Demokratik Devrimde Sosyal-Demokrasinin İki Taktiği - Tutarsız Burjuvazi
TUTARSIZ BURJUVAZİYE KARŞI SAVAŞIMDA PROLETARYANIN ELİ-KOLU BAĞLI KALMASI TEHLİKESİ NEREDEN GELEBİLİR?
MARKSİSTLER, Rus devriminin burjuva niteliğine kesinlikle inanmışlardır. Bu ne demektir? Bu demektir ki, siyasal sistemdeki demokratik reformlar ve Rusya için bir zorunluluk haline gelmiş bulunan toplumsal ve ekonomik reformlar, kendi başlarına, kapitalizmin yokedilmesi, burjuva yönetiminin yokedilmesi anlamına gelmezler. Tersine, bunlar, gerçekten ilk kez olarak, Rusya'da kapitalizmin, Asya biçimi ile değil de, Avrupa biçimi ile yayılması ve hızlı bir biçimde gelişmesi için gerekli ortamı yaratacaktır; bunlar, ilk kez olarak, sınıf olarak burjuvazinin yönetimini olanaklı kılacaktır. Sosyalist-devrimciler, meta üretiminin ve (sayfa 48) kapitalist üretimin gelişme yasalarının abecesini bilmediklerinden ötürü, bu düşünceyi kavrayamazlar; bunlar, bir köylü ayaklanmasının eksiksiz bir başarısının bile, bütün toprağın köylüler yararına ve onların isteklerine göre yeniden dağıtılmasının bile ("genel yeniden dağıtım", ya da buna benzer bir şeyin bile), kapitalizmi hiç de yıkmayacağını, tersine, onun gelişmesi için bir dürtü olacağını ve köylülüğün sınıf olarak çözülüşünü çabuklaştıracağını görememektedirler. Bu gerçeği kavramaktaki başarısızlıkları, sosyalist-devrimcileri, küçük-burjuvazinin bilinçsiz ideologları haline getirmektedir. Bu gerçek üzerinde direnmek, sosyal-demokrasi için yalnızca teorik görüş açısından değil, aynı zamanda pratik siyaset açısından da son derece büyük bir önem taşımaktadır, çünkü, bugünkü genel demokratik hareket içersinde proletarya partisinin kesin sınıfsal bağımsızlığının kaçınılmaz bir koşul olduğu buradan çıkmaktadır.
Ama bu hiçbir zaman demek değildir ki, demokratik devrim (toplumsal ve ekonomik özüyle burjuva olan devrim) proletarya için son derece büyük bir önem taşımayacaktır. Bu demek değildir ki, demokratik devrim, esas olarak, hem büyük kapitalistler, parababaları ve "aydın" toprak beyleri yararına olacak bir biçimde, hem de işçiler ve köylüler yararına olacak bir biçimde yer alamaz.
Yeni-İskra grubu, burjuva devrimin anlamını ve önemini bir kategori olarak tümüyle yanlış anlıyor. Tezlerinde sürekli olarak yer alan fikir, burjuva devrimin yalnızca burjuvazi için yararlı olabileceğidir. Ne var ki, bundan daha yanlış bir düşünce olamaz. Bir burjuva devrim, burjuva, yani kapitalist toplumsal ve ekonomik sistem çerçevesinin dışına çıkmayan bir devrimdir. Burjuva devrim, kapitalist gelişmenin (sayfa 49) gereksinmelerini ifade eder ve kapitalizmin temellerini yıkmaktan çok uzaktır, tersi yönde bir etki yapar - bu temelleri genişletir ve derinleştirir. Onun için bu devrim, yalnızca işçi sınıfının çıkarlarını değil, tüm burjuvazinin çıkarlarını da ifade eder. Burjuvazinin işçi sınıfı üzerindeki egemenliği kapitalizm koşullarında kaçınılmaz olduğuna göre, bir burjuva devrimin, proletaryanın çıkarlarını, burjuvazinin çıkarlarını ifade ettiği kadar etmediği pekala söylenebilir. Ama bir burjuva devrimin proletaryanın çıkarlarını hiç ifade etmediğini düşünmek çok saçmadır. Bu saçma düşüncenin özü, ya burjuva devrim, proletaryanın çıkarlarına karşı ters düşer ve bu yüzden burjuva anlamda siyasal özgürlüğe gereksinmemiz yoktur diyen eski narodnik teoriye dayanır, ya da proletaryanın burjuva devrimde ve burjuva parlamentarizminde, burjuva siyasetine katılmasını kökten yadsıyan anarşizme dayanır. Teori açısından bu düşünce, marksizmin, meta üretimine dayanan kapitalist gelişmenin kaçınılmazlığı ile ilgili temel önermelerini önemsemez. Marksizm, bize, meta üretimine dayanan ve uygarlaşmış kapitalist ülkelerle ticari ilişkiler içersine giren bir toplumun, gelişmesinin belli bir aşamasında, kaçınılmaz olarak, kapitalizm yolunu tutmak zorunda olduğunu öğretir. Marksizm, örneğin Rusya'nın kapitalist gelişmeyi atlayacağı, kapitalizmden kaçınacağı, ya da, bu aynı kapitalizm temeli üzerinde ve onun çerçevesi içersinde, sınıf savaşımından farklı bir yolla ondan kaçınacağı yolundaki narodnik ve anarşist söz kalabalıklarıyla bağını kesin bir biçimde koparmıştır.
Marksizmin bütün bu ilkeleri, hem genel yönden ve hem de özel yönden Rusya'ya ilişkin olarak en küçük ayrıntısına kadar tanıtlanmış ve açıklanmıştır. Ve bu ilkelerden, işçi sınıfının kurtuluşunun, kapitalizmin (sayfa 50) daha da gelişmesi dışında başka bir yerde aranması düşüncesinin, gerici bir düşünce olduğu sonucu çıkar. Rusya gibi ülkelerde, işçi sınıfı, kapitalizmin yetersiz gelişmesinden çektiği sıkıntıyı, kapitalizmden çekmez. Bundan ötürü, işçi sınıfı, kapitalizmin en geniş, en özgür ve en hızlı bir biçimde gelişmesiyle en kesin bir biçimde ilgilidir. Kapitalizmin geniş, özgür ve hızlı gelişmesini engelleyen eski düzenin bütün kalıntılarının ortadan kaldırılması, işçi sınıfının kesin olarak yararınadır. Burjuva devrim, geçmişin kalıntılarını, (yalnızca otokrasiyi değil, monarşiyi de içeren) feodal[13*] kalıntıları, en kararlı bir biçimde süpürüp atan, ve kapitalizmin en geniş, en özgür ve en hızlı bir biçimde gelişmesini en eksiksiz bir biçimde güvence altına alan bir altüst oluşun ta kendisidir.
İşte bu yüzden, burjuva devrim, proletaryaya en büyük ölçüde yarar sağlar. Burjuva devrim, proletaryanın çıkarları için mutlak bir gerekliliktir. Burjuva devrim, ne kadar tam, kararlı ve tutarlı olursa, proletaryanın sosyalizm uğruna burjuvaziye karşı başarısı o ölçüde güvence altına alınmış olacaktır. Ancak bilimsel sosyalizmin abecesinden habersiz olanlar, bu vargıyı, yeni, garip, ya da paradoksal görebilirler. Ve bu vargıdan çıkan sonuç, öteki şeyler yanında, bir burjuva devrimin, bir anlamda burjuvaziden çok proletaryanın işine yarayacağı tezidir. Bu tezin doğruluğu şu anlamda tartışma götürmez: burjuvazinin, proletaryaya karşı, geçmişin bazı kalıntılarına, örneğin monarşiye, sürekli orduya, vb. dayanması, onun yararınadır. Burjuva devrimin geçmişin bütün kalıntılarını tam olarak süpürüp atmaması ve bunların bazılarını alıkoyması, yani bu devrimin tam olarak tutarlı olmaması, sonuna (sayfa 51) dek götürülmemesi ve kararlı ve amansız olmaması, burjuvazinin çıkarınadır. Burjuvazinin kendi kendine ihanet ettiğini, özgürlük davasına ihanet ettiğini, sonuna kadar demokrat olarak davranamayacağını söyleyerek, sosyal-demokratlar, bu düşünceyi çoğu kez, biraz farklı bir biçimde ifade etmektedirler. Burjuva demokrasisi doğrultusunda zorunlu değişmelerin daha yavaşça, daha tedrici, daha dikkatli, daha az kararlı, devrim yoluyla değil de, reformlar yoluyla olması; bu değişmelerin feodal sistemin "saygıdeğer" kurumlarını (monarşi gibi) olabildiğince kayırması burjuvazinin daha çok işine gelir; burjuvazi, bu değişmelerin, tabandaki halkın, yani köylülerin ve özellikle de işçilerin bağımsız devrimci eylemini, inisiyatifini ve enerjisini olabildiğince yavaş geliştirmelerini ister. Çünkü, Fransızların dediği gibi, işçilerin "silahlarını bir omuzdan öteki omuza aktarmaları", yani burjuva devrimin onlara sağladığı silahı, devrimin getireceği özgürlüğü ve feodal sistemden arınmış zemin üzerinde yükselecek demokratik kurumları burjuvaziye karşı çevirmesi daha kolay olacaktır.
Öte yandan, burjuva demokrasisi doğrultusundaki zorunlu değişmelerin reformla değil de, devrim yoluyla gerçekleşmesi, işçi sınıfının daha çok işine gelir, çünkü reform yolu, ulusal organizmanın çürümüş parçalarının acılı, yavaş, çözüşmesini geciktiren, erteleyen bir yoldur. Bu çürümeden, her şeyden önce ve her şeyden çok proletarya ve köylülük acı çeker. Devrimci yol, çürümüş organın en çabuk bir biçimde kesilip atılmasında proletaryanın en az acı çekeceği bir yol, kokuşmuş olan şeylerin atılmasında en kestirme yol, monarşiye ve onun getirdiği iğrenç, aşağılık, çürümüş ve zararlı kurumlara en az boyuneğmeyi ve bunları en az dikkate almayı gerektiren yoldur. (sayfa 52)
Böylece liberal-burjuva basınımızın devrimci yol olasılığından telaşa kapılmasının, devrimden korkmasının, çarı devrim öcüsüyle korkutmaya çalışmasının, devrimden kaçınma yollarını araştırmasının ve reformcu yolu temel alarak o aşağılık reformları elde etmek umuduyla yaltaklanmasının ve dalkavukluk etmesinin nedeni yalnızca sansür, yalnızca "Yahudi korkusu" değildir. Bu bakış açısı, yalnızca Ruskiye Vedemosti,[22] Sin Oteçestva, Naşa Jizn ve Naşi Dni[23] tarafından paylaşılmakla kalmıyor, aynı zamanda illegal ve sansürden geçmeyen Osvobojdenye tarafından da paylaşılıyor. Sınıf olarak burjuvazinin kapitalist toplumda tuttuğu yer, onu demokratik devrimde kaçınılmaz olarak tutarsızlığa götürmektedir. Sınıf olarak proletaryanın tuttuğu yer, onu tutarlı bir demokrat olmaya zorlar. Burjuvazi, proletaryayı güçlendirme tehlikesi yaratan demokratik ilerlemelerden korktuğu için geriye dônüktür. Proletaryanın zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi yoktur, ama demokrasinin yardımıyla kazanacağı tüm bir dünya vardır. İşte bundan ötürüdür ki, demokratik dönüşümlerini gerçekleştirmede burjuva devrim ne denli tutarlı olursa, kendisini, yalnızca burjuvazinin yararına olan şeylerle o denli az sınırlandıracaktır. Burjuva devrim ne denli tutarlı olursa, proletarya ve köylülüğün demokratik devrimden sağladığı yararlar da o denli güvence altına alınmış olur.
Marksizm, proletaryaya, burjuva devrimden uzak kalmamayı, ona karşı kayıtsız olmamayı, devrimin önderliğinin burjuvazinin eline geçmesine izin vermemeyi, tam tersine, devrimde en etkin rolü oynamayı, tutarlı proletarya demokratçılığı uğruna, devrimin kesin sonucuna ulaşması uğruna, en kararlı biçimde savaşmayı öğretir. Rus devriminin burjuva demokratik sınırlarının dışına çıkamayız, ama bu sınırları fazlasıyla (sayfa 53) genişletebiliriz, ve bu sınırlar içersinde proletaryanın çıkarları uğruna, ivedi gereksinmeleri uğruna ve geleceğin kesin zaferi için güçlerini hazırlamasını olanaklı kılacak koşullar uğruna savaşabiliriz ve savaşmalıyız. Burjuva demokrasisi vardır, burjuva demokrasisi vardır. Bir üst meclisin kurulmasından yana olan ve bir yandan gizlice, el altından, çarlıkla, kuşa çevrilmiş bir anayasa için pazarlığa girişirken, öte yandan genel oy hakkı "isteyen" Zemstvo monarşisti de bir burjuva demokrattır. Toprak beylerine ve devlet yetkililerine karşı silaha sarılan ve "safça bir cumhuriyetçilik" ile "çarın kapı dışarı edilmesini"[14*] öneren köylü de bir burjuva demokrattır. Almanya'dakine benzer burjuva demokratik rejimler olduğu gibi, İngiltere'dekine benzer olanlar da vardır; Avusturya'dakine benzer olanlar olduğu gibi, Amerika ve İsviçre'dekilere benzer olanlar da vardır. Demokratik bir devrim döneminde demokratçılığın dereceleri arasındaki bu farkı ve bunun aldığı biçimler arasındaki farkı göremeyen ve bunun ne de olsa "bir burjuva devrim", "burjuva devrim"in meyvesidir olduğu sonucunu çıkarmak için "zekice" sözlerle yetinen bir kimse pek yaman bir marksist sayılmalıdır.
Gerçekte miyopluklarıyla övünen bizim yeni-İskracılar işte böyle zeki kişilerdir. Tam da gerekli olduğu zamanda ve yerde cumhuriyetçi-devrimci burjuva demokrasisi ile monarşist-liberal burjuva demokrasisi arasında bir ayrım yapabilecekken, tutarsız burjuva demokratçılığı ile tutarlı proleter demokratçılığı arasındaki ayrımdan hiç sözetmeksizin, devrimin burjuva niteliği üzerine nutuk atmakla yetiniyorlar. Sözkonusu olan, şu andaki devrime demokratik önderlik sağlamak (sayfa 54) iken, Bay Struve ve ortaklarının haince sloganlarından farklı olarak ilerici demokratik sloganları vurgulamak, toprak beylerinin ve fabrikatörlerin liberal pazarlıklarından farklı olarak proletaryanın ve köylülüğün gerçek devrimci savaşımlarının ivedi amaçlarını açıkça ve dobra dobra koymak iken, bunlar -sanki "atkılı adam"[24] durumundaymışlar gibi- "düşman sınıfların karşılıklı savaşım süreci" konusunda cansıkıcı konuşmalarla yetiniyorlar. İşte baylar, sorunun sizin gözden kaçırdığınız özü budur, yani; devrimimiz, gerçek yüce bir zaferle mi sonuçlanacak, yoksa yalnızca sefil bir pazarlıkla mı; proletaryanın ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğüne kadar varacak mıdır, yoksa Şipov'vari bir liberal anayasa ile mi "tükenecek"tir?
İlk bakışta, bu soruyu ortaya atmakla konumuzdan tümüyle ayrıldığımız sanılabilir. Ama bu ancak ilk bakışta böyledir. Aslında Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisinin Üçüncü Kongresinin sosyal-demokrat taktikleriyle, yeni-İskra yandaşlarının konferansında ortaya atılan taktikler arasında daha şimdiden açık-seçik hale gelmiş ilke ayrılığının temelinde yatan işte bu sorundur. Yeni-İskra yandaşları işçi partisinin çok daha karmaşık, çok daha önemli ve çok daha hayati sorunlarını, yani devrim sırasındaki taktiklere ilişkin sorunlarını çözmede ekonomizmin yanılgılarını diriltmek için geriye doğru iki değil, üç adım atmış bulunmaktadır. İşte bundan ötürü, ortaya attığımız sorunu gerekli olan bütün dikkatimizle incelemek zorundayız.
Yeni-iskracıların kararının yukarıya aktarılan kesimi, sosyal-demokratların burjuvazinin tutarsız siyasetine karşı savaşımda elini-kolunu bağlayacağı, burjuva demokrasisi içersinde eriyeceği tehlikesine işaret ediyor. Bu tehlike düşüncesi tüm yeni-iskracı yazını kaplamaktadır; partimizdeki bölünmeye ilişkin ilkenin (sayfa 55) temelinde bu yatmaktadır (o zamandan bu yana bölünmeye ilişkin tartışma, ekonomizme dönüşle birlikte tamamıyla arka plana itilmiştir). Hiçbir kaçamağa başvurmaksızın bu tehlikenin gerçekten de varolduğunu, hele şimdi Rus devriminin doruğunda bu tehlikenin özellikle ciddi bir hale gelmiş olduğunu kabul ediyoruz. Bu tehlikenin hangi yönden geldiğini ortaya çıkarmak gibi ivedi ve son derece sorumluluk gerektiren görevi, sosyal-demokrasinin biz bütün teorisyenlerine ya da -kendimi de aralarına sokmayı yeğlediğim- yazarlarına düşmektedir. Çünkü anlaşmazlığımızın kaynağı, böyle bir tehlikenin varolduğu ya da olmadığı tartışması değil, tartışmaya "azınlık"ın kuyrukçuluğunun mu, yoksa "çoğunluk"un devrimciliğinin mi neden olduğudur.
Bütün yanlış yorumları ve yanlış anlaşılmaları ortadan kaldırmak için, her şeyden önce sözkonusu ettiğimiz tehlikenin, sorunun öznel yanında değil de, nesnel yanında, sosyal-demokrasinin savaşımda alacağı biçimsel tutumda değil de, bugünkü tüm devrimci savaşımın maddi sonuçlarında yatmakta olduğunu belirtelim. Sorun, şu ya da bu sosyal-demokrat grubun burjuva demokrasisi içersinde erimek isteyip istemeyeceği ya da böyle bir şeyi istediklerinin farkında olup olmadıkları değildir .Kimsenin böyle bir şey söylediği yok. Herhangi bir sosyal-demokratın böyle bir isteğe kapıldığından kuşku duyuyor değiliz, ve bu, hiç de bir istek sorunu değildir. Sorun, şu ya da bu sosyal-demokrat grubun, bütün devrim süresince burjuva demokrasisine karşı biçimsel olarak bağımsızlıklarını, kişiliklerini ve kimliklerini koruyup koruyamayacakları sorunu da değildir. Böyle bir "bağımsızlığı" salt ilan etmekle kalmayıp, onu biçimsel olarak koruyabilirler de, ama gene de, burjuvazinin tutarsızlığına karşı savaşımda (sayfa 56) elleri-kolları bağlı kalabilirler. Devrimin kesin siyasal sonucu, sosyal-demokrasinin, biçimsel "bağımsızlığı"na karşın, ayrı bir parti olarak tam bir örgütsel kişiliğe sahip olmasına karşın, gerçekte bağımsız olmadıklarını ortaya koyabilir, sosyal-demokrasi, olayların akışı içersinde, proleter bağımsızlığının damgasını olaylara vuramayabilir; öylesine zayıf olabilir ki, tüm olarak ve son tahlilde, burjuva demokrasisi içersinde "erimesi" her şeye karşın tarihsel bir olgu haline gelebilir.
İşte asıl tehlike buradadır. Şimdi bu tehlikenin hangi yönden bizi tehdit ettiğini görelim - yeni-İskra'nın temsil ettiği sosyal-demokrasinin sağa kaymasından, ki bizim inancımız budur; ya da "çoğunluk"un, Vperyod'un, vb. temsil ettiği sosyal-demokrasinin sola kaymasından, ki yeni-İskra grubunun inancı budur.
Bu sorunun yanıtı, belirtmiş olduğumuz. gibi, çeşitli toplumsal güçlerin işlevlerinin nesnel bileşimi ile belirlenir. Bu güçlerin niteliği, Rus yaşamının marksist tahlili ile teorik olarak ortaya konmuştur. Şimdi ise, bu, devrimin gelişimi içersinde, grup ve sınıfların açık eylemleri ile pratikte belirlenmektedir. Şu anda içinden geçmekte olduğumuz dönemden çok önce, marksistler tarafından yapılan tüm teorik tahliller ve devrimci olayların gelişiminin pratik gözlemleri, nesnel koşullar açısından göstermektedir ki, Rusya'daki devrimin iki olası yolu ve iki olası sonucu vardır. Rusya'da ekonomik ve siyasal sistemin dönüşümünün burjuva demokratik doğrultuda olması zorunludur ve kaçınılmazdır. Yeryüzünde hiçbir kuvvet bu dönüşümü engelleyemez, ama onu etkileyen mevcut güçlerin bileşik eylemi iki şeyden biri ile sonuçlanabilir, bu dönüşümün iki biçiminden birini getirebilir. Ya, 1° olaylar "devrimin çarlık üzerinde kesin bir zaferi" ile son bulacaktır, ya da 2° bu güçler kesin bir zafer için (sayfa 57) yetersiz kalacak ve olaylar çarlık ile burjuvazinin en "tutarsız" ve en "çıkarcı" unsurları arasındaki bir pazarlıkla sonuçlanacaktır. Kimsenin önceden kestiremeyeceği sonsuz derecede çeşitli ayrıntılar ve düzenlemeler, genel çizgileriyle, bu sonuçlardan birine ya da ötekine varacaktır.
Şimdi bu iki olasılığı, önce toplumsal önemleri açısından, ve sonra da sosyal-demokrasinin bu sonuçlardan biri ya da ötekisi içindeki konumu ("erimesi" ya da "ellerinin-kollarının bağlanması") açısından ele alalım.
"Devrimin çarlık üzerinde kesin bir zaferi" ile ne denmek isteniyor? Daha önce de gördük ki, bu ifadeyi kullanırken yeni-İskra gurubu, bunun ivedi siyasal önemini bile kavrayamamaktadır. Hele bu kavramın sınıfsal özünü ise hiç anlamıyor. Elbette ki, biz marksistler, hangi koşullar altında olursa olsun, (Gapon tipi) bir sürü devrimci demokratın yaptığı gibi "devrim" ya da "büyük Rus devrimi" gibi .sözcükler ile aldatılmaya fırsat vermemeliyiz. Bizim (herkesçe anlaşılabilir gerçek bir güç olan) "çarlık"a karşı duran ve ona karşı "kesin bir zafer" kazanabilecek gerçek toplumsal güçlerin neler olduğunda tam bir açıklığa kavuşmuş olmamız gerekir. Büyük burjuvazi, toprak beyleri, fabrikatörler, Osvobojdenye'nin başını çektiği "topluluk", böyle bir güç olamaz. Görüyoruz ki, bunlar kesin bir zaferi bile istemiyorlar. Biliyoruz ki, sınıfsal konumları gereği, çarlığa karşı kesin bir savaşım verme yetenekleri yoktur; kesin bir savaşıma girmekte, özel mülkiyet, sermaye ve toprak, bunların ayaklarına ağır bir köstek olmaktadır. Bunların, proletaryaya ve köylülüğe karşı kullanmak için, çarlığın, bürokratik, askeri ve polis güçlerine öylesine büyük gereksinmeleri vardır ki, çarlığın yıkılmasını isteyemezler. Hayır, "çarlık üzerinde (sayfa 58) kesin bir zafer" kazanabilecek tek güç halktır, yani eğer esas ve büyük güçleri alır ve kır ve kent küçük-burjuvazisini (bunlar da "halk"ın bir parçasıdır) ikisi arasında paylaştıracak olursak, proletarya ve köylülüktür. "Devrimin çarlık üzerindeki kesin bir zaferi", proletaryanın ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğünün kurulması demektir. Bizim yeni-İskra grubu, Vperyod'un bundan çok önce belirtmiş olduğu bu vargıdan kaçamaz. Çarlığa karşı kesin bir zafer kazanabilecek olan başka bir güç yoktur.
Ve böyle bir zafer, diktatörlüğün ta kendisi olacaktır, yani kaçınılmaz olarak, ve "yasal" ya da "barışçıl" bir yolla kurulan şu ya da bu tür kurumlara değil, askeri güce, yığınların silahlandırılmasına, bir ayaklanmaya dayanmak zorundadır. Proletarya ve köylülük için acil ve mutlak olarak gerekli olan değişikliklerin gerçekleştirilmesi, toprak beylerinde, büyük burjuvazide ve çarlıkta amansız bir direnişe yolaçacağından, bu, ancak bir diktatörlük olabilir. Bir diktatörlük olmaksızın direnmeyi kırmak, karşı-devrimci girişimleri püskürtmek olanaksızdır. Ama, kuşkusuz, bu, sosyalist bir diktatörlük değil, demokratik bir diktatörlük olacaktır. Bu diktatörlük (devrimci gelişmenin bir dizi ara aşamalar olmaksızın) kapitalizmin temellerini etkileyemeyecektir. Olsa olsa, köylülüğün yararına olarak toprak mülkiyetinin köklü bir yeniden dağıtımını sağlayabilecek, bir cumhuriyetin kurulması da dahil olmak üzere tam ve tutarlı bir demokrasi kurabilecek, Asya tipi köleliğin bütün baskıcı özelliklerini yalnız kırda değil, fabrika yaşamında da silebilecek, işçilerin koşullarını köklü bir biçimde düzeltebilecek ve onların yaşam düzeylerini yükseltebilecek temelleri atacak, ve -last but not least[15*]- devrim yangınını Avrupa'ya taşıyabilecektir. Böyle bir zafer, henüz burjuva (sayfa 59) devrimimizi hiçbir biçimde sosyalist bir devrime dönüştürmeyecektir; demokratik devrim, bir anda burjuvazinin toplumsal ve ekonomik ilişkilerinin sınırlarını geçmeyecektir; bununla birlikte Rusya'nın ve bütün dünyanın gelecek gelişmesi için böyle bir zaferin önemi son derece büyük olacaktır. Rusya'da şimdi başlamış olan bu devrimin kesin zaferi kadar hiçbir şey, dünya proletaryasının devrimci enerjisini bu ölçüde yükseltmeyecek, hiçbir şey tam zafere giden yolu bu ölçüde kısaltamayacaktır.
Böyle bir zaferin olasılık ölçüsünün ne olduğu bir başka sorundur. Bu konuda hiç de düşüncesizce iyimserliğe kapılma eğiliminde değiliz; bir an bile olsun bu görevin çok büyük güçlüklerini unutmuyoruz, ama dövüşmek için yola çıktığımıza göre, zaferi kazanmayı istemeli ve ona varan doğru yolu gösterebilmeliyiz. Böyle bir zafere öncülük edebilecek olan eğilimler kuşkusuz vardır. Proletarya yığını üzerindeki etkimizin -sosyal-demokrat etkinin- henüz pek, pek yetersiz olduğu; köylülük yığınları üzerindeki devrimci etkinin çok önemsiz olduğu; proletaryanın ve özellikle de köylülerin dağınıklığı, geriliği ve bilisizliğinin hala. korku verici olduğu doğrudur. Ne var ki, devrim, onları hızla birleştirir ve hızla aydınlatır. Gelişmesinin her adımında, yığınları uyandırır ve onları karşı konmaz bir güçle devrimci programın yanına, onların gerçek ve hayati çıkarlarını tam ve tutarlı bir biçimde ifade eden bu biricik programın yanına çeker.
Mekaniğin bir yasasına göre, etki ve tepki her zaman eşittir. Tarihte de, bir devrimin yıkıcı gücü, önemli bir ölçüde özgürlük için savaşımın baskısının ne denli güçlü ve uzun olduğuna, ve çağı geçmiş "üstyapı" (sayfa 60) ile zamanımızın yaşayan güçleri arasındaki çelişkinin derinliğine bağlı olmuştur. Uluslararası siyasal durum da, birçok yönlerden, Rus devriminin çıkarlarına en uygun bir biçimde biçimlenmektedir. İşçi ve köylü ayaklanması daha şimdiden başlamış bulunmaktadır; bu ayaklanma, dağınık, kendiliğinden ve zayıftır, ama tartışma götürmez bir biçimde ve kuşkuya yer bırakmayacak şekilde, kararlı bir savaşımı verebilecek, kesin bir zafere doğru yürüyebilecek güçlerin varlığını tanıtlamaktadır.
Eğer bu güçler yetersiz kalacak olurlarsa, çarlık, Buligin'ler ve Struve'ler tarafından her iki uçta da daha şimdiden kotarılmakta olan pazarlığı bitirecek zamanı bulacaktır. O zaman her şey sahte bir anayasa ile sonuçlanacak, ya da daha kötüsü, bir anayasa güldürüsüyle sonuçlanacaktır. Bu da bir "burjuva devrim" olacaktır, ama bu, bir düşük, bir erken doğum, bir kürtaj olacaktır. Sosyal-demokrasi bu konuda hayallerle oyalanmıyor; burjuvazinin hainliğini biliyor; burjuva-anayasal "Şipov" mutluluğunun en cansız, en kötü günlerinde bile, proletaryayı sınıf eğitiminden geçirme işindeki direngen, sabırlı ve soluklu görevini bırakmayacak, bu konuda cesaretini yitirmeyecektir. Böyle bir sonuç, Avrupa'daki tüm 19. yüzyıl demokratik devrimlerinin azçok bir benzeri olacaktır, ve partimizin gelişmesi, çetin, uzun ama bilinen ve açılmış bir yol izleyecektir. ,
Şimdi soru şudur: sosyal-demokrasi, tutarsız ve bencil burjuvaziye karşı savaşımında bu iki olasılıktan hangisinde gerçekten de elleri-kolları bağlı kalacak, burjuva demokrasisi içersinde kendisini gerçekten de "erimiş" ya da hemen hemen erimiş bulacaktır?
Bu soruya hiçbir güçlükle karşılaşmaksızın bir yanıt alabilmek için, soruyu açık bir 'biçimde ortaya (sayfa 61) koymak yeterlidir.
Eğer burjuvazi çarlıkla uzlaşarak Rus devrimini engellemeyi başarırsa, sosyal-demokrasi, tutarsız burjuvaziye karşı savaşımda gerçekten de eli-kolu bağlı kalacaktır; sosyal-demokrasi, kendisini, burjuva demokrasisi içersinde proletaryanın devrime açık "damga"sını vurmayı başaramayacağı, çarlıkla proleterce, ya da Marx'ın bir zamanlar söylediği gibi, "avam biçimi" hesaplaşamayacağı anlamında "erimiş" bulacaktır.
Eğer devrim kesin bir zafer kazanacak olursa - o zaman çarlıkla jakoben, ya da isterseniz, "avam biçimi". hesaplaşacağız. "Tüm Fransız terörizmi", diye yazıyordu Marx 1848'de ünlü Neve Rheinische Zeitung'da, "burjuvazinin düşmanlarıyla, mutlakıyetle, feodalizmle ve darkafalılıkla avam biçimi hesaplaşmaktan başka bir şey değildir." (Bkz: Marx, Nachlass, Mehring baskısı, C. III, s. 211.)[25] Demokratik devrim döneminde, Rusya'daki sosyal-demokrat işçileri "jakobencilik" öcüsüyle korkutmaya çalışan bu insanlar, Marx'ın bu sözleri üzerinde hiç düşünmüşler midir?
Yeni-İskra grubu çağdaş Rus sosyal-demokrasisinin jirondenleri,[26] Osvobojdenye grubuyla kaynaşmıyorlar ama, sloganlarının niteliği gereği, bunların kuyruğunda yürüyorlar. ve Osvobojdenye grubu, yani liberal burjuvazinin temsilcileri, otokrasiyle, aristokrasiyi, soyluları, ya da saray erkanını gücendirmeden, incelikle ve kibarlıkla -özenle, hiçbir şeyi kırmaksızın- beyaz eldivenli (tıpkı Kanlı Nikola'nın "halkın temsilcileri" [?] için verdiği kabul töreninde giymek üzere Bay Petrunkeviç'in bir başıbozuktan ödünç aldığı eldivenlere benzer eldivenli, bkz: Proletari, n° 5) centilmenlere yakışır bir biçimde nezaketle ve terbiyelice, reformcu bir biçimde hesaplaşmak istiyorlar.
Çağdaş sosyal-demokrasinin jakobenleri (sayfa 62) -bolşevikler, Vperyod yandaşları, "Kongre" grubu, Proletari yandaşları,[27] ya da başka ne ad verirsek verelim, bunlar- sloganlarıyla, devrimci ve cumhuriyetçi küçük-burjuvaziyi ve özellikle de köylülüğü, bir sınıf olarak kişiliğini tümüyle koruyan proletaryanın tutarlı demokratçılığının düzeyine yükseltmek istiyorlar. Bunlar, halkın, yani proletarya ve köylülüğün, monarşi ve aristokrasiyle, serfliğin, Asyatik barbarlığın ve insanın aşağılanmasının her türden lanetli kalıntılarına hiçbir ödün vermeksizin özgürlük düşmanlarını acımasızca yok ederek, direnmelerini kuvvet yoluyla kırarak, "avam biçimi" hesaplaşmayı istemektedirler.
Bu. elbette, 1793 jakobenlerine öykünmeyi, onların görüşlerini, programlarını, sloganlarını ve eylem yöntemlerini almayı zorunlu olarak önerdiğimiz anlamına gelmez. Böyle bir şey yok. Bizim programımız eski bir program değil, yeni bir programdır - Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisinin asgari programıdır. Yeni bir sloganımız var: proletaryanın ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğü. Eğer devrimin gerçek zaferini görecek kadar yaşayacak olursak, tam bir sosyalist devrim için çaba gösteren işçi sınıfı partisinin niteliğine ve amaçlarına uyan yeni eylem yöntemlerimiz de olacaktır. Kurduğumuz bu paralellik ile açıklamaya çalıştığımız tek şey, 20. yüzyılın ilerici sınıfının, proletaryanın temsilcilerinin, yani sosyal-demokratların, 18. yüzyılın ilerci sınıfının temsilcilerinin, burjuvazinin, jirondenler ile jakobenler olarak bölünmelerine benzer biçimde iki kanada (oportünist ve devrimci) bölünmeleridir.
Ancak demokratik devrimin tam bir zafere ulaşmasıyladır ki, proletarya, tutarsız burjuvaziye karşı savaşımında eli-kolu bağlı olmayacaktır; ancak bu durumdadır ki, proletarya, burjuva demokrasisi içersinde (sayfa 63) "erimeyerek", tüm devrime, proleter, ya da daha doğrusu proleter-köylü damgasını vuracaktır.
Kısacası, tutarsız burjuva demokrasisine karşı savaşımında eli-kolu bağlı kalmaktan sakınmak için, proletarya, sınıf bilincine sahip olmalı ve köylülüğü devrimci bilince kavuşturacak kadar güçlü olmalı, savaşımına önderlik etmeli, ve böylece, bağımsız olarak, tutarlı proleter demokratçılık çizgisini izlemelidir.
Tutarsız burjuvaziye karşı savaşımda elimizin-kolumuzun bağlı kalması tehlikesi sorununa -yeni-İskra grubu tarafından böylesine beceriksizce ele alınan bu soruna- ilişkin durum budur. Burjuvazi her zaman tutarsız olacaktır. Eğer yerine getirilecek olursa, bizim burjuva demokratlarını, halkın içten dostları olarak görmemizi sağlayacak koşullar ve maddeler[16*] öne sürmekten daha aptalca ve boş bir şey yoktur. Demokrasinin tutarlı savaşçısı ancak proletarya olabilir. Ancak köylü yığınlarının, proletaryanın devrimci savaşımına katılmasıyladır ki, proletarya, demokrasinin başarılı bir savaşçısı olabilir. Eğer proletaryanın gücü buna yetmezse, demokratik devrimin başında burjuvazi bulunacak ve devrime tutarsız ve çıkarcı bir nitelik aşılayacaktır. Proletaryanın ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğünden başka hiçbir şey bunu önleyemez.
Böylece, burjuva demokratların ekmeğine yağ sürenin, nesnel niteliği gereği, yeni-İskra'nın taktikleri olduğu yadsınamaz sonucuna varıyoruz. Plebisite, uzlaşma ilkesine ve parti yazının partiden ayrılmasına kadar varan örgütsel dağınıklığı öğütlemek; ayaklanmanın amaçlarını küçümsemek; devrimci proletaryanın halka mal olmuş siyasal sloganlarını, monarşist burjuvazinin (sayfa 64) sloganlarıyla karıştırmak; "çarlık üzerinde devrimin kesin zaferi"nin gereklerini çarpıtmak proletaryayı şaşkınlığa sokan, onu dağıtan, kavrayışını bulanıklaştıran ve zafere giden tek yolu göstermek ve halkın devrimci ve cumhuriyetçi unsurlarının proletaryanın sloganlarına uymalarını sağlamak yerine, sosyal-demokrasinin taktiklerini küçümseyen bütün bu şeyler, birarada alındıklarında, devrimci bir dönemdeki o kuyrukçuluk siyasetinin ta kendisini ortaya kor. Kararı tahlil ederek ulaştığımız bu sonucu perçinlemek için, bu aynı soruna başka açılardan da yaklaşalım. Önce Gürcü Sosyal-Demokrat'ta pek saf, ama açıksözlü bir menşeviğin yeni-iskra taktiklerini nasıl örneklediğini görelim. İkinci olarak da, bugünkü siyasal durumda yeni-İskra sloganlarından gerçekte kimlerin yararlandıklarını görelim.
"TUTUCULARI
HÜKÜMETTEN TASFİYE ETME" TAKTİKLERİ