TÜRKİYE KONUSUNDA GERÇEK SORUN - ENGELS
Günümüzde Doğu Sorununa ilişkin tartışmalarda, İngiltere’yi, Rusya’nın genişleme ve bazı toprakları kendine katma tasarımlarının amansız ve başeğmez karşıtı haline getirecek hayatî çıkarları, İngiliz gazetelerinin daha kuvvetle ortaya koymamalarına şaşırdık. Rusya’nın Çanakkale ve İstanbul boğazlarının sahibi olmasına izin vermek İngiltere’nin işine gelmez. Gerek ticarî yönden, gerek siyasal yönden, böyle bir olay, İngiltere’nin gücüne, öldürücü değilse bile, ağır bir darbe olur.
Yalnızca İngiltere’nin Türkiye ile ticaretine ilişkin gerçekleri belirtmek, bunu açıklamaya yeter.
Hindistan’a doğrudan yolun bulunuşuna değin, İstanbul geniş bir ticaret pazarıydı; gerçi şimdi Hint malları, İran, Tahran[22] ve Türkiye üzerinden, karayoluyla Avrupa’ya ulaşıyor, ama gene de Türk limanları, Avrupa’yla ve iç Asya’yla önemli ve gittikçe gelişen bir trafiği taşıyor. Bunu anlamak için, haritaya bakmak yeter. Karaorman’dan Novgorod Veliki’nin kum tepelerine kadar tüm ülkenin suları, nehirler yoluyla Karadeniz’e ve Hazar Denizi’ne akıyor. Avrupa’nın iki dev nehri olan Tuna’yla Volga, Dinyester, Dinyeper ve Don nehirleri, hepsi ülke içi ürünlerinin Karadeniz’e taşınmasını sağlayacak doğal su yollarını oluşturuyorlar – Hazar Denizi’ne ise ancak Karadeniz aracılığıyla ulaşılabiliyor. Türkiye’nin Avrupa topraklarının yanısıra, Avrupa’nın üçte-ikisi, yani Almanya ile Polonya’nın bir parçası, Macaristan’ın tümü ve [sayfa 31] Rusya’nın en verimli toprakları, bu nedenle, ürünlerinin dış satışı ve değişimi için Karadeniz’e bakıyorlar. Bu, bütün bu ülkeler, esas olarak tarım ülkesi oldukları ölçüde, daha da önem kazanıyor. Ürünlerinin büyük çapta olması, su taşımasını, her zaman, daha üstün taşıma aracı durumuna getiriyor. Macaristan’ın, Polonya’nın, Güney Rusya’nın mısırı, aynı ülkelerin yünü ve derisi, bizim Batı pazarlarımıza her yıl artan oranlarda geliyor ve hepsi Kalas, Odessa, Taganrog limanlarında ve öteki Karadeniz’de yapılan bir başka önemli ticaret daha var. İstanbul ve özellikle Asya Türkiye’sinde Trabzon, Asya içlerine, Fırat ve Dicle vadisine, Iran ve Türkistan’a yapılan kervan ticaretinin başlıca pazarıdırlar. Bu ticaret de çok hızlı artıyor. Adını andığımız iki kentin Rum ve Ermeni tacirleri, büyük ölçüde mamul İngiliz malı ithal ediyorlar. Bu mallar, düşük fiyatları nedeniyle, hızla Asya haremlerinin yerli sanayisinin yerini alıyorlar. Böyle bir ticaret için Trabzon’un yeri, başka noktalardan daha elverişli. Hemen gerisinde, aşılması Suriye çöllerinden daha az güç olan Ermenistan tepeleri var, Bağdat, Şiraz ve Tahran’a –ki bu sonuncu yer Hiva ve Buhara’dan gelen kervanlar için ara pazar görevini görüyor– uygun uzaklıkta. Bu ticaretin ve genel olarak Karadeniz ticaretinin ne kadar önem kazanmakta olduğu, esmer yüzlü Rum alıcıların sayı ve öneminin artmakta olduğu, Rumca ve Güney Slav şivelerinin, Almanca ve İngilizcenin yanında işitilir olduğu Manchester Borsasında görülebilir.
Trabzon ticareti, Rusya ile İngiltere’nin çıkarlarını, iç Asya’da bir kez daha çatışma durumuna getirdiği için, önemli bir siyasal hesap konusu haline geliyor. Ruslar, 1840’a kadar, bu bölgeye yabancı mamul madde ticaretinde, hemen hemen sadece kendilerine özgü bir tekele sahiptirler. Rus mallarının, ta İndüs’e kadar ulaşmış olduğu, hatta İngiliz mallarına yeğ tutulduğu görülüyordu. Afgan savaşı günlerine, Sind’in ve Pencap’ın fethine27 kadar, İngiltere’nin iç Asya’yla ticaretinin hemen hemen sıfır olduğu rahatçı söylenebilir. Şimdi durum başkadır. Ticaretin, hiçbir zaman dinmek bilmez yüce genişleme gereği, modern İngiltere’ye bir hayalet gibi sık sık musallat olan ve hemen bastırılmazsa, New-York’tan Kanton’a, St. Petersburg’dan Sidney’e kadar her yeri sarsan o korkunç ani değişiklikleri getiren bu fatum[23] bu katı zorunluluk, İngiliz ticaretinin, iki yandan, Orta Asya’ya saldırmasına yolaçtı: İndüs’ten ve Karadeniz’den. Gerçi dünyanın bu bölgesine yapılan Rus ihracatı hakkında pek az şey biliyoruz, ama bu bölgeye yapılan İngiliz ihracatının artışından, o yöndeki [sayfa 32] Rus ticaretinin, hissedilir ölçüde azalmış olması gerektiği sonucuna güvenle varabiliriz, İngiltere ile Rusya arasındaki ticarî savaş alanı İndüs’ten Trabzon’a kaymıştır. Eskiden İngiltere’nin Doğu imparatorluğunun sınırlarına kadar ulaşan Rus ticareti, şimdi, kendi gümrük kapılarının tam sınırında savunma durumuna gerilemiştir. Doğu Sorununun gelecekte herhangi bir biçimde çözümlenmesi ve bu çözüme İngiltere ve Rusya’nın katılması açısından, bu gerçeğin önemi açıktır, İngiltere ile Rusya, Doğuda hasımdırlar ve her zaman hasım olmak zorundadırlar.
Şimdi, şu Karadeniz ticareti konusunda daha belirgin bir görüşe varalım. The London Economist’e28 göre, Mısır ve Tuna Prenslikleri dahil Türk topraklarına İngiltere’nin ihracatı şöyleydi:
1840 .................... £ 1.440.592
1842 .................... £ 2,068.342
1844 .................... £ 3.271.333
1846 .................... £ 2.707.571
1848 .................... £ 3.626.241
1850 .................... £ 3.762.480
1851 .................... £ 3.548.595
Bu miktarların en azından üçte-ikisinin, İstanbul dahil, Karadeniz limanlarına gitmiş olması gerekir. Hızla büyüyen bu ticaret, Karadeniz ile, onun anahtarları olan Çanakkale ve İstanbul boğazlarını yöneten güce güven duyulmasına bağlıdır. Bunları kim elinde tutarsa, Akdeniz’in bu son uzantısına geçişi, keyfine göre açabilir ya da kapatabilir. Rusya’nın, İstanbul’u ele geçirmesine bir kez izin verilirse, onun kendi ticaret alanını İngiltere’nin işgal etmesine yolaçan kapıyı açık tutmasını kim bekleyebilir?
Türkiye’nin ve özellikle Çanakkale Boğazının ticaret yönünden önemi konusunda bu kadar söz yeter. Apaçık ortada ki, sadece geniş bir ticaret değil, ama aynı zamanda Avrupa’nın Orta Asya ile bellibaşlı ilişkileri ve bunun sonucu olarak bu geniş gölgenin yeniden uygarlaştırılması, bu kapılar yoluyla Karadeniz’de yapılacak, kesintisiz alış-veriş özgürlüğüne bağlıdır.
Şimdi de askerî açıdan düşünceler. Çanakkale ve İstanbul boğazlarının ticarî önemi, bu boğazlan, birinci sınıf askerî mevziler, yani herhangi bir savaşta sonucu kararlaştırıcı etkinlikte mevziler haline getirmektedir, iki denizin birleştiği böyle noktalardan biri Cebelitarık, öteki Helsingör’dür. Ama Çanakkale Boğazı, yeri bakımından, daha da önemlidir. Cebelitarık ya da [sayfa 33] Helsingör’de bir top, bu noktaların üzerinde bulunduğu su yolunun tamamını denetim altında tutamaz; su yolunu kapatmak için bir donanmanın yardımına gerek vardı; buna karşılık Çanakkale ve İstanbul boğazlarının darlığı öyledir ki, Rusların ele geçirirlerse kurmak için bir saat bile yitirmeyecekleri, tam yerine konmuş, iyi silahlandırılmış birkaç istihkam, buradan geçme girişiminde bulunmaları halinde dünya donanmalarının tümüne birden meydan okuyabilir. Boğazların Rusya’nın eline geçmesi durumunda Karadeniz, Rusya’nın tam göbeğindeki Ladoga gölünden çok daha fazla Rus gölü olabilir. Kafkasyalıların direnci derhal tükenir; Trabzon bir Rus limanı, Tuna bir Rus nehri olur. Bundan başka İstanbul alınınca Türkiye ikiye bölünür. Asya Türkiyesi ile Avrupa Türkiyesi arasında destek ve ulaşımı sağlayacak bir bağlantı kalmaz; ve Asya’ya püskürtülen Türk ordusunun gücü, tam olarak zararsız hale geleceği için, ana gövdeden ayrılmış ve kanatta kalmış olan Makedonya, Tesalya ve Arnavutluk, kendilerine boyun eğdirecek fatihe herhangi bir güçlük çıkarmazlar; iç düzeni sağlayacak bir ordu ve merhamet dilemekten başka yapacakları bir şey yoktur.
Ama, evrensel imparatorluk yolunda bu noktaya kadar gelen bu dev ve büyümüş güç, burada durabilir mi? Kendisi istemese bile, koşullar, durmasını önleyecektir. Türkiye ile Yunanistan’ı kendisine katmak suretiyle bu güç, mükemmel limanlara sahip olacaktır. Rumlar onun donanması için yetenekli denizciler sağlayacaktır, İstanbul sayesinde, Akdeniz’in eşiğinde durmaktadır; Dıraç ve Antivan’den Arta’ya kadar Arnavutluk kıyısı sayesinde Adriyatik’in tam göbeğindedir; İngilizlerin İyonya adaları onun görüş uzaklığı içindedir. Malta 36 saatlik bir deniz yolundadır. Avusturya topraklarını kuzeyden, doğudan ve güneyden çevirmiş olacağı için Rusya, Habsburgları kendi vasalları arasında sayacaktır. Dahası var, bir başka sorun da olasıdır, hatta olasılıktan da fazla bir şeydir, imparatorluğun kırık kırık, dalgalı ve doğal sınırları nedeniyle kötü çizilmiş olan Batı sınırının düzeltilmesi gereği ortaya çıkabilir; ve Rusya’nın doğal sınırının Danzig’den ya da belki de Stettin’den Triyeste’ye uzandığı görülebilir. Ve fethin yeni bir fethi, toprak katmanın yeni bir toprak katmayı izlemesi ne kadar kesinse, Rusya’nın Türkiye’yi alması, Macaristan’ı, Prusya’yı, Galiçya’yı kendine katmasının ve Slav birliğine inanmış bazı bağnaz filozofların düşünü gördüğü Slav imparatorluğunu gerçekleştirmesinin ancak başlangıcı olur.
Rusya, kesinlikle fetihçi bir ulustur. 1789’un büyük hareketi, yani demokratik ülkülerin ve insanoğlunun doğal özgürlük susuzluğunun patlayıcı gücü olan Avrupa Devrimi, kuvvet gösterilerini müthiş bir hasım haline getirinceye kadar da yüzyıl süreyle böyleydi. O dönemden bu yana, gerçekte Avrupa kıtasında iki kuvvet var – Rusya ve Mutlakiyetçilik, Devrim ve Demokrasi. Şimdilik devrim bastırılmış gibi görünüyor, ama yaşamaktadır. Kendisinden her zamanki gibi derin bir korku duyuluyor. Milano’daki son kalkışma haberlerine gösterilen tepkinin şiddetini görüyorsunuz.29 Ama Rusya’nın Türkiye’ye sahip olmasına izin verilirse ve gücü, böylece, hemen hemen yarı yarıya artarsa, Avrupa’nın tüm geri kalan kesiminden üstün duruma gelecektir. Böyle bir gelişme, devrim davası için anlatılmaz bir felaket olabilir. Türkiye’nin bağımsızlığının korunması ya da Osmanlı imparatorluğunun olası çözülüşü durumunda, Rusya’nın bu toprakları kendine katma tasarısının önlenmesi, en önemli sorundur. Böyle bir durumda, devrimci demokrasi ile İngiltere’nin çıkarları aynı doğrultudadır. Çarın, İstanbul’u başkentlerinden biri yapmasına, ne devrimci demokrasi, ne de İngiltere izin verebilir. Köşeye sıkıştığı zaman herbirinin öteki kadar azimle çara karşı direndiğini göreceğiz.
New-York Daily Tribune
n° 3740, 12 Nisan 1853
Başyazı