Header Ads

Header ADS

Stalin ve Dünya Devrimi


Onbeşinci Bölüm - Stalin ve Dünya Devrimi

Lenin yoldaş, aramızdan ayrılırken, bizden Komünist Enternasyonal ilkelerine bağlı kalmamızı istedi. Sana söz veriyoruz, Lenin yoldaş, tüm dünya emekçilerinin birliğini, Komünist Enternasyonali güçlendirmek ve yaygınlaştırmak için canımızı esirgemeyeceğiz. J. STALİN, Ocak 1924

Komünist Enternasyonalin dağıtılması doğru ve zamanındadır; çünkü özgürlüğüne düşkün bütün ulusların ortak düşman Hitlerciliğe karşı ortak saldırısının örgütlenmesini kolaylaştırmaktadır... J. STALİN, 28 Mayıs 1943 

JOZEF STALİN, daha 1914 yılında önce Bolşevik Partisi önderlerinin ön saflarında yer aldığı halde, 1917 Şubat Devrimiyle birlikte sürgünden dönünceye dek, uluslararası sorunlarla ilgili pek az şey yazmış ya da söylemişti. Gerçekten de, dış sorunlarla ilgili görüşlerini ilk kez enine-boyuna 1924 yılında Leninizm adlı eserinde dile getirdi. Stalin, vargücüyle çalışarak örgütler kurduğu, savaştığı ve bir cepheden ötekine koştuğu hazırlık ve sağlamlaştırma yıllarında, Lenin'in önde gelen "uygulayıcısı olmakla yetinmişti. Artık, Lenin'in yerine geçmesine karşın, gene onun "öğrencisi olmakla yetiniyor, Usta'nın öğretilerini sadakatle açıklıyordu. O sıralar görüşlerini şöyle özetlemişti:

... yalnızca tek bir ülkede burjuvazinin iktidarının yıkılması ve proletarya iktidarının kurulması, kendiliğinden, sosyalizmin tam zaferi demek değildir. İktidarını sağlamlaştırdıktan ve köylülüğün desteğini sağladıktan sonra, muzaffer proletarya, sosyalist bir toplumun kuruluşuna geçebilir ve geçmelidir de. Bu, muzaffer proletaryanın böylelikle sosyalizmin nihaî zaferine ulaşacağı anlamına gelir mi? Bu, tek bir ülkedeki işçilerin, hiçbir yardım görmeksizin, müdahaleye ve eski düzenin geri getirilmesine karşı güvence altında, soyalizmi kesin olarak kurabileceği anlamına gelir mi? Kesinlikle hayır. Böyle bir şeyin olabilmesi için, devrimin her yerde olmasa bile hiç değilse birkaç ülkede zafere ulaşması zorunludur. İşte bu yüzden, başka ülkelerdeki devrimin teşvik edilmesi ve desteklenmesi, devrimin zafere ulaştığı ülkeye düşen bir görevdir. İşte bu yüzden, devrimin başarıya ulaştığı ülke kendisini bağımsız bir güç olarak değil, bir yardımcı güç olarak, proletaryanın öteki ülkelerdeki zaferini hızlandıracak bir araç olarak görmelidir.*

"Başka ülkelerdeki devrimin teşvik edilmesi ve destekellenmesi"nin hangi biçimleri alacağı, koşullara bağlıdır. Stalin, bir marksist olarak, başka bir ülkedeki ayaklanmaya yardım etmek üzere Kızıl Ordusunu göndermesini devrimci Rusya'dan her zaman ve her koşul altında isteyebileceğini söyleyemezdi. Ancak Rusya, devrimin her yerde gelişmesine şu ya da bu biçimde yardımcı olacaktı.

Stalin, Lenin'in bu dönemi bir "Savaş ve Devrim" dönemi olarak nitelendiren görüşüne katıldığını, Leninizm'de yeterince açık bir biçimde ortaya koyuyordu: Eskiden, proletarya devrimi, sözkonusu ülkenin tamamen yerel koşulların bir sonucu olarak düşünülürdü. ... Bu formül, eskimiştir. Bugün biz, proletarya devrimini, her şeyden önce dünya ölçüsündeki emperyalist sistemin yarattığı zıtlıkların bir sonucu, dünya ölçüsündeki emperyalizmin zincirlerini (şu ya da bu ülkede) kıran bir çabanın sonucu olarak görmek zorundayız. ... Bundan sonra cephe nerede yarılacaktır? Hiç kuşkusuz, gene en zayıf olduğu noktada. ...

Stalin daha önceleri, 1917 Martında, Lenin, Troçki, Buharin, Zinovyev ve öbürleriyle birlikte Komünist Enternasyonalin kuruluş kongresine delege olarak katılmıştı. 1914'te savaşın patlak vermesiyle birlikte İkinci Sosyalist Enternasyonal çöker çökmez, Lenin, "oportünizmden arınmış" bir Komünist Enternasyonal kurmanın gerekliliğini vurgulamaya başlamıştı. Ve Rusya Devrimi öteki ülkelerin işçi sınıfı saflarında büyük bir coşkunluk yarattığında, Lenin bu örgütün kurulmasına önderlik etti. Bazı kimseler, Komünist Enternasyonalin, Sovyet Dışişleri Bakanlığının bir uzantısı olarak kurulduğunu ileri sürmüşlerdir. Ben bu görüşün tamamen yersiz olduğu kanısındayım. Lenin, Komünist Enternasyonali Rusya Devrimi olmasaydı da kuracaktı yazılarında bunu ispatlayacak çok sayıda kanıt vardır. Ancak Rusya Devrimi Lenin için çok daha elverişli koşullar yarattı. Çünkü devrim yalnızca Bolşevik Partisinin Rusya'daki gelişmesini son derece hızlandırmakla kalmadı, aynı zamanda bütün ülkelerin sosyalist ve işçi sınıfı hareketlerinde Bolşevik Partisine benzeyen partiler kurma isteği yarattı. Stalin, Lenin'in önerisini desteklemekte en ufak bir duraksama göstermedi.

Leningrad'daki Smolni Enstitüsünde yapılan o ilk toplantıda, yeni Enternasyonalin, Sovyet dış politikasıyla ya da müdahale savaşı sona erip de Sovyet hükümetiyle kapitalist hükümetler arasında diplomatik ilişkiler kurulduktan sonra ortaya çıkacak sorunlarla bağıntısı konusunda hiçbir tartışma yapılmadı. Gerçekte o sıralar bu tür ilişkilerin kurulabileceğine pek az olasılık veriliyordu. Sovyetler, sırtlarını duvara dayamış savaşıyorlardı; devletlerarası ilişkiler gibi sorunların ortaya çıkması için daha aylar sürecek kahramanca mücadelelerin verilmesi gerekiyordu. Üstelik hiçbir marksist ya da sosyalist yazıda bu konuya ışık tutacak bir nokta yoktu. Kapitalist ülkelerle ilişki kurulduktan sonra, Bolşevikler en ufak bir deneyime sahip olmadıkları bir alanda çalışmak zorunda kalacaklardı.

1919 Kongresi küçük bir kongreydi ve öteki ülkelerin sosyalist hareketleriyle ilişkisi olan ve o sırada Rusya'da bulunan bazı kimselerden ve Rusya Bolşeviklerinin önderlerinden oluşuyordu. Bu kongre, birkaç bildiri yayınlamasının ve Enternasyonalin kurulduğunu ilân etmesinin yanısıra, ertesi yıl yapılacak ve gerçekten temsil niteliği taşıyacak olan kongrenin zeminini hazırlamaktan başka bir şey yapmadı.

İkinci Kongre, 1920 yılının Temmuz ve Ağustos ayarında toplandı. Bu kongrede, elliyi aşkın ülkenin partileri ve sosyalist grupları temsil ediliyordu. İlkönce Leningrad'daki Uritski Tiyatrosunda, daha sonra da Kremlin'deki St. Andrew Salonunda toplanan eşsiz bir topluluktu bu. Devrim, her kıtadan ve her iklimden delegeleri büyük bir mıknatıs gibi çekmişti. Ne var ki, devrimci gelişme, büyük işçi partilerini, yeni Enternasyonale Almanya ve İngiltere'de geniş bir yığın temeli sağlayacak ölçüde bölecek boyutlara ulaşmamıştı.

ABD'deki işçi smıfıysa politik bakımdan hâlâ çocukluk çağındaydı ve zaten bölünecek bir harekete sahip değildi. İkinci Enternasyonalin resmî sosyal-demokrat ve işçi partileri, dağılmakta olan ve yerlerini devrimci partilerin alması gereken örgütler olarak görüldüklerinden, bu kongreye çağrılmamışlardı.

İtalya, Fransa, Çekoslovakya, Bulgaristan ve Romanya'daki belli-başlı sosyalist partiler çağrıyı kabul ettiler. İrili-ufaklı gruplar ve partiler, Lenin'in, Bolşevik Partisini kurmakta kendisine yolgöstermiş olan ilkelere dayalı bir devrimci ölçütün kabul edilmesi yolundaki diretmesiyle karşıkarşıya kaldılar. Bu, bazı grupların, özellikle Fransızların ve İtalyanların, Enternasyonale üye olabilmek için bölünmek zorunluluğuyla karşıkarşıya bulundukları anlamına geliyordu.

İkinci Kongre, uluslararası durumla ilgili değerlendirmesinde bir değişiklik yapmadı. İlk Başkan Zinovyev, kapitalizmin bir yıl ya da en fazla iki yıl içinde, hiç değilse Avrupa'da, son bulacağını cesaretle belirtti ve kendisine karşı çıkan olmadı. Lenin, Rusya Devrimiyle açılan çağın niteliğini çözümledi. Bu çağın ne kadar süreceği konusunda belli bir zaman sınırı koymadı. Üstelik, devrimcileri, o sıradaki bunalımın kapitalistler için umutsuz bir bunalım olduğu yolundaki anlayışa karşı uyardı. Lenin şöyle dedi:

Mutlak olarak umutsuz durum diye bir şey yoktur. Burjuvazi, yönünü kaybetmiş çaresiz bir haydut gibi hareket etmektedir. Hata üstüne hata işlemekte, durumunu daha da kötüleştirmekte ve kendi çöküşünü hızlandırmaktadır. Bütün bunlar doğrudur. Ancak burjuvazinin, sömürülenlerin şu ya da bu azınlığını bazı ödünler vererek aldatmasının kesinlikle olanaksız olduğu; şu ya da bu " hareketi bastıramayacağı; ezilen ve sömürülenlerin şu ya da bu kesiminin ayaklanmasını ezemeyeceği "ispatlanamaz". "Mutlak" umutsuzluğu önceden "ispatlamaya" kalkışmak, bilgiçlik taslamaktan, fikirlerle ve terimlerle oynamaktan başka bir şey değildir'. Bu ve benzer sorunların gerçek "kanıtı ancak deneyimle elde edilebilir. Burjuva rejimi dünyanın dörtbir yanında en büyük devrimci bunalımla karşıkarşıyadır. Şimdi devrimci partiler, yeterli sınıf bilincine ve örgütlenme gücüne sahip olduklarını, sömürülen yığınlarla yeterli bağlarının bulunduğunu ve bu bunalımdan başarılı ve muzaffer bir devrim için yararlanabilecek kararlılığa ve yeterliliğe sahip olduklarını fiiliyatlarıyla ispatlamayıdırlar. Burada, Komünist Enternasoynalin bu kongresinde toplanmamızın esas amacı, bu "kanıtı hazırlamaktır. ...

Gerçi hiç kimse bütün ülkelerde aynı anda bir ayaklanma olabileceğini ileri sürmüyordu, ama devrimin yükseliş halinde olduğu ve her komünist partisinin, yakın gelecekte proletarya diktatörlüğünü ve Sovyetleri kurmaya yönelik bir ayaklanma mücadelesine önderlik edebileceğini ispatlaması gerektiği de herkesçe kabul ediliyordu. Ayrıca, Komünist Enternasyonal Yürütme Kurulunun, dünya devriminin merkezî önderliğini üstlenmesi gerektiği de kabul ediliyordu. Sözün kısası, Komünist Enternasyonalin uluslararası bir parti olarak düşünüldüğü açıktı. 1921 yılında toplanan Üçüncü Kongresinde, Enternasyonal, sorunu şöyle koyuyordu:

Uluslararası karşı-devrim cephesini yıkmak, Komünist Enternasyonalin birleşik güçlerinden yararlanmak ve devrimin zaferini yakınlaştırmak için, devrimci mücadelenin birleşik uluslararası önderliği uğruna vargücümüzle mücadele etmeliyiz. Bunun gerçekleşmesi için zorunlu koşullar, Komünist Enternasyonali oluşturan unsurların politik ve merkezî örgütlenmesi, oportünistlerin özerklik yutturmacasının bozulması, Komünist Enternasyonalin ve onun bütün mekanizmasının uygun bir politik örgütünün kurulmasıdır. ... Kongre, ülkelerin ulusal özelliklerini, mücadelenin verildiği koşulların farklılıklarını ve düşmanın gücünü ve devrimci güçlerinin savaşma yeteneğini ve gücünü gözönüne almaktadır. Ama ortak bir uluslararası savaş önderliğine ne kadar yaklaşırsak, üye olan kesimlerin örgütlenme biçimleri ve taktikleri arasında uyum sağlamak da o kadar gerekli olur. ...

Böylece, 1890'larda Avrupa'dan gelmiş olan devrimci marksizm, Rusya Devriminin kanatları üzerinde yeniden Avrupa'ya ve dünyanın öteki yerlerine taşınıyordu 
Leninizm, s. 109. 

Komünist Enternasyonalin Stalin'in önderlik ettiği ilk dünya kongresi, 1924'te yapılan Beşinci Kongreydi ve bu kongreye, Enternasyonalin Komünist Partilerini Bolşevikleştirme Kongresi adı verilmişti. O sıralar, Troçki'ye karşı mücadele hızlanmaya başlamıştı ve "tek ülkede sosyalizm" sorununa bağlı olarak Rusya Partisinin sağlamlaştırılması süreci olgunlaşmaktaydı. Stalin bu sorunu hemen Enternasyonalin genç partilerinin önüne koydu. O, bu sorunun yalnızca Rusya'nın sorunu olduğu kanısında değildi. Temel bir sorundu bu. Lenin'in ortaya koyduğu "kapitalizmin eşit olmayan gelişmesi yasası" yalnızca Rusya için geçerli değildi ve bunu Enternasyonalin öteki partilerinin de kavraması çok önemliydi. Ayrıca öteki partilerin bu sorunu kavramaları, -Stalin'in Rusya Partisi içindeki durumunu da güçlendirecekti; çünkü Stalin, Lenin'in yerine geçtiği sırada, Troçki, Buharin ve Radek, Rusya Bolşeviklerinin Komünist Enternasyonal Yürütme Kurulundaki temsilcileri durumundaydılar. Bunlar, "tek ülkede sosyalizm"e inanmadıklarını ve Lenin'le Stalin'in uyguladığı marksizmden saptıklarını açığa vurdukça, Bolşevizm saflarından birer birer ayıklandılar ve Stalin'i destekleyenler bütün kuruluşlarda onların yerlerini aldılar.

Komintern politikasının taktik yönleri açısından ülkelerin "eşit olmayan gelişmesi" kabul edilmekle birlikte, örgütlenme anlayışına bunun taban tabana karşıtı olan bir ilke, kesin uluslararası merkezileşme ilkesi egemendi. Bu nedenle, Stalin, "tek ülkede sosyalizm" sorununu ortaya attığında, sözkonusu olan ülke doğal olarak Sovyet Rusya'ydı. Bolşevikler, yönetimin merkezileştirilmesine inanıyorlardı; kendi partileri için iyi olan bir şeyin, gelişmedeki farklılıklara karşın tüm dünya için de iyi olacağı kanısmdaydılar. "Kapitalizmin eşit olmayan gelişmesi yasası"nın, sonuçta, merkezi bir uluslararası partiyi gerek teoride, gerek pratikte elverişsiz duruma sokacak kadar güçlü olabileceği kimsenin aklına gelmiyordu.

1925 yılında, Stalin Komünist Enternasyonalin önderi olduğunda, devrimin geri çekilmekte olduğu, komünist çevrelerce genellikle kabul ediliyordu. Stalin'e göre, Enternasyonalin görevi, devrimin yedek güçlerini yetiştirmek ve komünist partilerini, devrimin yeniden yükseldiği yerde ve zamanda bundan yararlanabilecekleri biçimde geliştirmekti.

Stalin kendisini doğrudan doğruya Rusya deneyiminden doğan sorunlarla sınırlamıyor, öteki partilerin durumlarını ve sorunlarını da her zamanki titizliğiyle inceliyordu. Kimsenin yanına yaklaşamadığı ve çok sıkı korunan bir inzivada yaşadığı yolundaki hikâyeler, gazetecilerin uydurmalarından başka bir şey değildir. Onunla görüşmek isteyen gazetecilerin karşılaştıkları güçlükler, aslında kendi çalışmalarıyla ilgili olarak onlara ne kadar önem verdiğinin bir ölçüsüdür.

Stalin, her zaman son derece sistemli çalışır. Rusya Bolşevik Partisinin merkezindeki çalışma odası, tam bir sadelik ve düzenlilik örneğidir. Sade bir biçimde döşenmiş geniş bir odası vardır. Odanın bir ucundaki yazı masasının başında, her gün gecenin geç saatlerine dek piposunu tüttürerek durmadan çalışır. Şimdi normal pipo tütünü içmeye alışmış mıdır bilmiyorum; ama onun yanında bulunduğum sıralar, hep sigara tütünü içerdi; uzun Rus sigaralarını kırar, kâğıdını yırtar ve boşalttığı tütünü piposuna doldururdu. Odasının öbür köşesinde, çevresinde onaltı sandalyenin bulunduğu uzun bir masa vardır; bunlar Politik Büro üyelerinin sandalyeleridir. Duvarda Marx ve Lenin'in büyük portreleri asılıdır. Önündeki işin çokluğu ya da güçlüğü karşısında hiçbir zaman telaşa kapılmaz. Birisiyle konuşmayı kabul ettiği zaman, sekreterinin koyduğu zaman sınırlamasının farkında olduğunu hiçbir vakit belli etmez. Hatta konuyla yakından ilgileniyorsa, konulmuş olan süreyi dikkate almaz ve sekreteri yeni bir düzenleme yapmak zorunda kalır.

Bir savaş cephesinden öbürüne koştuğu yıllardan sonra, Rusya Partisinin merkez binası onun bütün saatlerini geçirdiği yer haline geldi. Stalin'in etkisi ve talimatları bu merkezden dünyanın dörtbir yanına yayılıyor, dünyanın dört bucağından bu merkeze haberler, istekler, kutlamalar, istemler yağıyordu. Her sabah Kremlin'deki evinin kapısında kendisini bir araba beklerdi. Aynı araba ertesi günün ilk saatlerinde onu geri getirirdi. Zaman zaman, Komünist Enternasyonalin merkezinde ortaya önemli bir sorun çıktığında, Stalin tartışmalara katılırdı. Bazan Bolşoy Tiyatrosunda bir oyuna giderdi. Arada-sırada öğrencilere konferans verirdi. Evi, dünyanın gözlerinden uzak, durgun bir köşeydi.

Stalin'in günleri, hükümet dairelerinin, cumhuriyetlerin, sendikaların, sanayi işletmelerinin, ordunun ve öteki ülkelerin komünist örgütlerinin yöneticileriyle yaptığı toplantılarda geçerdi. Geceleri saatlerce çalışır, o gün ortaya çıkan sorunları inceler, ilerdeki görevleri tasarlardı. Ama hiçbir zaman aşırı çalışmış görünmezdi. Durgun tavrı, yorulmak bilmeyen çalışmalarını örterdi. Başkalarıyla ilişkileri konusunda genellikle yaygın olan anlayışın tam tersine, her zaman kararların kollektif bir biçimde alınmasına çalışırdı. Bu, kendi partisinin Politik Büro ve Merkez Komitesi üyeleriyle olan ilişkileri için olduğu kadar, yabancı komünist partilerinin önderleriyle olan ilişkileri için de geçerliydi. Komünist Enternasyonali oluşturan partilerin tarihlerindeki birçok ciddi durumun, Komünist Enternasyonal merkezinden çok, Stalin'in çalışma odasında incelendiği, o partilerin önderleri tarafından orada karara bağlandığı açık bir gerçektir. Bu durum, Stalin'in, Enternasyonalin diktatörü olmakla suçlanmasına yolaçtı. Ne var ki, bu suçlama yapılırken, Stalin ve arkadaşlarının Rusya Partisinin Komünist Enternasyonal Yürütme Kurulundaki temsilcileri oldukları ve bu örgüt içerisindeki bütün partilerin Rusları önderleri olarak gördükleri gözardı edildi.

Stalin'in dünya devrimine önderlik tarihinin aşamaları, Sovyetler Birliği tarihinin aşamaları kadar berrak bir biçimde tanımlanmıştır. Stalin, önderliği, "kapitalizmin kısmen istikrara kavuşması" olarak nitelendirdiği bir dönemde ele aldı ve Enternasyonal partilerinin önüne şu dört temel görevi koydu: (a) Dünya devriminin anavatanı olan Sovyetler Birliği'nin savunulmasında işçi sınıfını birleştirmek; (b) işçilerin çıkarlarını, ücretlerini, iş saatlerini, politik haklarını vb. savunmayı öngören "birleşik cephe" politikası aracılığıyla, işçilere savunma mücadelelerinde önderlik etmek; (c) aynı yöntemle, İkinci Enternasyonalin sosyal-demokrat yöneticilerini sergilemek ve nüfuzlarını kırmak; (d) ilerdeki iktidar için yeni devrimci mücadele dönemine hazırlık olarak, komünist partilerini, Rusya Komünist Partisinin ilkeleri temelinde örgütlemek.

Stalin ve Komünist Enternasyonal Yürütme Kurulundaki çalışma arkadaşları, öteki partilerin önderlerinin deneyimsiz olduklarını bildikleri için, onları önderlik sanatında eğitmek ve teorik ve pratik konularda onlara yardımcı olmak için büyük bir özen gösterdiler. Komünist Enternasyonalin genel merkezi, yalnızca belgelerin, bildirilerin ve talimatların yayınlandığı bir yer değildi. Aynı zamanda büyük bir araştırma bölümü vardı. Öteki ülkelerin partilerinden buraya gelen seçme araştırmacılar, sürekli olarak, kendi ülkelerinin ekonomik, politik ve sosyal yaşamının çeşitli dönemleriyle ilgili raporlar hazırlarlardı. Bu raporlar önderler tarafından desteklenir ve dünyanın dörtbir yanındaki sendikalardan, partilerden, kooperatif derneklerinden, her türden kültür örgütlerinden Moskova'ya akın eden temsilcilerle yapılan sayısız tartışmayla takviye edilirdi. Stalin, işçi kurullarını kendisi kabul eder, dinler, onlara sorular sorar ve onların sorularını yanıtlardı.

Komünist Enternasyonalin ilk döneminde, dünya kongreleri hızla birbirini izledi. 1925 yılında, beş Enternasyonal kongresi yapılmış bulunuyordu. 1922 yılında sendikaların devrimci sürecini geliştirmek amacıyla kurulmuş olan İşçi Sendikaları Kızıl Enternasyonali ise üç kongre yapmış bulunuyordu. Herbiri kendi alanında devrimci sürece hizmet eden ve hepsi de yığınların yakınlığını kazanma ve devrimci önder kadrolar yetiştirme amacıyla kurulmuş olan Sınıf Savaşı Tutuklularına Yardım Derneği, Uluslararası İşçi Yardımlaşması, Sovyetler Birliği'nin Dostları gibi öteki uluslararası örgütler de sık sık toplanıyorlardı.

1925'ten sonra bir değişiklik oldu. Dünya kongrelerinin yerini, Komintern Genişletilmiş Yürütme Kurulunun yıllık toplantıları aldı. Bu, minyatür bir dünya kongresiydi, ama ötekilerden daha seçkindi. Birinci aşamanın hedefi, önderlerin seçilmesi için geniş bir temel yaratmak; ikinci aşamanın hedefiyse, merkezi önderliği güçlendirmekti. Birinci aşamadan ikincisine geçişe Stalin önderlik etti ve 1928'e dek başka bir dünya kongresinin yapılmamasının nedeni de buydu.

O sıralar Stalin, dünyadaki durumun büyük ölçüde değiştiği ve yeni kararlar alınmasını gerektirdiği kanısındaydı. Sovyetler Birliği, Beş Yıllık Planı başlatmıştı ve NEP dönemini geride bırakıyordu. Dünyanın geri kalan bölümündeki kapitalist ekonomi kendini toparlamış, 1914 öncesi üretim düzeyine erişmiş, hattâ onu aşmıştı. Yeni teknikler geliştiriliyor, tröstler, karteller ve devlet kapitalizmi büyüyordu. Üretim düzeyi durmadan yükseliyor, buna karşılık pazarlar daralıyordu. Ufukta yeni bir emperyalist savaş dönemi belirmişti; buna, emperyalizmin SSCB'ye karşı girişeceği savaşlar da giriyordu. Dev sınıf savaşları başlıyordu İngiltere daha yeni genel grevden çıkmıştı, Çin'de ve Hindistan'da sömürge halkların büyük bir hareketi vardı. Çin Devrimi kısa bir süre önce vardığı doruk noktasını geride bırakmış, Çan Kay-şek binlerce devrimciyi kılıçtan geçirmişti. Kapitalizm yeni buhranların eşiğindeydi. "İstikrar dönemi" yerini büyük bir karışıklık dönemine bırakıyordu.

Bütün bu nedenlerle, Komünist Enternasyonal partileri biraraya gelerek, kendi deneyimlerinin ayrıntılı bir incelemesini yaptılar. Neydi bundan çıkarılan sonuçlar?

... emperyalistlerin askerî kuvvetlerinin kendisine karşı birleştikleri SSCB'nin geleceği uğruna silâh başına ... emperyalist savaşa karşı mücadele edelim ... Çin Devrimini ve SSCB'yi savunalım, işçi sınıfının militan uluslararası dayanışmasını gerçekleştirelim. Sosyal-Demokrat yöneticilere karşı mücadeleyi yoğunlaştıralım. ...

Kendi ülkesindeki özel duruma göre her partiye talimatlar verildi, öğütlemelerde bulunuldu. Mücadele hâlâ savunmaya dönüktü, ama ayaklanma savaşları verilmesi olasılığı da belirmişti. Stalin bu kongreye katılmadı, ama tüm kongre çalışmaları boyunca komutan yardımcısı Molotov'la sürekli haberleşti. Ertesi kongre ancak yedi yıl sonra, 1935'te yapıldı. (En önemli partilerin önder üyelerinin de içinde olduğu Komintern Yürütme Kurulunun bazı üyelerinin Moskova'da oturdukları ve sürekli bir önder organı oluşturdukları unutulmamalıdır.) Altıncı ve Yedinci Dünya Kongreleri arasındaki süre içerisinde çok şeyler olmuştu. Hemen hemen iki beş yıllık planı gerçekleştirmiş olan Sovyetler Birliği her geçen gün güç kazanıyordu. Kapitalist dünya, tarihinin en büyük ekonomik buhranından çıkmıştı. Japonya Mançurya'yı istila etmişti ve Çin komünistleri Çan Kay-şek'e karşı bir sovyet devrimine önderlik ediyorlardı. Almanya'da Naziler iktidarı ele geçirmiş ve Almanya'daki işçi sınıfı hareketini bastırmışlardı. Mussoiini, Habeşistan'ı istila etmişti. Bütün Mihver devletler, Milletler Cemiyetinden ayrılmıştı. Silâhlanma yarışı doruğuna ulaşmıştı. Artık Komünist Enternasyonali Dimitrov, Kuusinen ve Manuilski yönetiyordu.

Dimitrov, durumu şöyle özetliyordu:

Eğer Sovyetler Birliği'nin ve kapitalist ülkelerin emekçilerinin barış uğruna mücadeleleri sayesinde savaş hiç değilse bir süre için geciktirilebilirse, bu aynı zamanda proletaryanın kapitalist ülkelerdeki durumunu sağlamlaştırmasını, Sovyetler Birliğin'in gücünü artırmasını ve emperyalistler arasındaki savaşın ya da emperyalistlerin Sovyetler Birliği'ne karşı girişecekleri bir savaşın başarılı ve muzaffer bir devrime dönüştürülmesi için daha elverişli koşulların yaratılmasını sağlayacaktır. Ama eğer proletarya savaşı önleyemezse, emperyalistlerin başlatacakları yeni dünya savaşı, emperyalist haydutların, Sovyetler Birliği halklarını yağmalamak, bugün bağımsız olan küçük ve zayıf halkları köleleştirmek ve emperyalist Büyük Devletlerin sömürgelerini ve nüfuz alanlarını yeniden paylaşmak için yürüttükleri bir savaş olacaktır. ... Emperyalistlerin savaşı başlatmaları, tüm kapitalist dünyada devrimci bir buhranın başlangıcını belirleyecektir. Proletaryanın görevi, devrimin zaferi uğruna ve emperyalist savaşı burjuvaziye karşı bir iç savaşa dönüştürmek için savaşmaktır.*

Dimitrov'un bu konuşmasını Stalin önceden okumuş muydu? Biz yalnızca okuduğunu varsayabiliriz. En azından, bu konuşmayı hazırlarken Dimitrov'un Stalin'le bu sorun üzerinde tartıştığı kesindir. Bu konuşmada iki şey saptanıyordu. Birincisi, Komünist Enternasyonal savaşın hızla yaklaşmakta olduğu görüşündeydi. İkincisi, savaş, nasıl başlarsa başlasın, eninde-sonunda emperyalist devletlerin Sovyetler Birliği'ne karşı bir savaşına dönüşecekti. Güçlerin bugünkü mevzilenişi, yani İngiltere ve Amerika'nın Sovyetler Birliği'nin müttefikleri olabileceği düşünülmüyordu.

Bu kongre çalışmalarında, "devletlerin eşit olmayan gelişmesi" sonuna dek kabul edildiği ve barış için mücadelede anti-faşist bir birliğin kurulmasına çalışmanın doğru olduğu onaylandığı halde, devletler savaşı geciktirmek için ne yaparlarsa yapsınlar, bir kez savaş patladı mıydı hepsinin Sovyetler Birliği'ne karşı birleşecekleri varsayımı ağır basıyordu. Stalin'in de aynı kanıda olduğu, olayların gelişmesinden anlaşılacaktır.

Kongrede saptanan acil politika, Sovyetler Birliği'nin dış politikasını tamamlayıcı nitelikteydi. Baş tehlike olarak faşizm tehlikesi görülüyor ve bu nedenle de Sovyetler Birliğime karşı bir savaş tehlikesinin tamamen bilincinde olan Komintern, barış dönemini hiç değilse uzatmanın bir yöntemi olarak "saldırgana karşı kollektif güvenliği" savunuyordu. Komintern, bu "devlet" politikasını, "Faşizme ve Savaşa Karşı Halk Cephesi" için bir kampanyayla tamamladı. Sosyal-demokratlara karşı mücadeleyi birden keserek, büyüyen devlet faşizmine karşı politik demokrasinin korunması savaşını başlattı. Komintern şunu ilân ediyordu: "Birçok ülkede emekçi yığınlar kesin bir seçim yapmak zorunluluğuyla karşıkarşıyadırlar, üstelik bu seçimi bugün, yapmak zorundadırlar. Bu, proletarya diktatörlüğü ile burjuva demokrasisi arasında bir seçim değil, burjuva demokrasisi ile faşizm arasında bir seçimdir."

Bu durum, saldırgan olmayan devletlerin Sovyetler Birliğiyle ittifak yapmakta isteksizlik göstermeleri üzerine Stalin'in Almanya ile bir saldırmazlık anlaşması imzaladığı 1939 yılına dek sürdü. Hemen ardından, Hitler'irı ordusu Polonya'ya girdi ve savaş İngiltere ile Fransa'nın tepesinde patladı. Bunun üzerine, hâlâ nasıl başlarsa başlasın savaşın eninde-sonunda Sovyetler Birliği'ne karşı genel bir kapitalist savaşa dönüşeceği görüşünde olan Stalin, dünya işçi sınıfı hareketine, "Lenin'in 1914'teki emperyalist savaşa ilişkin tezlerinin geçerli olduğunu" ilân etti. Komintern de aynı açıklamada bulundu; Hitler'in orduları 1941 Haziranında batıdan doğuya yönelip Sovyetler Birliği'ne saldırıncaya dek komünist partileri yarı-pasif bir karışıklığın içine düştüler. 

Ben bunu Stalin'in 1917 Martından buyana yaptığı ilk büyük hata olarak görüyorum. 1917 Martında öteki Bolşevik önderlerle birlikte Stalin, Lenin "Nisan Tezleri'ile yardımlarına yetişinceye dek bocalamıştı. Bu kez yaptığı hata, 1939 savaşını emperyalist bir savaş olarak nitelendirmekten doğmuyordu. Bu, bir genelleme olarak hiç kuşkusuz doğruydu. Almanya, İtalya, Fransa ve İngiltere hiç kuşkusuz emperyalist devletlerdi. Hata, bu devletler arasındaki farklılıkların önemini ve niteliğini büyük ölçüde küçümsemekten kaynaklanıyordu. Bütün emperyalist devletlerin aynı gelişme ve çöküş aşamasına ulaşmış olduklarını söyleyerek hepsini aynı kefeye koymak, hem tarihin gelişmesiyle, hem de Stalin'in o zamana dek izlediği politikayla çelişiyordu. Eğer Fransa'nın ve ABD'nin komünistlerinin, devrimci sosyalistlerinin, demokratlarının ve barışsever halklarının 1941'de ve daha sonra Nazi kuvvetlerine karşı savaşta Sovyetler Birliğiyle ittifakı desteklemeleri doğruydu ise, 1939'da İngiltere ve Fransa Nazi Almanyasma karşı savaş ilan ettiğinde de böyle bir ittifak için çaba harcamaları doğru olmalıydı. Aslına bakılırsa, onların 1939'dan önceki beş yıl boyunca kollektif güvenlik sloganı altında savundukları da bundan başka bir şey değildi. Demokratik devletler o zaman da emperyalisttiler, şimdi de emperyalisttirler. 

Bana öyle geliyor ki, Stalin'in hatasının kökleri, Lenin'in "kapitalizmin eşit olmayan gelişmesi" teorisini tek yönlü bir biçimde geliştirmiş olmasında yatmaktadır. Lenin'in "sosyalizmin tek ülkede kuruluşu" öğretisinin Rusya'ya, ilişkin önemini ilk kavrayan Stalin olmuştu. Ama bu öğretiyi, öteki ülkelerin komünistlerinin dış politikasına ilişkin olarak eksiksiz bir biçimde geliştirmemişti. Öteki ülkelerin komünist partilerinin iç sorunlarının çok farklı olduğu genellikle kabul edilmekle birlikte, onların uluslararası sorunlarla ilgili politikaları, dünyanın sosyalist SSCB ile Sovyet düşmanlığında birleşmiş kapitalist dünya diye ikiye ayrıldığı biçimindeki aşırı basitleştirilmiş anlayışa dayandırılıyordu. Kapitalist ülkelerin kendi içlerinde ve aralarında farklılıklar bulunduğunu görüyorlar, ama politikalarını her zaman kapitalistlerin SSCB'ye karşı tek bir cephede birleşecekleri varsayımına dayandırıyorlardı. Gerek daha önce, gerek şimdi, her ülkede bu ikinci politikadan yana güçlü eğilimler bulunduğu açıktır. Bu eğilimler bir ara İngiltere'de o kadar güçlenmişti ki, nerdeyse kendimizi aynı anda hem Nazi Almanyası, hem de Sovyetler Birliği'yle savaşın içinde bulacaktık. Eğer İngiliz ve Fransız kuvvetleri Finlandiya'ya çıkmış-olsalardı, Bay Hore-Belisha, Bay Chamberlain ve ötekiler sayesinde sonuç tam da bu olacaktı. Ancak kapitalist devletlerin birbirleriyle çelişen çıkarları bizi bir kez daha böyle bir yıkımdan kurtardı.

Bir bütün olarak kapitalizm bugüne dek hiçbir konuda dünya ölçüsünde bir birlik sağlayamamıştır. Kapitalist gruplar, kapitalist ülkeler birleşebilirler ve birleşmektedirler. Ne var ki, bu gruplaşmalar büyük ayrılıklara yolaçarlar ve hiçbir zaman istikrarlı olmazlar. Aralarındaki mücadelelerin daha biri "çözülmeden", birbiriyle çelişen yeni çıkarların temeli üzerinde yeni gruplaşmalar meydana gelir. Birleşik bir dünya kapitalizmi için kâğıt üzerinde soyut bir temel hazırlanabilir, ama kapitalist dünyanın gerçekleri bunun uygulanmasına asla izin vermez. Sovyetler Birliği'nin öteki devletlere karşı izlediği dış politikada bu gerçek her zaman kabul edilmiştir. Ama Stalin'in sorumluluğunu taşıdığı Komünist Enternasyonal politikasının bunun tam tersi bir varsayıma dayandırılmış olması son derece şaşırtıcıdır.

Sınıfsal ve kapitalist ilişkilerin bu derece aşırı basitleştirilmesinin cezası, Nazi Almanyası saldırısını SSCB'ye yönelttiği zaman ister istemez çekildi. O zaman komünistler en azından şu gerçeği anlamak zorunda kaldılar: Politik ve sosyal yapıların eşit olmayan gelişmesinden dolayı, her ülkedeki işçi sınıfı dış sorunlarda bile farklı görevlerle karşılaşır. Sovyetler Birliği'nde işçi sınıfı, sosyalist devletle emperyalisti devletler arasındaki ittifakı desteklemek zorundaydı. Buna karşılık Almanya'da işçi sınıfı, ayaklanma doğrultusunda bir yeraltı mücadelesi yürütmek ve kendi ülkesinin yenilgisini sevinçle karşılamak zorundaydı. Politik demokrasinin geçerli olduğu ülkelerdeyse işçi sınıfının, Nazizme karşı savaşta kendi ülkesinin kapitalist güçleriyle ittifak yapması gerekiyordu.

Kapitalizmin çelişmeleri ve kargaşası tarafından altı-üstüne getirilen bir dünyada mücadele veren dünya işçi sınıfı güçlerinin birliği, ancak diyalektik bir birlik olabilir. "Bütün Ülkelerin İşçileri, Birlesiniz" sloganının, sosyalizm için mücadelede birlik dışında bir anlamı yoktur. Sosyalizm için mücadele, kapitalizmin gelişmesi kadar "eşitsiz"dir; biçimleri bakımından onun kadar çeşitli, onun kadar çelişmelidir. Bugün olduğu gibi, bazı ülkelerin işçi sınflarının kendi kapitalistleriyle ittifak yapmaları gerekirken, bazı ülkelerin işçi sınıflarının da kendi kapitalistlerine karşı bir ölüm-kalım savaşı vermeleri gerekebilir. İşte, bütün uluslararası işçi örgütlerinin ancak sınırlı amaçlar için kurulmuş gevşek örgütler olmaktan öteye gidememelerinin ve bu durumda bile, kapitalist güçlerin sürekli olarak değişen bileşimlerinin etkisiyle dağılmalarının temel nedeni budur. Kapitalizm, işçi sınıfını ve onun örgütlerini birleştirdiği kadar böler de. Tüm dünya emekçilerinin tam birliği, ancak kapitalizm artık onları bölemez olduğu zaman gerçekleşecektir. Ama bu noktaya da ancak, sosyalizmin önce bir ülkede, sonra bir başkasında ve nihayet bütün ülkelerde zafere ulaşmasıyla erişilebilir.

Eğer Stalin, Lenin'in teorisini, Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin kuruluşu konusunda yaptığı gibi, kapitalizmin eşit olmayan gelişmesi sorununda da geliştirse ve bu teoriyi uluslararası sınıf mücadelesi alanında da uygulasaydı, Komünist Enternasyonalin görevinin, komünist partilerine ve komünist gruplara, birbirleriyle kardeşçe ilişkiler içinde ve Marx'm, Lenin'in ve Rusya Devriminin öğretileriyle silâhlanmış olarak kendi güçlerine dayanmaları gerektiğini öğretmek olduğunu çok önceden görebilirdi. Merkezi bir uluslararası partinin ancak deneyimlerin ve koşulların birliği temeli üzerinde kurulabileceğini, ancak böyle bir birliğin var olmadığını; günümüz koşullarında ancak ilkede, amaçta ve yöntemde birliğin var olabileceğini, ama uygulamada birliğin asla mümkün olamayacağını çok önceden görebilirdi. Eğer bunu görebilmiş olsaydı, artık işlemez hale gelen Kominterni dağıtmak için dünya koşullarının zorlamasını beklemek zorunda kalmazdı.

Komünist Enternasyonal, dağıtılan ilk uluslararası devrimci örgüt değildi. Bir, İşçi Sendikaları Kızıl Enternasyonali vardı. Artık yok. Bir, İşçilerin Uluslararası Yardımlaşma Örgütü vardı. Artık o da yok. Sınıf Savaşı Tutuklularına Yardım ve Emperyalizme Karşı Birlik örgütleri vardı. Bütün bu örgütlerin bugün artık var olmamalarının nedeni, Stalin'in ya da bu örgütlerle ilişkili herhangi bir kimsenin onların ilkelerini ya da amaçlarını terketmiş olması değil, bu örgütlerin üzerine kuruldukları temellerin değişen mücadele biçimleri tarafından yok edilmiş olmasıdır. İşçilerin mücadelesinin değişen ve çelişmeli niteliği, komünist, partilerinin temelini yoketmedi, ama Komünist Enternasyonali kesinlikle yoketti.

Bu nedenle, Komünist Enternasyonali dağıttığı için Stalin'i leninizmi terketmekle ve öğretmenine ihanet etmekle suçlamak, bence büyük bir haksızlıktır. Ben, tam tersine Stalin'in Komünist Enternasyonali dağıtma kararını olaylar kendisini buna zorlayıncaya dek ertelemesinin nedeninin, onun Lenin'e olan derin bağlılığında ve Komünist Enternasyonalin Lenin tarafından kurulduğunu bilmesinde yattığı kanısındayım. 'Stalin'in hatası, leninizmi tek yönlü bir biçimde geliştirmesinde; yani sosyalizmin Sovyetler Birliği'nde kuruluşuyla ilgili yönünü geliştirirken, öteki ülkelerin işçi sınıflarıyla ilgili yönünü Lenin'in yıllar önce bıraktığı yerde bırakmasındadır. Çünkü bu, kabullenmek ne kadar güç olursa olsun, doğrudur.

Komünist Enternasyonalin Yedinci Dünya Kongresine Rapor, s. 74. 

Bu eleştirinin, her şey olup bittikten sonra bilgiçlik taslamak biçiminde anlaşılmaması için, güçlerin bugünkü mevzilenişini Sosyalist Birliği'nin 1935'teki Bristol Konferansında önceden tahmin etmiş olduğumu okurlarıma hatırlatmak isterim. Yeni Ufuklar adlı kitabıma bakınız, s. 313 -15.
Blogger tarafından desteklenmektedir.