II. ENTERNASYONALİN İFLASI (BATKISI) - 2
Kautsky'nin oportünistleri büyük bir sevince boğarak, her türlü kurnazlık yoluyla bile bile yan çizdiği en önemli bilimsel ve siyasal sorun, II. Enternasyonalin en gözde temsilcilerinin sosyalizme nasıl ihanet edebildiklerini bilme sorunudur.
Bizi burada ilgilendiren şey, elbette şu ya da bu ünlü kişinin yaşam öyküsü değildir. Onların gelecekteki yaşam öykücüleri sorunu bu açıdan da inceleyecekler, ama sosyalist hareket bugün bambaşka bir şeyle sosyal-şoven akımın tarihsel kökeninin, koşullarının, önem ve gücünün irdelenmesiyle ilgileniyor. 1) Sosyal-şovenizm nerden geliyor? 2) Ona gücünü veren nedir? 3) Onunla nasıl savaşmalı? Sorunun yalnızca bu konuş biçimi ciddidir, oysa "kişisel" kanıtlara başvurma, pratikte basit bir kaçamaktan, bir safsatacı kurnazlığından başka bir şey değildir.
Birinci soruyu yanıtlamak için ilkin sosyal-şovenizmin ideolojik ve siyasal içeriğinin, sosyalizmin herhangi bir eski akımıyla ilişki içinde olup olmadığını görmek gerekir. İkinci olarak, gerçek siyasal bölünmeler bakımından, sosyalistlerin sosyal-şovenizmin karşıtları ve savunucuları biçimindeki bugünkü bölünmesiyle, tarihsel bakımdan daha önceki eski bölünmeler arasındaki ilişki nedir?
Biz sosyal-şovenizmden, güncel emperyalist savaşta yurt savunması fikrinin kabul edilmesini, bu savaşta sosyalistlerin "kendi" ülkeleri burjuvazisi ve hükümetleri ile bağlaşmasının doğrulanmasını, "kendi" burjuvazilerine karşı proleter devrimci eylemlerin öğütlenmesi ve desteklenmesinin yadsınmasını vb. anlıyoruz. Sosyal-şovenizmin ideolojik ve siyasal özsel içeriğinin, oportünizm ilkeleriyle tamamen uyuştuğu apaçık bir şeydir. Bir tek ve aynı eğilimdir bu. 1914-1915 savaşı çerçevesine yerleştirilen oportünizm, sosyal-şovenizmi doğurur. Oportünizmde önemli olan, sınıfların işbirliği fikridir. Savaş, bu fikrin alışılmış etken ve uyarıcılarına tüm bir olağanüstü etken ve uyarıcılar dizisi ekleyerek, özel tehdit ve zorlamalar aracıyla, dağınık ve bölünmüş yığını burjuvazi ile işbirliği yapmak zorunda bırakarak, bu fikri mantıksal sonucuna götürüyor: Bu, oportünizm yandaşları çevresini doğal olarak genişletiyor ve dünün birçok radikalinin bu kampa geçişini çok iyi açıklıyor .
Oportünizm, insan yığınının temel çıkarlarını, aralarından çok küçük bir azınlığın geçici çıkarlarına feda etmeye, ya da bir başka deyişle, işçilerin bir bölümünün, proletarya yığınına karşı, burjuvaziyle bağlaşmasına dayanır. Savaş bu bağlaşmayı son derece açık ve zorunlu duruma getirir. Oportünizm, onyıllar boyunca, ayrıcalıklı bir işçiler katmanının görece barışçıl ve rahat varlığının onları "burjuvalaştırdığı", onlara ulusal sermaye kârlarından kırıntılar verdiği, onları sıkıntıdan, acılardan esirgediği, ve, yıkım ve sefalete adanmış yığının devrimci eğilimlerinden uzaklaştırdığı kapitalizmin gelişme çağının özelliklerinden doğdu. Emperyalist savaş bu durumun dolaysız uzantısı ve doruk noktasıdır, çünkü emperyalist ulusların ayrıcalıkları için, sömürgelerin bu uluslar arasında yeni bir paylaşımı için, onların öbür uluslar üzerindeki egemenlikleri için bir savaştır bu. İşçi sınıfının "üst katmanı"nın, küçük-burjuvazi ya da aristokrasisinin (ve bürokrasisinin) ayrıcalıklı durumlarını korumak ve güçlendirmek, - oportünist küçük-burjuva umutlarla buna karşılık düşen taktiğin savaş zamanındaki doğal uzantısı işte budur, bugünkü sosyal-emperyalizmin iktisadi temeli işte budur. Ve, kuşkusuz, alışkanlık gücü, [sayfa 167] görece "barışçıl" bir evrim göreneği, ulusal önyargılar, beklenmedik değişiklikler korkusu ve bu değişiklikler karşısındaki inançsızlık, bütün bunlar, oportünizmi olduğu denli , oportünizm ile sözde yalnızca bir zaman için, sözde yalnızca özel neden ve güdülerden ötürü varılan ikiyüzlü ve alçakça uzlaşmayı da pekiştirmiş olan tamamlayıcı koşullar rolünü oynadı. Savaş, onyıIlar boyunca işlenmiş olan oportünizmin görünüşünü değiştirdi; onu yüksek bir dereceye çıkardı, nüanslarının sayı ve çeşidini artırdı, yandaşlarının saflarını çoğalttı, kanıtlamalarını bir yığın yeni safsatalarla zenginleştirdi, deyim yerindeyse, birçok yeni dere ve akıntıları oportünizmin ana akımı ile kaynaştırdı, ama bu ana akım yok olmadı. Tersine.
Sosyal-şovenizm, bu burjuva çıban, sosyalist partiler içinde varlığını artık eskisi gibi sürdürmeye devam edemeyecek derecede olgunlaşmış oportünizmdir.
Sosyal-şovenizmin oportünizm ile son derece sıkı ve çözülmez bağını görmek istemeyen kimseler, falanca oportünistin enternasyonalist, ve filanca radikalin de şoven durumuna geldiğini ileri sürmek için, tek tek olay ve "örnek"lere sarılıyorlar. Ama, akımların gelişmesi tartışılırken, ciddi hiçbir yanı olmayan bir kanıttır bu. Birinci olarak, şovenizm ile oportünizmin işçi hareketi içindeki iktisadi temeli aynıdır: "kendi" ulusal sermaye ayrıcalıklarının kendilerine bıraktıkları kırıntılardan yararlanan [sayfa 168]proletaryanın sayısı çok olmayan üst katmanları ile küçük burjuvazinin, proleterler yığınına, genel olarak emekçiler ve sömürülenler yığınına karşı bağlaşması. İkinci olarak, her iki akımın da ideolojik ve siyasal içeriği aynıdır. Üçüncü olarak, sosyalistlerin, oportünist bir akımla devrimci bir akım biçiminde, II. Enternasyonal dönemini belirleyen eski bölünmesi, şovenler ve enternasyonalistler biçimindeki yeni bölünmeye, aşağı yukarı denk düşer.
Bu son tezin doğruluğuna güven getirmek için, toplumsal bilimin (genel olarak bilimin de olduğu gibi) tek tek olgularla değil, ama yığınsal olaylarla uğraştığını anımsamak gerekir. On Avrupa ülkesini alın: Almanya, İngiltere, Rusya, İtalya, Hollanda, İsveç, Bulgaristan, İsviçre, Fransa ve Belçika. İlk sekizinde, sosyalistlerin (enternasyonalist olup olmadıklarına göre) yeni bölünüşü, (oportünist olup olmadıklarına göre), eski bölünüşe karşılık düşer: Almanya'da, oportünizmin kalesi Aylık Sosyalist Defterler (Sozialistische Monatshefte) dergisi, şovenizmin kalesi durumuna geldi. Enternasyonalizm fikirleri aşırı-sol tarafından savunulmaktadır. İngiltere'de, Britanya Sosyalist Partisinin 3/7 kadarı enternasyonalist ( son hesaplamalara göre, enternasyonalist karardan yana 84'e karşı 66 oy), oysa oportünistler blokunun (İşçi Partisi + Fabianler + Bağımsız İşçi Partisi) 1/7'den azı enternasyonalisttir.[10*] Rusya'da, oportünistlerin ana yuvası likidatör Naşa Zarya dergisi, şovenlerin ana yuvası durumuna geldi. Plehanov ile Aleksinski, çok gürültü yapıyorlar, ama biz, 1910-1914 beş yıllık deneyi yoluyla da olsa, onların Ruysa'daki yığınlar arasında derli toplu bir propaganda yapmaya yetenekli olamadıklarını biliyoruz. Rusya'daki enternasyonalistlerin ana yuvası, "pravdizm"[60] [sayfa 169] ile 1912 ocağında partiyi yeniden kuran öncü işçilerin temsilcisi olarak, Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Grubu tarafından oluşturulmaktadır.
İtalya'da, Bissolati ve hempalarının safkan oportünist partisi, şoven oldu. Enternasyonalizm, İşçi Partisi tarafından temsil ediliyor. İşçi yığınları bu partiden yana; oportünistler, parlamenterler, küçük-burjuvalar ise, şovenizmden yanadırlar. İtalya'da herkes, aylar boyunca, seçmesini özgürce yapabildi, ve bu seçme rastgele değil, proleterler yığınının toplumsal durumu ile küçük-burjuva katmanların toplumsal durumu arasındaki farka göre yapıldı.
Hollanda'da, Troelstra'nın oportünist partisi genel olarak şovenizmle uzlaşıyor (Hollanda'da küçük-burjuvaların da, büyük burjuvalar gibi, onları "yutma"ya hazır bekleyen Almanya'ya özellikle diş bilemesine bakarak yanılgıya düşmemek gerek). Tutarlı, içten, ateşli, inanmış enternasyonalistler, başta Garter ile Pannekoek olmak üzere, marksist parti tarafından yetiştirilmişlerdir. İsveç'te, oportünist önder Branting, Alman sosyalistlerinin ihanetle suçlanmasına kızıyor, oysa solların başı Hoeglund, yandaşlarından bir çoğunun görüşünün tam da bu olduğunu bildiriyor (Sosyal-Demokrat, n° 36'ya bakınız). Bulgaristan'da, oportünizmin karşıtları, Tesnyakiler, kendi organlarında (Nova Vreme)[61] Alman sosyal-demokratlarını "alçaklıklar yapmak"la suçluyorlar. İsviçre'de, oportünist Greullich'in yandaşları Alman sosyal-demokratlarını haklı görmeye yatkın (Zürih'te çıkan organları Droit du Peuple'e bakınız), oysa çok daha radikal olan R. Grimm'in yandaşları, Berne gazetesini (Bemer Tagwacht) Alman sollarının organı durumuna getirdiler. On ülkeden yalnızca ikisi, Fransa ile Belçika, bunun dışında kalıyorlar; ama bu ülkelerde de, doğrusunu söylemek gerekirse, enternasyonalistlerin yokluğunu değil, (kısmen son derece anlaşılır nedenlerden ötürü) aşırı güçsüzlük ve bitkinliğini görüyoruz; Vaillant'ın kendisinin, Humanite'de, okurlarından enternasyonalist eğilimli mektuplar aldığını kabul ettiğini de unutmayalım, ama bu mektuplardan bir teki bile onun tarafından in extenso [bütünüyle] yayınlanmadı!
Genel olarak, eğer akımlar ve eğilimler göz önünde bulundurulursa, sosyalizme ihanet etmiş ve şovenizme kaymış olanın, Avrupa sosyalizminin oportünist kanadı olduğunu kabul etmek zorunda kalınır. Bu kanadın resmi partiler içindeki gücü, gözle görülür sınırsız gücü nereden geliyor? Özellikle eski Roma ve canlı gerçekliğe çok yakından dokunmayan bütün öbür benzer konular söz konusu olduğu zaman tarihsel sorunları koymasını çok iyi bilen Kautsky, şimdi kendisi işin içine katılınca, ikiyüzlülük edip bunu anlamaz gibi görünüyor. Ama sorun apaçık ortada. Oportünistler ile şovenlere dev bir güç kazandırmış bulunan şey, onların burjuvazi ile, hükümetler ve genelkurmaylarla bağlaşmalarıdır. Oportünistlerin sosyalist partilerin bir parçası olduklarının, bu partilerde her zaman iki aşırı kanat bulunduğunun ve her zaman da bulunacağının, bütün basmakalıp hamkafaların dedikleri gibi, asıl önemli olanın "aşırı" davranışlardan kaçınmak vb., vb. olduğunun düşünüldüğü Rusya'da çoğu kez unutulan da, işte bu.
Oportünistlerin işçi partilerine biçimsel katılmaları, gerçeklikte onları -nesnel olarak- burjuvazinin siyasal bir müfrezesi olmaktan, etkisini gösterdiği kanal olmaktan, onun işçi hareketi içindeki ajanları olmaktan hiçbir zaman alıkoymaz. Erostrat biçimi ünlü olan oportünist Südekum, bu toplumsal gerçeği, bu sınıfsal gerçeği apaçık bir biçimde gösterdiği zaman, birçok dürüst insan şaşakaldı. Fransız sosyalistleri ile Plehanov, Südekum'u açıkça alaya almaya başladılar, oysa, hafifçe farklı bir ulusal görünüş altında bir o kadar Südekum görmeleri için, Vandervelde, Sembat ve Plehanov'un aynaya bir göz atmaları yeterdi. Kautsky'yi öven ve onun tarafından da övülen Alman Merkez Komitesi (Vorstand) üyeleri, sakıntı, alçakgönüllülük ve nezaketle, (Südekum adını anmaksızın) Südekum çizgisiyle "anlaşmazlık içinde" olduklarını bildirmekte ivecenlik gösterdiler.
Gülünçtür bu, çünkü gerçekte, Alman sosyal-demokrat partisinin pratik siyasasında, Südekum tek başına, kesin karar zamanı geldiğinde, yüz tane Haase ile Kautsky'den daha güçlü olduğunu gösterdi (tıpkı Naşa Zarya'nın, tek başına, ondan ayrılmaktan korkan bütün Brüksel bloku akımlarından daha güçlü olması gibi).
Neden? Südekum'un arkasında büyük bir devletin burjuvazisi, hükümeti ve genelkurmayı dikildiği için. Bunlar Südekum'un siyasasını bin yoldan desteklerlerken, onun karşıtlarının siyasasını, hapis ve idamlar da içinde, bütün olanaklarla engelliyorlar. Südekum'un sesi, (tıpkı Vandervelde, Sembat ve Plehanov'un sesi gibi), gazeteleri milyonlarca basılan burjuva basın tarafından yayılıyor, oysa askeri sansürün varlığı nedeniyle, karşıtlarının sesi yasal basında duyulamaz!
Oportünizmin bir rastlantı sonucu, tek tek bireylerin bir günahı, bir düşüncesizliği, bir ihaneti değil, ama bütün bir tarihsel dönemin toplumsal ürünü olduğunu söylemekte herkes birleşiyor. Bununla birlikte, herkes bu gerçeğin anlamı üzerinde yeterince düşünmüyor. Oportünizm yasallığın meyvesidir. 1889-1914 döneminin işçi partileri burjuva yasallıktan yararlanacaklardı. Bunalım patlak verince, yasadışı gizli eyleme geçmek gerekiyordu (oysa, bu geçişi, bir çok savaş kurnazlığıyla birleştirilmiş en büyük bir gözüpeklik ve en büyük bir kararlılıktan başka türlü gerçekleştirmek olanaksızdır). Bu geçişi engellemek için, bir tek Südekum yeter, çünkü, tarihsel-felsefi dili kullanmak gerekirse; tüm "eski dünya" ondan yanadır, -çünkü, pratik siyasal dili kullanmak gerekirse, Südekum burjuvaziye kendi sınıf düşmanının bütün savaş planlarını her zaman açıklamıştır ve her zaman da açıklayacaktır.
Bir tüm olarak Alman Sosyal-Demokrat Partisinin (bu, Fransızlar ve öbürleri için de doğrudur) yalnızca Südekum'un hoşuna giden, ya da yalnızca onun tarafından hoşgörü ile karşılanan şeyleri yaptığı bir gerçektir. Yasal olarak başka hiçbir şey yapılamaz. Alman Sosyal-Demokrat Partisi içinde dürüst, gerçekten sosyalist ne yapılıyorsa, onun merkezlerine karşı, onun Merkez Komitesinin ve Merkez Organının başı üzerinden, örgütlenme disiplinini çiğneyerek, örneğin geçen 31 mayıs günü Berner Tagwacht'ta yayınlanan Alman "sol"larının çağrısının[62] anonim olması gibi, yeni bir partinin yeni anonim merkezleri adına fraksiyoncu bir biçimde davranarak yapılıyor. Gerçekten, Legien-Südekum-Kautsky-Haase-Scheideman ve hempalarının eski, çürümüş, ulusal-liberal partisinin dışında, gerçekten işçi, gerçekten devrimci sosyal-demokrat, yeni bir partinin büyüdüğü, güçlendiği, örgütlendiği görülüyor.
Bu nedenle oportünist Monitor, tutucu Prusya Yıllığı[63] dergisinde, güncel sosyal-demokrasinin sağa doğru evrilmesinin oportünistler için (burjuvazi için okuyunuz) zararlı olacağını, çünkü o zaman işçilerin onu yüzüstü bırakacağını söylerken, ağzından yanlışlıkla gerçekten büyük bir tarihsel doğruyu kaçırdı. Oportünistlerin (ve burjuvazinin), sağ kanatla sol kanadı birleştiren, ve kaygan ve "kesin olarak marksist" sözlerle neyi olursa olsun uzlaştırmasını bilecek olan Kautsky tarafından resmen temsil edilen güncel partinin ta kendisine gereksinimleri var. Halk için, yığınlar için, işçiler için sözde kalan sosyalizm ve devrimci anlayış; gerçekte ise südekumculuk, yani her ciddi bunalım sırasında burjuvaziyle birleşme. Her bunalım diyoruz, çünkü yalnızca bir savaş nedeniyle değil, her önemli siyasal grev sırasında da, "feodal" Almanya denli "parlamento ve özgürlük toprakları" olan İngiltere ve Fransa'da, şu ya da bu ad altında, hemen sıkıyönetim ilan edeceklerdir. Sağduyu sahibi hiç kimse bundan kuşkulanamaz.
Yukarıda sorulmuş bulunan: sosyal-şovenizmle nasıl savaşmalı ? sorusunun yanıtı da buradan çıkıyor. Sosyal-şovenizm, o derecede olgun1aşmış, görece "barışçıl" uzun kapitalizm dönemi boyunca o derece güçlü ve yüzsüz bir duruma gelmiş, ideolojik ve siyasal bakımdan o derece açıklığa düşmüş, burjuvazi ve hükümetlerle o derece dostça bağlanmış oportünizmdir ki, sosyal-demokrat işçi partileri içinde böyle bir akımın varlığına hoşgörü gösterilemez. Küçük bir taşra kentinin uygar kaldırımlarında her ne denli ince ve güçsüz kundura pençeleriyle yetinilebilirse de, dağa gidildiği zaman kalın ve çivili pençelerden vazgeçmek olanaksızdır. Avrupa'da sosyalizm, dar ulusal çerçeveli, görece barışçıl ve sınırlı aşamadan çıktı. 1914-1915 savaşı ile birlikte, devrimci eylemler aşamasına girdi, ve oportünizmden tam kopma, onu işçi partilerinden çıkarıp atma, hiç kuşkusuz gündemdedir.
Sosyalizmin dünya ölçüsündeki yeni gelişme döneminin sosyalizme yüklediği görevlerin bu tanımlamasından, devrimci sosyal-demokrat işçi partilerinin, her ülkede, oportünist küçük-burjuva partilerden hangi hızla ve hangi belli biçimler altında ayrıcalıkları elbette ki doğrudan doğruya çıkarılamazdı. Ama bu ayrılmanın kaçınılmaz olduğunun açık bilincine varma ve işçi partilerinin tüm siyasasını bu yönde yönetme zorun1uluğu bu tanımlamadan çıkar. 1914-1915 savaşı tarihte öylesine büyük bir dönüm noktasıdır ki, oportünizm karşısındaki tutum eskiden olduğu gibi kalamaz. Geçmiş silinemezdi; bunalım sırasında, oportünistlerin, işçi partileri içinde, burjuvaziden yana geçmiş bulunan öğelerin çekirdeğini oluşturdukları olgusu, ne işçilerin bilincinden silinebilir, ne burjuvazinin deneyinden, ne de genel olarak çağımızın siyasal kazanımlarından. Oportünizm, Avrupa ölçüsünde konuşmak gerekirse, savaştan önce, deyim yerindeyse, [sayfa 174] delikanlılık çağındaydı. Savaş patlak verdikten sonra, tamamen ergin duruma geldi ve artık ona ne "masumluk"u geri verilebilir, ne de gençliği. Parlamenterlerden, gazetecilerden, işçi hareketi memurlarından, ayrıcalıklı görevlilerden ve bazı proleter gruplardan, kendi ulusal burjuvazisiyle bütünleşmiş ve bu burjuvazinin, değerlendirmesini ve kendi görüşlerine "uyarlanması"nı son derece iyi bildiği tüm bir toplumsal katmanın olgunlaştığı görüldü. Tarihin tekerleğini geriye çevirmek ya da durdurmak olanaksızdır: İşçi sınıfının, oportünizm tutsağı örgütleri yasal, hazırlayıcı aşamasından, proletaryanın, yasallıkla yetinmemeyi bilen, oportünist ihanete karşı gerekli önlemleri almaya yetenekli ve "iktidar için savaşım"a, burjuvaziyi alaşağı etme savaşımına başlayan devrimci örgütlerine geçerek, korkmadan ilerlenebilir ve ilerlenmelidir de.
II. Enternasyonalin bu türlü otoriteleri karşısında, Guesde, Plehanov, Kautsky vb. karşısında, nasıl davranması gerektiğini sorarak hem kendi kafalarını ve hem de işçilerin bilincini körelten kimselerin tüm yanılgısı, işte böylece kendini gösteriyor. Gerçeklikte, burada hiçbir sorun yok: Eğer bu adamlar yeni görevleri anlamazlarsa, ya uzakta durmaları, ya da şimdi oldukları gibi oportünistlerin tutsağı olmaları gerekecektir. Eğer bu adamlar kendi "tutsaklık"larından kurtulurlarsa, devrimciler arasına dönüşlerinde siyasal engellerle karşılaşmaları pek olası değildir. Ne olursa olsun, işçi hareketi içindeki akımlar savaşımı ve çağ değişikliği sorunu yerine, şu yada bu kişilerin rolü sorununu koymak saçmadır.
VIII
İşçi sınıfının yasal yığın örgütleri, II. Enternasyonal çağı sosyalist partilerinin belki de en önemli özelliğidir. Bu örgütlerin en güçlü oldukları yer Alman partisiydi, ve 1914-1915 savaşı da en keskin dönemeci bu parti içinde gösterdi, sorunu en zorlu bir biçimde bu parti içinde kondu. Devrimci eylemlere geçişin, yasal örgütlerin polis [sayfa 175] tarafından dağıtılması anlamına geldiği açıktır; ve eski parti, Legien'den Kautsky'ye değin, proletaryanın devrimci ereklerini güncel yasal örgütlerin korunmasına feda etti. Bu, boşuna yadsınacak; gerçek, ortada. Proletaryanın devrim hakkı, güncel polis yasaklarının izin verdiği örgütlerden oluşan bir tabak mercimek karşılığında satıldı.
Almanya sosyal-demokrat sendikalar başkanı Karl Legien'in, Sendika Görevlileri Partinin İç Yaşamında Neden Daha Büyük Bir Yer Almalı? (Berlin 1915) broşürünü alın. Sendikal hareket görevlilerinin bir toplantısında, 27 Ocak 1915 günü yazar tarafından sunulmuş olan bir rapordur bu. Legien, raporunda, broşürüne de aldığı ve askeri sansürün başka türlü hiçbir zaman yayınlanmasına izin vermeyeceği çok ilginç bir belge okumuş. "Niederbarnium (Berlin'in bir dış mahallesi) Bölgesi Raportörleri İçin Gereçler" olarak sunulmuş olan bu metin, sol Alman sosyal-demokratlarının görüşlerinin, partiye karşı protestolarının bir açıklaması. Devrimci sosyal-demokratlar -deniyor bu metinde- belli bir etkeni, yani:
"Alman Sosyal-Demokrat Partisi ile sendikaların bütün örgütlenmiş gücünün savaş hükümeti saflarında yer alacağını; bu gücün, yığınların devrimci enerjisini bastırma ereğiyle kullanılacağını" (Legien'in broşürü, s. 34) öngörmemişlerdi ve öngöremezlerdi de.
Bu, kesin bir gerçek. Aynı belgeden alınan aşağıdaki tez de doğru:
"Sosyal-demokrat fraksiyonun 4 Ağustos tarihindeki oylaması, öbür görüşün, yığınlarda derince kökleşmiş bile olsa, kendine ancak denenmiş parti yönetiminin dışında, ve parti ile sendikaların direncini aşarak, ancak parti mercilerinin iradesine karşı bir yol açacağını gösterir" (aynı).
Bu, kesin bir gerçek.
"Eğer sosyal-demokrat fraksiyon 4 Ağustos günü görevini yapsaydı, örgütün dış biçimi belki yıkılırdı, ama ruhu, sosyalistlere karşı ayrım yasası döneminde partiyi canlı tutan ve bütün güçlüklerin üstesinden gelmesine yardımcı olan ruh, ayakta kalırdı" (aynı).
Legien'in broşüründen, onun raporunu dinlemek için bir araya gelmiş bulunan ve kendilerine sendika yöneticileri, sendika görevlileri diyen "önder"lerin, onu dinlerlerken katıla katıla güldüklerini öğreniyoruz. Bunalım sırasında, (ayrım yasası döneminde olduğu gibi) [sayfa 176] yasadışı gizli örgütler kurulabilmesini ve kurulması gerektiğini gülünç buluyorlardı. Ve Legien, burjuvazinin iyi bir bekçi köpeği olarak, göğsünü döverek haykırıyordu:
"Sorunun yığınlar tarafından çözümünü sağlamak için örgütleri yıkmak: Açıkça anarşist bir fikirdir bu. Bunun anarşist bir fikir olduğundan en küçük bir kuşkum yok."
İşçi sınıfının sosyal-demokrat örgütlerinin önderleri olduklarını söyleyen burjuvazi uşakları, koro halinde "Çok doğru!" diye haykırıyorlardı (aynı, s, 37).
Aydınlatıcı bir tablo. Bu adamlar burjuva yasallığı tarafından öylesine bozulmuş ve alıklaştırılmışlardır ki, devrimci savaşımın yönetimini sağlamak için, yasadışı gizli başka örgütler zorunluluğu fikrini bile anlayamıyorlar. Bu adamlar, polis izniyle varolan yasal sendikaların, aşılmaması gereken bir sınır olduğundan; bir bunalım döneminde bu türlü sendikaların yönetici sendikalar olarak korunmasının, genellikle anlaşılabileceğinden başka bir şey düşünemez bir duruma gelmiş bulunuyorlar! İşte oportünizmin canlı diyalektiği: yasal sendikaların basit gelişmesi, biraz anlayışı kıt ama vicdanlı hamkafaların hesap defterleri tutmakla yetinme yolunda sahip oldukları basit alışkanlık, bunalım sırasında, bu vicdanlı küçük burjuvaların ortaya satılmışlar, hainler, yığınların devrimci enerjisinin boğazlayıcıları olarak çıkmalarına yolaçmış bulunuyor. Ve bu, hiç de bir rastlantı sonucu değil. Devrimci örgütlenmeye geçiş bir zorunluluktur; yani tarihsel durum bunu gerektiriyor, proletaryanın devrimci eylemler çağı bunu bir zorunluluk durumuna getiriyor; ama bu geçiş ancak devrimci enerjinin boğazlayıcıları eski önderlerin başı üzerinden, ancak eski partiyi yıkarak, onun başı üzerinden gerçekleştirilebilir.
Ve karşı-devrimci küçük burjuvalar, doğal olarak tıpkı oportünist Ed. David'in Karl Liebknecht'e karşı sövüp sayarken "anarşizm" diye haykırması gibi, "anarşizm" diye haykırıyorlar. Almanya'da dürüst sosyalistler olarak, yalnızca oportünistlerin, anarşizmlerinden ötürü verip veriştirdikleri önderlerin kaldığına inanmak gerek...
Modern orduyu alalım. İşte iyi bir örgütlenme örneği. Ve bu örgüt yalnızca esnek olduğu ve aynı zamanda milyonlarca insana tek bir irade vermesini bildiği için iyidir. Bugün, bu milyonlarca insan, ülkenin dört bir yanında, evlerinde. Yarın, seferberlik buyruğu gelir, ve toplanma noktalarında toplanırlar. Bugün, bazan aylar boyunca siperlerdedirler. Yarın, başka bir biçimde kümelenerek saldırıya geçerler. Bugün, mermilere ve şarapnellere karşı korunurlarken harikalar yaratıyorlar. Yarın açıkta savaşırlarken harikalar yaratırlar. Bugün, ileri müfrezeleri toprak altına mayın döşerler; yarın, toprak üzerinde uçan havacıların verdikleri bilgiler üzerine kilometrelerce yer değiştirirler. Evet, tek bir erek adına, tek bir iradeyle hareket ederek, milyonlarca insan, ilişkilerinin ve eylemlerinin biçimini değiştirdikleri, faaliyetlerinin uygulandığı yeri ve uygulama biçimini değiştirdikleri, koşullara ve savaş gereksinmelerine göre aletlerini ve silahlarını değiştirdikleri zaman, işte buna örgütlenme denir.
İşçi sınıfının burjuvaziye karşı savaşında da durum aynıdır. Bugün, devrimci durum yoktur, yığınlar arasında bir kaynaşma, faaliyetlerini bir yoğunlaştırma koşulları yoktur; bugün, eline bir oy pusulası verirler, - al onu, hapis korkusundan koltuklarına sarılan adamları parlamentoya, güzel koltuklara göndermek için değil, ama onunla düşmanlarını vurmak için örgütlenmeyi öğren. Yarın,oy pusulasını senden alır, eline bir tüfek ve tekniğin son buluşlarına göre donatılmış, hızlı atışlı görkemli bir top verirler, - bu ölüm ve yıkım aletlerini al, savaştan korkan duygusal sulu gözleri dinleme. İşçi sınıfının kurtuluşu için dünyada demir ve ateşle yıkılması gereken daha çok şey var. Ve eğer yığınlar içinde öfke ve umutsuzluk büyür, eğer devrimci bir durum oluşursa, yeni örgütler kurmaya ve o denli yararlı bu ölüm ve yıkım aletlerini kendi hükümetine ve kendi burjuvazine karşı kullanmaya hazırlan.
Kuşkusuz, kolay değil bu. Çetin hazırlık eylemleri gerektirecek. Büyük özveriler gerektirecek. Öğrenilmesi gereken bir yeni örgütlenme ve savaşım biçimidir bu; ve [sayfa 178] bilim yanılgısız ve yenilgisiz edinilmez. Manevralar, yürüyüşler ya da siperlerdeki eğleşmelere göre saldırı neyse, seçimlere katılmaya göre sınıf savaşımının bu yönü de odur. Tarihte, savaşımın bu yönü gündemde çok ender olarak yer alır; buna karşılık, önemi ve sonuçları onlarca yılla ilgilidir. Programına bu türlü savaşım yöntemlerinin konabildiği ve konması gereken günler başka tarihsel dönemlerin yirmi yılıyla eşdeğerlidir.
... K. Kautsky ile K. Legien'i karşılaştırın:
"Parti güçsüzken -diye yazar Kautsky- savaşa karşı her protesto, propaganda açısından, bir cesaret eylemi gibiydi... Rus ve Sırp yoldaşların son tutumu genel bir onamayla karşılandı. Bir parti ne denli güçlenirse, propaganda düşünceleri, kararlarındaki güdüler de pratik sonuçlara ilişkin kaygılarla o denli karışır, her iki düzey güdülerine eşit pay vermek o denli güçleşir; bununla birlikte, her ikisini de savsaklama hakkı yoktur. Bundan ötürü, ne denli güçlenirsek, her yeni karmaşık durumda aramızda o denli kolayca ayrılıklar çıkar." (Enternasyonalizm ve Savaş, s. 30).
Kautsky'nin bu düşünceleri Legien'in düşüncelerinden yalnızca ikiyüzlülük ve ödleklikleriyle ayrılıyor. Kautsky, gerçekte, Legien'lerin devrimci faaliyetten alçakça vazgeçmesini destekleyip doğruluyor, ama bu işi el altından, düşüncesini açıkça söylemeden, anıştırmalar arkasına sığınarak, Legien'e olduğu denli Rusların devrimci davranışına da okşantılar dağıtmakla yetinerek yapıyor. Devrimciler karşısındaki bu davranışa, biz Ruslar ancak liberallerde rastlamaya alışkınızdır: Liberal1er devrimcilerin "cesaret"ini, ama aşırı oportünist taktiklerinden hiç mi hiç vazgeçmeksizin, kabule her zaman hazırdırlar. Kendilerine saygıları olan devrimciler Kautsky'nin "onama"sını kabul etmeyecek ve sorunun bu konuş biçimini öfkeyle geri çevireceklerdir. Eğer devrimci durumun olmadığı ve devrimci eylemin zorunlu olmadığı doğruysa, Ruslarla Sırpların davranışı yanlış ve taktikleri de temelsizdi. Yiğit şövalyeler Legien ve Kautsky, hiç değilse düşüncelerinin cesaretine sahip olsunlar, onu açıkça söylesinler.
Ama eğer Rus ve Sırp sosyalistlerinin taktiği "onanma"ya değerse, Almanya, Fransa vb. "güçlü" partilerinin karşıt taktiği doğrulanamaz, böyle bir şey yapmak [sayfa 179] cinayettir. Şu bile bile bulanıklaştırılan "pratik sonuçlar" deyimiyle, Kautsky, büyük ve güçlü partilerin, örgütlerinin dağıtılmasını, kasalarına el konmasını ve önderlerinin hükümet tarafından tutuklanmalarını görmekten korktukları basit gerçeğini gizlemiş. Yani Kautsky, devrimci taktiğin can sıkıcı "pratik sonuçlar"ını anımsatarak, sosyalizme ihaneti doğruluyor. Marksizmi alçaltmak değil midir bu?
Berlin'deki bir işçi toplantısı sırasında, 4 ağustos savaş ödeneklerinden yana oy vermiş bulunan sosyal-demokrat milletvekillerinden birinin: "Bizi tutuklarlardı!" dediği söylenir. Ve işçiler de yanıt olarak ona şöyle haykırmışlar: "Yok canım, peki bundan ne çıkardı?"
Eğer devrimci anlayışı ve devrimci eylemler hazırlamanın zorunlu olduğu fikrini Almanya ve Fransa işçi yığınlarına esinlemek için başka hiçbir belirti olmasaydı bile, bir milletvekilinin gözüpek bir konuşanı yüzünden tutuklanması, çeşitli ülkeler proleterlerinin devrimci çalışma ereğiyle birleşmelerine bir çağrı olarak, yararlı bir rol oynardı. Böyle bir birleşme kolay değil: işte bu nedenle de, doruğa yerleştirilmiş ve siyasa konusunda genel bir görüşe sahip bulunan milletvekilleri, bu işe önayak olmak zorundaydılar.
Yalnız savaş sırasında değil, ama, hiç kuşkusuz, yığınların herhangi bir devrimci eylemini bir yana bırakalım, siyasal durumun her bozulması sırasında da, en özgür burjuva ülkenin hükümeti, her zaman yasal örgütleri dağıtmakla, kasalara el koymakla, önderleri tutuklamakla, ve bu türlü bütün öbür "pratik sonuçlar"la tehdit edecektir. O zaman ne yapmalı? Kautsky'nin yaptığı gibi oportünistleri mi doğrulamalı? Ama sosyal-demokrat partilerin, ulusal-liberal işçi partileri durumuna dönüşmesini kabul etmek olurdu bu.
Bir sosyalist için yalnızca bir tek sonuç olabilirdi: Katıksız yasallık, "Avrupa" partilerinin an yasallığı gününü doldurmuş ve, ön-emperyalist aşama kapitalizminin gelişmesi sonucu, burjuva işçi siyasasının temeli durumuna gelmiştir. Bir tek yasal konumu gene de bırakmaksızın, onu yasadışı bir temelin, yasadışı bir örgütün, yasadışı bir sosyal-demokrat çalışmanın yaratılmasıyla tamamlamak zorunludur. Doğru olarak nasıl davranmalı, bunu deney gösterecek, yeter ki bu yola girme isteği olsun, yeter ki bunun zorunluluğunun bilinci olsun. Rusya devrimci sosyal-demokratları 1912-1914 yıllarında bu sorunun çözülebileceğini göstermişlerdi. Yargıçlar karşısında öbürlerinden daha iyi davranan ve Çarlık tarafından Sibirya'ya sürülen işçi milletvekili Muranov, ministrable (bakan olabilir) parlamentarizmden başka (onlar da, hem de ne denli "bakan olabilir" olan, ama bir türlü bekleme odasını geçemeyen Henderson, Sembat, Vandervelde'den Südekum ve Scheidemann'a değin ministrable parlamentarizmden başka), bir de yasadışı ve devrimci parlamentarizm olduğunu açıkça göstermiştir. Kossovskiler ve Potresovlar , köle ruhların "Avrupalı" parlamentarizmi karşısında istedikleri denli kendilerinden geçsinler ya da istedikleri denli onunla yetinsinler, bize gelince, biz işçilere Legienlerin, Kautskylerin, Scheidemannların böyle bir yasallığının, böyle bir sosyal demokrasisinin, küçümsemeden başka bir şeye değer olmadığını yinelemekten yorulmayacağız.
IX
Sonuca bağlayalım.
II. Enternasyonalin batkısı, en belirgin bir biçimde, Avrupa resmi sosyal-demokrat partiler çoğunluğunun, Stuttgart ve Basel görkemli inanç ve kararlarına yüz kızartıcı ihanetinde kendini gösterdi. Ama oportünizmin tam zaferinin, sosyal-demokrat partilerin ulusal-liberal işçi partileri durumuna dönüşmesinin bir belirtisi olan bu batkı, XIX. yüzyılın sonu ve XX. yüzyılın başında, bütün II. Enternasyonal tarihsel döneminin bir sonucundan başka bir şey değildir. Batı Avrupa'da burjuva ve ulusal devrimlerin tamamlanmasından sosyalist devrimlerin başlangıcına değin uzanan bu geçici dönemin nesnel koşulları, oportünizmi doğurmuş ve beslemiştir. Bazı [sayfa 181] Avrupa ülkelerinde, bu dönem boyunca, işçi ve sosyalist devrimde bir bölünme, genel olarak, oportünist çizginin yadsınıp yadsınmamasına göre oluşan bir bölünme gözlemliyoruz (İngiltere, İtalya, Hollanda, Bulgaristan, Rusya); öbür ülkelerde, aynı sorun çevresindeki akımların uzun ve direngen bir savaşımı görülüyor (Almanya, Fransa, Belçika, İsveç, İsviçre). Büyük savaşın yarattığı bunalım örtüyü kaldırdı, uzlaşmaları silip süpürdü, uzun zamandan beri irin toplayan çıbanı patlattı, ve oportünizmi kendi burjuvazi bağlaşığı gerçek rolü içinde gösterdi. Şimdi oportünizmin, örgütlenme alanında, işçi partilerinden büsbütün koparılıp atılması zorunlu. Emperyalist dönem, aynı parti içinde, devrimci proletaryanın öncüleriyle, işçi sınıfının, "kendi" ulusuna "büyük güç" durumunun verdiği ayrıcalık kırıntılarından yararlanan yarı küçük-burjuva aristokrasisinin bir arada yaşamasını hoşgörü ile karşılayamaz. Oportünizmi tek parti içinde, "aşırılar"a yabancı "yasal bir nüans" olarak gösteren eski teori, bugün işçilerin en kötü aldatılması ve işçi hareketinin en kötü engelidir. Kendini açıkça gösteren, ve bundan ötürü işçi yığınını hemen tiksindiren oportünizm, marksist sözcüklerle oportünist pratiği doğrulayan, bir dizi safsatayla devrimci eylemlerin yersizliğini vb. tanıtlamak isteyen bu "en iyi orta" teorisinden daha az korkunç ve daha az zararlıdır. Bu teorinin en gözde temsilcisi, ve aynı zamanda II. Enternasyonallin en yetkili savunucusu olan Kautsky'nin, birinci sınıf bir ikiyüzlü ve marksizmi değerden düşürme sanatında bir usta olduğu ortaya çıktı. Bir milyon üyesi bulunan Alman partisinde, Südekumlar ve Scheidemanlar tarafından ateşli bir biçimde savunulan böyle bir "otorite"den öfkeyle uzaklaşmayan biraz dürüst, bilinçli ve devrimci hiçbir sosyal-demokrat yok.
Eski önderleri büyük bir olasılıkla 10 üzerinden 9'u burjuvaziye geçmiş olan proleter yığınlar, şovenizmin azgınlaşması karşısında, sıkıyönetim ve askeri sansür baskısı karşısında, kendilerini bölünmüş ve güçsüz bir durumda buldular. Ama savaşın yarattığı ve genişliğine, derinliğine gelişen nesnel devrimci durum hiç kuşkusuz devrimci bir anlayış doğuruyor, proleterlerin en iyi ve en [sayfa 182] bilinçlilerini pişirip eğitiyor. Yığınların anlayışında, 1905 başlarının Rusya'sındaki birkaç ay, hatta birkaç hafta içinde, geri proleter katmanlar proletaryanın devrimci öncüsünü izleyen milyonlarca savaşçıdan oluşan bir ordu kurduklarında, "gaponculuk"a[64] bağlı bulunan anlayışa benzer hızlı bir değişiklik olanaklıdır ve gitgide daha olası bir duruma da geliyor. Güçlü bir devrimci hareketin bu savaştan hemen sonra, bu savaş içinde vb. kendini gösterip göstermeyeceği bilinemez, ama ne olursa olsun, yalnız bu yönde yapılan çalışma sosyalist olarak nitelendirilmeye değer. Bu çalışmayı genelleştirip yönelten, kendi hükümetine ve kendi burjuvazisine karşı proletaryanın devrimci savaşımına katkıda bulunmak isteyenlerin sıkı sıkıya birleşmesine yardımcı olan belgi, iç savaş belgisidir.
Rusya'da devrimci sosyal-demokrat proleter öğelerin küçük-burjuva oportünist öğelerden tam ayrılması, tüm işçi hareketi tarihi tarafından hazırlanmıştır. Rusya'da proleter partinin, oportünizmin çeşitli türlerine karşı uzun bir savaşım içinde nasıl oluştuğunu anlama olanağından kendini yoksun bırakarak, bu tarihi gözardı etmek ve "fraksiyonculuk"a karşı verip veriştirmek, işçi hareketine yapılabilecek hizmetlerin en kötüsünü yapmaktır. Güncel savaşa katılan bütün "büyük" devletler arasında yalnızca Rusya, şu son zamanlarda, bir devrim yaşadı: Proletaryanın gene de kesin bir rol oynadığı bu devrimin burjuva içeriği, işçi hareketinin ister istemez burjuva akımlarla proleter akımlar biçimindeki bir bölünüşüne yol açacaktı. Rus sosyal-demokrasisinin (yalnızca 1813-1894 yıllarındaki gibi ideolojik akım olarak değil) yığınsal işçi hareketine bağlı örgüt olarak varolduğu bütün bir yirmi yıllık dönem (1894-1914) boyunca, proleter devrimci akımlarla küçük-burjuva oportünist akımlar arasındaki savaşım sürdü. 1894-1902 döneminin "ekonomizm"i, hiç kuşkusuz, bu son türden bir akımdı. Ekonomizm ideolojisinin birçok kanıt ve belirtici özellikleri -marksizmin "struveci" çarpıtılması, oportünizmi [sayfa 183] doğrulamak için "yığın"a yapılan iletmeler vb.,- Kautsky, Cunow , Plehanov ve hempalarının güncel, alçaltılmış marksizmini çarpıcı bir biçimde anımsatıyor. Günümüzün Kautsky'leri ile bir benzerlik kurmak için, güncel sosyal-demokratlar kuşağına dünkü Raboçaya Misl[65]ile Raboçeye Diyelo'yu[66] anımsatmak çok yararlı bir iş olurdu.
Bir sonraki dönemin (1903-1908) "menşevizm"i yalnızca ideoloji alanında değil, örgütlenme alanında da, "ekonomizm"in dolaysız ardılı oldu. Rus devrimi [1905- 1907] sırasında, taktiği nesnel olarak proletaryanın liberal burjuvaziye bağımlılığı anlamına geliyor ve küçük-burjuva oportünist eğilimleri dile getiriyordu. Bunu izleyen dönemde (1908-1914), menşevizmin ana gövdesi likidatör akımı doğurduğu zaman, menşevizmin toplumsal anlamı öylesine açık bir duruma geldi ki, en iyi temsilcileri "Naşa Zarya" grubunun siyasasına karşı protestoyu durdurmadılar. Oysa, bu grup -işçi sınıfının marksist partisine karşı beş altı yıldan beri yığınlar içinde yöntemli bir çalışma sürdürmüş tek grup olan bu grup- 1914-1915 savaşında sosyal-şoven bir parti olarak ortaya çıktı! Hem de otokrasinin yaşadığı, burjuva devrimin henüz tamamlanmış olmaktan uzak bulunduğu, nüfusun %43'ünün "yerli" uluslardan bir çoğunluğu ezdiği bir ülkede. Küçük-burjuvazinin bazı katmanlarının, özellikle aydınların, ve küçük bir işçi aristokrasisi fraksiyonunun, "büyük güç" durumunun "kendi" uluslarına sağladığı ayrıcalıklardan "yarar"lanabildikleri "Avrupalı" gelişme tipi,etkilerini Rusya'da da göstermekten geri kalamazdı.
İşçi sınıfı ve Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi, "enternasyonalist", yani gerçekten ve sistemli olarak devrimci bir taktik uygulamaya bütün tarihleriyle hazırlanmışlardır.
P.S. - Bu makale, Bernstein'in meslektaşları Kautsky ile Haase'nin "bildirge"si gazetelerde yayınlandığı zaman, yazılmış bulunuyordu. Yığınların sola doğru [sayfa 184] kaydıklarını gören bu adamlar, kuşkusuz Südekumlarla "barış"ın sürdürülmesi pahasına, şimdi sollarla "barış yapma"ya hazır bulunuyorlar. Tam da Mädchen für alle!. [sayfa 185]
Haziran 1915
Kommunist, N° 1-2, 1915.
Collected Works, Moskova 1964, vol. 21, s. 205-259.
V. Lénine, OEuvres,
Paris-Moscou, t. 21
pp. 207-266
[1*] Südekum, Albert - Alman sosyal-demokratı; emperyalist dünya savaşı (1914-1918) sırasında, ateşli bir sosyal-şoven oldu. Adı, sosyal-şovenleri belirten cinsil bir ad durumuna geldi. -Ed.
[2*] Sosyalistleri aldatmaktan pek de üzüntü duymayan İngiliz pasifisti Brailsford'un: Çelik ve Altın Savaşı adlı kitabı çok öğretici bir kitap (Londra 1914; yapıt mart 1914 ayının tarihini taşıyor!). Yazar, ulusal sorunların, genellikle, arka planda olduklarını, bu sorunların çoktan çözüldüklerini (s. 35), bugün sorunun bu olmadığını, "modern diplomasinin tipik sorunu"nun (s. 36): Bağdat demiryolu, bunun yapımı için ray teslimi, Fas Madenleri vb. olduğunu çok iyi anlıyor. Yazar haklı olarak. "Avrupa diplomasini yakın tarihindeki en örnek alınacak olaylar"dan birinin de, sömürge etki alanlarının paylaşılmasını ve Alman hisse senetlerinin Paris Borsasında değerlendirilmesini öngören bir anlaşma temelinde Almanya ile uzlaşmak için Caillaux tarafından (1911 ve 1913'te) yapılan girişimlere karşı, Fransız yurtseverleri ile İngiliz emperyalistlerinin savaşımı olduğunu düşünüyor. İngiliz ve Fransız burjuvazileri bu anlaşmayı engellemişlerdir (s. 38- 40). Emperya1izmin isteği, daha güçsüz ülkelere sermaye ihracıdır (s. 74). Bu sermayenin kârları İngiltere'de 90-100 milyon sterlin (Giffen), 1909'da 140 milyon sterlin (Paish) olmuştur; kendi payımıza, Lloyd George'un, şu son günlerde yaptığı bir konuşmada bu kârları 200 milyon sterlin, yani 2 milyar ruble olarak tahmin ettiğini ekleyelim. Alçaklık dolu düzenler ve Türk büyüklerine para yedirme, Hindistan ve Mısır'da şımarık zengin çocukları için bol paralı görevler, işte sorunun özü (s. 85-87). Silahlanmalardan ve savaşlardan çok küçük bir azınlık kâr sağlar, ama toplum ve para babaları bu azınlıktan yanadır, oysa barış yanlılarının arkasında bölünmüş bir nüfustan başka bir şey yoktur (s. 93). Bugün barış ve silahlanma üzerine gevezelik yapan bir pasifist, yarın tamamen savaş vurguncularına bağlı bir partinin üyesi olarak görülür (s. 161). Eğer Antant daha güçlü çıkarsa Fas'ı alacak ve İran'ı paylaşacaklar; eğer Üçlü Bağlaşma kazanırsa Trablus'u alacak, Bosna'daki konumlarını pekiştirecek, Türkiye'yi kendine bağımlılaştıracaktır (s. 167). Londra ve Paris, çarlığın özgürlük hareketini ezmesine yardımcı olmak için, 1906 martında Rusya'ya milyarlar vermişlerdi (s. 225-228); İngiltere bugün Rusya'ya İran'ı ezmesi için yardım ediyor (s. 229). Rusya Balkan savaşını ateşledi (s. 230). -Bütün bunlar yeni değil, öyle değil mi? Bütün bu olgular herkesçe bilinir ve bütün dünya sosyal-demokrat gazeteleri tarafından on bin kez yinelenmiştir. Savaşın öngününde, bir İngiliz burjuvası bunu açıkça anlıyor. Ama bu basit ve herkesçe bilinen olgular yanında, Plehanov ile Potresov'un, Almanya'nın suçluluğu konusundaki, ya da Kautsky'nin, kapitalist rejimde silahsızlanma ve sürekli barış "perspektifleri" konusundaki teorilerinde ne densiz bir saçmalık, ne dayanılmaz bir ikiyüzlülük, ne iyilik taslayan yalanlar!
[3*] Karl von Clautsewiız: Vom Kriege, Werke, I Bd, s. 28. Bkz.c. III. s.139-140: "Savaşların yalnızca hükümetler ve halklar arasındaki siyasal ilişkiler tarafından çıkarıldıkları iyi bilinir; ama genellikle savaşla birlikte bu ilişkilerin kesildikleri ve ortaya yalnızca kendi öz yasalarına bağlı kesin olarak farklı bir durumun çıktığı düşünülür. Biz tersini söylüyoruz: Savaş, siyasal ilişkilerin, işe başka araçların karışmasıyla sürdürülmesinden başka bir şey değildir."
[4*] Yeri gelmişken, Bay Gardenin, Jizn'de[55], gerçekte karşı-devrimci olduklarını göstermiş bulunan Avrupa halklarına, yani, "Slavlar ve özellikle Ruslar"a karşı, Marx'ın 1848'de devrimci savaştan yana çıkması nedeniyle, Marx'ı "devrimci şovenizm" ile, ama gene de şovenizm ile suçluyor. Marx'a yönelik bu kınama, bu "sol" devrimci-sosyalistin oportünizmini (ya da her türlü ciddilik yokluğunu, eğer her ikisi de değilse) bir kez daha gösteriyor. Biz marksistler, her zaman karşı-devrimci uluslara karşı devrimci savaştan yana olduk ve olmakta da devam ediyoruz. Örnek: Eğer sosyalizm 1920'de Amerika ya da Avrupa'da zafer kazanır ve diyelim Japonya ile Çin o zaman bize karşı -ilkin diplomatik alanda da olsa- kendi Bismarcklarını sürerlerse, biz onlara karşı, saldırıcı, devrimci bir savaşın açılmasından yana oluruz. Bu size tuhaf mı görünüyor Bay Gardenin? Şundan ki, siz Ropşin türü bir devrimcisiniz!
[5*] Bkz. Bemhard Harms, Propleme der Weltwirtschaft. Jena, 1912 (Dünya İktisadi Sorunları). George Paish, "Great Britains Capital lnvestements in Colonies, vb.", Journal of the Royal Statistical Socieıy içinde ("Sömürgelerde İngiliz Sermayeleri Yatırımı", Krallık İstatistik Derneği Dergisi içinde) c. LXXIV.1910-1911.s. 167. Lloyd George, 1915 başlarında yaptığı bir konuşmada, yabancı ülkelerde yatırılmış bulunan İngiliz sermayelerini 4 milyar sterlin, yani 80 milyar marka yakın olarak tahmin ediyordu.
[6*] E. Schultze, 1915 yılında, devlet ve belediye tahvilleri, ipotekler, ticari ve sınai şirketler hisse senetleri vb. de içinde, tüm dünyadaki esham ve tahvilat tutarının 732 milyar Frank olarak tahmin edildiğini aktarır. Bu tutarın 130 milyar Frankı İngiltere'ye; 115 milyar Frankı Amerika Birleşik Devletleri'ne, 100 milyar Frankı Fransa ve 75 milyar Frankı da Almanya'ya, yani 420 milyar Frank, başka bir deyişle, toplam tutarın yarısından çoğu bu dört büyük devlete düşüyordu. Öbür halkları geride bırakan, onları ezen ve soyup soğana çeviren ileri emperyalist ulusların çıkar ve ayrıcalıklarının büyüklüğü üzerine bu örnek yardımıyla bir kanıya varılabilir. (Dr. Ernst Schultze: "Das Französische Kapital in Russland", Finanz-Archiv içinde, Berlin 1915, Jahrgang 32, s. 127.) (Dr. E. Schultze: "Rusya'daki Fransız Sermayesi", Mali Arşivler içinde, Berlin 1915, 32. yıl, s. 127.) Emperyalist ulusların "yurt savunması", yabancı ulusların soyulmasından gelen yağma hakkının savunulmasıdır. Rusya'da, bilindiği gibi, kapitalist emperyalizm daha güçsüz, buna karşılık, feodal-askeri emperyalizm daha güçlüdür.
[7*] Kautsky'nin, Vaillant ve Guesde'e, Hyndman ve Plehanov'a iletmede bulunması, bir başka yönden de belirtici. Lensch ve Haenisch gibi açık emperyalistler (oportünistlerden hiç söz etmiyoruz), kendi siyasalarını doğrulamak için, sırtlarını Hyndman ve Plehanov'a dayıyorlar. Ve onlara başvurmakta da haklılar, bir tek ve aynı siyasanın söz konusu olması anlamında, doğru söylüyorlar. Kautsky'ye gelince, o Lensch ile Haenisch'den, emperyalizme yönelmiş bir radikallerden küçümsemeyle söz eder. Bu sarraflara benzemediği, onlarla aynı kanıda olmadığı için Tanrıya şükreder -şaka bir yana! Oysa, gerçekte, Kautsky'nin konumu da tıpkı onlarınki gibidir. İkiyüzlü şoven Kautsky iyilik taslayan yavan sözleri ile, dar düşünceli şovenler olan David ve Heine'den, Lensch ve Haenisch'den çok daha tiksinçtir.
[8*] Söz açılmışken. Bunu yapmak için, sınıf kini ve sınıf savaşımından söz edilişinin yasaklanmasına yanıt olarak, bütün sosyal-demokrat gazetelerin yayınına son vermek hiç de zorunlu değildi. Vorwärts'ın yaptığı gibi, bu konu üzerinde yazmamayı kabul etmek, bir alçaklık ve bir korkaklıktı. Vorwärts bunu yaptığı için siyasal bakımdan ölmüştür. Martov bunu söylerken haklıydı. Ama, parti gazetesi olmadıklarını, sosyal-demokrat olmadıklarını, yalnızca işçilerin bir bölümünün teknik gereksinimlerine yanıt verdiklerini, yani siyasal olmayan gazeteler olduklarını bildirerek, yasal gazeteler korunabilirdi. Savaş üzerine bir yargıda bulunan yasadışı gizli bir sosyal-demokrat basın, ve bir yargıda bulunmayan, yalan yanlış şeyler söylemeyen, ama doğrudan da söz etmeyen yasal bir işçi basını, bu neden olanaksız olsundu?
[9*] İşçileri bölmek ve onları sosyalizmden uzaklaştırmak söz konusu olduğu zaman, emperyalistler ile burjuvaların, ulusal ayrıcalıklar ve "büyük devletler"in önemini ne denli açıkça değerlendirdiklerini göstermek için birkaç örnek. İngiliz emperyalist Lucas, Büyük Roma ve Büyük Britanya (Oxford. 1912) adlı kitabında, çağdaş Britanya İmparatorluğunda renkli insanların hak ve eşitsizliğini kabul eder! (s. 96-97) ve "bizim imparatorluğumuzda. beyaz işçiler renkli işçilerin yanında çalıştıklarında, arkadaş olamazlar. Ama beyaz işçi daha çok... renkli işçinin gözetimcisidir" der (s. 98). - Sosyal-demokratlara karşı Reich Ligası'nın eski sekreteri Erwin Belger, Savaştan Sonra Sosyal- Demokrasi (1915) adlı broşüründe, sosyal-demokratların davranışını öven ve onların "salt işçi bir parti" (s. 43) "devrimci", "enternasyonalist, ütopyacı" fikirlerden uzak (s. 44), "ulusal", "Alman bir işçi parti" (s. 45) olmaları gerektiğini bildirir. - Alman emperyalisti Sartorius Von Waltershausen, yabancı ülkelerdeki sermaye yatırımları konusundaki yapıtında (1907), sömürge fethine dayanan "ulusal iyiliği" bilmeyen Alman sosyal demokratlarını kınar (s. 438) ve "gerçekçilik"leri nedeniyle, örneğin iç göçe karşı savaşımları nedeniyle de İngiliz işçilerini över. -Alman diplomatı Ruedorffer, dünya siyasasının ilkeleri konuşundaki kitabında, sermayenin uluslararasılaşmasının, ulusal sermayelerin iktidar için, etki için, "payların çoğunluğu" için için savaşımlarının Keskinleşmesini hiç mi hiç ortadan kaldırmadığı yolundaki herkesçe bilinen olguyu belirtir (s. 161), ve işçilerin bu keskinleşmiş savaşım içine sürüklendiklerini söyler (s.175). Kitap ekim 1913 tarihini taşır, ve yazar çok büyük bir açıklıkla, çağdaş savaşların nedeni olarak "kapitalist çıkarlar"dan söz eder (s. 157), "ulusal eğilim" sorununun, sosyalizmin "eksen"i durumuna geldiğini (s. 176), ve hükümetlerin, gerçekte durmadan daha ulusal bir duruma gelen (s. 103, 110, 176) sosyal-demokratların enternasyonalist gösterilerinden korkacak hiçbir şeyleri olmadığını (s. 17 7) bildirir. Eğer işçileri milliyetçilik etkisinden kurtarırsa, uluslararası sosyalizm yenecektir, çünkü salt zorla hiçbir şey yapılmaz, ama eğer ulusal duygu üstün gelirse, uluslararası sosyalizm yenilgiye uğrayacaktır (s. 173-174).
[10*] Genel olarak, "Britanya Sosyalist Partisi" ile yalnız "Bağımsız İşçi Partisi" karşılaştırılır. Bu doğru değil. Örgütlenme biçimlerini değil, ama sorunun özünü almalı. Günlük gazetelere bakın: iki gazete vardı: biri (Daily Herald) Britanya Sosyalist Partisine, öbürü (Daily Citizen) oportünistler blokuna aitti. Gerçek propaganda, ajitasyon ve örgütlenme çalışmasını günlük gazeteler dile getiriyor.
[11*] Tarihsel 4 ağustos oylamasından önce olup bitenler son derece bertici. Resmi parti, bunun üzerine resmi ikiyüzlülüğün örtüsünü attı: Çoğunluk karar verdiği için, herkes, bir tek insan gibi, savaş ödeneklerinden yana oy verdi (dedi). Ama Stroebel, Die Intemationale dergisinde, ikiyüzlülüğün maskesini düşürdü ve doğruyu açıkladı. Sosyal-demokrat fraksiyon içinde hazır bir ültimatomla, başka bir deyişle fraksiyoncu, yani bölücü bir kararla gelmiş bulunan iki grup vardı. Gruplardan biri, 30 kişi dolaylarındaki oportünistler grubu; ne olursa olsun, savaş ödeneklerinden yana oy vermekte kararlıydılar; öbürü, 15 kişi dolaylarındaki sol grup, savaş ödeneklerine karşı oy vermekte -daha gevşek bir biçimde-kararlıydılar. Hiçbir sağlam konumu olmayan "merkez" ya da "batak" oportünistlerle birlikte oy kullanınca, sollar yere serildi ve... boyun eğdiler! Alman sosyal-demokrasisinin "birlik"i, gerçekte oportünistlerin ültimatomlarına kaçınılmaz boyun eğmeyi maskeleyen bir ikiyüzlülüğün ta kendisidir