Header Ads

Header ADS

TÜRKİYE VE YUNANİSTAN – İTALYA - Marks

Londra, Salı, 18 Nisan 1854

İngiltere ve Fransa hükümetlerinin, en sonunda, saldırı ve savunuya ilişkin, beş maddelik bir antlaşmanın suretlerini, karşılıklı olarak alıp-verdikleri bildiriliyor. Antlaşmanın içeriği henüz bilinmiyor. 

Avusturya ile Prusya arasındaki antlaşma henüz kesinleştirilemedi. Anlaşmazlık, Rus Polonyası ile ilgili olarak sınırların işgali sorununda gösteriyor kendini. Prusya sarayı, bu noktayı bir ölçüde reddetmekte. 

6 Nisan günü Atina’da, Yunanistan’ın bağımsızlığına kavuşmasının yıldönümü nedeniyle bir Te Deum[190] yapıldı. Törene Batılı ülkeler elçileri gitmedi. Aynı gün, Atina’da çıkan Observer, asilere katılmak üzere olan yirmibir general, albay ve öteki subayların istifasının kabul olunduğuna ilişkin krallık ordonnance’larını[191] yayınladı. Ertesi gün Atina’ya gelen haberlere göre, asiler Arta yakınlarında feci biçimde yenilmişlerdi. Savaş yerinin kendisi, isyanın en ufak bir gelişme sağlamamış olduğunu ve isyandan şimdiye dek zarar görenlerin, Yunanistan sınır bölgelerinde oturan Rum köylüler olduğunu gösteriyor. 

1827 yılında, Rus, İngiliz ve Fransız elçilerin, Babıâliden, Yunanistan’daki bütün Türkleri, orada yerleşmiş olsunlar ya da [sayfa 349] olmasınlar, geri çağırmasını istediğini anımsayacaksınız. Türkler bunu reddettiği için, kendilerine Navarin savaşıyla başeğdirilmişti. Şimdi Rumlara karşı benzer bir buyrultu, Babıâli tarafından çıkarılmış bulunuyor ve henüz ne Reşit Paşanın Yunan elçisi Metaksas’a mektubu, ne de Lord Stratford de Redcliffe’in İngiliz konsolosluklarına genelgesi Londra gazetelerinde yer aldığı için, sizlere, 5 Nisan tarihli Journal de Constantinople’dan bu yazıların çevirisini aktarıyorum: 


DIŞİŞLERİ BAKANI (NAZIRI) REŞİT PAŞA’NIN 
BAY METAKSAS’IN NOTASINA YANITI 

İstanbul, 3 Recep 1270 (1 Nisan 1854) Bu başkenti terketmek kararınızla ilgili olarak bana göndermiş olduğunuz 26 Mart günlü notayı aldım. Karşılıklı olaylarla ilgili haklı istekleri konusunda Babıâli hükümeti, Yunan hükümetinden gerekli karşılığı almamış, ve alınmış olan haberlere göre Babıâlinin temsilcisinin Atina’yı terketmek zorunda kalmış bulunması sizin de, bayım, bu kenti terketmeniz sonucunu doğurmuştur. Bu nedenle size isteğiniz uyarınca pasaportunuzu gönderiyorum. Bu günden başlayarak iki ülke arasındaki gerek diplomatik, gerekse ticari ilişkiler kesilmiş olduğuna göre de, imparatorluğumuzun çeşitli illerinde kurulmuş olan Yunan kançilaryalarının ve Yunan konsolosluklarının da derhal ülkelerine dönmeleri gerektiği sonucuna varmış bulunuyoruz. Türkiye’de oturmakta olan Yunan uyruklu tüccarların ve diğer kimselerin de İstanbul’u terketmeleri gerekmektedir; bununla birlikte, Yunan ticaretinin çıkarlarını korumak için size onbeş günlük bir süre tanıyoruz, illerde oturanlar için bu süre, terk emrini aldıkları günden başlayarak işlemek üzere hesaplanacaktır. Sınır illerimizin, Yunan hükümetinin dikkatsizliği değil hoşgörüsü yüzünden saldırıya uğramış olduğu yadsınılamaz biçimde kanıtlanmış bulunmaktadır. Her ne kadar imparatorluk hükümeti, uğratılmış olduğumuz önemli zararlar karşılığında limanlarınızda bulunan bütün gemileri alıkoymak ve zaptetmek hakkına kuşkusuz sahip ise de, benim soylu efendim, yalnız Yunan hükümetine ait bir sorundan doğan zararların Yunan uyruklarına yüklenmemesinin kendi ılımlılık duygularına daha uygun düşeceği kanısındadır. Sözkonusu hükümet daha büyük bir adalet duygusuna sahip olup ve uluslararası töreyi ve halklar hukukunu daha çok gözetir duruma gelince, bu başkaldırmadan doğan zararların araştırılma durumu ele alınır olacaktır. Bu nedenle, kendilerine verilmiş süre içinde ülkelerine engelsiz olarak dönmek izni, bütün Yunan gemilerine verilmiştir. Özellikle yoksul Yunan uyrukların gidişlerini kolaylaştırmak ve hastalarla güçsüzleri mümkün olduğu kadar korumak için ilgili makamlara talimat verilmiştir. (Avusturya’nın yüksek hıristiyan ve uygar hükümeti, Ticinolulara uygulanmış işlemde görüleceği gibi, bu hususta başka türlü hareket etmiştir.196) Bizi bu kararlan almaya yalnız Yunan hükümetinin zorlamış olduğunu ve bundan doğacak  sonuçların, tüm sorumluluğun yalnızca Yunanistan’a ait bulunduğunu yinelemeyi gerekli görüyorum. 

Reşit Paşa[192]


Bu emir üzerine 5 Nisanda 3.000 Yunanlı İstanbul’da gemilere binmiş, ve duyduğumuza göre İzmir Paşası, bu emri, o kentin Yunanlı sakinlerine açıklamış bulunmaktadır. 

Lord Stratford de Redcliffe’nin Türkiye ve Yunanistan’daki İngiliz konsolosluklarına göndermiş olduğu genelge şöyledir: 


İstanbul, Cumartesi, 1 Nisan 1854 

Türkiye’nin sınır illerine saldırmış olan Yunanlılar, Fransa ve İngiltere hükümetlerinin sultanın devrilmesinde kendilerine yardım etmeye hazır olduklarını söyleyerek, sultanın Rum uyruklarını kızdırmış olduğu tarafımızdan duyulmuştur. Yunanistan ile diplomatik ve ticari ilişkilerin kesilmesi üzerine Rum uyruklarını, sultanın toprağından kovmak niyeti Babıâli tarafından belirtilir belitilmez, Fransız ve İngiliz elçilerinin bunları koruyacağı kanısını yaymak için buna benzer yalanların uydurulduğu da bana haber verilmiştir. Bu gibi uydurmalar yanlış umutlar uyandırıp aklıbaşında kimseleri şaşırtarak savaş acılarını cezalandırılacak şekilde artırmış olacağından, bu beyanların temamen esassız olduğunu size kesinlikle bildirmekte acele ediyorum. Gerek sağlıklı insan anlayışına, gerekse olaylarla çelişen bir hayale dayanan umutları bir an için bile olsa yaratmak, bilgisizlikten ve saflıktan başka bir şey değildir. Ama yolları ve araçları bu kadar gelişmemiş bütün ülkelerde böyle şeyler ne yazık ki olmaktadır. Böyle bir zorba ve haksız saldırıya karşı koymuş olan sultanın soylu direnişine, Fransa’nın ve İngiltere’nin tamamen katılmakta, olduğunu siz de benim kadar biliyorsunuz. Bunun sonucu olarak da ancak Rusya’nın lehine olan, hiçbir iyiniyeti kapsamayan, ve Babıâli ile müttefiklerinin etkinliğini kesinlikle önlemeleri gereken, ve bir serüven hayali uğruna hayatlarım verenler için yıkımdan başka bir şey sağlamayan bir harekete iki müttefik, ancak üzücü bir hiddet ve yergi gözüyle bakmaktadırlar. Acımasız ve esassız bir politikanın sonuçlarına sürülmüş olan bahtsız ve suçsuz ailelere insanın acıdığı doğrudur; ama bizim tarafımızdan kışkırtıcılarla hiçbir ilişki kurulmamalı, ve tedbirsiz bir tarafın tutumuna tanık olacağı muhakkak olan izlenimler uyandırılmamalıdır. Burada belirtilmiş yalancı güvence ile yollarını şaşırma eğiliminde olan herkese bu genelgenin içeriği hakkında bilgi vermek için hiçbir fırsatı kaçırmamamızı tavsiye ederim. 

Stratford de Redcliffe[193]


Doğu olaylarının sonuçlarıyla en çok ilgilenen halklar, Almanlardan başka, Macarlar ve İtalyanlardır. Bu bakımdan, bu  ulusların çeşitli partilerinin kendi aralarındaki ilişkileri bakımından niyetlerini bilmek ilginçtir. İtalya’nın bağımsızlığını tekrar sağlamak için Macaristan’ı feda etmeye hazır olduğu anlaşılan İtalya’daki anayasal partinin197 niyetlerini size gösterecek olan ve bu amaçla tarafımdan çevrilmiş bulunan Torino’nun l’Unione gazetesinde yayınlanmış, aşağıdaki makaleyi sunuyorum. Avusturya İmparatorluğunun uzun ömürlülüğü, başka halkların bağımsızlığını feda ederse, kendi özgürlüğüne erişeceğini sanmak hayaline kendini kaptıran her halkın işte bu bencilliğinden ileri gelmektedir. 

Rusya ile bugünkü savaşın, bir özgürlük ve Avrupa bağımsızlığı savaşı olduğu izlenimini yaratmak için İngiliz gazeteleri her türlü çabayı gösterirken, bunlar gerçekte ancak İngiltere’nin ticari çıkarlarını gözetmektedirler; bunu kanıtlayacak şekilde Lord John Russell, biz İtalyanlara rahat durmamızı tavsiye etmiş, ve Avusturya’nın günün birinde daha insancıl olacağını bize söylemiştir. Böylece hiç değilse şimdiki durumun hiç insancıl bir yanı bulunmadığını kabul etmiş oluyor. Ama gene de iyiliksever İngiltere, “Avrupa’nın özgürlüğü ve bağımsızlığının zaferi”ni sağlamak için Avusturya’nın ittifakı peşinde koşmaktadır. Fransız basınına gelince, özgür değildir, ve önce ihtar alıp, ikinci seferinde kapatılmaktan korktuğu için hükümetin işine geleni yansıtmaktan başka yapacak bir şeyi yoktur. Bundan başka, Fransız gazeteleri güncel sorunları büyük ölçüde ele almaktan çok, modanın etkileri altında kalmaktadırlar. Alman liberal gazeteleri Rusya’nın onlarda uyandırdığı sonsuz korkunun baskısı altında yazmaktadırlar, ve bu baskının Almanya’nın en önemli iki hükümetinde erişmiş olduğu etki gözönünde tutulursa bunu doğal kabul etmek gerekir. Ama bizim istediğimiz nedir? İtalya’nın bağımsızlığı. Ama Türkiye’nin toprak bütünlüğünden ve Viyana Antlaşması esaslarına göre Avrupa dengesinden sözedildikçe, isteklerimize aykırı olarak, aynı status quo içinde sürüp gitmemiz çok doğaldır. Rusya’nın çabası nedir? Osmanlı İmparatorluğu’na son vermek, ve böylece status quo dengesini ve Avrupa haritasını değiştirme. İşte bizim de istediğimiz bundan başka bir şey değildir. Ama Rusya’nın bunu kendi isteğine göre yapacağı ileri sürülecektir. Ama işte bizim yararımıza olan da budur, çünkü her ikisinden de daha fazlasına sahip olan bir imparatorluğun bu yeni toprak ve etkisinin genişlemesine, ne Fransa, ne İngiltere, ne de Almanya katlanamaz; bu nedenle, Rusya’ya karşı bir dayanak, bir siper aramak zorunda kalacaklardır. Bu dayanak ve siper, ancak Avusturya olabilir, ve ona karşı Batı devletleri cömert davranarak Orsova’dan Karadeniz’e kadar bütün Tuna vadisini, ve Tuna’nın aşağısında da Dobruca ile Balkanların anahtarını vereceklerdir. Bu takdirde Avusturya: 

1. Birbirinin akrabası olan bir halkı barındıran güçlü bir araziye, ve 
2. Almanya’nın ticareti için zorunlu olan büyük bir nehrin bütün boyuna sahip olacaktır. 

Böyle bir durumda Avusturya, artık, hiç değilse savunması bakımından İtalya’ya gereksinim duymaz, ve halen egemenliği altındaki üç milyon Güney Slava yaklaşık olarak altı milyon ve dört milyon Dakoramanyalıya da dört milyon daha eklenmiş olur. 

Türkiye’nin bütünlüğü ve bağımsızlığı! İki tumturaklı paradoks. Bağımsızlık, herhangi bir yabancının karışma hakkı bulunmadan bir ulusun kendi çıkarınca kendi ilkelerine uygun olarak kendisini yönetmesi anlamına geliyorsa, zaten bu bağımsızlık Kaynarca Antlaşması ile çok zedelenmiş olup Batı devletleriyle yapılan son antlaşma da ona kesin ölüm hançerini vurmuştur. Bu bakımdan Türkiye’yi artık sultan değil, Avrupa devletleri yönetmektedir, ve müslüman ile hıristiyan, yenen ile yenilen, yasa önünde eşit olmadıkça, halkın beşte-birini oluşturan yerliler silah taşıyamadıkça Türkiye artık yoktur, ve zor kullanmadan, ciddi kargaşalık doğmadan, dört yüzyıldır birbirinden nefret etmeye alışmış olan her iki hizip, açıkça çarpışmadan gerçekleşmesine olanak bulunmayan bir değişiklikten vazgeçemez. Artık Türkiye’nin bağımsızlığı bir masaldan başka bir şey değildir ve başka şekilde sözetmemeliyiz. 

Ve bir de toprak bütünlüğü var! Yunan krallığını, yani Peleponez’i, Attika’yı, Böotya’yı, Fokis’i, Akarnanya’yı, Etolya’yı, Negroponte Adasını vb. Rusya ile anlaşarak bir milyon halkı ile birlikte Türkiye’den koparıp alan Fransa ile İngiltere değil miydi? Bu bir gerçek değil mi? Cezayir’i kendisi için koparıp alan Fransa değil miydi? Mısır’a bir yan-bağımsızlık sağlayanlar Fransa, İngiltere ve Rusya değil miydi? Kızıldeniz’deki Aden’i on-beş yıl önce işgal eden İngiltere değil miydi? Mısır’a gözdikmiş olanlar gene İngilizler değil mi? Ve Avusturya, Bosna’ya ve Sırbistan’a susamış değil mi? Hepsinin birleşerek aleyhine kumpas kurmuş oldukları ve artık kendi kendine varlığını sürdüremeyecek bir durumun sürdürülmesinden neden sözederler? 

Bu bakımdan, Rusya’nın Türkiye’yi yoketmek konusundaki niyetinin kesin olduğu, ve Rusya’nın saldırısına karşı koymak niyetlerinde Batı devletlerinin tamamen haklı oldukları sonucuna varıyoruz; ama bu devletler hedeflerine erişmek istiyorlarsa, içine bürünmüş oldukları diplomatik ikiyüzlülükten vazgeçmeleri, ve Türkiye’yi yokederek Avrupa haritasını değiştirmeye karar vermeleri gerekir. Bu karara varmaları şarttır.[194]

New-York Daily Tribune
n° 4068, 2 Mayıs 1854
Blogger tarafından desteklenmektedir.