Header Ads

Header ADS

Demokratik Devrimde Sosyal-Demokrasinin İki Taktiği - KAZANMAYI GÖZE ALIYOR MUYUZ?

Lenin

RUS sosyal-demokrasisinin sorunlarıyla yüzeysel tanışıklığı olanlar, ya da yalnızca dışardan değerlendirenler, ekonomizm günlerinden beri parti-içi savaşımın tüm tarihi konusunda bilgi sahibi olmadıkları için, her sosyal-demokrat harekette, doğal, kaçınılmaz ve pekala uzlaştırılabilir iki eğilimin bulunduğu basit teziyle, çoğu kez, şimdi ve özellikle de Üçüncü Kongre sonrasında biçimlenmiş olan taktikler konusundaki anlaşmazlığı bir yana iterler. Bir yan, derler, sıradan, ivedi ve günlük çalışmaya, propaganda ve ajitasyonun geliştirilmesinin, kuvvetlerin hazırlanmasının, hareketin derinleştirilmesinin vb. zorunluluğuna özel bir ağırlık vermektedir, oysa öteki yan, hareketin militan, genel siyasal, devrimci görevlerine ağırlık vermekte, ayaklanmanın zorunluluğuna işaret etmekte, devrimci demokratik diktatörlük ve geçici devrimci hükümet sloganlarını öne sürmektedir. Her iki yan da işi büyütmemelidir derler; her iki durumda da (ve genel olarak söylenirse, dünyanın her yerinde) aşırılık kötüdür, vb., vb.. 

Böylesine düşüncelerin kuşkusuz içerdiği sıradan (ve tırnak içersinde "siyasal") bilgeliğin ucuz formülleri, çoğu kez, partinin ivedi ve hayati gereksinmelerini anlamakta bir yeteneksizliği gizler. Rus sosyal-demokratları arasındaki bugünün taktiksel farklılıklarını alınız. Elbette yeni-İskra'nın taktikler konusundaki tezlerinde gördüğümüz gibi, işin alışılmış günlük yönüne özel bir ağırlık vermek, kendi başına, taktiksel sloganlar açısından herhangi bir tehlikenin ortaya çıkmasına, ya da herhangi bir görüş ayrılığının doğmasına neden olmaz. Ama Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisinin Üçüncü Kongresinin kararı ile konferans kararlarını karşılaştırmak, bu ayrılığın çarpıcılığını göstermek için yeterlidir. 

Öyleyse sorun ne? Birincisi, hareketteki bu iki eğilimden ve aşırılığın zararlılığından soyut bir biçimde sözetmek yeterli değildir. Kişi, belirli bir anda belirli bir harekete neyin zarar verdiğini ve bugün partiye gerçek siyasal tehlikenin nereden geldiğini somut olarak bilmek zorundadır. İkincisi, öne sürülen taktik sloganlardan -ya da, belki de, belirli bazı sloganların olmayışından- hangi gerçek siyasal güçlerin yarar sağladıkları bilinmelidir. Eğer kişi yeni-iskracıların sözünü dinlemiş olsaydı, Sosyal-Demokrat Partinin, propagandayı ve ajitasyonu, ekonomik savaşımı, ve burjuva demokrasisinin eleştirilmesini bir yana itme tehlikesiyle, askeri hazırlıklar, silahlı saldırılar , iktidarı ele geçirme (sayfa 123) konusunda aşırılıklara kapılma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğu sonucuna varırdı. Ama aslında gerçek tehlike, partiyi tamamen farklı bir yönden tehdit etmektedir. Hareketin içinde bulunduğu durumla birazcık tanışıklığı olan kimse, hareketi dikkatle ve basiretle izleyen kimse, yeni-iskracıların korkularının gülünç yönünü görmemezlik edemez. Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisinin .tüm çalışması, asıl dikkatimizin propaganda ve ajitasyon, hazırlıklı ve hazırlıksız yığın toplantıları üzerinde, ekonomik savaşıma yardımcı olan ve bu savaşımın sloganlarını savunan bildiri ve broşürlerin dağıtılmaları üzerinde toplanmasını kesenkes sağlayan belirli ve değişmez biçimi daha şimdiden almıştır. Bir tek parti komitesi, bir tek semt komitesi, bir tek merkez delegeler toplantısı, ya da bir tek fabrika grubu yoktur ki, bütün dikkatinin, enerjisinin ve zamanının yüzde- doksandokuzunu her zaman ve değişmez bir biçimde ta doksanların ortalarından beri sağlam bir biçimde yerleşmiş bulunan bu işlevlere ayırmamış olsun. Yalnızca. harekete tümüyle yabancı olanlardır ki, bunu bilmezler. Yalnızca çok saf ya da yanlış bilgi sahibi kişilerdir ki, yeni-İskra'nın çok önemli bir iş yapıyormuş havası içersinde, bayatlamış gerçekleri itibari değerleri üzerinden piyasaya sürmelerini kabullenirler. 

Gerçek şudur ki, ayaklanmanın görevleri, genel siyasal sloganlar, ve halk devriminin tümüne önderlik yapma konularında aşırı bir çaba göstermekten çok uzak olarak, biz, tersine, tam da bu konuda son derece çarpıcı bir gerilik, en büyük zaafımızı oluşturan ve özde devrimci olmaktan, sözde devrimci olmaya doğru yozlaşabilen, ve bazı yerlerde de yozlaşmakta olan hareket için gerçek tehlike yaratan bir gerilik göstermekteyiz. Parti çalışmalarını yöneten yüzlerce ve yüzlerce örgüt, grup ve çevre arasında, yeni-İskra ukalâlarının (sayfa 124) yeni gerçekler keşfetmiş insanlar havasında, sözünü etmekte oldukları türden günlük çalışmayı ta başından beri yürütmemiş olan bir tekini bile bulamazsınız. Öte yandan, bir ayaklanmanın gerektirdiği görevleri anlamış, bu görevleri yürütmeye başlamış, ve çarlığa karşı halk ayaklanmasının tümüne önderlik etmenin zorunluluğunu, bu amaç .için bazı belirli ilerici sloganlar atarken başka sloganlar atılmamasının zorunluluğunu kavramış grup ve çevrelerin sayısının çok önemsiz bir yüzde oluşturduğunu göreceksiniz. 

Biz ilerici ve gerçek devrimci görevlerimizin çok gerisine düşmüş bulunuyoruz. Birçok durumda bunların farkına bile varmıyoruz; devrimci burjuva demokrasisinin şurada burada güç kazanıyor olması, bu yöndeki geriliğimiz yüzünden gözümüzden kaçmıştır. Ama olayların akışına ve zamanın gereklerine sırtlarını dönmüş yeni-İskra yazarları, inatla şunu yineleyip duruyorlar: "Eskiyi unutmayın! Yeniye kapılmayın!" Konferansın bütün önemli kararlarındaki leitmotiv[32*] budur; oysa kongre kararlarında hep şunu görürsünüz: eskiyi olumlarken (ama yalnızca eski olduğu ve önceden çözümlenmiş, kitaplara, kararlara geçmiş ve sınanmış olduğu için tekrar tekrar gevelemekle zaman kaybetmeksizin) yeni bir görevi öne çıkarır, dikkatleri ona çeker, yeni bir slogan atar ve gerçek devrimci sosyal- demokratlardan onu hemen gerçekleştirmelerini isteriz. 

Sosyal-demokrat taktiklerdeki iki eğilim sorununa ilişkin olan gerçek durum budur. Devrimci dönem ancak tümüyle kör olanların göremeyecekleri yeni görevler getirmiştir. Bazı sosyal-demokratlar bu görevleri duraksamaksızın farkediyorlar ve şöyle diyerek bu görevleri gündeme getiriyorlar: silahlı ayaklanmanın (sayfa 125) gecikmeye tahammülü yoktur; hiç zaman yitirmeden ve etkin bir biçimde kendinizi buna hazırlayın; unutmayın ki, kesin zafer için bu vazgeçilmezdir; cumhuriyet, geçici hükümet, proletaryanın ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğü sloganlarını atın. Öteki sosyal-demokratlar ise, geri çekiliyorlar, zaman öldürüyorlar, sloganlar atmak yerine, oturup önsözler yazıyorlar; yeni olanı görmek yerine, eskiyi olumlayarak onu sıkıcı bir biçimde ve uzun uzun geveleyip duruyorlar, kesin bir zaferin koşullarını belirlemekte, ya da yalnızca kesin zaferi sağlayacak uğraşlara uygun düşen sloganlar atmaktaki yeteneksizlikleriyle, yeni olandan kaçınmak için bahaneler uyduruyorlar. 
Bu kuyrukçuluğun siyasal sonucu apaçık ortadadır. Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisinin "çoğunluğu" ile devrimci burjuva demokrasisi arasındaki yakınlaşma masalı, tek bir siyasal olguyla, "bolşevikler"in tek bir önemli kararı ile, ya da Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisinin Üçüncü Kongresinin tek bir belgesiyle bile doğrulanmamış bir masal olarak durmaktadır. Öte yandan, Osvobojdenye tarafından temsil edilen oportünist, monarşist burjuvazi, yeni-İskra grubu tarafından savunulan "ilke" eğilimlerine uzun süreden beri kucak açıyor ve şimdi kendi değirmenini döndürmek için aslında onların suyunu kullanıyor ve "gizliliğe" ve "başkaldırmalara" karşı, devrimin "teknik" yönünün abartılmasına karşı, ayaklanma sloganının açıkça ilanına karşı, aşırı istemlerin "devrimciliğe" karşı,vb., vb. yönelik sloganlarını ve "düşünceler"ini benimsiyor. Kafkasya'daki "menşevik" sosyal-demokratların tümünü kapsayan bir konferans tarafından kabul edilen karar ve bu kararın yeni-İskra yazıkurulu tarafından onaylanması, herhangi bir yanlış anlaşılmaya yer vermeyecek biçimde, tüm sorunu şöyle özetlemektedir: (sayfa 126) proletaryanın bir devrimci demokratik diktatörlükte yer alması halinde, burjuvazi yüz çevirecek olursa ne yaparız! Bu, sorunu bir fındık kabuğu içersine sokmakta ve proletaryanın monarşist burjuvazinin bir eklentisine dönüştürülmesinin son rötuşlarını yapmaktadır. Yeni-İskra kuyrukçuluğunun siyasal özelliği böylece -bazı kimselerin raslansal gözlemleriyle değil, özellikle bütün bir eğilim tarafından onaylanmış bir kararla- olgularla da tanıtlanmaktadır. 

Bu olgular üzerinde düşünmüş olan bir kimse, sosyal-demokrat hareket içersindeki iki yan ve iki eğilim bulunduğu yolundaki alışılagelmiş sözlerin gerçek önemini anlayacaktır. Bu eğilimleri tam bir incelemeden geçirebilmek için, bernştayncılığı ele almak gerek. Tam da aynı yolda, bernştayncılar, proletaryanın gerçek gereksinmelerini ve güçlerini toparlama görevlerini, tüm çalışmanın derinleştirilmesi, yeni bir toplumun öğelerinin hazırlanması görevini ve propaganda ve ajitasyon görevini kavrayanların kendileri olduklarını yineleyip durmaktadırlar. Bernstein şöyle diyor: herhangi bir "nihai amaç" olmaksızın,"hareketi" yücelterek, yalnızca savunma taktiklerini yücelterek "burjuvazinin yüz çevirmesi" kaygısını taşıyan taktiklerin öğütlenmesinin içtenlikle kabulünü istiyoruz. Bernştayncılar, böylece, devrimci sosyal-demokratların "jakobenciliğine" karşı, "işçilerin inisiyatifi"ni anlamayan "yazarlara" karşı, vb. vb. avaz avaz bağırmışlardı. Gerçekte herkesin de bildiği gibi, devrimci sosyal-demokratlar, günlük küçük işleri, güçleri biraraya getirmeyi, vb. vb. bir yana bırakmayı hiçbir zaman düşünmemişlerdir. İstedikleri tek şey, kesin amacın açık-seçik anlaşılması, devrimci görevlerin açık-seçik ortaya konmasıydı; yarı-proleter ve yarı-küçük-burjuva katmanların, proletaryanın devrimci düzeyine -proletaryanın düzeyine, (sayfa 127) "burjuvazinin yüz çevirmesi" gibi oportünist kaygılar düzeyine değil- yükseltilmelerini istiyorlardı. Belki de aydın oportünist kanat ile partinin proleter devrimci kanadı arasındaki çatlağın en canlı ifadesi şu soruydu: Dürfen für siegen? "Kazanmayı göze alıyor muyuz?" Kazanmamız uygun düşer mi? Kazanmak bizim için tehlikeli olmayacak mıdır? Kazanmamız gerekir mi? İlk bakışta böylesine garip görünen bu soru, her şeye karşın ortaya atıldı ve ortaya atılması da gerekiyordu, çünkü oportünistler zaferden korkuyorlardı, bundan bela doğacağı kehanetinde bulunarak ve buna doğrudan doğruya çağrıda bulunan sloganları alaya alarak, proletaryayı ondan uzak durması için korkutuyorlardı. 

Aydın oportünist eğilim ile proleter devrimci eğilim arasındaki aynı temel bölünme, bizim aramızda da vardır, ancak şu somut farkla ki, biz sosyalist devrim değil, demokratik devrim sorunuyla karşı karşıyayız, ilk bakışta pek saçma görünen "Kazanmayı göze alıyor muyuz?" sorusu, bizim aramızda da ortaya çıkmıştır. Bu soru, eğer bir ayaklanma için iyice hazırlanır ve onu çok başarılı bir biçimde yürütecek olursak, bunun korkunç bir talihsizlik getireceği kehanetinde bulunduğu İki Diktatörlük'ünde Martinov tarafından ortaya atılmıştır. Bu soru, geçici bir devrimci hükümete ilişkin bütün yeni-İskra yazınında ve Millerand'ın burjuva oportünist hükümete katılmasını Varlin'in[47] küçük-burjuva devrimci hükümete katılmasına benzetme yolunda, her zaman yapılmakta olan boş çabalar üzerinde inatla direnildiğinde ortaya çıkmıştır. Kararda şöyle deniyor: "burjuvazi yüz çevirmesin diye". Ve her ne kadar Kautsky, örneğin, şimdi alaya olmaya çalışıyor ve geçici devrimci hükümet konusundaki anlaşmazlığımızı, ayıyı öldürmeden postunu pay etmeye kalkışmaya benzetiyorsa da, bu alay, olsa olsa, akıllı ve (sayfa 128) devrimci sosyal-demokratların bile, yalnızca kulaktan duyma şeyler konusunda konuştuklarında, aynı oyuna geldiklerini tanıtlar. Alman sosyal-demokrasisi henüz ayısını öldürmeye (sosyalist devrimi yapmaya) pek yakın değildir, ama ayıyı öldürmeyi "göze alıp almamamız" konusundaki anlaşmazlık, ilkeler ve pratik siyaset açısından son derece büyük bir önem kazanmıştır. Rus sosyal-demokratları "ayılarını öldürme" (demokratik devrimi yapma) gücüne henüz erişmemişlerdir, ama onu öldürmeyi "göze alıp almama" sorunu Rusya'nın ve Rus sosyal-demokrasisinin tüm geleceği açısından son derece önemlidir. Kazanmayı "göze alacağımızdan" emin olmadıkça, bir ordu etkin ve başarılı bir biçimde toparlanamaz. 

Eski ekonomistlerimizi ele alalım. Onlar da, muhaliflerinin gizli tertipçiler ve jakobenler oldukları (bkz: Raboçeye Dyelo, özellikle n° 10 ve Martinov'un program tartışmaları sırasında İkinci Kongrede yaptığı konuşma), siyasete dalarak kendilerini yığınlardan kopardıkları, işçilerin inisiyatifini görmezlikten gelerek işçi sınıfı hareketinin esaslarını gözden kaçırdıkları, vb. vb. yolunda şamata koparmışlardı. Gerçekte, "işçi inisiyatifi"nin bu yandaşları, proletaryanın görevleri konusundaki kendi sınırlı ve darkafalı anlayışlarını, ayak oyunlarıyla işçilere kabul ettirmeye kalkışan oportünist aydınlardır. Gerçekte, ekonomizmin muhalifleri, herkesin eski-İskra'dan da kolayca görebileceği gibi, ne sosyal-demokrat çalışmanın herhangi bir yönünü ihmal etmiş ve geri plana itmişlerdir, ne de ekonomik savaşımı birazcık olsun unutmuşlardır; aynı zamanda, hemen yerine getirilmesi gereken ivedi siyasal görevleri bütün yönleriyle ortaya koyabilmişler ve böylece işçi partisinin liberal burjuvazinin bir "ekonomik" eklentisi haline gelmesine karşı durmuşlardır. (sayfa 129) 

Ekonomistler, siyasetin ekonomi üzerine dayandığını ezberlemişler ve bunun siyasal savaşımın, ekonomik savaşım düzeyine indirgenmesi olarak "anlamışlardı". Yeni-iskracılar, demokratik devrimin ekonomik özü bakımından bir burjuva devrimi olduğunu ezberlemişler ve bunu proletaryanın demokratik amaçlarının burjuva ılımlılığı düzeyine, ötesine geçildiğinde "burjuvazinin yüz çevireceği" bir düzeye indirilmesi olarak "anlamaktadırlar". Çalışmalarını derinleştirme örtüsü altında, işçi inisiyatifini harekete geçirme ve katıksız bir sınıf siyaseti izleme örtüsü altında, ekonomistler, gerçekte, işçi sınıfını liberal burjuva siyasetçilerin ellerine teslim ediyorlardı, yani partiye, nesnel özelliği tam da böyle olan bir biçimde önderlik ediyorlardı. Aynı örtüler altında, yeni-iskracılar, proletaryanın demokratik devrimdeki çıkarlarını burjuvaziye satıyorlar, yani partiye nesnel özelliği tam da böyle olan bir biçimde önderlik ediyorlar. Ekonomistler, siyasal savaşıma önderlik etmenin sosyal-demokratları ilgilendirmediğini, bunun, doğrusunu söylemek gerekirse, liberalleri ilgilendirdiğini sanıyorlardı. Yeni-iskracılar, demokratik devrimin etkin yönetiminin sosyal-demokratları ilgilendirmediğini, doğrusunu söylemek gerekirse, demokrat burjuvaları ilgilendirdiğini sanıyorlar, çünkü proletaryanın kılavuzluğunun ve ağırlık kazanmasının, devrimin "kapsamı"nı daraltacağı görüşündedirler. 

Kısacası, yeni-iskracılar, kökenlerinin partinin ikinci kongresinde bulunmasından olduğu kadar, demokratik devrimde proletaryanın taktiksel görevlerini şimdiki sunuş biçimleriyle de, ekonomizmin taklitçileridirler. Bunlar da partinin aydın oportünist kanadını oluşturmaktadırlar. Örgütlenme alanında aydınların anarşist bireyciliğini kendilerine début[33*] yaptılar ve konferans tarafından kabul edilen "Tüzük"[48] partinin (sayfa 130) yayın çalışmalarının parti örgütünden ayrılmasını, ve dolaylı ve aslında dört dereceli bir seçim sistemini, demokratik temsil yerine, bonapartçı plebisit sistemini, ve son olarak bütünle parça arasında "anlaşma" ilkesini koyarak, işi "süreç-içinde-dağılma"ya vardırdılar. 

Parti taktiklerinde de aynı kaygan yüzeyden aşağıya yuvarlandılar. "Zemstvo kampanyası planı" konusunda zemstvoculara hitap etmenin "en büyük gösteri" olduğunu söylediler ve siyasal alanda (9 ocak arifesinde!) gözleri yalnızca, iki etkin gücü -hükümeti ve burjuva demokratlarını- görüyordu. Bunlar, halkı silahlanmaya çağıran doğrudan ve pratik slogan yerine kendilerini silahlandırma tutkusunu koyarak, halkın silahlandırılması ivedi görevini "daha da derinleştirdiler". Resmi kararlarında ayaklanmaya ilişkin, geçici bir hükümetin kurulmasına ilişkin, ve devrimci demokratik bir diktatörlüğe ilişkin görevleri çarpıttılar ve iğdiş ettiler. "Burjuvazi yüz çevirmesin diye" - en son kararlarının çıkardığı bu son ses, tuttukları yolun partiyi nereye götürdüğü sorununa güçlü bir ışık tutmaktadır. 

Toplumsal ve ekonomik özü bakımından Rusya'daki demokratik devrim bir burjuva devrimdir. Ancak, bu doğru marksist önermeyi yineleyip durmak yetmez. Bunun doğru-dürüst anlaşılması ve siyasal sloganlara doğru-dürüst uygulanması gerekir. Genel olarak söylemek gerekirse, bugünün temellerine, yani kapitalist temellere, üretim ilişkileri temeline dayanan bütün siyasal özgürlükler, burjuva özgürlüklerdir. Özgürlük istemi esas olarak burjuvazinin çıkarlarını ifade eder. Bu istemi ilk ortaya atanlar, burjuvazinin temsilcileri olmuştur. Burjuvazinin yandaşları, elde ettikleri bu özgürlüğü, onu ılımlı ve kılıkırk yaran burjuva dozuna (sayfa 131) indirgeyerek, barış zamanlarında devrimci proletaryanın üstü örtülü bir biçimde, fırtınalı zamanlarda ise acımasız bir biçimde baskı altına alınmasıyla birleştirerek onu tıpkı ustaları gibi kullanmışlardır. 

Ama yalnızca isyancı narodnikler, anarşistler ve ekonomistler, bundan özgürlük savaşımının yadsınması ve küçümsenmesi gerektiği sonucunu çıkartırlar. Bu aydınca darkafalı öğretiler, ancak bir süre için ve isteği dışında, proletaryaya yutturulabilir. Proletarya daima içgüdüsel olarak siyasal özgürlüğü gereksindiğini, her ne kadar özgürlüğün ilk etkisi burjuvaziyi güçlendirecek ve örgütlendirecek olsa da, herkesten çok kendisinin gereksindiğini kavramıştır. Proletarya sınıf savaşımından kaçarak değil, bu savaşımı geliştirerek, kapsamını, bilincini, örgütünü ve kararlılığını güçlendirerek kurtuluşunu bekler. Siyasal savaşımın görevlerini her kim küçümsüyorsa, sosyal-demokratı, halkın bir savunucusu olmaktan, bir sendika sekreteri olmaya dönüştürüyor demektir. Demokratik devrimde, proletaryanın görevlerini her kim küçümsüyorsa, sosyal-demokratı, halk devriminin önderi olmaktan, özgür bir işçi sendikası önderi olmaya dönüştürüyor demektir. 

Evet, halk devrimi. Sosyal-demokrasi "halk" sözcüğünün burjuva demokratça istismarına karşı savaşmıştır ve çok haklı olarak savaşmaktadır. Sosyal-demokrasi, bu sözcüğün, halk içersindeki uzlaşmaz sınıf karşıtlıklarının kavranamamasını örtbas etmek için kullanılmamasını ister. Proletarya partisinin tam bir sınıfsal bağımsızlığının gereği üzerinde kesin olarak direnir. Ancak, ileri sınıfın kendi içersinde kapalı kalacağı, kendisini dar sınırlar içersinde tutacağı ve dünyanın iktisadi efendilerinin yüz çevirecekleri korkusuyla, çalışmasını iğdiş edeceği biçimde, "halkı" "sınıflara" bölmez; bunu, ara sınıfların yarı-gönüllülüğünden, (sayfa 132) yalpalamalarından ve kararsızlıklarından uzak bulunan ileri sınıf, bütün halkın başında, bütün halkın davası için en büyük enerji ve coşkuyla savaşsın diye yapar. 

Bugünün yeni-iskracılarının, demokratik devrimde etkin siyasal sloganlar yerine, her duruma ve her kaba uyan "sınıf" sözcüğünün bilgiççe bir yinelenmesini koyan kimselerin çoğu kez anlayamadıkları işte budur! 

Demokratik devrim, niteliği bakımından burjuvadır. Genel bir yeniden dağıtım, ya da "toprak ve özgürlük" sloganı -mağdur ve bilisiz, ama gene de aydınlık ve mutluluk tutkusu içersinde olan köylü yığınların şu en yaygın sloganı- bir burjuva sloganıdır. Ama biz marksistler, proletarya ve köylülük için gerçek özgürlüğe giden yolun, burjuva özgürlüğü ve burjuva ilerlemesinin yolundan başka bir yol olmadığını ve olmayacağını bilmeliyiz. Unutmamalıyız ki, bugün sosyalizmi yakınlaştırmada, eksiksiz siyasal özgürlükten, demokratik bir cumhuriyetten, proletaryanın ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğünden başka bir araç yoktur ve olamaz da. İleri ve tek devrimci sınıfın temsilcileri olarak, sakıntısız, kuşkusuz, ya da gözü geride olmayan devrimciler olarak, halkın tümünün önüne demokratik devrimin görevlerini olabildiğince kapsamlı ve açık bir biçimde ve en geniş bir inisiyatifle koymalıyız. Bu görevleri küçümsemek, teorik marksizmi gülünçleştirmek, onu darkafalı bir biçimde çarpıtmak demektir, pratik siyasette ise, devrim davasını, devrimi tutarlı bir biçimde sonuçlandırma görevine kaçınılmaz bir biçimde yüz çevirecek olan burjuvazinin ellerine teslim etmek demektir. Devrimin kesin zaferinin yolu üzerinde bulunan güçlükler pek büyüktür. Ellerinden geleni yaptıkları halde, gericiliğin direnmesi, burjuvazinin ihaneti ve yığınların bilisizliği yüzünden çabaları boşa gidecek olursa, proletaryanın (sayfa 133) temsilcilerini kimse suçlayamayacaktır. Ama eğer sosyal-demokrasi, kazanmaktan korktuğu için, burjuvazinin yüz çevirmesi kaygısıyla hareket ettiği için demokratik devrimin devrimci enerjisini azaltacak olursa ve devrimci ateşi söndürecek olursa, herkes ve her şeyden önce de sınıf bilincindeki proletarya kendisini suçlayacaktır. 

Devrimler tarihin lokomotifleridir, diyordu Marx.[49] Devrimler ezilen ve sömürülenlerin bayramıdır. Bir devrim sırasında olduğu kadar, başka hiçbir zaman, halk yığınları, yeni bir toplumsal düzenin yaratıcıları olarak bu kadar etkin bir biçimde öne atılacak durumda olmazlar. Böyle zamanlarda halk, eğer tedrici ilerlemenin sınırlı, darkafalı ölçüleriyle değerlendirilecek olursa, harikalar yaratma yetisindedir. Ama böyle zamanlarda devrimci partilerin önderlerinin de amaçlarını daha kapsamlı ve daha açık bir biçimde öne sürmeleri esastır, ki böylece bunların sloganları yığınların devrimci inisiyatifinin her zaman önünde yer alsın, onlara ışık tutsun, bizim demokratik ve sosyalist ülkümüzü bütün heybetiyle ve görkemiyle onların önlerine sersin, ve eksiksiz, mutlak ve kesin zaferin en kısa ve en dolaysız yolunu onlara göstersin. Devrim ve dolaysız yol korkusuyla, uzlaşmanın dolaylı, dolaşık yollarını icat etme görevini Osvobojdenye burjuvazisinin oportünistlerine bırakalım. Eğer bu yollardan geçmeye zorlanırsak küçük görevlerimizi ve günlük çalışmalarımızı da yerine getirebiliriz. Ama bırakalım seçilecek yol amansız savaşım içinde belirlensin. Eğer biz bayrama gider gibi savaşa atılan bu yığınların enerjisini ve. onların devrimci şevkini, dolaysız ve kesin yolu tutmak için amansız ve özverili bir savaşım uğruna kullanmayacak olursak, devrim dönekleri ve hainleri oluruz. Bırakalım burjuva oportünistleri alçakça korkaklıklarıyla gericiliğin gelecekteki tepkisini düşüne dursunlar. (sayfa 134) İşçiler, gericiliğin tepkisinin korkunçluğu düşüncesiyle, ya da burjuvazinin yüz çevireceği düşüncesiyle, yılgınlığa kapılmayacaklardır. İşçiler, pazarlık yapma hevesinde değildirler; küçük ödünler peşinde koşmuyorlar. Uğrunda savaşım verdikleri şey, gerici güçleri amansızca ezmek, yani proletaryanın ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğünü kurmaktır. 

Fırtınalı zamanlarda parti gemimizin, onu sömürenler tarafından işçi sınıfının canının ve kanının acılı ve sürekli bir biçimde emilmesi demek olan liberal gelişmenin dalgasız sularında "yol aldığı" dönemlerden daha büyük tehlikelerle karşı karşıya kalacağından kuşku yoktur. Kuşkusuz, devrimci demokratik diktatörlüğün görevleri, "aşırı muhalefet"in ya da yalnızca parlamenter savaşımın görevlerinden son derece daha zor ve daha karmaşıktır. Ama, bugünkü devrimci durumda, dalgasız yol almayı ve tehlikesiz "muhalefet" yolunu izlemeyi bilinçli olarak yeğleyebilenlerin bir süre için sosyal-demokrat çalışmayı terketmeleri, devrim sonuçlanana dek, bayram günleri geçene dek, sıkıcı günlük yaşam yeniden başlayana ve kendisinin, dar, tekdüze ölçülerinin olağandışı akortsuz sesler çıkarmadığı, ya da ileri sınıfın görevlerini böylesine çirkin bir biçimde çarpıtmadığı zamana dek, beklemesi daha iyi olur. 

Bütün halkın başında, ve özellikle köylülüğün başında, eksiksiz özgürlük için, tutarlı bir demokratik devrim için, bir cumhuriyet için! Bütün emekçilerin ve sömürülenlerin başında sosyalizm için! Devrimci proletaryanın pratikteki siyaseti işte bu olmalıdır, devrim sırasında işçi partisinin attığı her pratik adımın, her taktik sorunun çözümünü kucaklayan ve belirleyen sınıf sloganı işte budur.
Blogger tarafından desteklenmektedir.