliyim. "Güven"in hesabinin verilmediği grupçu görüşten, kendi güvenimizi ifade etme, hesabiniverme ve sinavdan geçirme işlerinde resmen belirlenmiş bir usule sikisikiya sarilma gerektiren parti anlayişina yükseldik; ama iskra yönetmenleri bizi geri sürüklemeye çalişiyorlar ve kendi kuyrukçuluklarina, örgütlenme konusunda yeni görüş1er diyorlar!
Bizim sözümona parti yazikurulu üyelerimizin, yazikurulunda temsil hakkiisteyebilecek olan yazar gruplarihakkinda nasil konuştuklarinidinleyin. Her yerde ve her zaman disiplin denen şeyi hor gören bu aristokratik anarşistler bize, "biz öfkeye kapilmayacağiz ve disiplin konusunda bağirip çağirmaya başlamayacağiz" diye öğüt veriyorlar. Biz eğer makulse, bu grupla "işi yoluna koyacağiz" (aynen böyle!) ya da isteklerine gülüp geçeceğiz.
Yarabbim, adi "fabrika" biçimciliğine karşinasil da yüce ve soylu bir şamar bu! Ama gerçekte, bu, bir parça parlatilmiş ve kendisinin bir parti kurumu değil, eski bir çevreden geriye ayakta kalmiş bir şey olduğunu düşünen bir yazikurulu tarafindan partiye sunulan eski bir grup lafazanliğidir. Bu tutumun aslinda var olan sakatlik, ister-istemez, ikiyüzlü bir biçimde artik geçmişte kaldiğiniöne sürdükleri dağinikliği, sosyal-demokrat örgütün bir ilkesi haline yüceltmek gibi anarşist bir düşünceye yolaçmaktadir. Üst ve alt parti organlarive makamlariarasinda herhangi bir hiyerarşiye gerek yoktur — aristokratik anarşizm böyle bir hiyerarşiyi, bakanliklarin, dairelerin, vb. bürokratik icadiolarak girür (bkz: Akselrod'un yazisi); parçanin bütüne boyuneğmesine gerek yoktur; "işleri bir düzene koymak" için ya da farkliliklarin sinirlarinibelirtmek için "resmi bürokratik" (sayfa 242) parti yöntemlerine gerek yoktur. Birakalim, eski grup çekişmeleri, örgütlenmenin "gerçekten sosyal-demokratik yöntemleri"ne ilişkin kendini beğenmiş konuşmalarla takdis edilsin.
"Fabrika okulundan geçmiş olan proleterin, anarşist bireyciliğe ders verebileceği ve ders vermesi gereken nokta da budur. Sinif bilincine ulaşmiş işçi, bu tür aydina karşiçekingen davrandiği, çocukluk dönemini çoktan geride birakmiştir. Sinif bilincine ulaşmiş işçi, sosyal-demokrat aydinlar arasinda bulduğu daha zengin bilgi dağarciğinive daha geniş bir siyasal dünya görüşünü takdirle karşilar. Ama gerçek bir parti kurma yolunda yürüdüğümüze göre, sinif bilincine ulaşmiş işçi, proletarya ordusu askerinin anlayişini, anarşist sözlere geçit töreni yaptiran burjuva aydinin anlayişindan ayirdetmeyi öğrenmelidir; bir parti üyesine düşen görevleri, yalnizca siradan üyelerin değil, ama aynizamanda "tepedeki kişiler"in de yerine getirmesinde israr etmeyi öğrenmelidir; geçmiş günlerde nasil taktik sorunlarindaki kuyrukçuluğu tiksintiyle karşilamişsa, örgüt sorunlarindaki kuyrukçuluğu da aynitiksintiyle karşilamayiöğrenmelidir!
Yeni iskra'nin örgütlenme sorunlarindaki tutumu, yani, merkeziyetçiliğe karşiözerkliği savunmasi, jirondenlikle ve aristokratik anarşizmle ayrilmaz biçimde bağliolan son karakteristik özelliğidir. iskra'nin, bürokrasiye ve otokrasiye karşiferyadinin, "iskracilara-karşiolanlara [kongrede özerkliği savunanlar] gösterilen, hiç de haketmedikleri saygisizliği" esefle karşilamasinin, "sorgusuz-sualsiz boyuneğme" isteğine karşigülünç sizlanmalarinin, "haciyatmaz yönetimi"nden aciaciyakinmalarinin, vb., vb. esas itibariyle anlami(eğer böyle bir anlami[102*] varsa) işte budur. Herhangi bir partinin oportünist kanadiprogramda olsun, taktiklerde (sayfa 243) olsun, örgütlenmede olsun, her zaman her türlü geriliği savunur ve onu haklibulur. Yeni iskra'nin örgütlenmede geriliği savunmasi(kuyrukçuluğu) özerkliğin savunusuyla yakindan ilişkilidir. Gerçi, eski iskra'nin üç yillik propaganda çalişmasi, genel olarak özerkliği öylesine itibardan düşürmüştür ki, yeni iskra henüz özerkliği açiktan savunmaya utanmaktadir; iskra şimdilik bize, merkeziyetçiliğe yakinlik duyduğu güvencesini vermektedir, ama bu yakinliği, merkeziyetçilik sözcüğünü italik harflerle, basarak göstermektedir. Gerçekte, her adimda özerklik yanlisigörüşü ortaya çikarmak için, yeni iskra'nin "gerçekten sosyal-demokrat" (anarşist değil mi?) yari-merkeziyetçilik "ilkeleri"ni en hafif bir eleştiriden geçirmek yeter de artar bile. Örgütlenme sorununda Akselrod'la Martov'un, Akimov'un yaninda yer aldiklariherkes tarafindan artik açikça bilinmiyor mu? "iskracilara-karşiolanlara gösterilen, hiç de haketmedikleri saygisizlik" şeklindeki dikkate değer sözleriyle, bunu, kendileri itiraf etmiş değiller mi? Parti kongremizde Akimov'la arkadaşlarinin savunduğu şey, özerklik değilse neydi?
Birlik Kongresinde, eğlendirici bir coşkuyla, parçanin bütüne boyuneğmesine gerek olmadiğini, parçanin bütünle olan ilişkisini belirlemekte özerk olduğunu, bu ilişkiyi kaliba döken Birlik tüzüğünün, parti çoğunluğunun iradesini hiçe sayarak, parti merkezinin iradesini hiçe sayarak geçerli olduğunu kanitlamaya çaliştiklarizaman, Martov'la Akselrod'un savunduğu şey, (eğer anarşizm değilse) özerklikti. Ve şimdi, Merkez Yönetim Kurulunun, yerel yönetim kurullarina üye atama hakkiüzerinde, yeni iskra'nin sütunlarinda (n° 60) yoldaş Martov'un açikça savunduğu şey de özerkliktir. Yoldaş Martov'un Birlik Kongresinde özerkliği savunmak için başvurduğu ve şimdi de yeni iskra'da[103*] başvurmakta (sayfa 244) olduğu çocukça safsatalar üzerinde duracak değilim — burada önemli olan, örgütlenme konularinda oportünizmin temel karakteristiği olan şeye, yani apaçik ortada bulunan, merkeziyetçiliğe karşi özerkliği savunma eğilimine işaret etmektir.
Belki de bürokrasi kavraminitahlile dönük tek girişim, yeni iskra'da (n 53) "biçimsel demokratik ilke" ile (italikler yazarin) "biçimsel bürokratik ilke" arasinda yapilan ayrimdir. Bu ayrim (ne yazik ki, iskracilara-karşiolanlardan söz ederken yapilan bu ayrim daha fazla geliştirilmemiş ve açiklanmamiştir) bir damla da olsa gerçeğin izini taşimaktadir. Bürokrasiye karşi demokrasi, gerçekte merkeziyetçiliğe karşi özerklik demektir; devrimci sosyal-demokrasinin örgütlenme ilkesine karşi, oportünist sosyal-demokrasinin örgütlenme ilkesidir. ikincisi, tabandan yukaridoğru yürür, bu nedenle de nerede ve ne ölçüde, (aşirigayretkeşler tarafindan) anarşizm noktasina vardirilan bir özerkliği ve "demokrasi"yi yüce tutar. Birincisi tepeden aşağidoğru ilerlemeye çalişir ve parçalarla ilişkisinde merkezin haklarinive iktidarinigenişletmeyi öne alir. Dağiniklik ve ayrigruplar döneminde, devrimci sosyal-demokrasinin, örgütlenme açisindan yola çikmaya çaliştiğibu tepe, ister-istemez, o gruplardan biriydi, eylemleri ve devrimci tutarliliğinedeniyle en etkin olaniydi(bizim örneğimizde iskra örgütüydü). Gerçek parti birliğinin sağlanmasive bu birlik içinde, modasigeçmiş çevrelerin eritilmesi döneminde, bu tepe, partinin en yüksek organiolarak, ister-istemez parti kongresidir; kongre, olabildiği ölçüde, bütün faal örgütlerin temsilcilerinden oluşur ve merkez organlarini(genellikle, partinin geri öğelerinden çok ileri öğelerini tatmin eden üyelerle ve oportünist kanattan çok devrimci (sayfa 245) kanadin isteğine uygun biçimde atayarak, gelecek kongreye kadar onlaritepe haline getirir. Avrupalisosyal-demokratlar arasinda durum budur ve anarşistler yönünden, ilkede tiksinti verici bir şey de olsa, bu gelenek yavaş yavaş —kolay değil, çatişmasiz ve kavgasiz değil— Asyalisosyal-demokratlar arasinda da yayilmaktadir.
Oportünizmin, örgütlenme sorunlarindaki bu temel karakteristiklerinin (özerklik, aristokratik ya da aydinca anarşizm, kuyrukçuluk ve jirondenlik) mutatis mutandis (gereken değişikliklerle), nerede devrimci ve oportünist kanatlara bölünülmüşse (nerede bölünmedi ki?) orada, dünyadaki bütün sosyal-demokrat partilerde görüldüğünü belirtmek ilgi çekici olsa gerek. Daha kisa bir süre önce, Saksonya'nin 20'nci seçim çevresinde yapilan seçimlerde Alman Sosyal-Demokrat Partisinin ugradiğiyenilgi (Göhre olayidiye bilinen yenilgi[104*] ) parti örgütü ilkeleri sorununu ön plana çikardiğizaman, bu durum o partide çok göze çarpicibiçimde ortaya çikti. Bu olayin bir ilke sorunu haline gelmesi, büyük ölçüde, Alman oportünistlerinin gayretkeşliğinin sonucuydu. Göhre (eski bir papaz, oldukça iyi bilinen Drei Monate Fabrikarbeiter[105*] adlikitabin yazarive Dresden kongresinin "kahramanlari"ndan biri) aşiribir oportünisttir; tutarliAlman oportünistlerin yayin organiolan Sozialistische Monatshefte ("Sosyalist Aylik")[47] Göhre'yi "şiddetle savunmuştur".
Programda oportünizm, taktiklerde oportünizmle, örgütlenmede oportünizmle doğal olarak bağlantilidir. "Yeni" görüşün ortaya konmasiniyoldaş Wolfgang Heine yüklenmiştir. (sayfa 246) Sosyal-demokrat harekete katildiğizaman, oportünist düşünce alişkanliklarinida birlikte getiren bu tipik aydinin siyasal çehresi hakkinda okura bir fikir verebilmek için, yoldaş Wolfgang Heine, Alman yoldaş Akimov'dan daha az, Alman yoldaş Egorov'dan daha fazla bir şeydir demek yeter sanirim.
Yoldaş Wolfgang Heine, Sozialistische Monatshefte'de, yoldaş Akselrod'un yeni iskra'daki azametinden hiç de az olmayan bir azametle savaş alanina atildi. Yazisinin başliğibile paha biçilmez bir değerde: "Göhre OlayiÜzerine Demokratik Gözlemler" (Sozialistische Moizatshefte, n° 4, Nisan). Yazinin içeriği de daha az gürleyici değil. Yoldaş W. Heine "seçim çevresinin özerkliğine yönelen saldirilara" karşisilaha sarilmakta, "demokrasi ilkesi"nin şampiyonluğunu yapmakta ve "atanmiş bir otorite"nin (yani Parti Merkez Yürütme Kurulunun), halkin serbest seçimlerle milletvekillerini seçmesine müdahalesini protesto etmektedir. Sözkonusu olan şey, diye açikliyor yoldaş W. Heine, rasgele ortaya çikmiş bir olay değil, "partide bürokrasiye ve merkeziyetçiliğe yönelik" genel bir "eğilim"dir; daha önce de görülen, ama şimdi özellikle tehlikeli hale gelen bir eğilim, diyor. "Partinin yerel kuruluşlarinin, parti yaşaminin taşiyicilariolduklari, bir ilke olarak kabul" edilmelidir, diyor (yoldaş Martov'un Bir Kez Daha Azinlikta broşüründen çalinma bir söz). "Bütün önemli siyasal kararlarin bir merkezden gelmesine kendimizi aliştirmamamiz" gerekir; "yaşamla temasiniyitiren doktriner bir siyasete" partiyi uyarmaliyiz (yoldaş Martov'un parti kongresinde yaptiği"yaşam kendini bize zorlayacaktir" yollu konuşmadan ödünç alinmiş sözler). Savina biraz daha derinlik vererek yoldaş W. Heine şöyle diyor: "... Eğer işin köklerine iner ve her yerde olduğu gibi burada da rolü hiç de az olmayan kişisel çatişmalaribir yana birakirsak, revizyonistlere [italikler yazara ait; anlaşilan, revizyonizme karşisavaşta, revizyonistlere karşisavaş (sayfa 247) arasinda bir farklilik "olduğunu ima ediyor] karşigösterilen bu şiddetin, esas itibariyle, parti görevlilerinin 'yabancilar'a ('outsiders') karşiduyduklarigüvensizliği [anlaşilan W. Heine henüz sikiyönetimle savaşa ilişkin broşürü, okumamiştir, bu nedenle ingiliz dilindeki bir deyime başvuruyor — Outsidertum], geleneğin alişilmamişa duyduğu güvensizliği, kişisel olmayan bir kurumun kişisel olan her şeye güvensizliğini [Akselrod'un, bireysel girişim yetisinin bastirilmasiyla ilgili olarak Birlik Kongresinde verdiği önergeye bakiniz] ifade ettiği görülecektir — kisacasi, yukarda partide bürokrasiye ve merkeziyetçiliğe yönelik eğilim diye tanimladiğimiz eğilimin duyduğu güvensizliği ifade ettiği görülecektir."
"Disiplin" fikri, yoldaş W. Heine'de, yoldaş Akselrod'da yarattiğisoylu tiksintiden daha aziniuyandirmiş değil. "Revizyonistler" diyor W. Heine, "partinin denetimi altinda olmadiğiiçin, sosyal-demokrat niteliği bile yadsinan bir yayin organinda, Sozialistische Monatshefte'de yazdiklariiçin disiplinsizlikle suçlanmişlardir. 'Sosyal-demokratik' kavraminidaraltmaya dönük bu çaba, mutlak özgürlüğün egemen olmasigereken ideolojik çalişma alaninda disiplin için bu direniş [animsayin: ideolojik savaşim bir süreçtir, oysa örgüt biçimleri yalnizca biçimdir], bürokrasi ve bireyciliği baskialtina alma doğrultusundaki eğilimi gösterir." Ve W. Heine, "her şeyi kapsayan, olabildiği ölçüde merkezileştirilmiş bir büyük örgüt, bir taktikler dizisi, bir teori" yaratma tatsiz eğilimine karşi, "kesin itaat", "körükörüne bağlilik" isteğine karşi, "aşiriölçüde basite indirgenmiş merkeziyetçiliğe" karşi, vb., vb., ateş püskürüyor. Sözcüğü sözcüğüne Akselrod-vari.
W. Heine'nin başlattiğitartişma yayildi; Alman partisi içinde, sorunu gölgeleyecek bir üyeliğe çağirilma kavgasiolmadiğive Alman Akimov'lar kimliklerini yalnizca kongrelerde değil, ama kendi yayin organlarinda her an ortaya koyduklariiçin, tartişma kisa süre içinde, örgütlenme sorununda (sayfa 248) ortodoks ve revizyonist eğilimlerin tahliline gelip dayandi. Karl Kautsky, (aynen bizim partimizde olduğu gibi, "diktatörlük"le, "engizisyon" eğilimi taşimakla ve öteki korkunç şeylerle suçlanan) devrimci eğilimin sözcülerinden biri olarak, öne çikti(Neue Zeit, 1904, n° 28, "Wahlkreis und Partei" - "Seçim Çevresi ve Parti" başlikliyazi). W. Heine'nin yazisi, diyor Kautsky, "tüm revizyonist eğilimin düşünce çizgisini ifade etmektedir". Yalnizca Almanya'da değil, Fransa'yla italya'da da oportünistlerin hepsi özerkliğin, Parti disiplininin gevşetilmesinin ve sifira indirilmesinin sadik destekleyicileridirler; onlarin eğilimi her yerde çözülmeye, "demokrasi ilkesi"ni anarşiye saptirmaya yolaçar. Karl Kautsky, örgütlenme sorununda oportünistlere, "demokrasi, otorite yokluğu demek değildir" diye sesleniyor, "demokrasi, anarşi demek değildir; demokrasi, halkin hizmetkariolduğu varsayilan kişilerin, gerçekte onun efendisi olduklariöteki egemenlik biçimlerinden farkliolarak, yiğinlarin, temsilcileri üzerinde egemenliğe sahip olmasidemektir". Kautsky, oportünist özerkliğin çeşitli ülkelerde oynadiğiköstekleyici rolü geriye doğru ayrintiliolarak izliyor; oportünizmi, özerkliği ve "disiplini bozma" eğilimini güçlendiren şeyin, sosyal-demokratik harekete "çok sayida burjuva öğenin"[106*] akmasiolduğunu gösteriyor; ve bir kez daha "proletaryayikurtaracak silahin örgüt olduğunu", "örgütün, sinif savaşiminda proletaryanin karakteristik silahiolduğunu" animsatiyor.
Fransa'yla italya'dakine bakişla oportünizmin daha zayif olduğu Almanya'da "özerkçilik eğilimleri şimdiye kadar yalnizca, diktatörlere ve büyük engizisyonculara karşi, afaroz etmeye[107*] ve cadi-avina karşiazçok hararetli söylevlere (sayfa 249) ve eğer karşitarafca yanitlansaydisonu gelmez bir çekişmeye yolaçacak olan itiraz ve yaygalar yiğinina yolaçmiştir."
Partideki oportünizmin Almanya'dakinden de zayif olduğu Rusya'da, özerkçilik eğilimlerinin, daha az fikir, ama daha çok "ateşli söyleve" ve yaygaraya yolaçmasihiç de şaşirticideğildir.
Kautsky'nin şu sonuca varmasinda hiç de yadirganacak bir şey yoktur: "Bütün ülkelerdeki revizyonizm, biçim ve ton bakimindan çeşitlilik göstermekle birlikte, örgütlenme sorununda birbirinin tipkisidir; belki de başka hiç bir sorunda bu benzeyişi göstermemektedir." Kautsky de bu alandaki temel ortodoks ve revizyonist eğilimleri, "tiksinti verici" sözün yardimiyla tanimliyor: bürokrasiye karşi demokrasi. Bize, diyor Kautsky, (parlamento için) seçim çevrelerinin adaylariseçmesini etkileme hakkiniparti önderliğine vermenin, "bütün siyasal faaliyetlerin tepeden aşağiya doğru bürokratik biçimde değil, aşağidan yukariya doğru, yiğinlarin bağimsiz eylemleriyle yürütülmesini gerektiren demokrasi ilkesine utanmazca bir saldiriolduğu söyleniyor. ... Ama eğer herhangi bir demokratik ilke varsa, o da azinlik üzerinde çoğunluğun egemen olmasidir, tersi değil..." Herhangi bir seçim çevresinin parlamentoya bir üye seçmesi, bir bütün olarak parti için önemli bir sorundur. Parti, yalnizca temsilcileri (Vertrauensmänner) eliyle olsa bile, adaylarin saptanmasinietkilemelidir. "Bunu çok bürokratik ve merkeziyetçi bulan varsa, birakalim, adaylarin, bütün parti üyelerinin [sämtliche Parteigenossen] doğrudan doğruya verecekleri oylarla saptanmasiniönersin. Eğer bunun uygulanabilir olmadiğinidüşünüyorsa, bir bütün olarak partiyi ilgilendiren birçok öteki konuda olduğu gibi bu konuda da bu işlevin bir ya da birkaç parti organitarafindan yerine getirilişine bakarak, demokrasi yokluğundan, yakinmasin." Adaylarin saptanmasikonusunda seçim çevrelerinin parti yönetimiyle "dostça bir anlayişa ulaşmalari" esasi, uzunca bir (sayfa 250) süreden beri Alman partisinde "gelenek"tir. "Ne var ki parti, bu geleneğin artik yeterli olamayacağiölçüde büyümüştür. Gelenekler, işin olağan gereği olmaktan çiktiği, o geleneğin koşullari, hatta kendisi tartişma konusu haline geldiği zaman gelenek olmaktan çikarlar. O zaman kuraliözel olarak düzenlemek, yasalaştirmak, daha kesin hukuksal tanimlamalara[108*] [statutarische Festlegung] ve bunun sonucu olarak daha siki[grössere Straffheit] bir örgüt düzenine geçmek gerekli hale gelir."
Görüldüğü gibi, daha değişik bir ortamda, örgüt sorununda partinin oportünist ve devrimci kanatlariarasinda aynisavaşimla, özerklikle merkeziyetçilik arasinda, demokrasiyle "bürokrasi" arasinda, örgütü ve disiplini gevşetme eğilimiyle sikilaştirma eğilimi arasinda, istikrarsiz aydinla sadik proleterin anlayişiarasinda, aydin bireyciliğiyle proleter dayanişmasiarasinda ayniçekişmeyle karşikarşiyasiniz. Akla şu soru geliyor: bu çekişme karşisinda burjuva demokrasisinin —tarihin cilvesinin günün birinde yoldaş Akselrod'a göstermeyi özel olarak vaadettiği burjuva demokrasisi değil, ama gerçek burjuva demokrasisinin, sözcüleri, bizim Osvobojdeniye centilmenlerimizden daha az dikkatli ve akilliolmayan Almanya'daki burjuva demokrasisinin— tutumu neydi? Alman burjuva demokrasisi bu yeni çatişmaya derhal eğildi ve —Rus burjuva demokrasisi gibi, her yerdeki burjuva demokrasisi gibi— Sosyal-Demokrat Partinin oportünist kanadindan yana çikti. Alman hisse senetleri borsasinin önde gelen organiFrankfurter Zeitung,[48] Akselrod'un yazilarinin utanmazca çalinmasinin Alman basininda gerçek bir hastalik haline gelmekte olduğunu gösteren, gök gürültüsünü (sayfa 251) andirir bir başyaziyayinladi(Frankfurter Zeitung, 7 Nisan 1904, n° 97, akşam baskisi). Frankfurt hisse senetleri borsasinin haşin demokratlariSosyal-Demokrat Partideki "mutlakiyetçiliğe", "parti diktatörlüğü"ne, "parti otoritelerinin otokratik yönetimi"ne, "revizyonizmi bir bütün olarak cezalandirmayi" amaçlayan "yasaklar"a ("haksiz oportünizm suçlamasi"nianimsayin), "körükörüne bağlilik", "öldürücü disiplin" ve "kölece boyuneğme"de israr edilmesine ve parti üyelerini "siyasal cesetler" haline dönüştürmeye (bu, çark dişlileri ifadesinden oldukça kuvvetli) şiddetle saldirdilar. Hisse senetleri borsasinin şövalyeleri, sosyal-demokratlar arasindaki demokratik olmayan rejime karşiöfkeyle şöyle haykiriyorlardi: "Bütün kişisel özellikler, bütün bireysel nitelikler utanilasibir şey sayilacaktir, çünkü" Saksonya sosyal-demokratlarinin parti kongresinde, "konu üzerinde bir rapor sunan Sindermann'in uzun uzadiya ifade ettiği gibi, bu özellik ve niteliklerin, Fransiz anlayişina, joreciliğe ve millerandciliğa yolaçmasindan korkulmaktadir."
Ve görüldüğü gibi, yeni iskra'nin örgütlenme sorununa ilişkin yeni sloganlari, herhangi bir ilkeyi içeriyorsa, bunlar, hiç kuşku yok ki, oportünist ilkelerdir. Devrimci ve oportünist kanatlara bölünen parti kongremizin tahlilinin yanisira, örgütlenme sorunundaki oportünizmin aynieğilimlerde, aynisuçlamalarda ve çoğu zaman aynisloganlarda ifadesini bulduğu tüm Avrupa sosyal-demokrat partilerinin ortaya koyduğu örnek, bu vargiyidoğrulamaktadir. Doğaldir ki, çeşitli partilerin ulusal özellikleri ve farkliülkelerdeki farklisiyasal koşullar kendi izlerini birakmakta ve Alman oportünizmini Fransiz oportünizminden, Fransiz oportünizmini italyan oportünizminden ve italyan oportünizmini Rus oportünizminden ayirmaktadir. Ama bütün bu koşul ayriliklarine olursa olsun, bütün bu partilerin temel olarak devrimci ve oportünist (sayfa 252) kanatlara bölünüşündeki benzerlik, örgütlenme sorunlarinda oportünizmin izlediği düşünce çizgisi ve eğilimindeki benzerlik açikça ortadadir.[109*] Marksistlerimizin ve sosyal-demokratlarimizin saflarinda çok sayida radikal aydin yer aldikça, onlarin anlayişinin ürünü olan oportünizm, çok çeşitli alanlarda ve çok çeşitli biçimlerde var olmaya devam etmiştir, etmektedir. Biz dünya görüşümüzün temel sorunlarinda, programimiza ilişkin sorunlar üzerinde oportünizmle savaştik; amaçlarin tümden farkliliği, sosyal-demokratlarla, bizim yasal marksizmimizi baştan çikaran liberaller arasinda, kaçinilmaz olarak dönüşü olmayan bir parçalanmaya yolaçti. Taktik sorunlarda oportünizmle savaştik; daha önemsiz olan bu konularda Kriçevski ve Akimov yoldaşlarla aramizdaki farklilik, doğal ki geçiciydi, ayripartiler kurulmasina yolaçmadi. şimdi Martov'la Akselrod'un, program bir yana, taktik sorunlardan bile daha az temelli olan ama parti yaşamimizda şimdi ön plana çikmiş bulunan oportünizmini altetmeliyiz.
Oportünizmle savaştan söz ederken, bugünkü oportünizmin her alanda gösterdiği karakteristik bir özelliğini, yani bulanikliğini, şekilsizliğini (amorphousness), kaypakliğinihiç akildan çikarmamaliyiz. Oportünist kişi, yapisigereği, her zaman açik ve kararlibir tutum takinmaktan kaçinacaktir; her zaman orta yolu arayacaktir; her zaman birbirine (sayfa 253) karşit görüşler arasinda bir yilan gibi kivir-kivir gidip gelecek, her ikisiyle "görüş birliği" içinde olmaya ve fikir ayriliklariniküçük değişikliklere, kuşkulara, masum ve dindarca öğütlere, vb., indirgemeye çalişacaktir. Program sorunlarinda bir oportünist olan yoldaş Eduard Bernstein, partisinin devrimci programiyla "aynigörüştedir" ve hiç kuşku yok ki, o programin "esaslibiçimde gözden geçirilmesi"ni isterse de bunun şimdilik zamansiz, uygun düşmez ve "eleştiri"nin "genel ilkeleri"ni (ki bunlar burjuva demokrasisinden hiç bir eleştirel gözle bakmaksizin ödünç alinmiş ilkeler ve sloganlardir) açiklamak kadar önemli olmadiğinidüşünür. Taktik sorunlarinda oportünist olan yoldaş von Vollmar da sosyal-demokrasinin eski taktikleriyle görüş birliğindedir; herhangi bir belli "bakanlikçilik"[49] taktiği açikça savunmaktan çok, parlak söylevlerle, ufak-tefek değişikliklerle ve alaylidudak büküşleriyle yetinir. Örgüt sorunlarinda oportünist olan Martov ve Akselrod yoldaşlar, her ne kadar öyle yapma görünümü içinde ortaya atilmişlarsa da şimdiye dek "kural halinde belirlenebilecek" herhangi bir ilke ortaya koyamamişlardir; onlar da hiç kuşku yok ki, örgütümüzün tüzüğünün "esaslibiçimde gözden geçirilmesi"ni isterler (iskra, n° 58, s. 2, sütun 3), ancak kendilerini her şeyden önce, "örgütlenmenin genel sorunlari"na hasretmeyi yeğtutarlar (çünkü, birinci maddeye karşin merkeziyetçi bir tüzük olan tüzüğümüzün esaslibiçimde gözden geçirilmesi, eğer yeni iskra'nin anlayişidoğrultusunda yürütülürse, ister-istemez özerkliğe yolaçar; ve kuşku yok ki, yoldaş Martov ilke olarak özerklikten yana eğilim gösterdiğini kendisine bile itiraf etmek istemez). Bu nedenledir ki, onlarin "örgütlenme" ilkeleri, gökkuşağinin bütün renklerini taşir. Ağir basan şey, otokrasiyle bürokrasiye, körükörüne itaate, insanlarin çark dişlileri haline getirilmesine karşimasum ve ateşli konuşmalardir — bu konuşmalar öylesine masumdur ki, bu konuşmalarda neyin gerçekten ilke endişelerine (sayfa 254) dayandiğini, neyin üye seçilme endişesinden kaynaklandiğinisaptamak çok zordur. Ama söylev sürdükçe, işler kötüye gider: bu nefret edilesi "bürokrasi"yi tahlil etme ve kesinlikle tanimlama çabalariister-istemez özerkliğe varir; kendi tutumlarina "derinlik kazandirma" ve o tutumu hakliçikarma çabalariister-istemez geriliği, kuyrukçuluğu, jironden'vari lafebeliğini hakligörmeye varir. Sonunda gerçekten tek kesin ilke olarak anarşizm ilkesi belirir; bu ilke, bu nedenle pratikte başlibaşina bir kurtuluş çaresi olarak göze çarpar (pratik her zaman teorinin önünde gelir). Disipline dudak bükme —özellikle— anarşizm, işte bizim oportünizmimizin örgüt sorunlarinda basamaklariarasinda kayarak ve herhangi bir belli ilkeyi ifade etmekten büyük bir hünerle kaçinarak, gâh tirmandiği, gâh indiği merdiven.[110*] Oportünizm, program ve taktik sorunlarinda da tamitamina ayniaşamalardan geçmiştir: "ortodoksluğa", dar görüşlülüğe ve hareketsizliğe dudak bükme —revizyonist "eleştiri" (sayfa 255) ve bakanlik sevdasi— burjuva demokrasisi.
Disipline duyulan bu nefretle, bugün genel olarak oportünistlerin ve özellikle bizim azinliğimizin bütün yazilarinda göze çarpan, incinmişliğe hiç bir zaman kusur bulmama arasinda yakin, psikolojik bir bağlantivardir. Onlar gadre uğramiş, tedirgin edilmiş, firlatilip atilmiş, çembere alinmiş, kendilerine zorbalik edilmiştir. Bu çarpicisözlerde, belki de, zorbalarla zorbaliğa uğrayanlar[50] hakkindaki tatli, zekice güldürü yazisiniyazan kişinin görebildiğinden çok daha fazla psikolojik ve siyasal gerçek vardir. Çünkü, azinliğimeydana getirenlerin, bir tür incinmişlik duygusu taşiyanlar, şu ya da bu zamanda, şu ya da bu nedenle devrimci sosyal-demokratlar tarafindan gücendirilenler olduğunu görmek için parti kongresi tutanaklarina bakivermek yeter. Kendilerini çok kötü "gücendirdiğimiz" için kongreden çekilen bundcular ve Raboçeye Dyelo'cular vardir; genel olarak örgütlerin ve özellikle kendi örgütlerinin boğazlanmiş imasindan ötürü ölümcül ölçüde gücendirilen Yujni Raboçi yandaşlarivardir; kürsüye her çikişinda (çünkü her seferinde kendini hep budala yerine düşürmüştür) saldirilara dayanmak zorunda kalan yoldaş Mahov vardir; ve son olarak, tüzüğün 1. maddesiyle ilgili olarak "haksiz oportünizm suçlamasi"na uğrayarak ve, ayrica seçimlerde yenilgiye uğratilarak gücendirilen yoldaş Martov ve yoldaş Akselrod vardir. Bütün bu ölümcül saldirilar, bugün birçok darkafalinin düşündüğü biçimde, hoşgörüyle karşilanamayacak şakalarin, kaba davranişlarin, çilginca tartişmalarin, kapilariçarpmanin, yumruk- sallamanin raslansal sonucu değil, iskra'nin üç yillik ideolojik çalişmalarinin kaçinilmaz siyasal sonucuydu. Eğer bu üç yillik süre içinde, salt çene çalmakla yetinmediysek ve eyleme dönüştürülecek inançlariortaya koyduysak, bunun doğal sonucu kongrede iskracilara-karşiolanlarla ve "Bataklik"la savaşmaktan başka bir şey olamazdi. Ve açik alinla ön safta çarpişan yoldaş Martov'la (sayfa 256) birlikte, böyle çok insan yiğininigücendirdiğimiz zaman, bardağin taşmasiiçin yoldaş Akselrod'la yoldaş Martov'a ufak bir saldirida bulunmamiz yetti. Nicelik niteliğe dönüştü. Yadsima yadsindi. Gücendirilenler, kendi aralarindaki karşiliklihesaplariunuttular, birbirlerinin omzuna yaslanarak ağlaşmaya başladilar ve "leninizme karşiisyan bayraği"ni[111*] açtilar.
ileri olanlar gericilere karşiisyan ettiği zaman, isyan şahane birşeydir. Devrimci kanat oportünist kanada karşi, isyan ettiği zaman, isyan güzeldir. Oportünist kanat devrimci kanada karşiisyan ettiği zaman ise, o isyan kötüdür.
Yoldaş Plehanov, deyim yerindeyse, bu kötü işe, bir savaş tutsağiolarak katilmak zorunda kaldi. Plehanov, "çoğunluk" yararina baziönerilerin yazarindan, konudan soyutlanmiş bazisözler alarak "öfkesini dökmeye" çalişiyor ve haykiriyor: "Yoksul yoldaş Lenin! Ortodoks destekçileri harika bir takim! " (iskra, n° 63, Ek.)
Pek güzel yoldaş Plehanov, söyleyebileceğim tek şey şu: eğer ben yoksulsam, yeni iskra'nin yönetmenleri yoksulun da yoksuludurlar. Ben ne kadar yoksul olursam olayim, henüz parti kongresine gözlerimi kapatacak ve zekamigöstermek için komisyon üyelerinin önergeleri arasinda malzeme avciliğina çikacak kadar umutsuz bir yoksulluğa düşmedim. Ben ne kadar yoksul olursam olayim, yandaşlaridikkatsizce münasebetsiz bir söz sarfetmeyen ama her konuda —örgüt olsun, taktikler ya da program olsun— devrimci sosyal-demokrasi ilkelerine taban tabana ters düşen ilkelere inatla ve israrla sarilanlardan bin kez daha zenginim. Ne kadar yoksul olursam olayim, bu tür yandaşlarin bana karşidüzdükleri övgüleri kamuoyunun gözünden saklama (sayfa 257) aşamasina düşmedim. Yeni iskra yönetmenlerininse yapmak zorunda olduklarişey bu.
Okurlar, Rus Sosyal-Demokrat işçi Partisinin Voronej Komitesi neyi temsil ediyor, biliyor musunuz? Eğer bilmiyorsaniz, parti kongresi tutanaklariniokuyun. Tutanaklardan öğreneceksiniz ki, bu kurulun düşünce çizgisi, kongrede sonuna kadar partinin devrimci kanadiyla savaşan, birçok kez herkesin, yoldaş Plehanov'dan yoldaş Popov'a kadar herkesin oportünist olarak nitelediği yoldaş Akimov'la yoldaş Bruker tarafindan ifade edilmiştir. Evet, işte bu Voronej Komitesi Ocak ayindaki broşüründe (n° 12, Ocak 1904) şu açiklamayiyapiyor: "Düzenli olarak büyüyen partimizin yaşaminda geçen yil büyük ve önemli bir olay yer aldi: RSDiP'nin, bütün örgütlerinden gelen temsilcilerin katildiğiikinci kongresi. Bir parti kongresi toplanmasiçok örgün (complicated) ve şimdiki egemen monarşi yönetimi altinda çok tehlikeli ve güç bir iştir. Bu nedenledir ki, kongrenin toplanmasinin, kusursuz olmaktan çok uzak bir biçimde yapilmiş olmasina şaşmamak gerekir. Kongrenin kendisinin de, kazasiz belasiz geçmiş olduğu halde, partinin bütün bekleyişlerine karşilik vermemiş olmasida, yine bu nedenle, şaşirticideğildir. 1902 konferansinin, kongreyi toplamakla görevlendirdiği yoldaşlar tutuklanmiştir; kongreyi ise, Rus sosyal-demokrasisindeki eğilimlerden yalnizca birini temsil eden kişiler, yani iskracilar düzenlemiştir. Sosyal-demokrat örgütlerin iskraciolmayan birçoğu, kongre çalişmalarina katilmaya çağirilmamiştir; bir bakima bu nedenden ötürü, parti için kongrenin bir program ve tüzük yapmasiişi, son derece kusurlu bir biçimde gerçekleştirilmiştir: temsilcilerin kendileri bile, tüzükte 'tehlikeli yanliş anlamalara yolaçabilecek' önemli kusurlar bulunduğunu itiraf etmektedirler. Kongrede iskracilar da bölünmüştür; RSDiP'nin, daha önce iskra'nin hareket programiyla tam bir görüş birliği içinde bulunan birçok taninmiş üyesi, daha çok Lenin ve Plehanov tarafindan savunulan bu görüşlerin çoğunun pratik olmadiğisonucuna varmişlardir. Gerçi kongrede bu kişiler üstün gelmiştir ama, gerçek yaşamin nabzive iskracilara-karşiolanlarin tümünün katildiğipratik çalişmanin gerekleri, teorisyenlerin hatalarinihizla düzeltmektedir ve kongreden bu yana daha şimdiden önemli değişiklikler getirmiştir. 'iskra', (sayfa 258) büyük ölçüde değişmiştir ve genel olarak sosyal-demokrat hareket içindeki tüm işçilerin isteklerine dikkat edileceğini vaadetmektedir. Her ne kadar kongre sonuçlarinin gelecek kongrede gözden geçirilip düzeltilmesi gerekecekse de ve bizzat temsilcilerin gördüğü gibi bu sonuçlar doyurucu değilse de ve bu nedenle parti tarafindan kinanamayacak kararlar olarak kabul edilemezse de, kongre, partide durumu aydinliğa kavuşturmuştur, bundan sonraki teorik ve örgütsel çalişmalar için birçok malzeme sağlamiştir; ve bir bütün olarak partinin çalişmalariiçin engin öğretici değeri olan bir deneyimdir. Kongrenin kararlarinive kabul ettiği tüzüğü, bütün örgütler dikkate alacaktir, ancak örgütlerin çoğu, bu kararlarin ve bu tüzüğün açik kusurlarikarşisinda, kendilerine yalnizca o kararlarin ve tüzüğün kilavuzluk etmesinden geri duracaklardir.
"Partinin bir bütün olarak çalişmalarinin önemini tam kavramiş olan Voronej Komitesi, kongrenin hazirlanmasina ilişkin bütün —çalişmalara etkin bir şekilde karşilik vermiştir. Kurul, kongrede olup-bitenlerin önemini takdir eder ve merkez yayin organi(ana organ) haline gelen iskra'daki değişiklikleri memnunlukla karşilar.
"Partideki ve Merkez Yönetim Kurulundaki durum her ne kadar bizim için henüz doyurucu değilse de, partiyi örgütlemeye dönük güç görevin ortak çabalarla yetkinleştirilebileceğine inaniyoruz. Baziuydurma dedikodular karşisinda, Voronej Komitesinin partiden ayrilmasidiye bir şeyin sözkonusu olmadiğiniyoldaşlara duyururuz. Voronej Komitesi, RSDiP'nden Voronej Komitesi gibi bir işçi örgütünün çekilmesinin nasil tehlikeli bir örnek yaratacağini, bunun parti için nasil bir leke olacağini ve ayniörneği izleyecek işçi örgütleri için bunun nasil zararliolacağiniçok iyi bilmektedir. Yeni bölünmelere neden olmamaliyiz, sinif bilinci taşiyan bütün işçileri ve sosyalistleri bir partide birleştirmek için israrla çaba göstermeliyiz. Bir nokta daha var, ikinci kongre, bir kurucu kongre değil, yalnizca olağan bir kongreydi. Partiden çikarma, ancak bir parti yargikurulunun karariyla olabilir; herhangi bir sosyal-demokrat örgütü partiden çikarmaya, hiç bir kurulun, hatta Merkez Yönetim Kurulunun bile hakkiyoktur. Üstelik ikinci kongre tarafindan kabul edilen tüzüğün 8'inci maddesine göre, her örgüt (sayfa 259) kendi yerel işlerinde özerktir. Buna uygun olarak, Voronej Komitesinin, kendi örgütlenme görüşlerini uygulamaya koymaya ve o görüşleri parti içinde savunmaya hakki vardir." iskra, n° 61'de bu broşürden aktarma yaparken, yeni iskra'nin yazikurulu, bu tiradin, burada daha büyük puntolarla dizilen son bölümünü almişlar, daha küçük puntolarla dizilen ilk bölümünü ise atlamayi yeğ tutmuşlardir.
Utanç içindeydiler.