SOSYALIZM VE SAVAŞ-BUGÜNKÜ SAVAŞ EMPERYALİST BİR SAVAŞTIR
SOSYALIZM VE SAVAŞ
Hemen herkes, bugünkü savaşın emperyalist bir savaş olduğunu kabul ediyor, ama çoğu durumlarda bu terime başka anlamlar verilmekte ya da bu terim yalnızca bir tarafa uygulanmakta, ya da bu savaşın sonuçta burjuva-ilerici, ulusal-kurtarıcı bir özelliği olabileceği iddiasına açık bir kapı bırakılmaktadır. Emperyalizm, gelişen kapitalizmin, ancak 20. yüzyılda ulaşılan en yüksek aşamasıdır. Kapitalizm, onlar kurulmadan feodalizmi yıkmasına olanak bulunmayan ulusal devletleri, şimdi kendisi için cendere gibi görüyor. Kapitalizm, yoğunlaşmayı o derece geliştirmiştir ki, sanayiin bütün dalları, sendikalar, tröstler ve kapitalist milyonerlerin kurdukları birliklerce kıskıvrak bağlanmış, ve hemen hemen bütün dünya "sermaye lordları" tarafından ya sömürgeler halinde, ya da sömürge olmayan öteki ülkeler, mali sömürünün binlerce kollu ağı içine hapsolunarak paylaşılmıştır. Serbest ticaret ve rekabetin yerini tekel kurma, sermaye yatırımı için ülkeleri ele geçirme, bu ülkelerden hammadde ithal etme gibi çabalar almıştır. Feodalizme karşı verdiği savaşımla ulusların kurtarıcısı olan kapitalizm, şimdi, emperyalist kapitalizme dönüştü ve uluslar için en büyük ezici güç durumuna geldi. Eskiden ilerici bir niteliği olan kapitalizm, gerici oldu; üretici güçleri o derece geliştirdi ki, uluslar ya sosyalizme geçme, ya da, sömürgeler, tekeller, ayrıcalıklar ve ulusların çeşitli yollardan ezilmesiyle, kapitalizmin yapay olarak korunması için "büyük" devletler arasındaki silahlı savaşımda yıllarca ve hatta- on yıllarca acı çekme şıkları ile yüzyüze geldiler.
KÖLELİĞİ SÜRDÜRMEK VE GÜÇLENDİRMEK İÇİN BÜYÜK KÖLE SAHİPLERİ ARASINDAKİ SAVAŞ
Emperyalizmin belirgin niteliğini açıklamak için dünya sözde "büyük" (yani yağmada başarılı) devletler arasında bölüşülmesini gösteren rakamları buraya alıyoruz :
BÜYÜK DEVLETLERİN SÖMÜRGELERİ
(YÜZÔLÇÜMÜ: MİLYON KM2; NÜFUS: MİLYON KİŞİ) | ||||||||
Ülkeler
|
Sömürgeler
|
Anayurt
|
Toplam
| |||||
1876
|
1914
|
1914
|
1914
| |||||
Km2
|
Nüfus
|
Km2
|
Nüfus
|
Km2
|
Nüfus
|
Km2
|
Nüfus
| |
İngiltere |
22,5
|
251,9
|
33,5
|
393,5
|
0,3
|
46,5
|
33,8
|
440
|
Rusya |
17
|
15,9
|
17,4
|
33,2
|
5,4
|
136,2
|
22,8
|
169,4
|
Fransa |
0,9
|
6
|
10,6
|
55,5
|
0,5
|
39,6
|
11,1
|
95,1
|
Almanya |
-
|
-
|
2,9
|
12,3
|
0,5
|
64,9
|
3,4
|
77,2
|
Birleşik Devletler |
-
|
-
|
0,3
|
9,7
|
9,4
|
97
|
9,7
|
106,7
|
Japonya |
-
|
-
|
0,3
|
19,2
|
0,4
|
53
|
0,7
|
72,2
|
6 büyük devletin toplamı |
40,4
|
273,8
|
65
|
523,4
|
16,5
|
437,2
|
81,5
|
960,6
|
Öbür ülkelerin sömürgeleri (Belçika. Hollanda vb.) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Yarı-sömürgeler (İran, Çin, Türkiye) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Diğer ülkeler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . |
9,9
14,5 28 |
45,3
361.2 289,9 | ||||||
Bütün yeryüzünün yüzölçümü ve nüfusu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . |
133,9
|
1.657.0
|
Bu tablodan, 1789-1871'de özgürlük adına öbür ulusların önünde savaşan ulusların çoğunun, şimdi, 1876'dan sonra, gelişmiş ve "iyice olgunlaşmış" kapitalizme dayanarak dünya nüfusunun ve uluslarının çoğunluğunu ezen ve köleleştiren güçler durumuna geldiği görülecektir. 1876'dan 1914'e kadar altı "büyük" devlet 25 milyon kilometrekare toprak ele geçirmişlerdir. Bu, Avrupa'nın ikibuçuk katı bir alan demektir! Altı devlet, yarım milyonu aşkın (523 milyon) sömürge halkını köle etmiştir. "Büyük" devletlerin her dört kişisine "sömürgelerin" beş kişisi düşmekte. Ve (sayfa 15) herkes bilir ki, sömürgeler ateş ve kılıçla ele geçirilmiş, sömürge halklarına vahşice davranılmış, bu halklar binbir biçimde sömürülmüştür (sermaye ihraç ederek, imtiyazlar alınarak, emtia satılırken aldatılarak, "egemen" ulusun yetkililerine boyun eğdirilerek, ve şu ya da bu biçimde). İngiliz-Fransız burjuvazisi ulusların özgürlüğü ve Belçika için savaştıklarını söylerken halkı aldatmaktadırlar; aslında bunlar zorla ele geçirdikleri sömürgeleri ellerinde tutmak için savaşıyorlar. Eğer İngilizlerle Fransızlar sömürgelerini kendileriyle "hakkaniyetle" bölüşmeye razı olsalar, Alman emperyalistleri Belçika'yı, vb. hemen bırakırlar. Durumun acayipliği şurada ki, bu savaşta sömürgelerin kaderi Kıtadaki [Kara Avrupasındaki -ç.] savaşla belirleniyor. Burjuva adaleti ve ulusal özgürlük (ya da ulusların var olma hakkı) açısından Almanya, İngiltere ve Fransa'ya karşı tamamen haklıdır; çünkü sömürge bakımından "geride bırakılmış", düşmanları kendisinden çok daha fazla ulusu sömürmekte ve ezmekte, müttefiki Avusturya tarafından ezilen İslavlar kuşkusuz "ulusların gerçek hapishanesi" denilen çarlık Rusyasında yaşayanlardan fazla özgürdürler. Ama Almanya, ulusların kurtuluşu için değil, köleleştirilmesi için savaşıyor. Daha yaşlı ve gırtlağına kadar doymuş soyguncuları soyma işinde genç ve daha güçlü soyguncuya (Almanya'ya) yardım etmek, sosyalistlere düşmez. Sosyalistler, hepsini de devirmek için, soyguncular arasındaki çekişmeden yararlanma yoluna gitmelidirler. Bunu yapabilmek için de sosyalistler, her şeyden önce, halka doğruları söylemeli; yani bu savaşın, köleliği güçlendirmek için köle sahipleri arasında bir savaşım olduğunu söylemelidirler. Bu savaş, birincisi, "daha adil" bir bölünme yoluyla sömürgelerin köleleştirilmesini tamamlamak; ikincisi, büyük devletler içindeki öteki ulusların üzerlerindeki baskının artırılması, "çünkü hem Avusturya, hem Rusya (Rusya'nınki Avusturya'nınkinden de beter) egemenliklerini (sayfa 16) böyle bir baskı ile sürdürdükleri gibi bu baskıyı savaş yoluyla daha da şiddetlendirmektedirler; üçüncüsü, ücret köleliğini pekiştirmek ve uzatmak, çünkü proletarya parçalandığı ve ezildiği halde, kapitalistler, savaştan servetler yapmakta ve en özgür ve en cumhuriyetçiler de dahil, bütün ülkelerde, başkaldıran ulusal bağnazlığı ve gericiliği körükleyerek bu işten kazançlı çıkmaktadırlar.
"SAVAŞ POLİTİKANIN BAŞKA ARAÇLARLA DEVAMIDIR" (YANİ ŞİDDET) "ARAÇLARIYLA"[5]
Bu ünlü söz, savaş üzerine derin bilgisi olan yazarlardan birisi, Clausewitz tarafından söylenmiştir. Marksistler, haklı olarak, bu beliti, daima, her savaşın özelliğini kavramada teorik temel olarak görmüşlerdir. Marx ve Engels de savaşlara işte bu görüş açısından bakmışlardır.
Bu görüşü şimdiki savaşa uygulayınız. Göreceksiniz ki, yıllar yılı, neredeyse yarım yüzyıldır, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Avusturya ve Rusya'nın hükümetleriyle yönetici sınıfları, sömürgeleri yağma etme, yabancı uluslara zulmetme, işçi sınıfı hareketlerini ezme politikasını gütmüşlerdir. Bugünkü savaşta izlenen politika da, işte tıpkı bu politikadır. Özellikle hem Avusturya'nın, hem Rusya'nın barışta da savaşta da politikası, ulusları özgürlüğe kavuşturmak değil, köleleştirmektir. Bunun tersine Çin'de, İran'da, Hindistan'da ve öteki bağımlı ülkelerde son birkaç on yıldır, milyonlarca insanda bir ulusal uyanmayı sağlayacak ve onları barbar, gerici "büyük" devletlerin zulmünden kurtaracak bir politika uygulanmaktadır. Böylesine bir tarihsel temel üzerinde yürütülen bir savaş, bugün bile, bir burjuva-ilerici ve ulusal kurtuluş savaşı olarak kabul edilir.
"Büyük" ulusların ve bunların önde gelen sınıflarının politikasını sürdürmek için girişilen bugünkü savaşa yalnızca bir gözatmak, "anayurdun savunulması"nın bir (sayfa 17) bahane olduğunu ve tarihsel gerçeklere karşıt düştüğünü görmeye yeter.
BELÇİKA ÖRNEĞİ
Üçlü (şimdi dörtlü) Antanta dahil sosyal-şovenler (Rusya'da Plehanov ve şürekası), Belçika örneğini öne sürmeyi pek severler. Ne var ki, bu örnek de onları yalanlıyor. Saldırgan devletlerin her zaman, her yerde yaptıkları gibi, Alman emperyalistler, Belçika'nın yansızlığını hayasızca çiğnediler ve işlerine gelince bütün antlaşmaları ve yükümlülükleri ayaklar altına aldılar. UIuslararası sözleşmelere uyulmasını isteyen bütün devletlerin Almanlar'a karşı savaş ilan ettiklerini ve Almanların, Belçika'dan çekilmesini ve tazminat ödemesini istediklerini düşünelim. Bu durumda sosyalistler, kuşkusuz, Almanların düşmanlarını haklı göreceklerdir. Ne var ki, gerçekte "üçlü (ve dörtlü) Antant", Belçika'nın iyiliğine savaşmamaktadır. Bunu herkes biliyor, yalnız ikiyüzlüler bu gerçeği gizliyor. İngiltere, Almanya'nın sömürgeleri ile Türkiye'ye; Rusya, Galiçya ile Türkiye'ye elatmış; Fransa Alsace-Lorraine ile neredeyse Ren'in sol yakasını istiyor; ganimetin (Arnavutluk ve Küçük Asya'nın) bölüşülmesi için İtalya ile bir sözleşme yapılmış; gene ganimetin bölüşülmesi için Bulgaristan ve Romanya ile pazarlıklar sürüp gitmekte. Bugünkü hükümetlerin sürdürdüğü bu savaşta, Avusturya ya da Türkiye'nin vb. boğulmalarına yardım etmeksizin Belçika'ya yardım etmek olanaksız! "Anayurdun savunulması" bunun neresinde? Öteki ulusları ezme amacıyla verilen emperyalist savaşın, gerici burjuvalar ve tarih bakımından günü geçmiş hükümetler arasındaki savaşın belirgin niteliği işte budur. Bugünkü savaşa katılmayı kim haklı gösteriyorsa, o, ulusların emperyalistlerce ezilmeleri suçuna katılıyor demektir. Kim, hükümetlerin içine düştükleri zorluklardan toplumsal bir devrim adına savaşım vermek için (sayfa 18) yararlanıyorsa, o, ancak sosyalizm altında gerçekleştirebilecek bütün ulusların gerçek özgürlüğü için savaşım veriyor demektir.
RUSYA NİÇİN SAVAŞIYOR?
Rusya'da yeni tipte bir kapitalist emperyalizm, İran, Mançurya ve Moğolistan'a karşı güdülen çarlık politikasında kendini açıkça ortaya koymuştur; ama genellikle Rus emperyalizminde egemen unsur, militarizm ve feodalizmdir. Dünyada hiçbir ülkede nüfusun büyük çoğunluğu Rusya'da olduğu gibi baskı altında değildir; "Büyük" Ruslar nüfusun ancak yüzde 43'ünü, yani yarısından azını oluştururlar; geri kalanlar, yabancı sayıldıkları için haklarından yoksundurlar. Rusya'da yerleşmiş 170 milyondan 100 milyonu ezilmiş ve haklarından yoksun bırakılmışlardır. Çarlık, Galiçya'yı ele geçirmek, Ukraynalıları ezmek, Ermenistan'ı, İstanbul'u vb. almak için savaşmaktadır. Çarlık, savaşa, ülke içinde büyüyen hoşnutsuzluktan dikkatleri başka yönlere çekmek, gelişen devrimci hareketleri ezmek için bir araç gözü ile bakmaktadır. Bugün Rusya'da her "Büyük" Rus'a, haklarından yoksun iki ya da üç yabancı düşmektedir; çarlık, savaş aracılığı ile Rusların ezdiği ulusların sayısını artırmak, bu zulmü sürdürmek ve "Büyük" Rusların bizzat sürdürdükleri özgürlük savaşımını boğmak için çalışmaktadır. Öteki ulusları ezme ve soyma olanağı ekonomik durgunluğu yaratmakta ve sürdürmektedir; çünkü gelir kaynağı, çoğu zaman üretici güçlerin gelişmesi değil, "yabancıların" yarı-feodal bir yoldan sömürülmesidir. İşte bu yüzden savaş, Rusya bakımından iki kat gerici, ve ulusal kurtuluşa karşıdır.
SOSYAL-ŞOVENİZM NEDİR?
Sosyal-şovenizm, bugünkü savaşta, "anayurdun savunulması" fikrinden yana çıkmaktır. Ayrıca bu fikir, (sayfa 19) savaş sırasında sınıf savaşımının bir yana atılmasına ve savaş borçlarını vb. kabullenmeye yolaçmaktadır. Uygulamada sosyal-şovenler, proletaryaya düşman bir burjuva politikası izlemektedirler; çünkü bunlar yabancı istilacılara karşı savaş anlamında bir "anayurdun savunulmasını" değil, "büyük" devletlerden şunun ya da bunun, sömürgeleri yağma etme ve öteki ulusları ezme "hakkını" savunmaktadırlar. Sosyal-şovenler, bir burjuva aldatmacası olan, savaşın, özgürlük ve ulusların varlığını korumak için yapıldığı yalanını yineliyorlar ve böylece de proletaryaya karşı burjuvazinin yanında yer alıyorlar. Sosyal-şovenler, saldırgan büyük devletler grubundan birisinin hükümetini ve burjuvazisini haklı çıkaran ve övenler ile, Kautsky gibi bütün saldırgan devletlerin sosyalistlerinin "anayurdu savunmada" eşit hakları olduğunu öne sürenlerdir. "Kendi" (ya da her) emperyalist burjuvazisinin çıkarlarını, ayrıcalıklarını, soygununu ve zulmünü savunmak anlamına gelen sosyal-şovenizm, aslında, bütün sosyalist inançlar ile Basle Uluslararası Sosyalist Kongresinin kararına ihanet etmek demektir.
BASLE BİLDİRİSİ[6]
Basle'da 1912'de oybirliği ile kabul edilen savaş konusundaki bildiri, 1914'te İngiltere ile Almanya ve bunların müttefikleri arasında çıkan savaşı gözönüne almıştı. Bildiride, büyük devletlerin emperyalist politikalarının bir sonucu olarak "kapitalistlerin çıkarları" ve "hanedanların tutkuları" için çıkartılan böyle bir savaşın, halkın çıkarları yönünden haklı gösterilmesine olanak bulunmadığı açıkça belirtilmişti. Gene bildiride, savaşın "hükümetler için" (istisnasız bütün hükümetler için) tehlikeli olduğu, bunların "bir proletarya devriminden" korktuklarına da işaret edilmiş, 1871 Komünü ve 1905 Ekim-Aralık örneklerine, yani devrim ve iç savaş örneklerine büyük bir açıklıkta (sayfa 20) değinilmiştir. Böylece Basle Bildirisi şimdiki savaş için, işçilerin kendi hükümetlerine karşı girişecekleri uluslararası ölçüdeki devrimci savaşım için, proletarya devrimi için taktikleri göstermiş oluyor. Basle Bildirisi, Stuttgart kararındaki sözleri yinelemekte, ve savaşın patlaması durumunda, sosyalistlerin, "kapitalizmin devrilmesini hızlandırmak" için savaşın neden olacağı "ekonomik ve politik bunalımlardan" yararlanmalarını, yani sosyalist devrim adına hükümetlerin savaştan ileri gelen sıkıntılı durumlarından ve yığınların öfkelerinden yararlanılmasını öngörmektedir.
Sosyal-şovenlerin politikası, savaşı burjuva ulusal kurtuluş açısından haklı görmeleri, "anayurdun savunulması" fikrini benimsemeleri, savaş harcamaları için oy kullanmaları, hükümetlere girmeleri vb., doğrudan doğruya sosyalizme ihanettir. Bu durum, aşağıda göreceğimiz gibi, Avrupa partilerinin çoğunda raslanan oportünizmin, ve ulusal-liberal emekçi politikasının zaferinden başka bir şey değildir.
MARX VE ENGELS'E YAPILAN YANLIŞ ATIFLAR
Rus sosyal-şovenleri (başlarında Plehanov) Marx'ın 1870 savaşındaki taktiklerine atıfta bulunuyorlar. Alman şovenleri ise (Lensch, David ve şürekası türünden), Engels'in 1891'de, Ruslar ile Fransızlara karşı savaş durumunda, Alman sosyalistlerinin anayurdu savunmalarının görevleri olduğu üzerine olan sözlerine değiniyorlar. Ensonu, Kautsky türünden sosyal-şovenler, uluslararası şovenizmi haklı göstermek ve doğrulamak isteğiyle, Marx ile Engels'in bir yandan savaşları kötülerken, bir yandan da savaş çıktı mı, 1854-1855, 1870-1871 ve 1876-1877 savaşlarında olduğu gibi, savaşan hükümetlerden birini ya da ötekini tuttuklarını, onlardan sözler aktararak belirtiyorlar.
Bütün bu atıflar, tıpkı anarşist Guillaume ve şürekasının anarşizmi haklı göstermek için Marx ile Engels'in (sayfa 21) görüşlerini tahrif etmesi gibi, Marx ve Engels'in görüşlerinin burjuvazi ve oportünistler yararına utanmazcasına tahrifidir. 1870-1871 savaşı, Napoleon III yenilene kadar Almanya için tarihsel bakımdan ilerici bir savaştı, çünkü Napoleon III, çar ile birlikte Almanya'ya yıllarca zulmetmiş ve onu feodal bir parçalanma halinde bırakmıştır. Ama savaş, Fransa'nın yağma edilmesi halini alınca (AIsace ve Lorraine'in ilhakı ile) Marx ve Engels, Almanları şiddetle kınadılar. Hatta bu savaşın başlangıcında Marx ve Engels, Bebel ile Liebknecht'in askeri ödenek için oy vermeyi reddetmelerini onamış ve bunlara Alman sosyal-demokratları ile içli-dışlı olmamalarını, daima proletaryanın bağımsız sınıf çıkarlarını savunmalarını öğütlemişlerdir. İlerici burjuva nitelikte olan ve ulusal kurtuluş için verilen Fransız-Prusya savaşının özelliklerini bugünkü emperyalist savaşa uygulamak, gerçekle alay etmek demektir. Aynı şey, daha büyük bir vurguyla, 1854-1855 savaşında olduğu gibi, modern emperyalizmin var olmadığı, sosyalizm için nesnel koşulların bulunmadığı, taraf ülkelerden hiçbirinde sosyalist bir yığın partisinin henüz kurulmadığı, yani büyük devletler arasındaki savaşla ilgili olarak "proletarya devrimi" uygulamalarının Basle Bildirisinde öne sürülmesini sağlayan koşulların hiçbirinin var olmadığı 19. yüzyıl savaşlarının hepsine uygulanabilir.
Her kim, Marx'ın, gerici ve mutlakıyetçi burjuvazi ve sosyalist devrim dönemine tamı tamına uygulanması gereken "işçilerin yurtları yoktur" sözünü unutarak, burjuvazinin ilerici olduğu dönemdeki savaşlara karşı Marx'ın tutumuna atıfta bulunursa, Marx'ı rezilcesine tahrif etmiş ve sosyalist görüş açısı yerine burjuva görüş açısını koymuş olur.