RUSYA SOSYAL-DEMOKRATLARININ BİR PROTESTOSU
SAYISAL OLARAK ONYEDİ SOSYAL-DEMOKRAT BELİRLİ BİR YERDE (RUSYA’DA) TOPLANTI YAPTI . OYBİRLİĞİYLE AŞAĞIDAKİ KARARI BENİMSEDİ VE BUNU YAYINLAMAYI VE BÜTÜN YOLDAŞLARIN GÖRÜŞÜNE SUNMAYI KARARLAŞTIRDI.
Son zamanlarda Rusya Sosyal-Demokratları arasında, Rusya Sosyal-Demokrasisinin kurucuları ve önde gelenleri, Emeğin Kurtuluşu(61) grubunun Üyeleri tarafından olduğu kadar, doksanların Rusya işçi örgütlerinin Sosyal-Demokrat yayınları tarafından da ilan edilmiş olan Rusya Sosyal-Demokrasisinin temel ilkelerinden bir uzaklaşma eğilimi gözlemlenmektedir. Aşağıda verilen ve bazı (“genç”) Rusya Sosyal-Demokratlarının temel görüşlerini ifade ettiği varsayılan Credo, bu “yeni görüşler”in sistemli ve belirli bir sergileme girişimini temsil etmektedir. Metnin tümü şöyledir:
“Batıda lonca ve manüfaktür dönemi, daha sonra gelen bütün tarihin ve özellikle Sosyal-Demokrasi tarihinin üzerinde belirgin bir iz bırakmıştır. Burjuvazinin özgür biçimler uğruna savaşmak zorunda kalması, üretime köstek olan lonca kurallarından kendini kurtarma çabasında olması olgusu, burjuvaziyi devrimci bir unsur yaptı; Batıda heryerde o liberte, fraternite, egalite (özgürlük, kardeşlik, eşitlik) ile, özgür siyasal biçimlere ulaşması ile başladı.
Ne var ki bu kazançlara karşılık, Bismarck’ın ifade ettiği gibi, gelecekte kendi karşıtına -işçi sınıfına ödenebilecek olan bir fatura çıkardı. Batının hemen hiç bir yerinde,işçi sınıfı, bir sınıf olarak, demokratik kurumları kazanamadı -onları kullandı. Buna karşı olarak işçi sınıfının devrimlerde yeraldığı ileri sürülebilir. Tarihe yapılan bu atıf, bu görüşü çürütecektir, çünkü, tam da 1848′de, Batıda anayasaların güçlendirilmesi sağlanırken, işçi sınıfı, şehir zanaatçısı unsurunu, küçük-burjuva demokrasisini temsil ediyordu; büyük sanayide çalışan proletarya (Hauptmann tarafından belirtilen Alman dokumacıları, Lyon dokumacıları), yalnızca kargaşalık yaratma yeteneğinde olan, ama herhangi bir siyasal talebi getirmeyen, yabanıl bir yığını temsil ederken, bir fabrika proletaryası pek yoktu. 1848 anayasalarının burjuvazi ve küçük şehir zanaatkarları tarafından kazanılmış olduğu kesin bir biçimde belirtilebilir, öte yandan,işçi sınıfı (zanaatkarlar, fabrika işçileri, matbaacılar, dokumacılar, saat yapımcıları, vb.), ortaçağ dan beri örgüt üyeliğini, karşılıklı yardım derneklerini, dini dernekleri vb. biliyordu. Bu örgütlenme anlayışı Batıdaki usta işçiler arasında hala canlılığını korumaktadır, bunlar, örgüte kötü ve yavaş bir biçimde boyun eğen ve kurallı ve kaideli sürekli örgütlenme değil yalnızca gevşek-örgütlenme (geçici örgütler) yeteneğinde olan fabrika proletaryasından kesin bir biçimde ayrıdırlar. Sosyal-Demokratik partilerin çekirdeğini oluşturanlar bu usta manüfaktür işçileri olmuştur. Böylece biz şu görünümü elde ediyoruz: bir yandan siyasal mücadelenin göreli kolaylığı ve bunun için her türlü olanak, öte yandan, manüfaktür döneminde eğitilmiş olan işçilerin yardımıyla bu mücadelenin sistemli örgütlenmesi olanağı. Batıda, teorik ve pratik Marksizm’in büyüyüp geliştiği temel buydu. Hareket noktası, bir yandan -köken olarak tümüyle farklı olan ama yüzeysel olarak Blanguism’e benzeyen iktidarı ele geçirme umudu ile; ve öte yandan bir Zusammenbruch (çöküş) umudu ile parlamenter siyasal mücadele idi. Marksizm, hüküm süren pratiğin, ekonomik mücadeleye üstün gelen siyasal mücadelenin teorik ifadesiydi. Belçika’da, Fransa’da ve özellikle Almanya’da, işçiler, siyasal mücadeleyi inanılmaz bir kolaylıkla örgütlediler; ama ekonomik mücadeleyi son derece büyük güçlükle ve çok zorlu anlaşmazlıklarla örgütlemişlerdi. Bugün bile, siyasi örgütlerle karşılaştırıldığında ekonomik örgütler (İngiltere bir yana bırakılırsa) son derece zayıf ve istikrarsızdır ve heryerde laissent a desirer quelque (geride istenilen bir şeyler bırakır). Siyasal mücadeledeki enerji tümüyle tükenmediği sürece, Zusammenbruch, son derece önemli bir tarihsel rol oynayacak olan temel bir örgütlenme Schlagwort’u (sloganı) olarak kabul edilmişti. İşçi-sınıfı hareketinin incelenmesiyle görülebilecek olan temel yasa, en az direniş çizgisidir. Batıda bu çizgi, siyasal eylemdi, ve Marksizm, Komünist Manifesto’da formüle edildiği şekliyle, hareketin alabileceği mümkün olan en iyi biçimdi. Ama ne zamanki, siyasal eylemde tüm enerji tükendi, ne zamanki, siyasal hareket aşılması zor ve hemen hemen olanaksız olan bir yoğunluk noktasına ulaştı (son dönemde oylardaki yavaş artış, kitlelerin toplantılardaki duyarsızlığı, edebiyatta karamsarlık belirtileri), bu, parlamenter eylemin etkisizliği ve cahil yığınlar, örgütlenmemiş ve örgütlenmesi hemen hemen mümkün olmayan fabrika proletaryasının arenaya girişiyle birlikte, Batıda şimdi Bernsteinizm(62) denen şeyin, Marksizm’in bunalımının doğmasına yolaçtı. Emek hareketinin Komünist Manifesto’dan Bernsteinizm’e doğru gelişmesi dönemindekinden daha mantıklı bir yol düşünmek zordur, bu sürecin bütününün dikkatli bir incelemesi, bu “bunalım”ın sonucunu şaşmaz bir doğrulukla belirleyebilir. Kuşkusuz, burada sözkonusu olan Bernsteinizm’in yenilgisi yada zaferi değildir -bunun pek önemi yoktur-; sözkonusu olan uzun süreden beri parti içerisinde giderek yer bulan pratik eylemdeki köklü değişmedir.
“Bu değişme, yalnızca ekonomik mücadelenin daha canlı bir biçimde yürütülmesine ve ekonomik örgütlerin güçlendirilmesine doğru bir değişme değil, aynı zamanda ve çok daha önemli olarak da, partinin öteki muhalefet partilerine olan tutumu yönünde bir değişmedir. Hoşgörüsüz Marksizm, olumsuz Marksizm, ilkel Marksizm (ki, toplumun, sınıflara bölünmesi kavramı çok şematiktir), yerini demokratik Marksizm’e bırakacaktır ve modern toplumdaki partinin toplumsal konumu keskin bir değişmeye uğramak zorundadır. Parti toplumu tanıyacaktır; dar korporatif ve çoğu durumlarda, sekter görevler, toplumsal görevlere doğru genişleyecek, iktidarı alma çabası, bir değişme çabasına, bugünün mevcut toplumunu, emekçi sınıfların haklarını (bütün haklarını) en etkin ve en eksiksiz bir yolda korumak amacı ile, bugünkü duruma uyan demokratik doğrultularda yeniden düzenlemek çabasına dönüşecektir. ‘Siyaset’ kavramı genişletilecek ve gerçekten toplumsal bir anlam kazanacaktır ve anın pratik talepleri en büyük ağırlığını kazanacak ve şimdiye kadar olandan daha büyük dikkat görebilecektir.
“Batıdaki işçi-sınıfı hareketinin izlediği gelişim yolunun bu kısa açıklamasından, Rusya açısından sonuçlar çıkarmak zor değildir. Rusya’da, en az direniş çizgisi, hiç bir zaman siyasal eyleme eğilim göstermeyecektir. İnanılmaz siyasal zulüm, bu konuda çok konuşmayı gerektirecek ve dikkatin açıkça bu sorunda toplanmasına yol açacak, ama hiç bir zaman pratik eylemi zorlamayacaktır. Batıda, işçilerin siyasal eyleme çekilmesi, onların zayıf güçlerini geliştirmeye ve bu güçlerin billurlaşmasına yardım ettiği halde, Rusya’da, tam tersine, bu zayıf kuvvetler siyasal zulmün duvarı ile karşı karşıyadırlar. Yalnızca bu zulme karşı ve bu nedenle, aynı zamanda da kendi gelişimleri uğruna mücadele etmenin pratik yollarından yoksun değiller, ayrıca da sistemli olarak nefes almaz duruma getirilmekte ve zayıf bir ses bile çıkaramamaktadırlar. Eğer buna biz, ülkemizdeki işçi-sınıfının, onu Batının savaşçılarından ayrı tutan, örgütlenme geleneğinin olmamasını da eklersek, fazladan her fabrika bacasının, varlığının kaçınılmaz bir gereği olarak, büyük bolluk getireceğine inanan en iyimser Marksisti bile umutsuzluğa düşürebilecek, karanlık bir görüntü elde ederiz. Ekonomik mücadele de zor, son derece zordur, ama bu mücadeleyi vermek olanağı vardır, ve gerçekte de bu, yığınlar tarafından verilmektedir. Bu mücadelede örgütlenmeyi öğrenerek, ve bu mücadele sırasında siyasal rejimle sürekli çatışarak, Rusya işçisi, sonunda, emek hareketinin bir biçimi olarak adlandırılabilecek şeyi, Rusya koşullarına en uygun örgüt ya da örgütleri yaratacaktır. Şimdiki durumda, kesinlikle denilebilir ki, Rusya işçi sınıfı hareketi hala amip durumdadır ve henüz her hangi bir biçim almamıştır. Her örgüt biçimiyle sürdürülen grev hareketi, henüz Rusya hareketinin billurlaşmış bir biçimi olarak tanımlanamaz, illegal örgütler ise, salt nicel açıdan bile dikkate değer değildirler (bugünkü koşullarda yararlılıkları sorununu bir yana bırakıyoruz).
“Durum böyledir. Eğer buna biz Streikbrecher-izmi* (*grev kırıcılığı-Ed.) kolaylaştıran kırsal kesimin açlığını ve yıkımını da eklersek, ve, bunun sonucu olarak, işçi yığınlarının daha da katlanılabilir bir kültürel düzeye yükseltilmesinde karşılaşılacak daha büyük güçlükleri eklersek, o zaman… Rusya Marksisti için yapacak ne kalıyor? Bağımsız bir siyasal işçi partisinden sözetmek doğrudan doğruya yabancı amaçların, ve yabancı başarıların bizim toprağımıza taşınmasının bir sonucudur. Rusya Marksisti, bugüne kadar kötü bir görünümdedir. Bugünkü pratik görevlerinin değeri yoktur, teorik bilgisi, onu bir araştırma aracı değil de, eylemin bir şeması olarak kullandığı sürece, bu yavan pratik görevlerin gerçekleştirilmesi amacı için de bir değer taşımaz. Ayrıca bu ödünç örnekler pratik açısından da zararlıdır. Bizim Marksistler, Batıdaki işçi sınıfının siyasal eyleme bu alan iyice temizlendikten sonra girdiklerini unutarak, toplumun işçi olmayan öteki bütün tabakalarının radikal ve liberal direniş eylemlerini çok fazla küçümsemektedirler. Halkın, liberal nitelikteki siyasal çıkışlarına en hafifinden bir dikkat gösterme girişimi bile, Batılı Marksistler gibi olmamızı engelleyen bir sürü tarihsel koşulların olduğunu, Rusya’nın koşullarına uyan ve Rusya için zorunlu, farklı bir Marksizm’in bizden istendiğini unutan Ortodoks Marksistlerin tepkilerine yolaçmaktadır. Açıktır ki, her Rusya yurttaşındaki siyasal duygu ve anlayış eksikliği, siyaset konusunda konuşmak ya da var olmayan bir gücü çağırmakla giderilemez. Bu siyasal anlayış,yalnızca eğitimle,yani Rusya koşullarının getirdiği yaşantı içine (her ne kadar Marksist olamasa da), katılmak yoluyla elde edilir. ‘Yadsıma’, Batıda uygun (geçici olarak) olmasına karşın, Rusya’da zararlıdır, çünkü, örgütlenmiş ve gerçek güce sahip birşeyden gelişen yadsıma başka şeydir, dağınık bireylerin biçimlenmemiş yığınından gelişen yadsıma başka şey.
“Rusya Marksisti için yalnızca tek bir yol vardır: proletaryanın ekonomik mücadelesine destek olmak, ve liberal muhalefet eyleminde yer almak. Bir ‘yadsıyan’ olarak Rusya Marksisti, sahneye çok erken çıktı, ve bu yadsıma, onun, siyasal radikalizm doğrultusuna yönelmesi gereken enerji payını zayıflattı. Şimdilik bu pek korkunç değildir; ama sınıf şeması, Rusya aydınının yaşamda etkin bir yer almasını önlerse ve onu muhalefet çevrelerinden çok uzak tutarsa, bu, henüz siyasal amaçlar öne sürmemiş olan işçi-sınıfından ayrı olarak legal yollar uğruna kavga etmek zorunda olan herkes için ciddi bir kayıp olacaktır. Rusya Marksist aydınının siyasal konulardaki düşünsel faaliyetinin ardına gizlenen siyasal saflık ona zararlı olabilir.”
Bu görüşleri paylaşan çok Rusya Sosyal-Demokratları var mıdır, bilmiyoruz.
Ama kuşku yok ki, bu tür düşüncelerin yandaşları vardır, ve bu nedenle böylesine görüşleri kesinlikle protesto etmek, ve bütün yoldaşları, Rusya Sosyal-Demokrasisinin belirlemiş olduğu -proletaryanın sınıf mücadelesinden ayrılmaz olan ve şu andaki hedefi siyasal özgürlüğü kazanmak olan bağımsız bir siyasal partinin oluşturulması yoldan saptırma tehlikesine karşı uyarmak zorunluluğunu duyuyoruz.
Yukarıda aktarılan Credo, önce “Batıdaki işçi-sınıfı hareketinin izlediği gelişim yönünün kısa bir açıklamasını”, ve, ikinci olarak “Rusya için sonuçları” temsil etmektedir.
Her şeyden önce, Credo‘nun yazarları, Batı Avrupa işçi-sınıfı hareketi tarihinin tümüyle yanlış bir anlayışına sahiptirler. Batıda işçi sınıfının siyasal özgürlük mücadelesinde ve siyasal devrimlerde yer almadığını söylemek doğru değildir. Çartist hareketinin tarihi ve Fransa’da, Almanya’da, ve Avusturya’daki 1848 devrimleri tarihi tersini tanıtlamaktadır. “Marksizm egemen pratiğin, siyasal mücadelenin ekonomik mücadeleye üstün gelmesinin teorik bir ifadesidir” demek tamamıyla yanlıştır. Tam tersine, “Marksizm” siyasal olmayan sosyalizmin hüküm sürdüğü (Owenizm, “Fourierizm”, “gerçek sosyalizm”) bir sırada ortaya çıkmıştır ve Komünist Manifesto, siyasal olmayan sosyalizme karşı derhal yerini almıştır. Marksizm’in teoriyle (Kapital) tam olarak silahlanmış olduğu ve ünlü Uluslararası İşçi Birliği’ni(63) örgütlediği sıralarda bile, siyasal mücadele hiç de pratikte hüküm sürüyor değildi (İngiltere’de dar-sendikacılık, Latin ülkelerinde anarşizm ve Proudhonizm). Almanya’da Lassalle tarafından yerine getirilen büyük tarihsel hizmet, işçi sınıfını liberal burjuvazinin kuyruğu olmaktan çıkarıp bağımsız bir siyasal partiye dönüştürmek olmuştu. Marksizm, işçi sınıfının ekonomik ve siyasal mücadelesini ayrılmaz tek bir bütünde kenetledi; ve Credo yazarlarının, mücadelenin bu biçimlerini ayırma çabası, onların Marksizm’den en beceriksiz ve acınacak sapmalarından biridir.
Dahası, Credo yazarları, ayrıca Batı Avrupa işçi-sınıfı hareketi ve bu hareketin, bayrağı altında ilerlediği Marksizm’in teorisinin bugünkü durumunun da tümüyle yanlış bir kavrayışına sahiptir. “Marksizm’in bunalımı”ndan sözetmek, sosyalistler arasındaki her anlaşmazlığı şiddetlendirmek ve onu sosyalist partiler arasında bölünmeye dönüştürmek için ellerinden geleni yapan burjuva kiralık yazarlarının saçmalıklarını yinelemekten başka bir şey değildir. Namlı Bernsteinizm -genel kamuoyu tarafından, ve özel olarak da Credo yazarları tarafından çoğunlukla anlaşıldığı anlamda Marksizm’in teorisini daraltmak, devrimci işçi partisini reformist bir partiye çevirmek için bir girişimidir. Beklenildiği gibi, bu girişim Alman Sosyal-Demokratlarının çoğunluğu tarafından şiddetle kınanmıştır. Oportünist eğilimler, Alman Sosyal-Demokrasisi saflarında birçok kez kendilerini göstermişlerdir, ve her seferinde, bunlar, devrimci Uluslararası Sosyal-Demokrasisinin ilkelerini sadakatle koruyan Parti tarafından reddedilmişlerdir. Oportünist görüşleri Rusya’ya yerleştirmek için yapılan her girişimin, Rusya Sosyal-Demokratlarının büyük çoğunluğunun aynı ölçüde kararlı direnciyle karşılaşacağına ikna olduk.
Aynı şekilde, Credo yazarlarının söylediklerine karşın, Batı-Avrupa işçi partilerinin “pratiksel eyleminde köklü” bir “değişim” önerisi olamaz: proletaryanın ekonomik mücadelesinin son derece büyük önemi, ve böyle bir mücadelenin gerekliliği, Marksizm tarafından ta başından kabul edilmişti. Daha kırklarda, Marx ve Engels, bu mücadelenin önemini reddeden ütopyacı sosyalistlere karşı bir polemik yürüttüler.(64)
Yirmi yıl kadar sonra, Uluslararası İşçi Birliği kurulduğu zaman, sendikaların ve ekonomik mücadelenin önemi sorunu, daha 1866′da, Cenevre’de, ilk Kongresinde ortaya atılmıştı. Bu Kongrede kabul edilen karar, ekonomik mücadelenin öneminden açıkça sözetmekte ve sosyalistleri ve işçileri bir yandan bunun öneminin abartılmasına (o sırada, İngiliz işçileri bunu yapmak eğiliminde idi) karşı ve, öte yandan da öneminin küçümsenmesine (Fransızlar ve Almanlar, özellikle Lasalcılar,yapmak eğiliminde idi) karşı uyarmaktaydı. Karar, sendikaların kapitalizmde sadece doğal değil, aynı zamanda da zorunlu bir olgu olduğunu kabul etti ve onları, işçi sınıfını sermayeye karşı günlük mücadelesinde örgütlemede ve ücretli-emeğin ortadan kaldırılmasında son derece önemli araçlar olduklarını gözönünde tuttu. Karar, sendikaların dikkatlerini yalnızca “sermayeye karşı o anki mücadeleye” adamamaları, işçi sınıfının genel siyasal ve toplumsal hareketinden uzak kalmamaları, “dar” hedefler izlememesi, ama ezilen milyonlarca işçinin genel kurtuluşu için çabalaması gerektiğini açıklamıştır. O zamandan beri, çeşitli ülkelerin işçi partileri, sorunu -herhangi bir anda, proletaryanın ekonomik yada siyasal mücadelesine çok ya da az dikkat gösterilip gösterilmemesi sorununu bir çok kez tartışmışlardır ve, tabii ki, tekrar tekrar tartışacaklardır; ama genel sorun, ya da ilke olarak genel sorun, bugün, Marksizm’in koyduğu gibi durmaktadır. Sınıf mücadelesinin bir bütün halinde ekonomik ve siyasal mücadeleyi birleştirmesinin zorunlu olarak gerektiği inancı, uluslararası Sosyal-Demokrasisinin etine ve kanına işlemiştir. Dahası, tarihin deneyimi, özgürlüğün bulunmayışının, yada proletaryanın siyasal haklarının sınırlandırılmasının, her zaman, siyasal mücadeleyi zorunlu olarak ön plana koyduğunu tartışmasız kanıtlamıştır.
İşçi partilerinin öteki muhalif partilere karşı tutumlarında ciddi bir değişiklik olması yolunda herhangi bir öneri hele hiç yapılamaz. Bu yönde de Marksizm, siyasetin öneminin abartılmasından, komploculuktan (Blanquism), ve siyaseti kötülemekten ya da onu oportünist, reformist sosyal tamirciliğe indirgemekten (anarşizm, ütopyacı ve küçük-burjuva sosyalizmi, devlet sosyalizmi, profesör sosyalizmi, vb.), eşit ölçüde uzak olan doğru çizgiyi çizmiştir. Proletarya, esas hedefi, sosyalist toplumu örgütlemek amacıyla proletaryanın siyasal iktidarı ele geçirmesi olması gereken, bağımsız siyasal işçi partileri oluşturmaya çaba göstermelidir. Proletarya, öteki sınıfları ve partileri “bir gerici yığın”(65) gibi saymamalıdır; tersine, tüm siyasal ve toplumsal yaşama katılmalı, gerici sınıflara ve partilere karşı, ilerici sınıf ve partileri desteklemeli, mevcut sistemin karşısındaki her devrimci hareketi desteklemeli, ezilen her ulus ve ırkın, her baskı altındaki dinin, hakkından yoksun bırakılmış cinsiyet vb.nin çıkarlarını savunmalıdır. Credo yazarlarının bu konuda ileri sürdükleri iddialar, sadece, proletaryanın sınıf mücadelesinin sınıf karakterini örtme, anlamsız bir “toplumun tanınması” ile mücadeleyi zayıflatma, ve devrimci Marksizm’i değersiz bir reformist eğilime indirgeme isteğini açığa vurur. Rusya Sosyal-Demokratlarının büyük çoğunluğunun, Sosyal-Demokrasi’nin temel ilkelerinin bu çarpıtılmasını kararlılıkla reddedeceklerine eminiz. Batı Avrupa işçi-sınıfı hareketi ile ilgili varsayımları, Credo yazarlarını, “Rusya için” daha da çok yanlış “sonuçlar” çıkarmaya götürmüştür.
Rusya işçi sınıfının “henüz siyasal hedefler öne sürmediği” yolundaki iddia, sadece, Rusya devrimci hareketine olan ihmalkarlığı açığa vurur. 1878′de kurulan Kuzey-Rusya İşçiler Birliği(66) ve 1875′te kurulan Güney-Rusya İşçiler Birliği(67). daha o zaman bile programlarında siyasal özgürlük talebini öne sürmüşlerdi. Seksenlerin gericiliğinden sonra, işçi sınıfı, doksanlarda aynı talebi tekrar tekrar ileri sürdü.
“Bağımsız bir siyasal işçi sınıfı partisinden sözetmek, doğrudan doğruya yabancı amaçların ve yabancı başarıların bizim toprağımıza taşınmasının bir sonucudur” iddiası, Rusya işçi sınıfının tarihsel rolünü ve Rusya Sosyal-Demokrasisinin en hayati görevlerini anlamaktaki tam başarısızlığı açığa vurur. Anlaşılıyor ki, Credo yazarlarının programı, “liberal muhalefet unsurları”, Marksistlerin de “katılmasıyla”, “legal biçimler” uğruna savaşırlarken, işçi sınıfının “en az direnme çizgisini” izleyerek, kendisini ekonomik mücadeleyle sınırlaması fikrine meyletmektedir. Böyle bir programın uygulanması, Rusya Sosyal-Demokrasisinin siyasi intiharı demek olacak, Rusya işçi sınıfı hareketini ve Rusya devrimci hareketini (bizim için iki kavram içiçedir) geniş ölçüde geciktirecek ve saygınlığını düşürecektir. Böyle bir programın ortaya çıkmasının mümkün olması şeklindeki basit gerçek, Rusya Sosyal-Demokrasisinin en önde gelen savunucularından biri olan P.B. Axelrod’un, 1897 sonunda, şu aşağıdaki olasılıktan sözederken ifade ettiği korkuların ne denli yerinde olduğunu gösterir:
“İşçi-sınıfı hareketi, işçilerle işverenler arasındaki salt ekonomik çatışmaların dar hareket tarzında gitmektedir ve, kendi içinde, bir bütün olarak alındığında, siyasal bir karakterde değildir, oysa siyasal özgürlük için mücadelede, proletaryanın ileri tabakası aydın olarak anılan (intelligentsia) devrimci çevre ve grupları takip etmektedirler” (Axelrod, Rusya Sosyal-Demokratlarının Bugünkü Görevleri ve Taktikleri, Cenevre, 1898, s.19) .
Rusya Sosyal-Demokratları, Credo‘da ifade edilen düşüncelerin tümüne karşı kararlı bir savaş ilan etmelidirler. Çünkü, bu düşünceler, doğrudan doğruya bu olasılığın gerçekleşmesine yolaçar. Rusya Sosyal-Demokratları, P.B. Axelrod tarafından şu sözlerde özetlenen bir başka olasılığı gerçeğe çevirmek için her çabayı harcamalıdırlar:
“Öteki olasılık: Sosyal-Demokrasi, kısmen burjuva devrimci guruplarla (eğer böyleleri varsa) ile yanyana ve ittifak içinde, ve kısmen de, aydınlar arasından en demokratik-görüşlü ve devrimci unsurları doğrudan kendi saflarına katarak ya da kendisini izlemesini sağlayarak, Rusya proletaryasını özgürlük için savaşan bağımsız bir siyasal parti halinde örgütler”(a.g.e., s.20).
P.B. Axelrod’un yukarıdaki satırları yazdığı sırada, Rusya’daki Sosyal-Demokratlar tarafından yapılan açıklamalar, onların büyük çoğunluğunun aynı görüş noktasına bağlı olduklarını açıkça göstermiştir. St. Petersburg işçi gazetelerinden birinin, Rabochaya Mysl‘ın(68), Credo yazarlarının düşüncelerine doğru eğilim gösterdiği doğrudur. Programını koyan bir başyazısında (No.1, Ekim 1897), “hareketin ekonomik temeli nin”, “siyasal ideali sürekli olarak akılda tutma çabası ile gözden kaybolabileceği”şeklindeki baştan başa yanlış bir düşünceyi, Sosyal-Demokrasi’ye aykırı düşen bir düşünceyi, ne yazık ki, ifade etmiştir. Bununla birlikte, aynı sırada, bir başka St. Petersburg işçi gazetesi, St. Peterburgsky Rabochy Listok(69) (No.2, Eylül 1897), “otokrasinin alaşağı edilmesi ancak iyi örgütlenmiş ve sayısal olarak güçlü bir işçi-sınıfı partisi tarafından gerçekleştirilebilir” ve “güçlü bir partide örgütlenen “işçilerin” kendilerini ve bütün Rusya’yı tüm siyasal ve ekonomik baskılardan kurtaracağı” düşüncesini şiddetle ifade etmiştir. Bir üçüncü gazete, Rabochaya Gazeta(70) No. 2′deki (Kasım 1987) başyazısında şunları yazdı: “Otokritik hükümete karşı siyasal özgürlük için savaş, Rusya işçi-sınıfı hareketinin şu andaki görevidir.” “Rusya işçi-sınıfı hareketi, eğer ortak bir isim ve iyi-kaynaşmış bir örgütle, uyum içinde bir tek bütün halinde ortaya çıkarsa, gücünü on kat artıracaktır…” “Ayrı işçi çevreleri ortak bir parti içinde kaynaşmalıdırlar” Rusya işçi partisi bir Sosyal-Demokratik Parti olacaktır.”
Rabochaya Gazeta‘nın tam da bu görüşlerinin Rusya Sosyal-Demokratlarının geniş çoğunluğu tarafından tamamen paylaşıldığı, Rusya Sosyal-Demokratlarının Kongresinin(71) 1898 baharında Rusya Sosyal-Demokratik İşçi Partisi’ni kurması, manifestosunu yayınlaması ve Rabochaya Gazeta’yı resmi Parti organı olarak tanıması gerçeğinden de görülmektedir. Böylece, Credo yazarları, Rusya Sosyal-Demokrasisinin halihazırda başarmış olduğu ve Rusya Sosyal-Demokratik işçi Partisi Manifestosu‘nda değindiği gelişme aşamasından geriye doğru büyük bir adım atmaktadır. Parti’nin eylemini geçici olarak azaltmış ve resmi yayın organının yayınını kesmiş olduğu bugünkü duruma yolaçan Rusya Hükümetinin çılgınca zulmünden beri, Parti’nin azami şekilde sağlamlaştırılması için her çabayı harcamak, bir Parti programı çıkarmak ve resmi yayın organını yeniden canlandırmak tüm Rusya Sosyal-Demokratlarının görevidir. Yukarıda incelenmiş olan Credo gibi programların ortaya çıkabilmesi gerçeğiyle tanıtlanmış olan ideolojik yalpalamalar karşısında, Manifesto‘da açıklanan ve Rusya Sosyal-Demokrasisi için son derece önemli olan aşağıdaki temel ilkelerin üzerinde durmanın özel bir zorunluluk olduğunu düşünüyoruz. Birincisi, Rusya Sosyal-Demokrasisi, “örgütlenmiş çalışan yığınların sınıf hareketi olmayı ve öyle kalmayı istemektedir.” Bundan Rusya Sosyal-Demokrasisinin sloganının şu olması gerektiği sonucu çıkar: işçilere, sadece ekonomik mücadelelerinde değil, ama, ayrıca siyasi mücadelelerinde de yardım; sadece o anki ekonomik gereksinmeleri ile ilgili değil, ama ayrıca siyasal baskının tüm belirtileri ile ilgili ajitasyon; sadece bilimsel sosyalizmin düşüncelerinin değil, ama ayrıca, demokratik düşüncelerin propagandası. Ancak devrimci Marksizm teorisi, işçilerin sınıf hareketinin bayrağı olabilir, ve Rusya Sosyal-Demokrasisi bu teorinin daha da gelişmesi ve tamamlanması ile uğraşmalı ve “modaya uygun teorilerin” çoğu kez başına gelen (ve Rusya’da devrimci Sosyal-Demokrasinin başarısı daha şimdiden Marksizm’i “modaya uygun” bir teori yapmıştır) çarpıtmalar ve bayağılaştırmalara karşı onu korumalıdır. Bu günkü tüm güçlerini fabrika ve maden işçileri arasındaki eyleme yoğunlaştırırken Sosyal-Demokratlar, hareketin genişlemesiyle, ev işçileri, zanaatkarlar, tarım emekçileri, ve mahvolmuş ve açlık içindeki milyonlarca köylünün örgütlemekte oldukları emekçi yığınlarının saflarına çekilmesi gerektiğini unutmamalıdırlar.
İkincisi: “Güçlü omuzları üzerinde Rusya işçisi, siyasal özgürlüğün kazanılması davasını sonuçlandırmalıdır ve sonuçlandıracaktır. “Şu andaki görevi otokrasiyi alaşağı etmek olduğuna göre, Sosyal-Demokrasi, demokrasi uğruna savaşta öncü olarak davranmalıdır, ve dolayısıyla, salt bu nedenle bile, Rusya nüfusunun tüm demokratik unsurlarına her desteği vermeli ve onları müttefikler olarak kazanmalıdır. Ancak bağımsız bir işçi-sınıfı partisi, otokrasiye karşı savaşta güçlü bir siper olarak grev yapabilir, ve ancak böyle bir partiyle ittifak içinde, ancak onu destekleyerek, siyasal özgürlüğün tüm diğer savaşçıları etkin bir rol oynayabilirler.
Üçüncüsü ve sonuncusu: “Sosyalist bir hareket ve eğilim olarak Rusya Sosyal-Demokratik Partisi, Rusya’da daha önceki bütün devrimci hareketin davasını ve geleneklerini sürdürmektedir; bir bütün olarak Partinin, şu anki görevlerinin en önemlisinin siyasal özgürlüğün kazanılması olduğunu gözönünde tutarak, Sosyal-Demokrasi eski Narodnaya Volya‘nın(72) şanlı temsilcileri tarafından işaret edilmiş olan hedefe doğru ilerlemektedir.” Önceki bütün devrimci hareketin gelenekleri. Sosyal-Demokratların bugün tüm çabalarını Parti’nin örgütlenmesi, iç disiplininin güçlendirilmesi ve illegal çalışma tekniğinin geliştirilmesi üzerinde yoğunlaştırmalarını talep etmektedir. Eğer eski Narodnaya Volya‘nın üyeleri, ancak dar bir toplumsal tabakanın birkaç kahramanı desteklemiş olması gerçeğine karşın, ve hareketin bayrağı olarak hizmet eden bir devrimci teori olmamasına karşın, Rusya’nın tarihinde çok büyük bir rol oynamayı başardılarsa, o zaman, proletaryanın sınıf mücadelesine dayanan Sosyal-Demokrasi yenilmez hale gelebilecektir. “Rusya proletaryası, sosyalizmin tam zaferi için sermayeye ve burjuvaziye karşı mücadeleyi daha sürdürmek için, büyük bir enerji ile otokrasinin boyunduruğunu atacaktır.”
Biz, Rusya’daki tüm Sosyal-Demokratların gruplarını ve tüm işçi çevrelerini, bütün ayrılıkları giderebilmek ve Rusya Sosyal-Demokratik İşçi Partisinin örgütlenmesi ve güçlendirilmesi çalışmasının hızlandırılabilmesi için, yukarıda aktarılan Credo‘yu ve bizim kararımızı tartışmaya ve ortaya konulan sorun konusunda kesin bir düşünce belirtmeye çağırıyoruz.
Gruplar ve çevreler, kararlarını, Rusya Sosyal-Demokratlarının 1898 Kongresi kararının 10. maddesi ile, Rusya Sosyal-Demokratik Partisinin bir parçası ve onun yurtdışı temsilcisi olan Rusya Sosyal-Demokratları Yurtdışı Birliği’ne gönderebilirler.
_______________________
Ağustos sonu-Eylül başlangıcında (1899) yazıldı.
Dergideki metne göre yayınlandı.
İlk defa, Aralık 1899′da Rabocheyo Dyelo(60) dergisinin No. 4-5′ten alınarak ayrı bir broşür halinde yurtdışında basıldı.
V.I. LENİN, TOPLU ESERLER, CİLT 4 (1898-Nisan 1901), s. 167, Lawrence & Wishart London, İngilizce Baskı.
NOTLAR
(Notlardaki numaralama İngilizce baskısındaki gibi aynen korunmuştur. Ç.N.)
(59) “Rusya Sosyal-Demokratlarının Bir Protestosu”, Ağustos 1899′da, Lenin tarafından, sürgündeyken ve Credo‘yu “Genç” olarak adlandıran A.I. Ulyanova-Yelizarova’nın St. Petersburg’dan ona gönderdiği “ekonomistler”in manifestosunu aldığı zaman yazıldı. Credo yazarı, o sırada, Rusya Sosyal-Demokratları Yurtdışı Birliği üyesi olan, Y.D. Kuskova idi. “Ekonomistler” grubunun manifestosu basım için hazırlanmamıştı. Lenin’in dediği gibi, “yazarlarının isteklerine bakmadan, hatta belki de ona karşın” yayınlanmıştı, çünkü, “ekonomistler” oportünist görüşlerinin kamu önünde eleştirisinden korkuyorlardı.
Lenin’in, Rus Bernsteincilerine karşı hazırladığı manifesto taslağı, onyedi Marksistin sürgünde, Minusinsk Bölgesinde, Yermakovskoye köyünde, bir toplantıda tartışıldı. ‘Protesto’ oybirliğiyle kabul edildi. Ayrıca, Turukhansk’taki bir sürgün topluluğu da “Protesto”yu kabul etti. Ayrıca, Orlov kasabasında, Vyatka Kazası’nda onyedi Sosyal-Demokrattan oluşan bir sürgün topluluğu da “ekonomistler”in Credo‘suna karşı tavır aldı.
“Protesto” yurtdışına gönderildi ve hemen G.V. Plekhanov tarafından Rabocheye Dyelo‘nun basıma hazır olan sayısına konulması için basıma gönderdi. Yurtdışı Birliği’nin “genç” üyeleri Plekhanov’dan habersiz, Aralık 1899′da ayrı bir bildiri olarak “Protesto”yu yayınladı. “Protesto”yu, Credo‘nun Rusya işçi-sınıfı hareketine bir tehlike arzetmeyen kişilerin görüşü olduğunu açıklayan ve “ekonomizm”in Rusya Sosyal-Demokratları Yurtdışı Birliği arasında bir eğilimin varolduğunu reddeden bir ek takip etti. 1900 başında, Plekhanov “Protesto”yu, Vedeccum‘da, ekonomistlere karşı bir makaleler derlemesinde yeniden bastırdı. Plekhanov, “Protesto”nun ortaya çıkmasını, Rusya Sosyal-Demokratlarının “ekonomizm”in ciddi tehlikesini tanımasının kanıtı olarak, memnunlukla karşıladı ve “ekonomizm”e karşı kararlılıkla savaş açtı.
(60) Rabocheye Dyelo (İşçilerin Davası) -Rusya Sosyal-Demokratları Yurtdışı Birliği’nin bir organı olarak, Nisan 1899 ve Şubat 1902 arasında düzensiz olarak çıkan “ekonomistler”in dergisi. Rabocheye Dyelo grubunun bir eleştirisi için Lenin’in “Ne Yapmalı?” adlı eserine bakınız.
(61) Emeğin Kurtuluşu Grubu ilk Rus Marksist gruptu. 1883′te, Cenevre’de G.V. Plekhanov tarafından kuruldu ve P.B. Axelrod, L.G. Deutsch, Vera Zasulich ve V.N. Ignatov’u içeriyordu.
Grup, Rusya’da Marksizm’in yayılmasında çok şey yaptı. Marx ve Engels’in Komünist Parti Manifestosu, Marx’ın Ücret-Emek ve Sermaye, Engels’in Ütopik ve Bilimsel Sosyalizm, vb. gibi Marksist eserleri çevirdi, onları yurtdışında bastırdı ve Rusya’da dağıtımını örgütledi. Plehanov ve grubu ciddi olarak Narodizm’i yıktı. Plehanov, 1883′te Rusya Sosyal-Demokratları için bir program taslağı hazırladı, 1885′te başka bir taslak hazırladı. İki taslak Emeğin Kurtuluşu grubu tarafından basıldı ve Rusya’da Sosyal-Demokratik Parti’nin kurulmasında önemli bir adımı noktaladı. Plehanov’un Sosyalizm ve Siyasi Mücadele (1883), Farklılıklarımız (1885), Tekçi Tarih Görüşünün Gelişmesi (1885) Marksist görüşlerin yayılmasında önemli bir rol oynadı. Yine de, grup, bazı önemli yanlışlar yaptı. Narodnik görüşlerin kalıntılarına saplandı, köylülüğün devrimci rolünü küçümsedi ve liberal burjuvazinin oynadığı rolü abarttı. Bu yanlışlar, Plehanov ve grubun diğer üyelerinin savunduğu geleceğin Menşevik görüşlerinin tohumlarıydı. Grup, Rusya işçi sınıfını devrimci sınıf-bilinci ile aşılamada önemli bir rol oynadı, ama, işçi-sınıfı ile pratiksel bağları yoktu. Lenin, Emeğin Kurtuluşu grubunun “sadece teorik olarak Sosyal-Demokrasiyi kurduğuna ve işçi-sınıfı hareketi yönünde ilk adımı attığına” işaret etti. Grup, uluslararası işçi hareketiyle bağlar kurdu ve Rusya Sosyal-Demokrasisini, Paris’te 1899′da yapılan 2. Enternasyonal’in ilk kongresinden itibaren tüm kongrelerinde temsil etti.
Emeğin Kurtuluşu grubu, Ağustos 1903′te toplanan RSDİP’nin 2. Kongresinde feshini ilan etti.
(62) Bernsteinizm -Uluslararası Sosyal-Demokrasisi içinde Marksizm’e düşman bir akım. 19. yüzyılın sonunda Almanya’da ortaya çıktı ve Marx’ın devrimci teorisini burjuva liberalizmi ruhuyla revize etmeye kalkışan Sosyal-Demokrat Edward Bernstein’in adıyla anılır hale geldi. Bernstein’ciler “legal Marksistler,” “ekonomistler,” Bundçular ve Menşeviklerdi.
(63) Enternasyonal İşçi Birliği (Birinci Enternasyonal) -Proletaryanın ilk uluslararası örgütü, Karl Marx tarafından, 1864′te, Londra’da İngiliz ve Fransız işçilerinin uluslararası bir toplantısında kuruldu. Birinci Enternasyonal’in kuruluşu, Marx ve Engels’in, işçi sınıfının devrimci bir partisini kurmak için yıllarca yürüttüğü ısrarlı mücadelesinin sonucu idi. Lenin, “Birinci Enternasyonal, sermayeye karşı saldırısını hazırlamak için, işçilerin uluslararası örgütünün temelini attı,” “sosyalizm için proleter, uluslararası mücadelenin temelini attı” demişti. (“Üçüncü Enternasyonal ve Tarihteki Rolü”, İngilizce Baskı, Cilt 29)
Enternasyonal İşçi Birliği’nin merkezi, Marx’ın üyesi olduğu öncü örgütü Genel Konsey’di. O sırada, işçi sınıfı hareketi içinde hüküm süren küçük-burjuva etkilere ve sekter eğilimlere (İngiltere’de dar-sendikacılık, Latin ülkelerinde Proudhon’culuk ve anarşizm) karşı mücadele sürecinde, Marx, Genel Konsey’in en sınıf-bilinçli üyelerini (Friedrich Lessner, Eugene Dupont, Hermann Jung ve diğerleri) etrafında topladı. Birinci Enternasyonal, çeşitli ülkelerin işçilerinin ekonomik ve siyasi mücadelesini yönlendirdi ve enternasyonal dayanışmayı güçlendirdi. Birinci Enternasyonal, Marksizm’in yayılmasında, sosyalizmi işçi-sınıfı hareketi ile birleştirmede çok büyük bir rol oynadı.
Paris Komünü’nün yenilgisini takiben, işçi sınıfı, Birinci Enternasyonal tarafından ileri sürülen ilkeler temelinde ulusal kitle partileri yaratma görevi ile karşı karşıya geldi. 1873′te. Marx “Avrupa şartlarını değerlendirdiğinde, Enternasyonal’in resmi örgütünün şimdilik geri plana bırakılması oldukça yararlıdır. (Marx Sorge’e, Londra, 27 Eylül, 1873) diye yazmıştı. Birinci Enternasyonal, resmi olarak Philadelphia’da bir toplantıda dağıtıldı.
(64) Karl Marx, Felsefenin Sefaleti, Moskova 1959, s.187-97.
(65) Lenin, Lassalle’in iyi-bilinen “işçi sınıfı karşısında tüm diğer sınıfların gerici bir kitle oluşturduğu” tezini eleştirmektedir. Bu tez, 1875′te Gotha Kongresinde kabul edilen Alman Sosyal-Demokratlarının programına alınmıştı. Bu Kongre, ayrı olarak var olan Alman sosyalist partilerini, Eisenach’cılar ve Lassalle’cıları birleştirmişti.
Marx, Gotha Programının Eleştirisi’nde bu tezin karşı-devrimci niteliğini eleştirmişti.
(66) Kuzey-Rusya İşçileri Birliği Rusya işçi sınıfının ilk devrimci siyasal örgütlerinden biri idi. Birliğin önderleri makinist Victor Obnorsky, ve marangoz Stepan Khalturin idi. Birlik, grevler örgütledi ve birkaç bildiri çıkardı. 200′den fazla üyesi vardı. 1879′da, Birlik çarlık hükümeti tarafından bastırıldı. Şubat 1880′de, Birliğin serbest olan üyeleri, Rusya’da ilk işçi-sınıfı gazetesi Rabochaya Zarya‘nın (İşçilerin Şafağı) bir sayısını yayınladı.
(67) Güney-Rusya İşçileri Birliği, 1875′te Odessa’da Y.O. Zaslavsky tarafından kuruldu. Birlik, sekiz-dokuz ay varlığını sürdürdükten sonra, çarlık hükümeti tarafından bastırıldı.
(68) Rabochaya Mysl (İşçilerin Düşüncesi) Ekim 1897′den Aralık 1902′ye kadar yayınlanan “ekonomistler”in gazetesi; K.M. Takhtarev ve diğerlerinin editörlüğü altında toplam 16 sayı çıktı.
Lenin, Rabochaya Mysl‘ın görüşlerini “Rusya Sosyal-Demokrasisinde Gerileyen Bir Akım”da, Iskra‘da yayınlanan makalelerde ve “Ne Yapmalı?” adlı eserinde eleştirdi.
(69) S. Peterburgsky Raboch Listok (St. Petersburg İşçi Gazetesi) illegal bir gazete, İşçi Sınıfının Kurtuluşu Uğrunda Mücadele Ligası’nın organı. İki sayısı çıktı: No.1, Şubat (Ocak tarihli) 1897, Rusya’da çoğaltılıp, 300-400 kopyası dağıtıldı. No. 2, Eylül 1897, Cenevre’de baskısı yapıldı.
Gazete, işçi sınıfının ekonomik mücadelesini geniş siyasal taleplerle kaynaştırma hedefini öne sürdü ve bir işçi-sınıfı partisinin
kurulmasının gerekliliği üzerinde durdu.
(70) Rabochaya Gazeta (İşçilerin Gazetesi) -Kiev Sosyal-Demokratları grubunun illegal organı. İki sayısı çıktı: No. 1, Ağustos 1897 ve No. 2, Aralık (Kasım tarihli) 1897. RSDİP’nin Birinci Kongresi, Rabochaya Gazeta’yı Parti’nin resmi organı olarak kabul etti. Gazete, basımevinin polis tarafından mahvedilmesi ve Merkez Komitesi’nin tutuklanmasıyla birlikte Kongre’den sonra çıkmadı.
(71) RSDİP Birinci Kongresi, Mart 1898′de, Minsk’de yapıldı. Kongre’ye altı örgütten -İşçi Sınıfının Kurtuluşu Uğrunda St. Petersburg, Moskova, Ekaterinoslav, ve Kiev Liga’ları, Rabochaya Gazeta (Kiev) Yazı Kurulu ve Bund- dokuz delege katıldı.
Kongre, bir Merkez Komitesi seçti, Rabochaya Gazeta ‘yı Partinin resmi organı olarak kabul etti, bir Manifesto yayınladı, ve Partinin yurtdışı temsilcisinin Rusya Sosyal-Demokratları Yurtdışı Birliği olduğunu açıkladı. Kongre’den hemen sonra Merkez Komitesi tutuklandı.
RSDİP’nin Birinci Kongresi, Rusya Sosyal-Demokratik İşçi Partisi’nin kuruluşunu ilan ettiği kararlarıyla ve Manifesto‘suyla önemliydi.
(72) Narodnaya Volya (Halkın Hakkı) Zemlya i Volya (Toprak ve Özgürlük) örgütünün saflarındaki bir bölünme sonucu, Ağustos 1879′da ortaya çıkan Narodnik teröristlerinin gizli siyasal bir örgütü. Narodnaya Volya, A.I. Zhelyabov, A.D. Mikhailov, M.F. Frolenko, N.A. Morozov, V.N. Figner, S.L. Perovskaya, ve A.A. Kvyatkovsky’den oluşan bir Yürütme Kurulu tarafından yönlendiriliyordu. Narodnaya Volya, Narodniklerin ütopyacı sosyalizmine saplandı, ama, otokrasinin alaşağı edilmesini ve siyasal özgürlüğün kazanılmasını en önemli görev kabul ederek siyasi mücadele yoluna girdi. Programı, evrensel eşitlik temelinde seçilen “sürekli bir halk meclis”inin örgütlenmesini, demokratik özgürlüklerin ilan edilmesini, toprağın halka devredilmesini, ve fabrikaların işçilere devredilmesi için önlemler alınmasını kapsıyordu. Lenin, “Narodovoltsi (Narodnaya Volya üyeleri ve yanlıları) siyasi mücadeleye geçişlerinde ileri bir atım attılar, ama sosyalizm ile birleştirmeyi başaramadılar” diye yazdı.
Narodovoltsi otokrasiye karşı kahramanca bir mücadele yürüttü. Eylemlerini, yanlış aktif “kahramanlar”ve pasif “kitle” teorisi üzerine temellendirdiler ve halkın katılımı olmadan, sadece kendi güçlerini kullanarak ve bireysel terör aracılığı ile hükümeti korkutarak ve dağıtmaya çabalayarak, toplumu yeniden biçimlendirmeyi umdular. 1 Mart, 1881′de, II. Aleksander’in öldürülmesinden sonra, hükümet acımasız baskılar uyguladı ve idamlar ve provokasyonlarla Narodnaya Volya örgütünü parçaladı. Seksenli yıllarda Narodnaya Volya‘yı yeniden oluşturma çabaları yapıldı, ama hepsi başarısız oldu. Örneğin, 1886′da, A.I. Ulyanov (Lenin’in kardeşi) ve P.Y. Sbevyrev’in önderliği altında Narodnaya Volya’nın geleneğini takip eden bir grup oluşturuldu. 1887′de, III. Aleksander’e yapılan başarısız suikasttan sonra grup teşhir oldu ve aktif üyeleri idam edildi.
Lenin, Narodnaya Volya‘nın yanlış, ütopyacı programını eleştirmesine rağmen, üyelerinin çarlığa karşı fedakar mücadelesine büyük bir saygısı vardı ve onların gizlilik tekniğine ve sıkı merkezi örgütlenmelerine büyük değer veriyordu.