Header Ads

Header ADS

SON YAZILAR- DİL ÜZERİNE - KRAŞENİNNİKOVA YOLDAŞA MEKTUP

Stalin Son Yazılar 1950-1953

E. KRAŞENİNNİKOVA YOLDAŞA MEKTUP

Kraşeninnikova yoldaş, sorularınızı yanıtlıyorum.

SORU. - Yazınızda, dilin, ne bir temel, ne bir üstyapı olmadığını inandırıcı bir biçimde gösteriyorsunuz. Dili temele ve üstyapıya özgü bir olgu saymak mı gerekiyor, ya da ona, ara bir olgu olarak bakmak mı daha doğru olur?

YANIT. - Apaçıktır ki, temel ve üstyapı dahil olmak üzere, bütün toplumsal olgularda bulunan ortak öğe, toplumsal olgu olarak alman dile de özgüdür; yani dil, temel ve üstyapı dahil olmak üzere, bütün öteki toplumsal olgular gibi toplumun hizmetindedir. Ama işte bütün toplumsal olgularda var olan ortak öğe burada bitmektedir. Sonradan toplumsal olgular ciddî olarak farklılaşmaya başlamaktadır.
Gerçek şudur ki, bu ortak öğe dışında, toplumsal olguların kendilerini birbirinden ayırdeden ve bilim için özel bir önemi bulunan, kendilerine özgü özellikleri vardır. Temelin kendine özgü özellikleri, onun, ekonomik olarak, toplumun hizmetinde olmasındadır. Üstyapının kendine özgü özellikleri, onun, siyasal, hukuksal, estetik ve diğer fikirleri toplumun hizmetine sokmasında ve toplum için bunlara tekabül eden siyasal, hukuksal ve diğer kurumları yaratmasmdadır. Dili, öteki toplumsal olgulardan ayırdeden kendine özgü özellikleri nedir? Şudur ki, dil, insanlar arasında bir iletişim aracı olarak, toplumda fikir alışverişi aracı olarak toplumun hizmetindedir; dil, üretim alanında olduğu kadar, ekonomik ilişkiler alanında da, siyasal alanda olduğu kadar kültür alanında da, toplumsal yaşamda olduğu kadar, günlük yaşamda da, insanların birbirlerini anlamaları ve insan faaliyetlerinin bütün alanlarında ortaklaşa bir çalışmayı düzenlemeleri için toplumun hizmetindedir. Bu özellikler yalnızca dile özgüdür ve işte yalnızca dile özgü olduklarmdandır ki, dil, bağımsız bir bilimin, dilbilimin araştırma konusu olmaktadır. Dilin bu özellikleri olmasaydı, dilbilimi bağımsız bir varlığa sahip olma hakkını yitirirdi.

Kısacası, dili, ne temel kategoriler arasına, ne de üstyapı kategorileri arasına koyabiliriz.
Onu, temel ile üstyapı arasındaki "ara" olgular kategorisine yerleştirenleyiz, çünkü bu tür "ara" olgular yoktur.

Ama dili, toplumun üretici güçler kategorisi içinde, örneğin üretim araçları kategorisi içinde sayabilir miyiz? Dil ile üretim araçları arasında bir tür benzerlik olduğu doğrudur: üretim araçları da dil gibi sınıflar karşısında bir bakıma ilgisiz kalır ve toplumun çeşitli sınıflarına, eskilerine de, yenilerine de aynı biçimde hizmet edebilir. Bu durum, dili, üretim araçları kategorisine sokmamıza olanak verir mi? Hiç bir şekilde.

Bir zamanlar, N. J. Marr, "dil, temel üzerindeki bir üstyapıdır" formülünün itirazlarla karşılandığını görünce, sistemini değiştirmeye karar vermişti ve "dil, bir üretim aracıdır" diye ilân etti. N. J. Marr'ın, dili üretim araçları kategorisine sokmaya hakkı var mıydı? Hayır, kesinlikle haksızdı.

Kesindir ki, dil ile üretim araçları arasındaki benzerliğin, yukarda sözünü ettiğim benzetiş ile kaldığı bir gerçektir. Çünkü ondan sonra dil ile üretim araçları arasında temel bir fark bulunmaktadır. Bu fark, üretim araçlarının maddî mallar üretmesinde, oysa dilin hiç bir şey üretmemesinde ya da yalnızca sözcükler "üretme-si"ndedir. Daha açık konuşalım, üretim araçlarına sahip olan insanlar, maddî mallar üretebilirler; oysa dile sahip olup üretim araçları olmayan aynı insanlar, maddî mallar üretemezler. Şunu anlamak zor değildir ki, eğer dil, maddî mallar üretebilseydi, gevezeler dünyanın en zengin insanları olurlardı.

SORU. - Marx ve Engels, dili, "düşüncenin dolaysız gerçekliği" olarak, "gerçek ... pratik bilinç" olarak tanımlarlar. "Fikirler, diyor Marx, dilin dışında varlığa sahip değildir." Sizce dilbilimi ne dereceye kadar dilin anlamı ile, semantikle, tarihsel semaziyoloji ile ve stilistikle ilgilenmelidir, yoksa dilbiliminin konusu yalnızca biçim mi olmalıdır?

Semantik (semaziyoloji), dilbiliminin önemli bir öğesidir. Sözcüklerin ve deyimlerin semantik görünüşünün dilin incelenmesinde büyük bir önemi vardır. Bu yüzden semantik (semaziyoloji), dilbiliminde kendisine yaraşır bir yere sahip olmalıdır.

Oysa semantik sorunları incelenirken ve onun verilerini kullanırken hiç bir durumda onun önemini aşırı ölçüde tutmamalı ve hele bu, kötüye kullanılmamalı. Semantiğe karşı aşırı bir tutkusu olan dilciler gör-müşümdür, bunlar düşünceye ayrılmaz bir biçimde bağlı bulunan "düşüncenin dolaysız gerçekliği" olarak ele alman dili ihmal etmekte, düşünce ile dili birbirinden ayırmakta, dilin yaşamının sonuna varmakta olduğunu, onsuz yaşanılabileceğini öne sürmektedirler.

Bakınız N. J. Marr ne diyor:

"Dil, ancak seslerle ifade edildiği ölçüde vardır; düşünce işlemi, ifade edilmeksizin de oluşturulmaktadır. ... Dil (fonetik [= konuşma dili]), bugünden, uzayda sınırsız başarılara ulaşan modern buluşlara görevlerini devretmeye başlamıştır, oysa düşünce, dilin geçmişte kullanmadan biriktirdiklerinden ve yeni olarak elde ettiklerinden hareket ederek, konuşmayı yerinden kovup onun yerine geçmeye çağrılan, doruklara doğru yürümektedir. Geleceğin dili, doğal maddeden kurtulmuş bir teknik içinde büyüyen düşüncenin kendisidir. Hiç bir dil, ona karşı dayanamayacaktır, doğa kurallarına bağlı bulunan fonetik dil bile."

Eğer bu "büyülü" saçmalıklar, basit bir dile çevrilirse, şu sonuç çıkarılabilir:
a) N. J. Marr, düşünceyi dilden ayırmaktadır;
b) N. J. Marr, insanların, aralarında, dilden yararlanmadan haberleşebileceklerini, bunu, "doğal madde"den kurtulmuş, "doğa kuralları"ndan kurtulmuş düşüncenin kendisinin yardımıyla yapabileceğini düşünmektedir.

c) Düşünce ile dili birbirlerinden ayırarak ve onu "doğal madde"sinden, dilden "kurtararak", N. J. Marr'ın dili idealizmin bataklığına saplanmaktadır.

Diyorlar ki, düşünceler insanın aklına demeç halinde ifade olunmadan gelirler, bunlar dil malzemesi olmaksızın, dil zarfı olmaksızın, sözümona, çıplak olarak doğarlar. Oysa bu, kesinlikle yanlıştır. İnsanın aklına gelen düşünceler ne olurlarsa olsunlar, bunlar, ancak dil malzemesinin temeli üzerinde, dilin deyim ve tümcelerinin temeli üzerinde doğabilirler ve varolabilirler. Çıplak, dilin malzemesinden kurtulmuş, dil denen "doğal madde"den kurtulmuş düşünce olamaz. "Dil, düşüncenin dolaysız gerçekliğidir." (Marx.) Düşüncenin gerçekliği dilde belirir. Yalnızca idealistler, "doğal madde"si olan dilden kopmuş bir düşünceden, dilsiz bir düşünceden sözedebilirler.

Kısacası, N. J. Marr, semantiğe çok fazla önem verdiğinden ve onu kötüye kullandığından, idealizme varmıştır.

Bunun sonucu olarak, semantik, N. J. Marr'ın ve bazı "öğretilileri"nin yaptıkları türden aşırılıklar ve kötüye kullanmalardan kurtarılırsa, bunun dilbilimi için büyük bir yararı olabilir.

SORU. - Çok haklı olarak diyorsunuz ki, burjuvanın ve proleterin fikirleri, kavramları, alışkıları ve ahlâk ilkeleri doğrudan doğruya karşıttır. Bu olguların sınıfsal niteliği kaçınılmaz olarak dilin semantik görünüşünde (makalenizde doğru olarak belirttiğiniz gibi, bazan da morfolojisinde, sözcük hazinesinde) yansımaktadır. Dilbilimine değgin somut bir malzeme ve her şeyden önce bir dilin semantik görünüşü tahlil edildiğinde, yalnızca insanın düşüncesi değil, aynı zamanda, onun gerçeğe karşı tutumu sözkonusu olunca ki bu tutumunda onun belirli bir sınıftan oluşu özel bir açıklıkla belirmektedir, işte böyle bir durumda, özellikle dil aracıyla ifade sözkonusu olunca, dilin ifade ettiği görüşlerin sınıfsal özünden sözedilebilir mi?

YANIT. - Kısacası bilmek istediğiniz şudur: sınıfların dil üzerinde etkisi var mıdır, dilin içine kendi özgül sözcük ve deneyimlerini sokarlar mı, insanların sınıfsal durumlarına göre tek ve aynı bir sözcüğe, tek ve aynı bir deyime, değişik bir anlam verdikleri durumlar bulunur mu?
Evet, sınıflar dili etkilerler, dilin içine kendi özgül sözcük ve deyimlerini sokarlar ve bazı durumlarda, tek ve aynı bir sözcüğü, tek ve aynı bir deyimi değişik olarak anlarlar. Bunda kuşku yoktur.
Oysa bundan, özgül sözcük ve deyimlerin ve bunun gibi semantikteki farklılıkların bütün halk için ortak, tek bir dilin gelişmesi için ciddî bir önemi olduğu, bunların (bu ortak dilin) önemini zayıflatabileceği ya da onun niteliğini değiştirebileceği sonuçları çıkartılamaz.

İlkin, bir dilde böyle özgül sözcük ve deyimler o kadar azdır ki, böyle semantik farklılık örnekleri o kadar azdır ki, bunlar, bütün dil malzemesinin ancak yüzde-bi-rini oluştururlar. Bunun sonucu olarak, geri kalan bütün büyük sözcük ve deyimler kitlesi ve onların semantiği, toplumun bütün sınıfları için ortaktır.

İkinci olarak, bir sınıf ayrımına sahip özgül sözcük ve deyimler, konuşmada gerçekte var olmayan, bilmem hangi bir "sınıfsal" gramerin kurallarına göre kullanılmazlar, ama bütün halk için ortak var olan gramer kurallarına göre kullanılırlar.

Böyle olunca, özgül sözcük ve deyimlerin varlığı ve bir dilin semantiğindeki farkların varlığı, bütün halk için ortak, tek bir dilin varlığını ve zorunluluğunu bozmaz, yalanlamaz, tersine, bunları doğrular. 
SORU. - Yazınızda Marr hakkında marksizmin basitleştiricisi olarak tamamen doğru bir değerlendirme yapıyorsunuz. Bu sözleriniz dilbilimi uzmanlarının ve bunların arasında da biz gençlerin, Marr'ın bütün dilbilimi mirasını reddetmemiz gerektiği anlamına gelir mi? Oysa Marr'ın yapıtları arasında (tartışma sırasında Çikobava, Sanjeyev ve öteki yoldaşların sözünü ettikleri) değerli bir dizi dilbilimi araştırması vardır. Marr'a karşı eleştirici bir tavır takınmakla birlikte, onun yazıları arasında yararlı olanı, değerli olanı alabilir miyiz?

YANIT. - Kuşkusuz N. J. Marr'ın yapıtlarında, yalnızca yanlışlar vardır denemez, N. J. Marr, dilbilimine marksizmin öğelerini bozarak soktuğunda, dil konusunda bağımsız bir teori kurmaya uğraştığında, kaba yanlışlar yapmıştır. Ancak N. J. Marr'ın bazı iyi, ustaca yazılmış yapıtları da vardır; bu yapıtlarında, teorik ukalâlıklarını bırakarak bazı dilleri özenle ve ustalıkla incelediğini söylememiz gerekir. Bu yapıtlarında, oldukça büyük sayıda değerli ve eğitici şeyler bulunabilir. Açıktır ki, N. J. Marr'daki bu değerli ve eğitici şeyleri almak ve onlardan yararlanmak gerekir.
SORU. - Birçok dil bilginine göre Sovyet dilbilimindeki duraklamanın nedenlerinin en önemlilerinden biri biçimciliktir. Sizin kanınıza göre dilbiliminde biçimcilik ne anlama gelir ve nasıl yenilmelidir, bunu iyice bilmek isterdim?

YANIT. - N. J. Marr ve "öğretilileri", N. J. Marr'ın "yeni öğretisine" katılmayan bütün dilbilginlerini "biçimcilik" ile suçlamaktadırlar. Kuşkusuz, bu tutum, ciddî değildir, mantıksal değildir.
N. J. Marr'a göre gramer "salt biçimsel şey"dir ve gramer örgüsüne dilin temeli olarak bakanlar biçimci kişilerdir. Bu salt budalalıktır.

Sanıyorum ki, "yeni öğreti"nin sahipleri, dilbiliminde kendilerine karşı gelenlerle savaşımlarını kolaylaştırmak için "biçimciliği" türetmişlerdir.

Sovyet dilbilimindeki duraksamanın nedeni, N. J. Marr'ın ve "öğretililer"inin türettikleri "biçimcilik"te değil, dilbilimindeki Arakçeyev'vari davranışta ve teorik eksikliklerde bulunmaktadır, bunu dilbiliminde uygulayanlar ise, N. J. Marr'ın "öğretilileri"dir. Dilbilimindeki teorik kargaşalığı yaratanlar N. J. Marr ve en yakın silah arkadaşlarıdır. Artık duraksama olmaması için, bu iki nedeni ortadan kaldırmalıdır. Bu yaralardan arınmak, Sovyet dilbilimini sağlığa kavuşturacaktır, ona geniş ufuklar açacak ve Sovyet dilbiliminin dünya dilbiliminde başköşeye geçmesine olanak sağlayacaktır.

29 Haziran 1950

Blogger tarafından desteklenmektedir.