Ne Yapmalı? - SİYASAL TEŞHİRLER VE "DEVRİMCİ EYLEM EĞİTİMİ"
V. İ. LENİN
Ne Yapmalı?
(Hareketimizin Canalıcı Sorunları)
Ne Yapmalı?
(Hareketimizin Canalıcı Sorunları)
C. SİYASAL TEŞHİRLER VE "DEVRİMCİ EYLEM EĞİTİMİ"
İskra'nın karşısına "çalışan yığınların eylemini yükseltme teorisi"ni sürmekle, Martinov, gerçekte, bu eylemi alçaltma eğilimini açığa vurmuştur; çünkü, o, bütün ekonomistlerin önünde secdeye yattıkları iktisadi mücadelenin, yeğ sayılması gereken mücadele, özel önem taşıyan ve yığınların eylemini yükseltebilmek için "en geniş uygulanabilirliğe sahip" bir araç olduğunu, bunun, bu eylem için en geniş alan olduğunu söylemiştir. Bu tipik bir yanılgıdır, çünkü yalnız Martinov'a özgü bir şey olmaktan uzaktır.
Gerçekte "emekçi yığınların eylemini yükseltmek", ancak, bu eylem "iktisadi bir temel üzerinde siyasal ajitasyon"la sınırlanmadığı zaman olanaklıdır. Siyasal ajitasyonun zorunlu olarak genişlemesinin temel bir koşulu, siyasal teşhirlerin kapsamlı bir biçimde örgütlendirilmesidir. Ancak, böyle bir teşhir aracılığıyladır ki, yığınlar siyasal bilinç ve devrimci eylemi eğitebilirler. İşte bunun içindir ki, bu eylem, bütün uluslararası sosyal-demokrasinin en önemli işlevlerinden birisidir, çünkü siyasal özgürlük bile bu teşhirleri ortadan kaldırmaz, olsa olsa onun doğrultusunu birakcık değiştirir. Nitekim Alman Partisi, özellikle siyasal teşhir kampanyasını yorulmak bilmez bir enerjiyle yürütüyor olması sayesinde durumunu güçlendirmekte ve etki alanını genişletmektedir. Eğer işçiler, hangi sınıfları etkiliyor olursa olsun, zorbalık, baskı, zor ve suistimalin her türlüsüne karşı tepki göstermede eğitilmemişlerse, ve işçiler bunlara karşı, başka herhangi bir açıdan değil de, sosyal-demokrat açıdan tepki göstermede eğitilmemişlerse, işçi sınıfı bilinci, gerçek bir siyasal bilinç olamaz.
Eğer işçiler, öteki toplumsal sınıfların herbirini, entellektüel, manevi ve siyasal yaşamlarının bütün belirtilerinde gözleyebilmek için somut ve her şeyden önce güncel siyasal olgular ve olaylardan yararlanmasını öğrenmezlerse; eğer materyalist tahlil ve ölçütleri, nüfusun bütün sınıflarının, tabakalarının ve gruplarının yaşam ve eylemlerinin bütün yönlerine pratik olarak uygulamayı öğrenmezlerse, çalışan yığınların bilinci, gerçek bir sınıf bilinci olamaz. Kim, işçi sınıfının dikkatini, gözlemini ve bilincini, tamamıyla ya da hatta esas olarak işçi sınıfı üzerinde yoğunlaştırıyorsa, böylesi, sosyal-demokrat değildir; çünkü, kendini iyi tanıyabilmesi için, işçi sınıfının, modern toplumun bütün sınıfları arasında karşılıklı ilişkiler konusunda tam bir bilgi, sadece teorik bilgisi değil, hatta daha doğru olarak ifade edelim; teorik olmaktan çok, siyasal yaşam deneyimine dayanan pratik bilgisi olması gerekir.
Bu nedenle yığınları siyasal harekete çekmek için en geniş uygulanabilirliğe sahip araç olarak ekonomistlerimizin va'zettikleri iktisadi mücadele kavramı, pratik sonuçları bakımından çok zararlı ve gericidir. Bir sosyal-demokrat haline gelebilmesi için, işçi, toprakbeyi ile papazın, yüksek memur ile köylünün, öğrenci ile serserinin iktisadi niteliği ve toplumsal ve siyasal özellikleri konusunda açık-seçik bir fikre sahip olmalıdır; onların güçlü ve zayıf yanlarını bilmelidir; her sınıf ve tabakanın kendi bencil özlemlerini, kendi gerçek "iç yapısını" gizlemek için kullandığı bütün parlak sözlerin ve safsataların anlamını kavramalıdır; belirli kurumların ve yasaların yansıttığı şu ya da bu çıkarların neler olduğunu ve bu yansıtmanın nasıl olduğunu anlamalıdır. Ama bu "açık-seçik tablo", herhangi bir kitaptan edinilemez. İşçi, bunu, ancak canlı örneklerden, belirli bir anda çevremizde olup bitenlerin, herkesin üzerinde konuştuğu ya da birisinin fısıldadığı şu ya da bu olayda, rakamlarda, mahkeme kararlarında vb. belirenin sıcağı sıcağına teşhirinden edinebilir. Bu kapsamlı siyasal teşhirler, yığınları devrimci eylem bakımından eğitmenin zorunlu ve temel bir koşuludur.
Rus işçileri, polisin halka zorbaca davranışına karşı, dinsel mezheplere zulmedilmesine, köylülerin kırbaçlanmasına karşı, amansız sansüre, askerlere işkence edilmesine, en masum kültürel girişimlerin bastırılmasına vb. karşı niçin hâlâ bu kadar az devrimci eylemde bulunmaktadır? Böyle bir eylem, "elle tutulur sonuçlar vaadetmediği"nden, "olumlu" fazla birşey sağlamadığından, "iktisadi mücadelenin" onları buna "itmediği"nden ötürü müdür? Böyle bir görüşü benimsemek, yineliyoruz, saldırıyı gerekmediği yere yöneltmek olur, kişinin kendi darkafalılığını "ya da bernştayncılığını" işçi yığınlarına yüklemek olur. Eğer bütün utanç verici haksızlıklara karşı yeteri kadar geniş, çarpıcı ve anında teşhirleri hâlâ örgütleyemiyorsak suç bizdedir, yığın hareketinin gerisinde kalışımızdadır.
Bunu yaptığımız zaman (ve bunu yapmak zorundayız ve yapabiliriz de), en geri işçi bile, öğrencilerin ve dinsel mezheplerin de, köylülerin ve yazarların da, kendisini yaşamının her adımında baskı altında tutan ve ezen aynı karanlık güçler tarafından hareketlere ve keyfi davranışlara ugradıklarını anlayacak ya da içinde duyacaktır; ve bunu duyunca, kendisi de tepki göstermek isteyecektir, bu yolda dayanılmaz bir istek duyacak ve gereğini yapmayı bilecektir; bugün sansürcüleri "yuhalayacak", yarın bir köylü ayaklanmasını amansızca bastırmış olan valinin evi önünde gösteri yapacak, öbür gün kutsal engizisyonun işini gören papaz kılıklı jandarmalara bir ders verecektir, vb. Şimdiye kadar çalışan yığınların önüne mümkün olan bütün konularda uygun teşhirleri sermekte çok az şey, ya da hemen hiç bir şey yapmadık. Bir çoğumuz, henüz bu yükümlülüğümüzün bilincine varmış değildir, ve fabrika yaşamının dar çerçevesi içinde "günlük tekdüze mücadelenin" ardında kendiliğinden sürüklenmektedir. Bu durumda, "İskra, günlük tekdüze mücadelenin ilerleyişinin önemini küçümseme ve buna karşılık parlak ve eksiksiz düşüncelerin propagandasını yeğ tutma eğilimindedir" (Martinov, s.61) demek, partiyi geriletmek, hazırlıksızlığımızı ve geriliğimizi savunmak ve yüceltmek demektir.
Yığınları eyleme çağırmaya gelince, enerjik bir siyasal ajitasyon olur olmaz, canlı ve çarpıcı teşhirler etkin olur olmaz, bu, kendi kendine olacaktır. Bir suçluyu suçüstü yakalamak ve onu hemen bütün halkın önünde ve her yerde teşhir etmek, bir sürü "çağrılar" kaleme almaktan çok daha etkilidir; ve etkisi öyledir ki, çok kez kimin yığınlara "çağrıda" bulunduğunu ve kimin şu ya da bu gösteri planını vb. önerdiğini saptamayı kesinkes olanaksız kılar. Deyimin genel değil somut anlamındaki eylem çağrıları, ancak eylem yerinde yapılabilir; ancak harekete bizzat kendileri girişenler, ve bunu anında yapabilenler böyle çağrılarda bulunabilirler. Biz sosyal-demokrat yazarlara düşen de, siyasal teşhirleri ve siyasal ajitasyonu derinleştirmek, genişletmek ve yeğinleştermektir.
Geçerken "eylem çağrıları" konusunda bir noktaya değinelim. İlkyaz olaylarından[57] önce, işçiler için elle tutulur sonuç1ar vaadetmediği kesin olan bir sorunda, yani ögrencilerin askere alınması sorununda, işçileri etkin olarak müdahale etmeye çağıran tek gazete İskra olmuştur. "183 öğrencinin askere alınması" ile ilgili 11 Ocak tarihli emrin yayınlanmasından hemen sonra, İskra (Şubat sayısı, n° 2 [52*]) bu konuda bir makale yayınladı ve henüz gösteriler başlamadan önce işçileri "öğrencilerin yardımına koşmaya" çağırdı, "halkı" hükümetin bu küstahça meydan okumasına karşı çıkmaya çağırdı. Şimdi soruyoruz. Martinov'un "eylem çağrıları"ndan bu kadar sözetmesine ve giderek "eylem çağrıları"nın eylemin özel bir biçimi olduğunu ileri sürmesine karşın, bu çağrı hakkında tek sözcük söylememiş olmasını nasıl açıklamak gerekir? Bunun ardından da, "elle tutulur sonuçlar vaadeden" istemler uğruna mücadeleye yeteri kadar "çağrılar" yayınlamadığı için İskra'nın tek yanlı olduğunu iddia etmesi düpedüz darkafalılık değil midir?
Raboçeye Dyelo da dahil olmak üzere, ekonomistlerimiz başarılıydılar, çünkü, geri işçilere ayak uydurdular. Ama sosyal-demokrat işçi, devrimci işçi, (ve bunlarin sayısı gittikçe artmaktadır) "elle tutulur sonuçlar vaadeden" istemler vb. uğruna mücadele konusundaki gevezelikleri öfkeyle reddedecektir, çünkü o, bunun, eski türkünün, rubleye bir kopek ekleme türküsünün yeni biçimde ifade edilmesinden başka bir şey olmadığını anlayacaktır. Ve bu işçi, Raboçaya Mysıl ve Raboçeye Dyelo'dan kendisine akıl öğretmeye gelenlere şöyle diyecektir: bizim kendi başımıza pekâlâ üstesinden geleceğimiz bir işe böyle aşırı gayretkeşlikle karışmakla, kendinizi boş yere meşgul ediyorsunuz ve asıl görevlerinizden kaçıyorsunuz baylar. Sosyal-demokratların görevinin iktisadi mücadelenin kendisine siyasal bir nitelik kazandırmak olduğu yolundaki iddianızda zekice olan hiç bir şey yoktur; bu, sadece bir başlangıçtır ve sosyal-demokratların temel görevi değildir; çünkü, Rusya dahil, bütün dünyada, iktisadi mücadeleye siyasal nitelik kazandırmaya ilk kalkışan, çok kez, bizzat polis olmuştur; hükümetin kimi desteklediğini kavramayı işçiler kendileri öğreniyorlar. [53*]
Yeni bir Amerika keşfetmiş gibi bu kadar övgüsünü yaptığınız "işçilerin işverene ve hükümete karşı iktisadi mücadelesi", bugün Rusya'nın her tarafında, en ücra köşelerinde bile, grevlerden sözedildiğini işitmiş, ama sosyalizm konusunda hiç bir şey duymamış işçilerin kendileri tarafından yürütülmektedir. Elle tutulur sonuçlar vaadeden somut istemler ileri sürerek biz işçiler arasında harekete geçirmek istediğimiz "eylemi" biz zaten ortaya koyuyoruz ve günlük, sınırlı sendikal çalışmalarımızda, bu somut istemleri çoğu kez aydınlardan hiç bir yardım görmeksizin biz kendimiz ileri sürüyoruz. Ama bu eylem bize yetmiyor; biz sadece "iktisadi" siyaset lapasıyla beslenecek çocuklar değiliz. Biz ötekilerin bütün bildiklerini bilmek istiyoruz. Siyasal yaşamın bütün yönlerini ayrıntılı olarak öğrenmek ve tek tek her siyasal olaya etkin olarak katılmak istiyoruz. Bunu yapabilmek için, aydınların, bizzat bizim pek iyi bildiğimiz şeyleri biraz daha az yinelemeleri, ve henüz bilmediğimiz şeyleri, fabrikadaki "iktisadi" deneyimin bize hiç bir zaman öğretmeyeceği şeyleri, yani siyasal bilgileri biraz daha fazla vermeleri gerekir.
Bu bilgileri, siz aydınların edinmesi kolaydır, ve bunları şimdiye kadar sunduğunuz miktarlardan yüz kez ve bin kez daha büyük miktarlar halinde bize sunmanız görevinizdir; bu bilgileri, bize, sadece tartışmalar, broşürler ve makaleler biçiminde değil (açık sözlülüğümüzü bize bağışlayın; bunlar çok kez bir hayli cansıkıcı olmaktadırlar), hükümetimizin ve yönetici sınıflarımızın yaşamın bütün alanlarında şu anda ne yaptıklarını canlı teşhirler biçiminde iletiniz. Bu görevinizi yerine getirmek için daha çok çaba gösteriniz ve "çalışan yığınların eylemini yükseltmek" konusunda biraz daha az konuşunuz. Biz sizin sandığınızdan çok daha aktifiz, ve hiç bir "elle tutulur sonuç" vaadetmeyen istemleri bile açık sokak savaşlarıyla pekâlâ destekleyecek durumdayız. Bizim eylemimizi "yükseltmek" size düşmez, çünkü eylemden asıl yoksun olan sizlersiniz. Kendiliğindenliğe daha az boyuneğin ve kendi eyleminizi yükseltmeyi biraz daha çok düşünün baylar!
EKONOMIZM ILE TERÖRIZM ARASINDAKI ORTAK YAN NEDIR?
İskra'nın karşısına "çalışan yığınların eylemini yükseltme teorisi"ni sürmekle, Martinov, gerçekte, bu eylemi alçaltma eğilimini açığa vurmuştur; çünkü, o, bütün ekonomistlerin önünde secdeye yattıkları iktisadi mücadelenin, yeğ sayılması gereken mücadele, özel önem taşıyan ve yığınların eylemini yükseltebilmek için "en geniş uygulanabilirliğe sahip" bir araç olduğunu, bunun, bu eylem için en geniş alan olduğunu söylemiştir. Bu tipik bir yanılgıdır, çünkü yalnız Martinov'a özgü bir şey olmaktan uzaktır.
Gerçekte "emekçi yığınların eylemini yükseltmek", ancak, bu eylem "iktisadi bir temel üzerinde siyasal ajitasyon"la sınırlanmadığı zaman olanaklıdır. Siyasal ajitasyonun zorunlu olarak genişlemesinin temel bir koşulu, siyasal teşhirlerin kapsamlı bir biçimde örgütlendirilmesidir. Ancak, böyle bir teşhir aracılığıyladır ki, yığınlar siyasal bilinç ve devrimci eylemi eğitebilirler. İşte bunun içindir ki, bu eylem, bütün uluslararası sosyal-demokrasinin en önemli işlevlerinden birisidir, çünkü siyasal özgürlük bile bu teşhirleri ortadan kaldırmaz, olsa olsa onun doğrultusunu birakcık değiştirir. Nitekim Alman Partisi, özellikle siyasal teşhir kampanyasını yorulmak bilmez bir enerjiyle yürütüyor olması sayesinde durumunu güçlendirmekte ve etki alanını genişletmektedir. Eğer işçiler, hangi sınıfları etkiliyor olursa olsun, zorbalık, baskı, zor ve suistimalin her türlüsüne karşı tepki göstermede eğitilmemişlerse, ve işçiler bunlara karşı, başka herhangi bir açıdan değil de, sosyal-demokrat açıdan tepki göstermede eğitilmemişlerse, işçi sınıfı bilinci, gerçek bir siyasal bilinç olamaz.
Eğer işçiler, öteki toplumsal sınıfların herbirini, entellektüel, manevi ve siyasal yaşamlarının bütün belirtilerinde gözleyebilmek için somut ve her şeyden önce güncel siyasal olgular ve olaylardan yararlanmasını öğrenmezlerse; eğer materyalist tahlil ve ölçütleri, nüfusun bütün sınıflarının, tabakalarının ve gruplarının yaşam ve eylemlerinin bütün yönlerine pratik olarak uygulamayı öğrenmezlerse, çalışan yığınların bilinci, gerçek bir sınıf bilinci olamaz. Kim, işçi sınıfının dikkatini, gözlemini ve bilincini, tamamıyla ya da hatta esas olarak işçi sınıfı üzerinde yoğunlaştırıyorsa, böylesi, sosyal-demokrat değildir; çünkü, kendini iyi tanıyabilmesi için, işçi sınıfının, modern toplumun bütün sınıfları arasında karşılıklı ilişkiler konusunda tam bir bilgi, sadece teorik bilgisi değil, hatta daha doğru olarak ifade edelim; teorik olmaktan çok, siyasal yaşam deneyimine dayanan pratik bilgisi olması gerekir.
Bu nedenle yığınları siyasal harekete çekmek için en geniş uygulanabilirliğe sahip araç olarak ekonomistlerimizin va'zettikleri iktisadi mücadele kavramı, pratik sonuçları bakımından çok zararlı ve gericidir. Bir sosyal-demokrat haline gelebilmesi için, işçi, toprakbeyi ile papazın, yüksek memur ile köylünün, öğrenci ile serserinin iktisadi niteliği ve toplumsal ve siyasal özellikleri konusunda açık-seçik bir fikre sahip olmalıdır; onların güçlü ve zayıf yanlarını bilmelidir; her sınıf ve tabakanın kendi bencil özlemlerini, kendi gerçek "iç yapısını" gizlemek için kullandığı bütün parlak sözlerin ve safsataların anlamını kavramalıdır; belirli kurumların ve yasaların yansıttığı şu ya da bu çıkarların neler olduğunu ve bu yansıtmanın nasıl olduğunu anlamalıdır. Ama bu "açık-seçik tablo", herhangi bir kitaptan edinilemez. İşçi, bunu, ancak canlı örneklerden, belirli bir anda çevremizde olup bitenlerin, herkesin üzerinde konuştuğu ya da birisinin fısıldadığı şu ya da bu olayda, rakamlarda, mahkeme kararlarında vb. belirenin sıcağı sıcağına teşhirinden edinebilir. Bu kapsamlı siyasal teşhirler, yığınları devrimci eylem bakımından eğitmenin zorunlu ve temel bir koşuludur.
Rus işçileri, polisin halka zorbaca davranışına karşı, dinsel mezheplere zulmedilmesine, köylülerin kırbaçlanmasına karşı, amansız sansüre, askerlere işkence edilmesine, en masum kültürel girişimlerin bastırılmasına vb. karşı niçin hâlâ bu kadar az devrimci eylemde bulunmaktadır? Böyle bir eylem, "elle tutulur sonuçlar vaadetmediği"nden, "olumlu" fazla birşey sağlamadığından, "iktisadi mücadelenin" onları buna "itmediği"nden ötürü müdür? Böyle bir görüşü benimsemek, yineliyoruz, saldırıyı gerekmediği yere yöneltmek olur, kişinin kendi darkafalılığını "ya da bernştayncılığını" işçi yığınlarına yüklemek olur. Eğer bütün utanç verici haksızlıklara karşı yeteri kadar geniş, çarpıcı ve anında teşhirleri hâlâ örgütleyemiyorsak suç bizdedir, yığın hareketinin gerisinde kalışımızdadır.
Bunu yaptığımız zaman (ve bunu yapmak zorundayız ve yapabiliriz de), en geri işçi bile, öğrencilerin ve dinsel mezheplerin de, köylülerin ve yazarların da, kendisini yaşamının her adımında baskı altında tutan ve ezen aynı karanlık güçler tarafından hareketlere ve keyfi davranışlara ugradıklarını anlayacak ya da içinde duyacaktır; ve bunu duyunca, kendisi de tepki göstermek isteyecektir, bu yolda dayanılmaz bir istek duyacak ve gereğini yapmayı bilecektir; bugün sansürcüleri "yuhalayacak", yarın bir köylü ayaklanmasını amansızca bastırmış olan valinin evi önünde gösteri yapacak, öbür gün kutsal engizisyonun işini gören papaz kılıklı jandarmalara bir ders verecektir, vb. Şimdiye kadar çalışan yığınların önüne mümkün olan bütün konularda uygun teşhirleri sermekte çok az şey, ya da hemen hiç bir şey yapmadık. Bir çoğumuz, henüz bu yükümlülüğümüzün bilincine varmış değildir, ve fabrika yaşamının dar çerçevesi içinde "günlük tekdüze mücadelenin" ardında kendiliğinden sürüklenmektedir. Bu durumda, "İskra, günlük tekdüze mücadelenin ilerleyişinin önemini küçümseme ve buna karşılık parlak ve eksiksiz düşüncelerin propagandasını yeğ tutma eğilimindedir" (Martinov, s.61) demek, partiyi geriletmek, hazırlıksızlığımızı ve geriliğimizi savunmak ve yüceltmek demektir.
Yığınları eyleme çağırmaya gelince, enerjik bir siyasal ajitasyon olur olmaz, canlı ve çarpıcı teşhirler etkin olur olmaz, bu, kendi kendine olacaktır. Bir suçluyu suçüstü yakalamak ve onu hemen bütün halkın önünde ve her yerde teşhir etmek, bir sürü "çağrılar" kaleme almaktan çok daha etkilidir; ve etkisi öyledir ki, çok kez kimin yığınlara "çağrıda" bulunduğunu ve kimin şu ya da bu gösteri planını vb. önerdiğini saptamayı kesinkes olanaksız kılar. Deyimin genel değil somut anlamındaki eylem çağrıları, ancak eylem yerinde yapılabilir; ancak harekete bizzat kendileri girişenler, ve bunu anında yapabilenler böyle çağrılarda bulunabilirler. Biz sosyal-demokrat yazarlara düşen de, siyasal teşhirleri ve siyasal ajitasyonu derinleştirmek, genişletmek ve yeğinleştermektir.
Geçerken "eylem çağrıları" konusunda bir noktaya değinelim. İlkyaz olaylarından[57] önce, işçiler için elle tutulur sonuç1ar vaadetmediği kesin olan bir sorunda, yani ögrencilerin askere alınması sorununda, işçileri etkin olarak müdahale etmeye çağıran tek gazete İskra olmuştur. "183 öğrencinin askere alınması" ile ilgili 11 Ocak tarihli emrin yayınlanmasından hemen sonra, İskra (Şubat sayısı, n° 2 [52*]) bu konuda bir makale yayınladı ve henüz gösteriler başlamadan önce işçileri "öğrencilerin yardımına koşmaya" çağırdı, "halkı" hükümetin bu küstahça meydan okumasına karşı çıkmaya çağırdı. Şimdi soruyoruz. Martinov'un "eylem çağrıları"ndan bu kadar sözetmesine ve giderek "eylem çağrıları"nın eylemin özel bir biçimi olduğunu ileri sürmesine karşın, bu çağrı hakkında tek sözcük söylememiş olmasını nasıl açıklamak gerekir? Bunun ardından da, "elle tutulur sonuçlar vaadeden" istemler uğruna mücadeleye yeteri kadar "çağrılar" yayınlamadığı için İskra'nın tek yanlı olduğunu iddia etmesi düpedüz darkafalılık değil midir?
Raboçeye Dyelo da dahil olmak üzere, ekonomistlerimiz başarılıydılar, çünkü, geri işçilere ayak uydurdular. Ama sosyal-demokrat işçi, devrimci işçi, (ve bunlarin sayısı gittikçe artmaktadır) "elle tutulur sonuçlar vaadeden" istemler vb. uğruna mücadele konusundaki gevezelikleri öfkeyle reddedecektir, çünkü o, bunun, eski türkünün, rubleye bir kopek ekleme türküsünün yeni biçimde ifade edilmesinden başka bir şey olmadığını anlayacaktır. Ve bu işçi, Raboçaya Mysıl ve Raboçeye Dyelo'dan kendisine akıl öğretmeye gelenlere şöyle diyecektir: bizim kendi başımıza pekâlâ üstesinden geleceğimiz bir işe böyle aşırı gayretkeşlikle karışmakla, kendinizi boş yere meşgul ediyorsunuz ve asıl görevlerinizden kaçıyorsunuz baylar. Sosyal-demokratların görevinin iktisadi mücadelenin kendisine siyasal bir nitelik kazandırmak olduğu yolundaki iddianızda zekice olan hiç bir şey yoktur; bu, sadece bir başlangıçtır ve sosyal-demokratların temel görevi değildir; çünkü, Rusya dahil, bütün dünyada, iktisadi mücadeleye siyasal nitelik kazandırmaya ilk kalkışan, çok kez, bizzat polis olmuştur; hükümetin kimi desteklediğini kavramayı işçiler kendileri öğreniyorlar. [53*]
Yeni bir Amerika keşfetmiş gibi bu kadar övgüsünü yaptığınız "işçilerin işverene ve hükümete karşı iktisadi mücadelesi", bugün Rusya'nın her tarafında, en ücra köşelerinde bile, grevlerden sözedildiğini işitmiş, ama sosyalizm konusunda hiç bir şey duymamış işçilerin kendileri tarafından yürütülmektedir. Elle tutulur sonuçlar vaadeden somut istemler ileri sürerek biz işçiler arasında harekete geçirmek istediğimiz "eylemi" biz zaten ortaya koyuyoruz ve günlük, sınırlı sendikal çalışmalarımızda, bu somut istemleri çoğu kez aydınlardan hiç bir yardım görmeksizin biz kendimiz ileri sürüyoruz. Ama bu eylem bize yetmiyor; biz sadece "iktisadi" siyaset lapasıyla beslenecek çocuklar değiliz. Biz ötekilerin bütün bildiklerini bilmek istiyoruz. Siyasal yaşamın bütün yönlerini ayrıntılı olarak öğrenmek ve tek tek her siyasal olaya etkin olarak katılmak istiyoruz. Bunu yapabilmek için, aydınların, bizzat bizim pek iyi bildiğimiz şeyleri biraz daha az yinelemeleri, ve henüz bilmediğimiz şeyleri, fabrikadaki "iktisadi" deneyimin bize hiç bir zaman öğretmeyeceği şeyleri, yani siyasal bilgileri biraz daha fazla vermeleri gerekir.
Bu bilgileri, siz aydınların edinmesi kolaydır, ve bunları şimdiye kadar sunduğunuz miktarlardan yüz kez ve bin kez daha büyük miktarlar halinde bize sunmanız görevinizdir; bu bilgileri, bize, sadece tartışmalar, broşürler ve makaleler biçiminde değil (açık sözlülüğümüzü bize bağışlayın; bunlar çok kez bir hayli cansıkıcı olmaktadırlar), hükümetimizin ve yönetici sınıflarımızın yaşamın bütün alanlarında şu anda ne yaptıklarını canlı teşhirler biçiminde iletiniz. Bu görevinizi yerine getirmek için daha çok çaba gösteriniz ve "çalışan yığınların eylemini yükseltmek" konusunda biraz daha az konuşunuz. Biz sizin sandığınızdan çok daha aktifiz, ve hiç bir "elle tutulur sonuç" vaadetmeyen istemleri bile açık sokak savaşlarıyla pekâlâ destekleyecek durumdayız. Bizim eylemimizi "yükseltmek" size düşmez, çünkü eylemden asıl yoksun olan sizlersiniz. Kendiliğindenliğe daha az boyuneğin ve kendi eyleminizi yükseltmeyi biraz daha çok düşünün baylar!
EKONOMIZM ILE TERÖRIZM ARASINDAKI ORTAK YAN NEDIR?