Ne Yapmalı? - SİYASAL GAZETE "PLANI"
V. İ. LENİN
(Hareketimizin Canalıcı Sorunları)
5. BÜTÜN RUSYA İÇİN BİR SİYASAL GAZETE "PLANI"
Bizi "teoriyi pratikten tecrit ederek onu cansız bir öğreti haline getirme" eğilimiyle suçlayan B. Kriçevski (Raboçeye Dyelo, n° 10, s. 30) şöyle yazıyor: "İskra'nın bu alanda yapmış olduğu en büyük hata, genel bir parti örgütü konusunda ileri sürdüğü 'Planı'ydı" (yani "Nereden Başlamalı" adlı makale [90*] ). Martinov, "İskra'nın, parlak ve eksiksiz düşüncelerin propagandasına kıyasla günlük tekdüze mücadelenin ilerleyişinin önemini küçümseme eğilimi ... bu gazetenin 4. sayısında çıkan 'Nereden Başlamalı' başlıklı makalede ileri sürülen ve partinin (sayfa: 187) örgütlenmesi konusundaki planı ile doruğuna ulaştı" (ibid., s. 61) diyerek, aynı düşünceyi yinelemektedir. Ve nihayet L. Nadejdin de, son zamanlarda, bu "plana" karşı öfke korosuna katıldı ("plan"ın tırnak içinde yazılması alaylı bir küçümsemeyi ifade etmek içindi). Elimize henüz geçmiş olan Devrimin Arifesi başlıklı broşüründe (daha önce gördüğümüz Svoboda, "Devrimci-Sosyalist Grup" tarafından yayınlanmıştır) şöyle yazıyor (s. 126): "iç bağlantısı Rusya çapında bir gazete tarafından sağlanan bir örgütün şu anda sözünü etmek, masabaşı düşüncelerin ve masabaşı çalışmaların propagandasını yapmaktır" ve bu "kitabiliğin" vb. belirtisidir.
Bu iki akım arasındaki yakınlığın kökenlerini siyaset ve örgütlenme bölümlerinde gördüğümüz için, teröristlerimizin, "günlük tekdüze mücadeleninin ilerleyişinin" savunucularıyla görüş birliğinde olmaları bizim için şaşırtıcı değildir. Ama burada şu noktaya dikkat çekmek isteriz ki, Nadejdin, hoşuna gitmeyen bir makaledeki düşünce silsilesini anlamaya bilinçli olarak çalışmış olan ve isabetli yanıtlar vermeye çalışmış olan tek kişidir, oysa Raboçeye Dyelo, konuyla doğrudan doğruya ilgili somut hiç bir söz söylememiş, ve gereksiz demagojik saldırılarla sorunu karışık bir hale getirmekten başka bir şey yapmamıştır. Bu iş pek zevkli olmasa da, ilkin bu Augias ahırlarını temizlemekle uğraşmalıyız.
A. "NEREDEN BAŞLAMALI" MAKALESİNDEN KİM ALINDI?[75]
Raboçeye Dyelo'nun başımıza yağdırdığı sıfat ve ünlemlerden bazılarını aktaralım. "Bir parti örgütünü gazete yaratmaz, tersine, gazeteyi parti örgütü yaratır. ..." "Partinin üstünde duran, onun denetimi dışında ve kendi ajan kadrosu sayesinde Partiden bağımsız olan bir) gazete. ..." "Nasıl oldu da İskra, kendisinin de bağlı bulunduğu ve fiilen varolan sosyal-demokrat örgütleri unuttu? ..." "Sağlam ilkelere ve bunlara denk düşen bir plana sahip bulunanlar, partinin gerçek mücadelesinin yüksek düzenleyicileridirler ve partiye kendi planlarını kabul ettirirler. ..." "Plan, bizim etkin ve canlı örgütlerimizi, gölgeler diyarına sürüyor ve hayali bir ajanlar ağı kurmak istiyor. ..." "Eğer İskra'nın planı uygulanmış olsaydı, biçimlenmekte olan Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisinin bütün izleri silinmiş, olurdu. ..." "Bir propaganda organı, bütün pratik devrimci mücadelenin denetim-dışı otokratik yasa yapıcısı oluyor. ..." "Partimiz, özerk bir yazıkuruluna tamamıyla boyuneğme önerisine nasıl tepki göstermelidir?" vb., vb..
Okurun yukardaki aktarmaların içeriği ve tonundan da anlayacağı gibi, Raboçeye Dyelo, alınmıştır. Bu alınma, kendi hesabına değil, İskra'nın sözümona gölgeler diyarına sürmek istediği ve izlerini ortadan kaldıracağı partimizin örgütleri ve komiteleri adına bir alınmadır. Ne korkunç şey! Yalnız bu nokta bize biraz tuhaf görünüyor. "Nereden Başlamalı" başlıklı makale, 1901'in Mayısında yayınlandı. Raboçeye Dyelo'daki yazılar 1901'in Eylülünde çıkmıştır. Şimdi ise 1902'nin Ocak ayının ortasında bulunuyoruz. Bu beş ay içinde (Eylülden önce ve sonra) Partinin tek bir komitesi ve tek bir örgütü, kendilerini gölgeler diyarına sürmek isteyen bu canavarı resmen protesto etmiş değildir; ama bu süre içinde İskra'da ve birçok yerel ve yerel olmayan yayınlarda Rusya'nın her tarafından gelen yüzlerce haber yayınlanmıştır. Nasıl oluyor da gölgeler diyarına sürülecek olanlar bunun farkına varmadıkları ve İskra'ya alınmadıkları halde, bir üçüncü şahls, kendisini bu bakımdan hakarete uğramış sayıyor?
Bunun açıklaması, komitelerin ve öteki örgütlerin gerçek çalışma içinde olmalarında ve "demokrasicilik" oynamamalarındadır. Komiteler, "Nereden Başlamalı" başlıklı makaleyi okudular, bunun "kuruluşuna her yandan girişilebilsin diye kesin bir örgütlenme planını hazırlama" çabası olduğunu gördüler; ve bu "yanlar"dan hiç birinin bu mimari planın zorunluluğundan ve doğruluğundan emin olmadıkça "onun inşasına kalkışmayı" düşünmeyeceğini çok iyi bildiklerinden ve gördüklerinden, İskra'da şu aşağıda yer alan sözleri söyleyenlerin aşırı cüretinden doğal olarak "alınmadılar" ve kendilerini hakarete uğramış saymayı akıllarından geçirmediler;
İskra'da denen şuydu: "Bu sorunun ivedi ve önemli bir sorun olması karşısında, biz kendi hesabımıza, hazırlanmakta olan bir broşürde daha ayrıntılı olarak geliştireceğimiz bir plan taslağını, burada, yoldaşların dikkatine sunuyoruz." Konuya ciddi bir şekilde yaklaşılacak olursa, yoldaşların kendilerine sunulan planı kabul etmeleri halinde, bu plana "boyuneğdikleri" için değil, ortak dava için, zorunluluğuna inandıkları için uygulayacaklarını, ve kabul etmemeleri halinde de, "taslağın" (ne iddialı sözcük değil mi?) sadece bir taslak olarak kalıp unutulacağını anlamamak mümkün müydü? Bir plan taslağına karşı sadece "çürüterek" ve yoldaşlara bunu reddetmelerini öğütleyerek değil de, devrimcilikte deneyimsiz olanları, planı hazırlayanlara karşı, sadece "yasalar koymaya" ve ortaya "yüksek düzenleyiciler" olarak çıkmaya cüret ettikleri için, yani bir plan taslağı önermeye cüret ettikleri için kışkırtarak mücadele etmek demagoji değil midir? Eğer yerel militanları daha geniş görüşlere, hedeflere, planlara vb. yükseltme yolundaki bir girişim karşısında, sadece bu görüşlerin yanlış oldukları ileri sürülerek itiraz etmekle kalınmayıp, "yükselmemiz istendi" diye, bu yüzden, kendimizi "hakarete uğramış" sayarsak, partimiz gelişip ilerleyebilir mi? Nadejdin de planımızı "çürütmeye" kalkıştı, ama o, siyasal görüşlerinin safdilliği ya da ilkelliğiyle açıklanmayacak herhangi bir demagojiye başvurmadı; bir "parti müfettişliği" kurmak niyetinde olduğumuz iddiasına daha baştan kesin olarak karşı çıktı. Onun için Nadejdin'in plan konusundaki eleştirisine yanıt verilebilir ve verilmelidir, oysa Raboçeye Dyelo'ya yanıt vermeye değmez.
İskra'da denen şuydu: "Bu sorunun ivedi ve önemli bir sorun olması karşısında, biz kendi hesabımıza, hazırlanmakta olan bir broşürde daha ayrıntılı olarak geliştireceğimiz bir plan taslağını, burada, yoldaşların dikkatine sunuyoruz." Konuya ciddi bir şekilde yaklaşılacak olursa, yoldaşların kendilerine sunulan planı kabul etmeleri halinde, bu plana "boyuneğdikleri" için değil, ortak dava için, zorunluluğuna inandıkları için uygulayacaklarını, ve kabul etmemeleri halinde de, "taslağın" (ne iddialı sözcük değil mi?) sadece bir taslak olarak kalıp unutulacağını anlamamak mümkün müydü? Bir plan taslağına karşı sadece "çürüterek" ve yoldaşlara bunu reddetmelerini öğütleyerek değil de, devrimcilikte deneyimsiz olanları, planı hazırlayanlara karşı, sadece "yasalar koymaya" ve ortaya "yüksek düzenleyiciler" olarak çıkmaya cüret ettikleri için, yani bir plan taslağı önermeye cüret ettikleri için kışkırtarak mücadele etmek demagoji değil midir? Eğer yerel militanları daha geniş görüşlere, hedeflere, planlara vb. yükseltme yolundaki bir girişim karşısında, sadece bu görüşlerin yanlış oldukları ileri sürülerek itiraz etmekle kalınmayıp, "yükselmemiz istendi" diye, bu yüzden, kendimizi "hakarete uğramış" sayarsak, partimiz gelişip ilerleyebilir mi? Nadejdin de planımızı "çürütmeye" kalkıştı, ama o, siyasal görüşlerinin safdilliği ya da ilkelliğiyle açıklanmayacak herhangi bir demagojiye başvurmadı; bir "parti müfettişliği" kurmak niyetinde olduğumuz iddiasına daha baştan kesin olarak karşı çıktı. Onun için Nadejdin'in plan konusundaki eleştirisine yanıt verilebilir ve verilmelidir, oysa Raboçeye Dyelo'ya yanıt vermeye değmez.
Ama "otokrasi" ve "boyuneğme" diye haykıracak kadar alçalmış olan bir yazarın horlanması, böylelerinin okurların kafasında meydana getirdikleri karışıklığı çözme ve okuru aydınlığa kavuşturma görevinden bizi azat etmez. Burada "geniş demokrasi" gibi çekici sözlerin gerçek niteliğini herkes önünde açıklayabiliriz. Komiteleri unutmakla, onları gölgeler diyarına sürmek istemekle, ya da bu yolda çaba göstermekle vb. suçlanıyoruz. Gizlilik gerekleri yüzünden okura komitelerle gerçek ilişkilerimiz konusunda hemen hemen hiç bir bilgi veremezken, bu iddialara nasıl yanıt verebiliriz? Kalabalıkları kışkırtmak için ağır suçlamalarda bulunan kimseler, arsızlıkları ve bir devrimcinin kurmakta olduğu, ya da kurmaya çalıştığı ilişki ve bağlantıları herkesten dikkatlice gizlemekle yükümlü olduğunu görmezden gelmeleri bakımından bizden ileridedirler. Elbette ki, bu gibileriyle "demokratçılık" alanında rekabete girişmeyi kesin olarak reddediyoruz. Partinin bütün sorunlarından haberdar olmayan okura gelince, ona karşı görevimizi yerine getirmenin tek yolu, kendisine olanı ve im Werden'i [91*] değil, olmuş olanın bir parçasını ve geçmişe ait bir şey olarak söylenmesinde bir sakınca olmayanı anlatmaktır.
Bund, "gasp"ta [92*] bulunduğumuzu ima ediyor. Yurtdışı Birlik, bizi, Partimizin bütün izlerini silmeye çalışmakla suçluyor. Baylar, kamuoyuna geçmişe ait dört olguyu anlattığımız zaman, ağzınızın payını almış olacaksınız.
Birinci olgu. [93*] Partimizin kurulmasına ve Parti Kuruluş Kongresine bir delege gönderilmesine doğrudan doğruya katılan Mücadele Birliğinin üyelerinden biri, İskra grubunun bir üyesiyle, işçilere yönelik ve bütün harekete hizmet edecek bir kitap dizisinin yayınlanması konusunda anlaşmaya vardı. Kitap dizisini yayınlama girişimi sonuç vermedi, ve bu dizi için yazılan broşürler, Rus Sosyal-Demokratlarının Görevleri ve Yeni Fabrika Yasası, [94*] dolambaçlı bir yol izleyerek ve üçüncü şahısların aracılığıyla, yurtdışına iletildi ve orada yayınlandı.
İkinci olgu. Bund Merkez Komitesi üyeleri, İskra grubunun bir üyesine, Bund'un o sıra "Yazın Laboratuvarı" diye nitelendirdiği şeyin örgütlendirilmesi önerisinde bulundu. Bu öneride bulunurken, bundcular, istedikleri yapılmadığı takdirde hareketin çok gerileyeceğini söylediler. Bu görüşmelerin sonucu, Rusya'da İşçi Sınıfı Davası [95*] broşürünün çıkması oldu.
Üçüncü olgu. Bund Merkez Komitesi, bir taşra kenti kanalından, İskra grubunun bir üyesine, yeniden canlandırılan Raboçaya Gazeta'nın yayınını üzerine alması önerisinde bulundu ve elbette ki olumlu yanıt aldı. Daha sonra öneri değiştirildi: yazıkurulunun bileşimi hakkında yeni bir plan kabul edildiğinden, sözkonusu yoldaşın gazeteye sadece yazılarıyla katkıda bulunması istendi. Elbette bu öneriye de olumlu yanıt verildi. (Birer suretini sakladığımız) makaleler gönderildi: "Programımız", ki bernştayncılığa karşı, legal yazının ve Raboçaya Mysıl'ın izlediği çizgide meydana gelen değişikliğe karşı kesin bir protesto idi, "Şu Andaki Görevimiz" ("düzenli olarak çıkacak ve bütün yerel gruplarla sıkı bağlar kuracak olan bir parti organının yayınlanması"; hüküm süren "amatörlüğün" zararları); "İvedi Bir Sorun" (ortak bir organın yayınlanmasına girişilmezden önce, ilkin yerel grupların eylemini geliştirmenin gerekli olduğu yolundaki itirazın incelenmesi; bir "devrimci örgütün" büyük önemi ve "örgütlenme, disiplin ve gizlilik tekniğinin en yüksek noktaya kadar geliştirilmesinin" gereği üzerinde direnme). [96*] Raboçaya Gazeta'nın yeniden yayınlanması önerisi gerçekleştirilmedi, ve yazılar yayınlanmadı.
Dördüncü olgu. Partimizin ikinci olağan kongresini hazırlayan komitenin bir üyesi, İskra grubundan bir üyeye kongrenin programını iletti ve İskra grubunun yeniden canlandırılacak olan Raboçaya Gazeta'nın yazıkurulu olmasını önerdi. Bu ilk adım, daha sonra, bu üyenin içinde bulunduğu komite ve Bund'un Merkez Komitesi tarafından onaylandı. İskra grubu, kongrenin nerede ve ne zaman toplanacağından haberdar edildi ve (bazı nedenlerden ötürü delege gönderip gönderemeyeceğinden emin olmadığından) kongre için yazılı bir rapor hazırladı. Rapor, salt, bir Merkez Komitesi seçilmesinin şimdiki gibi kesin bir dağınıklık anında birlik sorununu çözememekle kalmayıp, yeni bir ani ve geniş kapsamlı polis baskını halinde -ki, bu yeteri kadar gizlilik kurallarına uymayan bugünkü çalışma koşullarında çok daha olasıdır- büyük bir fikri, partiyi kurma fikrini bir kez daha tehlikeye atacağını; onun için bütün komiteleri ve bütün öteki örgütleri, bunları pratik bir bağ ile gerçekten bağlayacak olan, hareketin bütününün yönetimini üzerine alacak bir önderler grubunu gerçekten hazırlayacak ve yeniden kurulacak olan ortak gazeteyi desteklemeye çağırmakla işe başlamak gerektiğini; komitelerin ve partinin, o zaman, bu grup büyüyüp güçlenir güçlenmez, onu kolayca bir merkez komitesi haline getirebileceklerini ifade ediyordu. Bir dizi polis baskını ve tutuklamaları yüzünden, kongre toplanamadı ve rapor, bir komitenin temsilcilerinin de aralarında bulunduğu sadece birkaç arkadaş tarafından okunduktan sonra, güvenlik nedenleriyle yokedildi.
Bund'un bizim gaspçı olduğumuzu anıştırarak, ya da Raboçeye Dyelo'nun bizi komiteleri gölgeler diyarina sürmeye niyetlenmekte, ve parti örgütü yerine tek bir gazetenin öne sürdüğü düşünceleri yayan bir örgütü "koymak istemekle" suçlayarak başvurdukları yöntemlerin niteliği konusunda kararı okur versin. Evet, biz, komitelerin kendilerine, onlardan gelen sürekli çağrılara uyarak, belirli bir ortak eylem planının kabul edilmesinin gereğini açıkladık ve savunduk. Bizim Raboçaya Gazeta'da yayınlamak üzere kaleme alınan makalelerde ve parti kongresine sunulan raporda üzerinde işlediğimiz bu plan, bu kez de partinin (fiilen) yeniden kurulması inisiyatifini üzerine alacak kadar partide nüfuzlu olan kimselerin çağrısı üzerine, parti örgütünün kendisi için hazırlanmıştı. Ve parti örgütünün, partinin merkez organını bizimle birlikte resmen yeniden kurmak için ardarda yapılan iki girişimin kesin olarak başarısızlığa uğramasından sonradır ki, bundan sonraki üçüncü girişimde, yoldaşlarımızın ellerinde bazı deneyim sonuçları olsun diye ve sadece tahminler ve varsayımlarla yetinmesinler diye, resmi olmayan bir organı çıkarmayı birinci görevimiz saydık. Şu anda bu deneyimin bazı sonuçları şimdiden gözler önündedir, ve bütün yoldaşlar, bizim görevimizi doğru anlayıp anlamadığımızı ve bazılarına "ulusal" sorundaki tutarsızlıklarının, bazılarına da ilke sorunundaki yalpalamalarının kabul edilemezliğini gösterdik diye, salt bu nedenle,yakın geçmişi bilmeyen kimseleri yanılgıya sürüklemeye çalışan kimseler hakkında ne düşünmek gerektiğini doğru değerlendirebilirler.
B. BİR GAZETE KOLLEKTİF BİR ÖRGÜTLEYİCİ OLABİLİR Mİ?
"Nereden Başlamalı" başlıklı makale, özünde asıl bu sorunu koyuyor, ve buna olumlu yanıt veriyor. Bizim bildiğimiz kadarıyla, bu sorunun özünü tahlil etmeye girişmiş olan, bu sorunun olumsuz olarak yanıtlandırılması gerektiğini tanıtlamaya kalkışmış olan biricik kimse, L. Nadejdin'dir, ve onun ileri sürdüğü savları buraya tam olarak aktarıyoruz:
"... İskra'nın (n° 4) bütün Rusya'yı kapsayan bir gazetenin gereği sorununu ele alması, bizi çok sevindirmiştir; ama bu görüşün, makalenin "Nereden Başlamalı" başlığıyla uygunluk içinde olduğunu söyleyemeyiz. Hiç kuşku yok ki, bu, son derece önemli bir konudur, ama ne bir gazete, ne bir bildiriler dizisi, ne de bir bildirgeler yığını, devrim dönemlerinde militan bir örgütün temellerini atamaz. Önemli olan güçlü yerel siyasal örgütler yaratma işine girişmektir. Bizde eksik olan budur, yığınlar hemen hemen sadece iktisadi mücadeleyi yürütürlerken, biz, esas olarak bilinçli işçiler arasında çalıştık. İyi eğitilmiş güçlü yerel siyasal örgütler olmadan, en kusursuz biçimde örgütlendirilmiş olsa da, bütün Rusya için bir gazete ne işe yarar? Bu, tükenmeden alev alev yanan, ama kimseyi tutuşturmayan bir çalı olurdu! İskra sanıyor ki, halk, bu gazetenin çevresinde ve onun adına girişilen eylemlerde biraraya gelecek ve örgütlenecek. Ama bunların daha somut eylemler çevresinde biraraya gelmesi ve örgütlenmesi daha kolay olmaz mı? Bu somut eylem şu olabilir ve olmalıdır da: yerel gazetelerin yaygın biçimde kurulması, işçi güçlerinin gösterilere şimdiden hazırlanması, yerel örgütlerin işsizler arasında sürekli faaliyet göstermesi (yorulmak bilmeden broşür ve bildirilerin dağıtılması, mitinglerin düzenlenmesi, hükümete karşı protesto çağrıları vb.). Yörelerde canlı siyasal eyleme girişmeliyiz, gerçek bir temel üzerinde birleşme zamanı geldiğinde, bu birlik, suni bir gazete birliği olmayacak, kâğıt üzerinde kalmayacaktır. Yerel çalışmaları Rusya ölçüsünde birleştirme işi, gazetelerin başaracağı bir iş değildir!" (Devrimin Arifesi, s. 54.)
Bu veciz tiratta, yazarın, planımız hakkında edindiği yanlış fikri ve genel olarak İskra'ya karşı ileri sürdüğü görüşün yanlışlığını en iyi belirten sözlerin altını çizdik. İyi eğitilmiş güçlü yerel siyasal örgütler olmadan, en kusursuz biçimde örgütlendirilmiş olsa da, bütün Rusya için en iyi gazete hiç bir işe yaramaz. Bu, tamamen doğru. Ama bütün sorun şu ki, güçlü siyasal örgütleri eğitebilmek için, bütün Rusya'yı kapsayan bir gazeteden başka araç yoktur. Yazar İskra'nın "Plan"ını ortaya koymazdan önce yaptığı en önemli açıklamayı gözden kaçırmış: "Bütün güçleri birleştirebilecek ve hareketin sadece lafta değil, gerçekten yöneticisi olabilecek bir devrimci örgütün, yani her protesto hareketini ve her kaynaşmayı her an desteklemeye hazır, ve bunlardan kesin mücadeleyi verebilecek olan savaş güçlerini inşa etmek ve sağlamlaştırmak için yararlanabilen bir örgütün kurulması" zorunludur. Şimdi, diye devam ediyor İskra, Şubat ve Mart olaylarından sonra, herkes, ilke olarak, bu konuda görüş birliğindedir; ama bize gerekli olan sorunun ilke olarak çözümü değil, fiilen çözümüdür. Herkesin her yönden derhal inşasına girişebileceği kesin bir inşa planını derhal ortaya koymalıyız. Oysa, fiili çözümden bizi gerilere, ilkede doğru olan, tartışılmayacak kadar doğru olan, ama geniş işçi yığınları için kesin olarak yetersiz ve anlaşılmaz olan o büyük "güçlü siyasal örgütleri eğitmeye" doğru çekmek istiyorlar! Sorunumuz bu değildir değerli yazar. Sorun, eğitimin nasıl yapılacağı ve bunun nasıl başarılacağıdır.
"Yığınlar hemen hemen sadece iktisadi mücadeleyi yürütürlerken, biz esas olarak bilinçli işçiler arasında çalıştık" demek doğru değildir. Sorunu bu biçimde koyarsak, savunulan tez, Svoboda'nın alışılagelen ama özünde yanlış olan ve bilinçli işçiler ile "yığınları" karşı karşıya getiren tezine indirgenir. Son yıllarda, bilinçli işçiler bile "hemen hemen sadece iktisadi mücadele yürütmüşlerdir".
Birinci nokta bu. Öte yandan, biz, hem bilinçili işçiler arasında ve hem de aydınlar arasından bu mücadele için önderlerin eğitilmesini sağlamadıkça, yığınlar hiç bir zaman siyasal mücadeleyi yürütmeyi öğrenemeyeceklerdir. Böyle önderler, ancak siyasal yaşamımızın bütün her günkü yönlerini, çeşitli sınıfların çeşitli nedenlerle bütün protesto ve mücadele girişimlerini sistemli olarak değerlendirerek eğitimlerini sağlayabilirler. Onun için "siyasal örgütlerin inşası"ndan sözetmek ve aynı zamanda siyasal bir gazetenin "kırtasiye işini", "yörelerdeki canlı siyasal eylem"le karşı karşıya getirmek, sadece gülünçtür. İskra bir gazete kurma yolundaki "planını", işsizler hareketini, köylü ayaklanmalarını, zemstvo halkı arasındaki hoşnutsuzluğu, "çarcı bir başıbozuğun kudurganlığı karşısında halkın öfkesini" vb. destekleyecek bir "militan hazırlık" yaratma yolundaki "plana" uygun hale getirmiştir. Hareketi biraz olsun tanıyanlar, yerel örgütlerin büyük çoğunluğunun bu gibi şeyleri hiç bir zaman akıllarından bile geçirmediklerini; burada işaret edilen "canlı siyasal eylem" olanaklarının birçoğunun, tek bir örgüt tarafından bile hiç bir zaman gerçekleştirilmediğini; örneğin zemstvo aydınları arasındaki hoşnutsuzluğun ve protestonun büyümesine dikkati çekmenin, Nadejdin'de ("Hey Tanrım, bu gazete zemstvo halkı için mi çıkmaktadır?" - Devriminin Arifesi, s. 129), ekonomistler arasında (İskra'ya n° 12'deki mektup) ve pratik içinde çalışanlar arasında dehşet ve şaşkınlık yarattığını çok iyi bilirler. Bu koşullar altında, "işe başlamak" ancak insanları bütün bunlar üzerinde düşünmeye, çeşitli kaynaşma ve etkin mücadele belirtilerini özetlemeye ve genelleştirmeye teşvik etmekle mümkündür. Sosyal-demokrat görevlerin soysuzlaştırıldığı zamanımızda, "canlı siyasal eylem"e başlamanın tek yolu, canlı siyasal ajitasyonlardır, bunu da, sık sık çıkan ve düzenli biçimde dağıtılan Rusya için bir gazetemiz olmadıkça sağlayamayız.
Birinci nokta bu. Öte yandan, biz, hem bilinçili işçiler arasında ve hem de aydınlar arasından bu mücadele için önderlerin eğitilmesini sağlamadıkça, yığınlar hiç bir zaman siyasal mücadeleyi yürütmeyi öğrenemeyeceklerdir. Böyle önderler, ancak siyasal yaşamımızın bütün her günkü yönlerini, çeşitli sınıfların çeşitli nedenlerle bütün protesto ve mücadele girişimlerini sistemli olarak değerlendirerek eğitimlerini sağlayabilirler. Onun için "siyasal örgütlerin inşası"ndan sözetmek ve aynı zamanda siyasal bir gazetenin "kırtasiye işini", "yörelerdeki canlı siyasal eylem"le karşı karşıya getirmek, sadece gülünçtür. İskra bir gazete kurma yolundaki "planını", işsizler hareketini, köylü ayaklanmalarını, zemstvo halkı arasındaki hoşnutsuzluğu, "çarcı bir başıbozuğun kudurganlığı karşısında halkın öfkesini" vb. destekleyecek bir "militan hazırlık" yaratma yolundaki "plana" uygun hale getirmiştir. Hareketi biraz olsun tanıyanlar, yerel örgütlerin büyük çoğunluğunun bu gibi şeyleri hiç bir zaman akıllarından bile geçirmediklerini; burada işaret edilen "canlı siyasal eylem" olanaklarının birçoğunun, tek bir örgüt tarafından bile hiç bir zaman gerçekleştirilmediğini; örneğin zemstvo aydınları arasındaki hoşnutsuzluğun ve protestonun büyümesine dikkati çekmenin, Nadejdin'de ("Hey Tanrım, bu gazete zemstvo halkı için mi çıkmaktadır?" - Devriminin Arifesi, s. 129), ekonomistler arasında (İskra'ya n° 12'deki mektup) ve pratik içinde çalışanlar arasında dehşet ve şaşkınlık yarattığını çok iyi bilirler. Bu koşullar altında, "işe başlamak" ancak insanları bütün bunlar üzerinde düşünmeye, çeşitli kaynaşma ve etkin mücadele belirtilerini özetlemeye ve genelleştirmeye teşvik etmekle mümkündür. Sosyal-demokrat görevlerin soysuzlaştırıldığı zamanımızda, "canlı siyasal eylem"e başlamanın tek yolu, canlı siyasal ajitasyonlardır, bunu da, sık sık çıkan ve düzenli biçimde dağıtılan Rusya için bir gazetemiz olmadıkça sağlayamayız.
İskra "planına" "kitabiliğin" belirtisi olarak bakanlar, bu planın özünü hiç anlayamamışlardır ve şu an için en uygun araç olarak önerilen şey ile amacı birbirine karıştırmışlardır. Böyleleri, planın canlı bir açıklamasını sunabilmek için yapılan iki kıyaslamayı inceleme zahmetine katlanmamışlardır. İskra şöyle yazmıştır:
Bütün Rusya için bir siyasal gazetenin yayınlanması ana çizgi olmalıdır: bu çizgiyi izleyerek bu örgütü (yani her protesto hareketini ve her kaynaşmayı her an desteklemeye hazır devrimci örgütü) durmadan geliştirebilir, derinliğine ve genişliğine güçlendirebiliriz. Lütfen söyleyiniz, duvarcıların, şimdiye kadar görülmedik büyüklükte kocaman bir yapının çeşitli bölümlerine tuğlaları yerleştirdikleri zaman, tuğlaları koyacakları doğru yerleri bulmalarında onlara yardımcı olsun,diye, ortak işin nihai amacını kendilerine göstersin diye, sadece her tuğlayı değil, önceden ve sonradan konulan tuglalara harçla yapıştırıldığı zaman tam ve kesin bir çizgi teşkil edecek her tuğla parçacığını bile kullanabilmek için, bir ipten yararlanmaları "kırtasiyecilik" midir? Ve biz, parti yaşamımızda, tuğlalarımızın ve duvarcılarımızın bulunduğu, ama herkesin görebileceği ve izleyebileceği o kılavuz çizgisinden yoksun bulunduğumuz böyle bir dönemden geçmiyor muyuz? Varsınlar böyle bir çizgi çiziyoruz diye, komuta etmek istediğimizi haykırsınlar. Eğer biz komuta etmek isteseydik, gazetemizin başlığına, "İskra, n° l" değil, bazı yoldaşların istedikleri gibi, ve yukarda anlatılan olaylardan sonra bunu yapmaya pekâlâ hakkımız olduğu gibi, "Raboçaya Gazeta, n° 3" yazardık baylar. Ama biz, bunu yapmadık. Bütün sahte sosyal-demokratlara karşı uzlaşmaz bir savaş verebilmek için ellerimizin serbest kalmasını istedik; doğru olarak çizilmesi koşuluyla, çizdiğimiz çizgiye, resmi bir organ tarafından çizildiği için değil, doğru olduğu için saygı duyulmasını istedik.
Bütün Rusya için bir siyasal gazetenin yayınlanması ana çizgi olmalıdır: bu çizgiyi izleyerek bu örgütü (yani her protesto hareketini ve her kaynaşmayı her an desteklemeye hazır devrimci örgütü) durmadan geliştirebilir, derinliğine ve genişliğine güçlendirebiliriz. Lütfen söyleyiniz, duvarcıların, şimdiye kadar görülmedik büyüklükte kocaman bir yapının çeşitli bölümlerine tuğlaları yerleştirdikleri zaman, tuğlaları koyacakları doğru yerleri bulmalarında onlara yardımcı olsun,diye, ortak işin nihai amacını kendilerine göstersin diye, sadece her tuğlayı değil, önceden ve sonradan konulan tuglalara harçla yapıştırıldığı zaman tam ve kesin bir çizgi teşkil edecek her tuğla parçacığını bile kullanabilmek için, bir ipten yararlanmaları "kırtasiyecilik" midir? Ve biz, parti yaşamımızda, tuğlalarımızın ve duvarcılarımızın bulunduğu, ama herkesin görebileceği ve izleyebileceği o kılavuz çizgisinden yoksun bulunduğumuz böyle bir dönemden geçmiyor muyuz? Varsınlar böyle bir çizgi çiziyoruz diye, komuta etmek istediğimizi haykırsınlar. Eğer biz komuta etmek isteseydik, gazetemizin başlığına, "İskra, n° l" değil, bazı yoldaşların istedikleri gibi, ve yukarda anlatılan olaylardan sonra bunu yapmaya pekâlâ hakkımız olduğu gibi, "Raboçaya Gazeta, n° 3" yazardık baylar. Ama biz, bunu yapmadık. Bütün sahte sosyal-demokratlara karşı uzlaşmaz bir savaş verebilmek için ellerimizin serbest kalmasını istedik; doğru olarak çizilmesi koşuluyla, çizdiğimiz çizgiye, resmi bir organ tarafından çizildiği için değil, doğru olduğu için saygı duyulmasını istedik.
"Yerel eylemi merkezi organlarda birleştirme sorunu kısır bir döngüdür" diyor Nadejdin; "Birleşme, öğelerinin türdeşliğini gerektirir, ve türdeşliği de ancak birleştiren bir şey yaratır; ama birleştirici öğe, şu anda hiç de türdeşlikleriyle övünemeyecek olan güçlü yerel örgütlerin ürünü olabilir." Bu gerçek, güçlü siyasal örgütler eğitmemiz gerektiği gerçeği kadar saygıdeğer ve çürütülmezdir. Ve aynı ölçüde içi boş gerçektir. Her sorun "bir kısır döngüdür", çünkü, bir bütün olarak siyasal yaşam sonsuz sayıda halkalardan meydana gelen sonsuz bir zincirdir. Siyaset sanatının tamamı, elimizden koparılıp alınması en güç olan halkayı, belirli bir anda en önemli olan halkayı, onu elinde tutana bütün zincire sahip olmayı en çok güvence veren halkayı bulmaktan ve ona olabildiğince sıkı bir biçimde sarılmaktan ibarettir. [97*] Eğer deneyimli bir duvarcılar ekibimiz olsaydı, ve bunlar kılavuz ipi olmadan tuğlaları tam gerektiği gibi yerleştirebilecek kadar (ki bu, soyut olarak konuştuğumuzda, hiç de olanaksız bir şey değildir) birlikte çalışmayı öğrenmiş olsalardı, o zaman belki de başka bir halkaya sarılabilirdik. Ama ne yazık ki, şimdilik ekip halinde çalışmak için eğitilmiş deneyimli duvarcılarımız yok, tuğlalar çok zaman hiç de gerekmeyen yerlere konuyor, genel çizgiye uygun şekilde duvar örülmüyor, ve tuğlalar o kadar dağınık durumda ki, düşman, yapıyı, tuğladan değil de, kumdan yapılmışçasına paramparça edebilir.
Bir başka kıyaslama: "Bir gazete, sadece bir kolektif propagandacı ve kolektif ajitatör değil, aynı zamanda kolektif bir örgütleyicidir de. Bu bakımdan, yapım halindeki bir binanın çevresinde kurulan iskeleye benzetilebilir; yapının dış kenarlarını belirtir ve yapıcıların birbirleriyle temasını, işbölümünü ve örgütlü çalışmalarının meydana getirdiği ortak sonuçları görmelerini sağlar." [98*] Bunun, masabaşı yazarının kendi rolünü abartmasıyla herhangi bir benzerliği var mi? İskele, asıl yapı için gerekli değildir, daha ucuz malzemeden yapılır, geçici olarak kurulur, ve yapının dış kısmı tamamlanır tamamlanmaz sökülerek yakacak odun yerine kullanılır. Devrimci örgütlerin yapısına gelince, deneyim gösteriyor ki, bunlar, bizde, 1870'lerin gösterdiği gibi, bazan iskelesiz de kurulabiliyorlar. Ama şu anda, iskeleyi kurmadan, bize gerekli olan yapıyı yükseltmemiz olasılığını düşünemeyiz bile.
Nadejdin, şu sözleriyle, bu görüşe katılmıyor; "İskra sanıyor ki, halk, bu gazetenin çevresinde ve onun adına girişilen eylemlerde biraraya gelecek ve örgütlenecek. Ama bunların daha somut eylemler çevresinde biraraya gelmesi ve örgütlenmesi daha kolay olmaz mı?"
Gerçekten de, "daha somut eylemler çevresinde çok daha kolay olacak". Bir Rus atasözü söyle der: "Kuyuya tükürme, gün gelir suyunu içersin." Ama öyleleri var ki, içine tükürülen kuyudan su içmekte bir sakınca görmüyorlar. Bizim görkemli legal "Marksizm Eleştiricilerimiz" ve Raboçaya Mysıl'ın illegal hayranları daha somut bir şey adına ne adilikler söylememişlerdir ki! Darlığımızla, inisiyatiften yoksunluğumuzla, duraksamalarımızla, hareketimiz ne kadar da kısıtlıdır; ve bütün bunları haklı göstermek için ileri sürülen geleneksel sav, "daha somut her şeyin çevresinde biraraya gelmenin çok daha kolay olduğu" savıdır! Ve Nadejdin, -ki, kendisinin "yaşam gerçekleri" konusunda özellikle keskin bir duyguya sahip olduğunu sanır, "masabaşı" yazarları acımasızca lanetler ve (nüktedan bir kişi pozlarında) İskra'yı her yerde ekonomizm görme zaafıyla suçlar ve kendisini de ortodoks eleştiriciler arasındaki bölünmenin çok üzerinde görür- öne sürdüğü savlarla kendisini öfkelendiren darlığa katkıda bulunduğunu ve içine en çok tükürülen kuyudan su içtiğini görememektedir! Darlığa karşı en içten öfke, buna kananları kurtarmak için duyulan en içten istek, yeterli değildir; hele öfkeye kapılan yelkensiz, dümensiz, rüzgârların keyfine göre seyrederse ve tıpkı 1870'lerin devrimcileri gibi, "kendiliğindenlik" ile "kızıştırıcı teröre", "kırsal teröre" ve "tehlike çanlarını çalmaya" vb. sarılırsa. Çevresinde biraraya gelip örgütlenmenin "çok daha kolay" olacağını sandığı şu "daha somut" eylemlere bir gözatalım: l° yerel gazeteler; 2° gösteriler için hazırlıklar; 3° işsizler arasında çalışma. Hemen belli oluyor ki, bütün bunlar bir şey söyleme bahanesiyle gelişigüzel yazılmış şeyler; çünkü hangi biçimde ele alırsak alalım, bunlarda "biraraya gelmeye ve örgütlenmeye" özel olarak uygun herhangi bir şey görmek saçmadır.
Aynı Nadejdin, birkaç sayfa ötede, şöyle diyor: "Yörelerdeki eylemin pek acınacak türden olduğu gerçeğini açıkça söylemek zamanı gelmiştir, komiteler yapabileceklerinin onda-birini bile yapmıyorlar... Harekette uyum sağlayacak olan merkezlerimiz, şu anda, tamamıyla hayalidirler, üyelerinin birbirlerine karşılıklı olarak generallikler bahşettikleri bir çeşit devrimci bürokrasiyi temsil ederler; ve bu güçlü yerel örgütler kuruluna kadar böyle sürüp gidecektir." Bu sözler, her ne kadar durumu biraz abartıyorsa da, hiç kuşku yok ki birçok acı gerçeği içermektedir; ama Nadejdin'in yörelerdeki eylemin acınacak durumu ile, yerel örgütlerle sınırlı olan parti militanlarının eğitimden yoksunluğun kaçınılmaz sonucu olan dargörüşlülükleri arasındaki, eylemlerinin sınırlı kapsamı arasındaki bağı göremediği söylenebilir mi? Svoboda'da yayınlanan örgüt konusundaki makalenin yazarı gibi, o da, geniş bir yerel basına (1898'den bu yana) geçişin nasıl ekonomizmin ve "ilkellik"in güçlü bir şiddetlenmesinin eşliğinde olduğunu unutmuş mudur? "Geniş bir yerel basın" doyurucu bir biçimde kurulabilseydi bile (pek istisnai durumlar dışında bunun olanaksız olduğunu gösterdik) - böyle bir şey olsaydı bile, yerel organlar, bütün devrimci güçleri otokrasiye karşı genel bir saldırı için ve birleşik mücadelenin önderliği için "biraraya getirip örgütleyemez"di. Unutmayalım ki, biz, burada sadece gazetenin "toparlayıcı", örgütlendirici önemini tartışmaktayız, ve parçalanmayı savunan Nadejdin'e, bize acı bir alayla yöneltmiş olduğu soruyu biz de sorabiliriz: "200.000 devrimci örgütleyici bize miras olarak kaldı mı ki?" Üstelik İskra'nın planına karşı "gösteriler için hazırlık" ileri sürülemez, şu nedenle ki, bu plan olabildiğince geniş gösterilerin örgütlendirilmesini amaçlarından biri olarak içermektedir; tartışılan konu pratik araçların seçimi konusudur. Bu noktada da, Nadejdin'in kafası karışıktır, çünkü o, ancak "biraraya getirilmiş ve örgütlenmiş" olan güçlerin, (şimdiye kadar, büyük çoğunlukla, kondiliğinden meydana gelmiş olan) gösteriler için "hazırlanabileceklerini" gözden kaçırmıştır; oysa bizde asıl eksik olan şey, işte o biraraya getirme ve örgütlendirme yeteneğidir. "İşsizler arasında çalışma." Gene aynı kafa karışıklığı; çünkü bu da seferber edilmiş olan güçlerin eylem alanlarından birini teşkil eder, güçleri seferber etmek için bir planı değil. Nadejdin'in burada da, parçalanmışlığımızın, "200.000 örgütleyiciden" yoksunluğumuzun bize verdiği zararları ne kadar küçümsediği şu olgudan da görülebilir: birçok kimse (Nadejdin de dahil) İskra'yı işsizlik konusunda çok az haber verdiğinden ötürü ve kırsal yaşamın en sıradan yönleri konusunda yayınladığı haberlerin gelişigüzel niteliğinden ötürü suçlamışlardır. Bu suçlama haklıdır; ama burada, İskra, "günah işlemediği halde günahkârdır". Biz kıra da bir "çizgi çekmeye" çalışıyoruz; ama orada hemen hemen hiç bir yerde duvarcı yok; ve bize en sıradan olaylar konusunda bile bilgi veren herkesi, bu alanda bizimle işbirliği yapacak olanların sayısını artıracağı ve hepimize gerçekten önemli olan olayları seçmeyi öğreteceği umuduyla, teşvik etmek zorundayız. Ama üzerinde eğitim yapabileceğimiz malzeme o kadar az ki, bunu bütün Rusya için genelleştirmezsek üzerinde eğitim yapacak hiç bir şeyimiz kalmaz. Hiç kuşku yok ki, Nadejdin'in ajitatör olarak yeteneklerine ve serserilerin yaşamı konusundaki bilgisine aşağıyukarı sahip olan biri, işsizler arasında ajitasyonuyla, harekete paha biçilmez hizmetlerde bulunabilirdi; ama böyle biri, yığınlar arasında bulunan ve yeni çalışmalara girişme yeteneğinden hâlâ yoksun olanlar da öğrenebilsinler diye, çalışması sırasında attığı her adımdan Rusya'daki bütün yoldaşları haberdar etmedikçe kendi cevherini gizlemiş olur.
Gerçekten de, "daha somut eylemler çevresinde çok daha kolay olacak". Bir Rus atasözü söyle der: "Kuyuya tükürme, gün gelir suyunu içersin." Ama öyleleri var ki, içine tükürülen kuyudan su içmekte bir sakınca görmüyorlar. Bizim görkemli legal "Marksizm Eleştiricilerimiz" ve Raboçaya Mysıl'ın illegal hayranları daha somut bir şey adına ne adilikler söylememişlerdir ki! Darlığımızla, inisiyatiften yoksunluğumuzla, duraksamalarımızla, hareketimiz ne kadar da kısıtlıdır; ve bütün bunları haklı göstermek için ileri sürülen geleneksel sav, "daha somut her şeyin çevresinde biraraya gelmenin çok daha kolay olduğu" savıdır! Ve Nadejdin, -ki, kendisinin "yaşam gerçekleri" konusunda özellikle keskin bir duyguya sahip olduğunu sanır, "masabaşı" yazarları acımasızca lanetler ve (nüktedan bir kişi pozlarında) İskra'yı her yerde ekonomizm görme zaafıyla suçlar ve kendisini de ortodoks eleştiriciler arasındaki bölünmenin çok üzerinde görür- öne sürdüğü savlarla kendisini öfkelendiren darlığa katkıda bulunduğunu ve içine en çok tükürülen kuyudan su içtiğini görememektedir! Darlığa karşı en içten öfke, buna kananları kurtarmak için duyulan en içten istek, yeterli değildir; hele öfkeye kapılan yelkensiz, dümensiz, rüzgârların keyfine göre seyrederse ve tıpkı 1870'lerin devrimcileri gibi, "kendiliğindenlik" ile "kızıştırıcı teröre", "kırsal teröre" ve "tehlike çanlarını çalmaya" vb. sarılırsa. Çevresinde biraraya gelip örgütlenmenin "çok daha kolay" olacağını sandığı şu "daha somut" eylemlere bir gözatalım: l° yerel gazeteler; 2° gösteriler için hazırlıklar; 3° işsizler arasında çalışma. Hemen belli oluyor ki, bütün bunlar bir şey söyleme bahanesiyle gelişigüzel yazılmış şeyler; çünkü hangi biçimde ele alırsak alalım, bunlarda "biraraya gelmeye ve örgütlenmeye" özel olarak uygun herhangi bir şey görmek saçmadır.
Aynı Nadejdin, birkaç sayfa ötede, şöyle diyor: "Yörelerdeki eylemin pek acınacak türden olduğu gerçeğini açıkça söylemek zamanı gelmiştir, komiteler yapabileceklerinin onda-birini bile yapmıyorlar... Harekette uyum sağlayacak olan merkezlerimiz, şu anda, tamamıyla hayalidirler, üyelerinin birbirlerine karşılıklı olarak generallikler bahşettikleri bir çeşit devrimci bürokrasiyi temsil ederler; ve bu güçlü yerel örgütler kuruluna kadar böyle sürüp gidecektir." Bu sözler, her ne kadar durumu biraz abartıyorsa da, hiç kuşku yok ki birçok acı gerçeği içermektedir; ama Nadejdin'in yörelerdeki eylemin acınacak durumu ile, yerel örgütlerle sınırlı olan parti militanlarının eğitimden yoksunluğun kaçınılmaz sonucu olan dargörüşlülükleri arasındaki, eylemlerinin sınırlı kapsamı arasındaki bağı göremediği söylenebilir mi? Svoboda'da yayınlanan örgüt konusundaki makalenin yazarı gibi, o da, geniş bir yerel basına (1898'den bu yana) geçişin nasıl ekonomizmin ve "ilkellik"in güçlü bir şiddetlenmesinin eşliğinde olduğunu unutmuş mudur? "Geniş bir yerel basın" doyurucu bir biçimde kurulabilseydi bile (pek istisnai durumlar dışında bunun olanaksız olduğunu gösterdik) - böyle bir şey olsaydı bile, yerel organlar, bütün devrimci güçleri otokrasiye karşı genel bir saldırı için ve birleşik mücadelenin önderliği için "biraraya getirip örgütleyemez"di. Unutmayalım ki, biz, burada sadece gazetenin "toparlayıcı", örgütlendirici önemini tartışmaktayız, ve parçalanmayı savunan Nadejdin'e, bize acı bir alayla yöneltmiş olduğu soruyu biz de sorabiliriz: "200.000 devrimci örgütleyici bize miras olarak kaldı mı ki?" Üstelik İskra'nın planına karşı "gösteriler için hazırlık" ileri sürülemez, şu nedenle ki, bu plan olabildiğince geniş gösterilerin örgütlendirilmesini amaçlarından biri olarak içermektedir; tartışılan konu pratik araçların seçimi konusudur. Bu noktada da, Nadejdin'in kafası karışıktır, çünkü o, ancak "biraraya getirilmiş ve örgütlenmiş" olan güçlerin, (şimdiye kadar, büyük çoğunlukla, kondiliğinden meydana gelmiş olan) gösteriler için "hazırlanabileceklerini" gözden kaçırmıştır; oysa bizde asıl eksik olan şey, işte o biraraya getirme ve örgütlendirme yeteneğidir. "İşsizler arasında çalışma." Gene aynı kafa karışıklığı; çünkü bu da seferber edilmiş olan güçlerin eylem alanlarından birini teşkil eder, güçleri seferber etmek için bir planı değil. Nadejdin'in burada da, parçalanmışlığımızın, "200.000 örgütleyiciden" yoksunluğumuzun bize verdiği zararları ne kadar küçümsediği şu olgudan da görülebilir: birçok kimse (Nadejdin de dahil) İskra'yı işsizlik konusunda çok az haber verdiğinden ötürü ve kırsal yaşamın en sıradan yönleri konusunda yayınladığı haberlerin gelişigüzel niteliğinden ötürü suçlamışlardır. Bu suçlama haklıdır; ama burada, İskra, "günah işlemediği halde günahkârdır". Biz kıra da bir "çizgi çekmeye" çalışıyoruz; ama orada hemen hemen hiç bir yerde duvarcı yok; ve bize en sıradan olaylar konusunda bile bilgi veren herkesi, bu alanda bizimle işbirliği yapacak olanların sayısını artıracağı ve hepimize gerçekten önemli olan olayları seçmeyi öğreteceği umuduyla, teşvik etmek zorundayız. Ama üzerinde eğitim yapabileceğimiz malzeme o kadar az ki, bunu bütün Rusya için genelleştirmezsek üzerinde eğitim yapacak hiç bir şeyimiz kalmaz. Hiç kuşku yok ki, Nadejdin'in ajitatör olarak yeteneklerine ve serserilerin yaşamı konusundaki bilgisine aşağıyukarı sahip olan biri, işsizler arasında ajitasyonuyla, harekete paha biçilmez hizmetlerde bulunabilirdi; ama böyle biri, yığınlar arasında bulunan ve yeni çalışmalara girişme yeteneğinden hâlâ yoksun olanlar da öğrenebilsinler diye, çalışması sırasında attığı her adımdan Rusya'daki bütün yoldaşları haberdar etmedikçe kendi cevherini gizlemiş olur.
Bugün istisnasız herkes, birleşmenin öneminden, "biraraya gelip örgütlenmenin" gereğinden sözediyor; ama çoğunlukla bu birleşmenin nereden başlanarak nasıl gerçekleştirilleceği konusunda kesin bir düşünce yok. Belki de herkes kabul edecektir ki, eğer biz, diyelim ki belli bir kentte, semt çevrelerini "birleştirirsek", bunun için ortak kurumlar meydana getirmek gerekecektir, yani, sadece "birlik" gibi ortak bir unvanla yetinilmeyecek, gerçekten ortak çalışma, malzeme, deneyim ve güç alış-verişi, sadece semtlere göre değil, ama uzmanlaşma yoluyla kent ölçüsünde işbölümü gerekecektir. Herkes kabul eder ki, koca bir gizli aygıt, tek bir semtin elbette hem para, hem de insangücü bakımından "kaynaklarıyla" (ticari deyimi kullanarak) maliyetini kurtarmayacaktır, ve bu dar alan, bir uzmanın yeteneklerini geliştirmesi için yeterli olanak sağlamayacaktır. Ama aynı şey, birkaç kentin eylemlerinin uyumlu kılınması için de geçerlidir; çünkü belirli bir yöre bile çok dar bir alan olacaktır, ve böyle olduğunu bizim sosyal-demokrat hareketimizin tarihi göstermektedir. Yukarda, bunu, siyasal ajitasyon ve örgütsel çalışma bakımından ayrıntılı bir biçimde gösterdik. Bize en çok ve acil olarak gereken şey, alanı genişletmek, kentler arasında düzenli ortak çalışma temeli üzerinde gerçek bağlar kurmaktır, çünkü parçalanmışlık, insanları ezmektedir ve onlar dünyadan habersiz, kimden neyi öğreneceğini bilmeden ya da nasıl deneyim edinildiğinden, geniş eyleme girişme isteklerini nasıl tatmin edeceğinden habersiz, (bir İskra muhabirinin kullandığı deyimle) "bir deliğe sıkışmış" durumdadırlar. Ancak bütün Rusya'yı kapsayan, biricik düzenli girişim olarak eylemin en çeşitli biçimlerinin sonuçlarını özetleyen ve böylelikle, bütün yolların Roma'ya gittiği gibi, bir devrime giden bütün geçitler boyunca insanları yorulmadan ileriye doğru yürümeye teşvik eden bir ortak gazetenin yardımıyla gerçek bağlar kurmaya başlayabileceğimiz yolundaki iddiamda diretiyorum. Eğer sadece lafta birlik kurmayacaksak, her yerel çevrenin diyelim ki güçlerinin dörttebirini ortak davaya etkin olarak katılmak üzere hemen seferber etmesi gerekir. Ve gazete, yerel çevrelere bu davanın genel planını, kapsamını ve niteliğini derhal iletecektir; [99*] bütün Rusya çapında girişilen harekette en çok duyulan boşlukları, ajitasyonun yeterli olmadığı, ilişkilerin zayıf bulunduğu yerleri bu çevrelere kesin olarak gösterecek ve belirli bir inceleme çevresinin geniş genel mekanizmanın hangi küçük dişlisini onarabileceğine ya da onun yerine daha iyisini koyabileceğine işaret edecektir. Henüz çalışmaya başlamamış olan ve işe atılmak için sabırsızlanan bir inceleme çevresi, bu durumda, işe "sanayideki" daha önceki gelişmelerden ya da sanayide egemen olan üretim yöntemlerinin genel düzeyinden habersiz küçük bir atelyedeki tecrit olmuş zanaatçı gibi değil de, otokrasiye karşı tüm genel devrimci saldırıyı yansıtan büyük bir girişimin bir parçası olarak başlayabilir. Ve her çarkın işçiliği ne kadar kusursuz olur ve ortak davanın değişik ayrıntılarında çalışan işçilerin sayısı ne kadar büyük olursa, ağımız o ölçüde sıklaşır, ve polisin kaçınılmaz baskılarının saflarımızda meydana getirdiği kargaşalık o ölçüde azalmış olur.
(Eğer çıkarılacak olan gazete, adına lâyık bir gazete ise, yani eğer düzenli olarak çıkarılıyorsa, bir dergi gibi ayda bir değil, ama en azından ayda dört kez çıkarılıyorsa) gazeteyi salt dağıtma işlevi bile fiili bağların kurulmasına yardımcı olur. Şu anda, devrimci amaçlarla yapılan kentlerarası haberleşme çok enderdir, her zaman ve her durumda, kural olmaktan çok, istisnadır. Ama eğer bir gazetemiz olsaydı, böyle bir haberleşme kural olurdu, ve bu, elbette ki, sadece gazetenin dağıtımını sağlamakla kalmaz, (daha önemli olan) deneyim, malzeme, güç ve kaynak alış-verişini de sağlardı. Örgütlenme çalışmalarının kapsamı hemen genişler, ve bir yörede sağlanan başarı, öteki yörelerin daha iyi çalışması için örnek olurdu; gazete ülkenin başka kısımlarında çalışan yoldaşların kazanmış oldukları deneyimlerden yararlanma isteği uyandırırdı. Yerel çalışmalar, şimdikinden çok daha zengin ve çeşitli olurdu. Rusya'nın dörtbir yanından toplanan siyasal ve iktisadi teşhirler, bütün mesleklerdeki ve gelişmenin bütün aşamalarındaki işçilere fikri gıda sağlardı; bunlar, legal basındaki imaların, halk arasındaki konuşmaların ve "ayıbını örtmeye çalışan" hükümet bildirilerinin ortaya çıkardığı çok çeşitli konular üzerinde konuşmak ve okumak için malzeme ve fırsat sağlardı. Her kaynaşma, her gösteri, bütün yönleriyle, Rusya'nın her yerinde değerlendirilir ve tartışılırdı; bu ötekilerden geri kalmamak ve ötekilerden daha iyisini yapmak özlemini doğururdu (biz sosyalistler, her türlü yarışmayı ve her türlü "rekabeti" kesenkes reddetmeyiz!) ve ilkin bir bakıma kendiliğinden yapılmış şeyi bilinçli olarak hazırlama, saldırı planını değiştirme vb. için belirli bir yerdeki ya da belirli bir andaki uygun koşullardan yararlanma isteğini uyandırırdi.
Yerel çalışmanın bu yeniden canlanışı, aynı zamanda, her gösterinin ya da bir yerel gazetenin her sayısının yayınlanışının sık sık yarattığı bütün güçlerin umutsuzca, "ölçüsüzce" harcanmasının ve bütün güçlerin tehlikeye atılmasının önünü alırdı. Bir yandan, polis, nerede arayacağını bilmediğinden, "kökleri" bulmakta çok daha zorluk çekerdi; öte yandan, düzenli ortak çalışma, adamlarımızı belli bir saldırının şiddetini ortak ordunun o bölümünün gücüne göre ayarlamayı öğretirdi (böyle bir şeyi, bugün kimse düşünmemektedir, çünkü saldırılar çoğunlukla kendiliğinden olmaktadır); böyle bir düzenli ortak çalışma, bir yerden bir yere sadece yazının değil, devrimci güçlerin de "naklini" kolaylaştırırdı.
Yerel çalışmanın bu yeniden canlanışı, aynı zamanda, her gösterinin ya da bir yerel gazetenin her sayısının yayınlanışının sık sık yarattığı bütün güçlerin umutsuzca, "ölçüsüzce" harcanmasının ve bütün güçlerin tehlikeye atılmasının önünü alırdı. Bir yandan, polis, nerede arayacağını bilmediğinden, "kökleri" bulmakta çok daha zorluk çekerdi; öte yandan, düzenli ortak çalışma, adamlarımızı belli bir saldırının şiddetini ortak ordunun o bölümünün gücüne göre ayarlamayı öğretirdi (böyle bir şeyi, bugün kimse düşünmemektedir, çünkü saldırılar çoğunlukla kendiliğinden olmaktadır); böyle bir düzenli ortak çalışma, bir yerden bir yere sadece yazının değil, devrimci güçlerin de "naklini" kolaylaştırırdı.
Bu güçler, bugün, sınırlı yerel çalışma denen muharebe alanında büyük kayıplar vermektedir. Ama ele aldığımız koşullar altında, yetenekli bir ajitatörü ya da bir örgütçüyü ülkeniri bir ucundan öteki ucuna nakletmek olanağı olurdu ve bunu yapma fırsatı da durmadan doğardı. Yoldaşlar işe, parti çalışması için, parti hesabına, kısa yolculuklarla başlayarak, geçimlerinin parti tarafından sağlanmasına, profesyonel devrimciler haline gelmeye ve kendilerini gerçek siyasal önderler olarak eğitmeye alışırlardı.
Ve eğer biz, yerel komitelerin, yerel grupların ve inceleme çevrelerinin tamamının ya da büyük kısmının ortak davaya etkin olarak katılmalarını gerçekten sağlayabilirsek, kısa bir zaman içinde bütün Rusya için onbinlerce basan ve düzenli bir şekilde dağıtılan bir haftalık gazeteyi kurabiliriz. Bu gazete, sınıf mücadelesinin ve yığınsal öfkenin her kıvılcımını körükleyerek, onu, yaygın bir yangın haline getiren muazzam demirci körüğünün bir parçası haline gelirdi. Henüz pek masum ve çok küçük, ama düzenli ve ortak olan bu çabanın etrafında, sözcüğün tam anlamıyla denenmiş savaşçıların düzenli ordusu sistemli olarak biraraya getirilir ve eğitilirdi. Bu genel örgütsel yapının iskelelerinde ve merdivenlerinde, çok geçmeden, devrimcilerimizin saflarından çıkma sosyal-demokrat Jelyabov'lar, ve işçilerimizin saflarından gelen Rus Bebel'lerinin tırmandığını görürdük; ve böyleleri, seferber edilmiş ordunun önündeki yerlerini alırlar ve Rusya'nın utancı ve lânetiyle hesaplaşmak üzere tüm halkı harekete geçirirlerdi.
İşte biz bunun rüyasını görmeliyiz!
"Rüya görmeliyiz!" Bu sözcükleri yazıyorum, ve birdenbire bir korkudur beni alıyor. Kendimi "Birlik Konferansı"nin bir oturumunda görüyorum ve karşımda Raboçeye Dyelo'nun editörleri ve yazarları oturuyorlar. Martinov yoldaş ayağa kalkıyor, ve bana dönerek sertçe şöyle diyor: "İzninizle şunu sorayım, özerk bir yazıkurulunun, daha önce parti komitesinin görüşünü almadan rüya görmeye hakkı var mıdır?" Onun ardından Kriçevski yoldaş dikiliyor (Plehanov yoldaşı çoktan beri derinleştirmiş olan Martinov yoldaşı, felsefi bakımdan daha da derinleştirerek) daha da sert bir tonla: "Daha ileri gideceğim, diyor, size soruyorum: bir marksistin, Marx'a göre insanlığın kendisine her zaman çözebileceği görevler yüklediğini ve taktiğin partiyle birlikte büyüyen parti görevlerinin büyümesinin bir süreci olduğunu bile bile, rüya görmeye hakkı var mıdır?"
Bu korkunç soruları düşünmek bile beni titretiyor, ve bir tek şeyi düşünüyorum: nereye saklanacağımı. Pissarev'in arkasında siper alsam nasıl olur?
Rüya ile gerçeklik arasındaki ayrılık konusunda Pissarev şöyle yazar: "Ayrılık vardır, ayrılık vardır. Benim rüyam, olayların doğal akışının ötesine geçebilir, ya da olayların doğal akışının hiç bir zaman gitmeyeceği bir doğrultuya sapabilir. Birinci halde, rüyadan hiç bir kötülük gelmez; çalışan insanın enerjisini destekler, güçlendirir bile. ... Böyle rüyalarda çalışma gücümüzü çarpıtacak ya da felce uğratacak hiç bir şey yoktur. Tam tersine, eğer insan böyle rüya görme yeteneğinden tamamen yoksun olsaydı, arasıra zihni ilerilere atlayarak ellerinin henüz biçim vermeye başladığı ürünün tam ve eksiksiz tablosunu gözünün önünde canlandıramasaydı, o zaman insani, sanat, bilim ve pratik çaba alanında büyük ve zahmetli işlere girişmeye ve tamamlamaya hangi itici gücün sürükleyeceğini düşünemem bile. ... Eğer rüya gören kimse, rüyasına ciddi olarak inanırsa, yaşamı dikkatle gözler, gözlemlerini gökte kurduğu şatolarla kıyaslarsa ve eğer, genel olarak söylemek gerekirse, rüyasının gerçekleşmesi için bilinçli olarak çalışırsa, rüya ile gerçek arasındaki ayrılığın hiç bir zararı olmaz. Rüyalarla yaşam arasında bir bağ varsa, her şey yolundadır."[78]
Ne yazık ki, bizim hareketimiz içinde, bu türden rüya görme çok azdır. Ve bundan en çok sorumlu olan kimseler, aklıbaşında görüşleriyle, "somuta" "yakınlıklarıyla" öğünenler, legal eleştiriciliğin ve illegal "kuyrukçuluğun" temsilcileridirler.