Header Ads

Header ADS

SSCB'DE TARIM POLİTİKASININ SORUNLARINA İLİŞKİN

I "DENGE" TEORİSİ 

Komünistler arasında, ekonomimizin sektörleri arasındaki sözümona "denge" teorisinin hâlâ geçerli olduğunu elbette biliyorsunuz. Bu teorinin elbette Marksizmle hiçbir ortak yanı yoktur. Oysa sağ sapmacı kamptaki bir dizi insan tarafından tam da bu teorinin propagandası yapılmaktadır. 

Bu teoriye göre, her şeyden önce bir sosyalist sektöre —bu bir tür vagondur—, ayrıca da sosyalist olmayan sektöre, dilerseniz kapitalist diyelim, —bu da başka bir vagondur— sahibiz. Bu iki vagon ayrı hatlarda bulunuyor ve birbirlerini rahatsız etmeden barışçı biçimde ilerliyorlar. Geometriden, paralel çizgilerin kesişmediklerini biliyoruz. Oysa bu harika teorinin sahipleri, paralel iki çizginin günün birinde kesişeceği ve kesiştiğinde sosyalizme ulaşmış olacağımız görüşündeler. Bu teori "vagon" denilen şeylerin ardında sınıfların durduğunu ve bu "vagon"ların hareketinin acımasız bir sınıf mücadelesi biçiminde, bir ölüm kalım savaşı, "kim—kimi?" prensibine göre bir savaş biçiminde yürüdüğünü dikkate almamaktadır. 

Bu teorinin Leninizmle hiçbir ortak yanı olmadığını anlamak zor değil. Bu teorinin objektif olarak hedefinin, bireysel köylü çiftliklerini savunmak, kollektif çiftliklere karşı mücadelelerinde Kulak unsurlara "yeni" bir teorik silah vermek ve kollektif çiftlikleri kötülemek olduğunu anlamak zor değil.

Buna rağmen, bu teori, bugüne kadar basınımızda geçerliliğini korumuştur. Bu teorinin bırakın teorisyenlerimiz tarafından yenilgiye uğratılmasını, ciddi bir yanıt aldığını dahi iddia etmek mümkün değildir. Bu saçmalık, teori düşüncemizin geri kalmasıyla değilse, neyle açıklanabilir?

Oysa, denge teorisinden iz bile kalmaması için, Marksizmin hazinesinden sadece yeniden üretim teorisini almak ve sektörler arası denge teorisinin karşısına koymak yeterlidir. Gerçekten de Marksist yeniden üretim teorisi, modern toplumun, yıldan yıla birikim sağlamaksızın gelişemeyeceğini, ama birikimin de yıldan yıla genişlemiş bir yeniden üretim olmaksızın gerçekleşemeyeceğini öğretmektedir. Bu çok açık ve anlaşılırdır. Merkezileşmiş sosyalist büyük sanayimiz Marksizmin genişletilmiş yeniden üretim teorisine uygun olarak gelişmektedir, zira her yıl hacim olarak genişlemekte, birikmekte ve dev adımlarla ilerlemektedir. 

Ne var ki büyük sanayimiz bütün ekonomiyi kapsamıyor. Tersine, ekonomimizde küçük köylü iktisadı hâlâ ağırlıktadır. Küçük köylü iktisadının genişletilmiş yeniden üretim prensibine göre geliştiği söylenebilir mi? Hayır, söylenmez. Küçük köylü iktisadımız kütlesi itibariyle, her yıl genişletilmiş yeniden üretim kaydetmemekle kalmıyor, bilakis tam tersine, basit yeniden üretimi bile ancak çok seyrek başarabilecek durumda. Genişletilmiş yeniden üretim yeteneğinde olmayan ve fakat ekonomimizde egemen faktörü oluşturan küçük köylü çiftliğinin oluşturduğu böyle bir tarımsal temel karşısında, toplumsallaştırılmış sanayimizi hızlı bir tempoyla geliştirmeye devam etmek mümkün müdür? Hayır, mümkün değildir. Sovyet iktidarı ve sosyalist inşa az çok uzun bir süre birleşik sosyalist büyük endüstri ve tamamen dağınık ve son derece geri küçük köylü meta ekonomisi olmak üzere iki farklı temele dayandırılabilir mi? Hayır, bu imkansızdır. Bu durum eninde sonunda bütün ekonominin tamamen yıkılmasıyla sonuçlanmak zorundadır. 

Peki çare nerededir? Çare, tarımda büyük üretimi geliştirmekte, tarımı birikim sağlamaya, genişletilmiş yeniden üretime yetenekli kılmakta ve böylece ekonominin tarımsal dayanağını reorganize etmekte yatmaktadır. 

Fakat, tarımda büyük üretim nasıl geliştirilebilir? 

Bunun iki yolu vardır. Kapitalist yol; bu yol kapitalizmin tarıma girmesiyle büyük işletmelerin ortaya çıkmasından ibaret olan, köylülüğün yoksullaşmasına ve tarımda kapitalist işletmelerin gelişmesine yol açan bir yoldur. Biz bu yolu, Sovyetler Birliği ekonomisiyle bağdaşmaz bir yol olarak reddediyoruz. 

Bir başka yol daha vardır, sosyalist yol; bu yol, tarımda kollektif çiftliklerin ve Sovyet çiftliklerinin yaratılması ve teşvik edilmesinden ibaret olan, küçük köylü iktisatlarının tekniğin ve bilimin kazanımlarıyla donanmış, ve genişletilmiş yeniden üretimi gerçekleştirebildikleri için daha da gelişme imkanına sahip olan büyük kollektif çiftlikler halinde birleştirilmesine götüren yoldur. 

Bu durumda sorun şöyledir: ya o yol, ya bu yol, ya kapitalizme geri dönüş, ya da sosyalizme ilerleyiş. Herhangi bir üçüncü yol daha yoktur ve olamaz. 

"Denge" teorisi, üçüncü bir yol bulma çabasıdır. Ve tam da üçüncü (var olmayan) bir yol üzerinde yükseldiğinden, ütopiktir, anti-Marksisttir. 

Marks'ın sadece yeniden üretim teorisini, sektörler arası "denge" teorisinin karşısına koymak, ikincisinden iz bile kalmamasına yeterdi. 

Marksist tarım bilimcilerimiz neden bunu yapmıyorlar? Basınımızda gülünç "denge" teorisinin yaygınlaşmasından, öte yandan Marksist yeniden üretim teorisinin gizli bir varlık sürdürmesinden kimler çıkar ummaktadır?

II SOSYALİST İNŞADA "KENDİLİĞİNDENLİK" TEORİSİ

Politik ekonomideki ikinci önyargıya, burjuva tipi ikinci teoriye geçelim. Sosyalist inşada "kendiliğindenlik" teorisini, Marksizmle hiçbir ortak yanı olmamasına rağmen, sağcıların kampındaki yoldaşlar tarafından gayretle propagandası yapılan teoriyi kastediyorum.

Bu teorinin sahipleri yaklaşık şunları iddia ediyorlar: Ülkemizde bir zamanlar kapitalizm vardı, sanayi kapitalist temelde gelişiyor, köy ise kendiliğinden, otomatikman kapitalist kenti izliyor ve kapitalist kent modeline göre dönüşüme uğruyordu. Eğer kapitalizmde böyle oluyorsa, neden Sovyetler Birliği ekonomisinde de aynı durum sözkonusu olmasın? Neden köy, küçük köylü ekonomisi otomatikman sosyalist kenti izlemesin ve kendiliğinden sosyalist kent modeline göre dönüşüme uğramasın? Bu teorinin sahipleri bu nedenle, köyün otomatikman sosyalist kenti izleyebileceğini iddia ediyorlar. Sovyet çiftlikleri ve kollektif çiftliklerin oluşturulması için gayret göstermeye gerek var mı, köy zaten sosyalist kenti izleyeceğine göre bunun için gayret göstermeye değer mi? sorusu bundandır.

İşte size, objektif olarak, kırın kapitalist unsurlarının eline, kollektif çiftliklere karşı mücadelesinde yeni bir silah vermeyi hedefleyen bir teori daha.

Bu teorinin anti-Marksist niteliği kuşku götürmez.

Teorisyenlerimizin, kollektif çiftlik inşasının pratisyenlerinin kafasını bulandıran bu tuhaf teoriyi yerle bir etmeye hâlâ zaman bulamamış olmaları garip değil mi?

Sosyalist kentin küçük köylü, bireyci kır karşısındaki önder rolünün paha biçilemeyecek kadar değerli ve büyük olduğuna kuşku yoktur. Sanayiin tarım üzerindeki dönüştürücü rolü buna dayanır. Ama küçük köylü kırın, sosyalist inşada kendiliğinden kenti izlemesi için bu etken yeter mi? Hayır, yetmez.

Kapitalist düzende köy, kenti kendiliğinden izliyordu, çünkü kentin kapitalist ekonomisi ile köylünün küçük meta ekonomisi, esasında aynı tipte iki ekonomiydi. Elbette ki, küçük köylü meta ekonomisi henüz kapitalist ekonomi değildir. Ama temeli itibariyle kapitalist ekonomiyle aynı tiptedir, çünkü üretim araçları üzerinde özel mülkiyete dayanır. Buharin yoldaşın "Geçiş Dönemi Ekonomisi" adlı kitabına kenar notlarında Lenin, "proletaryanın sosyalist eğilimi"ne karşı "köylülüğün kapitalist meta üretimine eğilimi"nden[17] sözederken, bin kez haklıydı.* "Küçük üretim(in), her gün, her saat, kendiliğinden ve kitlesel çapta kapitalizmi ve burjuvaziyi doğurması" [18] (Lenin) da bununla açıklanır.

Köylülüğün küçük-meta ekonomisinin, temeli itibariyle, kentteki sosyalist üretimle aynı tipte olduğu söylenebilir mi? Besbelli ki, Marksizme karşı gelinmedikçe, böyle bir şey söylenemez. Yoksa Lenin, "bir küçük köylüler ülkesinde yaşadığımız sürece, Rusya'da kapitalizm için ekonomik temel, komünizm için temelden çok daha sağlamdır" [19] demezdi.

Demek ki, sosyalist inşada "kendiliğindenlik" teorisi, anti-Leninist, çürük bir teoridir.

Demek ki, eğer küçük köylü kır, sosyalist kenti izleyecekse, alınan başka önlemlere ek olarak, köylerde sosyalizmin üssü olarak, köylülüğün temel yığınlarına, başta soyalist kentle birlikte önderlik edecek durumda olan büyük sosyalist işletmeleri, Sovyet çiftlikleri ve kollektif çiftlikler kurmak ve teşvik etmek gerekir.

Dolayısıyla sosyalist inşada "kendiliğindenlik" teorisi, anti-Marksist bir teoridir. Sosyalist kent, küçük köylü kıra, ancak kollektif çiftlikler ve Sovyet çiftlikleri kurarak ve teşvik ederek, yeni sosyalist biçimi yerleştirerek önderlik edebilir.

Sosyalist inşada "kendiliğindenlik" anti-Marksist teorisinin, şimdiye kadar tarım teorisyenlerimizden hakettiği cevabı almamış olması gariptir.

IV KENT VE KIR

Burjuva iktisatçıları tarafından üretilen ve "makas" denilen şey üzerine bir önyargı daha var ki, ne yazık ki Sovyet basınında revaç gören bütün burjuva teorileri gibi buna karşı da amansız bir savaş ilan edilmelidir. Ekim Devrimi'nin köylülüğe Şubat Devrimi'nden daha az şey kazandırdığı, Ekim Devrimi'nin aslında köylülüğe hiçbir şey kazandırmadığı yolundaki teoriyi kastediyorum.

Bu önyargı bir zamanlar, basınımızda bir "Sovyet" iktisatçısı tarafından pompalanmıştı. Fakat daha sonra bu "Sovyet" iktisatçısı teorisinden vazgeçti. (Bir ses: Kim bu?) Bu Groman'dır. Ne var ki, söz konusu teori daha sonra Troçkist-Zinovyevist muhalefet tarafından benimsenmiş ve Partiye karşı kullanılmıştır. Dahası, bu teorinin "Sovyet" kamuoyunda bugün artık revaçta olmadığını iddia etmek için hiçbir neden yok.

Bu, son derece önemli bir sorundur yoldaşlar. Kentle kır arasındaki ilişki sorunuyla ilgilidir. Kentle kır arasındaki karşıtlığın ortadan kaldırılması sorunuyla ilgilidir. Son derece aktüel bir sorun olan "makas" sorunuyla ilgilidir. O nedenle bu tuhaf teoriyi irdelemenin zahmete değeceğine inanıyorum.

Köylülerin Ekim Devrimi'nden hiçbir kazançları olmadığı doğru mudur? Olgulara bakalım.

Şimdi önümde ünlü istatistikçi Nemçinov yoldaşın, benim "Tahıl Cephesinde"[21] adlı makalemde yayınlanmış olan ünlü tablosu var. Bu tablodan, devrimden önce çiftlik sahiplerinin "ürettikleri" tahılın 600 milyon puddan az olmadığı görülüyor. Demek ki o zamanlar çiftlik sahiplerinin elinde 600 milyon puddan fazla tahıl vardı.

Bu tabloya göre Kulaklar o zaman 1,9 milyar pud tahıl "üretiyordu". Demek ki o zamanlar Kulakların elindeki güç çok büyüktü.

Aynı tabloya göre yoksul ve orta köylüler ise 2,5 milyar pud tahıl üretiyorlardı.

Eski köyde, devrimden önceki köyde durum böyleydi işte.

Peki, Ekim Devrimi'nden sonra köyde hangi değişiklikler oldu? Aynı tablodan rakamlar veriyorum. Örneğin 1927 yılını alalım. Çiftlik sahipleri bu yıl içinde ne kadar tahıl üretmişlerdir? Açıktır ki çiftlik sahipleri hiçbir şey üretmemişlerdir ve üretemezlerdi de, çünkü Ekim Devrimi çiftlik sahiplerini ortadan kaldırmıştır. Bunun köylülük için büyük bir kolaylık olduğunu anlayacaksınız, çünkü köylüler çiftlik sahiplerinin boyunduruğundan kurtulmuşlardır. Bu, Ekim Devrimi'nin sonucu olarak, köylülerin payına düşen büyük bir kazançtır elbette.

1927 yılında Kulaklar ne kadar üretmişlerdir? 1,9 milyar pud yerine 600 milyon pud. Böylece Kulaklar, Ekim Devrimi sonrası döneminde, güçlerinin üçte ikisinden fazlasını yitirmişlerdir. Bunun, köy yoksullarının ve orta köylülüğün durumunu kolaylaştırmak zorunda olduğunu anlayacaksınız.

Peki ya yoksul ve orta köylüler 1927'de ne kadar üretmişlerdir? 2,5 milyar pud yerine 4 milyar pud. Demek ki yoksul ve orta köylüler Ekim Devrimi'nden sonra, devrimden öncekinden 1,5 milyar pud daha fazla üretmişlerdir.

Bunlar, yoksul ve orta köylülüğün Ekim Devrimi sayesinde olağanüstü büyük kazanımlar elde ettiğini kanıtlayan olgulardır. Ekim Devrimi yoksul ve orta köylülere bunu vermiştir. Tüm bunlardan sonra, Ekim Devrimi'nin köylülere hiçbir şey vermediği nasıl iddia edilebilir?

Fakat hepsi bu kadar değil, yoldaşlar. Ekim Devrimi, toprakta özel mülkiyeti kaldırmış, toprağın alınıp satılmasına son vermiş ve toprağı ulusallaştırmıştır. Bunun anlamı nedir? Bunun anlamı, tahıl üretmek isteyen köylünün artık toprak satın almak zorunda kalmamasıdır. Eskiden o, toprak alabilmek için yıllarca para biriktirmek zorunda kalıyor, toprak alabilmek için borçlanıyor, borç köleliğine düşüyordu. Toprağın satın alınması elbette tahıl üretiminin maliyetini artırıyordu. Bugün artık köylünün böyle bir zorunluluğu yok. Artık bugün köylüler toprağı satın almak zorunda kalmadan tahıl üretimi yapabilirler. Bunun sonucunda, köylülerin toprak satın almak için harcadıkları yüzlerce milyon ruble artık köylülerin cebinde kalıyor. Bu köylüler için bir kolaylık mıdır, değil midir? Elbette kolaylıktır.

Devam. Son zamanlara kadar köylü, eski aletleriyle toprağı bireysel emeğiyle güç bela işlemek zorundaydı. Eski, çoktan işe yaramaz hale gelmiş olan üretim aletleriyle donanmış bireysel emeğin, köylünün katlanılır bir yaşam sürmesi, maddi durumunu sistemli olarak yükseltmesi, kültürünü geliştirmesi ve sosyalist inşanın geniş yoluna adım atabilmesi için gerekli olan kadar çok verim vermediğini herkes biliyor. Bugün kollektif çiftlik hareketinin hızla gelişmesinden sonra köylüler, emeklerini komşularının emeğiyle birleştirme, kollektif çiftliklerde birleşme, bakir toprakları sürme, boş toprakları işleme, makine ve traktör temin etme ve böylece emek üretkenliğini iki, hatta üç katına çıkarma olanağına sahiplerdir. Peki bu ne anlama gelir? Bu, köylünün, kollektif çiftliklerde birleşme sayesinde, aynı emeği sarfederek eskisinden daha çok üretme durumunda olması anlamına gelir. Yani bu, tahıl üretiminin, son zamanlara kadar olduğundan çok daha ucuz olacağı anlamına gelir. Bu, köylünün, sabit fiyatlarla, tahıl karşılığında şimdiye kadar aldığından çok daha fazla alabileceği anlamına gelir.

Tüm bunlardan sonra, Ekim Devrimi'nin köylülüğe hiçbir şey kazandırmadığı nasıl iddia edilebilir?

Bu tür saçmalıklar konuşanların Partiye, Sovyet iktidarına açıkça iftira ettikleri açık değil mi?

Peki bütün bunlardan ne sonuç çıkar?

Şu sonuç çıkar ki, "makas" sorunu, "makas"ın kaldırılması sorunu, şimdi artık yeni bir tarzda konulmalıdır. Şu sonuç çıkar ki, "makas", kollektif çiftlik hareketi şimdiki tempoda büyümeye devam ederse, yakın zamanda ortadan kaldırılacaktır. Kent ile kır arasındaki ilişkiler yeni bir temel üzerine oturtulacak, kentle kır arasındaki karşıtlık hızlı bir tempoyla dengelenecektir, sonucu çıkar.

Bu durum, yoldaşlar, inşamızın bütünü için büyük öneme sahiptir. Bu durum, köylünün mentalitesini değiştirmekte, köylüyü, yüzünü kente çevirmeye sevketmektedir. Kentle kır arasındaki karşıtlığın ortadan kaldırılması için zemin yaratmaktadır. Bu durum, Partinin "yüzünü köye dön" şiarının, kollektif köylülerin "yüzünü kente dön" şiarıyla tamamlanmasının temelini oluşturmaktadır.

Ve bunda şaşılacak bir şey yoktur, çünkü şimdi köylü devletten makine, traktör, tarım uzmanları, organizatörler ve son olarak da, Kulaklara karşı mücadelede ve onların altedilmesinde doğrudan yardım almaktadır. Talancı olarak değerlendirdiği kente karşı vahşi bir kuşku duyan eski tip köylü artık sahneden çekiliyor. Yerine, kente, gerçek üretim yardımı alabileceği bir yer olarak umutla bakan yeni bir köylü tipi, kollektif köylü geçiyor. Köy yoksulu durumuna düşme korkusuyla yaşayan ve Kulak konumuna ancak göze batmadan yükselebilen (yoksa seçim hakkını elinden alabilirler!) eski tip köylünün yerini, yeni bir perspektife sahip yeni bir köylü alıyor — kollektif çiftliğe girmek, sefalet ve bilgisizlikten kurtulmak, ekonomik ve kültürel yükselişin geniş yoluna girmek.

Mesele işte böylesine değişmiştir, yoldaşlar.

Fakat yoldaşlar, tarım bilimcilerimizin, Ekim Devrimi'nin kazanımlarını ve kollektif çiftlik hareketinin büyümesini karalamak niyetinde olan burjuva teorisini yerle bir etmek ve silip süpürmek için bütün önlemleri almamış olmaları da, bir o kadar can sıkıcıdır.


V KOLLEKTİF ÇİFTLİKLERİN NİTELİĞİ ÜZERİNE

İktisat tipi olarak kollektif çiftlikler, sosyalist iktisadın biçimlerinden biridir. Buna hiç kuşku olamaz.

Burada konuşanlardan biri, kollektif çiftliklerin itibarını kırmaya çalıştı. İktisadi örgütler olarak kollektif çiftliklerin sosyalist iktisat biçimiyle hiçbir ortak yanlarının bulunmadığını iddia etti. Kollektif çiftliklerin böyle karakterize edilmesinin temelden yanlış olduğunu söylemek zorundayım yoldaşlar. Bu karakterizasyonun gerçeklikle hiçbir ilgisi olmadığına kuşku olamaz.

Bir iktisat tipi neyle belirlenir? Besbelli ki üretim sürecindeki insanların ilişkileriyle. Bir iktisat tipi bundan başka neyle belirlenebilir? Kollektif çiftliklerde, üretim araçlarının sahibi olan bir sınıf insan ve ellerinden üretim araçları zorla alınmış bir başka sınıf insan mı var acaba? Kollektif çiftliklerde bir sömürücüler sınıfı ve bir sömürülenler sınıfı mı var acaba? Kollektif çiftlikler, tayin edici üretim araçlarının toplumsallaştırılması üzerinde, devlete ait toprak üzerinde yükselmiyor mu acaba? Kollektif çiftlikleri, iktisat tipi olarak sosyalist iktisat biçimlerinden birini oluşturmadığını iddia etmek için hangi neden var?

Kollektif çiftliklerde çelişkiler elbette mevcuttur. Kollektif çiftliklerde, henüz ortadan kaybolmamış, ama kollektif çiftliklerin sağlamlaşması ve makineleşmesiyle mutlaka ortadan kalkacak olan bireyci ve hatta Kulakçı kalıntılar elbette vardır. Fakat bir bütün olarak alındığında, çelişkilerine ve eksikliklerine rağmen, iktisadi bir olgu olarak kollektif çiftliklerin esas itibariyle, Kulakların kapitalist gelişme yolunun tersine, köyün yeni gelişim yolunu, sosyalist gelişme yolunu temsil ettiği inkâr edilebilir mi? İçinde bulunduğumuz koşullarda kollektif çiftliklerin (kollektif çiftliklerden söz ediyorum, sahte kollektif çiftliklerden değil), köyde sosyalist inşanın temelini ve kapitalist unsurlara karşı acımasız mücadelelerde boy vermiş fideliğini oluşturduğu inkâr edilebilir mi?

Bazı yoldaşların kollektif çiftliklerin itibarını sarsma ve onları burjuva iktisat biçimleri olarak damgalama girişimlerinin her türlü temelden yoksun olduğu açık değil mi?

1923 yılında henüz kitlesel bir kollektif çiftlik hareketi yoktu. "Kooperatifçilik Üzerine" adlı yazısında Lenin, en alt biçimlerinden (alım satım kooperatifleri) daha yüksek biçimlerine (kollektif çiftlik biçimi) kadar kooperatiflerin bütün biçimlerini dikkate almıştı. O zamanlar kooperatifler üzerine, kooperatif işletmeler üzerine neler demekteydi? İşte Lenin'in "Kooperatifçilik Üzerine" adlı yazısından bir alıntı:

"Bizim toplumsal düzenimizde kooperatifsel işletmeler, kollektif işletmeler olarak özel kapitalist işletmelerden ayrılır; fa-kat eğer devlete, yani işçi sınıfına ait olan toprak üzerinde kurulmuş ve üretim araçlarıyla donatılmışlarsa, sosyalist işletmelerden ayrılamazlar*." (4. Baskı, cilt XXXIII, s. 433)

Görülüyor ki Lenin, kooperatif işletmeleri, kendi başlarına değil, ülkemizdeki toplumsal düzenle ilişkili olarak, bu işletmelerin devlete ait olan bir toprağın üzerinde, üretim araçlarının devlete ait olduğu bir ülkede çalışmalarıyla ilişkili olarak değerlendirmekte, ve bu şekilde değerlendirerek, kooperatif işletmelerin sosyalist işletmelerden farklı olmadığını iddia etmektedir.

Lenin, genel olarak kooperatif işletmelerden böyle söz etmektedir.

Bunu, dönemimizin kollektif çiftlikleri için daha büyük rahatlıkla söyleyebilmek için her türlü nedene sahip olduğumuz açık değil mi?

Lenin'in "kooperatiflerin basit gelişimi"ni, bizim koşullarımız altında neden "sosyalizmin gelişimiyle özdeş" tuttuğu da bununla açıklanır.

Kollektif çiftliklerin itibarını sarsmaya çalışan konuşmacının, Leninizmi kaba biçimde ihlal ettiğini görüyorsunuz.

Konuşmacının yaptığı bu yanlış, kollektif çiftliklerde sınıf mücadelesiyle ilgili ikinci yanlışa da yol açmıştır. Konuşmacı, kollektif çiftlikler içinde sınıf mücadelesini öylesine göz alıcı renklerle anlattı ki, insan kollektif çiftlikler içindeki sınıf mücadelesinin, kollektif çiftlikler dışındaki sınıf mücadelesinden farklı olmadığını sanabilir. Hatta burada sınıf mücadelesinin daha acımasız olduğu düşünülebilir. Ayrıca bu konuda günah işleyen sadece bu konuşmacı değildir. Sınıf mücadelesi hakkında gevezelik, kollektif çiftlikler içindeki sınıf mücadelesi üzerine sızlanma ve feryad, bugün bütün "sol" çığırtkanlarımızın karakteristik bir belirtisidir. Bu sızlanmada en komik olan da, sızlananların, sınıf mücadelesini, aslında olmadığı ya da yok denecek kadar az olduğu bir yerde "görmeleri" ama gerçekten varolduğu ve bütün şiddetiyle sürdüğü yerlerde ise görmemeleridir.

Kollektif çiftliklerde sınıf mücadelesinin unsurları var mıdır? Evet, vardır. Kollektif çiftliklerde hâlâ bireyci, hatta Kulak mentalitesinin kalıntıları var olduğuna, maddi durum itibariyle belli bir eşitsizlik hâlâ bulunduğuna göre, sınıf mücadelesinin unsurları da var olmak zorundadır. Kollektif çiftlikler içindeki sınıf mücadelesiyle kollektif çiftlikler dışındaki sınıf mücadelesinin aynı anlama geldiği iddia edilebilir mi? Hayır, edilemez. "Sol" laf ebelerimizin hatası tam da burada, bu farkı görmemelerinde yatmaktadır.

Kollektif çiftlikler dışındaki, kollektif çiftliklerin kurulmasından önceki sınıf mücadelesi ne anlama gelir? Üretim aletlerini ve araçlarını elinde tutan ve bu üretim aletlerinin ve araçlarının yardımıyla, köy yoksulluğunu boyunduruk altında tutan Kulaklara karşı mücadele anlamına gelir. Bu mücadele bir ölüm kalım mücadelesidir.

Peki, kollektif çiftlikler temelinde sınıf mücadelesi ne anlama geliyor? Herşeyden önce, Kulakların yenilgiye uğratıldığı ve ellerinden üretim alet ve araçlarının alındığı anlamına geliyor. İkinci olarak, yoksul ve orta köylülerin belirleyici üretim aletleri ve araçlarının toplumsallaştırılması temelinde kollektif çiftliklerde birleşmiş olmaları anlamına geliyor. Son olarak, bu mücadelenin, henüz bireyci ve Kulakçı kalıntılardan arınmamış olan ve kollektif çiftliklerde varlığını sürdüren belli bir eşitsizliği kendi yararlarına kullanmak isteyen kollektif çiftlik üyeleriyle, kollektif çiftliklerde bu kalıntıları ve eşitsizliği ortadan kaldırmaya uğraşan kollektif çiftlik üyeleri arasındaki bir mücadele olduğu anlamına geliyor. Kollektif çiftlikler temelindeki sınıf mücadelesiyle, kollektif çiftlikler dışındaki sınıf mücadelesi arasındaki farkı ancak körlerin göremeyeceği açık değil mi?

Kollektif çiftlikler verili olduğunda, sosyalizmin inşası için gerekli olan herşeyin de verili olduğuna inanmak yanlış olurdu. Kollektif çiftliklerin üyelerinin, şimdiden sosyalistler haline gelmiş olduklarına inanmak ise daha da büyük bir yanlış olurdu. Hayır, kollektif çiftlik mensubu köylüyü yeniden kalıba dökmek için, onun bireyci zihniyetini dönüştürmek ve onu gerçekten sosyalist toplumun emekçisi haline getirmek için daha çok çalışmak gerekir. Ve kollektif çiftliklerin makineleşmesi ve traktörleşmesi ne kadar çabuk olursa, bu iş o kadar çabuk olacaktır. Ama bu, köyün sosyalist dönüşümünün bir kaldıracı olarak kollektif çiftliklerin büyük önemini hiçbir şekilde azaltmaz. Kollektif çiftliklerin büyük önemi tam da, tarımda makinelerin ve traktörlerin kullanılması için, ana üs olmaları, köylünün yeniden kalıba dökülmesi için, zihniyetinin sosyalizm yönünde değiştirilmesi için ana üs olmasında yatmaktadır. Lenin şunu söylerken haklıydı:

"Küçük çiftçinin yeniden yoğrulması, onun tüm zihniyetinin değişmesi, kuşaklar gerektiren bir şeydir. Küçük çiftçi ile ilgili olarak bu sorunun bir çözüme bağlanmasını ve deyim yerindeyse onun tüm zihniyetinin sağlığa kavuşturulmasını, ancak mad-di temel sağlayabilir, teknik sağlayabilir, tarımda traktör ve makinelerin kitlesel ölçekte kullanılması sağlayabilir, kitlesel ölçekte elektriklendirme sağlayabilir." (4. baskı, cilt XXXII, s. 194, Rusça.)

Kollektif çiftliklerin, milyonlarca bireysel küçük köylü çiftliğinin, ekonomik kalkınmanın ve tarımda sosyalist gelişmenin kaldıraçları olan makine ve traktörlerle donatılmış tarımsal büyük işletmelerle birleşebileceği sosyalist iktisat biçimi olduğunu kim inkâr edebilir?

"Sol" lafazanlarımız bütün bunları unuttular.

Konuşmacımız da bunları unuttu.

KÜÇÜK KÖYLÜ ÇİFTLİKLERİNİN "İSTİKRARLILIĞI" TEORİSİ

Şimdi politik ekonomideki üçüncü önyargıya, küçük köylü ekonomisinin "istikrarlılığı" teorisine geçelim. Burjuva politik ekonomisinin, büyük işletmenin küçük işletmeye üstünlükleri konusundaki, güya ancak sanayi için geçerli olan ve fakat tarımda geçerli olmayan ünlü Marksist teze karşı ileri sürdüğü itirazları herkes bilir. Bu teoriyi vaaz eden David ve Hertz gibi sosyal-demokrat teorisyenler, köylünün dayanıklı ve sabırlı olduğu, onun elindeki toprak parçasını bırakmamak için her türlü yoksunluğa boyun eğmeye hazır olduğu ve bu yüzden de küçük köylü ekonomisinin büyük tarım işletmesine karşı mücadelede istikrarlılık gösterdiği savına "dayanmak" istemişlerdir.

Böyle bir "istikrarlılığın" her türlü istikrarsızlıktan kötü olduğunu anlamak zor değildir. Bu anti-Marksist teorinin bir tek hedef: küçük köylülerin milyonlarca kitlesini mahveden kapitalist düzeni övmek ve sağlamlaştırmak hedefi güttüğünü anlamak da zor değildir. Ve işte bu hedefi güttüğü içindir ki, Marksistler bu teoriyi o kadar kolaylıkla altedebilmişlerdir.

Ama şimdi sorun bu değil. Sorun, pratiğimizin, yaşamımızın bu teoriye karşı yeni kanıtlar sağlaması; oysa, şaşılacak şey, teorisyenlerimizin, işçi sınıfının düşmanlarına karşı bu yeni silahtan yararlanmak istememeleri ya da yararlanamamalarıdır. Bununla kastettiğim, küçük köylüyü bir avuç toprağına kölece bağlı olmaktan kurtaran ve böylelikle küçük köylü işletmesinde büyük kollektif işletmeye geçişi kolaylaştıran toprağın özel mülkiyetinin kaldırılması ve toprağın millileştirilmesinin bizde gerçekleştirilmiş olmasıdır.

Gerçekten de, Batı Avrupa'da küçük köylüyü küçük meta ekonomisine şimdiye kadar bağlamış olan, şu anda bağlayan ve ileride de bağlamaya devam edecek olan nedir? Herşeyden önce ve esas olarak kendine ait bir karış toprağa sahip olması, toprakta özel mülkiyetin varlığı. O, bir karış toprak edinmek için yıllar boyu para biriktirmiştir, ve toprağı satın alınca da, besbelli ki, ondan ayrılmak istemez, her türlü yoksunluğa razıdır, en ilkel yaşamı sürmeye razıdır, yeter ki bireysel ekonomisinin temeli olan toprağını elinden kaçırmasın.

Bu etkenin bizde de, Sovyet rejimi koşullarında da aynı biçimde etkili olmaya devam ettiği söylenebilir mi? Söylenemez, çünkü bizde toprağın özel mülkiyeti yoktur. Ve tam da bizde toprağın özel mülkiyeti olmadığı içindir ki, bizde köylünün, Batı'da olduğu gibi toprağa kölece bağlı olma durumu yoktur. Bu koşul küçük köylü ekonomisinden kolhozlara geçişi zorunlu olarak kolaylaştırmaktadır.

Toprağın millileştirildiği bizde, köydeki büyük işletmelerin, kolhozların, küçük köylü ekonomisine üstünlüğünü bu kadar kolaylıkla kanıtlamalarının nedenlerinden biri de budur.

Mutlak rantı kaldıran, toprağın özel mülkiyetine son veren ve onun millileştirilmesini sağlamlaştıran Sovyet iktidarının tarım yasalarının büyük devrimci önemi işte burada yatar.

Ama bundan şu sonuç çıkar ki, büyük tarım işletmelerine karşı mücadelesinde küçük köylü işletmelerinin istikrarlılığını propaganda eden burjuva iktisatçılara karşı bizim elimizde yeni bir kanıt vardır.

Her çeşitten burjuva teorilerine karşı mücadelelerinde, bu yeni kanıttan bizim tarım teorisyenlerimiz tarafından acaba niçin yeterince yararlanılmamaktadır?

Toprağın millileştirilmesinde biz özellikle "Kapital"in Üçüncü Cildi'ndeki teorik önkoşullardan, Marx'ın "Artı-Değer Teorileri" konusundaki ünlü yapıtından ve Lenin'in tarım sorununu inceleyen yapıtlarından, teorik düşüncenin bu zengin hazinesinden hareket ettik. Sözünü ettiğim genel olarak toprak rantı teorisi ve özel olarak da mutlak toprak rantı teorisidir. Bugün bu yapıtlardaki teorik tezlerin, kentte ve köyde sosyalist inşamızın pratiği tarafından parlak bir biçimde doğrulandığı açıktır.

Ancak, Çayanov tipinde "Sovyet" iktisatçılarının bilime aykırı teorileri yayınlarımızda rahatça yer alırken, Marx-EngelsLenin'in toprak rantı ve mutlak toprak rantı teorisi üzerine dâhice yapıtlarının halka yayılmak, ön plâna çıkarılmak yerine masa çekmecelerinde saklı tutulmasını anlamak güçtür.

Engels'in "Fransa ve Almanya'da Köylü Sorunu" üzerine ünlü yazısını herhalde anımsarsınız. Engels'in, küçük köylülerin kooperatif ekonomiye, kollektif ekonomiye nasıl getirileceği sorunu üzerine ne büyük bir titizlikle eğildiğini mutlaka anımsarsınız. Engels'in yazısından ilgili pasajı aktarmama izin veriniz.

"Ve biz kesinlikle küçük köylüden yanayız; onun yazgısını da ha katlanılabilir kılmak, eğer aklı yatmışsa kooperatife geçişini kolaylaştırmak, ve hatta, eğer aklı henüz yatmamışsa, meseleyi enine boyuna düşünmek için parseli üzerinde uzun bir düşünme zamanı bırakmak için, elden gelen izin verilebilir herşeyi yapacağız."W[20]

Engels'in bireysel köylü ekonomisini kollektivizm yoluna yöneltme sorununa nasıl büyük bir titizlikle yaklaştığını görüyorsunuz. Engels'in ilk başta aşırı gibi görünen bu titizliğini nasıl açıklamalı? O, nelerden yola çıkıyordu? Besbelli ki toprakta özel mülkiyetin varlığından, köylünün kolay kolay elinden çıkarmaya razı olmayacağı o "bir karış toprağa" sahip bulunduğu olgusundan yola çıkıyordu. Batı'da köylülük böyle. Toprakta özel mülkiyetin bulunduğu kapitalist ülkelerde köylülük böyle. Burada büyük bir titizlik gösterilmesi gerektiği kolayca anlaşılır.

Bizde, SSCB'de durumun aynı olduğu söylenebilir mi? Hayır, söylenemez. Söylenemez, çünkü bizde köylüyü bireysel işletmesine zincirleyen o toprakta özel mülkiyet yoktur. Söylenemez, çünkü bizde toprak millileştirilmiştir ve bu da köylünün kollektivizm yolunu tutmasını kolaylaştırmaktadır.

Bizde son zamanlarda kolhoz hareketinin göreceli olarak kolayca ve hızlı gelişmesinin nedenlerinden biri budur.

Tarım bilimcilerimizin batının köylüleriyle bizim köylülerimizin konumu arasındaki bu farkı gerekli berraklıkla göstermeye çalışmamış olmaları sıkıcıdır. Halbuki böyle bir çalışmanın, sadece biz Sovyet fonksiyonerleri için değil, aynı zamanda bütün ülkelerin komünistleri için de büyük önemi olacaktır. Çünkü kapitalist ülkelerde proleter devrimi için, proletaryanın iktidarı ele almasından hemen sonra, ilk günden başlayarak, sosyalizmi, toprağın ulusallaştırılması temelinde mi yoksa bu temel olmaksızın mı inşa edeceği konusu önemsiz değildir.

Kısa süre önce yayınlanan makalemde ("Büyük Dönüşüm Yılı"*) tarımda küçük işletme karşısında büyük işletmenin üstünlüğüne dair bilinen argümanları ileri sürmüş, bunu yaparken büyük Sovyet çiftliklerini gözönüne almıştım. Fakat bu argümanların, büyük ekonomik birimler olarak kollektif çiftlikler için de tümüyle ve bütünüyle geçerli olduğunu kanıtlamaya gerek bile yok. Sadece makine ve traktör temeline sahip olan gelişmiş kollektif çiftliklerden söz etmiyorum, aynı zamanda, deyim yerindeyse, kollektif çiftlik inşasının manifaktür dönemini oluşturan ve köylü alet-edevatını temel alan gelişmemiş kollektif çiftliklerden de söz ediyorum. Genel kollektifleştirmenin yaşandığı bölgelerde oluşturulan ve köylülerin üretim araçlarının basitçe biraraya getirilmesine dayanan gelişmemiş kollektif çiftlikleri kastediyorum.

Örneğin eski Don Bölgesi'ndeki Choper Nehri çevresindeki kollektif çiftlikleri alalım. Dıştan bakıldığında, bu kollektif çiftlikler teknik açıdan küçük köylü çiftliklerinden farklı görünmemektedir (az sayıda makine, az sayıda traktör). Buna rağmen, kollektif çiftliklerde köylü alet-edevatının basitçe biraraya toplanması, pratikçilerimizin düşlerinde bile göremeyecekleri bir sonuç vermiştir. Bu sonuç ifadesini nerede bulmuştur? Kollektif çiftliklere geçişin ekim alanlarının yüzde 30, 40 hatta 50 büyümesine yol açmasında. Bu "başdöndürücü" sonuç neyle açıklanır? Bireysel emek koşulları altında güçsüz olan köylülerin, araç-gereçlerini birleştirip kollektif çiftlikler halinde biraraya gelerek büyük bir güç oluşturmalarıyla. Köylülerin, bireysel emekle işlenmesi güç olan bakir toprakları ve işlenmemiş alanları işleme olanağına sahip olmalarıyla. Köylülerin, bakir toprakları sürme olanağı elde etmeleriyle. Köylülerin, açıkta bırakılmış, parçalanmış parselleri, tarla kenarlarını vs. vs. ekme imkanına kavuşmalarıyla.

Tarımımız için, boş ve bakir toprakların ekilmesi büyük öneme sahiptir. Eski dönemlerde Rusya'da, tarım sorununun devrimci hareketin ekseni olduğunu bilirsiniz. Yine bilirsiniz ki, tarım hareketinin hedefi toprak kıtlığını ortadan kaldırmaktı. O dönemde birçokları, toprak kıtlığının mutlak olduğu, artık Rusya'da serbest, işlemeye elverişli toprak kalmadığı görüşündeydiler. Fakat gerçekte ne görüldü? Şimdi artık, SSCB'de onlarca milyon hektar serbest toprak bulunduğu, ama köylülerin zavallı aletleriyle bu toprağı işleme olanağına sahip olmadıkları tamamen açıktır. Ve tam da köylüler bakir toprakları ve işlenmemiş alanları işleme olanağına sahip olmadığı için, "yumuşak" toprağa, çiftlik sahiplerinin arazilerine, köylü aletleriyle bireysel emek yoluyla kolayca ekilebilen arazilere itilmişlerdi. "Toprak kıtlığı"nın temeli buydu. O nedenle, şimdi artık, traktörlerle donatılmış tahıl tröstümüzün, köylüler tarafından işgal edilmemiş ve küçük köylü aletleriyle bireysel emekle işlenmesi mümkün olmayan yaklaşık 20 milyon hektar serbest toprağı işlemesine şaşmamak gerekir.

Bütün safhalarında —başlangıç safhasında olduğu kadar, kollektif çiftliklerin traktörlerle donatılmış olduğu daha gelişmiş safhasında da— kollektif çiftlik hareketinin önemi, başka şeylerin yanı sıra, şimdi artık köylülerin boş alanları ve bakir toprakları ekebilmelerinde yatmaktadır. Köylülerin kollektif emeğe geçişlerinde ekim alanının olağanüstü artmasının sırrı burada yatmaktadır. Kollektif çiftliklerin bireysel köylü iktisadı karşısındaki üstünlüğünün temellerinden biri burada yatmaktadır.

Söylemeye gerek yok ki, kollektif çiftliklerin bireysel köylü iktisadı karşısındaki üstünlüğü, genel kollektifleşmenin yaşandığı bölgelerde Makine ve Traktör İstasyonlarımız ve konvoylarımız az gelişmiş kollektif çiftliklerin yardımına koştuğunda, kollektif çiftlikler kendi ellerinde traktör ve biçerdöver toplamaya başladığında, daha da tartışmasız olacaktır.
Blogger tarafından desteklenmektedir.