Header Ads

Header ADS

II. EMPERYALİZM ÇAĞINDA DEMOKRASİNİN "GERÇEKLEŞMESİ OLANAĞI" VAR MIDIR?

Lenin: Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı


Polonyalı sosyal-demokratların, ulusların kaderlerini tayin ilkesine karşı sürdürdükleri polemik, tamamıyla, bunun kapitalist düzende "gerçekleşemeyeceği" iddiasına dayanır. Daha 1903'te, biz, İskra yanlıları, RSDİP İkinci Kongresinin, program komisyonunun iddialarına, gülmüş ve bunların (kötü şöhretli) ekonomistler tarafından savunulan marksizmin çarpıtılması niteliğindeki görüşün bir yinelenmesi olduğunu söylemiştik. Tezlerimizde bu yanılgı üzerinde özellikle durduk; oysa bütün tartışmanın teorik temeli olan asıl bu noktadaki iddialarımızdan hiç birine Polanyalı yoldaşlar yanıt vermemiştir (ya da verememiştir?). 

Ulusların kendi kaderlerini tayin ilkesinin iktisadi bakımdan olanaksızlığı, tıpkı bizim, makineleri yasaklamanın ya da emek parasının vb. kabulünün pratikte uygulanamaz olduğunu tanıtladığımız gibi bir iktisadi tahlil ile tanıtlanmalıydı. Kimse böyle bir tahlile yanaşmıyor. Emperyalizmin en saldırgan olduğu bir çağda, bir küçük ülkenin, hatta savaş ya da devrime başvurmaksızın, "istisnai olarak" pratikte uygulanmayan ulusların kaderlerini tayin ilkesini gerçekleştirebildiğinin tanıtlanabildiği(Norveç 1905 gibi) kapitalist düzende, "emek parasının dünyanın tek bir ülkesinde bile "istisnai olarak" da kabul ettirmede başarı' sağlandığını kimse iddia edemez.

Genel olarak, siyasal demokrasi ("saf" kapitalizm için teorik olarak normal üstyapı olmakla birlikte) kapitalizm üzerinde yükselmesi olanaklı olan üstyapı biçimlerinden ancak biridir. Gerçekler, hem kapitalizmin, hem emperyalizmin herhangi bir siyasal biçiminin çerçevesi içinde geliştiğini ve bunların tümünü kendisine bağımlı kıldığını gösterir. Bu bakımdan demokrasinin biçimlerinden birinin, onun istemlerinden birinin "gerçekleştirilemez" olduğunu iddia etmek temel teorik yanılgıdır. 

Polonyalı meslektaşlarımızdan bu iddialarımıza yanıt niteliğinde herhangi bir şey gelmediğinden, biz, tartışmayı bu noktada kapanmış sayıyoruz. İddiamızı tanıtlama yolunda, biz, içinde bulunduğumuz savaşın stratejik ve öteki yönlerine bağlı bulunan Polanya devletinin yeniden kurulmasının "pratikte olanaklı" olduğunu yadsımanın "gülünç" olduğu yolunda son derece somut bir iddia ileri sürdük. Herhangi bir yanıt gelmedi! 

Polonyalı yoldaşlar, "yabancı toprakların ilhakı konusunda siyasal demokrasinin biçimleri bir yana itilir, burada zora başvurma belirleyici roloynar. ... Sermaye, halkların devlet sınırları sorununu kendilerinin belirlemerine hiç bir zaman izin vermeyecektir. ..." diyerek (II'nci bölüm, l'inci paragraf) yalnızca, açıkça yanlış olan bir iddiayı yinelemişlerdir. Sanki "sermaye" emperyalizminin hizmetkarı olan kendi devlet memurlarını "halkın seçmesine" izin verirmiş gibi! Ya da, sanki, krallık yerine bir cumhuriyetin kurulması gibi, ya da düzenli ordu yerine milis kuvvetlerinin getirilmesi gibi, önemli demokratik sorunlar üzerine kararlar genel olarak "zora başvurulmadan" düşünülebilirmiş gibi. Öznel olarak,Polonyalı yoldaşlar, marksizmi "derinleştirmek" istiyorlar. Ama bunu başaramadıkları ortada. Nesnel olarak, onların pratikte uygulanamama üzerine sözleri oportünizmdir" çünkü onların üstü örtülü varsayımı, bunun, bir dizi devrimler olmaksızın "pratikte uygulanamayacağı"dır, tıpkı bir tüm olarak demokrasinin bütün istemleriyle birlikte emperyalist çağda pratikte uygulanamayacağı gibi. 

Yalnızca bir yerde, II'nci bölümün l'inci paragrafının sonunda, Alsace sorununu tartışırken, Polonyalı meslektaşlarımız, emperyalist ekonomizm tutumunu bıraktılar ve sorunu demokrasinJn biçimlerinden biri, olarak ele alarak ona, "ekonomiye" genel atıfta bulunmadan somut bir yanıt getirmeye çalıştılar. Burada da temel yanlış, böyle bir yaklaşımdı! Alsalsıların o tek başlarına, Fransızlara danışmadan, Alsace ülkesinin bir parçası Almanlara eğilim duyarken ye bunun bir savaş tehlikesi yaratacağı sözkönusuyken, Fransızlara Alsace'ın Fransa ile birleşmesini olup bittiye getirerek kabul ettirmeleri "bölgeci (particularist) ve demokratik olmayan" bir tutum olur!!! Buradaki kafa karışıklığı gerçekten eğlendirici: ulusların kendi kaderlerini tayin ilkesi, ezen bir devletten ayrılma özgürlüğünü varsayar (bu besbellidir ve bunu tezlerimizde özellikle belirttik); ama bir devletle birleşmenin, o devletin rızasını gerektiren bir şey olduğunu siyasette söylemek "adet değildir", nasıl ki, bir kapitalistin kâr alması için ya da bir işçinin ücreti kabul etmesi için "rızasının" gerektiği iktisatta söylenemezse. 

Eğer bir kimse marksist siyaset adamı olmak istiyorsa, Alsace'tan sözederken, Alsace'ın ayrılma özgürlüğü uğruna savaşım vermedikleri için Alman sosyalist alçaklafına saldırmahdır ve bütün Alsace'ı zorla ilhak etmek isteyen Fransız burjuvazisiyle uzlaştıkları ıçin, Fransız sosyalist alçaklarına da saldırmalıdır ve hem Alman, hem Fransız sosyalistlerine "kendi" ülkelerinin emperyalizmine hizmet ettikleri ve küçük de olsa ayrı bir devletten korktukları için saldırmalıdır- sorun, ulusların kaderlerini tayin ilkesini tanıyan sosyalistlerin, sorunu Alsaslıların iradesine karşı gelmeden nasıl birkaç hafta, içinde çözüme bağlayabileceklerini gösterebilmektir. 

Bunun yerine Fransız Alsaslıların kendilerini Fransa ya "zorla" kabul ettirmelerinin oluşturduğu korkunç tehlike üzerine tartışmak gerçekten inci yumurtlamaktır.
Blogger tarafından desteklenmektedir.