ÖTEKİ SANAYİ KOLLARI
Fabrika Yasasının çerçevesine giren dört sanayi
kolu giyim malzemesi üretimiyle ilgilidir. Öyleyse, ikinci olarak malzemesini bu
fabrikalardan sağlayan işçiler üzerinde durmak ve ilkin Nottingham, Derby ve
Leicester'deki çorap kumaşı dokumacılarına değinmek en iyisidir. Bu işçilerle
ilgili olarak Çocukların Çalıştırılması Hakkında Komisyonun
[sayfa 257]
raporu, düşük ücretlerin zorladığı uzun çalışma saatlerinin, sürekli oturarak iş
yapmanın ve yapısı gereği işin gözlerde yarattığı yorgunluğun tüm bedeni, ama
özellikle gözleri zayıflattığını belirtiyor. Yoğunlaştırılan ve cam kürelerden
geçirilip kuvvetlendirilen güçlü bir ışık olmadıkça gece çalışması olanaksız; bu
ışıkla çalışmak da gözler için çok zararlı. Kırk yaşında hemen hepsi gözlük
takmaya başlıyor. Makara sarma ve kenar bastırma işlerinde çalıştırılan
çocukların sağlığı ve genel olarak bedeni çok zarar görüyor. Altı, yedi, ya da
sekiz yaşından itibaren küçük, kapalı odalarda günde on-oniki saat çalışıyorlar.
Çalışma sırasında bayılmaları hiç de seyrek olan bir şey değil; en sıradan ev
işini yapamayacak kadar çelimsiz hale geliyorlar ve gözleri öylesine bozuluyor
ki, çocuk yaşta gözlük takmaya başlamaları gerekiyor. Komisyon üyeleri birçok
çocuğun sıraca belirtileri gösterdiğini belirlediler. İmalatçılar, daha önce bu
biçimde çalışmış kız çocukların çok dermansız hale gelişi nedeniyle, genelde
onları çalıştırmayı reddediyorlar. Bu çocukların durumu "hıristiyan bir ülke
için yüzkarası" diye niteleniyor ve yasama yoluyla müdahale edilmesi arzusu dile
getiriliyor.[360*]
Fabrika raporu, çorap kumaşı dokuyucularının Leicester'de en düşük ücret alan
işçiler olduğunu ekliyor; günde onaltı-onsekiz saatlik çalışma karşılığı altı ya
da çok büyük gayretle yedi şilin haftalık alıyorlar. Daha önceleri
yirmi-yirmibir şilin kazanıyorlardı; ama daha geniş kasnakların yapılması,
onların işini yıktı; büyük çoğunluk hâlâ eski, küçük, tek kasnaklarda çalışıyor
ve gelişen makineyle rekabette çok zorlanıyor. Burada da her gelişme, işçiler
için bir dezavantaj oluyor. Gene de komisyon üyesi Power, çorap kumaşı
dokumacılarının, özgür kişiler olmaktan, yeme-içmelerini, uyumalarını ve
çalışmalarını ölçen bir fabrika ziline bağımlı olmayışlarından ötürü gurur
duyduklarını söylüyor. Bugünkü durumları, fabrika komisyonunun andığımız bu
açıklamalarını yaptığı [sayfa 258] 1833'ten daha iyi
değil; hemen hemen yiyecek hiçbir şey bulamayan Sakson çorap dokumacılarının
rekabeti bu alanda gerekeni yapıyor. Bu rekabet, hemen hemen tüm dış pazarlarda
İngilizler için çok güçlü bir rekabet; hatta İngiliz iç piyasasındaki düşük
kalite mallar için de güçlü bir rekabet. Aldığı açlıktan ölme ücretinin İngiliz
kardeşini de aç kalmaya zorladığım görmek, yurtsever Alman çorap dokumacı için
bir sevinç vesilesi olmalı! Sahi o, ata topraklarının onuru, Alman sanayisinin
daha da yücelmesi için, masasının boş, tabağının yarım olmasını gerektirdiğinde,
onurla ve mutlulukla aç kalmaz mı? Ah! Bu rekabet bu "ulusların yarışı" çok
soylu bir şey. Burjuvazinin başlıca yayın organı, liberal Morning Chronicle
Hinckley'deki bir çorap dokumacısının, işçi arkadaşlarının durumunu anlatan
mektubunu yayınladı.[361*]
Başka noktaların yanısıra dokumacı, 321 kişilik 50 ailenin 109 kasnaktan
geçindiğini yazıyor; her kasnak ortalama 5V2 şilin bırakıyor; her aile haftada
ortalama 11 şilin 4 peni kazanıyor. Bu paranın içinden ev kirası, kasnak kirası,
yakıt, ışık, sabun ve iğneler için toplam 5 şilin 10 peni harcanması gerekiyor,
geriye adam başına gıda için günde I½ peni[362*]
kalıyor; giyim içinse hiçbir şey.
"Bu yoksul halkın çektiği acıların yarısını bile"
diyor çorap dokumacısı "şimdiye kadar ne göz görmüştür, ne kulak işitmiştir, ne
yürek kaldırabilir."[46]
Evlerde yatak ya hiç yoktu ya pek azdı, pejmürde
kılıklı çocuklar ara yerde çıplak ayak koşuyorlardı; erkekler ağlaya ağlaya "çok
zaman var ki et yemedik" – "nerdeyse tadını unuttuk" diyorlardı; ve her ne kadar
kamuoyu bunu kolay kolay affetmezse de bazıları pazar günü bile çalışıyordu,
kasnağın takırtısı tüm mahallede duyulsa bile.
"Çocuklarıma bak" dedi içlerinden biri "ve daha
fazla sorma. Çalışıyorum, çünkü yoksulluğum buna zorluyor beni; ekmeği
alabileceğim tek dürüst yolu kullanmazsam çocuklarının [sayfa
259] açız diye bağırmasına dayanamam ve bağırmayacaklar da. Geçen
Pazartesi sabahı saat ikide kalktım ve hemen hemen gece yarısına kadar çalıştım.
İlerleyen günlerde her sabah saat altıda kalktım ve her gece onbire, onikiye
kadar çalıştım. Daha uzun süre çalışamıyorum. Eğer böyle yaparsam zamanından
önce mezara gideceğim; o nedenle her gece saat onda işi durduruyorum ve
yitirdiğim zamanı, pazar günleri çalışarak kapatıyorum."
Ne Leicester'de, ne Nottingham ya da Derby'de
1833'ten bu yana ücretler artmış değil; daha da kötüsü, başlarda belirttiğim
gibi Leicester'de takas sistemi büyük ölçüde yaygın. Bu nedenle, yöredeki tüm
emekçi hareketlerine dokumacıların çok aktif biçimde katılmasında şaşılacak bir
şey yok; daha aktif ve daha etkililer, çünkü kasnaklarda genelde erkekler
çalışıyor.
Bu çoraplık kumaş dokumacıları yöresinde dantel
sanayisinin de karargahı var. Anılan üç ilde, toplam 2.760 dantel kasnağı
çalışıyor; buna karşılık İngiltere'nin geri kalan tümündeki kasnak sayısı 787.
Dantelcilikte katı bir işbölümü, karmaşık bir üretim düzeni var ve işbölümü çok
sayıda branşa dağılıyor. İlkin ondört ya da daha yukarı yaştaki kızlar ipliği
makaralara sarıyorlar, bunlar sarmacılar;[363*]
bu makaraları sekiz ya da daha yukarı yaştaki oğlan çocuklar kasnaklara
bağlıyorlar, bunlar iplikçiler; iplikleri, çok ince aralıklardan geçiriyorlar,
öteki uca kadar uzatıyorlar; bu ince aralıklardan, her makinede, ortalama 1.800
tane var; sonra dokumacılar danteli dokuyor; dantel makinenin öteki ucundan
geniş bir kumaş parçası gibi çıkıyor; bu geniş parçadaki ara ipliklerini çekip
alarak, küçücük çocuklar, danteli şeritlerine ayırıyorlar, bu çocuklara dantel
izleyiciler deniyor. Böylece dantel satışa hazır hale geliyor, sarmacılarla
iplikçilerin belli bir iş zamanları yok; kasnaktaki makaralar ne zaman boşalırsa
o zaman onlar çağırılıyor; dokumacılar geceleri de çalıştığı için sarmacılarla
iplikçileri de herhangi bir an gerek [sayfa 260]
duyulabiliyor. Bu düzensizlik, sık gece işi, bunun sonucu olarak düzensiz bir
yaşam biçimi, birçok fizik ve moral hastalık ve rahatsızlık, özellikle de erken
yaşta, aşırı cinsel serbestlik yaratıyor; tüm tanıklar bu konuda görüş
birliğinde. İş gözler için çok zararlı, gerçi iplikçilerde sürekli bir bozukluğa
yolaçtığı yaygın biçimde görülmüyor ama gözlerde yangı, ağrı, göz yaşarması ve
iplik geçirme sırasında anlık görme belirsizlikleri yaratıyor. Ama sarmacıların
işi, gözlerini kesinlikle etkiliyor ve sık görülen kornea yangısının yanısıra
amoroz ve katarakta yolaçıyor. Kasnaklar, halen kullanılmakta olanlara gelinceye
dek sürekli genişletildiği için, dokumacıların işi çok güç; her kasnakta sırayla
her biri[364*]
sekizer saatten üç kişi çalışıyor ve böylece kasnak yirmidört saat boyunca işler
durumda tutuluyor. Bu yüzden de sarmacılar ve iplikçiler sık sık gece
çalışıyorlar; kasnağın boş kalmasını önlemek için gece çalışmak zorunda
kalıyorlar. 1800 aralığa iplik geçirmek üç çocuğun en az iki saatini alıyor.
Birçok kasnak buhar gücüyle çalışıyor, böylece dokumacı erkeğin işini elinden
alıyor. Çocukların Çalıştırılması Hakkında Komisyonun raporunda, çocukların
çağırıldığı fabrikaların yalnızca dantel fabrikası olduğu belirtildiğine göre,
ya dokumacılar daha yeni büyük fabrika atelyelerine taşınmışlardır ya da buhar
gücüyle dokuma çok yaygınlaşmıştır. Hangisi olursa olsun, fabrika sisteminde
ileri bir harekettir. Bütün bu işler arasında sağlığa en zararlı olanı dantel
izleyicilerin işidir; bunlar genelde yedi yaşında hatta bazan beş ya da dört
yaşında çocuklardır. Komisyon üyesi Grainger, bu işte çalıştırılan iki yaşında
bir çocuk bile görmüştü. Çok karmaşık görünüşlü bir dantel dokusu içinden ayırma
ipliğini bir iğneyle çekip sıyırmak, bir de ondört-onaltı saat çalışıldığı
düşünülürse, gözler için çok zararlı oluyor. En azından miyopluk başgösteriyor;
çok sık raslanan en kötü durum ise amorozdan ileri gelen tedavi edilemez körlük.
Ama bunun dışında sürekli iki [sayfa 261] büklüm
oturan çocuklar çelimsiz, dar göğüs kafesli ve hazımsızlık sonucu sıracalı
oluyorlar. Kızlar arasında rahim fonksiyonlarının düzensizliği ve ayrıca omurga
bükülmesi çok yaygın; böylece "dantel izleyiciler yürüyüşlerinden
ayırdedilebiliyorlar." Göz ve beden rahatsızlıkları dantel işlemesinden ileri
geliyor. Tıp gözlemcileri, dantel üretiminde çalıştırılan tüm çocukların
sağlığının zarar gördüğünü, hepsinin soluk yüzlü, zayıf, narin, yaşına göre kısa
ve hastalığa karşı başka çocuklardan çok daha az dirençli olduğunda görüş
birliğindeler. Genelde çektikleri rahatsızlıklar takatsizlik, sık bayılma, başta,
bedenin yan ve arka kısımlarında, kalçalarda ağrı, kalp çarpıntısı, mide
bulantısı, kusma, iştahsızlık, omurga bükülmesi, sıraca ve verem. Kadın dantel
örücülerin sağlığı sürekli ve ciddi biçimde bozuk oluyor; şikayetleri kansızlık,
güç doğum ve düşük.[365*]
Çocukların Çalıştırılması Hakkında Komisyonun alt kademedeki görevlilerinden
biri çocukların genelde çok kötü giydirildiklerini, pejmürde kılıklar içinde
olduklarını, yeterli gıda alamadıklarını, normalde çayın yanında ekmek
yediklerini, aylarca et yüzü görmediklerini belirtiyor. Ahlak durumları hakkında
da şöyle diyor:[366*]
"Nottingham kentinde herkes polis, din adamları,
sanayiciler, emekçi halk ve çocukların ana-babaları, şimdiki çalıştırma
sisteminin, çok verimli bir ahlaksızlık kaynağı olduğu görüşünde birleşiyorlar.
Genelde oğlan çocuk olan iplikçiler ve genelde kız çocuk olan sarmacılar,
evlerinden gecenin herhangi bir saatinde çağrılabiliyorlar ve kendilerine ne
süre gerek olacağı tam bilinemediği için, dışarda kalmanın hazır ve sorgulanamaz
bir mazereti böylece çocuklara sağlanmış oluyor; ellerine, uygunsuz ilişkiler
kurma kolaylığı böylece geçiyor. Bunun Notthingham'da, yaygın biçimde ifade
edilen görüşe göre, çok geniş çapta varolan ahlak düşüklüğüne, hiç de
azımsanamayacak bir katkısı oluyor. İlk ağızda çocukların kendisine olan
kötülüğün yanısıra, evde [sayfa 262] dinginlik ve
huzur, bu hiç de normal olmayan çalışma durumuna kurban ediliyor."
Bir başka tür dantel, karo danteli üretimi,
Northamton'un, Oxford'un ve Bedford'un[367*]
tarımsal yörelerinde çocuklar ve genç insanlar tarafından yapılıyor. Bunlar
genelde kötü gıdadan yakınan, ete pek el sürmeyen kişiler. İşin kendisi de çok
sağlıksız. Çocuklar, küçük, havalandırması kötü, rutubetli odalarda, dantel
yastığına eğik, iki büklüm oturarak çalışıyorlar. Bu yorucu pozisyonda vücudu
desteklemek için kızlar, tahta balinalı korsa takıyorlar; çoğu büyüme çağında
olan, kemikleri henüz sertleşmemiş bu çocuklarda korsa kaburga kemiklerinin
normal yerini değiştiriyor ve göğüs kafesini daraltıyor. Bu insanlar çoğu zaman,
kötü bir atmosferde sürekli oturmanın sonucu olan aşırı sindirim bozukluklarını
izleyen veremden ölüyor. Neredeyse tümü eğitimden geçmemiş olan bu çocuklar,
ahlak yönünden de pek az eğitiliyorlar. Süse-püse de çok düşkünler. İşte bu iki
nedenle ahlak bakımından çok esef edilecek bir durum gösteriyor; fahişelik,
onlar arasında neredeyse salgın halinde.[368*]
Zarif burjuva hanımefendilerin dantel giyme zevki
için toplumun ödediği fiyat işte bu; gerçekten makul bir fiyat! Yalnızca birkaç
bin kör emekçi; bir miktar veremli emekçi kız; ve kendisi kadar "aşağı" olan
çocuklarına ve çocuklarının çocuklarına, çelimsizliğini miras bırakan aşağı
çoğunluğun hastalıklı kuşağı! Peki bunun sonu nereye varacak? Hiçbir yere,
hiçbir yere! Bizim İngiliz burjuvazimiz, resmî komisyon raporunu, umursamazca
bir kenara koyacak ve eşleriyle kızları, eskisi gibi kendilerini dantellerle
süsleyecekler. İngiliz burjuvanın dinginliği ne kadar da güzel.
Çok sayıda işçi, Lancashire, Derbyshire ve Batı
İskoçya'daki pamuklu baskı tesislerinde çalıştırılıyor. Mekanik yaratıcılık,
İngiliz sanayisinin hiçbir kesiminde, bu dalda yarattığı parlak sonuçları
geliştiremedi; ama başka hiçbir
[sayfa 263] sanayi dalında da işçiyi bu kadar ezmedi.
Üstü kabartma olan ve buhar gücüyle hareket eden silindirler ve bu silindirlerle
bir defada dört renkten altı renge kadar baskı yapma yönteminin bulunması,
pamuklu eğirme ve dokumaya makinenin yaptığını, bu alanda da yaptı ve el emeğini
tümüyle saf dışı etti; baskı tesislerindeki bu yeni düzenlemeler, kumaş
üretiminde olduğundan, daha büyük ölçüde el emeğini yerinden etti. Şimdi tek
başına bir erkek işçi, bir çocuğun yardımıyla, eskiden 200 blok baskıcının
yaptığı işi tek makineyle yapıyor; bir makine, dakikada 28 yarda[369*]
kumaş basıyor. Bunun sonucudur ki, basma ve patiskaya baskı yapanlar çok kötü
durumda; Lancaster, Derby ve Chester'ın kırsal alanlarında (baskı işçilerinin
Avam Kamarasına verdiği bir dilekçeye göre) 1842'te 11.000.000 parça pamuklu
basma üretildi; bunlardan 100.000'i yalnızca elle basıldı, 900.000'i kısmen elde,
kısmen makinede basıldı, 10.000.000'u tümüyle makinelerde, dört renkle altı renk
arasında[370*]
basıldı. Makineler henüz yeni olduğuna ve sürekli geliştirildiğine göre, elle
baskı yapan işçilerin sayısı, gereksinilen mal miktarına göre çok fazla; bu
nedenle de çoğu açlık çekiyor; dilekçe, bu konudaki rakamı tüm işçilerin
dörtte-biri olarak veriyor; geri kalanlar henüz çalıştırılıyor, ama haftada bir
ya da iki, en iyisinden de üç gün çalıştırılıyorlar ve çok düşük ücret alıyorlar.
Leach,[371*]
bir baskı tesisinde (Lancashire'da Bury yakınlarındaki Deeply Dale'de) elle
baskı yapan işçilerin ortalama beş şilinden fazla kazanamadıklarını, oysa makine
işçilerine iyi ücret ödendiğini belirtiyor. Baskı tesisleri, bu çerçevede,
fabrika sistemiyle yakından ilişkili hale geldikleri halde, o sistem için
getirilen yasal sınırlamalardan uzak bulunuyorlar. Bu işyerleri, moda konusu
olan bir ürün çıkarıyorlar, o nedenle de düzenli bir işleri bulunmuyor. Eğer
küçük siparişler [sayfa 264] alırlarsa, yarım gün
esası üzerinden çalışıyorlar; eğer bir desenle en üst düzeyden başarı
sağlarlarsa ve işler açıksa, oniki saat çalışıyorlar, bazan bütün gece
çalışıyorlar.[372*]
Manchester yakınında, benim evin biraz ötesinde bir baskı tesisi vardı; gece
işten geç dönersem, çoğu zaman ışıklarının yandığını görürdüm; çocukların
bazan buralarda çok uzun süre çalışmak zorunda kaldıklarını, kısa bir dinlenme
arasından yararlanıp, lobinin taş basamaklarında ve köşelerinde
uyuyuverdiklerini duymuşluğum var. Bu ifadenin doğruluğunu ortaya koyacak yasal
kanıtım yok, olsaydı firmanın adını verirdim, ama Çocukların Çalıştırılması
Hakkında Komisyonun raporu, bu konuda çok gelişigüzel yazılmış; yalnızca, en
azından İngiltere'de çocukların genelde iyi giydirildiğini ve yedirildiğini (ailelerinin
kazandığı ücrete göre), herhangi bir eğitim görmediklerini ve ahlak yönünden
düşük düzeyde olduklarını belirtiyor. Oysa yalnızca, bu çocukların fabrika
sistemine tabi olduğunu anımsamak yeterlidir ve okura, bu alanda daha önce
söylediklerimizi anımsatıp bu konuyu geçelim.
Dokuma sanayisinde çalıştırılan geri kalan
işçiler hakkında söylenecek az şey kaldı; malzemeyi aklandırmada çalışanların
işi çok sağlıksızdır; akciğerler için çok zararlı olan klor gazını koklamak
durumundadırlar. Boya işçilerinin işi birçok bakımdan daha sağlıklıdır,[373*]
çünkü o iş bütün vücudun hareketini gerektirir; bu işçilerin ücret durumu
hakkında pek az şey biliniyor; bundan da ortalama ücretten daha azını
almadıkları çıkarsanabilir; çünkü aksi halde ücretten yakınırlardı. Pamuklu
kadife tüketiminin geniş oluşu nedeniyle, sayıları göreceli olarak fazla olan,
yaklaşık 3.000 ile 4.000 arasında tahmin edilen kadife kesme işçileri, fabrika
sisteminin etkisinden doğrudan ve çok ciddi zarar görmüşlerdir. Eskiden el-tezgahlarında
dokunan mallar, tam standart değildi; aynı iplik sırasından kesmek, bu konuda
pratik [sayfa 265] yapmış bir el gerektiriyordu.
Makine-tezgahlarda dokuma başladığından beri, sıralar düzgün uzanıyor; atkı
ipliklerinden her biri, bir öncekiyle koşut gidiyor ve artık kesme işi de bir
sanat olmaktan çıktı. Makinenin gelişiyle işsiz kalan işçiler, bu kez pamuklu
kadife kesme işine yöneldiler ve rekabetleri yüzünden bu daldaki ücretler düştü;
İmalatçılar, kadınlarla çocukları da bu alanda çalıştırabileceklerini anladılar
ve ücretler bu kez de onlara ödenen düzeye düştü; bu arada yüzlerce erkek işçi
de işten çıkarıldı. İmalatçılar, işin kesicilerin atelyesi yerine fabrikada
yapılırsa daha ucuza geleceğini gördüler; çünkü dolaylı yoldan kesicinin atelye
kirasını da ödüyorlardı. Bu noktanın anlaşılmasından bu yana, birçok evde üst
kattaki kesici odaları boş duruyor, ya da ev olarak kiraya veriliyor; kesici de
kendi çalışma saatlerini belirleme özgürlüğünü yitirdi ve fabrika zilinin
egemenliği altına alındı. Aşağıyukarı kırkbeşinde görünen bir kesici, bir yarda
iş için 8 peni aldığını anımsadığını, şimdi aynı iş için 1 peni aldığını söyledi;
doğru, kumaşın dokusu daha düzgün olduğu için daha hızlı kesim yapabilir, ama
eskiden bir saatte yaptığının iki katı fazla yapamaz; o yüzden de ücreti,
eskiden olduğu düzeyin dörtte-birinden aza indi. Leach[374*]
farklı dokumalar için 1827'de ve 1843'te ödenen ücretlerin bir listesini veriyor.
Bu listeye göre farklı dokumalar için 1827'de ödenen ücretler yarda başına
sırasıyla 4 peni, 2½ peni, 2¾ peni ve 1 peni iken 1843'te ödenen ücretler I½
peni, 1 peni, ¾ peni ve 3/8 peni oldu. Leach'e göre kesicilerin ortalama
haftalık ücreti şöyleydi: 1827'de 1 sterlin 6 şilin, 6 peni; 1 sterlin 2 şilin 6
peni; 1 sterlin; 1 sterlin 6 şilin 6 peni; ve aynı dokumalar için 1843'te 10
şilin; 7 şilin; 6 şilin 8 peni; 10 şilin; bu arada en sonuncu ücretten bile iş
bulamayan yüzlerce işçi var. Pamuklu sanayisindeki el-dokumacılarından daha önce
sözetmiştik; öteki dokuma ürünleri de hemen tümüyle el-tezgahlarında dokunuyordu.
Burada da işçilerin çoğu, tıpkı dokumacılar[375*]
gibi makinelerin işinden ettiği rakiplerinin [sayfa 266]
çokluğundan zarar gördüler. Üstelik fabrika işçileri gibi, kötü iş için sert
para cezası sistemine de tabiler. Örneğin ipekli dokumacılarını alalım. Tüm
İngiltere'deki en büyük ipekli imalatçılarından biri olan bay Brocklehurst,
parlamento üyelerinden kurulu bir komisyona, kendi kayıtlarından çıkardığı bir
liste verdi. Bu listeye göre çeşitli tür mal için 1821'de ödediği ücretler 30
şilin, 14 şilin; 3½ şilin, ¾ şilin, I 1/10 şilin, 10 şilin birim fiyattan
hesaplanıyordu; 1831'de ise bu birim fiyatlar şöyleydi: 9 şilin, 7½ şilin, 2¼
şilin, 1/3 şilin, ½ şilin, 6¼ şilin; üstelik o yıla kadar makinelerde de
herhangi bir ilerleme sağlanmış değildir. Ama bay Brocklehurst'ün yaptığı, tüm
başkaları için de ölçü olarak kabul edilebilir. Aynı listelerden anlaşıldığına
göre bay Brocklehurst'ün dokumacılarına ödediği ortalama haftalık ücret, tüm
kesintilerden sonra 1821'de I6½ şilin ve 1831'de yalnızca 6 şilindi. O zamandan
bu yana ücretler daha da düştü. 1831'de ücrete katkısı 4 peni[376*]
olan birim fiyat, 1843'te yalnızca 2½ peni (tek en ince canfes[377*])
idi ve ülkedeki birçok dokumacı, bu mal için I½ peni ile 2 peni arası fiyattan
bile iş kabul ediyor. Kaldı ki, ücretlerinden de keyfi indirimler yapılıyor.
Malzeme alan her dokumacıya bir kart veriliyor; kartta normal olarak işin günün
hangi saatinde teslim edileceği yazılıyor; hastalık nedeniyle çalışamayan
dokumacının durumu üç gün içinde büroya bildirmesi, aksi halde hastalığın bir
mazeret olarak kabul edilmeyeceği yazılıyor; bir dokumacı iplik beklemek
durumunda kaldığını söylerse bunun yeterli mazeret sayılmayacağı belirtiliyor;
işteki belli bazı hatalar için (örneğin, belli bir alanda istenenden fazla atkı
ipliği bulunursa) ücretin en az yarısının indirileceği ve mallar, belirlenen
zamanda hazır olmazsa teslim edilen her yarda da 1 peni indirim yapılacağı
bildiriliyor. Bu kartlara göre yapılan indirimler öylesine yüksek ki, örneğin
Lancashire'da Leigh'e haftada iki kez dokunmuş malları toplamaya gelen
[sayfa 267] görevli, patronuna her seferinde en az 15
sterlin[378*]
ceza kesintisi götürüyor. Bu cezaya kendisi karar veriyor ve en insaflılardan
biri sayılıyor. Bu tür anlaşmazlıklar eskiden hakem yöntemiyle çözülüyordu; ama
hakem yönteminde direnirlerse işçiler genelde işten çıkarıldığı için, bu
gelenekten hemen tümüyle vazgeçildi ve şimdi imalatçı, bir kişinin kimliğinde
çok keyfi bir biçimde savcı, tanık, yargıç, yasa koyucu ve yasayı uygulayıcı
olarak hareket ediyor. Ve emekçi eğer sulh yargıcına başvurursa yanıt şu: "Kartı
kabul ettiğin zaman, bir sözleşmeye girmiş oldun, o kartın gereğini yapmalısın."
Durum, fabrika işçilerininki gibi. Bunun yanısıra, patron, emekçiyi, yapılan
kesintileri kabul ettiğini bildiren bir belgeyi de imzalamaya zorluyor. Ve bir
emekçi isyan ederse, kentteki tüm imalatçılar derhal onun, Leach'in dediği gibi,[379*]
"Çalışma yönergesinin ve toplumsal düzenin bir
düşmanı ve toplumda kendi üstleri olarak tanıması gereken kişilerin dirayetini
tartışma küstahlığını gösteren biri" olduğunu öğreniyorlar.
Doğal olarak, işçiler tamamen özgürler; imalatçı,
onları, kendisinden malzeme ve kart almaya zorlamıyor ama, Leach'in, apaçık bir
dile tercüme ettiği şu sözleri söylüyor:
"Eğer benim kızartma tavamda cızır cızır
kızartılmak istemiyorsan, bir yürüyüşe çıkabilir ve ateşin içine yürüyebilirsin."[380*]
Londra'nın özellikle Spitalfields mahallesinin
ipekli dokumacıları, uzun süre dönem dönem sıkıntı içinde yaşadılar; genel
olarak İngiliz işçi hareketinde ve özellikle Londra'daki işçi hareketinde çok
aktif bir yer almaları, henüz kaderlerinden hoşnut olmak için bir nedenleri
bulunmadığını gösteriyor. Onlara musallat olan sıkıntılar, Doğu Londra'da ateşli
salgın hastalık patlamasına neden oldu ve Emekçi Sınıfın Sağlık
[sayfa 268]
Bakımı Koşullarının Araştırılması Komisyonunun kurulmasına yolaçtı. Ne var ki
Londra Salgın Hastalıklar Hastanesinin son raporu, hastalığın henüz kol
gezdiğini belirtiyor.
Dokuma sanayisi ürünlerinin ardından İngiliz
sanayisinin en önemli ürünleri olarak metal eşyalar geliyor. Bu sanayi
Birmingham merkezli; her tür nefis metal eşya oralarda üretiliyor; Sheffield'da
çatal, bıçak-kaşık, Staffordshire'da özellikle Wolverhampton'da kilit, çivi, vb.
malzeme üretiliyor. Bu işlerde çalıştırılan işçilerin konumunu tanımlamaya
Birmingham'la başlayalım. Metalin işlendiği birçok başka yerde olduğu gibi
Birmingham'da da işin düzeni, eski el zanaatı karakterini koruyageldi; evdeki
atelyelerinde ya da buhar gücüne gerek duydukları zaman, küçük atelyelere
bölünmüş olan ve her biri küçük bir işverene kiralanan içinde ana motorun
çevirdiği ve makinelere gerekli hareket gücünü sağlayan ve şaft bulunan yerlerde
çıraklarıyla birlikte çalışan küçük işverenler hâlâ var. Leon Faucher, Revue
des deux Mondes'da yayınlanan ve konu üzerinde şimdiye dek İngilizlerin ya
da Almanların[47]
yazdığından daha iyi olan bir dizi yazıda[381*]
bu tür ilişkiyi, Lancashire'daki manüfaktürün aksine, Démocratie industrielle
olarak niteliyor ve patrona ya da adamlarına daha avantajlı bir durum
sağlamayan bir düzen olduğunu belirtiyor. Bu gözlem çok doğru, çünkü çok
sayıdaki küçük işveren, başka koşullarda tek üreticinin emip çektiği ama burada,
kendi aralarında rekabetin kararlaştırdığı kârı bölüşerek çok iyi bir durumda
olamaz. Sermayenin merkezileşme eğilimi onları bastırır. Zenginleşen her bir
kişiye karşılık on kişi çöker, yüz kişi de, kendilerinden daha ucuza satabilen
yeni yetmenin baskısı karşısında, eskisine bakışla daha büyük bir dezavantajla
yüzyüze gelir. Daha başından itibaren büyük kapitalistlerle rekabet etmek
zorunda oldukları durumlarda da apaçık ortadadır ki, çok büyük bir güçlükle
çalışabilirler. Çıraklar, daha ilerde göreceğimiz gibi, küçük patronların
yanında, sanayicilerin yanında çalışmayla [sayfa 269]
karşılaştırıldığında, daha kötü durumdadırlar; tek fark şu ki, sırası gelince
onlar da küçük patron olabilirler ve belli bir bağımsızlık kazanırlar – başka
deyişle, burjuvazi tarafından fabrika sisteminde olduğundan daha az doğrudan
sömürülürler. Bu çerçevede, bu küçük patronlar ne gerçek proleterlerdir, çünkü
bir ölçüde çıraklarının emeğinden geçinirler[382*]
ne gerçek burjuvadırlar, çünkü temel kazanç yolları, kendi çalışmalarıdır.
Birmingham'daki demircilerin, İngiliz işçi hareketine, var güçleriyle ikirciksiz
katılmalarının çok seyrek oluşu, işte bu garip yarı-yol konumlarından ötürüdür.
Birmingham siyasal yönden radikaldir, ama çartist değildir. Ne ki, orada
kapitalistlere ait çok sayıda büyükçe fabrika vardır; o fabrikalarda, fabrika
sistemi tam egemendir. İşbölümü çok ince ayrıntıya kadar (örneğin iğne
sanayisinde) uzatılmıştır; buhar gücü kullanılmaktadır; çok sayıda kadın ve
çocuk işçi çalıştırılmaktadır; ve fabrikalar raporunun ortaya koyduğu
özellikleri burada aynen buluruz[383*]
– yani kadınların loğusalığa kadar çalışması, ev kadını olarak yetersizlikleri,
evin ve çocukların ihmal edilmesi, aile yaşamına karşı vurdumduymazlık ya da
sevmezlik ve ahlak düşkünlüğü; ayrıca erkeklerin işsiz kalması, makinelerin
sürekli iyileşmesi, çocukların erken yaşta bağımsızlaşması, erkeklerin karıları
tarafından beslenmesi, vb., vb. Çocuklar yarı-aç ve pejmürde kılıklı diye
tanımlanıyor; yarısının yeterince yiyeceği olmak deyince neyin kastedildiğini
bilmediği, öğle yemeğinden önce çoğunun hiçbir şey yemediği, ya da tüm gün,
öğleyin yediği bir penilik[384*]
ekmekle yaşadığı anlatılıyor– gerçekte çocukların sabah sekizden akşam saat
yediye kadar [sayfa 270] hiçbir şey yemediklerinin de
olduğu belirtiliyor. Giysileri, deniyor, çoğu zaman çıplaklıklarını örtmeye zar
zor yetecek ölçüdedir; çoğu kışın bile yalınayaktır. Yaşlarına göre küçük ve
zayıf kalmalarının nedenleri bunlardır, şöyle kanlı-canlı geliştikleri çok
seyrek görülür. Ve fizik gücü yeniden üretmekteki bu yetersizliklere
karşın, onlardan kapalı atelyelerde zorlu ve uzayıp giden bir çalışma
istendiğini düşünürsek, neden Birmingham'da askerlik hizmeti yapabilecek pek az
yetişkin bulunduğunu daha iyi anlarız.
Asker alımında çalışan bir doktor, emekçiler için
"kısa boylu, çelimsiz ve fizik güç bakımından tümden düşük düzeydeler. Sağlık
muayenesine gelen erkeklerin çoğunun omurgası ve göğsü çarpıktı" diyor.
Asker alımında görevli bir çavuşa göre,
Birmingham halkı, başka herhangi bir yerdeki halka göre daha kısa, genelde 5 fit
4 ya da 5 inç[385*]
boyunda; 613 adaydan yalnızca 238'i hizmete elverişli bulundu. Eğitim durumuna
gelince, metal sanayisi yöresinden alınma bir dizi örnek ve yeminli ifade[386*]
daha önce verilmişti, okur onlara bakabilir. Ayrıca, Çocukların Çalıştırılması
Hakkında Komisyonun raporundan anlaşılıyor ki, Birmingham'da beş-onbeş yaş
arasındaki çocukların yarısından çoğu, hiçbir okula gitmemektedir; gidenler
sürekli okul değiştirmektedir; bu yüzden de onlara kalıcı bir eğitim verilmesi
olanaksızlaşmaktadır; çocukların hepsi okuldan çok erken yaşta alınmakta ve işe
verilmektedir. Rapor, görevlendirilen öğretmenlerin de ne tür kişiler olduğunu
belirtiyor. Bir öğretmen, sınıfta ahlak eğitimi yapıp yapmadığı sorusuna, hayır
yanıtını verdi; haftada 3 penilik öğretmen ücretine karşılık, bu, kendisinden
çok fazla şey istemek olurdu; ama çocuklara iyi ilkeler aşılamak için elinden
geleni yaptığını söyledi[387*]
(Dil sürçmesi bilinçliydi.) Komisyon üyesi [sayfa 271]
okulları düzensiz ve gürültülü buldu. Çocukların terbiyesi, çok ama çok esef
edilesi bir durumdaydı. Tüm suçluların yarısı, yaşı onbeşin altındaki çocuklar;
bir yıl içinde, on yaşında doksan suçlu çocuk cezalandırıldı – onların kırkdördü
de ciddi cürümlerden ceza aldı. Sınır tanımaz bir cinsel ilişki, komisyon
üyesinin görüşüne göre, çok yaygın ve çok erken yaşta başlıyor.[388*]
Staffordshire'da demir işleme yöresinde durum
daha da kötü. Burada yapılan nalburiye türü metal eşya için ne (bazı ayrıksın
haller dışında) fazla bir işbölümü var, ne buhar gücü ve makine kullanılıyor. Bu
çerçevede, Wolverhampton, Willenhall, Bilston, Sedgeley, Wednesfield, Darlaston,
Düdley, Walsall, Wednesbury'de vb. çok az fabrika var; daha çok bir zanaatkarın
ya tek başına ya da yirmibirine kadar ustasına hizmet eden birkaç çırakla
birlikte çalışan tek tek demirciler var. Bu küçük patronlar, aşağı-yukarı
Birmingham'dakilerle aynı konumdalar; çıraklar ise genelde çok daha kötü durumda.
Yedikleri et hemen neredeyse hiç şaşmaksızın hastalıklı hayvanların ya da doğal
olarak ölmüş hayvanların eti, ya da bozulmuş et ya da balık, henüz çok gençken
ölen buzağılardan dana eti ya da taşıma sırasında boğularak ölen domuzun eti –
ve bu tür yemek verenler yalnızca küçük zanaatkar patronlar değil; otuz, kırk
çırak çalıştıran büyük imalatçılar da aynı tür yemek çıkarıyor. Bu gelenek
Wolverhampton'da çok yaygın ve bunun doğal sonucu da sık bağırsak şikayetleri ve
öteki hastalıklar. Dahası, çocuklar yeterince beslenemiyor; iş sırasında
giydikleri pılı-pırtının dışında çok seyrek olarak bir başka giysileri var; bu
nedenle, başka nedenle değilse eğer, pazar okuluna da gidemiyorlar. Evler pis ve
kötü; bazan öyle ki hastalık yuvası oluyorlar; gerçi iş, yapısından ötürü
sağlıksız bir iş değil ama, çocuklar gene de küçük[389*]
ve çelimsiz ve birçoğu, ciddi [sayfa 272] biçimde
sakat. Örneğin Willenhall'da sürekli tornada çalışmaktan ötürü kamburu çıkmış ve
bir ayağı onların deyişiyle "arka ayağı" çarpık kalmış sayısız insan var, öyle
ki, yandan bakınca bacaklar K harfi biçiminde görünüyor; ayrıca emekçilerin
üçte-birinden çoğunun fıtık olduğu söyleniyor. Wolverhampton'da olduğu gibi
burada da kızlar (çünkü demircilerde kızlar da çalışıyor) ve erkek çocuklar
arasında, ondokuz yaşına kadar uzayan sayısız gecikmiş ergenlik olaylarına
raslandı. Hemen hemen tek ürünü çivi olan Sedgeley ve çevresinde, çivi
üreticileri çok sefil, ahır benzeri yerlerde yaşıyor ve çalışıyorlar;
buralardaki pisliğe denk bir pislik başka yerde zor bulunur. Kız ve oğlan
çocuklar işe on, oniki yaşında başlıyorlar ve ancak günde bin çivi
yapabildikleri zaman ustalaşmış sayılıyorlar. Binikiyüz çivinin ücreti 5¾ peni.[390*]
Her çivi için oniki çekiç darbesi gerekiyor; çekicin ağırlığı l¼ pound[391*]
olduğuna göre bir çivi yapımcısı bu sefil ücreti kazanmak için 18.000 pound[392*]
ağırlık kaldırıyor. Bu ağır iş ve yetersiz gıda yüzünden çocuklar kaçınılmaz
biçimde kötü bir gelişme gösteriyorlar, bedenleri olağan ölçünün altında kalıyor;
komisyon üyelerinin yeminli ifadeleri bunu doğruluyor. Bu yöredeki eğitim
durumuna gelince, daha önceki bölümlerde gerekli bilgi verildi. Eğitim burada da
inanılmaz biçimde alt düzeyde; çocukların yarısı pazar okuluna bile gitmiyor,
öteki yarısı ise düzensiz gidiyor; öteki yörelerle karşılaştırılınca burada çok
daha az çocuk okuma biliyor; yazmaya gelince, durum çok daha kötü. Yedi-on yaş
arasında, doğal ki, okula gitmekten tam da yararlı bir şeyler çıkarmaya
başladıkları bir sırada, işe giriyorlar; pazar okulu öğretmenleri olan
demirciler ya da madenciler de zaten çoğu zaman okuma bilmiyorlar, kendi
adlarını bile güçlükle yazıyorlar. Geçerli olan ahlak da bu eğitimle tam uyarlı.
Komisyon [sayfa 273] üyesi Horne, Willenhall'da,
işçiler arasında bir ahlak duygusu bulunmadığını öne sürüyor ve bunun birçok
kanıtını gösteriyor. Onun bulgularına göre, çocuklar ne ana-babalarına karşı
görevleri olduğunun bilincindeler, ne de onlara karşı sevgi besliyorlar. Günde
oniki, ondört saat çalışmaya zorlanıyorlar, eski-püskü giydiriliyorlar, yeter
gıda alamıyorlar, acısını birkaç gün çekecek kadar dövülüyorlar, gene de çok iyi
muamele gördüklerini, çok iyi geliştiklerini söyleyecek kadar ne dediklerini
bilmiyorlar; duygusuzlar ve inanılmaz ölçüde aptallar. Sabahın erkeninden gece
durmalarına izin verilinceye dek çalışmanın ötesinde bir başka tür yaşam
olabileceği hususunda hiçbir şey bilmiyorlar ve yorulup yorulmadıkları sorusunu
hiç duymamışlar, ne demek olduğunu bile anlamıyorlar.[393*]
Sheffield'da ücretler daha iyi, işçilerin dış
görünüşü de öyle. Öte yandan, burada bazı işkollarına, sağlığa aşırı ölçüde
zararlı oldukları için özellikle değinilecek. Bazı hareketler, aletin sürekli
olarak göğüse bastırılmasını gerektiriyor ve birçok halde vereme neden oluyor;
başkaları, ki aralarında eğe kesimi de var, bedenin genel gelişimini
geciktiriyor ve sindirim bozukluklarına yolaçıyor; bıçak sapı için kemik kesimi
başağrısı yapıyor, safra kesesi rahatsızlığı yaratıyor, ve çoğu bu işte
çalıştırılan kızlarda kansızlığa neden oluyor. Sağlığa en zararlı iş ise bıçak
ve çatalların bilenmesi; özellikle kuru bileyi taşıyla yapıldığı zaman, erken
ölümlere yolaçabiliyor. Bu işin sağlığa zararlı oluşu, bir yandan eğilerek
çalışmaktan ileri geliyor, o konumda göğüs ve mide sıkışıyor; ama özellikle
bileme sırasında serbest kalan ve havayı dolduran, çok miktarda, keskin kenarlı
metal toz parçacıkların nefes yoluyla içe çekilmesinden ileri geliyor. Kuru
bileyi taşında çalışanların ortalama yaşam süresi güçlükle otuzbeş yılı buluyor,
ıslak bileyi taşıyla çalışanlarınki çok seyrek olarak kırkbeşi aşıyor.
Sheffield'dan Dr. Knight şöyle diyor:[394*]
[sayfa 274]
"Bu işin zararlılığı hakkında bir fikir
verebilmek için belirtmeliyim ki, bileyciler arasındaki en büyük içkiciler bazan
en çok yaşayanlardır, çünkü işlerinden daha sık uzak kalmaktadırlar.
Sheffield'daki toplam bileyici sayısı ikibin beşyüz kadardır; bu sayıda insandan
yüzelli kadarı, yani seksen erkek yetmiş erkek çocuk, çatal bileyicilerdir –
bunlar yirmisekiz-otuziki yaş arasında ölüyorlar. Ustra bileyiciler, hem kuru,
hem ıslak bileyi yaparlar ve kırkiki-kırkbeş yaş arasında ölürler. Yeme bıçağı
bileyicileri ıslak bileyi taşı üzerinde çalışırlar ve kırk-elli yaş arasında
ölürler."
Aynı doktor, bileyici astımı denen hastalığın
gelişimi hakkında da şu bilgiyi veriyor:
"Bileyici olarak yetiştirilenler, işe genel
olarak ondört yaşındayken başlarlar. Beden yapısı iyi durumda olan bileyiciler,
yaklaşık yirmi yaşına kadar, işlerinde pek rahatsızlık çekmezler; o yaşlarda,
onlara özgü bazı şikayetlerin belirtileri yavaş yavaş kendini göstermeye başlar;
soluk alışverişleri, biraz çaba isteyen işlerde, özellikle merdiven çıkarken ya
da bir tepeye tırmanırken, epey sıkıntı vermeye başlar; sürekli ve artan nefes
darlığını hafifletmek için omuzları kalkar; öne doğru eğilirler ve çalışma
sırasında oturmaya alıştıkları bu pozisyonda çok daha rahat nefes alıyor
görünürler; ciltleri çamurlu ve kirli bir görünüm alır; yüzlerinde endişeli bir
bakış belirir; göğüslerinde bir sertlik duygusundan yakınırlar; sesleri pürüzlü
ve kısık çıkar; daha yüksek sesle öksürürler, sanki havayı tahta tüplerden
çekiyor gibidirler; ara sıra çok miktarda toz tükürürler, bu toz bazan balgamla
karışıktır, bazan yuvarlak ya da silindirik toz kitleleri ince bir balgam
tabakasıyla kaplıdır. Hemoptisis, sırtüstü yatamamak, gece teri, kanlı ishal,
aşırı zayıflama akciğer vereminin bilinen tüm belirtileriyle birlikte hastayı
yer bitirir; ama öldürünceye kadar da aylarca ve hatta bazan yıllarca, çalışma
gücü bırakmaksızın ve dolayısıyla kendilerini ve ailelerinin geçindirmelerini
olanaksızlaştırarak süründürür. "Şunu da eklemeliyim", bugüne değin, bileyici
astımını önleme ya da iyileştirme çabaları, kesinlikle başarısız
[sayfa 275] kalmıştır."
Knight bütün bunları on yıl önce yazdı;[48]
o zamandan bu yana kapaklı bileyi taşları ve tozun yapay hava akımıyla başka
yere taşınması gibi çözümlerle hastalık önlenmek is-tendiyse de bileyicilerin
sayısı ve hastalığın ortalığı kasıp kavuruşu arttı. Sözkonusu yeni yöntemler, en
azından bir miktar başarılı olmuştu; ama bileyiciler, bu alana daha fazla işçi
gelebilir ve ücretler düşebilir endişesiyle, sözkonusu düzenekleri tahrip
ettiler; kendilerinin böyle benimsenmelerini arzu etmiyorlardı; kısa ama keyifli
bir yaşamdan yanaydılar. Dr. Knight, astımın ilk belirtileriyle birlikte
kendisine gelen bileyicilere, bileyi işine dönmenin, kesinlikle ölüm olduğunu
söylüyordu ama, nafile. Bir kez bileyici olan, sanki kendini şeytana
satmışçasına umutsuzluğa düşer. Sheffield'da eğitim düzeyi çok düşüktür; daha
çok eğitim istatistikleriyle ilgilenen bir din adamı, okula gitme çağında
bulunan 16.500 işçi çocuğundan, olsa olsa 6.500'ünün okumayı söktüğü
görüşündedir. Bunun bir nedeni çocukların yedi yaşında ve en geç oniki yaşında
okuldan alınması, bir nedeni de öğretmenlerin hiçbir işe yaramaz türden
oluşlarıdır; örneğin biri mahkum olmuş bir hırsızdı, cezasını tamamlayıp dışarı
çıktıktan sonra, okulda ders vermekten başka bir para kazanma yolu bulamamıştı.
Gençler arasındaki ahlaksızlığın, başka yerlere bakışla Sheffield'da daha yaygın
olduğu görülmektedir. Bu konudaki ödülün hangi kasabaya verilmesi gerektiğini
söylemek zor; raporu okuyunca insan her birinin ödüle hak kazandığını düşünüyor.
Gençler tüm Pazar gününü sokakta oturup yazı-tura oynayarak, köpek dövüştürerek
geçirirler; hiç sektirmeksizin meyhaneye gider ve gece geç vakte kadar
sevgilileriyle otururlar sonra çiftler tek başlarına yürüyüşe çıkar. Bir
komisyon üyesinin ziyaret ettiği bir birahanede, her iki cinsten, hemen tamamı
onyedinin altında kırk-elli genç vardı; her delikanlının yanında kendi kızı.
Şurada burada iskambil oynanıyordu; bazı yerlerde dans vardı ve her yerde içki.
Grupların arasında, apaçık profesyonel olduğu belli fahişeler bulunuyordu. Bütün
tanıkların belirttiği gibi, [sayfa 276] erken yaşta
başlayan başıboş cinsel ilişkinin, ondört-onbeş yaşındaki kişilerle başlayan
genç fahişeliğin, Sheffield'da aşırı ölçüde fazla olmasına şaşmamak gerekiyor.
Vahim ve canavarca türden suçlar sıradan olaylar arasında; komisyon üyesinin
ziyaretinden bir yıl önce, daha çok gençlerin oluşturduğu bir çete, kentte
yangın çıkarmak üzere iken, mızraklar ve yanıcı maddelerle birlikte yakalanıp
tutuklanmıştı. Daha sonra, Sheffield'daki işçi hareketinin de bu vahşi
karakterde olduğunu göreceğiz.[395*]
Metal sanayisinin bu iki ana merkezinin yanısıra,
büyük bir yoksulluğun, ahlaksızlığın ve cehaletin işçiler arasında özellikle
çocuklar arasında yaygın olduğu Lancashire'da Warrington'daki iğne fabrikaları
ve Lancashire'da Wigan çevresinde ve İskoçya'nın doğusunda çivi yapımevleri
vardır. Bu yörelerden gelen raporlar, neredeyse tıpı tıpına Staffordshire'ın
öyküsünü söyler. Metal sanayisinin, fabrika yörelerinde, özellikle Lancashire'da
bir kolu daha vardır; temel özelliği makinelerin makine yapmasıdır; böylece
başka yerlerdeki işlerini yitirmiş işçiler, kendilerini bastıran düşmanı
yaratacakları bu yerlerde çalışmaktan da yoksun kalırlar. Rende ve delgi
makineleri, torna tezgahlı vida, dişli, somun kesme makineleri, eskiden iyi
ücretlerle düzenli iş bulan çok sayıda insanı işsiz bıraktı; dileyen bu
kalabalıkları Manchester'da görebilir.
Staffordshirein demir yöresinin kuzeyinde, şimdi
üzerine eğileceğimiz bir başka sanayi yöresi vardır: Çanak-çömlek, porselen[396*]
sanayisi yöresi; merkezi Stoke kasabasıdır, Henley'i, Burslem'i, Lane End, Lane
Delph, Etruria, Coleridge, Langport, Tunstal ve Golden Hill'i, toplam 70.000
nüfusu kapsar. Çocukların Çalıştırılması Hakkında Komisyon, bu sanayinin bazı iş
kollarında, porselen sanayisinde çocukların havadar, ılık atelyelerde hafif
işlerde çalıştırıldığını, [sayfa 277] buna karşılık,
bu sanayinin başka kollarında çocukların güç ve yıpratıcı işlerde
çalıştırıldıklarını, yeter gıda alamadıklarını, giysilerinin de çok kötü
olduğunu belirtiyor. Birçok çocuk yakınıyor: "Yeteri kadar yiyecek alamıyorum,
daha çok tuzlu patates; et yok, ekmek yok; okula gitmiyorum; giysim yok." "Bu
akşam yemeği için hiçbir şeyim yok; evde hiç akşam yemeği olmaz; daha çok tuzlu
patates, bazan da ekmek." "İşte bütün giysim bu, evde pazar giysim yok." İşi
özellikle zararlı olan çocuklar, kalıp-taşıyıcılardır; kalıba dökülmüş porseleni
kalıpla birlikte kurutma odasına taşırlar, porselen gereği gibi kuruduktan sonra
boş kalıba geri getirirler. Böylece bütün gün atelyeyle kurutma odası arasında,
kendi yaşlarına göre ağır olan maddeleri taşırlar; bu arada bu işi yaptıkları
ortamın yüksek sıcaklıktaki havası, insanı tüketen iş yükünün ağırlığını artırır.
Bu çocuklar, hemen hemen hiç istisnasız zayıf, soluk yüzlü, çelimsiz, güdük
kalmış çocuklardır; hemen hepsi mide rahatsızlığı, mide bulantısı, iştahsızlık
çeker ve çoğu veremden ölür. Hemen hemen onlar kadar çelimsiz olanlar, tezgahın
çarkını çevirdikleri için "çarkçılar" denen çocuklardır. Ama en zarar verici işi
yapanlar, yapımı tamamlanan porselen eşyayı içinde kurşun ve çoğu zaman arsenik
bulunan bir sıvıya batıran ya da bu sıvıya batırılmış eşyayı eliyle çıkaran
çocuklardır. Yetişkin ya da çocuk olsun, bu işi yapan işçilerin elleri ve
giysileri, hep bu sıvıyla ıslak kalır; derileri yumuşar ve sert maddelerle
temastan ötürü kavlar, o yüzden de parmakları hep kanar ve çoğu zaman, bu
tehlikeli sıvıyı emebilecek bir durumdadır. Sonuç şiddetli ağrı, mide ve
bağırsak hastalıkları, süreğen bir peklik, kolik, bazan verem ve en yaygın olanı
da çocuklar arasında saradır. Erkekler arasında el adalelerinde kısmi felç,
colica pictorum[397*]
ve kol ve bacaklarda felç sıradan olaylardandır. Bir tanık, kendisiyle beraber
çalışan iki çocuğun, iş başında ispazmoz geçirerek öldüklerini anlatıyor;
çocukken iki yıl boyunca porselenlerin daha önce anlattığınız sıvıya
daldırılmasında yardımcı olarak çalışan bir başkası ilkin
[sayfa 278] bağırsaklarında çok şiddetli ağrılar hissettiğini sonra
ispazmoz geçirdiğini, bunun sonucu olarak da iki ay yatağa bağlı kaldığını,
ispazmoz nöbetlerinin sıklaşmaya başlamasından ve artık her gün gelmesinden beri
de her gün on ile yirmi arası sara nöbeti geçirdiğini, sağ kolunun felç olduğunu,
doktorların, o kolunu hiçbir zaman yeniden kullanamayacağını söylediklerini
belirtiyor. Bir fabrikada, daldırma odasında saralı ve had derecede kolikli dört
erkek ve birçoğu saralı on-bir çocuk bulundu. Kısacası, bu korkutucu hastalık,
bu mesleği yaygın biçimde izliyor; tabi burjuvazinin parasal kazancının daha
daha büyümesini de! Porselenin kumlandığı atelyelerde hava toz haline gelmiş
çakmak taşı parçacıklarıyla doludur; bu havanın solunması, Sheffield
bileyicilerinin çelik tozunu soluyuşları kadar tehlikelidir. İşçiler soluk
alamaz hale gelir, sırtüstü yatamazlar, gırtlak yangısına ve şiddetli öksürüğe
yakalanırlar ve sesleri öylesine zayıflar ki, zorlukla işitilebilir. Bunlar da
veremden ölürler. Çanak-çömlek ve porselen yapım yöresinde okulların sayıca daha
çok olduğu ve çocuklara öğrenim şansı verdiği söyleniyor. Ama çocuklar günde
oniki saat bazan daha çok çalıştıkları işe öylesine erkenden giderler ki, okula
zaman ayırabilecek bir durumda değildirler; komisyon üyesi tarafından sınava
alman çocukların dörtte-üçünün de okuma-yazması olmadığı görülmüştür; tüm yöre
çok derin bir cehalet içindedir. Yıllar boyu pazar okuluna gitmiş olan çocuklar,
bir harfi ötekinden ayıramamaktadırlar; din ve ahlak eğitimi kadar entelektüel
eğitim de çok düşük düzeydedir.[398*]
Cam üretiminde de erkekler için çok az zararlı
görünen çalışmayı çocuklar kaldıramıyor. İşin ağırlığı, saatlerin düzensizliği,
sık sık gece işi ve özellikle atelyelerin aşırı sıcaklığı (100-130° Fahrenheit)
çocuklarda genel güçsüzlük ve hastalık, bodurluk, özellikle göz rahatsızlıkları,
bağırsak şikayetleri, romatizma ve bronşite yolaçıyor. Çocukların çoğu soluk
benizli, gözleri kan çanağı, zaman zaman haftalar süren [sayfa
279]
körlük çekiyorlar; şiddetli mide bulantısı, kusma, soğuk algınlığı ve
romatizmadan şikayet ediyorlar. Cam ateşten çekildikten sonra, çocuklar ateşe
yaklaşırken, üzerinde durdukları tahta ızgara sıcağın etkisiyle alev alıyor. Cam
üfleyiciler, genelde genç yaşta göğüs hastalıklarından ve zafiyetten ölüyorlar.[399*]
Bir bütün olarak bu rapor, fabrika sisteminin,
her sanayi koluna adım adım ama kararlılıkla girmekte olduğuna tanıklık ediyor;
kadınların ve çocukların çalıştırılması, bunun belirtisidir. Her sanayi kolunda
makinelerin nasıl geliştiğini ve insanları nasıl işinden ettiğini tek tek
izlemeyi gerekli görmedim. Şu ya da bu ölçüde üretimin yapısıyla tanışlığı olan
herkes, bunu kendi merakını gidermek istiyorsa yapabilir; benimse, sonuçlarını,
fabrika sisteminden sözederken anlattığım bugünkü üretim sisteminin bu yönüne
ayrıntılı olarak değinecek yerim yok. Makineler her yere giriyor ve emekçi
bağımsızlığının son izlerini de siliyor. Kadının ve çocuğun çalışması nedeniyle
aile her yönüyle çözülüyor; ya da koca işinden atılıyor ve geçimi karısıyla
çocuklarına bağlı hale geldiği[400*]
için aile tersyüz oluyor; makinenin kaçınılmazlığı her yerde büyük kapitaliste,
işe ve işle birlikte işçilere komuta etme olanağını bahşediyor. Sermayenin[401*]
merkezileşmesi, uzun adımlarla kesintisiz ileri yürüyor; toplumun büyük
kapitalistlerle mülksüz işçilere bölünmesi her gün daha da keskinleşiyor; ulusun
sınai gelişimi dev adımlarla kaçınılmaz bunalıma doğru yürüyor.
Daha önce belirtmiştim, el zanaatlarında
sermayenin gücü ve bazı durumlarda işbölümü, aynı sonuçları yarattı, küçük
zanaatkarları ezdi ve büyük kapitalistlerle mülksüz işçileri, kendi yerlerine
oturttu. Bu zanaatkarlara gelince, [sayfa 280]
proletaryanın[402*]
genel olarak tartışma konusu olduğu bölümlerde, zanaatkarlarla ilgili her şey
kendi yerini buldu. Burada, işin yapısında ve sağlığa etkisinde, sınai hareketin
başlayışından bu yana çok az değişiklik oldu. Ama fabrika işçileriyle sürekli
temas, çırağın aşağıyukarı kişisel ilişki içinde bulunduğu küçük patronunkinden
daha kuvvetle hissedilen büyük kapitalist baskısı, kent ve kasabalardaki yaşamın
etkisi, bir de ücretlerdeki düşüş, hemen hemen tüm zanaatkarları, emekçi
hareketlerinin aktif katılımcıları haline dönüştürdü. İlerdeki bölümlerde bu
konuya daha ayrıntılı olarak değineceğiz; ama şimdi bu noktada, burjuvazinin
para canlılığı nedeniyle aşırı bir barbarlıkla sömürülen bir grup Londralı
işçinin durumu üzerinde duralım. Kastettiklerim terziler ve dikiş diken
kadınlardır. Burjuva hanımefendilerin kişisel güzelleşmesine hizmet eden
eşyaların, işçilerin sağlığı yönünden en üzüntülü sonuçlara yolaçıyor olması çok
garip bir olgu. Aynı şeyi dantel örücülerde de görmüştük; şimdi daha ileri
kanıtlarını vermek üzere Londra'daki konfeksiyon atelyelerine geliyoruz. Bir
genç kızlar ordusu çalıştırıyorlar –sayılarının 15.000 olduğu söyleniyor– bu
genç kızlar genelde atelyede yiyor ve yatıyorlar; genelde kırsal kesimlerden
geliyorlar ve bu nedenle de mutlak olarak patronlarının kölesidir. Dört ay kadar
süren moda sezonu boyunca, en iyi kuruluşlarda bile işgünü onbeş saat, bazı
sıkışık durumlarda onsekiz saat oluyor; ama atelyelerin çoğunda bu aylarda iş
herhangi bir belirli kural olmaksızın, kesintisiz sürüp gidiyor; bu yüzden de
kızlar hiçbir zaman altı saatten, sıklıkla üç, dört saatten bazan da iki saatten
fazla uyuma ve dinlenme zamanı bulamıyorlar; sıkça olduğu gibi, eğer gece
boyunca değilse dahi, ondokuz-yirmi saat çalışıyorlar. İşleri için tek sınır,
iğneyi bir dakika daha tutamayacak hale getiren kesin fiziksel yetmezliktir. Bu
çaresiz yaratıkların birbirini izleyen dokuz gün ve gece boyunca giysilerini
çıkaracak zamanlarının olmadığı, şurada burada bir şiltenin üstünde kısa bir
süre kestirdikleri, yiyeceklerinin, yutmak için çok az
[sayfa 281] zamana gerek olsun diye kesilip önlerine sürüldüğü durumlar
oluyor. Kısacası, bırakınız ondört-yirmi yaş arası zayıf-naif bir kızın
dayanmasını, güçlü bir erkeğin bile dayanamayacağı böyle uzun ve kesintisiz bir
çalışmada modern kölecinin moral kamçısı,[403*]
'işten atma tehdidi bu talihsiz kızları işin başında tutuyor. Buna ek olarak,
dikiş atelyesinin ve yatakhanelerin pis kokulu havası, hep eğik durmak, çoğu
zaman kötü ve sindirilmesi olanaksız yiyecek, tüm bunlar,[404*]
taze havadan bütün bütün yoksun kalmışlıkla birleşince, bu kızların sağlığı
üzerinde çok hazin sonuçlar yaratıyor. Takatsizlik, tükenme, zaafiyet, iştah
kapanması, omuz, sırt ve kalça ağrıları, hele hele baş ağrısı kısa süre içinde
başlıyor; sonra omurga bükülmesi, yüksek deforme omuzlar, bir deri bir kemik
görünüm, kısa sürede miyoba dönüşen şişik, yaşaran ve ağrıyan gözler, öksürük,
dar göğüs, nefes darlığı ve kadın yapısının gelişmesindeki her türlü bozukluklar
izliyor. Birçok durumda gözler öylesine etkileniyor ki, tedavisi olanaksız
körlük[405*]
ortaya çıkıyor; ama gözler işi sürdürmeyi olanaklı yapacak ölçüde güçlü kalırsa,
kısa süre içinde verem, kadın giysileri ve şapkaları yapan bu hazin yaşamı sona
erdiriyor. Bu işi erken yaşta bırakanlar bile, sürekli bozuk bir sağlık ve zayıf
düşmüş bir bedeni sürüklüyorlar ve evlendikleri zaman, zayıf, hastalıklı
çocuklar doğuruyorlar. Komisyon[406*]
üyesi tarafından dinlenen tüm tıp adamları, sağlığı çökertmek ve erken bir
ölümün yolunu hazırlamak için bundan daha başka tür yaşam biçimi icat
edilemeyeceği konusunda görüş birliğindeler.
Londra'nın geri kalan dikişle meşgul kadınları,
aynı amansızlıkla, ama daha dolaylı biçimde sömürülüyorlar. Korsa yapımında
çalışan kızların işi güç, yıpratıcı, gözleri [sayfa 282]
bozucu bir iş. Peki ya ücretleri? Bilmiyorum; ama şunu biliyorum: teslim edilen
malzeme için teminat veren ve işi kızlar arasında dağıtan aracı kişi, parça
başına 1½ peni alıyor.[407*]
Bu paradan kendi payını çıkarıyor, en azından ½ peni; demek ki, kızın cebine en
fazla 1 peni kalıyor. Kravat diken kızlar, günde onaltı saat çalışıyorlar ve
haftada 4½ şilin kazanıyorlar.[408*]
Ama en kötüsü gömlekçilerinki. Sıradan bir gömlek için 1½ peni alıyorlar, bu
eskiden 2-3 peni idi; ama radikal bir mütevelli heyeti tarafından yönetilmeye
başlanan St. Pancras atelyesi 1½ peniden iş kabul etmeye başladı; bu atelyenin
dışındaki zavallı kadınlar da aynı şeyi yapmak zorunda kaldılar. Onsekiz saatlik
bir işgününde yapılabilecek hoş ve fantezi bir gömlek için 6 peni[409*]
ödeniyor. Dikiş diken bu kadınların haftalık ücreti, hem bu fiyata, hem dikiş
diken kadınlar ve onları çalıştıranlar dahil tüm ilgili tarafların ifadesine
göre, 2 şilin 2 peni ile gecenin çok ileri saatlerine kadar süren en çetin işler
için 3 şilin. Ve bu utanmaz barbarlığı taçlandıran şey de kendilerine bırakılan
malzeme için bu kadınların depozit vermek zorunda tutulmalarıdır. Tabii (patronların
çok iyi bildiği üzere) herhangi bir eşyayı rehine koymaksızın bu parayı
sağlayamazlar; eşyayı rehinden kurtarırken de bir yitikle yüzyüze gelirler; eğer
eşyayı geri alamazlarsa Kasım 1843'te bir dikişçi kadının başına geldiği gibi
sulh yargıcı önüne çıkmak zorunda kalırlar. Zavallı kız, bu zor duruma düştü ve
ne yapacağını bilemediği için 1844'te[410*]
kendini bir kanala attı ve boğdu. Bu kadınlar genellikle küçük bir tavan arası
odasında, çok sıkıntı içinde yaşarlar; o odaya kaç kişi sığışabiliyorlarsa o
kadar sıkışırlar; kışın, bu işçilerin beden ısısı, elde edebilecekleri tek
ısıdır. O aynı odanın içinde iki büklüm çalışırlar, sabahın
[sayfa 283] dördünden ya da beşinden gece yarısına kadar dikiş dikerek,
sağlıklarını bir iki yıl içinde yıkarak ve erken bir zamanda mezara giderek, ama
yaşamın en zavallı gereksinimlerini dahi elde edemeden ömür tüketirler.[411*]
Ve hemen yolun alt başından yüksek burjuvazinin şahane konak arabaları geçer ve
belki de on adım ilerde açması bir züppe, onların bir yılda kazanabileceği
paradan daha fazlasını bir gecede faroda[412*]
yitirebilir.
İngiliz imalat sanayisinde çalışan proletaryanın
durumu böyle. Yüzümüzü ne yöne çevirirsek çevirelim, işçilerin koşullarından
kaynaklanan bir ahlak çöküntüsü, geçici ya da sürekli bir yoksulluk ve hastalık
görürüz;[413*]
maddi ve manevi yönden insanın soncul yıkımını, yavaş ama emin çökertilişini
görürüz. Bu durum sürebilir mi? Süremez ve sürmeyecek. İşçiler, ulusun büyük
çoğunluğu, buna tahammül etmeyecek. Bakalım bu konuda ne diyorlar.
[sayfa 284]