Header Ads

Header ADS

OTZOVİZM YANDAŞLARI VE SAVUNUCULARININ “PLATFORM”U ÜZERİNE

Lenin
BİR YAZARIN NOTLARI
I— OTZOVİZM YANDAŞLARI VE SAVUNUCULARININ “PLATFORM”U ÜZERİNE[19]

Kısa süre önce Paris’te “Vperyod” grubunun yayınevinde bir boşür yayınlandı: “Mevcut Durum ve Partinin Görevleri. Bir Bolşevikler Grubu Tarafından Hazırlanmış Platform”. Bu, (yeni fraksiyon olarak) oluşumunu “Proletari”nin genişletilmiş yazı kurulunun geçen yılın ilkbaharında bildirdiği aynı Bolşevikler grubudur. Şimdi (bildirdiklerine göre) “7’si işçi ve 8’i entelektüel 15 Parti üyesi mevcutlu” bu grup, kendi özel “Platform”unu tutarlı, sistematik, pozitif bir şekilde ortaya koyma çabasıyla ortaya çıkıyor. Bu platform metni, her türlü pürüzü gidermeye, keskin kenarları törpülemeye ve grubun Parti’yle ayrıldığı noktaları değil de, uyuştuğu noktaları vurgulamaya önem veren dikkatli ve özenli bir kollektif hazırlığın tipik izlerini taşıyor. Bu yüzden bu yeni platform, bizim için, belirli bir akımın görüşlerinin resmi ifadesi olarak daha da değerlidir.

Bolşevikler grubu ilkönce, “ülkemizin mevcut, tarihsel durumunu nasıl kavradığı”nı (§1, sayfa 3–13), sonra “Bolşevizmden ne anladığı”nı (§2, sayfa 13–17) ortaya koyuyor. İkisini de kötü anlıyor.

Birinci sorunu alalım. Bolşeviklerin görüşü (ve Parti’nin görüşü), 1908 Aralık Konferansı’nın mevcut durum üzerine kararında ortaya konmuştur.* Yeni platformun yazarları bu kararda ifade edilen görüşleri paylaşıyorlar mı? Eğer paylaşıyorlarsa, neden bunu açıkça söylemiyorlar? Eğer paylaşıyorlarsa, o zaman özel bir Platform hazırlamak ve durum hakkında kendi özel “görüşünü” ortaya koymaya girişmek ne diye gerekliydi? Eğer paylaşmıyorlarsa, o zaman yeni grubun aslında hangi sorunlarda Parti’nin görüşlerine muhalefet ettiğini neden açıkça söylemiyorlar?

Aslında mesele, yeni grubun bizzat bu kararın anlamı hakkında açık olmamasından kaynaklanıyor. Yeni grup bilinçsizce (ya da yarı bilinçsizce), bu kararlabağdaşmaz olan Otzovistlerin görüşlerine meylediyor. Yeni grup, broşüründe, bu kararın tüm tezlerinin değil, diğerlerini anlamaksızın (evet hatta belki de önemini bile farketmeksizin) sadece bir bölümünün popüler bir açıklamasını veriyor. 1905 Devrimi'ni ortaya çıkaran temel faktörler etkisini sürdürmektedir, deniyor kararda. Yeni bir devrimci kriz olgunlaşıyor (f maddesi). Mücadelenin hedefi Çarlığın devrilmesi ve cumhuriyetin ele geçirilmesi olarak kalıyor; proletarya mücadelede “önder” rolü oynamalı ve “siyasi iktidarı ele geçirmeyi” amaçlamalıdır (e ve l maddeleri). Dünya pazarındaki ve dünya politikasındaki koşullar “uluslararası durumu gittikçe daha da devrimcileştiriyor” (g maddesi). Yeni Platform bu tezleri popüler biçimde ortaya koyuyor ve Bolşeviklerle ve Parti'yle elele yürüdüğü ölçüde, doğru görüşler sunuyor ve yararlı bir iş yapıyor.

Ama şanssızlık tam da bu ölçüde sözünün altının çizilmek zorunda oluşundadır. Şanssızlık tam da, yeni grubun, bu kararın diğer tezlerini anlamamasında,bunların diğerleriyle bağıntısını, özellikle Bolşeviklere özgü olan ama bu gruba özgü olmayan Otzovizme karşı o uzlaşmaz tavırla bağıntısını anlamamasındadır.

Devrim bir kez daha kaçınılmaz hale gelmiştir. Devrim yine otokrasiyi düşürmek ve devirmekle yükümlüdür — diyor yeni platformun yazarları. Bu doğru. Fakat günümüz devrimci sosyal-demokratının bilmesi ve tartması gereken her şey bu değildir. O, bu yeni devrimin karşımıza yeni bir biçimde çıktığını ve bizim de ona yeni bir biçimde yaklaşmak zorunda olduğumuzu (eskisinden farklı; yalnızca eskisi gibi değil; yalnızca o eski silahlarla ve mücadele araçlarıyla değil), bizzat otokrasinin artık eskisi gibi olmadığını anlayacak durumda olmalıdır. Fakat Otzovizmin savunucuları tam da bunu görmek istemiyorlar! Israrla tek yanlı kalmak istiyorlar ve böylelikle kendi iradelerine rağmen ve bunun bilincinde olup olmadıklarından bağımsız olarak oportünistlere ve Tasfiyecilere birhizmette bulunuyorlar; bir yanın tekyanlılığıyla diğerinin tekyanlılığını destekliyorlar.

Otokrasi yeni bir tarihsel döneme girdi. Bir burjuva monarşisine dönüşme yönünde bir adım atıyor. III. Duma, belirli sınıflarla bir ittifaktır. Bu yeni monarşi sistemi içinde III. Duma, tesadüfen ortaya çıkmış bir kuruluş değil, bilakis zorunlu bir kuruluştur. Otokrasinin yeni tarım politikası da aynı şekilde tesadüf değil, bilakis zorunlu bir şeydir, burjuva bakış açısından zorunlu bir şey ve burjuva tarzı içinde yeni Çarlığın politikasının zorunlu, önemli bir halkasıdır. Önümüzde yeni devrimin özgül oluşma koşullarıyla özgül bir tarihsel dönem var. Eğer sadece eski tarzda hareket edilirse, eğer bizzat Duma kürsüsünden yararlanma bilinmezse vs., bu özgüllüğe egemen olunamayacak ve bu yeni devrime hazırlanılamayacaktır.

Bu son tezi Otzovistler kavrayamıyor. Fakat onu “haklı bir varyasyon” (ele alınan broşürün 28. sayfası) olarak açıklayan Otzovizm savunucuları, bu tezle, tüm bir düşünce çerçevesi arasında, mevcut anın özgüllüğünü tanıma ile bu özgüllüğü kendi taktiğinde hesaba katma çabası arasında varolan bağıntıyı bugüne dek kavramış değiller! “İki devrim arasında bir dönem”den geçtiğimizi (s. 29), “mevcut durum”un, “demokratik devrimin iki dalgası arasında” bir “geçiş aşaması” olduğunu (s. 32) tekrarlıyorlar, ama bu “geçiş”in özgüllüğünün neden ibaret olduğunu kavrayamıyorlar. Fakat bu geçişi kavramadan, ondan devrim yararına yararlanmak olanaksızdır, yeni devrime hazırlanmak olanaksızdır, ikinci dalgaya geçmek kaçınılmaz olduğu cümlesini tekrarlamaya indirgenemez; hazırlık, propaganda, ajitasyon ve örgütlenmenin bu geçiş aşamasının özgüllüğünü hesaba katacak şekilde biçimlendirilmesinden ibaret olmalıdır.

İşte insanların bu geçişin neden ibaret olduğunu kavramadan geçiş dönemi üzerine konuşmalarına bir örnek. “Rusya’da asla gerçek bir anayasa bulunmadığını ve Duma’nın sadece, hiçbir güce ve öneme sahip olmayan yanıltıcı bir görüntü olduğunu, deneyimlerine dayanarak yalnızca halk kitleleri çok iyi bilmekle kalmıyor, bu artık şimdi bütün dünya için de açıktır” (s. 11). Bunun karşısına Aralık kararındaki III. Duma değerlendirmesini koymak gerekiyor, orada şöyle deniyordu:

“16 [3] Haziran hükümet darbesiyle ve Üçüncü Duma’nın kurulmasıyla, Çarlığın gerici çiftlik sahipleriyle ve ticaret ve sanayi burjuvazisinin önde gelenleriyle ittifakı açıkça belgelenmiş ve kabul edilmiştir.”

Gerçekten de bir yıl boyunca parti basınında binbir yönden uzun uzadıya tartışılmış ve kafalara sokulmuş olmasına rağmen, platform yazarlarının kararı yine de anlamadıkları “bütün dünya için açık” değil mi? Elbette ki kalın kafalılıklarından değil, üzerlerine yük olan Otzovizm belası ve Otzovist düşünce zincirinden dolayı bunu anlamadılar.

III. Duma’mıza Kara Yüzler yandaşları ve Oktobristler egemendir. Oktobristlerin ve Kara Yüzlerin Rusya’da “güç ve önem”den yoksun oldukları (platform yazarlarından bu sonuç çıkıyor) bir saçmalıktır. “Gerçek bir anayasa”nın yokluğu, otokrasi için sınırsız yetkinin korunması, bu iktidarın tüm imparatorlukta, devlet çapında genel öneme sahip kamu faaliyetinde bulunan kurumlarda belirli sınıfların karşı-devrimci bir ittifakını örgütlemeye zorlandığı o özgül tarihsel durumun, belirli sınıfların kendiliğinden, aşağıdan yukarıya, Çarlığa yardım elini uzatan karşı-devrimci bloklar örgütledikleri bir durumun oluşmasını asla dışlamaz. Eğer Çarlığın bu sınıflarla “ittifakı” (derebeyi çiftlik sahiplerinin gücünü ve gelirini korumayı amaçlayan bir ittifak), mevcut geçiş döneminde sınıf egemenliğinin ve kliğiyle birlikte Çarlık egemenliğinin özgül bir biçimiyse, “devrimin birinci dalgası”nın yenilgisi koşulu altında ülkenin burjuva evrimiyle ortaya çıkan bir biçimse — o zaman Duma kürsüsünden yararlanmadan geçiş döneminden yararlanmak sözkonusu bile olamaz. Öyleyse karşı-devrimcilerin konuştukları bu kürsüden devrimi hazırlamak amacıyla yararlanma özgül taktiği zorunludur ve tüm tarihsel durumun özelliğinden çıkar. Buna karşılık eğer Duma “güç ve önemden yoksun” ise, bir anayasanın sadece “yanıltıcı görüntüsü” ise, o zaman burjuva Rusya’nın, burjuva monarşisinin gelişiminde, en üst sınıfların egemenlik biçiminin gelişiminde vs. herhangi bir yeni aşama yok demektir ve o zaman tabii ki Otzovistlerin prensip olarak haklı oldukları anlaşılır!

Platformdan aldığımız cümlenin sakın tesadüfi bir dil sürçmesi olduğu sanılmasın. “Devlet Duması Üzerine” özel bölümde (s. 25–28) hemen en başta şunları okuyoruz:

“Şimdiye kadarki bütün seçim dönemlerinin Devlet Dumaları, gerçek güç ve iktidara sahip olmayan ve ülkedeki gerçek sosyal güçler dengesini dile getirmeyen kurumlardı. Hükümet bunları halk hareketinin saldırısı altında, bir yandan kitlenin öfkesini dolaysız mücadeleden, oy verme barışçıl yoluna çekmek ve öte yandan bu Dumalarda, hükümeti devrime karşı mücadelede destekleyen sosyal gruplarla pazarlık kesmek için topladı”…

Bu, karmakarışık düşüncelerden ya da daha çok düşünce parçacıklarından oluşan bir yumaktır. Hükümet, Dumaları karşıdevrimci sınıflarla pazarlık kesmek için topladıysa, o zaman tam da buradan, I. ve II. Duma’nın (devrime yardım etmek için) hiçbir “güç ve iktidar”a sahip olmadığı, buna karşılık III. Duma’nın geçmişte ve şimdi (karşı-devrime yardım etmek için) güç ve iktidara sahip olduğu sonucu çıkar. Devrimciler, devrime yardım edecek durumda olmayan bir kuruma katılamazlardı (ve belirli koşullar altında katılmamaları gerekirdi). Bu tartışma götürmez biçimde kesindir. Platform yazarları, devrimci dönemin bu tür kurumlarını, karşı-devrimi destekleme gücüne sahip “iki devrim arası dönem”in Duma’sıyla aynı kefeye koyduklarında, korkunç bir hata işliyorlar. Doğru Bolşevik argümanları, gerçekte onların kapsamadığı durumlara genişletiyorlar! Bu ise Bolşevizmi tam da bir karikatüre dönüştürmek demektir.

Platform yazarları Bolşevizmi “kavrayış”larını özetlerken, devrimciliğin bu “karikatürü”nün deyim yerindeyse klasik ifadesini bulduğu özel bir d) maddesi (s. 16) bile açmışlardır. Bu maddede şöyle deniyor:

“d) Devrimin tamamlanmasına kadar, aralarında Devlet Duması’na katılımın da bulunduğu işçi sınıfının tüm yarı-legal ve legal mücadele yöntemleri ve yolları, bağımsız ve tayin edici bir öneme sahip olamaz, bilakis sadece, doğrudan devrimci, açık kitle mücadelesi için güçlerin toplanması ve hazırlanması için bir araçtır.”

Demek ki, “devrimin tamamlanması”ndan sonra, “aralarında” parlamentarizmin de bulunduğu legal mücadele yöntemleri, bağımsız ve tayin edici öneme sahipolabilecektir!

Bu yanlıştır. O zaman da böyle bir öneme sahip olamazlar. “Vperyod”cuların platformunda bir saçmalık kotarılmıştır.

Devam. Buna göre, “devrim tamamlanıncaya kadar”, legal ve yarı-legal dışındaki bütün mücadele yöntemleri, yani tüm illegal mücadele yöntemleri bağımsız ve tayin edici öneme sahip olabilecektir!

Bu yanlıştır. Öyle illegal mücadele yöntemleri vardır ki, bunlar “devrimin tamamlanması”ndan sonra da (örneğin illegal propaganda çevreleri) ve “devrim tamamlanıncaya kadar” (örneğin düşmanın paralarına el konması ya da tutsakların zor yoluyla kurtarılması, muhbirlerin öldürülmesi vs.), “platform” metninde dendiği gibi, “bağımsız ve tayin edici öneme sahip olamazlar, bilakis sadece…” vs.

Devam. Burada hangi türde “devrimin tamamlanması”ndan söz ediliyor? Herhalde sosyalist devrimin tamamlanmasından değil, çünkü

o zaman genel olarak sınıflar bulunmayacağı için, işçi sınıfının mücadelesi de olmayacaktır. Yani burjuva-demokratik devrimin tamamlanması söz konusudur. Şimdi platform yazarlarının, burjuvademokratik devrimin tamamlanmasından aslında ne “anladıklarına” daha yakından bakalım.

Genel konuşulduğunda, bu tabirden iki şey anlaşılabilir. Geniş anlamda kullanıldığında, burjuva devrimin objektif tarihsel görevlerinin çözülmesi, onun “tamamlanması”, yani burjuva devrimi ortaya çıkaran zeminin ortadan kaldırılması, burjuva devrimlerin tüm devresinin tamamlanması anlaşılır. Bu anlamda örneğin Fransa’da burjuvademokratik devrim ancak 1871 yılında tamamlanmıştır (buna karşılık 1789’ da başlamıştır).[20] Ancak sözcük dar anlamda kullanıldığında, o zaman tek bir devrim, burjuva devrimlerinden biri, deyim yerindeyse, eski rejimi kırbaçlayan ama tam olarak işini bitirmeyen, sonraki burjuva devrimler için zemini ortadan kaldırmayan “dalgalar”dan biri kastedilir. Bu anlamda Almanya’da 1848 Devrimi, 60’lı yılların devrimci yükselişi için zemini bir nebze dahi olsa ortadan kaldırmaksızın 1850 yılında ya da 50’li yıllarda “tamamlandı”. Fransa’da 1789 yılı devrimi, diyelim ki 1794’te “tamamlandı”, fakat bununla 1830 ve 1848 devrimleri için zemin herhangi bir biçimde ortadan kaldırılmadı.

Platformun, “devrim tamamlanıncaya kadar” sözleri, ister geniş ister dar anlamda alınsın, hiç farketmez, hiçbir durumda bir anlam ifade etmiyor. Söylemeye gerek yok ki, devrimci sosyal-demokrasinin taktiğini Rusya’nın olası burjuva devrimlerinin bütün dönemi tamamlanıncaya kadar peşinen saptama yönündeki her çaba tam bir saçmalık olurdu. 1905–1907 yıllarının devrimci “dalga”sı, yani Rusya’da ilk burjuva devrimi ile ilgili olarak ise, bizzat platform, “onun (otokrasinin) devrimin birinci dalgasını atlattığı”nı (s. 12), “iki devrim arasında”, “demokratik devrimin iki dalgası arasında” bir dönemden geçtiğimizi kabul etmek zorunda kalıyor.

“Platform”daki bu sonsuz ve umarsız kargaşanın kökleri nerede yatıyor? Platformun, diplomatik bir biçimde Otzovizmden, onun düşünce zincirini bir nebze dahi olsa terketmeden, onun temel hatasını düzeltmeden ya da hiç olmadı belirtmeden uzaklaşmasından başka bir şeyde değil. Tam da, “Vperyod”cular için Otzovizmin “haklı bir varyasyon”, yani Bolşevizmin Otzovist, karikatürümsü varyasyonunun onlar için meşru bir şey, bir ideal, eşi görülmedik bir ideal olmasında yatıyor. Bu yanlış yola adımını bir kez atan, zorunlu olarak çözümsüz kargaşanın bataklığına varmak zorundadır ve de varır; uygulanabilirliğinin koşullarını ve anlamının sınırlarını iyice düşünüp taşınmayı bilmeden sözleri ve şiarları tekrarlar.

Örneğin Bolşevikler 1906–1907 yıllarında oportünistlere karşı neden sık sık şu şiarı attılar: Devrim bitmedi? Çünkü objektif koşullar, sözcüğün dar anlamında devrimin tamamlanmasından söz bile edilemeyecek durumdaydı. Örneğin II. Duma dönemini alalım. O, herhalde en gerici otokratik hükümetle yan yana dünyanın en devrimci parlamentosuydu. Bu koşullardan, yukarıdan darbe ya da aşağıdan ayaklanma dışında bir başka dolaysız çıkar yol yoktu, ve şimdi çokbilmiş ukalalar istedikleri kadar hayır diye başlarını sallasınlar, darbeden önce hükümetin bunda başarılı olacağına, her şeyin pürüzsüz gideceğine, II. Nikola’nın boynunun altında kalmayacağına kimse garanti veremezdi. “Devrim bitmedi” şiarının, en canlı, dolaysız öneme sahip, pratik olarak hissedilebilir bir anlamı vardı, çünkü sadece o, meselenin ne olduğunu, olayların objektif mantığı sayesinde meselelerin nereye sürüklendiğini doğru bir şekilde ifade ediyordu. Fakat bizzat Otzovistlerin mevcut durumu “iki devrim arasında” bir durum olarak kabul ettikleri bugün, bu Otzovizmi, “devrim tamamlanıncaya kadar”, “devrimci kanadın haklı bir varyasyonu” olarak lanse etme çabasında bulunmak — bu umarsız bir kargaşa değil midir?

Bu çözümsüz çelişkiler çemberinden çıkmak için Otzovizmle diplomasi oyunu oynanmamalı, bilakis onun ideolojik temelleri kökünden kurutulmalı, Aralık kararının bakış açısı benimsenmeli ve iyice düşünülmelidir. Mevcut devrim arası dönem bir tesadüfle açıklanamaz. Bugün artık, otokrasinin gelişiminde, burjuva monarşisinin, burjuva-gerici parlamentarizmin, kırda Çarlığın burjuva politikasının gelişmesinde özel bir aşamayla ve bütün bunların karşıdevrimci burjuvazi tarafından desteklenmesiyle karşı karşıya olduğumuza hiç kuşku yoktur. Bu dönem hiç kuşkusuz “devrimin iki dalgası arasında” bir geçiş dönemidir; fakat ikinci devrime hazırlanabilmek için, tam da bu geçişin özgüllüğünü iyice kavramak, onu anlamak, kendi taktiğini ve örgütünü bu zor, ağır ve karanlıkla tehdit eden, ama bize “kampanya”nın gidişatının dayattığı geçişe uydurmak sözkonusudur. Her türlü diğer legal olanaklar gibi Duma kürsüsünden yararlanmak da, aslında etkileyici bir şey olmayan, asla en üst düzeyde olmayan mücadele araçları arasındadır. Fakat geçiş dönemi, tam da, onun özgül görevi güçlerin doğrudan ve tayin edici biçimde harekete geçirilmesi değil, hazırlanması ve biriktirilmesi olduğu için bir geçiş dönemidir. Her türlü parıltıdan yoksun bu faaliyeti doğru biçimde sahneleyebilmek, Kara Yüzler’in ve Oktobristlerin egemen olduğu Duma dönemi için karakteristik olan tüm yarı-legal kurumları onun hizmetine sunmayı bilmek, bu zemin üzerinde de devrimci sosyal-demokrasinin tüm geleneklerini, en yakın kahramanca geçmişinin tüm şiarlarını, tüm çalışma ruhunu, oportünizme ve reformizme karşı tüm uzlaşmazlığını korumayı bilmek — Parti'nin görevi budur, anın görevi budur.

Yeni platformun, 1908 Aralık Konferansı'nın kararında ortaya konan taktikten ilk sapmasını ayrıntısıyla inceledik. Bunun Otzovist düşünceler yönünde bir sapma olduğunu, ne mevcut durumun Marksist bir tahliliyle, ne de bir bütün olarak devrimci sosyal-demokratların taktiğinin temel önkoşullarıyla en ufak bir ortak noktası bulunmayan düşünceler yönünde bir sapma olduğunu gördük. Şimdi yeni platformun ikinci orijinal özelliğini incelemeye koyulmak zorundayız.

Bu, yeni grup tarafından ilan edilen “kitleler içinde yeni bir proleter kültür yaratma ve yaygınlaştırma”:

“proleter bilimi geliştirme, proleter çevrelerde gerçekten yoldaşça ilişkileri sağlamlaştırma, proleter bir felsefe ortaya koyma, sanatı proleter özlemlere ve proleter deneyime ayarlama” (s. 17) görevinden ibarettir.

İşte size, yeni platformda meselenin özünü gizlemek için yararlanılan o çocuksu diplomasinin ideal örneği! “Bilim” ile “felsefe”nin arasına, “gerçekten yoldaşça ilişkilerin sağlamlaştırılması”nı sokmak çocukça değil mi acaba? Yeni grup tarafından platforma, diğer gruplara karşı (özellikle ilk planda ortodoks Bolşeviklere karşı) yöneltilen, güya kendilerinin rencide edildiği, “gerçekten yoldaşça ilişkileri” onların zedeledikleri yönündeki suçlamalar alınmıştır. Bu eğlendirici noktanın gerçekiçeriği tam da budur.

“Proleter bilim” de burada aynı şekilde “üzücü ve damdan düşmüş gibi” görünüyor. Birincisi, şimdi yalnızca bir tek proleter bilim tanıyoruz — Marksizm. Platform yazarları herhangi bir sebeple bu biricik tam tanımdan sistematik olarak kaçınıyorlar ve her yere “bilimsel sosyalizm” sözcüğünü koyuyorlar (s. 13, 15, 16, 20 ve 21). Bilindiği gibi bizde Rusya’da, Marksizmin doğrudan karşıtları da bu tanım üzerinde hak iddia ediyorlar. İkincisi, platforma “proleter bilim”i geliştirme görevi de alındığında, burada aslında zamanımızın hangi ideolojik, teorik mücadelesinin kastedildiği ve platform yazarlarının aslında kimin yanında olduklarının açıkça söylenmesi gerekir. Bu konuda susmak, safça bir kurnazlıktır, çünkü 1908-1909 yıllarına ait sosyal-demokrat literatürü tanıyan herkes için meselenin özüaçıktır. Zamanımızda, bilim, felsefe ve sanat alanında Marksistlerin Machçılara[21] karşı mücadelesi ortaya çıkmıştır. Herkesçe bilinen bu gerçeğe gözlerini kapamak en azından gülünçtür. “Platformlar”, görüş ayrılıklarını örtbas etmek için değil, sonuca bağlamak için yazılmalıdır.

Yazarlarımız, platformdan alıntılanan pasajla, kendilerini çok beceriksizce ele veriyorlar. “Proleter felsefe” denince gerçekte Machizmin kastedildiğini herkes biliyor ve beş duyusu yerinde olan her sosyal-demokrat bu “yeni” takma adı derhal çıkartacaktır. Yani, bu takma adı uydurmanın hiçbir anlamı yoktu. Onun ardına gizlenmek hiçbir işe yaramaz. Gerçekten de yeni grubun en etkin yazarlar çekirdeği, Machçı olmayan felsefeyi “proleter” olmayan felsefe olarak gören Machçı bir çekirdektir.

Eğer platformda bundan sözedilmek isteniyorduysa, şöyle denmeliydi: yeni grup, felsefede ve sanatta “proleter” olmayan, yani Machçı olmayan teorilere karşı mücadele yürütecek kişileri birleştirmektedir. Bu herkesçe bilinen ideolojik bir akımın doğrudan, gerçeğe uygun, açık bir hareketi olurdu, diğer akımlara karşı bir mücadeleye girişmek olurdu. Parti için ideolojik mücadeleye önem verdiğinde, insan doğrudan bir savaş ilanıyla harekete geçer, kendini gizlemez.

Biz de herkesi, Platformda gizlice ilan edilen Marksizme karşı felsefi mücadeleye karşı kesin, açık bir yanıta çağırmak istiyoruz. “Proleter kültür” üzerine bütün boş laflar gerçekte tam da Marksizme karşı mücadeleyi gizliyor. Yeni grubun “orijinalitesi”, felsefede aslında hangi akımı temsil ettiğini doğrudan söylemeden, Parti platformuna felsefeyi taşımış olmasından ibarettir.

Geçerken, platformun alıntılanan sözlerinin gerçek içeriğinin tamamen negatif olduğunu söylemek doğru olmaz. Bu sözlerin ardında belli bir pozitif içerik de gizlidir. Bu pozitif içerik tek bir sözcükle ifade edilebilir: M. Gorki.

Gerçekten de, burjuva basının çoktan açıkladığı (ve bu arada saptırıp çarpıttığı), yani M.WGorki’nin yeni grubun yandaşı olduğu gerçeğini gizlemenin hiçbir anlamı yok.[22] Gorki ise proleter sanatın, onun için çok şey yapmış ve daha da fazlasını yapabilecek olan, kesinlikle son derece önemli bir temsilcisidir. Sosyal-Demokrat Partinin her fraksiyonu, Gorki’nin ona dahil olmasından haklı olarak gurur duyabilir, ama buna dayanarak platforma “proleter sanat”ı katmak, bu platforma bir yoksulluk belgesi çıkarmak, kendi kendisinin tam da “otorite sersemliği” suçunu kanıtlayan grubu bir edebi çevreye indirgemek anlamına gelir… Platform yazarları çokça otoritelerin tanınmasına karşı konuşuyorlar, ama bununla neyi kastettiklerini doğrudan açıklamıyorlar. Mesele şudur: Felsefede materyalizmin savunulması ve Bolşeviklerin Otzovizme karşı mücadelesi, onlara, Machizm düşmanlarının –söylendiği gibi– “körü körüne güvendiği” tek tek “otoriteler”in girişimi gibi görünüyor (epey sert koşullara nazik bir ima!). Bu tür saldırılar tabii ki son derece çocukçadır. Ama tam da “Vperyod”cular otoritelere pek iyi davranmıyorlar. Gorki, proleter sanat alanında bir otoritedir, bu kesin. Bu otoriteden Machizmi ve Otzovizmi sağlamlaştırmakta (tabii ki ideolojik anlamda) “yararlanmaya” çalışmak, otoritelere nasıl davranılmaması gerektiğine ideal bir örnek sunmak demektir.
Blogger tarafından desteklenmektedir.