Kadınlar Karl Marx'a ne borçludur?
Clara Zetkin
14 Mart, Karl Marx’ın Londra’da ölümünün yirminci yıldönümüydü.
Yaşamı, 40 yıl boyunca Karl Marx’ın yaşamıyla en içten biçimde
çalışma ve mücadelede bağlı olan Engels, Marx öldüğünde, ortak
bir dosta, New York’taki Sorge yoldaşa şöyle yazıyordu: “İnsanlık bir kafa boyu kısaldı, bugün sahip olduğu en önemli
kafaydı eksilen.” O bununla son derece isabetli bir değerlendirme yapıyordu. Bu makale çerçevesinde, Karl Marx’ın bilim adamı ve devrimci
savaşçı olarak proletaryaya ne verdiğini ve proletarya için ne
anlam ifade ettiğini anlatmak, bizim görevimiz olamaz. Bunu
yapmak, bugünlerde sosyalist basında onun ölçülemez derecede
zengin, derin bilimsel ve pratik yaşam eserini, ve kendisini
proletaryanın hizmetine sunan muazzam, mükemmel kişiliği
hakkında yazılanları tekrarlamak olurdu. Bunun yerine biz,
proleter kadın hareketinin, evet, genel olarak kadın hareketinin
özellikle ona ne borçlu olduğunu kısaca değinmek istiyoruz.
Materyalist tarih anlayışı ve kadının kurtuluşu Şüphesiz: Marx hiçbir zaman “başlı başına” ve bir “sorun olarak”
kadın sorunuyla uğraşmamıştır. Buna rağmen o, yeri doldurulamaz
bir şey, kadının tam hakka sahip olma mücadelesinde en önemli
olan şeyi yapmıştır. Materyalist tarih anlayışıyla o bize kadın
sorunu hakkında hazır reçeteler değil ama çok daha iyi bir şeyi,
onu incelemek ve kavramak için doğru, emin yöntemi verdi. Kadın
sorununu genel tarihsel gelişmenin akışı içinde, genel toplumsal
bağıntılar ışığında onun tarihsel olarak koşullanmışlığını ve
haklılığını açıkça kavramayı, onun yöneldiği hedefleri, ortaya
çıkan sorunların çözümünün ancak hangi koşullar altında
bulunabileceğini bilmeyi ancak materyalist tarih görüşü olanaklı
kılmıştır. Kadının aile ve toplumdaki yerinin sonsuza dek değişmez olduğu,
bunların ahlak yasaları ya da tanrı buyrukları tarafından
yaratıldığı şeklindeki eski batıl inanç paramparça yere serildi.
Toplumun diğer kurumları ve varoluş biçimleri gibi, ailenin de
sürekli bir oluşma ve geçip gitmeye tabi olduğu, ve onlar gibi,
ekonomik ilişkiler ve bunlarca taşınan mülkiyet düzeni ile
birlikte değiştiği açıkça ortaya çıktı. Ama üretim biçimini
dönüştürerek ve onu iktisadi düzen ve mülkiyet düzeninin
karşısına koyarak bu dönüşüme yolaçan ise iktisadi üretici
güçlerin gelişmesidir. Devrimcileşmiş iktisadi ilişkiler ve
bağıntılar temeli üzerinde insan düşüncesinin devrimcileşmesi,
toplumsal üstyapının kurumlarını iktisadi temeldeki değişmelere
bağlı olarak yeniden biçimlendirme çabası, mülkiyet biçimlerinde
ve egemenlik ilişkilerinde kalıplaşmış olan şeyleri ortadan
kaldırma çabası gerçekleşir. Bu çaba, sınıflar savaşımı aracıyla
kendini kabul ettirir.
Engels’in aydınlatıcı incelemesi “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve
Devletin Kökeni”ne yazdığı önsözünden, burada geliştirilmiş olan
teorik düşüncelerin ve bakış açılarının büyük kısmının Marx’ın
mirası olduğunu, arkadaşının bunları eşsiz sadakatle ve dahice
bir mirasçı olarak işlediğini biliyoruz. Bu eserden tek tek hipotez olarak ayıklanabilecek, evet
ayıklanması gereken şeyler ne olursa olsun; bir bütün olarak bu
esere bize, bugünkü aile ve evlilik biçiminin, iktisadi
ilişkilerin ve mülkiyet ilişkilerinin etkisi altında tedricen
gelişmiş olduğu çok karmaşık koşulları berrak bir şekilde teorik
olarak kavrayışın parlak bir yığınını vermektedir. Ve bu
kavrayış bize kadının geçmişteki konumunu doğru bir şekilde
değerlendirmeyi yalnızca öğretmekle kalmaz, bilakis kadın
cinsinin bugünkü toplumsal konumunu, özel hukuktaki ve devlet
hukukundaki yerini anlamak için de sağlam bir köprü oluşturur.
Kadının kurtuluşunun tarihsel önkoşulları Bugünkü toplumsal düzende, bu durumu ve hukuki yeri temelden
devrimden geçirecek ve kadının hak eşitliğini sağlayacak karşı
konulmaz, durdurulamaz tarihsel güçlerin işbaşında olduğu,
“Kapital”den ikna edici bir güçle çıkmaktadır. Marx burada
klasiklere yaraşır bir ustalıkla, kapitalist üretiminin
gelişmesini ve özünü en ince dallarına, en karışık aşamalarına
değin tahlilci bir biçimde ele alarak ve onun kendine özgü
hareket yasasını artı-değer yasasında keşfederek, -özellikle
kadın ve çocukların çalışmasını ele alan açıklamalarında-
kapitalizmin kadının eski ev ekonomisi faaliyetinin temelini
yıktığını, böylece eskiden kalma aile biçimini çözdüğünü, kadını
aile dışında ekonomik olarak bağımsızlaştırdığını ve böylece
onun eş, anne ve vatandaş olarak hak eşitliği için sağlam zemini
inşa ettiğini ikna edici bir biçimde kanıtlamıştır.
Ama Marx’ın
eserlerinden şu da açık bir şekilde anlaşılmaktadır: sosyalist
toplum düzeni ile kadın sorununun tam çözümü için vazgeçilmez
toplumsal ön koşulları yaratabilecek olan ve yaratmak zorunda
olan tek devrimci sınıf proletaryadır. Burjuva kadın hakları
savunuculuğunun, proleter kadınların toplumsal kurtuluşunu ne
mücadele ile elde etme isteğinde ve ne de bu yetenekte
olmadığını bir yana bırakırsak, onun, kapitalist toplum düzeni
içinde, cinsiyetlerin toplumsal ve hukuksal eşitliği zemini
üzerinde yeşermek zorunda olan yeni zorlu çelişkileri çözmekte
de aciz olduğu ortaya çıkmıştır. Bu çelişkiler ancak, insanın
insan tarafından sömürülmesi ile birlikte bununla koşullu olan
çelişkiler de aşıldığında ortadan kalkacaktır. “Komünist Manifesto”da ve “Kapital”de kadın ve aile sorunu “Kapital”in bilimsel araştırma içinde ailenin dağılması ve bunun
nedenleri hakkında öğrettiklerini, Marx ve Engels’in ortak eseri
olan “Komünist Manifesto”, müthiş bir güce sahip olan şu
cümlerle özetlemektedir: “Kol emeği ile yapılan işlerde becerinin ve gücün gerekliliği ne
kadar azalırsa, başka bir deyişle modern sanayi ne kadar
gelişirse, erkek emeğinin yerini o ölçüde kadın emeği alır. Yaş
ve cinsiyet farklılıklarının işçi sınıfı için hiçbir ayırt edici
toplumsal geçerliliği kalmamıştır artık. Artık yalnızca, yaş ve
cinsiyetlerine göre farklı masraflara yol açan iş araçları
vardır... Burjuvazi, aile ilişkilerinin dokunaklı-duygusal örtüsünü çekip
almış ve onu katıksız bir para ilişkisine dönüştürmüştür...
Eski toplumun yaşam koşulları, artık proletaryanın yaşam
koşulları içinde yokedilmişlerdir. Proleter mülksüzdür; onun
kadın ve çocuklarla olan ilişkisinin burjuva aile ilişkisi ile
hiçbir ortak yanı yoktur... Bugünkü aile, burjuva ailesi hangi temele dayanıyor? Sermayeye,
özel kazanca dayanıyor. Bu aile, tam olarak gelişmiş biçimiyle,
yalnızca burjuvazi için vardır; ama bu durum, proleterler
arasında ailenin neredeyse hiç bulunmamasıyla ve açık fuhuşla
tamamlanıyor... Büyük sanayiin etkisiyle proleterler için bütün aile bağları
kopup parçalandıkça, proleterlerin çocukları basit birer ticaret
metası ve iş aracına dönüştükçe, burjuvazinin yapmacık bir
edayla aile ve eğitimden, anababa ile çocuk arasındaki kutsal
ilişkiden dem vurması bir kat daha iğrençleşiyor.” Marx, tarihsel gelişmenin yalnızca yıkmakla kalmadığına
gözlerimizi açmakla yetinmiyor, aynı zamanda onun yeniyi, daha
iyiyi, daha mükemmeli inşa ettiğine dair zafer dolu bir inançla
da bizi dolduruyor. “Kapitalist sistem içinde eski aile yapısının çözülmesi”, diye
okuyoruz “Kapital”de, “şimdi ne kadar korkunç ve iğrenç
görünürse görünsün, buna rağmen büyük sanayi kadınlara, her iki
cinsiyetten genç kişilere ve çocuklara ev ekonomisi alanının öte
yanında toplumsal olarak örgütlenmiş üretim süreçleri içinde
verdiği tayin edici rolle, ailenin ve cinsiyetler arasındaki
ilişkinin daha yüksek bir biçimi için yeni ekonomik temeli
yaratır.”
Marx ve Engels “Komünist Manifesto”da gururla ve üstün bir
alayla, bu gelecek idealine ilişkin kirli suçlamaların
karşısına, bugün varolan durumun acımasız karakterizasyonunu
koyarlar: “Burjuva, karısını basit bir üretim aracı olarak görür.
Üretim
araçlarının ortaklaşa kullanılacağını duyunca da, pek doğal
olarak, herşeyin ortak olmasının kadınların da ortak olmasına
yol açacağından başka sonuca varamaz. Gerçek amacın, kadınların basit birer üretim aracı olmaktan
çıkarılması olduğu, aklının ucundan bile geçmez burjuvanın. Doğrusu, burjuvalarımızın, komünistler tarafından açıkça ve
resmen kurumlaştırılacağını ileri sürdükleri, kadınların
ortaklaşa kullanılması karşısında duydukları erdemli öfkeden
daha gülünç bir şey olamaz. Komünistlerin kadınların ortaklaşa
kullanılmasını getirmelerine gerek yoktur ki; çok eski
zamanlardan beri varolan bir şeydir bu.
Burjuvalarımız, bırakalım genelev fahişelerini, yanlarında
çalışan proleterlerin karılarına ve kızlarına keyiflerince el
atmakla da yetinmez, birbirlerinin karılarını ayartmaktan sonsuz
bir zevk alırlar. Burjuva evliliği, gerçekte, evli kadınlarda ortaklıktır. Bu
yüzden de komünistler, olsa olsa, kadınların ortaklaşa
kullanılmasını ikiyüzlülükle gizlenen bir şey olmaktan çıkarıp
açıkça meşrulaştırılmış bir şey haline getirmek istemekle
suçlanabililer. Nerede kaldı ki, bugünkü üretim ilişkilerinin
ortadan kaldırılmasıyla birlikte, kadınların bu sistemden
kaynaklanan ortaklaşa kullanılmasının, yani açık ve gizli
fuhuşun da ortadan kalkacağı açıktır.” Proleter ve burjuva kadın hareketi arasındaki uçurum Ne var ki, kadın hareketinin Marx’a borçlu olduğu şey, onun,
kendisinden başka hiç kimsenin yapmadığı gibi, kadın cinsini
toplumsal kölelikten özgürlüğe, sakatlanarak körelmekten uyumlu,
güçlü insanlığa yükselten acılı gelişmenin yolunu aydınlatmış
olmasından ibaret değildir. Bugünkü toplumdaki sınıf
çelişkilerinin ve onların köklerinin derinlemesine, basiretli
bir tahlilini yaparak, o, çeşitli sınıflardan kadınları
birbirinden ayıran aşılmaz çıkar karşıtlığını da ortaya
çıkarmıştır. Burjuva bayanları ile proleter kadınları sözümona
birleştirici bir bağla kuşatan büyük bir “kızkardeşlik”
“gönüldaşlığı”, materyalist tarih anlayışının havası içinde,
tıpkı parlak sabun köpükleri gibi sönüp gitmiştir. Marx,
proleter ve burjuva kadın hareketi arasındaki bağı kesip atan
kılıcı dökmüş ve onu kullanmayı öğretmiştir; ama o aynı zamanda,
birincisini [proleter kadın hareketini-ÇN] kopmaz biçimde
sosyalist işçi hareketiyle birleştiren, proletaryanın devrimci
sınıf mücadelesine bağlayan anlayış zincirini de yaratmıştır.
Böylece o, mücadelemize, hedef açıklığını ve büyüklüğünü,
üstünlüğünü kazandırmıştır.
Güncel sorunlar ve istemlerin temel hedefe bağlanması “Kapital”, kadın emeği sorununa, işçi kadınların durumuna,
işçilerin yasal olarak korunmasının gerekçelendirilmesine vb.
ilişkin olarak paha biçilmez zenginlikte olgular, bilgiler ve
yol gösterici fikirlerle doludur. O, hem güncel talepler hem de
yüce sosyalist gelecek hedefi uğruna mücadelemizde bizim için
bitip tükenmez bir fikirsel donanım hazinesidir. Marx bizi, tam
da proleter kadınların savaşma yeteneğini arttırmak için yakıcı
bir gereklilik olan küçük, çoğu halde verimsiz günlük çalışmaya
layık olduğu değeri verme yönünde eğitmektedir. Ama o bizi aynı
zamanda siyasi iktidarın proletarya tarafından ele geçırilmesi
uğrundaki büyük devrimci kavgayı sağlam, ileri görüşlü bir
biçimde değerlendirecek şekilde de ilerletmektedir, ki bu kavga
olmaksızın sosyalist toplum ve kadın cinsiyetininin kurtuluşu
parlak rüyalar olarak kalır. O bizi öncelikle, günlük çalışmaya
değer ve önem veren şeyin, yalnızca o yüce hedef olduğu
inancıyla doldurmaktadır. Böylece o bizi, tek tek olguların,
görevlerin ve başarıların kalabalığı arasında hareketimizin
özünün büyük temel bilgisini gözden yitirme ve güçleri kemiren
günlük çabalar içinde, şafağın ışıldadığı geniş tarihsel ufku
kaybetme tehlikesinden korumaktadır. O, devrimci düşüncenin
ustası olduğu kadar, onun meydan savaşlarına katılmak proleter
kadın hareketi için görev ve onur, mutluluk ve şeref olan
devrimci mücadelenin de önderi olarak kalmaktadır. Mart 1903 (Kadın Sorunu Üzerine Seçme Yazılar, İnter Yayınları, 3. baskı, s.147-154)