Header Ads

Header ADS

SİVASTOPOL KUŞATMASI - ENGELS

Engels
Alma savaşından sonra Kırım’da müttefiklerin esas başarısı, Lord Raglan’ın Alma’dan Balaklava’ya yaptığı ünlü kanat yürüyüşü oldu. Bu yürüyüşle Raglan, kampanyanın görünüşteki hedefini, Sivastopol’ün ele geçirilip işgal edilmesi amacından, tahkimatın bir bölümüne –üstelik zayıf bölümüne– karşı bir coup de main’e[232] dönüştürdü. Kuşkusuz, amaçlar arasında, Rus filolarının, gemi doklarının, cephaneliklerin tahribi de var. Bu maç gerçekleşir gerçekleşmez müttefik kuvvetlerin geri çekilmesi öngörülüyor, bunun böyle olması gerektiği, tüm harekattan apaçık belliydi. Böylelikle kalenin kuzey cephesine saldırı fikri bir yana konmuş oluyordu. Hakim cephe olan bu cepheye saldırmak, gerçekte, tek başına sonuca götürücü olabilirdi. Bundan cayılması, sefer için çizilen programın –kalenin tamamen ele geçirilip işgal edilmesi– uygulanmasına muktedir olunmadığının açıkça itirafıdır. Her ne ise, söylediğimiz gibi, bu yürüyüşün kendisi, gazetelerde sütunlar ve sütunlar boyunca uzayıp giden tumturaklı, anlaşılmaz sözlerle, komutanlığın şahane bir darbesi olarak övüldü. Londra’nın büyük gazeteleri dahi, bölgede kendi muhabirleri bulunduğu halde, aradan bir ay geçinceye ve görünüşe bakılırsa, hükümet kendilerine ipucu verinceye dek gerçeği kavramadılar. 28 Ekimde ilk kez gerçek durumu gören The Times, kampanyanın ancak ikincil amacına ulaşabileceğini, körfezin kuzeyindeki kalelerin, gönüllü olarak teslim olmazlarsa, pek ele geçirilemeyeceklerini belirtiyor. Ancak The Times, bu kalelerin efendice davranıp teslim olacaklarını umuyor, bir kez esas gövde ele geçirilince, ona bağlı olan, tahkim edilmiş bütün öteki yerlerin direnmekten vazgeçmek zorunda olduklarını söylüyor. Ancak gerçek o ki, Sivastopol kentine bağımlı olan Kuzey Kalesi değildir. Kuzey Kalesine bağlı olan Sivastopol kentidir. Korkarız, çağdaşımız olan gazetenin kanıtları, bu kadar kuvvetli bir kaleyi almaya yetmez. 

Sözkonusu “şanlı yürüyüş”ten bu yana müttefiklerin pek bir girişimde bulunmadıkları doğru. Bu nedenle kimseye pek övünecek bir şey çıkmadı. O yüzdendir ki, atlantik-aşırı çağdaşlarımız, sözkonusu yürüyüşten olabildiği ölçüde yararlanmaya çalışıyorlar. Kuşatmanın kendisine gelince, şu ana kadar yapılanlara bakınca, belki de bu konuda ne kadar az konuşulursa o kadar iyi olacağını düşünüyor olabilirler. Ancak biz tarafsızlıktan başka herhangi bir şeyle bağlı olmadığımıza göre, o kadar duyarlı davranmayacağız. Gerçek şu ki, bir defa, bu savaş, aşırı ölçüde garip, ama kuşatma, garibin de garibi. Savaşın büyük özeliklerinden biri görünüşe bakılırsa, arazi tahkimatlarının alınamayacağına inanılmasıdır, ilkin Oltenitza’da, bir-iki saat süreyle eski biçim top ateşi açılmış, sonra müstahkem mevkilere saldırıya girişilmiş, ancak başarı elde edilememişti. Kalafat’ta Ruslar saldırıya bile geçmeye cesaret edemediler. Silistre’de savaşın asıl yükünü bir toprak tabya taşıdı ve düşmanın en çılgın saldırısıyla yüzyüze gelip nerdeyse yerlebir edildiği zaman bile dayandı. Şimdi Sivastopol’da basit bir dizi müstahkem mevki, kale duvarlarına karşı kullanılan topçu bataryalarının çok daha geniş ateşiyle onurlandırılıyor. Üstelik bu topçu, en düzenli kalelere karşı şimdiye dek kullanılmış olan topçudan çok daha ağır. Uzun barış dönemi içinde, sınaî gelişme soncu, savaş araç ve gereçleri ne ölçüde gelişmişse, savaş sanatı da o ölçüde bozulmuştur. Bu kuşatma, bu gerçeğin en göze çarpıcı kanıtıdır. Napoléon, Sivastopol önündeki bataryaların sekiz ve on inçlik toplarla donatılmış olduğunu görseydi, herhalde kendini gülmekten alıkoyamazdı, ama durun, daha bitmedi.
1 Ekim dolaylarında müttefikler yerlerini almışlardı, ancak 8 ya da 9 Ekime kadar işe başlamadılar ve 17 Ekimden önce ateş açılmadı. Bunun nedeni, topların daha önce getirilememiş olmasıydı. Aşılacak yer, dört-beş millik bir uzaklıktı, toprak sert ve sağlamdı, çok az dalgalıydı, üstelik bir bölümü geçit verir yoldu. Ancak toplan çekecek yük öküzleri yoktu. Kırım’da yüz öküzü mü yok – Kırım dünyanın en zengin sığır sürülerine sahip bir ülke. Baydar vadisinde, Çernaya tepelerinden baktığınız zaman [sayfa 494] gözünüzle görebileceğiniz uzaklıkta, gerekirse tüm birleşik donanmayı o tepelerden aşırabilecek kadar çok öküz vardı. Ama Baydar, vadisi Kazaklara açıktı ve herhangi bir yağmalama girişimini koruması gereken müttefik süvariler, bu müthiş hasımla karşı karşıya gelebilirlerdi. Ayrıca, müttefikler ora halkıyla iyi ilişkiler içinde olmalı, onların malına-mülkine elkoymamalıydı. İşte bu bahanelerle bizim İngiliz çağdaşlarımız, Raglan’la Canrobert’in, bir yandan Sivastopol’ü güneyden ablukaya alırken, kendilerinin de Mençikov’un Çemaya’daki ileri karakolları tarafından ablukaya alındıkları gerçeğini gözlerden saklamaya çalışıyorlar. Bunun böyle olduğu, müttefik askerlerin, en son raporlara kadar, elde taze et bulunmadığı için tuzlanmış konserve etle yetinmek zorunda kalmalarından da anlaşılıyor. 

Ekimin 3’ünde beş Rus taburu, Inkerman yakınında Çernaya’yı geçtiler ve güneyden kaleye girmelerine karşı durulmadı, çünkü “bu, müttefiklerin yararınaydı”. Orijinal bir savaş tutumu! Yenilmiş, maneviyatı bozuk, üzgün diye gösterilen düşman, müttefiklerinin burnunun dibinde, Sivastopol’a 3.000 kişi gönderiyor. Düşmanın, bunu yaparken bir gerekçesi olması gerekir. Ama bu askerleri yollarken düşmanın gerekçeleri varsa, Raglan’ın da, onların, önünde temanna ederek kaleye girmelerine izin verirken, kendine göre bazı gerekçeleri vardır. Kalenin çok kalabalık hale geleceğini düşünüyor. Ancak bu düşüncesini hangi temele dayandırdığı açık değil. Oysa, Rus hatları içinde kalan dört mil karelik alanın yanısıra, tüm kuzey kıyıları ve onun gerisinde uzayıp giden topraklar var. Asker fazlası bu topraklara sadece on dakika içinde aktarılabilir. Sadece bir yandan ablukaya alınan bir yerin, aşırı kalabalıklaştığının öne sürülmesi, saçmalığın tepe noktasıdır. 

Çıkarma ilk defa haber verildiği zaman, eğer kampanya uzarsa, müttefiklerin en büyük düşmanının hastalık olacağını söylemiştik. Şimdi hastalık, hem de en ciddi şekliyle kendini gösteriyor. Üstelik en azından İngiliz ordusunda tedavi çok kötü yürümekte. Hastalar öylesine ihmal edilmiş bulunuyor ki, Lord Raglan, tıp personeline hitaben çok sert bir tekdirname yayınlamak zorunda kaldı. Üstelik hepsi bu kadar da değil. Doktorlar İstanbul’da, ecza depoları Varna’da, hastalar ise Balaklava’da. Bu, yakın zamanlarda Louis Bonaparte tarafından Boulogne’da uzun uzadıya açıklanan, bir ordu iyi durumda bulunmak istiyorsa bir üçgen biçiminde yerleştirilmelidir yollu teorinin parlak bir örneği değil mi? Mevsim kötüleştikçe hastalık artıyor, alaylar küçülüyor –1.000 asker mevcuduyla gönderilmiş olan bir İngiliz alayında şimdi silahlı 600’den fazla asker sayamıyoruz– ve harekatın yavaşlığı da sürüp gidiyor. Hassa süvarilerinin, kırk yıllık talimin meyvesi olan geleneksel düzenleri böyle ufak-tefek şeylerle bozulacak değil ya! Haşmetmeaplarının kurallarına göre, Sivastopol alınsın da, ordu perişan olacakmış, ne çıkar! 

Alelade kuşatmalarda, kuşatanlar genellikle ilk bataryalarını, düşmanın yapılarına olabildiği kadar yakın bir yere yerleştirirler. Altıyüz ya da yediyüz yarda, bu açıdan, büyük bir uzaklık sayılır. Ama bunun gibi büyük bir kuşatmada, hele hele o kuşatma basit hafif istihkamlara karşı ise, Raglan’a göre, bunun tam tersi yapılmalıdır. Düşman, bizim, yediyüz yardaya yaklaşmamıza izin veriyor, ama düşmanın, yapmamızı istediği şeyi hiçbir zaman yapmamalıyız. Böyle diyor Raglan ve bataryalarını 2.500 ya da 3.000 yarda uzaklıkta açıyor – eğer haberler en ufak bir kuşkuya yer bıraksaydı, buna inanmazdık. Raglan daha sonra 1.500 ve 1.200 yardaya kadar yaklaşıyor, ama ateş açmıyor ve ateş açmayışının nedenini de, kale duvarlarını yıkmakta kullanılacak topçunun etkin olabilmek için, yıkılacak duvarlardan üçyüz ya da dörtyüz yarda uzaklıkta bulunması gerekçesiyle açıklıyor. Uzun yollu bataryalar Lancaster toplarıyla uzun yollu on inçlik toplara sahip olmalıdır, çünkü İngiliz topçuluk uzmanları, anlaşılan, bu topların teleskop gibi bir şey olduğuna, ne kadar uzakta olursa o kadar işe yarayacağına inanıyorlar. Gerçekte, donanmanın silahlandırılması bakımından çok mükemmel olan bu uzun yollu top konusu, iş, kara topçusuna gelince, ona yarar sağlamaktan çok karışıklığa ve aldatmacaya yolaçtı. Bu gülünç bataryalarda, bunun bir örneğini görüyoruz. 

Sivastopol’ün, bütün bu deha ve keskin zekâ patlamalarını tahrik eden kara tarafındaki müstahkem yerleri şunlar: Batı kesiminde (Fransızların saldırdığı) Karantina kalesinin bir ya da iki cephesi korumasız. Bunun gerisinde mazgal delikleri olan duvar var, Karantina körfezinin baş kısmına doğru uzanıyor, bir tepede yuvarlak bir kulede son buluyor. Bu kule, kendi çevresinde kurulan toprak tabyanın bir parçasını oluşturuyor. Oradan itibaren üç kadem kalınlıkta bir duvar, limanın yukarı ucuna kadar uzanıyor Ve Sivastopol’ü güney-batıdan çeviriyor. Söylendiğine göre, bu duvar, savunmaya elverişli değil, oysa kolaylıkla savunulur duruma getirilebilir. Savunmaya elverişli olmadığı içindir ki, bu duvarın önünde küçük toprak tabyalar yer alıyor ve ancak o tabyalarla korunuyor. Limanın sonundan doğuya, Kalafat körfesine doğru (İngilizlerin cepheden saldırdığı yer), yukarda anlattığımıza benzer biçimde, yarımay şeklindeki tabyalarla çevrilen ve korunan iki kule dışında hiçbir düzenli savunma tesisi yok. Düzensiz bazı [sayfa 496] toprak tabyalar var, eğer yüzbaşı Biddulph’ın yerinde çizdiği, yayınlanmış planlara inanacaksak, bunların tümü, büyük bir iddiası olmayan istihkamları oluşturuyorlar. Her şey bir yana, bu planlar, gerisi korunmayan tahkimattan ibaret sadece bir tek savunma hattı olduğunu göstermekte. Rusların aşırı ölçüde sevdiği kapalı hiçbir tabya görünmüyor. Ancak durumun böyle olduğuna inanamayız. Eğer ele geçirilecek tek hat bu olsaydı, İngilizlerin bu hattı çoktan, hem de süngüleriyle almış olmaları gerekirdi. Bunun gerisinde ikinci bir tabya hattının bulunması gerekir. 

Rus müstahkem mevkilerinin tümü, donanmanın ağır toplarıyla donatılmış bulunuyor – Ruslar bu silahlardan aslında çok yararlanabilirler. Ama uygulama pek rezilce. Bütün gün, bütün gece düşman üzerine ateş ediyorlar, sadece yüz atıştan birinde vuruyorlar. Kimbilir, belki de Lord Raglan’ı, toplarını, güvenilir bir uzaklıkta 3.000 yarda da kurmaya iten şey de bu zavallı ateş olmuştur. Müttefik donanmanın ve orduların üç gün boyunca sürdürdükleri ateşten sonra, İngilizlerin kendi taraflarında bir gedik açtıkları, ancak Fransızların henüz kendi işlerini tamamlamadıkları bildiriliyor. Bu gerçekleşir gerçekleşmez, saldırıya girişilecekti. Müttefik bataryaların uzaklığı konusunda kesin bilgimiz olmasaydı müthiş ölçüde büyük çaplı 200 topun böyle bir savunmayı yarmak için üç ya da dört gün çabalamış olduğuna inanmazdık. Elde edilen sonuçlar konusunda bu kadar söz yeter, harekatın sonunda ne olursa olsun, hiç kuşku yok ki, Sivastopol kuşatmasının askeri tarihte bir benzeri olmayacaktır. 

Yaklaşık olarak 30 Ekim 1854’te yazılmıştır. 

New-York Daily Tribune 
n° 4236, 15 Kasım 1854 Başyazı
Blogger tarafından desteklenmektedir.