Bugünkü ve Yarınki Stalin
Onsekizinci Bölüm , Bugünkü ve Yarınki Stalin
Büyük adam, olayların gelişimini önceden gören, olayların peşinden sürüklenmeyip onların önünde ilerleyen ve onlardan yana ya da onlara karşı önceden harekete geçen adamdır. H. BARBUSSE
BEN bu satırları yazarken, tüm dünyaca Mareşal Stalin olarak tanınan Jozef Vissaryon Cugaşvili altmışbeş yaşında bulunuyor. Bıyığı ve bir zamanlar kapkara olan gür saçları artık kırlaşmıştır. Kesin hatlı yağız yüzü, geride kalan yılların izlerini taşımaktadır. Omuzları hafifçe çökmüştür; ama mareşal üniforması içinde kendine güvenli ve kararlı adımlarla yürür. Koyu kahverengi gözleri hâlâ gözlerinizin içine bakar, her an gülümseyiverecek gibi. Ve güldüğü zaman da, yaşamın verebileceği şeylerin çoğuna huzur içinde erişmiş, hiçbir eksiği olmayan bir insanla karşı karşıya olduğunuzu farkedersiniz. Delikanlılık günlerinde, başkaları bir yığın kaygı içinde kıvranırken, Çarlık zindanlarında sakin sakin yatmış olan insandır karşınızdaki. İnsanlığı, kendisi üzerindeki, kendisiyle ilgili ve çoğu zaman da doğrudan doğruya sorumlu olduğu olaylar üzerindeki ivedi yargdarı yeniden gözden geçirmek zorunda bırakmış eski "bilinmez" devrimcidir karşınızdaki.
Moskova'ya ilk gidişinden sonra 7 Eylül 1942'de Bay Churchill İngiliz Avam Kamarasında şunları söylemişti; Başbakan Stalin'le tanışmak benim için çok ilginç bir deneyim oldu. ... Acılı günlerinde, başında böyle güçlü bir yöneticinin bulunması Rusya için büyük bir talihtir. Stalin, içinde yaşadığı karanlık ve fırtınalı günler için biçilmiş kaftan, olağanüstü kişilikte bir insandır. Bitmez tükenmez bir cesaret ve iradesi olan, her zaman açık ve dosdoğru konuşan bir insandır.... Bütün bunların ötesinde, bütün insanlar ve uluslar için büyük önem taşıyan, hiç yitirmedigi bir mizah duyarlılığı vardır. Başbakan Stalin, bende, derin ve serinkanlı bir erdeme sahip ve her türlü hayalcilikten bütünüyle arınmış bir insan izlenimi bıraktı....
Bir zamanlar düşman olan bir dostun yargısıdır bu. Savaş sırasında Sovyetler Birliği'ni ziyaret eden başka biri, Bay Wendell Wilkie, Stalin'le karşılaştığında meydana gelen bir olayı anlatıyor. Bu olayı belki de ancak Stalin'i yakından tanıyan, onunla birlikte çalışan ve günlük yaşayışında onun yanında olan kimseler tam olarak değerlendirebilir. Bay Wilkie şöyle yazıyor:
İlk görüşmemizden sonra yanından ayrılırken, bana bu kadar vaktini ayırdığı ve benimle böylesine içten konuştuğu için duyduğum onuru belirttim. Biraz sıkılgan, şöyle dedi: "Bay Wilkie, bilirsiniz, ben bir Gürcü köylüsü olarak büyüdüm. Süslü püslü konuşmasını beceremem. Ama şunu söyleyebilirim, size içim kaynadı.
Birleşik Amerika'nın Sovyetler Birliği eski elçisi Bay Joseph Davies, kızına, Stalin'le karşılaşmasını anlatırken şunları söylüyor:
Son derece zeki bir insan izlenimi uyandırıyor. Kahverengi gözleri kibar ve sevecen. Bir çocuğun dizine oturmak, bir köpeğin yanına sokulmak isteyeceği bir adam.... ince bir alaycılığı var. Çok da akıllı. İşlek bir zekâsı var, en azından bana öyle geldi. Eğer en azgın Stalin düşmanının hayal edebileceğinin tam karşıtı olan bir insanı gözünün önüne getirebilirsen, bu adamı kafanda canlandırmış olursun....
Bunlar, Stalin'in politik teorilerine ve yaşam felsefesine temelden karşı olan insanların söyledikleri sözlerdir. Onun dostlarının kendisi üzerine söylediklerini buraya aktarmak çok zor olur; çünkü bizlerin söz dağarcığı, ona karşı duyulan hayranlığı ve geniş halk yığınlarının ona olan sevgisini dile getirmekte yetersiz kalır.
Köylü bir ananın ve ayakkabı tamircisi bir babanın oğlu olan Jozef Stalin'in, Lenin'in partisine katılarak Çarlığın yıkılması ve dünya devriminin başlatılması için hazırlanmakta olan yeraltı dünyasına atılmasının üzerinden hemen hemen elli yıl geçmiş bulunuyor. Ne zindan, ne dayak, ne de sürgün onu tuttuğu yoldan döndürememiş, insanın insanı sömürmeyeceği bir dünya için duyduğu özlemi söndürememiştir. "İnsanlık için biricik değerli amacın, insanoğlunun tüm yeteneklerini sonuna dek geliştirmek" olduğunu ve insan ilişkileri özel mülkiyet zincirleriyle kösteklendiği sürece bu yeteneklerin tam olarak gelişemeyeceğini çok genç yaşta kavramıştı. Marx'tan ve Lenin'den, mücadeleyi bir bilim adamı tutumuyla değerlendirmesini, mücadeleye giren güçleri bilimle cihazlanmış bir savaşçının ustalığıyla ölçmesini ve inanmış bir insanın serinkanlı çoşkunluğuyla savaşmasını öğrenmişti.
İlk gençliğinin yoksul evini bırakıp gittiği günden sonra ilk kez Kremlin'de birkaç odası olduğu ve evim diyebileceği bir yere yerleştiğinde kırk yaşındaydı. Bu evde, eski Gürcü işçi arkadaşının kızı Nadya Alleluyev'le olan evlilik yaşamında sıcak bir yoldaşlık bulmuştur. Bu evlilikten iki çocuğu oldu. Biri, şimdi Kızıl Orduda subaydır. Otekiyse, yetişkin bir kızdır, ilk karısından olan oğluysa şimdi Nazilerin elinde tutsaktır. Stalin'in yürekten bağlı olduğu Nadya 1929 yılında öldü. O müthiş yıllarda Nadya'yla pek az birlikte olabildi. Açlık, iç savaş, büyük sosyal ilerlemenin planlanması, Rusya Devriminin önderinden yorulmak bilmeyen bir çalışma istiyordu.
Tüm bu dönem boyunca, Sovyetler Birliği halkının kendisini açık seçik görebildiği bir aydınlık içinde yaşadı, ama onun hedeflerine de, yöntemlerine de tam bir düşmanlık duyan insanların ilettiği çarpıtılmış haberlerle beslenen dış dünyanın gözünde, gizemli ve karanlık bir kişi olarak kaldı. Ne var ki, bugün onu geriye doğru incelediğimizde, amaçları ve izlediği yol apaçık gözlerimizin önüne seriliyor. Proletaryanın politik iktidarı ele geçirmesi ve toplumu sosyalizm ve komünizmin sınıfsız toplumuna dönüştürmek üzere önder sınıf haline gelmesi gerektiğine inanan Stalin, kendini bu göreve adamış olan Lenin'in partisine katıldı. Lenin'in partisi, öteki ezilen sınıflarla, özellikle de köylülükle ittifak kurmayı ve Çarlığı, toprak ağalarını ve kapitalistleri alt etmeyi amaçlıyordu.
Bu amaçları gerçekleştiren Lenin ve Stalin, emekçi halkın iktidarına giden yolu açtılar. Bundan sonraki aşama da bir önceki kadar berraktı: Rusya'nın sosyalist bir ülkeye dönüştürülmesinin karşısında duran bütün politik grupların etkisini ve örgütünü yoketmek; ulusal ekonomiyi sosyalist yolda yeniden örgütlemek, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'ni sanayileştirmek, tarımı kolektifleştirmek ve böylece sınıfsız toplumun ekonomik temellerini atmak. Bu süreç içerisinde, Çarlığın sömürge halkları kurtarılacak ve Sovyetler Birliği içinde tam bir ulus olma ve kardeşçe birlik yolunda ilerleyeceklerdi.
Lenin'in ve daha sonra da Stalin'in bu amaçları gerçekleştirmek için uyguladıkları yöntemler, ulaşmaya çalıştıkları hedef kadar açıktır. Belli ilkelere tam olarak bağlı kaldılar. Üretim araçlarının özel mülkiyetine dayalı olan toplumun yapısını bilimsel bir biçimde çözümlediler ve toplumun sınıf mücadelesi tarafından belirlendiği, egemen ekonomik sınıfların çıkarları tarafından yönetildiği ve üretim araçları kamulaştırılıncaya dek de böyle olacağı sonucuna vardılar. Ama toplumun her yerde aynı koşullarla ve aynı hızla geliştiği yolundaki teoriyi reddettiler. Gerçi sınıf mücadelesi evrenseldi, ama her ülkenin ya da her ülkeler topluluğunun işçi sınıfı, iktidarı kendi koşullarına uygun bir tarzda ve kendi önderlerinin yönetiminde ele geçirmek zorundaydı.
Rusya İmparatorluğunun koşulları, Rusya işçi sınıfının zafere ulaşan dek proletarya olmasını sağlayabilirdi. Gene, Rusya işçileri iktidarı ele geçirdikten sonra kapitalist devletierin kin ve nefretiyle karşı karşıya gelecekler ve sosyalist devleti sonuna dek savunmak zorunda kalacaklardı.
Yaşam, bu düşüncelerin hepsini haklı çıkardı. Lenin bu dünyadan göçtüğünde, görevin yalnızca ilk bölümü gerçekleştirilmişti. Ekonomik ve sosyal dönüşüm döneminde önderlik Stalin'in elindeydi. Bugün o, sosyalist düzenin kurulduğu bir toplumun başında bulunuyor. Bugün Stalin, Sovyetler Birliği Komünist Partisinin Genel Sekreteri, Sovyetler Birliğinin Başbakanı ve dünyanın en büyük ordusuna komuta eden bir Mareşaldir.
Birçok ulusun uyumluluk içinde oluşturduğu bir devleti, dünyanın en büyük askeri gücünü ve yalnızca Amerika Birleşik Devletleri'nden sonra gelen ve büyük bir olasılıkla yakında onu da geride bırakacak olan bir sanayi gücünü yönetiyor. Günümüzün hiçbir yöneticisi, yapmış olduğu işlere bu kadar büyük bir hoşnutlukla ve kendisini bekleyen geleceğe bu kadar büyük bir güvenle bakamaz. Stalin, inandığı felsefeyi ve ilkeleri mücadelenin ateşi içinde sınadı ve özlemlerinin gerçekleştiğini gördü. Onu eleştirenler felsefesini, ilkelerini ve özlemlerini sevmeyebilirler. Ama sevip sevmemeleri hiç önemli değildir. Asıl önemli olan, bağrındaki bütün ulusların özgürce yaşadığı, emekçi halkların kurdukları sosyalist uygarlığı eşi görülmemiş bir coşku ve zafer azmiyle savunduğu çok-milliyetli bir devlet olan Sovyetler Birliği'nin varlığıdır.
Bu ülkede insanlan sömürecek, ırkçı fikirler yayacak ve ulusal düşmanlık yaratacak hiçbir ekonomik sınıf yoktur. Erkeklerle kadınlar eşit politik, ekonomik ve sosyal haklara sahiptirler. Halkları ortak bir topluluk içinde birleştiren Anayasa, Lincoln'un ünlü "halkın, halk tarafından, halk için yönetimi" sözlerinin gerçekleştirilmesine en yakın yaklaşımın somut bir ifadesidir. Ve bütün bunlar, Stalin'in önderliğinde gerçekleştirilmiştir.
Hepsi bu kadar olsaydı, onun rekoru gene de kırılmamış sayılırdı. Ama hepsi bu kadar da değil. Kabul etmek gerekir ki, Stalin, temel gereksinim maddeleri uğruna insanın insana karşı giriştiği ilkel mücadeleyi, cehalete, batıl inançlara ve tüm toplum-dışı davranışlara karşı yüce bir bilim'savaşına dönüştürmüştür. Bir zamanlar mülk sahibi sınıfların çarpık aynası olan yurtseverlik, sosyalist anayurda duyulan bir sevgiye dönüştürülmüştür. Milliyetçilik, o budalaca dargörüşlülüğünden sıyrılmış, yaşamı zenginleştiren kültürel bir çeşitlilik niteliği kazanmıştır. Bir zamanlar sınıfın, zenginliğin ve kudretin bir dış görünüşü olan mevki ve rütbe, artık hizmetin ve onurun bir simgesi, topluma ortak hizmette yetenek ve sorumluluğun bir ifadesi olmuştur. Özel mülkiyet düşüncesinin zincirlerinden kurtulan bilim, ülkenin ekonomik yaşamını planlamakta, sanayiye, tarıma ve halkın sağlığına hizmet etmektedir; bilim, bugüne dek görülmemiş ölçüde bütün kadınların, erkeklerin ve çocukların hizmetindedir.
Şimdi şöyle bir soru sorulabilir Bütün bunlar, Stalin'in dünya devriminin önderi olmaktan çıkıp büyük bir ulusal devlet adamı haline geldiği anlamına gelir mi?
Acaba Stalin, Rusya Devrimini dünya devriminin başlangıcı olarak görmekten vaz mı geçmiştir? öyle sanıyorum ki, bu sorular kendisine sorulsaydı şöyle yanıtlardı: "Hiç de değil. Gerçekten de Rusya Devrimi dünya devrimini başlatmıştır. Dünya devrimi hâlâ ilerlemekte ve Sovyetler Birliği de hâlâ ona önderlik etmektedir. Her ülkenin işçi sınıfının kendi ülkesinde politik iktidarı ele geçirme göreviyle dünya devrimini birbirine karıştırmamak gerekir. Bir ülkede iktidarın ele geçirilmesi uluslararası bir görev değil, ulusal bir görevdir. Her halk bunu kendi koşullarına uygun bir biçimde gerçekleştirmek zorundadır.
Sanırım, bu genellikle bizim 1917 Kasımında izlediğimiz yoldan gerçekleştirilecektir. Ama dünya devrimi görevi yalnızca bize düşen bir görev değildir. Bir zamanlar Lenin'le birlikte, dünya devrimine merkezî bir uluslararası Komünist Partisinin, yani Komünist Enternasyonalin önderlik edebileceğini düşündüğümüz doğrudur. Ne var ki, deneyimler bunun mümkün olmadığını gösterdi. Bu yüzden de, Komünist Enternasyonal dağıtıldı ve her komünist partisinin Marx ve Lenin'in öğretilerinin ve Komintern'in deneyimlerinin ışığında kendi amaçlarını ve görevlerini bağımsız olarak gerçekleştirmesi kararlaştırıldı.
"Ama gene de bu, Sovyetler Birliği'nin dünya devrimine hiçbir yardımda bulunmayacağı ya da bulunmadığı anlamına gelmez. Sovyetler Birliği istese bile böyle olumsuz bir politika benimseyemez. Dünyanın geri kalan kısmından tecrit edilmiş bir boşluk içinde yaşayamaz. Sovyetler Biriiği büyük bir dünya devletidir, hem de sosyalist bir devlet. Kazandığı zaferleri tüm dünya bilmektedir. Bütün uluslardan milyonlarca insanın kafasındaki kurtarıcı etkisi ölçülemeyecek kadar büyüktür.
"Sovyet devleti, dış dünyayla hâlâ kapitalist olduğu halde ister istemez ilişki kurmak zorundadır. Peki öyleyse, kapitalist devletlerle olan ilişkilerimize yön verecek olan nedir? Sovyet devleti, toprak ilhakı peşinde koşan emperyalist bir devlet değildir, işte bu yüzden bizim politikamız bütün devletlerle barışçı, dostça ve ticarî ilişkiler kurma politikasıdır. Bu politika, Sovyetler Birliği'nin savaşta yıkılan bölümünü yeniden kurmamızı sağlayacak ve ülkemizin ekonomik ve sosyal gelişmesini hızlandıracaktır.
"Kendi sosyal düzenimizi başka bir ülkeye zorla kabul ettirmeye kalkışacak mıyız? Hayır! Sovyetler Birliği'ne karşı barışçı davrandığı sürece, işbaşında olan bütün hükümetleri tanıyacağız. Hiç kuşkusuz, başka devletler sosyalist oldukları takdirde, hele coğrafî bakımdan bize yakınsalar, karşılıklı yardımlaşmamız daha büyük ölçüde olabilir. Henüz sosyalist olmadığı halde, İspanya demokrasisine yardım ettik. Henüz sosyalist bir ülke olmadığı halde, Çin'e, Japon emperyalizmine karşı mücadelesinde yardım ettik. Emekçi halka gücünü artırma ve haklı görevini yerine getirme olanağı tanıyan bütün demokratik gelişmeleri destekleyeceğiz.
"Bugün en temel ve en büyük görevimiz, Nazizmi yıkmak üzere bütün Nazi aleyhtarı güçlerle birleşmektir. Nazizmi yıktığımızda ve Almanya halkını ve Hitler'in boyunduruğu altındaki ulusları kurtardığımızda, Nazizm tarafından yıkılan devletlerin yeniden kurulması, çözülmesi gereken birinci sorun olacaktır. Nazizmin yol açacağı bir ulusal ve demokratik devrimden önce bir proleter sosyalist devrimin gerçekleşmesi pek olası değildir. Ayrıca Almanya ve öteki ülkelerin proletaryasının, güçlerini toparlamak ve yeniden örgütlenmek için "soluk alacak" bir zamana gereksinimleri olacaktır. Devrimci önderliklerini yeniden geliştirmek için de zamana gereksinimleri olacaktır.
"Dünya devrimi bizim eserimiz değildir. Biz yalnızca ona hangi yoldan gidileceğini gösterdik ve bu devrim içerisinde insanlığın büyük çoğunluğunun yararına bir başarı elde ettik. Görevimizi yapmayı sürdüreceğiz."
Burada, değişen dünyanın büyük insan gücü merkezi olan Kremlin'de çalışan Jozef Stalin'i masasının başında bırakıyor ve kendisinden ayrılıyoruz. Hiçbir ülkenin hiçbir devlet adamı savaştan bu kadar büyük bir zaferle çıkmamış ve halkının önüne bu kadar güven dolu bir gelecek sermemiştir. Nazizm yerle bir edildiğinde, Avrupa'da Sovyetler Birliği'ne meydan okuyacak ya da onu tehlikeye düşürecek hiçbir ülke kalmayacaktır.
Doğuda da Japon emperyalizminin yıkılması, Sovyetler Birliği'nin doğu sınırlarını en azından batı sınırları kadar güvenli bir duruma getirecektir. Gelecekte herkesin daha fazla çalışmak ve daha fazla yoksullaşmak zorunda kalacağı büyük ekonomik ve politik bunalımlar konusunda halkını uyarmak, Stalin için sözkonusu olmayacaktır. O, halkının karşısına, Sovyet sınırlarını güven altına almış ve büyük bir ekonomik ve sosyal gelişme dönemini başlatmış olarak çıkacaktır Ülkenin engin üretim cihazı ve kaynakları bütünüyle savaş yaralarının sarılmasına ve her Sovyet yurttaşının sosyal refahının geliştirilmesine hizmet edecektir.
Böylece 7 Kasım 1917'de doğan yeni dünya gittikçe daha fazla güçlenecek ve bu dünyanın yaratılmasında ve geliştirilmesinde Jozef Stalin'in "Büyük" sıfatını haklı olarak kazandığını bütün insanlar kabul edecektir. Ama kendisi, "Lenin'in öğrencisi" olarak tanınmayı yeğ tutmaya devam edecektir.
Yararlanılan Kaynaklar
V. I. LENİN, Bütün Eserler.
J.V. STALİN, Leninizm.
Marksizm ve Ulusal Sorun ve Sömürge Sorunu.
Ekim Devrimi.
Bir Delegenin Notları.
Sovyetler Birliği Komünist Partisi (Bolşevikler) Tarihi.
B. ve S. WEBB, Sovyet Komünizmi. SİR JOHN MAYNARD, Yükselen Rusya.
Rus Köylüsü ve başka incelemeler. H. F. WARD, Kârın Ortadan Kalkması.
DE MONZİE, Yeni Rusya.
M. FARBMAN, Geri Çekilen Bolşevizm.
Lenin'den Sonra.
J. DILLON, Kaybolan Rusya.
H. N, BRATLSFORD, Rusya İşçi Cumhuriyeti.
H- G. WELLS, Karanlıktaki Rusya.
R. H. BRUCE LOCKHART, Bir ingiliz Ajanının Anılan.
M. P. PRICE, Rusya Devriminden Anılar.
JOHN REED, Dünyayı Sarsan On Gün.
W. Z. COATES, Rusya'ya Yapılan Silahlı Müdahale.
İngiliz-Rus İlişkileri Tarihi.
Sovyet Yaşamından Görünümler.
Sovyet-Fin Savaşı, 1939-40.
Dünya Olayları ve Sovyetler Birliği.
WINSTON CHURCHILL, Dünya Buhranı.
HEWLETT JOHNSON, Dünyanın Sosyalist Altıda-biri.
JOHN SCOTT, Uralların Ötesinde.
R. A. DAVIES ve A.J. STEIGES. Sovyet Asya.
M. HINDUS, Rus Köylüsü ve Devrim.
Çatlayan Toprak. L. TROÇKİ, Rus Devrimi Tarihi.
Yaşamım.
Lenin.
Yaşamın Sorunları.
Sosyalizme Doğru mu, Yoksa Kapitalizme Doğru mu?
Yeni Yol.
KRUSPKAYA, Lenin'den Anılar. D. R. MİRSKİ, Lenin.
YAROSLAVSKİ, Stalin'in Yaşamındaki Temel Taşları.
H.BARBUSSE, Stalin.
I.D. LEVTNE, Stalin.
B. SOUVARINE, Stalin.
SIR BERNARD PARES, Rusya.
Rusya Tarihi.
Rus Monarşinin Yıkılışı.
Rusya Anılarım.
PAT SLOAN, Sovyet Demokrasisi.
MOLOTOV, Sovyet Banş politikası.
1920'den 1937'ye dek Komünist Enternasyonal Kongre Raporları.
Komünist Enternasyonal Programı.
Jozef Stalin tarafından Sovyetler Birliği Komünist Partisinin 15., 16., 17.
Kongrelerine sunulan Raporlar. Stalin'in Savaş Konuşmaları.
J. T. MURPHY, Yeni Ufuklar.
İlerleyen Rusya.
Sovyet Girişimi Elkitabı.
J.G. CROWTHER, Sovyet Bilimi.
Moskova Duruşmalarının Tutanakları.
P. JORDON, Rus Zaferi
WENDELL L. WİLLKİE, Tek Dünya.
JOSEPH DAVIES, Moskova Güncesi.
M. DOBB, Rusya'nın Ekonomik Kalkınması.
Sovyet Ekonomisi ve Savaş.
M. COLE ve başkaları. Müttefikimiz.
SIR WALTER CITRINE, Bugünkü Rusya.
BASSECHES, Bilinmeyen Ordu.
W. KERR, Rus Ordusu. W. DURANTY, Dilediğim Gibi Yazarım.
SSCB.
"Bu kitap, yeryüzünün en büyük ülkelerinden birinde dev değişiklikler yaratan çağların en büyük insanlarından birini anlatıyor. —Stalin batı dünyasınca pek az anlaşılmış bir kişidir. Ülkemizin milyonlarca insanının yaşamı onun gerçekleştirdiği şeyler tarafından çok yakından etkilendiği halde, onun yaşamı, deneyimleri, inançları ve amaçları ülkemiz insanları için kapalı bir kutudur. Jack Murphy, Rusya'nın sorunlarını uzun bir süre inceledi. Daha devrimin ilk günlerinde devrim önderlerinden birçoğuyla yakın ilişkisi oldu. Murphy, Stalin'in yaşamını, onun büyük ölçüde sorumlu olduğu Sovyetler Birliği'ndeki devrimci gelişmelere bağlı olarak inceledi. Dolayısıyla, bu yapıtta sunulan portre, gerek Stalin'in devrim içindeki rolünün, gerek devrimin gelişme sürecinin okurların gözünde açıklık kazanmasını sağlayacaktır. — Koskaca bir tarih, kitabın dar sınırları içine sıkıştırıldığı halde, kitap gene de tarihin bu son derece ilginç döneminin eksiksiz bir özeti...niteliğindedir."
(İngiltere'nin İkinci Dünya Savaşı yıllarındaki Moskova Büyükelçisi Sir Stafford Cripps'in yapıta yazdığı Önsöz'den.)