Header Ads

Header ADS

PROLETER DEVRIM VE DÖNEK KAUTSKY - Vandervelde

VANDERVELDE'İN DEVLET ÜZERİNE YENİ BİR KİTABI 

VANDERVELDE'İN Devlete Karşı Sosyalizm (Paris 1918) başlıklı kitabını okumak, bana ancak Kautsky'nin kitabını okuduktan sonra nasip oldu. Bu iki kitabın karşılaştırılması kendiliğinden gerekiyor. Kautsky II. Enternasyonalin (1889-1914) ideolojik önderidir: Vandervelde ise, uluslararası sosyalist Büro[43] başkanı niteliğiyle, resmi temsilcisi. Her ikisi de II. Enternasyonalin tam batkısını simgelerler; bu batkıyı, kendi öz batkı ve burjuvazi saflarına geçişlerini, "bilgince", deneyli gazetecilerin tüm ustalığıyla, her ikisi de marksist sözlerle gizlerler. Biri ağır, soyut Alman oportünizminde neyin tipik olduğunu bize çarpıcı bir biçimde gösterir, ve burjuvazi için kabul edilmez ne varsa çıkarıp atarak, marksizmi göz göre göre çarpıtır. Öbürü Latince kökenli diller (romane) türünün - belli bir ölçüde Batı Avrupa türünün (Almanya'nın batısında bulunduğu anlamında) de denebilir-, egemen oportünizm temsilcisidir. Daha esnek, daha hafif, ve bu aynı özsel davranışla marksizmi daha ince bir biçimde çarpıtan tür.

Her ikisi de Marx'ın hem devlet öğretisini bozuyorlar, hem de proletarya diktatörlüğü öğretisini; bu işi yaparken Vandervelde daha çok birinci soruna önem veriyor, Kautsky ikinci soruna. Her iki sorun arasında varolan sıkı, çözülmez bağlılığı, her ikisi de gölgelendiriyor. Her ikisi de sözde devrimci ve marksist, gerçekte dönek: devrimden kaçınmak için ellerinden gelen çabayı gösteriyorlar. Marx ile Engels'in tüm yapıtını esinleyen ve gerçek sosyalizmi onun burjuva karikatüründen ayırdeden şeyden, yani reformist görevler ile çatışan devrim çözümlemesinden, reformist taktikle çatışan devrimci taktik çözümlemesinden, proletaryanın, burjuvazinin emperyalist aşırı kâr ve aşırı vurgunun bir parçasını burjuvaziyle paylaşan "büyük" devletler proletaryasının rolü ile çatışan, ücretli kölelik rejim, sistem ya da düzeninin yok edilmesindeki rolünün çözümlemesinden, ne birinde en küçük bir iz var, ne de öbüründe.

Bu değerlendirmeyi desteklemek için, işte Vandervelde'in temel açıklamalarından birkaçı.
Tıpkı Kautsky gibi, Vandervelde de Marx ve Engels'i aşırı bir çabayla anıyor. Ve Kautsky gibi, Marx ile Engels'ten, burjuvazi için kesinlikle kabul edilmez olan, devrimciyi reformistten ayırt eden şeyler dışında, istenen her şeyi alıntılıyor. Siyasal iktidarın proletarya tarafından fethine ilişkin olarak istenen her şeyi; çünkü pratik olarak sorun salt parlamenter bir çerçeve içine kapatılmış bulunuyor. Marx ile Engels, Komün deneyinden sonra, kısmen eskimiş bulunan Komünist Manifesto'yu, işçi sınıfının yalnızca hazır devlet makinesini ele geçirmekle yetinemeyeceği, onu yıkması gerektiği gerçeğinin açıklanması ile tamamlamayı istedikleri denli zorunlu görmüş olsunlar, bu konuda tek söz yok! Kautsky gibi Vandervelde de, sanki aralarında anlaşmışlar gibi, proleter devrim deneyinde varolan en özsel şeyin ta kendisini, proleter devrimi burjuva reformlardan ayıran şeyin ta kendisini tam bir susku ile geçiştiriyor. 

Kautsky gibi, Vandervelde de, proletarya diktatörlüğünden, ondan kaçınmak için söz eder. Kautsky bu işi incelikten uzak çarpıtmalardan yararlanarak yapmış. Vandervelde işin içinden daha ince bir biçimde sıyrılıyor. "Siyasal iktidarın proletarya tarafından fethi" konusundaki dördüncü paragrafta, "b" bölümünü "proletaryanın kolektif diktatörlüğü" sorununa ayırıyor, Marx ve Engels'i anıyor (yineliyorum: en özsel olanla, burjuva demokrasinin eski devlet makinesinin yıkılması ile ilgili olan şeyin ta kendisini es geçerek), ve şu sonuca varıyor:
"... Sosyalist çevrelerde toplumsal devrim üzerine genel olarak ileri sürülen fikir, gerçekte budur: Bu kez artık bir tek noktada değil, ama kapitalist dünyanın başlıca merkezlerinde zafer kazanmış yeni bir Komün.
Varsayım; ama savaş sonrasının, birçok ülkede, görülmemiş sınıf karşıtlıkları ve toplumsal sarsıntılarla karşı karşıya kalacağının ortaya çıktığı şu sıralarda hiç de olası dışı olmayan bir varsayım.
Ancak, eğer Paris Komünü'nün başarısızlığı -Rus devriminin güçlüklerinden ayrı olarak- bir şey tanıtlıyorsa, bu da proletarya koşulların eline düşüreceği iktidarı kullanmaya yeterince hazır olmadığı sürece, kapitalist rejimi yenmenin olanaksızlığıdır" 

Ve işin özüyle ilgili olarak başka hiç, ama hiçbir şey yok! 

İşte II. Enternasyonalin önderleri ve temsilcileri! 1912'de, 1914 yılında patlak verecek olan savaş ile tehlikesini açıkça gösterdikleri proleter devrim arasındaki bağdan kesin olarak söz ettikleri Basel Bildirgesi'ni imzalıyorlar. Ve savaş gelip çattığı ve ortaya devrimci bir durum çıktığı zaman da, bu Kautskyler ve bu Vanderveldeler, devrimden kaçmaya başlıyorlar. Komün tipi bir devrimin, inanılmaz olmayan bir varsayımdan başka bir şey olmadığını düşünün! Kautsky'nin Sovyetlerin Avrupa'daki olanaklı rolü üzerindeki açıklamasına tamamen benzer bir açıklama. 

Ama bu düşünce, bugün yeni komünün "inanılmaz olmadığı"nı, Sovyetlerin oynayacak büyük bir rolü olacağını vb. kuşkusuz kabul edecek her bilgili liberal'in düşüncesidir. Proleter devrimci, liberalden, teorisyen olarak, Komün ile Sovyetlerin devlet tipi olmak bakımından taşıdıkları yeni anlamın ta kendisini çözümlemesi ile ayrılır. Vandervelde, Komün deneyini çözümlerken, Marx ile Engels'in bu konuda ayrıntılı bir biçimde açıkladıkları her şeyi suskuyla geçiştiriyor. 

Pratisyen olarak, politikacı olarak, marksist birinin şimdi bu (Komün tipi, Sovyetler tipi, ya da diyelim bir üçüncü tip) proleter devrim zorunluluğunu gösterme, ona hazırlanma zorunluluğunu açıklama, yığınlar içinde devrim yararına propaganda yapma, devrime karşı küçük-burjuva önyargıları çürütme vb. görevinden ancak sosyalizm hainlerinin yan çizebileceklerini ortaya koyması gerekirdi. 

Ne Kautsky yapıyor bunu, ne de Vandervelde; çünkü kendileri, işçiler arasında sosyalist ve marksist ünlerini sürdürmek isteyen sosyalizm hainlerinden başka bir şey değiller. 

Sorunun teorik yönünü düşünün.

Devlet, demokratik cumhuriyette de, bir sınıfın bir başka sınıfı bir bastırma makinesinden başka bir şey değildir. Kautsky bu gerçeği biliyor, kabul ediyor, paylaşıyor onu, ama... büyük sorunun içinden, proletaryanın bastırması gereken sınıfın hangisi olduğu, proleter devleti kurduktan sonra proletaryanın bu işi neden ve hangi araçlarla yapması gerektiği sorununun içinden de ustalıkla sıyrılıyor. 

Vandervelde marksizmin bu temel tezini biliyor, kabul ediyor, paylaşıyor ve (kitabının 72. sayfasında) sözünü ediyor, ama... (kapitalist baylar için) "hoş olmayan" şu:sömürücülerin direncinin bastırılması konusunda da ağzından tek söz çıkmıyor!! 

Vandervelde de, Kautsky gibi, bu "hoş olmayan" konuyu suskuyla geçiştiriyor. Ve döneklikleri de işte buna dayanıyor. 

Vandervelde de Kautsky gibi, diyalektik yerine seçmeciliği (eklektizm) geçirme sanatında ustalık derecesine yükselmiş. Her şeyi kabul ederken kabul etmeksizin kabul etmeli. Bir yandan devletten "bir ulus topluluğu" anlaşılabilir (Littré sözlüğüne bakınız, -bilimsel yapıt, söyleyecek söz yok,- Vandervelde'in kitabında s. 87); öte yandan, devletten "hükümet" anlaşılabilir (aynı yerde). Bu büyük bilgin yavanlığını, Vandervelde, Marx'tan yaptığı alıntıların yanı sıra, onaylayarak yineliyor. 
"Devlet" sözcüğünün marksist anlamı alışılmış anlamından ayrılır, diye yazıyor Vandervelde. Öyleyse "yanlış anlama"lar olanaklıdır. "Devlet, Marx ve Engels'te, geniş anlamda devlet, yönetim organı devlet, topluluğun genel çıkarlarının temsilcisi devlet değildir. İktidar-devlet, otorite organı devlet, bir sınıfın bir başka sınıf üzerindeki egemenlik aleti devlettir" (Vandervelde, s. 75- 76). 
İşte Vandervelde'in "üslup"u, Kautsky'ninkinden çok az farklı ve özünde ona özdeş bir üslup. Diyalektik, bir karşıttan bir başka karşıta geçişin nasıl olduğunu açıklayarak ve bunalımların tarihteki rolünü göstererek, mutlak gerçekleri (hakikatleri) yadsır. Seçmeci (eklektik) ise, kendi devrim yerine "ara aşama/ar"ı geçirme küçük-burjuva hamkafa isteğini el altından sokuşturu vermek için, "çok kesin" olurlamalar istemez. 

Kapitalistler sınıfının egemenlik organı devletle, proletaryanın egemenlik organı devlet arasındaki ara aşamalar, burjuvaziyi alaşağı etmeye ve onun devlet makinesini kırmaya, yıkmaya dayanan devrimin ta kendisiymiş,- Kautskyler ve Vanderveldeler bunu gizliyorlar. 

Burjuvazi diktatörlüğünün yerine birtek sınıfın, proletaryanın diktatörlüğünün geçmesi gerekirmiş; devrimin "ara aşamalar"ından sonra proleter devletin aşama aşama solma "ara aşamalar"ı gelirmiş, Kautskyler ve Vanderveldeler bunun üstünü örtüyorlar. 

Siyasal döneklikleri, işte buna dayanıyor.

Teorik olarak, felsefi olarak, diyalektiği yerine seçmecilik ve safsatacılığın geçmesi, işte buna dayanıyor. Diyalektik, somut ve devrimcidir. O, bir sınıfın diktatörlüğünden bir başka sınıfın diktatörlüğüne "geçiş"i, demokratik proleter devletin devlet olmayana "geçiş"inden ("devletin solması") ayırır. Kautskyler ile Vanderveldelerin seçmecilik ve safsatacılığı, burjuvaziye yaranmak için, sınıflar savaşımı yerine içine devrimin yadsınmasının sokulabileceği (ve çağımız resmi sosyal-demokratlarının onda dokuzunun soktukları) genel "geçiş" fikrini geçirerek, sınıflar savaşımında somut ve kesin olan ne varsa el çabukluğuna getirir! 

Vandervelde, seçmeci ve safsatacı olarak, Kautsky'den biraz daha usta, biraz daha incedir, çünkü: "dar anlamda devletten, geniş anlamda devlete geçiş"sözü yardımıyla, devrimin bütün sorunlarına, ne olurlarsa olsunlar, ustalıkla yan çizilebilir; devrimle reform arasında, hatta marksistle liberal arasında varolan tüm farka, ustalıkla yan çizilebilir. Çünkü, bu "genel" anlamdaki "ara aşamalar"ı "genel olarak" yadsımayı hangi bilgili Avrupalı burjuva aklından geçirebilir? "Önce aşağıdaki iki koşul gerçekleşmeden, başlıca üretim ve değişim araçlarını toplumsallaştırmak söz konusu olamazdı, -ve bu nokta üzerinde Guesde ile birleşiyoruz, diye yazar Vandervelde:

1. Bir sınıfın bir başka sınıf üzerindeki egemenlik organı olan güncel devletin, siyasal iktidarın proletarya tarafından fethiyle, Menger'in emeğin halk devleti dediği şeye dönüşmesi.

2. Otorite organı olan devletle, yönetim organı olan devletin, ya da sen-simoncu deyimlerle söylemek gerekirse, insanların hükümeti ile şeylerin idaresinin ayrılması"

Vandervelde bu iki noktanın anlamlarını özellikle belirterek, onları italik dizdiriyor. Ama seçmeci (eklektik) bir salatanın ta kendisi, marksizmden tam bir kopuş bu! Çünkü ensonu, "emeğin halk devleti", 70 yılları Alman sosyal-demokratlarının dile düşürdükleri, ve Engels'in bir saçmalık olarak damgaladığı eski "özgür halk devleti"nin[44] yeni bir baskısından başka bir şey değil. "Emeğin halk devleti" deyimi, (bizim sol devrimci-sosyalist türündeki) bir küçük-burjuva demokrata yaraşır, sınıfsal kavramlar yerine sınıf dışı kavramları geçiren bir söz. Vandervelde, siyasal iktidarın proletarya tarafından (bir tek sınıf tarafından) fethi ile "halk" devletini, bundan karışıklıktan başka bir şey çıktığını görmeksizin, aynı plan üzerine koyuyor. "Arı demokrasi"si ile Kautsky'de de aynı karışıklık, sınıf devrimi, proletarya sınıf diktatörlüğü, (proleter) sınıf devleti sorunlarında aynı küçük-burjuva ve devrim düşmanı bilmezden gelme.

Devam edelim. İnsanların hükümeti ancak tüm devlet ortadan kalkacağı zaman ortadan kalkacak ve yerini şeylerin idaresine bırakacaktır. Bu görece uzak perspektif aracıyla, Vandervelde yarının görevini: burjuvazinin alaşağı edilmesi görevini gizliyor, gölgeliyor. 

Burada da bu davranış burjuvazi karşısında boyun eğme anlamına geliyor. Liberal, insanların artık yönetilme gereksinimi duymayacakları gün olup bitecek şeylerden söz etmeyi çok ister. Bu zararsız kuruntuya kendini neden vermesin? Ama mülksüzleştirilmesine direnen burjuvazinin proletarya tarafından bastırılmasına gelince, bu konuda hiçbir şey söylememek daha iyidir. Burjuva sınıf çıkarı bunu buyurur. 

"Devlete Karşı Sosyalizm". Vandervelde tarafından proletaryaya bir şapka çıkarmaktır bu. Bir şapka çıkarmak güç değil. Her "demokrat" siyasacı seçmenlerini selamlamasını bilir. Ve bu "şapka çıkarma" sayesinde, devrim düşmanı, proleter düşmanı işporta malı sokuşturulur. 

Vandervelde, çağdaş burjuva demokrasinin uygar, cilalanmış, kremlenmiş görünüşleri altında yoksullara karşı ne denli aldatmaca, zor, baştan çıkarma, yalan, ikiyüzlülük, baskı gizlendiğini söylerken, Ostrogorsky'yi[45] ayrıntılı bir biçimde yineliyor. Ama bundan bir sonuç çıkarmıyor. Burjuva demokrasinin emekçi ve sömürülen yığını bastırdığına, oysa proleter demokrasinin burjuvaziyi bastırmak zorunda kalacağına hiç dikkat etmiyor. Kautsky ile Vandervelde bu konuda gözlerini kapıyorlar. Bu Marksizm döneği küçük-burjuvaların, ardında sürüklendikleri burjuvazinin sınıf çıkarı, bu sorunun göz ardı edilmesini, suskuyla geçiştirilmesini, ya da bastırmazorunluluğunun kesinlikle yadsınmasını gerektirir.

Marksizme karşı küçük-burjuva seçmecilik (eklektizm), diyalektiğe karşı safsatacılık, proleter devrime karşı hamkafa reformizm - işte Vandervelde'in kitabının böyle adlandırılması gerekirdi. 


V. Lenine, 
ŒEuvres, Paris-Moscou, t. 28, 
pp. 330-336
Blogger tarafından desteklenmektedir.