Header Ads

Header ADS

Federatif Cumhuriyet, Merkezi Cumhuriyet


""Engels, tıpkı bir krallıkta olduğu "kadar", demokratik bir cumhuriyette de, devletin "bir sınıfın bir başka sınıfı baskı altında tutmasına yarayan bir makine"den başka bir şey olmadığını söylerken, bu sözleriyle hiçbir zaman, bazı anarşistlerin "tedris ettikleri" gibi, baskı biçiminin şöyle ya da böyle olmasının proletarya bakımından önem taşımadığını anlatmak istemez. Sınıf savaşımının ve sınıfları baskı altında tutmanın daha geniş, daha özgür, daha açık bir biçimi, proletaryanın genel olarak sınıfların ortadan kalkması için yürüttüğü savaşımı büyük ölçüde kolaylaştırır."" Lenin
ERFURT PROGRAM TASARISININ ELEŞTİRİSİ
Devlet ve Devrimden Lenin

Marksizmin devlet öğretisi çözümlenirken, Engels tarafından 29 Haziran 1891'de Kautsky'ye gönderilen —ve Neue Zeit'te ancak on yıl sonra yayınlanmış bulunan— Erfurt program tasarısı eleştirisinin[15] sözü edilmeden geçilemez; çünkü bu yazı, özellikle sosyal-demokrasinin devlet örgütüyle ilgili sorunlardaki oportünist düşünlerinin eleştirisine ayrılmıştır. 

Engels'in modern kapitalizmdeki dönüşümleri nasıl bir dikkat ve nasıl bir düşünce derinliğiyle izlediğini, ve böylece, emperyalist çağımızın sorunlarını, belirli bir ölçüde, nasıl sezebildiğini gösteren, ekonomik sorunlar üzerinde çok değerli bir bilgi verdiğini de bu arada belirtelim. Bu bilgi şudur: Program tasarısında kapitalizmi belirlemek için kullanılmış bulunulan "plan yokluğu" (Planlosigkeit) sözcükleri konusunda, Engels, şöyle yazar: "Eğer hisse senetli şirketlerden, koca sanayi kollarını eğemenliği altına alan ve tekelleştiren tröstlere geçersek, bunun yalnızca özel üretimin değil 'plan yokluğu'nun da sonu olduğunu görürüz." (Neue Zeit, 20. yıl, 1901-1902, c. I. s. 8). Burada, modern kapitalizmin, yani emperyalizmin, teorik değerlendirmesinde varolan en önemli şeyi, yani, kapitalizmin tekelci kapitalizm durumuna dönüştüğü gözlemini buluyoruz. Bunun altını çizmek gerekir;
çünkü, tekelci kapitalizmin, ya da tekelci devlet kapitalizminin, artık kapitalizm olmadığını, bundan böyle, "devlet sosyalizmi" olarak nitelendirebileceğini vb. ileri süren burjuva reformist önermesi, en yaygın yanlış düşünce durumundadır. Elbette ki, tröstler, ne şimdiye dek tam bir planlama yapmışlardır, ne de yapabilirler. Bununla birlikte, belirli bir planlamayı da uygularlar; sermaye babaları, üretim hacmini ulusal, hatta uluslararası ölçekte önceden hesaplar ve bu üretimi bir plana göre düzenlerler, ama gene de kapitalistrejim içinde kalırız; gerçi onun yeni bir evresinde, ama yadsınmaz bir biçimde kapitalist rejim içinde. Bu kapitalizmin sosyalizme "yakın" olduğu gerçeği, proletaryanın gerçek temsilcileri için, sosyalist devrimin yakınlığı, kolaylığı, olanak ve ivediliği yararına bir kanıt oluşturmalıdır; yoksa, bütün reformistlerin yaptığı gibi, hiçbir zaman bu devrimin yadsınmasına ve kapitalizmin allanıp pullanması girişimlerine gözyummak için kullanılan bir kanıt değil.

Ama şimdi gene devlet sorununa dönelim. Engels, burada: 1) Cumhuriyet sorunu üzerine, 2) ulusal sorunla devlet örgütü arasında varolan ilişki üzerine, 3) yerel yönetsel özerklik üzerine olmak üzere, son derece değerli üç gösterge veriyor.

Cumhuriyet sorununu, Engels, Erfurt program tasarısı eleştirisinin ekseni durumuna getirmiştir. Ve, Erfurt programının, tüm uluslararası sosyal-demokrasi içinde kazandığı önem anımsanır da, bu programın tüm II. Enternasyonel'e örnek olduğu düşünülürse, abartmaksızın, Engels'in burada tüm II. Enternasyonal oportünizmini eleştirdiği söylenebilir. "Tasarının siyasal istemler bölümünde büyük bir eksiklik var", diye yazar Engels, "asıl söylenmesi gerekli olan şey söylenmemişbulunuyor." (altı Engels tarafından çizilmiştir). Engels, sonra Alman anayasasının, uyarınca söylemek gerekirse, 1850 aşırı gerici anayasasının (Prusya anayasasının -ç.) bir kopyası olduğunu, Reichstag'ın, Wilhelm Liebknecht'in deyimine göre, "mutlakiyetin (apış arasındaki -ç.) asma yaprağı"ndan başka bir şey olmadığını ve "çalışma araçlarının ortak mülk durumuna dönüşümü"nü —küçük devletlerin ve bir küçük Alman devletleri konfederasyonunun varlığını yasallaştıran bir anayasa temeli üzerinde— gerçekleştirmek istemenin, "açıkça saçma" bir tutum olduğunu gösterir. 

Almanya'da, cumhuriyet isteminin, programa yasal olarak yazılamıyacağını çok iyi bilen Engels, "ona (bu konuya) dokunmak tehlikeli olurdu" diyecekler. Bununla birlikte, Engels, "herkes"in yetindiği bu apaçık düşünce ile yetinmez. Şöyle sürdürür: "Ama ne olursa olsun, olaylar ileri doğru zorlanmalıdır. Bunun ne kadar gerekli olduğunu, bugün sosyal-demokrat basının büyük bir bölümünde yayılmaya (enreissende) başlayan oportünizm apaçık gösterir. Partinin, sosyalistlere karşı yasanın yenilenmesi korkusu içinde, ya da bu yasa yürürlükteyken mevsimsiz olarak yayılmış bazı düşünleri anımsayarak, şimdi, bütün istemlerini barışçı yoldan gerçekleştirmek için, Almanya'da yürürlükteki yasal düzeni yeterli olarak kabul etmesi isteniyor..." Alman sosyal-demokratlarının olağanüstü yasanın yenilenmesi korkusuyla hareket etmeleri, Engels'in birinci plana koyduğu ve duraksamaksızın oportünizm olarak suçladığı, özsel bir olgudur. Almanya'da ne cumhuriyet ne de özgürlük olduğu için, "barışçı" bir yol düşlemenin, sağduyuya kesinlikle aykırı bir şey olduğunu söyler. Engels, elini-kolunu bağlamamak için, hayli sakıntılıdır. Cumhuriyetin, ya da çok büyük özgürlüğün varolduğu (ülkelerde, sosyalizme doğru barışçı bir evrimin "tasarlanabileceğini" (yalnızca "tasarlamak"!) kabul eder. Ama Almanya'da, diye yineler, "... hükümetin gücünün hemen her şeye yettiği Reichstag ve bütün öteki temsili kurumların gerçek bir güçleri olmadığı Almanya'da, böyle şeyler ilan etmek ve üstelik bunu bir zorunluluk da olmadan yapmak mutlakiyetin (apış arasındaki -ç.) asma yaprağını kaldırmak ve onun çıplaklığını kendi vücuduyla örtmek demektir..." Mutlakiyetin çıplaklığını örtenler, aslında, büyük çoğunlukları içinde, bu bilgileri "künk altına" koyan (saklayan) Alman sosyal-demokrat partisinin resmi önderleridir. "Böylesine bir siyasa, uzun erimde, partiyi yanlış bir yola sürüklemekten başka bir sonuç vermez. Genel ve soyut siyasal sorunlar birinci plana konur, ve böylece, ilk önemli olaylarda, ilk siyasal bunalımda kendiliğinden gündeme giren en ivedi somut sorunlar saklanır. Bundan, karar anında partinin fenersiz yakalanması ve önemli noktalar üzerinde, bu sorunların hiç tartışılmamış olması yüzünden, karışıklık, ve birlik yokluğunun egemen olmasından başka ne sonuç çıkabilir?...

"Geçici günlük çıkarlar karşısında büyük temel düşüncelerin bu unutuluşu, bu geçici başarılar peşinde koşma ve daha sonraki sonuçlarını hesaba katmadan geçici başarılar yöresinde girişilen bu savaşım, hareketin yarınının bugüne feda edilerek bu yüzüstü bırakılışı, —bütün bunların belki namuslu dürtüleri vardır. Ama bütün bunlar oportünizmdir ve oportünizm olarak kalır. Oysa, 'namuslu' oportünizm, belki de bütün oportünizmlerin en tehlikelilsidir...

"Partimizin ve işçi sınıfının, egemenliğe ancak demokratik bir cumhuriyet biçimi altında ulaşabileceği son derece açık bir şeydir. Demokratik cumhuriyet, büyük Fransız Devriminin daha önce göstermiş olduğu gibi, proletarya diktatorasının da özgül biçimidir..." Engels burada, Marks'ın bütün yapıtlarını kırmızı bir çizgi gibi işaretleyen o temel düşünü, yani demokratik cumhuriyetin proletarya diktatorasına götüren en kısa yol olduğu düşününü özellikle belirgin bir duruma koyarak, yeniden ele alır. Çünkü böyle bir cumhuriyet, sermaye egemenliğini, dolayısıyla yığınların ezilmesini ve sınıflar savaşımını hiçbir zaman ortadan kaldırmadığı halde, kaçınılmaz bir biçimde, savaşımın genişlemesine, gelişmesine, depreşmesine, kızışmasına götürür; öyle ki, ezilen yığınların canalıcı çıkarlarını karşılama olanağı bir kez ortaya çıktıktan sonra, bu olanak, aneak ve yalnızca proletarya diktatorasında, bu yığınların proletarya tarafından yönetiminde gerçekleşir. Tüm II. Enternasyonal için, bunlar da marksizmin "unutulmuş sözleri"dir; ve bu unutuş Menşevik partisi tarihinde, 1917 Rus devriminin (Şubat Devrimi -ç.) ilk altı ayı sırasında çok belirgin bir biçimde ortaya çıkmış bulunuyor.

Federatif cumhuriyeti, nüfusun ulusal bileşimiyle ilişkili olarak ele alan Engels, şöyle yazar: "Neyi gerçekleştirmek gerekir bugünkü Almanya'da (gerici kralcı anayasası ve Almanya'nın küçük devletler biçiminde, daha az gerici olmayan,  'prusyacılık' özelliklerini bir bütün oluşturan bir Almanya içinde eritecek yerde, devam ettiren bölünmesiyle birlikte)? Bana kalırsa, proletarya, bir ve bölünmez cumhuriyetten başka bir biçimden yararlanamaz. Birleşik Devletlerin engin toprakları üzerinde, federatif cumhuriyet, bundan böyle doğuda bir engel olmaya başlamasına karşın, bugün de, tümü bakımından, bir zorunluluktur. Federatif cumhuriyet, iki ada üzerinde dört ulusun yaşadığı, ve tek parlamentoya karşın, bugün bile yanyana üç farklı mevzuatın varolduğu İngiltere'de bir ilerleme oluşturabilir. Küçük İsviçre'de, bu ülke yalnızca Avrupa devletler sistemi içinde salt pasif bir üye olmakla yetindiği için, federatif cumhuriyet uzun zamandan beri gözyumulması olanaklı bir engel oluşturuyor. İsviçre türü bir federatif örgütlenme, Almanya için büyük bir gerileme oluşturabilir. Federal bir devleti merkeziyetçi bir devletten iki nokta ayırdeder: önce, her federe devletin, her kanton'un, kendi öz yurttaşlık ve ceza yasalarına kendi öz tüzel (adli) örgütüne sahip olması; sonra da, halk meclisinin yanısıra, büyük ya da küçük her kanton'un kanton olarak oy verdiği bir federe devletler temsilcileri meclisinin varlığı." Federal devlet Almanya'da tamamen merkeziyetçi bir devlete geçişi oluşturur; ve 1866 ve 1870'te yapılmış olan " yukardan aşağı devrimi" geriletmek değil, tersine, onu "aşağıdan yukarı bir hareket"le tamamlamak gerekir. Engels, devlet biçimleriyle ilgilenmeyi yararsız bulmak şöyle dursun, tersine, üzerinde durulan geçici biçimin hareket ve varış noktalarını, her belirli durum içinde, bu durumun tarihsel ve somut özelliklerine göre belirlemek için, geçici biçimleri (sayfa 96) büyük bir özenle çözümlemeye çalışır.

Engels de, tıpkı Marks gibi, proletarya ve proleter devrim açısından, demokratik merkeziyetçiliği, bir ve bölünmez cumhuriyeti savunur. Federatif cumhuriyeti, ya bir istisna ve gelişmeye bir engel olarak, ya da monarşiden merkezileştirilmiş cumhuriyete bir geçiş olarak, ama bazı koşullarda bir "ilerleme" olarak düşünür. Ve bu özel koşullar arasında, ulusal soruna ilk planda yer verir.

Marks'ta olduğu gibi Engels'te de, her ikisi de küçük devletlerin gerici niteliğini ve bazı somut durumlarda bu gerici niteliği gizlemek için ulusal sorundan yararlanılmasını amansızca eleştirmiş olmalarına karşın, yapıtlarının hiçbir yerinde, bir istek belirtisi halinde de olsa, ulusal sorunun öneminin küçümsendiği, geçiştirildiği görülmez; oysa Hollandalı ve Polonyalı marksistler, "kendi" küçük devletlerinin dar burjuva milliyetçiliğine karşı son derece haklı savaşımdan hareketle, çoğu kez ulusal sorunun önemini küçümseme, onu geçiştirme hatasını işliyorlar.

Hatta, coğrafi koşulların, dil birliğinin ve yüzlerce yıllık tarihin, ülkenin küçük parçalara bölünmesiyle ilgili olarak ulusal soruna "son vermesi" gerekir gibi görünen İngitere'de bile, Engels, ulusal sorunun henüz bir sonuca bağlanmamış olması açık gerçeğini hesaba katar; ve bu yüzden, federal cumhuriyeti bir "ilerleme" olarak düşünür. Kuşkusuz, bunda ne federal cumhuriyetin kusurlarını eleştirmekten, ne de birliği, demokratik ve merkeziyetçi cumhuriyet yararına propaganda ve kararlı savaşımdan bir vazgeçme belirtisi vardır.

Ama bu demokratik merkeziyetçiliği, Engels, hiçbir zaman, burjuva ve aralarında anarşistlerin de bulunduğu küçük-burjuva ideologların ona verdikleri bürokratik anlamda anlamaz. Engels bakımından, merkeziyetçilik, "komünler" ve bölgelerin devlet birliğini tamamen kendi istekleriyle savunmaları koşuluyla, her tür bürokratizm ve her tür yukardan "buyurma"yı söz götürmez biçimde ortadan kaldıran geniş bir yerel yönetsel özerkliliği hiç mi hiç dıştalamaz.

Devlet üzerine, marksist bir programın temelinde bulunması gereken görüşlerini geliştirerek, "... O halde, merkezci cumhuriyet" diye yazar Engels. "Ama, 1798'de kurulmuş, imparatorsuz imparatorluktan başka bir şey olmayan bugünkü Fransız cumhuriyeti anlamında değil. 1792'den 1798'e dek, her Fransız ili, her komün (Gemeinde), Amerikan örneğine göre, tam yönetsel özerkliliğine sahipti. Bizim de tıpatıp sahip olmamız gereken şey, budur. Bu özerkliliğin nasıl örgütleneceğini ve bürokrasiden nasıl vazgeçilebileceğini, Amerika ve birinci Fransız cumhuriyeti bize göstermiş bulunuyor; ve bugün de, Avustralya, Kanada ve öteki İngiliz sömürgeleri bize aynı şeyi gösterir. Böylesine bir bölgesel ve komünal özerklilik, örneğin Kanton'un Bund (yani konfederal devletin tümü -L.) karşısında, ama aynı zamanda il (Bezirk) ve komün karşısında da, gerçekten çok bağımsız bulunduğu İsviçre federalizminden çok daha fazla özgürlük kaldırır. Kantonal hükümetler, illerin genel yöneticilerini (Bezirksstatthalter) ve valilerini atarlar; bu yöntem İngilizce konuşulan ülkelerde hiç bilinmez, ve biz de, gelecekte, Prusyalı Landrate ve Regierungsräte'lerden (komiserler, yönetim çevresinin polis şefleri, yöneticiler ve genel olarak yukarıdan atanan memurlar -L.) kurtulmakta ne kadar kararlıysak,  bu yöntemden kurtulmakta da o kadar kararlı olmalıyız." Bundan dolayı, Engels, programın özerklilikle ilgili maddesinin şöyle formüle edilmesini önerir: "il, ilçe ve bucaklarda genel oyla seçilmiş memurlar aracıyla, tam özerk yönetim. Devlet tarafından atanmış bütün, yerel ve bölgesel otoritelerin ortadan kaldırılması."

Kerenski ve öteki "sosyalist" bakanlar hükümeti tarafından yasaklanan Pravda'da[16] (28 Mayıs 1917 tarihli 68. sayısında), bizim sözde devrimci bir sözde demokrasinin sözde sosyalist temsilcilerinin bu noktada —tabii yalnızca bu noktada değil, nerde o günler— demokratizm'den göze batar bir biçimde ayrıldıklarını göstermek fırsatını daha önce bulmuştum. "Koalisyon"larıyla emperyalist burjuvaziye bağlanmış bulunan adamların, bu söylenenlere sağır kalmalarında anlaşılmayacak bir şey yoktur.

Engels'in özellikle küçük-burjuva demokratları arasında çok yaygın bulunan bir önyargıyı, olaylara dayanarak, yetkin bir belginlikle çürüttüğünü belirtmek büyük bir önem taşır. Bu önyargıya göre, federatif bir cumhuriyet, merkezi bir cumhuriyetten daha çok özgürlük içerir. Bu, yanlıştır. Engels tarafından sözkonusu edilen, 1792-1798 merkezi Fransız cumhuriyeti ve federatif İsviçre cumhuriyeti ile ilgili olgular, bu savı çürütür. Gerçekten de demokratik merkezi cumhuriyet, federatif cumhuriyetten daha çok özgürlük saklıyordu. Başka bir deyişle, tarihin gördüğü azami yerel, bölgesel vb. özgürlükler, federatif cumhuriyet tarafından değil, merkezi cumhuriyet tarafından sağlanmıştır.

Partimiz, tüm federatif ve merkezi cumhuriyetsorunuyla yerel, yönetsel özerklilik sorununa olduğu gibi, bu olguya da, propaganda ve ajitasyonunda yeterince dikkat göstermemiş ve gene de göstermemektedir.
Blogger tarafından desteklenmektedir.