Zorunlu Stalin - 1905-1952 Temel Teorik yazıları
"Her tarihsel figür şu ya da bu sınıfın çıkarları na bağımlı olarak değerlendirilmelidir"
Bruce Franklin in giriş yazısı
Bruce Franklin in giriş yazısı
Joseph Stalin i , milyonlarca insanları hapse atan ve öldüren, Rus devrimine ihanet eden , dünya çapında kurtuluş mücadelelerini satan, sonu Sovyetler Birliği ve dünya halkları tarafından nefret edilen ve korkulan yalnız bir deli olan, bir tiran ve kasap olarak düşünürdüm. Bugün bile "Stalin"in adını biraz kötü hissetmeden söylemede sorun yaşıyorum.
Ancak bugün yaklaşık bir milyar insan için Stalin, kapitalist dünyada inanmak için programlanmış olan bizlerin tersidir. Çin, Vietnam, Kore ve Arnavutluk halkı Stalin i modern tarihin en büyük kahramanlarından biri , onların kurtuluşlarını kazanmasına bizzat yardım eden birisi olarak görürler.
Bu inanç, Stalini en yakından tanıyan ve onun fikirlerini paylaşan Sovyet işçi ve köylüsü dışında, karşı taraftan aynı derecede etkili beyin yıkama ürünü olarak değerlendirilebilir, dışlanabilir. Nerdeyse yirmi yıldır Sovyet yöneticileri sistematik olarak Sovyet halkının, kapitalist dünyanın Stalin görüşünü kabul etmesi , ya da onu en azından unutması için çalıştılar. Onu tarih kitaplarından çıkarıp attılar, anıtlarını yıktılar, yok ettiler , ve hatta onun vücudunu mezarından uzaklaştırdılar.
Buna rağmen, tüm açıklamalara göre, Sovyet halkının büyük çoğunluğu hala Stalin'in anısına büyük saygı duymakta ve onları (iktidarı) parça parça kabullenmelere zorlamakta . İlk önce Stalinin büyük bir askeri lider ve Dünya Savaşı'nın ana antifaşist stratejisti olduğu onaylandı. Sonra o nun Sovyet halkının maddi ilerleme sinde önemli katkılar yaptığı kabul ettirildi. Şimdi yeni bir Sovyet filmi Stalin i ölümünden birkaç yıl önce sakin, akılcı, bilge bir lider olarak gösteriyor.
Ancak Sovyetler Birliği yöneticileri hala insanları fiilen Stalini okumaktan uzak tutmaya çalışıyor. Başa geçtiklerinde , ilk icraatlarından biri onun yazılarına yasak koymak olmuştu. Bunlar, 1934 dönemini kapsayan on üç ciltlik yayınlanmış olan toplu eserlerin dışındakilerin yayınını durdurdular. Bu durdurma, dünya çapında Stalin’in, hayatının son yirmi yılındaki yazılarını elde etmeyi zorlaştırdı. Geçenlerde, Stanford Üniversitesi nin Hoover Enstitüsü, amacının Karl Marx'ın kötü doktrinleri ni göstermek için Rusçadan tamamlandığı "böylece Stanford ekibi Anti-Komünst göçmenlerin okuması için hazırlandığı kurucusu Herbert Hoover tarafından açıklandı. (Bu volümü hazırlamada Stalin in ve Stalin hakkında Hoover kolleksiyon yazılarını, sadece, doğrudan bu Özgür Dünya Kalesi'nden! mahkeme kararıyla atılma, hapse girme riski ile kullanabildim.)
ABD'de durum SSCB'de ki mevcut durumdan farklı değil. Gerçekte, şimdiki volüm, Stalin'in eserlerinin yayın yetkili olduğu iki ülkenin büyük bir yayın evi , 1955 yılından bu yana ilk defa yayın hakkı izni aldı. ABD Kapitalist yayıncıları sadece Stalin'in savaş diplomatik yazışmalarını, durumlarla ilgili bazı yazılarını genellikle çok kısaltılmış antolojilerde yayınladılar. Bu arada Stalin in düşmanları ve eleştirmenleri yaygın olarak yayımlanmaktaydı. 1920'lerin başlarından bu yana Marksizm-Leninizmi temsil etme iddiasında temelde iki karşıt çizgi , birisi Stalin ve diğer i Troçki. Troçki'nin yazıları çok ucuza kolayca bulunmakta. Ve Kruşçev, Svetlana Stalin gibi düşmanca anılarda, aslında popüler dergilerde seri halinde yayınlandı.
Stalin'in yazılarının bastırılmaması onun okunmaya değer bir şey yazmadığı kanısını yaymaktı. Aslında Stalin açık bir şekilde, düşüncesi ve pratiği günlük yaşantımızı etkileyen, dünyada yüz milyonlarca insan tarafından gelmiş geçmiş en önde gelen siyasi teorisyenlerinden birisi olarak kabul edilen, sadece ismi her gün kullanılan güçlü duygular taşıyan , çağımızın en önemli üç tarihsel figürlerinden birisidir. Son yarım yüzyılda Marksist-Leninist teori nin gelişimi ile aşina olan herkes Stalinin sadece bir eylem adamı olmadığını bilir. Mao onu "Zamanımızın en büyük dehası, olarak adlandırır, kendisini” Stalin'in müriti ' olarak tanımlar ve Stalin in teorik eserlerinin hala dünya komünist devrimci stratejinin çekirdeğini oluşturmakta olduğunu savunur.
Stalin'in eserlerine erişebilmek onunla aynı fikirde olabilmenin en zor parçası değildir. Önce bizim, aynı herhangi bir önemli tarihsel figürler için olduğu gibi, Stalinin de, sınıf mücadelesi sürecinde hiçbir "objektif" ya da "tarafsız" değerlendirmesi olamayacağını bilmemiz gerekir. Kimi sınıfların bakış açısından bakıldığında, George Washington kibirli bir hergele ve ülkesine, krala ve Tanrıya karşı haindi, kıtaya katliam ve kaos getiren bir dönekti; Abraham Lincoln milyonlarca insanın ölümünden ve Ham ın siyah torunları ile İncil tarafından yaptırım temelinde ilişkisi olan , medeni, kültürlü, ve uyumlu bir toplumu yıkmaktan sorumlu idi; Oturan Öküz üstün bir medeniyetin ilerlemesi yolunda duran bir cani vahşi idi; Eldridge Cleaver, George ve Jonathan Jackson, Ruchell Magee ve Angela Davis vahşi katillerdir, ama Harry Truman, Nelson Rockefeller, Mayor Daley, John F. Kennedy ve Richard Nixon ise Özgür Dünya değerlerini korumak için sadece gerektiğinde kuvvet kullanan, değerli, akılcı ve yurtsever lerdir.
Her tarihsel figür şu ya da bu sınıfın çıkarları na bağımlı olarak değerlendirilmelidir. J. Edgar Hoover ı ele alalım mesela. Anti-komünistler onun performansı hakkında aynı fikirde olmayabilirler, ancak onlar bizim şimdiki yöneticiler tarafından tanımlanan "yasa ve düzen" i korumak için işini ne kadar iyi yaparsa o kadar daha iyidir varsayımından başlarlar. Biz komünistler se , şüphesiz ki onun gizli polisi daha becerikli yönetseydi ve kapitalizmin korunmasında daha etkili olsaydı, Hoover "daha iyi" diye düşünmezdik. Ve böylece, Stalin ile zıt, onun işi kapitalizmi korumak değil, yıkmaktır, komunizmi bastırmak değil, geliştirmektir. İşini iyi yaptığı oranda bu sistemden kar edenler tarafından daha kötü, bu sistemin kurbanları tarafından daha fazla takdir edilecektir.
Stalin sorunu onun amaçlarını paylaşan ve bu amaçlara karşı olanlar için farklıdır. Dünyanın devrimci halkları için Stalin'in bilimsel bir analizi kelimenin tam anlamıyla ve ölüm kalım sorunudur, çünki o, ne de olsa, otuz kritik yıl boyunca dünya devriminin ana lideriydi.
Ben kendim Stalini her iki taraftan gördüm. Benim bilinçime ve duyguma derinden gömülü olan Stalin görüşü tiran ve kasap oldu. Bu, benim kapitalist toplumda öğretilen, bir köle sistemi olarak komünizm, görüşümün bir parçasıydı. Komünist toplum kırmızı değildi, ancak donuk griydi. Güçlü insanların gizli bir kliği tarafından yönetildi. Herkes bu birkaç kiçi için çalışır ve seslerini çıkaramazlardı. Propaganda bütün medyadan yağdı. Gizli polis her yerdeydi, telefonlar dinleniyor, sokaktaki insanlar takip ediliyor, gece yarısı baskınları yapılıyor. Sesini çıkaran işinden oluyor, ya da hapse atılıyor, hatta polis tarafından kurşunlanıyor. Hükümetin ana amaçlarından birisi, , uluslararası saldırganlık, diğer ülkeleri fethetmek için savaşlar başlatmaktı.
Tüm bu görüşlerin, noktası noktasına kendi toplumumu tanımladığını keşfetmeye başladığımda, kafamda bir dizi soru ortaya çıktı.
Benim için, Amerika Birleşik Devletlerindeki milyonlarca diğerlerinde olduğu gibi, bu algı değişikliğini Vietnam lılar zorladı. Vietnam halkına nasıl hayran olamayız ve Ho Chi Minhe i günümüzün en büyük kahramanlarından biri olarak nasıl göremeyiz? Ho hakkında göze çarpmayan onun halkına olan sevgisi ve onlara hizmet için gösterdiği öz veriydi. (1965 yılında, Komünist olmadan önce, ABD bombardımanının Vietnam kurbanları na kan talebi için bir mitingde konuştum. Ben safça Ho nun Komünist liğin üzerinde bir milliyetçi, milliyetçi olmanın üzerinde bir insan olduğunu söylediğimde, çöp yağmuruna tutuldum, benim için sürpriz olansa “Pis Komi diye çağrılmam oldu. Ama bizim, Ho nun bir "tiran ve kasap" olduğuna inanmamız gerekiyordu. Daha önce Batista diktatörlüğüne karşı bir özgürlük savaşçısı olarak resim edilmesi rağmen, sonra Fidel Castronun da bir "zorba ve kasap" olması gerekiyor olduğu kafama dank etti. Daha sonra, ben, Çin devriminin okumaya başladım ve Mao'nun teorisi ni kendi düşünce ve eylemim için kılavuz olarak gördüm. Yine biz Mao yu bir "tiran ve kasap" ve aynı zamanda bir "deli" olarak görmeliydik, ancak daha derinlemesine baktığımda , bu "zorbalar ve kasaplar"-Ho, Fidel ve Mao-tüm insanlara olan derin ve fedakâr sevgilerinden esinlenen, insanlar için hizmet verme görevlileri olduğunu anladım. Bir noktada, belki de Stalin in de "zalim ve kasap” olup olmadığını merak etmeye başladım.
Bu düşünceyle bende, bir kabile müritinin bir tabu yu ihlal ettiğinde tecrübe edebileceğine benzer, yoğun duygular kendini gösterdi. Ama biz içinde yaşadığımız dünyayı anlamak istiyorsak, Stalin (sorunu) ile yüzleşmeliyiz.
Joseph Stalin yirminci yüzyıl tarihinin otuz yıllık önemli bir yönünü canlandırır. Çağımızın seyri hakkında önemli sorulardan herhangi birine cevap aradığımızda, Stalin bir noktada karşımıza çıkacaktır. Yoksul ve emekci halkın bir devrim yapması ve ardından siyasi iktidarı ele geçirmesi mümkün mü? Gelişmemiş, geri bir ülkenin, yoksul, okur yazar olmayan, hastalıklı, aç , üretici güçleri geliştirmek için gerekli bütün beceriler ve araçlar dan yoksun insanların, hem maddi hem de kültürel refahını sağlayabilirler mi? Bu fetih için açgözlü, sanayi ve askeri olarak çok daha ileri, düşman güçler tarafından kuşatılma, her türlü devrimci hükümete karşı fanatikçe muhalefet koşulları altında yapılabilir mi? Devrimci gelişmenin başarısı için ödenmesi gereken paha nedir? Farklı ırklar, dinler, kültürler ve dilden, ekonomik gelişme düzeyleri de farklı olan birçok halklarının yaşadığı bir ülkede ulusal birlik sağlanabilirmi?
Hükümetlerinin yoğun milliyetçilik ve savaş tehdidi ne bağımlı kaldığı birçok farklı ulusların, sömürülen ve ezilen halkları arasında uluslararası birlik sağlamak mümkün mü? Öyleyse , sonra, herhangi modern yüksek sanayileşmiş bir toplumun insanlarıda özgürlüğün yüksek derecesine sahip olabilirlermi , ya da devlet onların düşmanı mı olmalı? Herhangi bir toplum egemen bir çeşit elit olmadan gelişebilirmi?
Bu sorular ın hepsi modern (çağa) özgül, kapitalizm çağında ortaya çıkan ve onun en yüksek biçimi olan, modern emperyalizmden doğar, ve içinde yaşadığımız zaman- küresel devrim dönemi -ile kritik hale gelir. Bu soruların her biri bizi kaçınılmaz olarak Stalin'e yönlendirir. Bence, Stalinin çağımızın en önemli figürü olduğunu söylemek , fazla ileriye gitmişlik olamaz.
Sovyet devriminin tüm başarıları ve tüm hataları, tüm güçü ve bütün zayıflıkları, ve aslında 1922-1953 döneminde dünya devrimi yılları, Stalin'le özetlenebilir. Bu başarılı olan ve olmayan dan bizzat onun sorumlu olduğunu söylemek değildir, ya da başka hiç kimse o nun yaptığını yapamazdı demek değildir. Biz tarihin bir "büyük adam" teorisi ile ilgilenmiyoruz. Aslında, tam tersi. Stalini birazcık anlayacaksak ve onu iki büyük muhalif sınıfların bakışı açısından değerlendireceksek , biz, bütün tarihsel figürler için olduğu gibi, onu, içinde yaşadığı tarihin ve yaşadığı dönemin çelişkilerinin yarattığı birisi olarak görmemiz gerekir.
Kendisinin de itiraf ettiği gibi Stalin'in her fikri, ona sabit sınırlı olarak var olan fikirlerden ve onun tarihi olarak varlığından gelmiştir. O Paris Komünü deneyiminden öğrenmek için araştırma yapabildi, ama Çin Kültür Devrimi'nin derslerinden yararlanmak için kristal kürenin içine bakamazdı. Ve aynı zamanda aldığı kararların da, göreceğimiz gibi, her iki taraftada sabit ve belirlenmiş sınırlar vardı .
Stalin i değerlendirmeye başlamak için en iyi yol Sovyetler Birliği'nin ve dünyanın geri kalanının durumunu iki defa karşılaştırmaktır : liderliğe geldiğinde ve öldüğünde. Böyle bir karşılaştırma olmadan, onun insanlığın ilerlemesine bulunduğu katkı ya da (insanlığın) elinden alınanı ölçmek mümkün değildir. Eğer Sovyet halkının durumu onun öldüğünde iktidara geldiğinden çok daha iyi idiyse, onların hayatlarını kötü yapmış olamaz. Söylenebilecek en kötü olan onların onsuz daha fazla ilerlemede olabilecekleridir. Aynı şey dünya devrimi için de geçerlidir. Onun liderlik yıllarında dünya devrimleri geriledimi yoksa ilerledimi? Biz soruları bu şekilde ortaya koyduğumuz zaman , (olumsuzu)ispat etme yükümlülüğü Stalin in devrimci bir lider olarak olumlu bir rol oynadığını inkar edenlere düşer.
Birinci Dünya Savaşı başladığında, Rusya İmparatorluğu öncelikle, gelişmemiş çeşitli diller konuşan, okur yazarlığı, verimliliği, teknoloji ve sağlık açısından çok düşük seviyede olan birçok farklı halkların yaşadığı geniş topraklardan oluşuyordu. Feodal sosyal ilişkiler bu topraklarda hâlâ hakim durumdaydı. Çarlık gizli polisi, organize resmi ve askeri terörist grupları ve geniş bir bürokrasi, aç işçi ve köylü kitleleri hizada tutmak için görevlendirilmişti.
Savaş bu sorunları bir kriz haline getirdi. Milyonlarca insan paçavralarla örtünmüş, boş mide ile, bir tüfek ve birkaç mühimmat a sahip olabilmek için, önlerinde savaşanların ölmesi ni bekleyerek, ölüme gitti. Bolşevikler 1917 yılında iktidarı ele geçirdiklerinde, bütün büyük imparatorluk, Rusyanın büyük şehirleri de dahil olmak üzere, kaos içindeydi.
Yeni hükümet yönetmeye başlayabilmeden önce, hemen toprak ağaları, kapitalistler, eski rejimin generalleri , İngiltere, Fransa, Japonya ve Polonya kombine askeri kuvvetleri, ek olarak ABD ve diğer kapitalist ülkelerden askeri birlikleri, satın alınabilir ve toparlanabilir bütün kuvvetiyle ile birlik oluşturdu . Sibirya'dan , Avrupa Rusyasına, Beyaz Denizden Ukrayna ya kadar yayılan kısır bir iç savaş ülkeyi üç yıl boyunca kasıp kavurdu. 1920 yılında, İç Savaşı'nın sonunda, tarımsal üretim, savaş öncesi yoksulluktan kırılan kırsal üretimin yarısından daha az dı. Daha kötüsü s sanayi sektörünün durumuydu.
Birçok madenler ve fabrikalar tahrip edilmişti. Ulaşım paramparça olmuştu. Hammadde ve yarı mamul stokları tükenmişti. Büyük ölçekli sanayi üretimi savaştan öncesinin yaklaşık yedide birine düşmüştü. Ve yabancı askeri müdahaleye karşı savaş iki yıl daha devam etmek zorunda kalmıştı. Japon ve ABD askerleri , 1922 yılında tekrar ele geçirilene kadar, Vladivostok en önemli liman kenti de dahil olmak üzere, Sibirya nın bir kısmını hala kontrol altında tutmuşlardı.
Lenin 1922 yılında ilk felçi geçirdi. Bu noktadan itibaren Merkez Komitesi Genel Sekreteri Stalin, Parti’nin başlıca lideri olarak ortaya çıkmaya başladı. Stalin'in politikaları en azından erken 1924 lerde, Lenin'in ölüm yılında, uygulanmaya başlandı, 1927 e gelindiğinde çeşitli muhalif gruplar yenilmiş ve partiden ihraç edilmişti. Bizim karşılaştırmamız gereken dönem, erken ve orta 1920'ler le 1953 dönemleridir.
1920'lerin başlarında Sovyetler Birliği bir mahrumiyet ülkesi idi. Açlık her yerdeydi, ve gerçek kitle kıtlıkları kırsal alanların çoğunluğunu kapsadı. Sanayi üretimi son derece düşük tü, ve sanayinin teknolojik düzeyi o kadar geri kalmıştı ki tarımın makineleştirilmesi olasılığı yok gibi görünüyordu. Silahlı kuvvetler içinde, en önemlisi 1921 yılında Kronştad garnizon da ciddi isyanlar patlak verdi.
1924 de geniş çaplı köylü ayaklanmaları özellikle Gürcistanda patlak verdi. Büyük şehirlerin dışında neredeyse hiçbir yerde elektrik yoktu. Tarım, köylü işletmelerinin ve geri köylülerin kırsal kapitalistler (The kulaklar) tarafından el konulan orta ölçekli çiftliklerde yeniden ücretli işçilik ve kiracı lık içine zorlandğı temele dayanmaktaydı. Sağlık bakımı ülkenin birçok yerinde neredeyse yok gibiyidi. Nüfusun büyük çoğunluğu cahil , eğitim i düşünmeye zamanı olamadan, zar zor geçinmeye çalışırken, modern sanayi , tarım, sağlık bakımını ve eğitimi geliştirmek için gerekli teknik bilgi ve beceri, daha çok sosyalizme karşı bir azınlığın elinde yoğunlaşmıştı . Sovyetler Birliği fiziksel olarak onu çevreleyen, ekonomik ambargolar uygulayan, Sovyetlerin varlığını tanımayı reddedden, birbirleriyle bu kızıl tehlikeyi ortadan kaldırma vaatlerinde yarış eden, güçlü kapitalist ülkeler tarafından kontrol edilen bir dünyada izole edilmiş durumdaydı.
Karşı devrim, Avrupa genelinde, İngilterede ve hatta ABD' de Kızıl tehdit bir bahane olarak kullanılarak sendikaları bastırmak için büyük bir şekilde sürdürülüyordu. Kapitalist dünyanın çeşitli yerlerinde, özellikle Japonya ve Mussolinin 1924 yılında diktatör iktidara yükseldiği İtalya da , Faşizm gün ışığına çıkıyordu. Dünyanın çoğunluğu Avrupa devletlerinin kolonileri ve neo-kolonilerinden oluşmaktaydı.
Stalin 1953 yılında öldüğünde, Sovyetler Birliği, dünyanın en büyük ikinci endüstriyel, bilimsel, ve askeri güç olduğunun ve tüm bu alanlarda ABD'yi sollama yolunda hızla ilerlemekte olduğunun işaretler ini gösteriyordu. Bu, Almanya, Romanya, Macaristan ve Bulgaristan faşist güçler ini mağlup ederken uğradığı yıkıcı zararlara rağmen gerçekleşmişti. Sovyetlerin çeşitli halkları birleşmişti. Açlık ve cehalet ülke genelinde kalmamıştı. Tarım tamamen kollektifleştirlmiş ve son derece verimli hale getirilmişti. Koruyucu sağlık hizmetleri dünyanın en iyisi idi, son derece kaliteli tıbbi tedavi ücretsiz tüm vatandaşlar için geçerli idi. Her düzeyde eğitim bedava idi. SSCB de herhangi bir ülkeden daha fazla kitap yayınlandı. İşsizlik yoktu.
Bu arada, dünyanın geri kalanında, sadece, 1922-1945 ana faşist güçleri yenilmiş olmakla kalmadı, devrim güçleri her yerde yükseliyordu. Çin Komünist Partisi , dünya nüfusunun dörtte birini yabancı emperyalizme ve yerli feodalizme ve kapitalizme karşı zaferde önderlik yapmıştı. Korenin yarısı sosyalistdi, ve Birleşmiş Milletler bayrağı altında iç savaş müdahale ye acelece kalkan ABD-İngiliz emperyalist ordusu, savunmada ve umutsuzca moralsiz idi. Vietnam'da, zaten Japon emperyalizmi yenilgiye uğratmış olan kuvvetli sosyalist güç, Fransız imparatorluğun un ordusuna son darbeler i vurmaktaydı. Doğu Avrupa'nın Monarşileri ve faşist askeri diktatörlükleri yerel Komünistler ve Sovyet Ordusu önderliğindeki partizan güçlerin cepheleri tarafından tahrip edilmişti , şimdi Yunanistan hariç her yerde dünya devrimini destekleyen ve en azından işçiler ve köylülerin hükümetleriolduğu iddia edilen yerel hükümetler vardı . Fransa ve İtalya'da en büyük siyasi parti Komünist Partisi idi. Avrupa kolonileri ve neo-kolonilerinde ulusal kurtuluş hareketleri yükseliyordu. Sadece 1946 ve 1949 da , dünya nüfusunun yaklaşık üçte birini oluşturan ülkelerde -Burma, Endonezya, Hindistan, Pakistan, Laos, Libya, Seylan, Ürdün ve Filipinler de en azından nominal bağımsızlıklar sağlandı . Afrika kıtasının tamamı kaynıyordu .
Troçkistler hariç herkes, ve hatta onların bazıları , Komünist dünya devrimi için durumun 1953 yılında erken veya orta 1920'ler le kıyaslanamaz şekilde gelişmiş olduğunu kabul eder.
1921'de, İç Savaş sona erdiğinde, Sovyetler Birliği çoğunlukla kaotik bir harabe halinde iken, Lenin, Parti içinde Troçki'ye karşı hem şehirlerde hem de kırsal kesimde ticaretin gelişmesine izin verilen sınırlı bir miktarda özel girişim temelli olan (NEP) Yeni Ekonomik Politika nın kurulması mücadelesini kazandı. NEP, ani bir toplu felaketin önlenmesinde başarılı oldu, ancak 1925'te bu politikanın sosyalizmin gelişimi için de sorun yarattığı ortaya çıkıyordu. Bu bizi Stalin sorusunun ilk büyük sorununa getirir.
Ne Leninin ne de Stalinin, Sovyetler Birliği kadar geniş ve potansiyel olarak zengin olan bir ülkenin bile, dünyanın geri kalanında kapitalizmin iktidarı varken, devletsiz, sınıfsız bir toplum kurabileceği konusunda hiçbir yanılsamaları yoktu. Ancak Stalin, Lenin gibi, Sovyetler Birliği'nin kapitalizmi ortadan kaldırabileceği, sanayileşeceği, işçi sınıfının gücünü artırabileceği ve kapitalist kuşatma döneminde gerçek maddi ayrıcalığı ortadan kaldırabileceğine inanıyordu.
Bunu yapmak için Stalin, proletaryanın köylülüğe dayanması gerektiğine inandı. Troçki'nin Rus köylülerine yönelik aşağılamasını reddetti ve Avrupa proletaryası yerine, köylülüğü Rus işçilerinin acil yardımına gelebilecek tek müttefiki olarak gördü.
Her ne pahasına olursa olsun sanayileşmek için Stalin in, süreç boyunca kulak (zengin Köylü) olarak bilinen birkaç milyon köylüyü kasten öldüren acımasız bir kolektifleştirme politikası izlediğine inandırıldık. Gerçek oldukça farklıdır.
Bolşevikler iktidarı ele geçirdiğinde ilk pratiklerinden birisi fakir köylülerin devasa toprakları ele geçirmesine izin vermekti. Slogan "Toprak işleyene" idi. Bununla birlikte, bu, büyük ölçekli tarıma, özellikle hayati tahıl ürünlerinin üretimine uygun olmayan çoğu toprakları küçük işletmeler şeklinde bıraktı. NEP altında, kapitalizm ve yeni bir toprak (sahipliği) ağalığı biçimi kırsal alanda gelişmeye başladı. Köy tüccarları ve zengin köylüler de dahil olmak üzere, tefecilerin ve diğer küçük kapitalistlerin oluşturduğu kulaklar (kelimenin tam anlamıyla "sıkılmış yumruklar") olarak bilinen sınıf, mevcut tahılda piyasayı köşeye sıkıştırıyor, gittikçe daha fazla küçük arazileri ellerinde tutuyor ve borçlandırma yoluyla köylüleri kiracı çiftçiliğine ve ücretli emeğe zorluyordu. Her ne olursa olsun, küçük köylü işletmelerinin modern tarımın başlayabilmesi için biraraya getirilmesi-yoğunlaştırılması gerekiyordu. Temel olarak bunun gerçekleştirilebileceği iki yol vardı: o dönemde kulakların yaptığı gibi ya kapitalist birikim yoluyla, ya da büyük ölçekli sosyalist çiftliklerin gelişmesiyle. Eğer (sosyalist Çiftlikler) ikincisi seçilirse, o zaman bir başka seçenek takip edecekti: hızlı bir zorla kolektifleştirme, ya da kooperatif çiftliklerinin ilk önce ortaya çıkacağı, ardından kolektiflerin ortaya çıktığı ve her ikisinin de gönüllü olarak, örnek ve ikna ile kazanacağı bir süreç.
Stalin neyi seçti?
Stalin neyi seçti?
Burada, kendi sözleriyle, 1927’de On Beşinci Parti Kongresi’nde kabul ettiği ve benimsediği politika:
"Çıkış yolu nedir? Çıkış yolu, küçük ve dağınık köylü çiftliklerini, ortak arazinin ekimine dayanan büyük birleşik çiftliklere dönüştürmek, yeni ve daha yüksek bir teknik temelinde toprağın toplu olarak ekimine geçmek .
Çıkış yolu, küçük ve cüce köylü tarlalarını kademeli olarak, ama kesinlikle, baskıyla değil, örnek olarak ve ikna ederek, tarım makinelerinin, traktörlerin, bilimsel araştırmaların, yoğun tarım yöntemlerinin kullanılmasıyla toprağın ortak, işbirliğine dayalı, kolektif olarak yetiştirilmesine dayanan büyük çiftliklerde birleştirmektir.
Bundan başka çıkış yolu yok."
Bu politikayı uygulamak için, NEP kapsamında izin verilen kapitalist imtiyazlar iptal edildi. Bu, kulakların kısıtlanması olarak biliniyordu. Kulakların, bir sınıf olarak varlıkları tehdit altına alındı ve geri itildi. Kulaklar kooperatiflere ve kolektiflere saldıran, tahıl doluyken ahırları yakan, tarlaları tahrip eden ve hatta Komünist köylü liderlerini öldüren terörist gruplar örgütlediler.
Bu saldırılardan daha da ciddi olarak Kulaklar, şehirlerde açlık ve kaos yaratmak amacıyla kendi büyük tahıl tedariklerini pazardan geri tuttular. Fakir ve orta köylüler geriletildi. Kırsal kesimlerde gerçek, açık bir iç savaş başladı. Kooperatif çiftlik hareketi hızla yayıldıkça, yoksul ve orta köylülerin arasında kırsal kesimdeki toprak ağalığına ve tefeciliğe bir son verilmesinin baskısı yaygınlaştı. 1929'da Stalin, kulakları bir sınıf olarak ortadan kaldırma zamanının geldiğine karar verdi. Arazi kiralanmasına ve emeğin kiralanmasına izin veren yasaları yürürlükten kaldırmaya önderlik ederek, kulakları hem topraktan hem de kiralık işçilerden mahrum bıraktı. Büyük özel işletmelerin kamulaştırma yasağı kaldırıldı ve köylüler hemen kulak sınıfını kamulaştırdı. 1920'lerin sonlarında kırsal kapitalistlerin kamulaştırılması, on yıl önceki kent kapitalistlerinin kamulaştırılması kadar belirleyiciydi. Toprak ağaları ve köy tefecileri tamamen "özel işletme sahipleri " olarak ortadan kaldırıldılar. Kuşkusuz ki, birçok yerlerde gereksiz şiddete ve acıya maruz kalındığı doğrudur. Ancak bu Stalin ile ortaya çıkmadı. Yüzyıllar boyunca alçaltılmış ve aşağılanmış ve sayısız kan borcu bulunan Rusya köylü kitlelerinin, ezicileriyle hesaplaşma saati gelmişti. Stalin onların öfkelerini serbest bırakmış olabilir, ancak yüzyıllar boyunca birikmesine neden olan Stalin değildi. Gerçekte, bu kolektif hareket tarafından coşku ile oluşturulan aşırılıkları dizginleyen Stalin idi. 1930’un başlarında, “kolektif çiftlik hareketinin“ gönüllü ilkesinin ”hiçbir koşulda ihlal edilmemesi gerektiğini ve zorla kollektifleşmeye başvuran herkesin sosyalizm düşmanlarına nesnel olarak yardım ettiğini yinelediği, “zafer sarhoşluğu” makalesi Pravda’da yayınlandı. Ayrıca, şu an için doğru biçimin (artel olarak bilinen ) kooperatif olduğunu, "hane halkı (küçük sebze bahçeleri, küçük meyve bahçeleri) arazilerinin, konut evlerinin, süt sığırlarının bir parçasının, küçük hayvancılığın, kümes hayvancılığının vb. sosyalleşmediğini söylüyordu . ”
Yine, bunun ötesine geçme aşırı faaliyetler nesnel olarak düşmana yardım etti. Hareket, köylü kitlelerinin ihtiyaç ve isteklerine dayanmalıydı.
Stalin'in Kulaklarla ilgili kararı, yaptığı operasyon un sınırlarını mükemmel bir şekilde örneklemektedir. Fakir ve orta köylülerin Kulakların topraklarına el koymalarına izin vererek kulakları sınıf olarak sonlandırmaya karar verebilirdi. Ya da sonucuna bakmadan, Kulakların açlıktan ölen köylülerden ve işçilerden tahıllarını alıkoymaya devam etmelerine müsaade etmeye karar verebilirdi. Kulaklara "rüşvet vermeye" devam edebilirdi. Ancak, en azından, Kulakları iyi sosyalist olmaya ikna etme seçeneğine sahip olduğunu söylemek oldukça geçersizdir.
Sonucuyla ilgili söylenen her ne olursa olsun, Stalin'in kırsal kesimdeki politikasının, tarihte ilk kez Sovyet topraklarının tüm halklarını besleyebilen geniş ve modern bir tarım sistemi ile sonuçlandığına dair hiçbir kuşku olamaz. Kaçınılmaz görünen ve bugünkü devrimden önce Hindistan'dan veya Çin'in kiler kadar kötü görünen kıtlıklar geride kaldı.
Bu arada, Stalin'in ağır-sanayileşme politikası hızla yolunda ilerliyordu. Modern, son derece sanayileşmiş bir Sovyetler Birliği için yaptığı büyük plan öylesine büyük bir şekilde başarılıydı ki, bunun yalnızca ütopik ve bu nedenle intiharcı bir rüya olduğunu düşünen çoğu Parti liderinin acımasız muhalefetinden sonra kabul edildiğini unutuyoruz. Stalin, hem sağ hem de solda bu muhalefetin üstesinden geldikten sonra, 1929'da, dünya tarihindeki ilk beş yıllık planı başlattı.
Plan kısa sürede tamamlandı. 1930'ların başlarında Sovyetler Birliği, dünya devrimi için hem ilham hem de materyal malzeme üssü haline gelmişti. Ve kısa süre sonra, Stalin'in öngördüğü ve ona karşı silahlandığı kapitalist güçlerden gelecek bir askeri harekata denk olmaktan çok daha fazlasını kanıtlayacaktı.
Bu bizi Stalin sorusunun ikinci büyük konusuna, Troçki'den kaynaklanan ve daha sonra “Yeni Sol” olarak adlandırılan teorisyenlerin geniş çapta yaydığı “sol” eleştirisine getirir. Bu eleştiri, Stalin'in sadece milliyetçi olduğunu ve dünyanın geri kalanında devrimi sattığını iddia ediyor. Tartışma, yirminci yüzyıl tarihinin tüm önemli olaylarına dayanıyor ve sadece bir makalede ele alınabilir.
Stalin'in Troçki ile köylülük konusunda arasındaki fark, Sovyetler Birliği'ndeki köylülüğün rolü ile sınırlı değildi.
Troçki, hala temelde köylü toplumları olan bu bölgelerdeki ulusal kurtuluş hareketlerinde çok az potansiyel gördü. Devrimin önce Avrupa ve Kuzey Amerika'nın gelişmiş kapitalist ülkelerine geleceğini ve daha sonra dünyanın “medenileşmemiş” bölgelerine yayılacağını savundu. Stalin ise, Asya, Afrika ve Latin Amerika'nın ulusal kurtuluş hareketlerinin dünya devriminin gelişmesinde kilit rol oynadığını, çünkü nesnel olarak emperyalizme karşı mücadeleye öncülük ettiklerini belirtti.
Bu argümanın 1924 gibi kısa bir sürede geliştiğini görüyoruz, “Leninizmin Temelleri” nde;
“Mısırlı tüccarların ve burjuva entelektüellerin, Mısır'ın bağımsızlığı için yürüttüğü mücadelenin, Mısır ulusal hareketinin liderlerinin burjuva kökenli ve burjuva isimli olmasına ve sosyalizme karşı olmaları gerçeğine rağmen, nesnel olarak devrimci bir mücadele olduğunu savunuyor”, buna karşın, İngiliz 'İşçi' hareketi proleter kökenleri ve hükümet üyelerinin proleter unvanı, sosyalizm taraftarı “olmaları” gerçeğine rağmen, Mısır'ın bağımlı konumunu korumak için yürüttükleri mücadelenin, aynı nedenlerden ötürü, gerici bir mücadelede" olduğunu söylüyordu. Bu Çoğu Avrupa sözde- Marksistleri için barbarik bir aykırı düşünce-sapmaydı. Ancak Ho Chi Minh Stalin’in ulusal kurtuluş mücadeleleri saflarında yer alan eden tek Partinin lideri olduğunu kabul ettiği ve çoğu Avrupa sözde-Marksistlerinin ulusal sorun hakkındaki görüşlerinin “karşı-devrimcilik”ten başka bir şey olmadığı konusunda Stalin’le aynı fikirde olduğu, aynı yıl, 1924 de sömürgelerdeki komünistlerin görüşlerini dile getirdi.(Komünist Enternasyonal'in Beşinci Kongresi'ndeki Ulusal ve Sömürge Soruları hakkındaki Ho Chi Minh Raporu)
“Mısırlı tüccarların ve burjuva entelektüellerin, Mısır'ın bağımsızlığı için yürüttüğü mücadelenin, Mısır ulusal hareketinin liderlerinin burjuva kökenli ve burjuva isimli olmasına ve sosyalizme karşı olmaları gerçeğine rağmen, nesnel olarak devrimci bir mücadele olduğunu savunuyor”, buna karşın, İngiliz 'İşçi' hareketi proleter kökenleri ve hükümet üyelerinin proleter unvanı, sosyalizm taraftarı “olmaları” gerçeğine rağmen, Mısır'ın bağımlı konumunu korumak için yürüttükleri mücadelenin, aynı nedenlerden ötürü, gerici bir mücadelede" olduğunu söylüyordu. Bu Çoğu Avrupa sözde- Marksistleri için barbarik bir aykırı düşünce-sapmaydı. Ancak Ho Chi Minh Stalin’in ulusal kurtuluş mücadeleleri saflarında yer alan eden tek Partinin lideri olduğunu kabul ettiği ve çoğu Avrupa sözde-Marksistlerinin ulusal sorun hakkındaki görüşlerinin “karşı-devrimcilik”ten başka bir şey olmadığı konusunda Stalin’le aynı fikirde olduğu, aynı yıl, 1924 de sömürgelerdeki komünistlerin görüşlerini dile getirdi.(Komünist Enternasyonal'in Beşinci Kongresi'ndeki Ulusal ve Sömürge Soruları hakkındaki Ho Chi Minh Raporu)
Stalin'in çizgisi ile Troçki'nin çizgisi arasındaki fark ve ile Stalin'in çizgisinin ne olduğunun tahrif edilmesi, en açık bir şekilde Çin devrimi sorunsalında görülebilir. Bugün yaygın olan tipik "sol" görüş, "Stalin'in Çin Devrimi'nin karakterine ve potansiyeline olan körlüğünü sürdürdüğünü" söyleyen David Horowitz'in "Özgür Dünya Devi " Kitabında (1965) temsil edilmektedir. Ana kaynak olarak Tito'nun Yugoslav biyografisini kullanan Horowitz, “Savaştan sonra bile, Chiang’un bittiğine dair çoğu gözlemcinin açık olduğu durumlarda bile, Stalin, Çin Komünizminin geleceğinden umudu yoktu.” diyor.(s. Ill) .
Mao nun ise Stalin hakkındaki fikiri bundan farklı. Mao şunları söylüyor;
"Onun etrafında toplanarak, ondan sürekli fikir aldık, onun eserlerinden sürekli ideolojik güç aldık...Yoldaş Stalin in Çin halkını içten bir şekilde sevdiği ve Çin devriminin gücünün ölçülemez nitelikte olarak gördüğü herkes tarafından bilinen bir gerçektir.
Stalin Çin devrimi ile ilgili konularda en büyük bilgeliği gösterdi. ... büyük öğretmen Stalin in anılarını büyük saygıyla koruyarak, Çin Komünist Partisi ve Çin Halkı..daha da fazla ısrarla Stalin in öğretilerini okuyacaktır. ( Büyük bir Dostluk, 1953)
1963 de "Khrushchev Stalin in büyük imajını Sovyet halklarının ve dünya halklarının zihinlerinden silmeyi hiç bir zaman başaramıyacaktır"" diyordu ("On the Question of Stalin")
Aslında, 1927 de Çin üzerine makalesinin gösterdiği gibi, Stalin çok erken bir tarihte Çin devriminin temel teorisini özetlemişdi. Troçki, devrimci merkezler olarak şehirleri temel almadığı, proletaryanın, özellikle köylülüğün sınıf müttefikliğine dayandığı ve mücadelenin öncelikle Çin kapitalizmine karşı odaklanmak yerine, öncelikle anti-feodal ve anti-emperyalist olduğu için "gerilla macerası" olarak küçümsediği bu teoriye saldırıyordu.
Kırsal alanda ilk kurtarılan üs alanların kurulduğu 1927'den sonra Troçki, bu devrimin artık proleter olarak görülmeyeceğini, sadece köylü bir isyan olarak görülebileceğini iddia etti ve kısa süre sonra bu teorisini Stalin-Mao hattı olarak adlandırmaya başladı.
3 Ocak 2020
Çeviri
Erdoğan A