"Bilinçli diyalektiği,
(hegelcilik de dahil idealizmin yıkımından) kurtarma gereğini kavrayan ve onu
doğanın materyalist anlayışına uygulayan, hemen hemen yalnızca Marks ve ben
olduk."[11]
"Doğa, diyalektiğin deneme tezgâhıdır, ve
modern doğabilimi onuruna, onun bu deneme tezgâhı için her gün artan zengin [bunlar,
radyumun, elektronun, elementlerin birbirine dönüşümünün vb. keşfinden önce
yazılmıştır] bir olgular hasadı sağlayarak, böylece doğada her şeyin, son
tahlilde, metafizik olarak değil diyalektik olarak olup bittiğini...
kanıtladığını söylemeliyiz".
[12]
"Büyük temel düşünce," diye yazıyor Engels, "dünyanın
bir tamamlanmış şeyler karmaşası olarak değil de, görünüşte durulmuş şeylerin,
tıpkı beynimizde zihinsel yansıları olan kavramlar gibi, kesintisiz bir oluş ve
yokoluş değişmesinden geçtikleri, son olarak bütün görünüşteki raslantılara ve
geçici geriye dönüşlere karşın, ilerleyici bir gelişmenin eninde sonunda
belirmeye başladığı bir
süreçler karmaşası olarak dikkate alınması
gerektiği düşüncesi,... özellikle Hegel'den beri günlük bilince öyle
derinlemesine işlemiştir ki, bu genel biçimiyle artık hemen hemen hiç bir
itirazla karşılaşmaz. Ama onu sözde kabul etmek ile pratikte, ayrıntılı
olarak, araştırmaya tabi tutulan her alanda uygulamak ayrı ayrı şeylerdir."
[13]
"Diyalektik felsefede, hiç bir şey, kesin,
mutlak ve kutsal değildir. Diyalektik felsefe, her şeydeki ve her şeyin içindeki
geçici niteliği açıklar; kesintisiz varoluş ve yokoluş süreci ve daha aşağıdan
daha yukarıya doğru sonsuz akış süreci dışında hiç bir şey onun karşısında
duramaz. Ve diyalektik felsefenin kendisi de düşünen beyindeki bu sürecin salt
yansımasından başka bir şey değildir."
[14]
Böylece, Marks'a göre, diyalektik, "dış
dünya için olduğu kadar insan düşüncesi için de hareketin genel yasalarının ...
bilimi"dir.[15]
Hegel felsefesinin bu devrimci yanı, Marks tarafından benimsenip geliştirilmiştir. Diyalektik materyalizm "öbür bilimler
üstünde yer alan bir felsefeye gereksinim duymaz".
[16]
Eski felsefeden sürüp gelen "düşüncenin bilimi ve onun yasaları — formel mantık
ve diyalektik"tir.
[17]
Marks tarafından anlaşıldığı biçimiyle ve aynı zamanda da Hegel'e de uygun
olarak diyalektik, şimdi bilgi teorisi ya da bilgibilim diye adlandırılan ve
gene, bilginin kökenini ve gelişimini bilgi-olmayandan bilgiye geçişi inceleyip
genelleştirerek, konusuna tarihsel olarak da bakar.
Çağımızda, gelişme, evrim düşüncesi, hemen
hemen tümüyle toplumsal bilince girmiştir, ama Hegel felsefesinden başka
yollarla. Bununla birlikte, Marks ve Engels'in Hegel felsefesine dayanarak
formüle etmiş oldukları bu düşünce, bugünkü evrim düşüncesinden içeriği yönünden
çok daha kapsamlı ve çok daha zengindir. Zaten geçmiş olan aşamaları âdeta
yineleyen, ama onları farklı bir yoldan daha yüksek bir temel üzerinde yineleyen
("yadsımanın yadsınması") bir gelişme, düz bir çizgi boyunca değil de deyim
yerindeyse sarmal bir yolda olan bir gelişme; sıçramalarla, altüst oluşlarla,
devrimlerle olan bir gelişme: "sürekliliğin kesilmesi"; niceliğin niteliğe dönüşmesi; belirli bir cisim üzerinde, ya da belirli bir olay içinde, ya da
belirli bir toplum içinde etkileyen çeşitli eğilim ve kuvvetlerin çelişkili ve
çatışmasının doğurduğu, gelişmeye doğru iç itilimler; herhangi bir görüngünün
bütün yönleri (tarih sürekli olarak yeni yönler çıkarır ortaya) arasında
karşılıklı bağımlılık ve en yakın ve çözülmez bağ, belirli yasalar izleyen,
hareketin düzgün ve evrensel sürecini sağlayan bir bağ — bunlar, gelişme
öğretisi olarak, geleneksel olandan daha zengin olan diyalektiğin bazı
özellikleridir. (Marks'ın Engels'e 8 Ocak 1868 tarihinde yazdığı ve materyalist
diyalektikle karıştırılması çok saçma olan, Stein'ın "aptalca üçlemi" ile alay
eden mektubuna bakınız.)
Marks ve Engels, evrimin en kapsamlı, en zengin ve en derin öğretisini, klâsik
Alman felsefesinin sınırsız bir kazanımı olan Hegel diyalektiğinde buluyorlardı.
Gelişim ilkesinin, evrim ilkesinin herhangi bir başka formülasyonunun tek yanlı
ve içerik bakımından yetersiz olduğunu, ve ancak doğada ve toplumdaki evrimin (çoğu
kez sıçramalar, altüst oluşlar ve devrimler yoluyla gelişir) fiilen izlediği
yolu saptırdığını ve sakatladığını düşünüyorlardı.
Materyalist Tarih Kavramı