Header Ads

Header ADS

II. Enternasyonal oportünistlerinin ve modern sağ sosyalistlerin ekonomik teorileri

CİLT 1 - PDF İndir
CİLT 2 - PDF İndir

 Ekonomi Politik 1

Burjuva biliminin Marksizmi “yok etme” doğrultusundaki sayısız çabası, onun konumlarını asla sarsmadı. Bunun üzerine, Marksizme karşı mücadele Marx’ın teorisini “düzeltme” ve “yorumlama” şeklindeki iki ağızlılıkla sürdürülmeye başlandı. “Tarihin diyalektiği öyle ki, Marksizmin teorik zaferi onun düşmanlarını Marksist kılığına girmeye zorlamaktadır.”*

19. yüzyılın 90’lı yıllarında, Alman sosyal-demokratı E. Bernstein’ın baş temsilcisi olduğu revizyonizm ortaya çıktı. Revizyonistler, Marx ve Engels’in kapitalizmin devrimci yoldan ortadan kaldırılması ve proletarya diktatörlüğünün kurulması zorunluluğu öğretisine karşı sefere giriştiler. Marx’ın devrimci ekonomik öğretisinin bütün bölümlerini tam bir revizyondan geçirdiler. Revizyonistler, Marx’ın emek değer teorisini limit yarar teorisiyle bağdaştırmayı, yani aslında emek değer teorisinin yerine bu sonuncuyu geçirmeyi önerdiler. Marx’ın artı-değer öğretisini, kapitalizmin “ahlaken mahkum edilmesi” anlamında yorumladılar. Kapitalizmin gelişmesine ilişkin sözümona “yeni verilere” dayanarak revizyonistler, Marx’ın büyük üretimin küçük üretim üzerindeki zaferi, kapitalist toplumda proletaryanın yoksullaşması, kapitalizmde sınıf zıtlıklarının uzlaşmazlığı ve keskinleşmesi ve aşırı üretim bunalımlarının kaçınılmazlığı öğretisini “eskimiş” ilan ettiler. İşçileri, kapitalist düzenin ortadan kaldırılması için devrimci mücadele yolundan ayrılmaya ve kendilerini ekonomik günübirlik çıkarlar uğruna mücadeleyle sınırlamaya çağırdılar. Revizyonizmin görüşleri Rusya’da, gerçekte burjuva ideologları olan “Legal Marksistler” (P. Struve, M. Tugan-Baronovski vb.) ve oportünist “Ekonomistler” grubunun temsilcileri ve Menşevikler tarafından benimsendi. 

Marksizmin çarpıtılmasının daha kurnaz bir biçimini II. Enternasyonal oportünistleri K. Kautsky (1854-1938), R. Hilferding, (1877-1941) vb. kullandı. Bunlar faaliyetlerinin başlangıcında Marksistti ve Marksist öğretinin yaygınlaştırılmasına katkıda bulundular. Daha sonraki zaman içinde bunlar fiilen devrimci Marksizmin düşmanı oldular, ve fakat belirli bir döneme kadar “ortodoks”, yani Marx ve Engels’in güya sadık öğrencileri olma maskesiyle ortaya çıktılar. Bu oportünistler lafta–ve o da çok tutarsız bir şekilde–revizyonistlerin bazı iddialarına karşı çıktılar, ama Marksizmi devrimci özünden koparıp ölü bir dogmaya çevirmeye çalıştılar. Marksizmin ruhu olan proletarya diktatörlüğü öğretisini bir kenara attılar ve işçi sınıfının mutlak yoksullaşmasını yadsıyıp, kapitalizmde bunalımların gittikçe seyrekleştiğini ve zayıfladığını iddia ettiler. Revizyonistler, proleter politik ekonomiyi burjuvazinin çıkarlarına uydurmaya çalıştılar. 

Tekelci kapitalizmin derin çelişkilerini gizlemek için K. Kautsky, emperyalizmi yalnızca özel türden bir politika, yüksek derecede gelişmiş sanayi ülkelerinin tarım alanlarını kendilerine tabi kılma çabası olarak gösterdi. Bu teori, tekelci kapitalizm koşullarında yağmacı olmayan başka bir politika mümkünmüş gibi bir hayal yaydı. Birinci Dünya Savaşı yıllarında Kautsky, anti-Marksist ultra-emperyalizm teorisiyle ortaya çıktı; emperyalizmde çeşitli ülkelerin kapitalistleri arasındaki anlaşmalarla savaşların ortadan kaldırılabileceğini ve örgütlü bir dünya iktisadının yaratılabileceğini iddia etti. Bu gerici teori için karakteristik olan, iktisadın politikadan koparılması ve emperyalizm çağında kapitalist ülkelerin gelişmesinin eşitsizliği yasasının yadsınmasıydı. “Ultra-emperyalizm” teorisi, kapitalizmin barışçıl ve bunalımsız bir gelişmesi olanağı hayaline meydan vererek emperyalizmi şirin gösterdi, işçi sınıfını silahsızlandırdı ve burjuvaziyi güçlendirdi. Kautsky tarafından propaganda edilen ve sosyalizmi toplumun üretici güçlerinin gelişmesinin, sınıf mücadelesi ve devrimin olmadığı bir gelişmenin mekanik bir sonucu olarak gören ilkel üretici güçler teorisi” de aynı amaca hizmet etti. Kautsky, SSCB’de Büyük Sosyalist Ekim Devriminden sonra dünyadaki ilk proletarya diktatörlüğüne karşı açık mücadele yoluna girdi ve SSCB’ye müdahale edilmesi çağrısı yaptı. 

R. Hilferding, “kapitalizmin en yeni aşaması”nın araştırılmasını konu edinen “Mali Sermaye” (1910) adlı çalışmasında; emperyalizmin iktisadının bazı yönlerinin bilimsel bir tahlilini yaptı, ancak aynı zamanda tekellerin modern kapitalizmdeki tayin edici rolünü ve onun tüm çelişkilerinin keskinleşmesini gizledi ve emperyalizmin en önemli özelliklerini, kapitalizmin asalaklığını ve çürümüşlüğünü, dünyanın paylaşılmışlığını ve onun yeniden paylaşımı için mücadeleyi yadsıdı. Hilferding, burjuva iktisatçılara dayanarak, kapitalizmin geçici, kısmi istikrarı yıllarında, tekellerin faaliyeti yoluyla rekabetin, üretim anarşisinin ve bunalımın güya kaybolduğu ve güya planlı, bilinçli örgütlenmenin egemen olmaya başladığı “örgütlü kapitalizm” çağının başladığını iddia etti. Sosyal-demokrasinin gerici önderleri, buradan, tröstlerin ve kartellerin barışçıl bir şekilde planlı sosyalist iktisada “geçecekleri” ve işçi sınıfının iktisadı yürütmek için tekelcilere ve bankerlere sadece yardım etmesi gerektiği ve bugünkü kapitalizmin herhangi bir mücadele olmaksızın, devrim olmaksızın tedricen sosyalizme “geçeceği” sonucunu çıkardı. 

Kautsky, Hilferding ve sosyal-demokrasinin diğer reformist teorisyenlerinin emperyalizmi şirin göstermesi, işçi sınıfının sosyalizm uğruna devrimci mücadeleden saptırılmasına ve işçi hareketinin emperyalist burjuvazinin çıkarlarına bağımlı kılınmasına hizmet eden “kapitalizmin barışçıl yoldan sosyalizme intibak etmesi”nin propaganda edilmesiyle ayrılmaz bir şekilde bağlıdır. Özellikle bazı sağ sosyalist önderler tarafından iki dünya savaşı arasındaki dönemde savunulan savunucu “iktisadi demokrasi” teorisi de bu amaca hizmet etti. Bu teoriye göre, işletmelerin yönetiminde ve diğer organlarda sendikaların temsilcisi olan işçiler, güya iktisadın yönetilmesine eşit hakla katılmakta ve yavaş yavaş üretimin efendileri durumuna gelmektedirler. II. Enternasyonal’in sosyal-demokratları, Almanya ve diğer bazı ülkelerde işçi sınıfının çıkarlarına ihanet politikalarıyla, faşizmin yolunu hazırladılar. 

Kapitalizmin sosyalizme barışçıl yoldan intibak etmesi reformist teorisinin bir türü de, sermayenin egemenliğinin korunması şartlarında kooperatiflerin yaygınlaşmasının sosyalizme götüreceği hayaline dayanan “kooperatifsel sosyalizm” teorisidir. 

Rusya’da sosyalizmin düşmanları –Menşevikler, Troçkistler, Buharinciler vb.– emperyalizm teorisi sorunlarında anti-Marksist, Kautsky’ci görüşler yaydılar. Bunlar, savunucu “saf emperyalizm”, “örgütlü kapitalizm” vb. teorilerini savundular ve böylelikle tekelci kapitalizmin keskinleşen çelişkilerini gizlemeye çalıştılar. Emperyalizm çağında kapitalist ülkelerin gelişmesinin eşitsizliği yasasını yadsıdılar ve işçi sınıfının bilincini sosyalizmin bir ülkede zaferi imkanına inançsızlıkla zehirlemeye çalıştılar. 

İkinci Dünya Savaşından sonraki dönemde, İngiliz Labouristlerinin sağ reformist önderleri ve Fransa, İtalya, Batı Almanya, Avusturya ve diğer ülkelerdeki sağ sosyalist önderler (L. Blum, K. Renner vb.) kapitalizmin savunucuları olarak öne çıktılar. Emperyalist burjuvazinin işçi hareketi içindeki ajanları olarak sağ sosyalistlerin önderleri, tekelleri savundular, işçilerle burjuvazi arasında sınıf barışını vaaz ettiler ve emperyalizmin gerici iç politikasını ve saldırgan dış politikasını desteklediler. Sağ sosyalist teorisyenler, emekçileri emperyalizmle uzlaştırmak istemekte, işçi sınıfını, kapitalist düzenin korunması koşullarında sefil durumunun düzelmesinin mümkün olacağına inandırmak istemektedirler. Bu amaçla, kapitalizmin barışçıl yoldan sosyalizme intibak etmesinin bir türü olan “demokratik sosyalizm” teorisini ortaya atmaktadırlar. 

“Demokratik sosyalizm” teorisi, İngiltere, ABD, Fransa ve diğer ülkelerde şimdi sömürünün ve proletarya ile burjuvazi arasında sınıf çıkarları zıtlığının bulunmadığını, emperyalist devletin sınıflar üzerinde duran bir örgüt oluşturduğunu ve devlete ait her işletmenin “sosyalist” bir işletme olduğunu iddia etmektedir. Labourist önderler, İkinci Dünya Savaşından sonraki hükümet dönemlerinde gerçekleştirilen İngiltere Merkez Bankası’nın, demiryollarının ve bazı sanayi dallarının ulusallaştırılmasını “demokratik sosyalizmin” zaferi olarak sunmaktadırlar. Ama gerçekte Labourist ulusallaştırma, ulusallaştırılan işletmelerin kapitalist işletmeler olarak özünü değiştirmeyen burjuva bir önlemdi. İngiltere’de gerçek efendiler, önceden olduğu gibi, yine emperyalist burjuvazi ve büyük toprak sahipleri, toprak lordlarıdır. Daha önce zararla çalışan ulusallaştırılmış işletmelerin sahipleri, zengin bir tazminat ve yüksek ve garantili bir gelir elde ederlerken, ulusallaştırılmış sanayi dallarında çalışan işçiler, daha düşük ücretlerle, daha da yoğun bir şekilde çalışmak zorundadır. “Demokratik sosyalizm” teorisi, emekçi kitlelerin mali oligarşinin egemenliğinin en yüksek aşaması olan tekelci devlet kapitalizmi tarafından artan ezilmesini gözlerden gizlemeye hizmet etmektedir. 

Sağ sosyalist partilerin önderleri, aynı zamanda, kapitalist toplumda “sınıf barışının” propagandasıyla, emekçi kitlelerin yaşam düzeyine karşı kapsamlı bir saldırı gerçekleştirmek, metropollerdeki işçi hareketini ve sömürgelerdeki ve bağımlı ülkelerdeki ulusal kurtuluş hareketini boğmak için burjuvaziye bütün güçleriyle hizmet etmektedirler. Bugünün bütün özsel ekonomik görüngülerinin açıklanmasında ve değerlendirilmesinde, burjuva iktisatçılarının peşinden gitmektedirler. 

Faaliyetlerinde kendilerine Marksizm-Leninizm teorisini kılavuz alan komünist ve işçi partileri, burjuva iktisatçılarının ve sağ sosyalist önderlerin gerici “teorilerine” karşı tutarlı bir mücadele yürütmektedirler. 

İlerici Marksist-Leninist teorinin düşünceleri, kapitalist ülkelerdeki aydınların ve aynı zamanda iktisatçıların ilerici bölümünü giderek daha fazla etkisi altına almaktadır. Halkların ulusal bağımsızlığı, barış, toplumsal düzenlerindeki farklılıktan bağımsız olarak bütün ülkeler arasındaki iktisadi ve kültürel bağın gelişmesi için mücadeleye aktif olarak katılan kamu yaşamının ilerici temsilcileri ve çeşitli görüşlerin ve akımların bilginleri ordusu, büyümekte ve gelişmektedir.

Kapitalizmin Marksist politik ekom)misinin V.İ. Lenin tarafından daha da geliştirilmesi. Kapitalizmin politik ekonomisinin bir dizi yeni kuralının J.V. Stalin tarafından ortaya konulması 

Marx ve Engels’in ekonomik öğretisi, V.İ. Lenin’in (1870-1924) eserlerinde yaratıcı bir şekilde geliştirildi. Marx, Engels ve Lenin, gerçek bilimsel politik ekonominin yaratıcılarıdır. Marx ve Engels’in sadık öğrencisi olarak Lenin, onların öğretisini sürdürdü ve Marksizmin açık ve gizli düşmanlarına karşı uzlaşmaz bir mücadele yürüttü. Lenin, Marx ve Engels’in devrimci öğretisini, burjuva sahte biliminin saldırılarına ve onun her türden revizyonist ve oportünist tarafından çarpıtılmasına karşı savundu. Proleter sınıf mücadelesinin yeni tarihsel deneyimlerini genelleştirerek, Marksizm öğretisini yeni, daha yüksek bir basamağa çıkardı. 

Lenin, politik mücadeleye 19. yüzyılın 90’lı yıllarında, tekel öncesi kapitalizmden emperyalizme geçişin tamamlandığı ve dünya devrimci hareketinin merkezinin–muazzam bir halk devriminin olgunlaşmakta olduğu bir ülke olan–Rusya’ya kaydığı bir dönemde katıldı.
 
90’lı yıllardaki çalışmalarında –”Pazar Sorunu Üzerine” (1893), “Halkın Dostları’ Kimlerdir ve Sosyal-Demokratlara Karşı Nasıl Mücadele Ederler?” (1894), “Narodnizmin Ekonomik İçeriği ve Bay Struve’nin Kitabındaki Eleştirisi” (1894), “Ekonomik Romantizmin Karakteri Üzerine” (1897)– Lenin, hem Narodniklere ve hem de kapitalizmi yücelten, onun derin çelişkilerini gizleyen ve büyüyen işçi hareketini burjuvazinin çıkarlarına tabi kılmaya çalışan “Legal Marksistlere” karşı tutarlı bir mücadele yürüttü. Karl Marx’ın “Kapital”inin yayınlanmasından sonra Marksist yazının en önemli eseri olan klasik eseri “Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi” (1899) ile, Lenin Narodnik akımın ideolojik olarak parçalanmasını, tamamladı.

Bu eserinde ve 90’lı yıllardaki diğer çalışmalarında Lenin, Rusya’nın ekonomik yapısını esaslı bir şekilde tahlil etti ve sınıf çelişkilerinin ve sınıf mücadelesinin ekonomik temellerini ve devrimci hareketin perspektiflerini ortaya koydu. Lenin, 19. yüzyılın son on yıllarında Rusya ve diğer ülkelerin ekonomik ve politik gelişmesinin deneyimlerini genelleştirdi ve Marksizmin kapitalist üretim tarzının oluşması ve gelişmesinin yasaları, onun çözülmez çelişkileri ve kaçınılmaz çöküşüne ilişkin önermelerini savundu ve geliştirdi. Lenin, Narodniklerin Rus kapitalizminin “yapay bir oluşum” olduğu iddialarını çürüttü ve Rusya’nın iktisadının ve toplum düzeninin onun tarihsel gelişmesinin özellikleriyle bağıntılı olan kendine özgü özelliklerini, özellikle de kapitalist sömürü yöntemlerinin Rusya’daki toplumsal ilişkilere özel bir keskinlik kazandıran feodal baskının sayısız kalıntısıyla iç içe geçmesini ortaya koydu. 

Narodniklerin proletarya karşısındaki küçümseyici tavırlarına karşı mücadele içinde Lenin, kapitalizmin gelişmesinin kaçınılmaz olarak bütün emekçilerin ve sömürülenlerin öncüsü olan işçi sınıfının sayısının , örgütlülüğünün ve bilincinin büyümesini beraberinde getireceğini kanıtladı. Proletaryanın devrimdeki önder rolünü, çok yönlü bir şekilde temellendirdi.

Lenin, Rusya’da reformdan sonraki köylülüğün ayrışma sürecini ve feodal baskının kalıntılarıyla kapitalist ilişkiler boyunduruğunun sıkı bir şekilde kaynaşmasını açığa çıkardı; bununla Narodniklerin köylülüğün homojen bir kütle olduğu şeklindeki düşüncelerini çürüttü. Lenin, işçi sınıfının emekçi ve sömürülen köylülük kitleleriyle devrimci ittifakı olanağını ve zorunluluğunu ekonomik olarak temellendirdi. Lenin, Rus devriminin onu yeni tipte bir devrim yapan, proletaryanın hegemonyası altında sosyalist devrime dönüşme perspektifine sahip bir burjuva-demokratik devrim yapan ekonomik temellerini ve özelliklerini ortaya çıkardı.

“Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi” eseri, Lenin’in kapitalist yeniden üretim teorisine ilişkin bir dizi çalışmasının sonucunu oluşturmaktadır, Bu çalışmalarında Narodniklerin Sismondi’ye dayandırdıkları, artı-değerin küçük üreticiler ve dış pazar olmadan gerçekleştirilemeyeceği iddialarını çürüttü ve kapitalizm için pazarın bizzat kapitalizmin gelişmesi tarafından yaratıldığı Marksist önermesini çok yönlü olarak temellendirdi. Lenin, Marksizmin kapitalist realizasyonun çelişkilerine, proletaryanın yoksullaşmasının faktörü olarak sermayenin organik bileşiminin yükselmesine ve kapitalizmde devrevi aşırı üretim bunalımlarının kaçınılmazlığına ilişkin önermesini de geliştirdi. 

Lenin’in içinde Rusya ve bir dizi diğer ülkede (Fransa, Almanya, Danimarka, ABD vs.) tarımda kapitalizmin gelişmesi üzerine dev miktarda verilerin bilimsel bir şekilde genelleştirildiği tarım sorununa ilişkin çalışmaları, Marksist politik ekonomiye son derece değerli katkılar oluşturmaktadır. “Tarım Sorunu ve ‘Marx Eleştirmenleri’” (1901-1907), “1905-1907 İlk Rus Devriminde Sosyal-Demokrasinin Tarım Programı” (1907), “Tarımda Kapitalizmin Gelişme Yasaları Üzerine Yeni Veriler” (1914/15) vb. çalışmalarında Lenin, Marx’ın yalnızca genel hatları içinde ortaya koymuş olduğu tarımda kapitalizmin gelişme yasalarını esaslı ve çok yönlü bir şekilde araştırdı.
 
Tarımı sermayenin yoğunlaşmasının ve merkezileşmesinin geçerli olmadığı bir iktisadi alan olarak gören Batı Avrupa ve Rus revizyonizmine karşı mücadele içinde Lenin, kırda kapitalizmin gelişmesinin özelliklerini bilimsel bir şekilde tahlil etti. Kapitalist toplumda geniş köylülük kitlelerinin ekonomik durumunun derin çelişkiliği ve bunların kaçınılmaz yıkımını gösterdi. Lenin, Marksist diferansiyel rant ve mutlak rant teorisini savundu ve geliştirdi. Tarımda üretici güçlerin gelişmesini köstekleyen en önemli faktörlerden birisi olarak mutlak rantın önemini ortaya çıkardı ve toprağın burjuva-demokratik ve sosyalist devrimde ulusallaştırılmasının olanakları, koşulları ve ekonomik sonuçları sorununu ayrıntılı bir şekilde ortaya koydu. Sahte bilimsel “azalan toprak verimi” yasasını propaganda eden burjuva iktisatçılarını teşhir etti. II. Enternasyonal’in Batı Avrupalı partilerinin ve Troçkizm de dahil Rus Menşevizminin, köylülük karşısındaki oportünist çizgisine karşı mücadele içinde Lenin, işçi sınıfının devrimci proletaryanın müttefikleri olarak geniş köylü kitlelerini kazanmaya yönelik bir politikasının zorunluluğunu temellendirdi. 

Leninist tarım sorunu teorisi, proletarya ile köylülük arasındaki ilişkiler ve özellikle toprağın ulusallaştırılması doğrultusundaki program talebi açısından Rusya Komünist Partisi’nin politikasının derin bir ekonomik gerekçelendirilmesiydi. Lenin’in tarım sorununa ilişkin çalışmaları, kardeş komünist partilerin tarım programının ve tarım politikasının teorik temelini yarattı. 

Lenin’in ünlü kitabı “Materyalizm ve Ampiriokritisizm” ile diyalektik ve tarihsel materyalizmin savunulması için yürüttüğü mücadele Marksist teorinin gelişmesi açısından muazzam öneme sahiptir. Lenin, bu kitabında revizyonist “teoriler”in köklerine –idealist felsefeye– ölümcül bir darbe indirdi. 
Lenin, Marksist politik ekonomiye yönelik revizyonist eleştirilerin tüm çürüklüğünü gösterdi. Revizyonizmin kapitalizmin politik’ ekonomisinin, tüm temel sorunlarındaki –değer, teorisi, artı-değer, teorisi, sermayenin yoğunlaşması teorisi, bunalım teorisi vs.– iflasını gösterdi.
 
Tekel öncesi kapitalizm aşamasında yaşayan Marx ve Engels, elbette emperyalizmin bir tahlilini veremezlerdi. Kapitalizmin tekelci aşamasını araştırmış olma büyük kazanımı Lenin’e aittir. 

“Kapital’in temel önermelerine dayanarak ve kapitalist ülkelerdeki iktisadın yeni görüngülerini genelleştirerek, emperyalizmi kapitalizmin son aşaması ve proletaryanın sosyal devriminin arifesi olarak tahlil eden ilk Marksist Lenin oldu. Bu tahlil, klasik eseri “Kapitalizmin En Yüksek Aşaması –Emperyalizm” (1916) ve Birinci Dünya Savaşı dönemindeki diğer çalışmalarının içinde bulunmaktadır: “Sosyalizm ve Savaş”, “Avrupa Birleşik Devletleri Sloganı Üzerine”, “Marksizmin Bir Karikatürü ve ‘Emperyalist Ekonomizm’ Üzerine”, “Emperyalizm ve Sosyalizmin Bölünmesi”, “Proleter Devrimin Askeri Programı”. 

Leninist emperyalizm teorisi, emperyalizmin en derin temelinin, ekonomik özünün tekellerin egemenliği olduğu, emperyalizmin tekelci kapitalizm olduğundan hareket etmektedir. Lenin, emperyalizmin temel özelliklerini ve tekellerin egemenliğinin somut biçimlerini ayrıntılı olarak araştırdı. Leninist emperyalizm öğretisinde, serbest rekabetin yerini yüksek tekel kârları elde eden tekellerin egemenliğinin alması, bu yüksek tekel kârlarını güvencelenmesinin kaynakları ve yöntemleri öğretisinde, tekelci kapitalizmin ekonomik temel yasasının çıkış tezleri bulunmaktadır. Lenin, emperyalizmi kapitalizmin yeni, en yüksek aşaması olarak niteleyerek, emperyalizmin tarihteki yerini belirledi ve emperyalizmin tekelci, asalak ya da çürüyen ve can çekişen kapitalizm olduğunu gösterdi. Leninist emperyalizm teorisi, kapitalizmin tekelci gelişme aşamasındaki çelişkilerini, emekle sermaye arasındaki, metropollerle sömürgeler arasındaki ve emperyalist ülkeler arasındaki çelişkileri ortaya sermektedir. Dünyanın yeniden paylaşılması için emperyalist savaşın kaçınılmazlığına yol açan derin nedenleri ortaya çıkarmaktadır. Bütün bu çelişkiler, ötesinde devrimin başladığı en son sınıra kadar derinleşmekte ve keskinleşmektedirler. Lenin, halkların emperyalist baskıya ve köleliğe karşı kurtuluş mücadelelerinin haklı karakterini temellendirdi. 

Lenin, ayrıntılı bir şekilde, tekelci devlet kapitalizmi sorununu ve burjuva devletinin tekellere tabi kılınması sorununu ele aldı. Tekelci devlet kapitalizminin bir yandan üretimin kapitalist toplumsallaştırılmasının en yüksek aşaması ve sosyalizmin maddi hazırlığı olduğunu ve diğer yandan da işçi sınıfının ve bütün emekçilerin sömürülmesinin mümkün olabilen en yüksek güçlendirilmesi anlamına geldiğini gösterdi. 

Lenin, emperyalizm döneminde kapitalist ülkelerin ekonomik ve politik gelişmesinin eşitsizliği yasasını buldu. Bu yasadan yola çıkarak, dünya emperyalizminin zincirinin yarılmasının en zayıf halkasında mümkün olduğu şeklindeki büyük bilimsel buluşu yaptı ve buradan sosyalizmin zaferinin ilk başta birkaç ülkede ya da hatta bir ülkede mümkün olduğu ve sosyalizmin bütün ülkelerde aynı andaki zaferinin mümkün olmadığı sonucunu çıkardı. Lenin, devrimde proletaryanın müttefiki olarak köylülüğün muazzam önemini temellendirdi. Lenin, ulusal ve sömürge sorununu ortaya koydu ve bunların çözüm yolunu belirledi. Gelişmiş ülkelerdeki proleter hareketle sömürgelerdeki ulusal kurtuluş hareketinin ortak düşmana, emperyalizme karşı birleşik bir mücadele cephesi içinde birleştirilmesinin mümkün ve zorunlu olduğunu kanıtladı. Leninist emperyalizm teorisi, yeni bir tarihsel çağ, proletaryanın sosyalizm için mücadelesinde doğrudan karara götürecek olan muharebeler çağı koşullarında sosyalist devrimin ve işçi sınıfının diktatörlüğünün kaçınılmazlığını gerekçelendirdi. Lenin böylelikle yeni, kendi içinde bütünlüklü bir sosyalist devrim teorisi yarattı. Bu teori, devasa ölçekte bir devrimci eylem kılavuzu, SSCB’de Büyük, Sosyalist Ekini Devriminin kılavuzuydu. 

Lenin, kapitalizmin genel bunalımı, kapitalist düzenin çöküşü ve yeni ve daha yüksek, sosyalist düzenin zaferi genel çağı öğretisinin temellerini ortaya koydu. Daha Birinci Dünya Savaşı sırasında, kapitalizmin görece barışçıl gelişme çağının, bittiği, muazzam bir tarihsel bunalım anlamına gelen emperyalist savaşın sosyalist devrim çağını açtığı sonucuna vardı.

Büyük Sosyalist Ekim Devriminin arifesinde Lenin, savaşın insanı şu seçenekleri yapmaya zorlayan muazzam bir bunalıma yol açtığını vurguladı: ya yok olmak ya da kaderini en devrimci sınıfın eline bırakmak ve en hızlı yoldan daha yüksek bir üretim tarzına –sosyalizme– geçmek. Lenin tarafından saptanan sosyalist devrimin kapitalist dünya sisteminin çeşitli halkalarında çeşitli zamanlarda olgunlaşacağı olgusundan, kapitalizmin çöküşünün ve sosyalizmin zaferinin, tek tek ülkelerin ––işçi sınıfının köylülüğün emekçi kitleleriyle sıkı ve çözülmez ittifak içinde iktidarı ele alarak ve halkın ezici çoğunluğunu kendi etrafında birleştirerek zafere ulaştığı ülkelerin– kapitalist sistemden kopması yoluyla gerçekleşeceği sonucu çıkmaktadır. Lenin, iki sistemin, kapitalist ve sosyalist sistemin barış içinde uzun süren tarihsel bir dönem boyunca yan yana mevcut olmasının mümkün ve gerekli olduğunu temellendirdi. 

Lenin, emperyalizm ve kapitalizmin genel bunalımı teorisini, burjuva iktisatçılara ve II. Enternasyonal oportünistlerine karşı uzlaşmaz mücadele içinde ortaya koydu. Kautsky’nin anti-Marksist “ultra emperyalizm” teorisinin ve bunun Troçki ve Buharin tarafından savunulan türlerinin tüm teorik çürüklüğünü ve politik zararlılığını ortaya serdi. Buharin’in anti-Marksist çarpıtmalarına karşı mücadele içinde Lenin, kapitalizm temeli olmaksızın “saf emperyalizm”in hiçbir yerde olmamış olduğunu, hiçbir yerde olmadığını ve hiçbir yerde olmayacağını tekrar tekrar vurguladı. Emperyalizm için karakteristik olan, tam da tekellerin değiş tokuş, pazar ve rekabetle birleşmesidir. Emperyalizm, eski kapitalizm üzerinde üstyapı ve onun doğrudan devamı olarak yükselerek; burjuva toplumunun çelişkilerini daha da keskinleştirmektedir. Lenin, oportünizmle emperyalizm arasındaki derin bağı gösterdi ve oportünistlerin işçi hareketi içinde burjuvazinin ajanları olarak politik rolünü teşhir etti. Lenin, bu akımın işçi sınıfının üst tabakalarının burjuvazi tarafından satın alınması ve demoralize edilmesinden ileri geldiğini göstererek, işçi sınıfı hareketi içindeki oportünist akımın köklerini teşhir etti. Lenin, tekelci devlet kapitalizminin onu “sosyalizm” olarak yutturmaya çalışan oportünistler tarafından savuncarca ele alınmasına ölümcül bir darbe indirdi. Oportünizmin ideolojik-politik içeriğinin ve işçi hareketi içindeki hain rolünün teşhiri olmadan emperyalizme karşı gerçek bir mücadele olamayacağından, Lenin’in oportünizme karşı yönelmiş çalışmaları, devrimci hareket açısından muazzam bir öneme sahiptir. 

Marksist-Leninist politik ekonominin sorunları, Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin kararlarında ve belgelerinde, J.V. Stalin’in (1879-1953) ve Lenin’in diğer mücadele arkadaşlarının ve öğrencilerinin eserlerinde daha da geliştirildi ve somutlaştırıldı. 

Gerçek bilimsel politik ekonomiyi yaratan Marx, Engels ve Lenin’in eserlerine dayanarak Stalin, tarihsel gelişmenin yeni deneyimlerinin, işçi sınıfının ve onun Komünist Partisinin mücadelesinin yeni pratiğinin genelleştirilmesi yoluyla, ekonomi bilimi alanında bir dizi yeni kural ortaya koydu ve geliştirdi. Aynı zamanda Stalin, Marksist politik ekonomiyi devrimci Marksizmin düşmanlarına karşı çalışmalarında tutarlı bir şekilde savundu ve onun temel sorunlarını ve temel önemelerini popülerleştirdi. 

Stalin, burjuva iktisatçılarının ve reformistlerin kapitalizmin çelişkilerinin tarihsel gelişme seyri içinde azaldığı iddialarının yalanlığını ortaya koydu ve emperyalizmin kaçınılmaz çöküşünün kanıtı olan bu çelişkilerin daha da derinleşmesinin ve keskinleşmesinin kaçınılmazlığını temellendirdi. Stalin’in eserlerinde, tarım sorunu alanındaki bir dizi esaslı önerme daha da geliştirildi. Revizyonizme karşı mücadele içinde Stalin, yeni argümanlara dayanarak küçük köylü iktisadının “istikrarlılığı” teorisinin çürüklüğünü gösterdi. Yalnızca kapitalist kölelik sisteminin yokedilmesi, köylülüğü yoksullaşmaktan ve sefaletten kurtarabilir. Köylülük sorunu, köylülüğün sömürülen çoğunluğunun burjuvazinin yedeği olmaktan çıkarılıp, devrimin doğrudan bir yedeği, kapitalist düzenin yok edilmesi için mücadele eden işçi sınıfının bir müttefiki haline dönüştürülmesi sorunudur. “Marksizm ve Ulusal Sorun” (1913) adlı eserinde ve diğer çalışmalarında Stalin ulusal sorunu daha da geliştirdi. Ulusların ve ulusal devletlerin oluşmasında toplumun varlığının ekonomik koşullarının önemini ortaya koydu. İnsanların iktisadi yaşantı ortaklığı, ulusun temel özelliklerinden birisidir. Feodalizmin tasfiyesi ve kapitalizmin gelişme süreci, aynı zamanda insanların uluslar halinde birleşme sürecidir. Stalin, ulusal pazarın Batı Avrupa’daki ulusal devletlerin oluşma süreci açısından önemini ve Doğu’daki devletlerin oluşmasının kendine özgülüğünü ortaya koydu. Başında J.V. Stalin’in bulunduğu Merkez Komitesi önderliğinde Sovyetler Birliği Komünist Partisi, Leninizmin düşmanlarının, Troçkistlerin, Buharincilerin ve burjuva milliyetçilerinin saldırılarına karşı genelde Marksist-Leninist teoriyi ve özelde de Marksist-Leninist ekonomik öğretiyi savundu. Burada, bir ülkede sosyalizmin zaferi olanağı Leninist öğretisinin, Leninist sosyalist devrim teorisinin savunulması ve ileriye doğru geliştirilmesi, SSCB ve tüm dünyada sosyalizmin kaderi açısından özet bir öneme sahiptir. 

Stalin, bir dizi çalışmasında (“Leninizmin Temelleri Üzerine”, “Leninizmin Sorunları”, “SSCB’de Sosyalizmin Ekonomik Sorunları”, SBKP parti kongreleri ve konferanslarına sunulan raporlar) emperyalizmin ekonomik ve politik özü ve kapitalizmin genel bunalımı, tekelci kapitalizmin gelişme yasalarına ilişkin Leninci önermeleri geliştirdi. Emperyalizmin ekonomik özü –tekellerin egemenliği ve yüksek tekel kârları– üzerine Lenin’in klasik, tezlerinden hareket ederek Stalin, modern kapitalizmin ekonomik temel yasasını formüle etti. Kapitalizmin genel bunalımını ve onun iki aşamasını –Birinci Dünya savaşı döneminde başlayan birincisini ve İkinci Dünya Savaşı sırasında, özellikle de Avrupa ve Asya’da halk demokrasisi ülkelerinin kapitalist sistemden kopmalarından sonra gelişen ikincisini– ayrıntılı bir şekilde tahlil etti. 

Stalin, kapitalist iktisadi sistemi yücelten burjuvazinin uşaklarını teşhir etti ve modern kapitalizmin hem iktisadı ve hem de politikayı kapsayan genel çok yönlü bir bunalım durumu içinde bulunduğunu kanıtladı. Kapitalizmin genel bunalımının en özlü ifadesi, SSCB’de Büyük Sosyalist Ekim Devriminin dünya çapında tarihsel öneme sahip zaferi ve dünyanın iki sisteme, kapitalist ve sosyalist sisteme bölünmesidir. Kapitalizmin genel bunalımının bir bileşeni, emperyalizmin sömürge sisteminin bunalımıdır.
 
Stalin çalışmalarında, kapitalizmin genel bunalımının pazar probleminin son derece keskinleşmesi, işletmelerin kronik bir şekilde kapasitelerinin altında çalıştırılması ve sürekli kitlesel işsizlik gibi özelliklerinin özünü ve önemini ele aklı. Stalin, içinde bulunulan aşamada kapitalist bunalım devresinin ve iktisadi bunalımın karakterindeki değişiklikleri tahlil etti; burjuva devletinin bunalımlara karşı mücadele etmesinin sonuçsuz ve kapitalizmde iktisadın planlı olarak yönetilebileceği iddiasının çürük olduğunu gösterdi. Stalin, çalışmalarında, faşizmin son derece gerici ve saldırgan özünü ve modern sağ sosyalistlerin hain rolünü ortaya koydu. 

Marksist-Leninist politik ekonomi, Marksizm-Leninizmin tüm teorisi gibi, Sovyetler Birliği Komünist Partisi ve komünist kardeş partilerin kararlarında, Lenin’in öğrencilerinin, Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin önder fonksiyonerlerinin ve komünist kardeş partilerin önder fonksiyonerlerinin çalışmalarında geliştirilmekte ve zenginleştirilmektedir.

Kitap 2
Blogger tarafından desteklenmektedir.