Header Ads

Header ADS

SON YAZILAR- DİL ÜZERİNE - HOLOPOV YOLDAŞA MEKTUP

Stalin
Son Yazılar 1950-1953

A. HOLOPOV YOLDAŞA MEKTUP

Mektubunuzu aldım. Çok fazla işim olduğu için yanıtım biraz gecikti.

Mektubunuz, üstü kapalı iki varsayım içermektedir: Birincisi, şu ya da bu yazarın yapıtlarından bir parçayı, o parçanın incelediği tarihsel dönemden ayırarak çıkartmanın mümkün olduğu varsayımını; ve ikincisi, tarihsel gelişmenin dönemlerinden bir tanesinin incelenmesinden çıkartılan marksizmin şu ya da bu vargı ve formülünün, gelişmenin bütün dönemleri için doğru olduğu ve bunun sonucu değişmez olarak kalması gerektiği varsayımını.

Bu iki varsayımın tümüyle yanlış olduğunu söylemeliyim. Birkaç örnek vermek istiyorum.
1. 1840-1850 yıllarına doğru, henüz tekelci kapitalizm yokken, kapitalizm bir yükseliş çizgisini izleyerek ve kendisinin henüz işgal etmediği yeni ülkelere yayılarak azçok düzenli bir biçimde gelişirken ve eşit olmayan gelişme yasasının henüz tüm gücü ile beliremeyeceği bir dönemde, Marx ve Engels, sosyalist devrimin tek olarak ele alınan herhangi bir ülkede zafer sağlayamayacağı, ancak bütün uygar ülkelerde ya da bunların çoğunda genel bir darbe ile zafere ulaşabileceği sonucuna varmışlardı. Bu sonuç, sonraları bütün marksistler için, yön gösterici bir ilke durumuna girdi.

Oysa, 20. yüzyılın başlangıcında, ve hele Birinci Dünya Savaşı döneminde, tekel-öncesi kapitalizmin görünür bir biçimde tekelci kapitalizme dönüştüğü herkes için apaçık olunca; yükseliş çizgisini izleyen kapitalizm, cançekişen kapitalizm haline dönüşünce; savaş, dünya emperyalist cephesinin onarılmaz zayıflıklarını açıkça ortaya çıkarınca; ve eşit olmayan gelişme yasası proletarya devriminin değişik ülkelerde, değişik dönemlerde olgunlaşacağını belirgin hale getirince, marksist teoriden hareket eden Lenin, yeni koşullara göre, sosyalist devrimin, ayrı olarak ele alman bir ülkede pekâlâ zafere ulaşabileceği; bütün ülkelerde ya da uygar ülkelerin çoğunda sosyalist devrimin zafere ulaşmasının, bu ülkelerde devrimin eşit olmayan bir şekilde olgunlaşması sonucunda olanaksız olduğu, Marx ve Engels'in eski formülünün yeni tarihsel koşullara artık uymadığı sonucuna vardı.
Görüldüğü gibi, sosyalizmin zaferi sorununda, burada iki değişik sonuçla karşı karşıyayız, bu sonuçlar yalnızca karşıt olmakla kalmayıp, karşılıklı olarak biri ötekini yok etmektedir.

Olayların özüne erişmeden, onları tarihsel koşullarından ayırarak mekanik bir biçimde yapıtlardan aktarmalar yapan papaz çömezleri ve talmutçular bu iki sonucun bir tanesinin kesin olarak yanlış diye reddedilmesi ve ötekinin kesin olarak doğru sayılarak gelişmenin bütün dönemlerine uygulanması gerektiğini söyleyebilirler. Ancak marksistler papaz çömezlerinin ve talmutçuların aldandıklarını bilmemezlikten gelemezler, bu iki sonucun doğru olduğunu, ama bunun mutlak olarak değil, herbirinin kendi dönemi için doğru bulunduğunu bilmemeleri olanaksızdır: Marx ve Engels'in vardıkları sonuç tekel-öncesi kapitalizm dönemi için doğrudur, ve Lenin'in vardığı sonuç tekelci kapitalizm dönemi için doğrudur.

2. Engels, Anti-Dühring'de, sosyalist devrimin zaferinden sonra devletin çözülmesi gerektiğini söylemiştir. Bu yüzdendir ki, ülkemizde sosyalist devrimin zaferinden sonra, partimizdeki papaz çömezleri ve talmutçular, devletimizin bir an önce çözülmesi için, devlet örgütünü dağıtmak için, ve sürekli bir ordudan vazgeçmek için partinin önlemler almasını istemeye koyuldular.

Oysa, dönemimizdeki dünya durumunun incelenmesine dayanarak Sovyet marksistleri şu sonuca vardılar ki, kapitalizmin kuşatması olgusu karşısında, sosyalist devrimin zaferi ancak bir tek ülkede sağlanmışken ve kapitalizm bütün öteki devletlerde egemenken, devrimin zafer kazandığı ülke, kapitalist kuşatma tarafından ezilmeyi istemiyorsa, devletini, devlet örgütlerini, haberalma kurumlarını, orduyu zayıflatmak değil, ama her önleme başvurarak güçlendirmek zorundadır. Rus marksistleri şu sonuca vardılar ki, Engels'in formülü, sosyalizmin bütün ülkelerde ya da ülkelerin çoğunda zafere ulaşmasını gözönüne almaktadır, bu formül sosyalizmin ayrı olarak alman bir tek ülkede zafere ulaştığı ve kapitalizmin bütün öteki ülkelerde egemen olduğu durumlarda uygulanamaz.

Görüldüğü gibi, burda iki değişik formül karşısındayız, sosyalist devletin yazgısı konusunda birbirini yok eden iki formül karşısındayız.

Papaz çömezleri ve talmutçular bu durumun dayanılmaz bir tutum yarattığını, bu formüllerden birinin kesin olarak yanlış diye atılması gerektiğini ve ötekinin kesin olarak doğru diye sosyalist devletin gelişmesinin bütün dönemlerine uygulanması gerektiğini söyleyebilirler. Ancak marksistler, papaz çömezleriyle talmutçuların aldandıklarını bilmemezlikten gelemezler, çünkü bu iki formül doğrudur, ama mutlak olarak değil, herbiri kendi dönemi için doğrudur; Sovyet marksistlerinin formülü, sosyalizmin bir ya da birkaç ülkede zafere ulaştığı dönem için doğrudur, ve Engels'in formülü, sosyalizmin değişik ülkelerde giderek zafere ulaşmasının ülkelerin çoğunluğunda sosyalizmin zaferini sağlayacağı dönem için doğrudur, o zaman Engels'in formülünün uygulanması için gerekli olan koşullar yerine getirilmiş olacaktır.

Bu gibi örnekler çoğaltılabilir.

Aynı şey, dil sorunu konusunda Stalin'in değişik yapıtlarından çıkartılan ve Holopov yoldaşın mektubunda aktardığı iki değişik formül için de söylenebilir.

Holopov yoldaş, Stalin'in Dilbiliminde Marksizm Üzerine yazısına başvurmaktadır. Bu yazıda şu sonuca varılmaktadır: iki dilin karışımı sonucunda, genel olarak, biri zafere ulaşır ve öteki çözülür ve bunun sonucu olarak, karışım, yeni bir dil, üçüncü bir dil meydana getirmez, ama dillerin birini sürdürür. Sonra Stalin'in SSCB Komünist (B) Partisi XVI. Kongresine sunduğu rapordan çıkan başka bir sonuca başvurmaktadır. Buna göre sosyalizmin dünya çapında zaferi döneminde, sosyalizmin güçlenip günlük yaşama gireceği zaman, ulusal diller kaçınılmaz olarak ortak bir dil halinde birleşmelidir, bu dil, kuşkusuz, ne Rusça, ne Almanca olacak; ama yeni bir şey olacaktır. Bu iki formülü karşılaştırdığında, yalnızca birbiriyle çakışmadıklarını değil, ama birbirini yok ettiklerini görerek, Holopov yoldaş umutsuzluğa düşüyor. Mektubunda diyor ki:

"Yazınıza göre, anladığım kadarıyla, dillerin karışımı sonucunda hiç bir zaman yeni bir dil kurulamaz, oysa bu yazıdan önce SSCB Komünist(B) Partisi XVI. Kongresindeki müdahaleniz sonucunda kesin olarak emindim ki, komünizm döneminde, diller birtek ortak dil halinde birleşeceklerdir."

Görülüyor ki, Holopov yoldaş, bu iki formül arasında bir çelişki bulduktan sonra, bu çelişkinin tasfiye edilmesi gerektiğine sonuna kadar emin olduğundan, bu iki formülden birinin yanlış olarak atılması ve öteki formülün her zaman ve her ülke için doğru olacağını düşünerek sımsıkı sarılmak gerektiği kanısındadır. Ancak hangi formüle sımsıkı sarılması gerektiğini pek iyi bilmemektedir. Bunun sonucunda çıkışı olmayan bir durum doğmaktadır. İki formülün de, herbirinin kendi dönemi için doğru olabileceği, Holopov yoldaşın aklına gelmemektedir bile.

Olayların temeline inmeden, aktarılan yazıların değindikleri tarihsel koşullara bakmadan, mekanik bir biçimde aktarmalara başvuran papaz çömezlerinin ve tal-mutçularm başına her zaman böyle şeyler gelir, onlar her zaman çıkışı olmayan durumlarla karşılaşırlar. Oysa, sorunun temeli incelenirse durumun çıkmaza saplandığını sanmak için hiç bir neden yoktur. Olay şudur ki, Stalin'in Dilbiliminde Marksizm Üzerine yazısı ve Stalin'in Partinin XVI. Kongresindeki konuşması, tamamen değişik iki dönemi gözönüne almaktadırlar ve bunun sonucunda da değişik iki formül ortaya çıkmaktadır.
Dillerin karışımının sözkonusu olduğu Stalin'in yazısındaki formül, sosyalizmin dünya çapındaki zaferinden önceki dönemi gözönüne almaktadır, bu dönemde sömürücü sınıflar, dünyadaki egemen güçtür, ulusal ve sömürgesel baskı yürürlükte bulunmaktadır, ulusal ayrılıklar ve ulusların karşılıklı olarak birbirinden kuşku duyması, devlet çapında farklar tarafından koşullandırılmışlar, ulusların arasında hak eşitliği daha kurulmamıştır, dillerin karışımı dillerin birinin egemen olması için verilen savaşım sırasında oluşmaktadır, ulusların ve dillerin barış içinde beraberce işbirliği için gerekli koşullar henüz bulunmamaktadır; gündemde olan, dillerin karşılıklı işbirliği ve zenginleşmesi değil, bazı dillerin özümlenişi ve ötekilerin zaferidir. Anlaşılmaktadır ki, bu koşullar altında, ancak zafere ulaşan diller ile yenik diller bulunabilir. Stalin, örneğin iki dilin karışımının yeni bir dilin oluşması ile son bulmadığını, ama bir dilin zaferi ve ötekinin yenilgisi ile sonuçlandığını formülünde belirttiğinde, özellikle bu koşulları gözönünde bulundurmaktadır.

Stalin'in XVI. Parti Kongresindeki konuşmasından aktarılan öteki formülüne gelince, dillerin birtek ortak dil halinde birleşmesinin sözkonusu edildiği bu formül, başka bir dönemi gözönüne getirmektedir, bu dönem sosyalizmin dünya çapında zaferinden sonraki dönemdir, artık dünya emperyalizmi var olmayacaktır, sömürücü sınıflar devrilmiş bulunacaktır, ulusal ve sömürgesel baskı tasfiye edilmiş olacaktır, ulusal ayrılık ve ulusların karşılıklı olarak birbirinden kuşku duyması yerine, ulusların yakınlaşması ve karşılıklı olarak birbirlerine güvenmesi yer alacaktır, ulusların hak eşitliği gelişmenin içinde gerçekleşecektir; o zaman uluslar arasındaki işbirliği, örgütlü bir biçimde gerçekleşecek ve ulusal diller kendi işbirlikleri sırasında tam bir özgürlük içinde karşılıklı olarak birbirini zenginleştirmek olanaklarına sahip olacaklardır. Anlaşılır ki, bu koşullar altında bazı dillere baskı yapılması ve onların yenilgisi, ötekilerin de zaferi sözkonusu olamayacaktır. Artık karşımızda birinin yenik çıkacağı ve ötekinin savaşımda zafere ulaşacağı iki dil bulunmayacaktır; ama ulusların uzun bir iktisadî, siyasal ve kültürel işbirliği sonucunda, karşı karşıya bulunan yüzlerce ulusal dil arasından önce en zenginleşmiş tek bölgesel diller ayrılacaktır, sonra da bölgesel diller birtek ortak enternasyonal dil halinde birleşecektir, kuşkusuz, bu dil, elbette ne Almanca, ne Rusça, ne İngilizce olacak, ama bölgesel ve ulusal dillerin en iyi öğelerini içeren yeni bir dil olacaktır.

Sonuç olarak, bu iki değişik formül, toplum gelişmesinin iki değişik dönemine uygun düşmektedir ve özellikle bu dönemlere uygun düştükleri içindir ki, herbiri kendi dönemi için doğrudur.

Bu formüllerin birbiriyle çelişmemesini ve birbirini yok etmemesini istemek, kapitalizmin egemenliği döneminin, sosyalizmin egemenliği dönemi ile çelişki halinde olmamasını ve sosyalizm ile kapitalizmin birbirini yok etmemesini istemek kadar anlamsızdır.

Papaz çömezleri ve talmutçular, marksizme, marksizmin değişik sonuç ve formüllerine hiç bir zaman değişmeyen, hatta toplumun gelişme koşulları değiştiği zaman bile değişmeyen bir dogma olarak bakarlar. Sanırlar ki, bu sonuçları ve bu formülleri ezberlerlerse ve yerli-yersiz onları aktarırlarsa, herhangi bir sorunu çözümleyecekduruma gelirler, umarlar ki, öğrendikleri bu sonuçlar ve formüller, kendilerine her dönemde, bütün ülkeler ve yaşamın bütün koşulları için yarar sağlayacaktır. Oysa ancak marksizmin lafzını gören, ama onun özünü görmeyen, marksizmin sonuçlarını ve formüllerini ezbere öğrenen, ama kapsamını anlamayan insanlar böyle düşünebilirler.

Marksizm, doğanın ve toplumun gelişmesinin yasalarının bilimidir, ezilen ve sömürülen sınıfların devriminin bilimidir, bütün ülkelerde sosyalizmin zaferinin bilimidir, komünist toplumun kuruluşunun bilimidir. Bilim olarak marksizm, olduğu yerde kalamaz, gelişir ve olgunlaşır. Gelişmesi sırasında marksizm, yeni deneyimlerle ve yeni bilgilerle mutlaka zenginleşecektir; bunun sonucu olarak da, formüllerinin ve sonuçlarının bazıları mutlaka zamanla değişecektir, mutlaka yeni tarihsel görevlere tekabül edecek yeni formül ve sonuçlar onların yerini alacaktır. Marksizm, bütün dönemler ve bütün devreler için değişmez ve zorunlu sonuçlar ve formüller kabul etmez. Marksizm, her türden dogmacılığın düşmanıdır.


28 Temmuz 1950

 Son Yazılar 1950-1953
Blogger tarafından desteklenmektedir.