Header Ads

Header ADS

SBKP(B) İÇİNDEKİ GÖRÜŞ AYRILIKLARI


SBKP(B) İÇİNDEKİ GÖRÜŞ AYRILIKLARI

Şimdi, görüş ayrılıklarının özüne geçelim.

Görüş ayrılıklarımızın birkaç temel soruna bağlanabileceğini sanıyorum. Bu sorunları ayrıntısıyla ele alamayacağım, çünkü zaman buna yetmez ve raporum da zaten epeyce uzadı. Ayrıca, SBKP(B)'nin sorunları üzerine materyaller de elinize geçmiş bulunuyor, bunlarda bazı çeviri hataları olmasına rağmen, yine de Partimiz içindeki görüş ayrılıkları hakkında özünde doğru bir fikir veriyorlar.

1 — Sosyalist İnşa Sorunları

Birinci sorun: Birinci sorun, tek ülkede sosyalizmin zaferi imkanı sorunudur, sosyalizmin muzaffer inşası imkanı sorunudur. Burada sözü edilen elbette Karadağ, ya da hatta Bulgaristan da değil, bizim ülkemizdir, SSCB'dir. Sözü edilen, emperyalizmin varolmuş ve gelişmiş bulunduğu, belirli bir minimum büyük sanayie, belirli bir minimum proletaryaya, proletaryaya önderlik eden bir Parti'ye sahip olan bir ülkedir. Öyleyse, SSCB'de sosyalizmin zaferi mümkün müdür, ülkemizin iç güçleri temelinde, SSCB proletaryasının elinde bulunan imkanlar temelinde, sosyalizmi kurmak mümkün müdür?

Peki ama sosyalizmi kurmak —eğer bu formül somut sınıf diline çevrilirse— ne demektir. SSCB'de sosyalizmi kurmak, mücadelenin seyri içinde kendi gücümüzle kendi burjuvazimizi, Sovyet burjuvazi-sini yenmek demektir. Dolayısıyla sorun, SSCB proletaryası Sovyet burjuvazisini yenmeye muktedir midir, değil midir? sorunuyla aynı kapıya çıkar. Demek ki, SSCB'de sosyalizmi kurmanın mümkün olup olmadığından söz edildiğinde, bununla şu kastedilir: SSCB proletaryası kendi gücüyle SSCB burjuvazisini yenmeye muktedir midir? Ülkemizde sosyalizmi kurma sorununun çözümünde sorun sadece ve sadece böyle durmaktadır.

Parti bu soruyu olumlu yanıtlar, çünkü o, SSCB proletaryasının, SSCB'deki proletarya diktatörlüğünün, SSCB burjuvazisini kendi gücüyle yenebileceğinden yola çıkar.

Eğer bu doğru olmasaydı, eğer Parti, ülkemizin relatif teknik geriliğine rağmen, SSCB proletaryasının sosyalist toplumu kurmaya muktedir olduğu savını ileri sürmek için sebebe sahip olmasaydı, Par-ti'nin iktidarda kalmaya devam etmesi için herhangi bir nedeni olmazdı, şu ya da bu biçimde iktidardan vazgeçip bir muhalefet partisi konumunu alırdı.

Çünkü ikisinden biri:

Ya, "ulusal" burjuvazimizi yenerek sosyalizmi inşa edebilir ve son tahlilde onu kurabiliriz — bu durumda Parti, iktidarda kalmak ve tüm dünyada sosyalizmin zaferi adına ülkede sosyalist inşayı yönetmekle yükümlüdür;

ya da kendi gücümüzle kendi burjuvazimizi yenemeyiz — o zaman da dışarının ivedi desteğinden, diğer ülkelerdeki muzaffer devrimin desteğinden yoksun bulunuşumuzu göz önüne alarak, açık ve dürüst bir biçimde iktidardan geri çekilmeli ve gelecekte SSCB'de yeni bir devrimi örgütlemek için rota tutmalıyız.

Parti, kendi sınıfını, bu durumda işçi sınıfını aldatabilir mi? Hayır, aldatamaz. Böyle bir Parti dört parça edilmeyi hak ederdi. Fakat Partimiz, işçi sınıfını aldatamayacağından, ülkemizde sosyalizmi kurma imkanının olmadığı inancının, Partimizin iktidardan geri çekilmesi ve iktidar partisi konumundan bir muhalefet partisi konumuna geçmesini gerektirdiğini dobra dobra söylemek zorunda olurdu.

Proletarya diktatörlüğünü mücadeleyle elde ettik ve böylece ileriye sosyalizme doğru gelişmek için politik temeli yarattık. Kendi gücümüzle sosyalizmin ekonomiktemelini, sosyalizmi kurmak için zorunlu olan yeni ekonomik temeli yaratabilir miyiz? Sosyalizmin ekonomik özü ve ekonomik temeli nedir? Dünyada "cenneti" ve genel refahı getirmek mi acaba? Hayır, bu değildir. Bu, sosyalizmin ekonomik özü hakkında filisten, küçük-burjuva bir tasarımdır. Sosyalizmin ekonomik temelini yaratmak; tarımı sosyalist sanayi ile bir ekonomik bütün halinde birleştirmek, tarımı sosyalist sanayiin önderliğine tabi kılmak, kent ile köy arasındaki ilişkileri, tarım ürünleriyle sanayi mamullerinin değiştokuşu temelinde düzenlemek demektir, sınıfların ve her şeyden önce de sermayenin oluşumuna yol açan tüm kanalları kapatmak ve tasfiye etmek, ve son tahlilde doğrudan ve dolaysız olarak sınıfların ortadan kaldırılmasına götüren üretim ve bölüşüm koşullarını yaratmak demektir.

Bu konuda Lenin yoldaş, NEP'i uygulamaya soktuğumuz ve halk ekonomisinin sosyalist temelini kurma sorununun tüm büyüklüğüyle Partimizin önünde yükseldiği dönemde şunları söylüyordu:

"Teslim yükümlülüğü yerine bir verginin geçirilmesi, bunun ilkesel anlamı [şudur — ÇN]: 'Savaş' komünizminden doğru sosyalist temele [geçmek — ÇN]. Ne teslim yükümlülüğü ne de vergi, tersine ('toplumsallaştırılmış') büyük sanayiin mamullerinin tarım ürünleriyle değiş-tokuşu, sosyalizmin ekonomik özü, temeli budur." (Bkz. 4. baskı, cilt XXXII, s. 300, Rusça.)

Sosyalizmin ekonomik temelinin yaratılması sorununu Lenin işte böyle kavramaktadır.

Tarımı toplumsallaştırılmış sanayiyle birleştirmek için, ama her şeyden önce, ürünlerin dağılımı için yaygın bir organlar ağına, yaygın bir kooperatif organları ağına, gerek tüketim kooperatifleri, gerekse tarım kooperatifleri, üretim kooperatifleri ağına sahip olunmalıdır. "Kooperatifçilik Üzerine" yazısında şunları yazarken Lenin, tam da bu temel ilkeden yola çıkıyordu:

"Bizim koşullarımız altında kooperatifler kural olarak sosyalizmle tamamen örtüşmektedir." (Bkz. 4. baskı, cilt XXXIII, s. 433, Rusça.)

Öyleyse: SSCB proletaryası, ülkemizin kapitalizm tarafından kuşatıldığı koşullarda, kendi gücüyle sosyalizmin ekonomik temelini kurabilir mi?

Parti bu soruyu olumlu yanıtlar (bkz. RKP(B) XIV. Konferansı'nın

KEYK VII. Genişletilmiş Plenumu

Kararı[121]). Lenin bu soruyu olumlu yanıtlar (bkz. örneğin "Kooperatifçilik Üzerine" adlı yazısı). İnşamızın tüm pratiği bu soruya olumlu bir yanıt vermektedir, çünkü ekonomimizin sosyalist sektörünün payı yıldan yıla özel sermayenin payı zararına gerek üretim alanında, gerekse de dolaşım alanında büyümekte, ekonomimizin sosyalist unsurlarının rolüne oranla özel sermayenin rolü yıldan yıla azalmaktadır.

Peki, bu soruya muhalefet nasıl bir yanıt vermektedir?

Muhalefet bu soruya olumsuz bir yanıt vermektedir.

Şimdiye kadar söylenenlerden, ülkemizde sosyalizmin zaferinin mümkün olduğu, sosyalizmin ekonomik temelini kurma imkanının güvenceli sayılabileceği sonucu çıkmaktadır.

Bu, böyle bir zaferin tam zafer, sosyalizmin nihai zaferi olarak, sozyalizmi inşa eden ülkeyi dıştan gelen her türlü tehlikeye karşı, bir emperyalist müdahale ve bununla bağlı bir restorasyon tehlikesine karşı koruyacak bir zafer olarak nitelenebileceği anlamına mı gelir? Hayır, bu anlama gelmez. SSCB'de sosyalizmi kurma sorunu, kendi,"ulusal" burjuvazimizi yenmenin bir sorunu iken, sosyalizmin nihai zaferi sorunu, uluslararası burjuvaziyi yenmenin bir sorunudur. Parti, tek ülkenin proletaryasının, kendi gücüyle, uluslararası burjuvaziyi yenecek durumda olmadığını söylemektedir. Parti, tek ülkede sosyalizmin nihai zaferi için, uluslararası burjuvaziyi yenmenin veya en azından tarafsızlaştırmanın zorunlu olduğunu söylemektedir. Parti, bu görevin ancak birçok ülkenin proletaryası tarafından çözülebileceğini söylemektedir. O nedenle, şu ya da bu ülkede sosyalizmin nihai zaferi, en azından birkaç ülkede proleter devrimin zaferi anlamına gelir.

Bu sorun Partimizde özel görüş ayrılıklarına neden olmadığı için, bunun üzerinde daha fazla durmayacağım ve bu konuyla ilgilenenlere, Komintern Yürütme Komitesi Genişletilmiş Plenumu üyelerine dağıtılan Partimiz MK'sının materyallerini önereceğim.

2 — "Nefes Molası" Faktörleri

İkinci sorun: İkinci sorun, SSCB'nin şu andaki uluslararası durumunun koşullarıyla, seyri içinde sosyalizmi inşa çalışmasına başlayıp geliştirdiğimiz o "nefes molası" döneminin koşullarıyla ilgilidir. SSCB'de sosyalizmi inşa edebiliriz ve etmeliyiz. Ama sosyalizmi inşa etmek için, her şeyden önce var olmak zorundayız. Savaşa ara verildiği bir "nefes molası"na ihtiyaç duyuyoruz, müdahale girişimleri olmamalı, varolmak ve sosyalizmi inşa edebilmek için elzem olan, belli bir minimum uluslararası koşulları mücadeleyle elde etmiş olmak gerekiyor.

Şu soru çıkıyor ortaya: Sovyet Cumhuriyeti'nin bugünkü uluslararası durumu neye dayanmaktadır, kapitalist ülkelerle ilişkisinde ülkemizin gelişmesindeki bugünkü "barışçıl" dönem neyle belirleniyor; müdahale tehlikesinin var olduğu ve var olmaya devam ettiği ve bu tehlikenin ancak bir dizi ülkede proleter devrimin zaferiyle bertaraf edilebileceği ispatlı ise, kapitalist dünyanın hemen ciddi bir müdahale denemelerine girişmesini olanaksız kılan, ve ülkemizde sosyalizmin inşası için zorunlu dış koşulları yaratan o "nefes molası" ya da "nefes molası" dönemi neye dayanmaktadır?

Bugünkü "nefes molası" dönemi en azından dört temel olgu üzerinde yükselmektedir.

Birincisi, emperyalistlerin kampındaki zayıflamayan ve Sovyet Cumhuriyeti'ne karşı bir komployu zorlaştıran karşıtlıklar.

İkincisi, emperyalizm ile sömürge ülkeler arasındaki karşıtlıklar, sömürge ve bağımlı ülkelerde kurtuluş hareketinin büyümesi.

Üçüncüsü, kapitalist ülkelerde devrimci hareketin gelişmesi ve bütün ülkelerin proleterlerinin Sovyet Cumhuriyeti'ne duyduğu sempatinin büyümesi. Kapitalist ülkelerin proleterleri henüz kendi öz kapitalistlerine karşı doğrudan bir devrimle SSCB proleterlerini destekleyecek durumda değiller. Ne var ki, emperyalist devletlerin kapita-listleri de daha şimdiden artık "kendi" işçilerini SSCB proletaryasına karşı yürüyüşe geçirecek durumda değiller, çünkü bütün ülkelerin proleterlerinin Sovyet Cumhuriyeti'ne duydukları sempati artıyor ve zorunlu olarak günbegün artması gerekiyor. Ama işçiler olmadan şimdi hiç savaş yürütülemez.

Dördüncüsü, SSCB proletaryasının güç ve kuvveti, onun sosyalist inşasının başarıları, onun Kızıl Ordu'sunun örgütlülüğünün gücü.

Bu ve benzeri koşulların bir araya gelmesi, Sovyet Cumhuriyeti'nin bugünkü uluslararası durumunun karakteristik bir özelliği olan o "nefes molası" dönemini ortaya çıkarmıştır.

3 — Devrimin "Ulusal" ve Uluslararası Görevlerinin Birliği ve Bölünmezliği

Üçüncü sorun: Üçüncü sorun, şu ya da bu ülkede proleter devrimin "ulusal" ve uluslararası görevleri ile ilgilidir. Parti, SSCB proletaryasının "ulusal" ve uluslararası görevlerinin bütün ülkelerin işçilerinin kapitalizmden kurtuluşu ortak göreviyle kaynaştığından, ülkemizde sosyalizmin inşasının çıkarlarının bütün ülkelerin devrimci hareketinin çıkarlarıyla tümüyle ve bütünüyle ortak bir çıkar halinde —bütün ülkelerde sosyalist devrimin zaferi— kaynaştığından yola çıkmaktadır.

Eğer bütün ülkelerin işçileri Sovyet Cumhuriyeti'ne sempati ve destek göstermeselerdi bunun sonucu ne olurdu? Sonuç, müdahale ve Sovyet Cumhuriyeti'nin yıkılması olurdu.

Sermaye Sovyet Cumhuriyeti'ni yıkmayı başarsaydı bunun sonucu ne olurdu? Bütün kapitalist ve sömürge ülkelerde en koyu bir gericilik çağı başlar, işçi sınıfı ve ezilen halklar tamamen köleleştirilir, uluslararası komünizmin mevzileri tasfiye edilirdi.

Tüm ülkelerin proleterlerinin Sovyet Cumhuriyeti'ne sempatisi ve yardımı güçlenip gelişirse ne olur? Bu, SSCB'de sosyalizmin inşasını temelli kolaylaştırır.

SSCB'de sosyalist inşanın başarıları arttığında ne olur? Bu, sermayeye karşı mücadelelerinde tüm ülkelerin işçilerinin devrimci mevzilerini temelli iyileştirir, proletaryaya karşı mücadelesinde uluslararası sermayenin mevzilerini zayıflatır ve uluslararası proletaryanın şansını artırır.

Ama bundan, SSCB proletaryasının çıkarları ve görevleri, bütün ülkelerdeki devrimci hareketin çıkarları ve görevleriyle sürekli içiçe geçer ve onlarla kopmaz bağlarla bağlıdır, ve tersine, bütün ülkelerin devrimci proleterlerinin görevleri, SSCB proleterlerinin sosyalist inşa cephesindeki görevleri ve başarılarıyla kopmaz bağlarla bağlıdır, sonucu çıkar.

Bu yüzden, şu ya da bu ülkenin proleterlerinin "ulusal" görevleriyle uluslararası görevlerini karşı karşıya koymak, politikada ağır bir hata işlemek demektir.

Bu yüzden, SSCB proleterlerinin sosyalist inşa cephesindeki mücadelede gösterdiği gayret ve coşkuyu "ulusal kapalılık" ve "ulusal dargörüşlülük" belirtileri olarak göstermek —zaman zaman muhaliflerimizin yaptığı gibi—, aklını yitirmek ya da çocuklaşmak demektir.

Bu yüzden, bir ülkenin proleterlerinin görev ve çıkarlarıyla tüm ülkelerin proleterlerinin görev ve çıkarlarının birlik ve bölünmezliğini savunmak, tüm ülkelerin işçilerinin devrimci hareketinin zaferinin en emin yoludur.

Tam da bu yüzden, tek ülkede proleter devrimin zaferi, kendi içinde bir amaç değil, bilakis tüm ülkelerde devrimin gelişmesi ve zaferi için bir araç ve yardımdır.

Bu yüzden, SSCB'de sosyalizmi inşa etmek, bütün ülkelerin işçilerinin ortak davasını savunmak demektir, sermaye üzerinde zaferi sadece SSCB'de değil, bütün kapitalist ülkelerde de kazanmak demektir, çünkü SSCB'de devrim dünya devriminin bir parçasıdır, onun başlangıcı ve gelişmesi için temeldir.

4 — Sosyalist İnşa Sorununun Tarihi Üzerine

Dördüncü sorun: Dördüncü sorun, burada tartıştığımız sorunun tarihçesi ile ilgilidir. Muhalefet, tek ülkede sosyalizmin inşası sorununun Partimizde ilk kez 1925'te ortaya atıldığına yemin ediyor. Her halükârda Troçki XV. Parti Konferansı'nda doğrudan şu açıklamayı yaptı: "Tek ülkede sosyalizmin kurulmasının teorik olarak kabul edilmesi niçin talep ediliyor? Bu perspektif nereden kaynaklanıyor? Neden 1925'ten önce hiç kimse bu sorunu ortaya atmadı?"

Buna göre demek ki, bu sorun Partimizde 1925'ten önce ortaya atılmamış oluyor. Buna göre, sadece Stalin ve Buharin Parti'de bu sorunu ortaya atmış oluyorlar, ve bu da 1925'te.

Bu doğru mudur? Hayır, doğru değildir.

Ben, tek ülkede sosyalist iktisadın inşası sorununun Partimizde Lenin tarafından ilk kez daha 1915 yılında ortaya atıldığını iddia ediyorum. O sıralar Lenin'e karşı çıkanın, Troçki'den başkası olmadığını iddia ediyorum. O zamandan beri, yani 1915 yılından beri, tek ülkede sosyalist iktisadın inşası sorununun basınımızda ve Partimizde tekrar tekrar ele alındığını iddia ediyorum.

Olgulara başvuralım.

a) 1915. Lenin'in Bolşeviklerin merkez yayın organındaki ("Sotsial-Demokrat"ta[122]) makalesi: "Avrupa Birleşik Devletleri Şiarı Üzerine." Bu makalede Lenin şunları söylemektedir:

"Ama bağımsız bir şiar olarak dünya birleşik devletleri şiarı hiç de doğru olmazdı, çünkü birincisi, o sosyalizme denk düşer; ikincisi, tek ülkede sosyalizmin zaferinin imkansızlığı yanlış anlayışını ve böyle bir ülkenin diğerleriyle ilişkileri üzerine yanlış bir anlayışı ortaya çıkarabilir. İktisadi ve siyasi gelişmenin eşitsizliği, kapitalizmin mutlak bir yasasıdır. Bundan şu sonuç çıkar ki, sosyalizmin zaferi başlangıçta birkaç kapitalist ülkede ya da tek başına alınmış bir ülkede bile olanaklıdır. Bu ülkenin muzaffer proletaryası, kapitalistleri mülksüzleştirdikten ve kendi ülkesinde sosyalist üretimin örgütlenmesinden sonra* kendini diğer kapitalist dünyanın karşısına koyacak ve diğer ülkelerin ezilen sınıflarını kendi yanına çekecek, onlarda kapitalistlere karşı isyanlar körükleyecek ve gerektiğinde sömürücü sınıflara ve onların devletlerine karşı hatta silah zoruna bile başvuracaktır"... Çünkü "sosyalizmde ulusların özgür birleşmesi, sosyalist cumhuriyetlerin geri kalmış devletlere karşı azçok uzun süren ve inatçı bir mücadelesi olmaksızın olanaksızdır." (Bkz. 4. baskı, cilt XXI, s. 311.)

Ve işte Troçki'nin, yine 1915 yılında, kendisinin yönettiği "Naşe Slovo"[123] gazetesinde dile getirdiği, aksi yöndeki görüşü:

"'İktisadi ve siyasi gelişmenin eşitsizliği, kapitalizmin mutlak bir yasasıdır'. 'Sosyal-Demokrat' (Lenin'in yukarıda adı geçen makalesinin de yayınlandığı, Bolşeviklerin o zamanki merkez yayın organı. — J. St.) bundan, tek ülkede sosyalizmin zaferinin mümkün olduğu ve bundan ötürü tek tek her devlette proletarya diktatörlüğünü, Avrupa Birleşik Devletleri'nin yaratılmasına bağımlı kılmaya gerek olmadığı sonucunu çıkardı... Hiçbir ülkenin mücadelesinde diğerlerini 'beklemek' zorunda olmadığı düşüncesi, paralel uluslararası eylem fikrinin yerine, bekleyici uluslararası eylemsizlik düşüncesi geçmesin diye tekrarlanması yararlı ve zorunlu olan önemli bir düşüncedir. Diğerlerini beklemeksizin, inisiyatifimizin diğer ülkelerdeki mücadeleye hız katacağından tamamen emin olarak, ulusal zeminde mücadeleye başlarız ve sürdürürüz; ama eğer bu olmazsa, örneğin devrimci bir Rusya'nın tutucu bir Avrupa karşısında tutunabileceğini ya da sosyalist bir Almanya'nın kapitalist dünyada izole kalabileceğini

düşünmek umutsuz bir şey olurdu; hem tarihsel deneyimler hem de teorik mülahazalar bunu kanıtlamaktadır. Sosyal devrimin perspektiflerine ulusal çerçeveden bakmak, sosyal-yurtseverliğin özü olan o ulusal dargörüşlülüğün kurbanı olmak anlamına gelirdi."* (Troçki, "1917 Yılı", cilt III, bölüm 1, s. 89-90.)

Görüyorsunuz ki, "sosyalist üretimin örgütlenmesi" sorunu Lenin tarafından daha 1915 yılında, Rusya'da burjuva-demokratik devrimin eşiğinde, burjuva-demokratik devrimin sosyalist devrime dönüşmesi sorununun gündemde durduğu emperyalist savaş döneminde ortaya atılmıştır.

Görüyorsunuz ki, o zaman Lenin yoldaşa karşı çıkan, Lenin'in makalesinde "sosyalizmin zaferi"nin ve "tek ülkede sosyalist üretimin örgütlenmesi" imkanının sözkonusu edildiğini bal gibi bilen Troçki'den başkası değildi.

Görüyorsunuz ki, "ulusal dargörüşlülük" suçlaması ilk kez Troçki tarafından daha 1915'te getirilmiştir, ve bu suçlama Stalin ve Buharin'e karşı değil, bilakis Lenin'e karşı yönelmiştir.

Şimdi Zinovyev ardı ardına bu gülünç "ulusal dargörüşlülük" suçlamasını yayıyor ortalığa. Ne var ki bununla Troçki'nin, Lenin'e ve onun Partisi'ne karşı yönelen tezlerini tekrar ve onları restore ettiğinin farkında bile değil besbelli.

b) 1919. Lenin'in "Proletarya Diktatörlüğü Çağında Ekonomi ve Politika" yazısı. Bu makalesinde Lenin şunları yazmaktadır:

"Bütün ülkelerin burjuvaları ve onların açık ve gizli yardakçıları (II. Enternasyonal "sosyalistleri") istedikleri kadar yalan söyleyip iftira etsinler, şu kesindir: Proletarya diktatörlüğünün temel ekonomik problemi açısından, ülkemizde, komünizmin kapitalizm üzerindeki zaferi güvence altına alınmıştır. Tüm dünya burjuvazisi, Bolşevizme karşı tam da bu yüzden esip yağıyor, tam da bu yüzden Bolşeviklere karşı askeri müdahaleler, komplolar ve benzeri şeyler örgütlüyor, çünkü

toplumsal ekonominin reorganizasyonunda zaferimizin kaçınılmaz olduğunu —askeri zorla ezilmediğimiz takdirde— pekâlâ kavramaktadır. Ve bizi askeri zorla yoketmeyi başaramamaktadır.*

Görüyorsunuz ki, Lenin'in bu makalesinde sözkonusu edilen "proletarya diktatörlüğünün ekonomik sorunu"dur, "toplumsal iktisadın" "komünizmin zaferi" yönünde "reorganizasyonu"dur. Peki, "proletarya diktatörlüğünün ekonomik problemi" ve proletarya diktatörlüğü koşullarında "toplumsal iktisadın reorganizasyonu" ne anlama gelmektedir? Bunun anlamı, tek ülkede, bizim ülkemizde sosyalizmin inşasından başka bir şey değildir.

c) 1921. Lenin'in "Aynî Vergi Üzerine"[124] adlı yazısı. "İktisadımızın sosyalist temelini" kurabileceğimiz ve kurmak zorunda olduğumuz şeklindeki ünlü düstur. (Bkz. "Aynî Vergi Üzerine".)

d) 1922. Lenin yoldaşın Moskova Sovyeti'ndeki konuşması, Lenin bu konuşmasında "sosyalizmi günlük yaşantımıza soktuğumuz"dan, "NEP Rusya'sının sosyalist Rusya haline geleceği"nden söz etmektedir (bkz. 4. baskı, cilt XXXIII, s. 405, Rusça). Troçki'nin, 1922 yılında yazdığı "Barış Programı"na "Sonsöz"de, Lenin'e karşı polemik yaptığına dair doğrudan bir işaret vermeden öne sürdüğü itirazları. Troçki bu "Sonsöz"de şunları yazmaktadır:

"'Barış Programı'nda birçok kez tekrarlanan, proleter devrimin ulusal çerçeve içinde muzaffer bir şekilde sonuna kadar götürülemeyeceği iddiası, herhalde bazı okurlara, Sovyet Cumhuriyeti'mizin neredeyse beş yıllık deneyimi karşısında çürütülmüş görünecektir. Ama böyle bir sonuç mesnetsiz olurdu. İşçi devletinin tek, üstelik de geri bir ülkede, tüm dünyaya karşı kendini koruyabilmiş olması olgusu, proletaryanın diğer, daha gelişmiş, daha uygar ülkelerde hakiki mucizeler yaratma yeteneğinde olacak olan muazzam gücünü kanıtlar. Ama devlet olarak politik ve askeri bakımdan kendimizi koruyabildiysek de, henüz sosyalist bir toplum yaratmaya varmış değiliz, hatta buna yakınlaşmış bile değiliz. Devrimci devletin öz varlığını korumak için mücadele bu dönemde üretici güçlerin olağanüstü gerilemesine sebep oldu; oysa sosyalizm ancak üretici güçlerin artması ve tam gelişmesi temelinde düşünülebilirdir. Burjuva devletleriyle ticari görüşmelerimiz, imtiyazlar, Cenova Konferansı vs., bir devletin ulusal çerçevesi içinde yalıtık bir sosyalist inşanın imkansızlığına dair sadece çok açık bir kanıttır.

* Altını ben çizdim. —J. St.

Rusya'da sosyalist iktisadın gerçek bir ilerlemesi ancak Avrupa'nın en önemli ülkelerinde proletaryanın zaferinden sonra mümkün olacaktır."* (Troçki, "1917 Yılı", cilt III, bölüm 1, s. 92-93.)

Troçki, "bir devletin ulusal çerçevesi içinde yalıtık bir sosyalist inşanın imkansızlığı" iddiasıyla kime karşı polemik yapmaktadır? Stalin ya da Buharin'e karşı değil elbette. Troçki burada Lenin yoldaşa karşı polemik yapmaktadır, ve herhangi bir başka sorunda değil, "bir devletin ulusal çerçevesi içinde sosyalist inşanın" mümkün olup olmadığı gibi temel bir sorunda polemik yapmaktadır.

e) 1923. Lenin'in politik vasiyetnamesini oluşturan "Kooperatifçilik Üzerine" adlı makalesi. Lenin bu broşürde şunları yazmaktadır:

"Gerçekten de, tüm büyük çaplı üretim araçları üzerinde devletin tasarruf yetkisi, devlet iktidarının proletaryanın ellerinde olması, bu proletaryanın milyonlarca küçük ve küçücük köylülerle ittifakı, bu proletaryanın köylülük karşısındaki yönetici konumunun güvenlik altına alınmış olması vs. — tüm bunlar, daha önce küçümseyerek bezirgânlık olarak gördüğümüz ve şimdi, NEP düzeninde bazı bakımlardan öyle görmekte haklı olduğumuz kooperatiflerden, sadece kooperatiflerden hareket ederek, tam sosyalist toplumu kurmak için gerekli olan her şey değil mi? Bu, henüz sosyalist toplumun kuruluşu değildir, ama bu kuruluş için gerekli ve yeterli olan her şeydir.* (Bkz. Lenin, 4. baskı, cilt XXXIII, s. 428, Rusça.)

Daha açık ifade edilemeyeceğini düşünüyorum.

Troçki'ye göre, "bir devletin ulusal çerçevesi içinde sosyalist inşa" imkansızdır. Buna karşılık Lenin, proletarya diktatörlüğü döneminde, bizim, yani SSCB proletaryasının, "tam sosyalist toplumu kurmak için" "gerekli ve yeterli olan" "her şeye" sahip olduğumuzu iddia etmektedir. Mutlak bir karşıtlıktır görüşlerde söz konusu olan.

Olgular bunlardır. Görüyorsunuz ya, tek ülkede sosyalizmin inşası sorunu Partimizde daha 1915 yılında ortaya atılmıştır, bizzat Lenin tarafından ortaya

atılmıştır ve bu sorunda Lenin'e karşı polemik yapan ve onu "ulusal dargörüşlülük"le suçlayan Troçki'den başkası değildir.

Görüyorsunuz ki, bu sorun o zamandan Lenin yoldaşın ölümüne kadar, Partimizin çalışmasının gündeminden çıkmamıştır.

Görüyorsunuz ki, bu sorun Troçki tarafından şu ya da bu biçimde birçok kez ele alınmıştır, hem de Lenin yoldaşa karşı gizli ve fakat gayet belirgin bir polemik biçiminde, ve bu sorun Troçki tarafından hiçbir zaman Lenin'in ve Leninizmin ruhunda değil, bilakis Lenin'e ve Leninizme karşı bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur.

Görüyorsunuz ki Troçki, tek ülkede sosyalizmin inşası sorununun 1925'ten önce hiç kimse tarafından ortaya atılmadığını açıklarken doğrudan yalan söylemektedir.

5 — Şu Anda SSCB'de Sosyalist İnşa Sorununun Özellikle Büyük Öneme Sahip Oluşu

Beşinci sorun: Beşinci sorun, sosyalizmi inşa etmek görevinin, ne-den bugün aktüel olduğu sorunu ile ilgilidir. Sosyalizmin inşası sorunu, neden tam da şimdi, tam da son zamanda özellikle aktüel bir karakter kazandı? SSCB'de sosyalizmin inşası sorunu, örneğin 1915, 1918, 1919, 1921, 1922, 1923 yıllarında durumdan duruma, tek tek makalelerde ele alınırken, neden 1924, 1925, 1926 yıllarında, Parti pratiğimizde özellikle öne çıktı? Bu neyle açıklanır?

Görüşüme göre, bu üç temel nedenle açıklanır.

Birincisi; diğer ülkelerde devrimin temposunun son yıllarda yavaşlamasıyla, "kapitalizmin kısmî stabilizasyonu [istikrara kavuşması — ÇN]" denilen şeyin başlamış olmasıyla. Kapitalizmin kısmî stabilizasyonu, ülkemizde sosyalizmin inşası imkanlarının azalmasına ya da hatta ortadan kalkmasına götürmez mi? sorusu bundandır. Ülkemizde sosyalizmin ve sosyalist inşanın kaderi sorununa duyulan artan ilgi bundandır.

İkincisi; NEP'i yürürlüğe koymuş olmamızla, güçleri yeniden gruplandırmak ve sonra saldırıya geçmek için, özel sermayeye izin vermiş ve belli bir geri adım atmış olmamızla. NEP'in yürürlüğe konması ülkemizde sosyalist inşanın imkanlarına halel getirmez mi? sorusu bundandır. Ülkemizde sosyalist inşa imkanı sorununa duyulan artan ilginin yeni bir kaynağı bundandır.

Üçüncüsü; iç savaşta zafer kazanmış, müdahalecileri kovalamış ve savaşmaktan bir "nefes molası" elde etmiş, ekonomik yıkımın üstesinden gelmek, ülkenin üretici güçlerini yeniden tesis etmek ve ülkemizde yeni bir iktisadın inşasıyla ilgilenmek için elverişli koşullar sunan barışı ve barışçıl bir dönemi güvence altına almış olmamızla. İktisadın inşasının hangi yöne, sosyalizme doğru mu, yoksa başka bir yöne mi yöneltileceği? sorusu bundandır. Eğer inşa sosyalizme doğru yöneltilirse, NEP ve kapitalizmin kısmî stabilizasyonu koşullarında sosyalizmi inşa etme imkanına sahip olduğumuzu varsaymak için neden var mı? sorusu bundandır. Tüm Parti'nin ve tüm işçi sınıfının, ülkemizde sosyalist inşanın kaderi hakkındaki muazzam ilgisi bundandır. Her yıl Parti ve Sovyet iktidar organları tarafından, sanayi alanında, ticaret alanında ve tarım alanında sosyalist iktisat biçimlerinin payını yükseltme bakış açısıyla her türlü rakamın hesaplanması bundandır.

Sosyalizmin inşası sorununun Partimiz ve proletaryamız için olduğu kadar, Komintern için de en aktüel sorun haline gelmesinin üç temel nedeni işte bunlardır.

Muhalefet, SSCB'de sosyalizmin inşası sorununun sadece teorik bakımdan ilgi çekici olduğunu sanıyor. Bu doğru değildir. Bu derinlemesine bir yanılgıdır. Sorunun bu tür bir yorumu, ancak, muhalefetin Partimizin pratiğinden, iktisadi inşamızdan, kooperatifsel inşamızdan tamamen kopukluğuyla açıklanır. Sosyalizmin inşası sorunu, şimdi biz ekonomik yıkımın üstesinden geldikten, sanayii yeniden tesis ettikten ve tüm halk iktisadını yeni teknik temel üzerinde reorganize etme safhasına girdikten sonra — sosyalizmin inşası sorunu şimdi muazzam bir pratik öneme sahiptir. İktisadi inşayı nereye yönlendirmeli, hangi doğrultuda inşa etmeli, ne inşa etmeli, inşamızın perspektifleri neler olmalı —tüm bunlar, inşa davasına gerçekten bilinçli ve akıllıca katılmak isteyen hiçbir dürüst ve aklı başında idarecinin, bunları çözmeden ileriye doğru tek adım bile atamayacağı sorunlardır. Toprağı burjuva demokrasisi için gübrelemek için mi, yoksa sosyalist toplumu kurmak için mi inşa ediyoruz —şimdi inşa çalışmamızın anahtar sorunu budur. Sosyalist iktisadı şimdi, NEP koşulları altında, kapitalizmin kısmî stabilizasyonu altında kurma imkanımız var mı —şimdi Parti ve Sovyet çalışmamızın en önemli sorunlarından birisi budur.

Lenin, bu soruyu olumlu yanıtladı (bkz. örneğin "KooperatifçilikÜzerine" adlı yazısı). Parti, bu soruyu olumlu yanıtladı (bkz. RKP(B)

XIV. Konferansı'nın Kararı). Peki, ya muhalefet? Muhalefetin bu soruyu olumsuz yanıtladığını daha önce söylemiştim. Daha SBKP(B)

XV. Konferansı'na raporumda söyledim ve şimdi burada bir kez daha yinelemek zorundayım ki, Muhalefet Bloku'nun lideri Troçki, daha kısa süre önce, Eylül 1926'da, muhaliflere ünlü çağrısında, "tek ülkede sosyalizm teorisi"ni, "ulusal dargörüşlülüğün teorik bakımdan haklı çıkarılması" olarak gördüğünü açıkladı (bkz. Stalin'in SBKP(B) XV. Parti Konferansı'na Raporu[125]).

Troçki'den yaptığım bu alıntıyı (1926), 1915 yılında yazdığı, tek ülkede sosyalizmin zaferi sorununda Lenin'e karşı polemiğinde Lenin yoldaşı ve Lenininstleri ilk kez "ulusal dargörüşlülük"le suçladığı makalesiyle karşılaştırın, Troçki'nin tek ülkede sosyalizmin inşası sorununda eski menfi, sosyal-demokrat bakış açısında inat ettiğini anlayacaksınız.

Tam da bu nedenle Parti, Troçkizmin Partimiz içinde sosyal-demokrat bir sapma olduğunu söylemektedir.

6 — Devrimin Perspektifleri Üzerine

Altıncı sorun: Altıncı sorun, proleter devrimin perspektifleri sorunu ile ilgilidir. XV. Parti Konferansı'ndaki konuşmasında Troçki şöyle dedi: "Lenin, 20 yılda sosyalizmi asla kuramayacağımız, köylü ülkesi olan ülkemizin geri kalmışlığından dolayı onu 30 yıl içinde de kuramayacağımız görüşündeydi. Asgari 30 - 50 yılı almalıyız."

Burada belirtmek zorundayım ki, yoldaşlar, Troçki tarafından uydurulan bu perspektifle Lenin yoldaşın işaret ettiği SSCB'de devrimin perspektifinin hiçbir ortak yanı yoktur. Birkaç dakika sonra bizzat Troçki kendi konuşmasında, bu perspektife karşı mücadele etmeye başlıyor. Ama bu kendi bileceği iş. Ama ben ne Lenin'in ne de Par-ti'nin, Troçki tarafından uyrudulan bu perspektifin ve bu perspektiften çıkan sonuçların sorumluluğunu taşıyamayacağını açıklamak zorundayım. Troçki'nin, bu perspektifi uydurduktan sonra, bizzat kendi konuşmasında kendi uyduruğuna karşı çıkması olgusu — bu olgu sadece, Troçki'nin ipin ucunu iyice kaçırdığını ve kendisini gülünç bir duruma düşürdüğünü göstermektedir.

Lenin, asla "sosyalizmi asla" 30 ya da 50 yıl içinde kuramayacağımızı söylememiştir. Gerçekte Lenin'in söylediği şudur: "Köylülükle 10 - 20 yıl doğru ilişkiler — ve zafer dünya çapında güvencelenmiştir (gelişen proleter devrimlerinin gecikmesi halinde bile), aksi halde, 20 - 40 yıl boyunca, beyaz muhafız terörü altında eziyet çekilecektir." (Bkz. 4. baskı, cilt XXXII, s. 302-303, Rusça.)

Lenin'in bu tezinden "sosyalizmi asla 20 - 30 yıl ya da 50 yıl içinde kuramayacağımız" sonucu çıkarılabilir mi? Hayır, çıkarılamaz. Bu tezden yalnızca şu sonuçlar çıkarılabilir:

a) Köylülükle doğru ilişkiler sürdürüldüğünde 10 - 20 yıl içinde zaferimiz (yani sosyalizmin zaferi) güvencelenmiştir;

b) bu zafer sadece SSCB'de bir zafer değil, bilakis "dünya ölçüsünde" bir zafer olacaktır;

c) bu süre içerisinde zafer kazanamazsak, bu, yenildiğimiz ve proletarya diktatörlüğü rejiminin yerine, 20 - 40 yıl sürebilecek beyaz muhafız terör rejiminin geçmiş olacağı anlamına gelecektir.

Elbette Lenin'in bu tezi ve ondan çıkan sonuçlarla hemfikir olunabilir ya da olunmaz. Fakat Troçki'nin yapmış olduğu gibi onlar çarpıtılmamalıdır.

Peki, "dünya ölçüsünde" zafer ne anlama gelir? Bu, böyle bir zaferin, tek ülkede sosyalizmin zaferi ile aynı anlama geldiği mi demektir? Hayır, bu demek değildir. Lenin eserlerinde, tek ülkede sosyalizmin zaferiyle "dünya ölçüsünde" zafer arasında kesin bir ayrım yapmaktadır. "Dünya ölçüsünde" zaferden sözettiğinde Lenin, ülkemizde sosyalizmin başarılarının, ülkemizde sosyalist inşanın zaferinin öyle muazzam bir uluslararası öneme sahip olduğunu söylemek istemektedir ki, bu zafer sadece bizim ülkemizle sınırlı kalamaz, tersine, bütün kapitalist ülkelerde sosyalizme doğru güçlü bir hareket ortaya çıkaracaktır; bu zafer, öteki ülkelerde proleter devrimin zaferiyle zaman bakımından çakışmasa da, yine de her halükârda diğer ülkelerde dünya devriminin zaferi için proleterlerin güçlü bir hareketini yaratacaktır.

Lenin'e göre devrimin perspektifi budur, eğer devrimin zaferi perspektifi göz önüne alınıyorsa; çünkü bizde, Parti'de sözkonusu olan aslında budur.

Bu perspektifi, Troçki'nin 30 - 50 yıl perspektifiyle birbirine karıştırmak, Lenin'e iftira etmek demektir.

KEYK VII. Genişletilmiş Plenumu

7 — Sorun Gerçekte Nasıldır

Yedinci sorun: Pekâlâ, diyor muhalefet bize, son tahlilde kimle ittifakta olmak daha avantajlıdır —dünya proletaryasıyla mı, ülkemiz köylülüğüyle mi; kimi tercih edelim— dünya proletaryasını mı, SSCB köylülüğünü mü? Burada sorun öyle bir konulmaktadır ki, sanki burada SSCB proletaryası duruyor ve önünde iki müttefik var — kendi burjuvazisini hemen devirmeye hazır, fakat bu konuda kendisini tercih etmemizi, rıza vermemizi bekleyen dünya proletaryası; ve SSCB proletaryasına yardım etmeye hazır, fakat SSCB proletaryasının bu yardımı kabul edip etmeyeceğinden tam emin olmayan SSCB köylülüğü. Bu, sorunun çocukça bir konuluşudur, yoldaşlar. Sorunun böyle bir konuluşunun ne ülkemizde devrimin seyriyle, ne de uluslararası kapitalizmle sosyalizm arasındaki mücadele cephesindeki güçler dengesiyle ortak bir yanı vardır. İfadeyi bağışlayın ama, ancak soylu aile kızları böyle koyabilirler sorunu. Ne yazık ki, mesele bazı muhaliflerin bize gösterdiği gibi değildir, ve şundan hiç şüpheniz olmasın ki, eğer bu mesele yalnızca bize bağlı olsaydı, her iki taraftan da seve seve destek alırdık. Hayır, gerçek yaşamda sorun böyle değil.

Sorun şöyle: Uluslararası devrimci hareketin temposu yavaşladığından, sosyalizm Batıda henüz zafere ulaşmadığından, ama SSCB proletaryası iktidarda olup, bu iktidarı yılbeyıl pekiştirip, köylülüğün ana kütlelerini etrafında toplayıp, sosyalist inşa cephesinde şimdiden ciddi başarılar kaydettiğinden ve bütün ülkelerin proleterleri ve ezilen halklarıyla dostluk bağlarını başarıyla güçlendirdiğinden — bu durumda, SSCB proletaryasının kendi burjuvazisini yenebileceği ve kapitalist kuşatmaya rağmen ülkemizde sosyalizmin muzafferâne inşasını sürdürebileceği inkar edilebilir mi?

Sorun şimdi böyledir, elbette Muhalefet Bloku'nun yaptığı gibi fantezilerden değil de, sosyalizmle kapitalizm arasındaki mücadele cephesindeki gerçek güçler dengesinden hareket edildiğinde.

Bu soruya Parti, SSCB proletaryasının bu koşullarda kendi "ulusal" burjuvazisini yenip, sosyalist iktisadı başarıyla inşa edecek durumda olduğu yanıtını vermektedir.

Muhalefet ise şöyle demektedir:

"Avrupa proletaryasının doğrudan devlet* yardımı olmaksızın Rusya işçi sınıfı iktidarı koruyacak ve geçici egemenliğini kalıcı bir sosyalist diktatörlüğe dönüştürecek durumda olmayacaktır." (Bkz. Troçki, "Devrimimiz", s. 278.)

Ama Troçki'den yaptığım bu alıntının anlamı nedir, ve "Avrupa proletaryasının devlet yardımı" ne demektir? Bu demektir ki, Batı'da proletaryanın önceden zaferi olmadan, Batı'da proletarya tarafından iktidarın önceden ele geçirilmesi olmadan, SSCB proletaryası yalnızca kendi burjuvazisini yenecek ve sosyalizmi inşa edecek durumda olmamakla kalmaz, bilakis iktidarını bile koruyamaz.

Sorun böyledir, ve görüş ayrılıklarımızın kökü burada yatmaktadır. Troçki'nin bu bakış açısı, Menşevik Otto Bauer'in bakış açısından neyle ayrılıyor? Ne yazık ki hiçbir şeyle değil.

8 — Zafer Şansı Üzerine

Sekizinci sorun: Pekâlâ, diyor muhalefet, zafere ulaşma konusunda kim daha şanslı — SSCB proletaryası mı, uluslararası proletarya mı?

"Avrupa kapitalizminin", diyor Troçki SBKP(B) XV. Konferansı'ndaki konuşmasında, "30 ila 50 yıl boyunca tedricen çürüyeceği, fakat proletaryanın devrimi gerçekleştiremeyeceği düşünülebilir mi? Soruyorum: Neden Avrupa proletaryasına karşı gerekçelendirilmemiş koyu karamsar bir varsayımdan başka bir şey olarak adlandırılamayacak bu varsayımdan yola çıkmak zorundayım?... Bizim için köylülükle birlikte sosyalizmi kurmanın, Avrupa proletaryasının iktidarı ele geçirmesinden daha kolay olacağını varsaymak için hiçbir teorik veya politik nedenimin olmadığını iddia ediyorum." (Bkz. SBKP(B) XV. Konferansında Troçki'nin konuşması.)

Birinci olarak, Avrupa'da "30 ila 50 yıl boyunca" durgunluk perspektifi hiçbir ihtiraz kaydı olmaksızın reddedilmelidir. Hiç kimse Troçki'yi Batı'nın kapitalist ülkelerinde proleter devrimin bu perspektifinden, Partimizin perspektifiyle hiçbir ortak yanı olmayan bir perspektiften yola çıkmakla yükümlü tutmamıştır. Troçki kendi uydurduğu bu perspektifle kendisini bağlamıştır ve şimdi böyle bir davranışın sonuçlarının sorumluluğunu taşımak zorundadır. Batı'da proleter devrimin gerçek perspektifi göz önünde tutulduğunda, bu sürelerin en azından yarı yarıya kısaltılması gerekeceğini düşünüyorum.

İkinci olarak, Troçki için, Batı'nın proleterlerinin halen iktidarda olan dünya burjuvazisini yenme şansı, SSCB proletaryasının politik olarak zaten yenilmiş, ekonominin kumanda mevkilerinden sürülüp atılmış ve iktisadi açıdan proletarya diktatörlüğünün ve ekonomimizin sosyalist biçimlerinin baskısı altında ricata geçmeye zorlanan kendi "ulusal" burjuvazisini yenme şansından çok daha fazla olduğu mukadderdir.

Ben, sorunun böyle konmasının yanlış olduğu düşüncesindeyim. Sorunu bu biçimde koyarak Troçki'nin kendi kendini teşhir ettiği görüşündeyim. Ekim 1917'de, Batı'nın proleterlerinin, kendi burjuvazilerini yıkmak için, tekniğin az gelişmiş ve proletaryanın sayıca güçsüz olduğu Rusya'nın proleterlerinden çok daha büyük şansa sahip olduğunu her köşe ve bucakta bas bas bağıran Menşevikler, tam da aynı şeyi söylemiyorlar mıydı? Ve Menşeviklerin bu ah-ü-vahına rağmen, Rusya proleterlerinin Ekim 1917'de iktidarı ele geçirmek ve burjuvaziyi devirmek için, İngiltere, Fransa ya da Almanya proleterlerinden daha fazla şansa sahip olduğunun görüldüğü olgu değil mi acaba? Tüm dünyada devrimci mücadelenin pratiği, sorunun Troçki'nin koyduğu gibi konulamayacağını göstermedi mi ve kanıtlamadı mı?

Çabuk zafer kazanma konusunda kimin daha çok şansa sahip olduğu sorunu, bir ülkenin proletaryası öteki ülkelerin proletaryasının, ya da ülkemiz köylülüğü öteki ülkelerin proletaryasının karşısına koyarak tayin edilmez. Böyle bir karşı karşıya koyuş çocukça bir kıyaslama oyunudur. Çabuk zafer kazanma konusunda kimin daha çok şansa sahip olduğu sorunu, gerçek uluslararası durum tarafından, kapitalizm ile sosyalizm arasındaki mücadele cephesindeki gerçek güçler dengesi tarafından tayin edilir. Öyle olabilir ki, biz henüz ekonomimizin sosyalist temelini kurmadan, Batı'nın proleterleri kendi burjuvazilerini yenip iktidarı ele geçirebilirler. Bu kesinlikle imkansız değil. Fakat öyle de olabilir ki, Batı'nın proleterleri kendi burjuvazilerini devirmeden önce, SSCB proletaryası ekonomimizin sosyalist temelini kurabilir. Bu da imkansız değildir.

Çabuk zafer kazanma şansı sorununun çözümü burada kapitalizm ile sosyalizm arasındaki mücadele cephesindeki gerçek duruma, ve yalnızca buna bağlıdır.

9 — Pratik-Politik Görüş Ayrılıkları

Görüş ayrılıklarımızın temelleri bunlardır.

Bu temellerden, gerek dış ve iç politika alanında, gerekse de salt Parti sorunlarında pratik-politik karakterli görüş ayrılıkları çıkmaktadır. Bu görüş ayrılıkları dokuzuncu sorunun konusunu oluşturur.

a) Kapitalizmin kısmî stabilizasyonu gerçeğinden yola çıkarak Parti, iki devrim arasındaki bir dönemde yaşadığımızı, kapitalist ülkelerde devrime doğru gittiğimizi ve komünist partilerin baş görevinin kitlelere giden yolu açmak, kitlelerle bağları güçlendirmek, proletaryanın kitle örgütlerini ele geçirmek ve geniş işçi kitlelerini yaklaşmakta olan devrimci mücadelelere hazırlamak olduğunu düşünmektedir.

Devrimimizin iç güçlerine inanmayan ve kapitalizmin kısmî stabilizasyonundan devrimimizi yerle bir edebilecek bir olgu olarak korkan muhalefet ise, kapitalizmin kısmî stabilizasyonu olgusunu inkar edebileceğini sanıyor (ya da sanıyordu), İngiliz grevinin[126] kapitalizmin istikrarının sona ermesine işaret olduğunu düşünüyor (ya da düşünüyordu); fakat stabilizasyonun bir olgu olduğu anlaşıldıktan sonra muhalefet, bunun olgular için daha kötü olduğunu ve dolayısıyla bu olguların görmezden gelinebileceğini ileri sürerek, şarlatanca şiarlarla birleşik cephe taktiğinin gözden geçirilmesini, Batı'daki sendikal hareketle kopmayı vb. talep etmektedir.

Ama olguları, olayların nesnel seyrini hesaba katmamak ne demektir? Bu, bilimin zeminini terketmek ve şarlatanlık zeminine teveccüh etmek demektir.

Muhalefet Bloku'nun politikasındaki maceracılık bundandır.

b) Sanayileşmenin sosyalist inşanın ana yolu olduğundan ve sosyalist sanayi için ana pazarı ülkemizin iç pazarının oluşturacağından yola çıkan Partimiz, sanayileşmenin, köylülüğün ana kütlesinin (işçilerin hiç sözünü bile etmiyoruz) maddi durumunun muntazam biçimde iyileştirilmesi temelinde gelişmesi gerektiğini, sanayi ile köylü iktisadı arasındaki, proletarya ile köylülük arasındaki işbirliğinin ve bu işbirliğinde proletaryanın önder rolünün —Lenin'in ifadesiyle— "Sovyet iktidarının" ve inşamızın zaferinin "ABC'si"[127]olduğunu, bununla bağıntı içinde genelde politikamızın, özelde de vergi ve fiyat politikamızın, bu işbirliğinin çıkarlarını ilerletecek şekilde tanzim edilmesi gerektiğini düşünmektedir.

Köylülüğü sosyalizmin inşası çalışmasına çekme imkanına inanmayan, ve besbelli sanayileşmenin köylülüğün ana kütlesinin sırtından gerçekleştirilebileceğini varsayan muhalefet ise kapitalist sanayileşme yöntemleri yoluna kaymakta, köylülüğü, proleter devlet için bir "sömürge", bir "sömürü" nesnesi olarak görmekte ve ancak sanayi ile köylü ekonomisinin işbirliğini bozmaya, yoksul köylülerin ve orta köylülerin ekonomik durumunu sarsmaya ve bizzat sanayileşmenin temellerini yoketmeye yarayacak olan sanayileşme önlemleri (köylülüğün vergi yükünün ağırlaştırılması, sanayi mallarının satış fiyatlarının yükseltilmesi vs.) önermektedir.

Muhalefetin, proletarya ile köylülük arasında blok ve bu blokta proletaryanın egemenliği fikrine menfi yaklaşımı —sosyal-demokrasi için karakteristik olan bir yaklaşım— bundandır.

c) Biz, Parti'nin, Komünist Partisi'nin, proletarya diktatörlüğünün baş aleti olduğundan, önderliğin, bu önderliği başka partilerle paylaşmayan ve paylaşmayacak olan tekparti tarafından gerçekleştirilmesinin, o olmadan az buçuk sağlam ve gelişkin bir proletarya diktatörlüğünün düşünülemeyecek olduğu temel önkoşul olduğundan yola çıkıyoruz. Bundan dolayı Partimiz içinde fraksiyonların varlığını caiz görmüyoruz, çünkü Parti içinde organize fraksiyonların varlığının, yekpare Parti'nin paralel örgütlere bölünüp parçalanmasına, ülkede yeni bir Parti'nin ya da Partilerin tohum ve hücrelerinin oluşmasına, bunun sonucunda da proletarya diktatörlüğünün parçalanmasına yol açacağı açıktır.

Gerçi muhalefet bu ilkelere açıktan karşı çıkmıyor, fakat buna rağmen pratik çalışmasında, Parti'nin birliğini zayıflatma zorunluluğundan, Partimiz içinde fraksiyon özgürlüğü zorunluluğundan, dolayısıyla da yeni bir parti için unsurlar oluşturma zorunluluğundan hareket ediyor.

Muhalefet Bloku'nun pratik çalışmasındaki bölücü politika bundandır.

Muhalefetin, Parti'deki "rejim" hakkındaki yakınması, aslında ülkede proleter olmayan unsurların proletarya diktatörlüğü rejimine karşı protestosunu yansıtan yakınması bundandır.

İki Parti sorunu bundandır.

Muhalefetle aramızdaki görüş ayrılıklarının özeti budur işte yoldaşlar.
Blogger tarafından desteklenmektedir.