Header Ads

Header ADS

İÇ POLİTİKA SORUNLARINDA GÖRÜŞ AYRILIKLARI

Yukarıda, ülkemizdeki sınıfsal değişikliklerden ve sınıf mücadelesinden söz ettim. Buharin grubunun basireti bağlanmış olduğunu, değişiklikleri görmediğini ve Partinin önündeki yeni görevleri anlamadığını söyledim. Bu zemin üzerinde Buharinci muhalefette çaresizlik, zorluklar karşısında korkuya kapılma ve onlara teslim olma tavrının ortaya çıktığını belirttim. 

Buharincilerin bu hatalarının gökten zembille indiği söylenemez. Tersine bunlar, geride bıraktığımız, inşanın barışçıl yollarla, deyim yerindeyse, kendi kendine gerçekleştiği, şimdi gündemde olan sınıfsal değişikliklerin, şimdi gözlemlediğimiz sınıf mücadelesinin keskinleşmesinin henüz yaşanmadığı, ekonominin restorasyonu dönemi denilen gelişme aşamasıyla bağıntı içinde bulunmaktadır. 

Ne var ki artık, yeni bir gelişim aşamasına, eski dönemden, restorasyon döneminden farklı bir aşamaya girdik. Artık inşanın yeni bir dönemini, bütün ekonominin sosyalizm temelinde yeniden yapılanması dönemini yaşıyoruz. Bu yeni dönem, yeni sınıfsal değişikliklere, sınıf mücadelesinin şidddetlenmesine neden olmaktadır. Yeni mücadele yöntemlerini, güçlerimizin yeniden düzenlenmesini, bütün örgütlerimizin iyileştirilmesini ve sağlamlaştırılmasını gerektirmektedir. 

Buharin grubunun talihsizliği tam da, onun geçmişte yaşaması, bu yeni dönemin karakteristik özelliklerini görmemesi, yeni mücadele yöntemlerinin gerekliliğini kavramamasıdır. Körlüğü, şaşkınlığı, zorluklar karşısında panik halinde korkuya kapılması bundandır. 
a) Sınıf Mücadelesi Üzerine 

Buharin grubunun bu körlüğünün ve bu çaresizliğinin teorik temelleri nerededir? 

Bu körlük ve çaresizliğin teorik temeli, kanımca, Buharin'in ülkemizde sınıf mücadelesi sorununa yanlış, gayri-Marksist yaklaşmasıdır. Bununla, Buharin'in, Kulakların sosyalizme intibak etmesi yönündeki gayri-Marksist teorisini, proletarya diktatörlüğü koşulları altında sınıf mücadelesininin mekanizması konusundaki anlayışsızlığını kastediyorum. 

Burada Buharin'in, "Sosyalizmin Yolu" adlı yazısından, Kulaklığın sosyalizme intibak etmesinin yer aldığı bölümden birkaç kez alıntı yapıldı. Ama hep bazı yerleri atlanarak. İzin verirseniz ben, tümünü okumak istiyorum. Buharin'in Marksist sınıf mücadelesi teorisinden ne kadar uzaklaştığını göstermek için bu gereklidir, yoldaşlar. 

Dinleyin: 

“Kooperatifsel köylü örgütlerimizin esas ağı, Kulak tipi değil 'emekçi' tipi kooperatif hücrelerinden, genel siyasal organlarımızın sistemine intibak edecek ve bu yolla, sosyalist iktisadın birleşik zincirinin halkaları haline gelecek hücrelerden oluşacaktır. Öte yandan, Kulak tipi kooperatif yuvaları, aynı şekilde bankalar vs. aracılığıyla aynı sisteme intibak edecek, ama belli bir kerteye kadar, örneğin imtiyazlı işletmeler gibi, yabancı madde olacaklardır.”* 

Buharin'in broşüründen bu bölümü aktarırken, bazı yoldaşlar, herhangi bir nedenle, imtiyaz sahiplerine ilişkin son cümleyi atladılar. Anlaşıldığına göre Buharin'e yardım etmek isteyen Rosit, bunu fırsat bilerek, Buharin'in tahrif edildiğini bağırdı. Oysa sözü edilen tüm bölümde püf noktası, son cümledir, imtiyaz sahiplerine ilişkin cümledir. Çünkü imtiyaz sahipleriyle Kulaklar aynı kefeye konulursa, ama öte yandan Kulaklar, sosyalizme intibak ederse, bundan ne sonuç çıkar? Bundan sadece şu sonuç çıkar ki, imtiyaz sahipleri de aynı şekilde sosyalizme intibak ederler, sadece Kulaklar değil, imtiyaz sahipleri de sosyalizme intibak ederler. (Genel gülüşmeler.) 

Ne sonuç çıktığını görüyorsunuz. 

Rosit: Buharin "yabancı madde" diyor. 

Stalin: Buharin "yabancı madde" demiyor, "belli bir kerteye kadar yabancı madde" diyor. Demek ki Kulaklar ve imtiyaz sahipleri, "belli bir kerteye kadar" sosyalist sistem içinde yabancı maddedirler. Ne var ki, Buharin'in hatası tam da, Kulaklarla imtiyaz sahiplerinin "belli bir kerteye kadar" yabancı madde olmalarına rağmen yine de sosyalizme intibak edeceğinde yatmaktadır. 

Buharin'in teorisi işte böyle bir saçmalığa götürüyor. 

Kent ve kırdaki kapitalistlerin, Kulakların ve imtiyaz sahiplerinin sosyalizme intibak etmesi — Buharin işte böylesine bir aptallığa kalkıştı. 

Hayır yoldaşlar, böyle bir "sosyalizm"e ihtiyacımız yok bizim. Buharin bunu kendisine saklasın. 

Şimdiye kadar biz Marksist-Leninistler kent ve kırdaki kapitalistlerle işçi sınıfı arasında uzlaşmaz bir çıkar karşıtlığı olduğunu söylüyorduk. Marksist sınıf mücadelesi teorisi tam da buna dayanmaktadır. Fakat şimdi, Buharin'in kapitalistlerin sosyalizme barışçıl intibakı teorisine göre, tüm bunlar alt üst oluyor, sömürücülerin ve sömürülenlerin sınıf çıkarları arasındaki uzlaşmaz çelişki kayboluyor, sömürücüler sosyalizme intibak ediyor. 

Rosit: Bu doğru değil, proletarya diktatörlüğü önşart koşuluyor. 

Stalin: Ama proletarya diktatörlüğü sınıf mücadelesinin en şiddetli biçimidir. 

Rosit: Mesele de bu ya. 

Stalin: Fakat Buharin'de kapitalistler tam da bu proletarya diktatörlüğüne intibak oluyorlar. Bunu neden anlamıyorsunuz Rosit? Eğer, kentte ve kırda kapitalistler, proletarya diktatörlüğü sistemine intibak edeceklerse, mücadele kime karşı yürütülecek, sınıf mücadelesi en şiddetli biçimiyle kime karşı yürütülecek? 

Proletarya diktatörlüğü, kapitalist unsurlara karşı uzlaşmaz bir mücadele yürütmek, burjuvaziyi ezmek ve kapitalizmi kökünden koparıp atmak için gereklidir. Ama eğer kent ve kırdaki kapitalistler, imtiyaz sahipleri ve Kulaklar sosyalizme intibak ederlerse, proletarya diktatörlüğü hâlâ gerekli mi, eğer gerekliyse, hangi sınıfı ezmek için? 

Rosit: Mesele de bu ya? Buharin'in intibak tezi sınıf mücadelesini önşart koşuyor. 

Stalin: Görüyorum ki Rosit Buharin'e hizmet etmeye yemin etmiş. Ama kaş yapayım derken göz çıkarıyor, çünkü Buharin'i kurtarmak isterken tamamen batırıyor. Boşuna dememişler: "Akılsız dost akıllı düşmandan daha kötüdür." (Genel gülüşmeler.) 

İkisinden biri: Ya kapitalistler sınıfıyla, iktidara gelmiş ve diktatörlüğünü örgütlemiş işçi sınıfı arasında uzlaşmaz çıkar çelişkisi vardır, ya da bu çıkar çelişkisi yoktur ve o zaman geriye tek şey kalır — sınıf çıkarlarının uyumunu ilan etmek. 

İkisinden biri: 

Ya Marksist sınıf mücadelesi teorisi, ya da kapitalistlerin sosyalizme intibakı teorisi; 

ya sınıf çıkarlarının uzlaşmaz çelişkisi, ya da sınıf çıkarlarının uyumu teorisi.

Sosyalizmin kapitalizme ve kapitalizmin sosyalizme intibakını vaazeden Brentano ya da Sidney Webb ayarındaki "sosyalistler"i anlamak mümkün, çünkü bu "sosyalistler" gerçekte anti-sosyalistlerdir, burjuva-liberalleridir. Ne var ki, hem Marksist olduğunu söyleyip, hem de kapitalist sınıfın sosyalizme intibakı teorisini vaazeden birini anlamak mümkün değil. 

Buharin konuşmasında, Kulakların sosyalizme intibakı teorisini, ünlü bir Lenin alıntısına işaret ederek güçlendirmeye çalıştı. Lenin'in, Buharin'le aynı şeyi söylediğini idia etti. 

Bu doğru değildir, yoldaşlar. Bu, Lenin'i kaba, kabul edilemez biçimde karalamak anlamına gelir. 

İşte bu Lenin alıntısının metni: 

“Sovyet Cumhuriyetimizde sosyal düzen, iki sınıfın, işçilerle köylülerin işbirliğine dayanır, ki buna şimdi belirli koşullar altında 'NEP'çilerin yani burjuvazinin de [katılmasına —ÇN] izin verilmiştir.” (4. baskı, cilt XXXIII, s. 444, Rusça.) 

Görüyorsunuz, burada kapitalist sınıfın sosyalizme intibak etmesinden tek söz bile edilmemiştir. Burada sözkonusu edilen, işçilerle köylülerin birliğine, "bazı koşullar altında" NEP'çilerin de, yani burjuvazinin de katılmasına "izin verdiği"mizdir. 

Bu ne anlama gelir? Böylece NEP'çilerin sosyalizme intibak etme imkanını kabul etmiş mi oluyoruz? Elbette hayır. Ancak utanma duygusunu yitirmiş olanlar Lenin'in söylediklerini böyle yorumlayabilirler. Bunun anlamı, burjuvaziyi şu an yok etmediğimiz, mülkiyetine şu an el koymadığımız, bilakis, belli koşullar altında, yani kapitalistlerin sürekli kısıtlanması ve giderek ekonomik yaşamdan atılmasına yol açan proletarya diktatörlüğü yasalarına mutlak tabi olma koşulları altında, varlığını sürdürmesine izin verdiğimizdir. 

Amansız bir sınıf savaşımı olmaksızın kapitalistleri defetmek ve kapitalizmin köklerini yok etmek mümkün müdür? Hayır, değildir. 

Kapitalistlerin sosyalizme intibakı teori ve pratiğiyle sınıfları ortadan kaldırmak mümkün müdür? Hayır, mümkün değildir. Böyle bir teori ve pratikle sınıflar sadece korunur ve ebedileştirilir, çünkü bu teori Marksist sınıf mücadelesi teorisine aykırıdır. 

Oysa Lenin'den alıntı, proletaya diktatörlüğü koşulları altında Marksist sınıf mücadelesi teorisine dayanmaktadır. 

Buharin'in, Kulakların sosyalizme intibakı teorisiyle, Le-nin'in amansız sınıf mücadelesi olarak diktatörlük teorisi arasında ortak ne olabilir? İkisi arasında hiçbir ortak yan olmadığı ve olamayacağı açıktır. 

Buharin, proletarya diktatörlüğü altında, sınıfların ortadan kalkması için sınıf mücadelesinin sönmek ve ortadan kalkmak zorunda olduğunu düşünüyor. Oysa Lenin tam tersine, sınıfların ancak inatçı bir sınıf mücadelesi yoluyla ortadan kaldırılabileceğini, bu sınıf mücadelesinin proletarya diktatörlüğü koşulları altında, proletarya diktatörlüğunden önce olduğundan daha acımasız olacağını öğretmektedir. 

“Sınıfların ortadan kaldırılması" diyor Lenin, "sermayenin iktidarının devrilmesinden, burjuva devletin yıkılmasından, proletarya diktatörlüğünün kurulmasından sonra yok olmayan, (eski sosyalizm ve sosyal-demokrasi içindeki sersemlerin sandığı gibi) bilakis sadece biçimleri değişen ve birçok açıdan daha da acımasızlaşan uzun süreli, zorlu, inatçı bir sınıf mücadelesinin eseri olacaktır.” (4. Baskı, cilt XXIX, s. 359.) 

Sınıfların ortadan kaldırılması konusunda bunları söylüyor Lenin. 

Sınıfların, proletaryanın acımasız sınıf mücadelesiyle ortadan kaldırılması — Lenin'in formülü budur. 

Sınıfların, sınıf mücadelesinin sönmesi ve kapitalistlerin sosyalizme intibak etmesiyle ortadan kaldırılması — bu da Buharin'in formülüdür. 

Bu iki formül arasında ortak ne olabilir? 

Buharin'in, Kulakların sosyalizme intibak etmesi teorisi, böylece Marksist-Leninist sınıf mücadelesi teorisine sırt çevirmeyi temsil etmektedir. Bu, kürsü sosyalizmi [5] teorisine yakınlaşmadır. 

Buharin ve arkadaşlarının bütün hatalarının temeli budur. 

Buharin'in teorisi olan, Kulakların sosyalizme intibakı konusunu uzun uzadıya açıklamanın gerekli olmadığı yönünde itirazda bulunulabilir ve denebilir ki, zaten teorinin kendisi Buharin'e karşı konuşuyor, hatta sadece konuşmuyor, bağırıyor. Ama bu doğru olmaz, yoldaşlar! Bu teori gizli bir varlık sürdürdüğü müddetçe, onu önemsemenin gereği yoktu: çeşitli yoldaşların yazıp çizdiklerinde az aptalca şeyler yok! Gerçekten de, son zamanlara kadar Buharin'in bu teorisiyle ilgilenmedik. Fakat son zamanlarda durum değişti. Son yıllarda gittikçe yayılan küçük-burjuva unsur, bu anti-Marksist teoriyi canlandırmaya başlamış ve ona aktüel bir karakter kazandırmıştır. Şimdi artık onun gizli bir varlık sürdürdüğü söylenemez. Şimdi Buharin'in bu gizli teorisi, Partimizin içinde sağ sapmanın bayrağı, oportünizmin bayrağı haline gelme hakkını talep ediyor. O nedenle artık, bu teoriyi önemsemeden geçip gidemeyiz. O nedenle, Partili yoldaşlarımızın sağ sapmaya karşı mücadelelerini kolaylaştırmak için, bu teoriyi yanlış ve zararlı bir teori olarak ezmekle yü kümlüyüz. 


b) Sınıf Mücadelesinin Şiddetlenmesi Üzerine 

Buharin'in birinci hatasından doğan ikinci hatası, sınıf mücadelesinin şiddetlenmesi sorununa, kapitalist unsurların, Sovyet iktidarının sosyalist politikasına karşı direnişinin güçlenmesi sorununa yanlış, gayri-Marksist yaklaşımıdır. 

Burada sözkonusu olan nedir? Kapitalist unsurların, ekonomimizin sosyalist sektöründen daha çabuk büyümesi, dolayısıyla da direnişlerini güçlendirerek sosyalist inşayı baltalaması mıdır? Hayır, bu değildir. Ayrıca kapitalist unsurların sosyalist sektörden daha hızlı büyüdüğü doğru değildir. Eğer böyle olsaydı, sosyalist inşanın yıkılmasına ramak kalmış sayılırdı. 

Burada sözkonusu olan, sosyalizmin kapitalist unsurlara başarıyla saldırması, sosyalizmin kapitalist unsurlardan daha hızlı büyümesi, bundan dolayı kapitalist unsurların görece öneminin azalması ve kapitalist unsurların görece önemi azaldığı için de, ölümcül tehlikeyi sezen kapitalist unsurların, direnişlerini güçlendirmesidir. 

Şimdilik hâlâ direnişlerini güçlendirme olanağına sahipler; sadece dünya kapitalizmi tarafından desteklendikleri için değil, aynı zamanda görece önemlerinin azalması, sosyalizmin gelişimiyle kıyaslandığında, görece gelişimlerinin gerilemesine rağmen, kapitalist unsurların mutlak büyümesi hâlâ devam ettiği içindir, ve bu da onlara, sosyalizmin büyümesine karşı çıkmak amacıyla güç toplamak için belli bir imkân vermektedir. 

Sınıf mücadelesinin şiddetlenmesi, kentte ve kırda kapitalist unsurların direnişinin güçlenmesi, bugünkü gelişme aşamasında, güçler dengesinin bugünkü koşullarında tam da bu temelde ortaya çıkmaktadır. Buharin ve arkadaşlarının hatası, bu basit ve açık gerçeği kavrayamamalarında, soruna, Marksistler gibi değil, dar kafalı insanlar gibi yaklaşmalarında, sınıf mücadelesinin şiddetlenmesini her türlü rastlantısal nedenlerle açıklamaya çalışmalarında yatmaktadır: Örneğin, Sovyet aygıtının "işe yaramazlığı", taşradaki yoldaşların "ihtiyatsız" politikaları, "yetersiz" hareketlilik, "aşırılıklar" vs. vb. 

İşte Buharin'in "Sosyalizmin Yolu" adlı broşüründen sınıf mücadelesinin şiddetlenmesi sorununa tamamen gayri-Marksist bir yaklaşımı gösteren bir alıntı: “Köyde sınıf mücadelesi, kâh orada, kâh burada eski tezahür biçimleriyle alevleniyor. Bu şiddetlenmeye genellikle Kulak unsurlar sebep olmaktadırlar. Örneğin, Sovyet iktidarının organlarına sızmış Kulaklar, ya da başkalarının sırtından zenginleşenlerin, köy muhabirlerine ateş etmeye başlamaları, sınıf mücadelesinin en şiddetli biçimde tezahürüdür.” (Bu doğru değil, çünkü sınıf mücadelesinin en şiddetli biçimi ayaklanmadır. —J. Stalin.) “Ne var ki böyle durumlar genellikle yerel Sovyet aygıtının henüz güçsüz olduğu yerlerde meydana gelmektedir. Bu aygıtın iyileştirilmesiyle, Sovyet iktidarının bütün alt hücrelerinin sağlamlaşmasıyla, yerel Parti örgütlerinin ve köyde Komünist Gençlik Birliği örgütlerinin iyileştirilmesi ve güçlendirilmesiyle bu tür olaylar, çok açıktır ki, giderek seyrekleşecek ve nihayet tamamen yok olacaktır.”* 

Buna göre sınıf mücadelesinin şiddetlenmesi aygıtla ilgili nedenlere bağlanmalı, alt örgütlerimizin işe yarayıp yaramadığıyla, güçsüzlüğü ya da güçlülüğü ile açıklanmalıdır. 

Buna göre örneğin, Şahti'de burjuva entelektüellerinin, burjuva unsurların Sovyet iktidarına karşı direnişinin ve sınıf mücadelesinin şiddetlenmesinin bir biçimi olan sabotajları, sınıf güçlerinin karşılıklı ilişkisiyle, sosyalizmin büyümesiyle değil, aygıtımızın işe yaramazlığıyla açıklanmalıdır. 

Buna göre, Şahti reyonundaki bozguncu faaliyet henüz kitlesel bir görüntü kazanmadığı sürece iyi olan aygıtımız, zararlı faaliyet kitlesel görüntü almaya başladığı anda aniden, herhangi bir nedenle işe yaramaz duruma gelmiş olmalıdır. 

Buna göre, geçen yıla kadar, tahıl temininin kendiliğinden gerçekleştiği ve ülkemizde sınıf mücadelesinin özel bir şiddetlenmesi gözlenmediği sürece iyi, hatta mükemmel olan yerel örgütlerimiz, Kulakların direnişinin özellikle sert biçimler aldığı geçen yıldan beri, aniden kötüleşmiş ve tamamen işe yaramaz hale gelmiş olmalıdır. 

Bu bir açıklama değil, bir açıklama karikatürüdür. Bu bilim değil, bilim bozuntusudur. 

Peki bu şiddetlenme gerçekte ne ile açıklanır? 

İki nedenle açıklanır. 

Birincisi, ilerlememizle, saldırımızla, kentte ve kırda belli kapitalist grupların geriletilmesiyle koşut gelişen, gerek sanayide, gerekse de tarımda sosyalist ekonomi biçimlerinin büyümesiyle açıklanır. Öyle ki, Lenin'in "Kim — Kimi?" formülüne uygun olarak yaşamaktayız: Biz mi kapitalistlerin sırtını yere getirip, Lenin'in söylediği gibi, son tayin edici savaşa girişeceğiz, yoksa onlar mı bizim sırtımızı yere getirecekler? 

İkincisi, kapitalist unsurların gönüllü olarak sahneden çekilmek istememeleriyle açıklanır: Sosyalizme karşı direniyorlar ve direnecekler, çünkü son saatlerinin yaklaştığını görüyorlar. Şimdilik hâlâ direnebiliyorlar, çünkü görece önemleri giderek azalmasına rağmen mutlak büyümeleri hâlâ sürüyor: Kentte ve köyde küçük-burjuvazi, bağrından, Lenin'in ifade ettiği gibi, her gün, her saat küçük ve büyükçe kapitalistler çıkarmaktadır ve bu kapitalist unsurlar varlıklarını koruyabilmek için bütün çarelere başvurmaktadırlar. 

Tarihte hiçbir zaman can çekişen sınıflar, gönüllü olarak sahneden çekilmemişlerdir. Tarihte hiçbir zaman, can çekişen burjuvazi, can havliyle varlığını korumayı denemeden çekilmemiştir. Alt Sovyet aygıtımız iyi de olsa kötü de olsa, ilerlememiz, saldırımız kapitalist unsurları budayıp püskürtecek, fakat can çekişen sınıflar herşeye rağmen direneceklerdir. 

Ülkemizde sınıf mücadelesinin şiddetlenmesinin temeli budur. 

Buharin ve arkadaşlarının hatası, kapitalistlerin direnişinin artmasını, görece önemlerinin artmasıyla özdeşleştirmekte yatmaktadır. Fakat bu özdeşleştirme her türlü temelden yoksundur. Temelden yoksundur, çünkü eğer kapitalistler direniyorlarsa, bu hiç de bizden daha güçlü duruma geldikleri anlamını taşımaz. Durum tam tersidir. Çöken sınıflar bizden daha güçlü hale geldikleri için değil, tersine, sosyalizm onlardan daha hızlı büyüdüğü ve bizden daha güçsüz hale geldikleri için direnmektedirler. Ve tam da güçsüzleştikleri için, son saatlerinin yaklaştığını hissediyor, bütün güçleriyle, bütün olanaklarıyla direnmek zorunda kalıyorlar.

Bugünkü tarihsel anda sınıf mücadelesinin şiddetlenmesinin ve kapitalistlerin direnişinin mekanizması burada yatmaktadır. 

Bu durum karşısında Partinin politikası nasıl olmalıdır? 

Partinin politikası, işçi sınıfını ve köyün sömürülen kitlelerini uyandırmak, mücadele yeteneklerini yükseltmek, kentte ve köyde kapitalist unsurlara karşı, direnen sınıf düşmanlarına karşı onların mücadele hazırlıklarını geliştirmek olmalıdır. 

Marksist-Leninist sınıf mücadelesi teorisi, başka şeylerin yanısıra, proletarya diktatörlüğünün düşmanlarına karşı işçi sınıfını seferber etmeyi kolaylaştırmasıyla sivrilir.

Buharin'in kapitalistlerin sosyalizme intibakı teorisi ve sınıf mücadelesinin şiddetlenmesi sorununa dair Buharinci kavrayışın zararlılığı nerede yatmaktadır? 

İşçi sınıfını uyutmasında, ülkemizin devrimci güçlerinin mücadele azmini baltalamasında, işçi sınıfını demobilize etmesinde ve kapitalist unsurların Sovyet iktidarına karşı saldırısını kolaylaştırmasında yatmaktadır. 


c) Köylülük Üzerine 


Buharin'in üçüncü hatası köylülük sorunuyla ilgilidir. Köylülük sorununun, politikamızın en önemli sorunlarından biri olduğu biliniyor. Bizim koşullarımızda köylülük farklı sosyal gruplaşmalardan oluşmaktadır: Köy yoksulları, orta köylüler ve Kulaklar. Bu gruplara karşı tavrımızın aynı olamayacağı açıktır. Köy yoksulları, işçi sınıfının dayanağı, orta köylüler müttefiki, Kulaklar ise sınıf düşmanıdır; bu sosyal gruplara karşı tavrımız böyledir. Bütün bunlar açık ve herkesçe bilinen şeylerdir. 

Ne varki Buharin bu meseleleri biraz farklı görüyor. Köylülüğü karakterize ederken, köylülüğün farklılaşması olgusu ortadan kalkıyor, sosyal gruplaşmaların varlığı olgusu kayboluyor ve sadece köy denilen boz bir arazi parçası kalıyor. 

Buharin'e göre, Kulak Kulak değil, orta köylü de orta köylü değildir, tersine köyde sadece yoksulluk vardır. Buradaki konuşmasında da söyledi: Bizim Kulakımıza Kulak denebilir mi? O adeta bir dilenci, dedi. Ve orta köylümüz orta köylüye benziyor mu? diye belirtti burada, o açlık çeken bir dilenci. Köylülük hakkında böyle bir görüşün temelden yanlış, Leninizmle bağdaşmaz bir görüş olduğu açıktır. 

Lenin, bireysel köylülüğün son kapitalist sınıf olduğunu söyledi. Bu tez doğru mudur? Evet, kayıtsız şartsız doğrudur. Bireysel köylü neden son kapitalist sınıf olarak nitelendirilir? Çünkü toplumumuzu oluşturan iki temel sınıftan biri olan köylülük, ekonomisi özel mülkiyete ve küçük meta üretimine dayanan sınıf olduğu için. Çünkü köylülük, küçük meta üretimini sürdüren bireysel köylülük olarak kaldıkça, bağrından aralıksız ve durmaksızın kapitalistler çıkarır ve çıkarmak zorundadır. 

İşçi sınıfıyla köylülük arasındaki ittifak sorunsalında Marksist tavrımız sorununda bu durum, bizim için tayin edici öneme sahiptir. Bu, köylülükle herhangi bir ittifaka değil, yalnızca köylülüğün kapitalist unsurlarına karşı mücadeleye dayanan bir ittifaka ihtiyacımız var anlamına gelir. 

Gördüğünüz gibi, Lenin'in, köylülüğün son kapitalist sınıf olduğu tezi, sadece işçi sınıfı ve köylülüğün ittifakı düşüncesine karşı olmamakla kalmaz, bilakis tam tersine, genelde kapitalist unsurlara, özelde de köyde köylülüğün kapitalist unsurlarına karşı yönelen, işçi sınıfı ve köylülüğün çoğunluğunun ittifakı olarak, bu ittifakın temelini oluşturur. 

Lenin bu tezi, işçi sınıfı ve köylülüğün ittifakının ancak bu ittifak, köylülüğün bağrından çıkardığı kapitalist unsurlara karşı mücadeleye dayandığı durumda sağlam olabileceğini göstermek için ortaya atmıştır. 

Buharin'in hatası bu basit meseleyi anlamaması ve bunu kabul etmemesidir, o köydeki sosyal gruplaşmaları unutmakta, ufkunda Kulaklar ve köy yoksulları kaybolmakta ve geriye sadece bir tek orta köylü kütlesi kalmaktadır. 

Köylülükle ittifak sorununda, Troçkizmle Buharin grubu arasındaki fark nerededir? Troçkizmin, orta köylülük kitlesiyle sağlam ittifak politikasına karşı olmasında, Buharin grubunun ise bir bütün olarak köylülükle herhangi bir ittifaktan yana olmasındadır. İki düşüncenin de yanlış ve birbirinden değersiz olduğunu kanıtlamak gereksiz. 

Leninizm, köylülüğün ana kitleleriyle mutlaka sağlam bir ittifaktan, orta köylülerle bir ittifaktan yanadır. Ne var ki, herhangi bir ittifaktan yana değil, işçi sınıfının önder rolünü garantileyen, proletarya diktatörlüğünü sağlamlaştıran ve sınıfların ortadan kaldırılmasını kolaylaştıran bir ittifaktan, orta köylülerle yapılan böyle bir ittifaktan yanadır. 

“İşçi sınıfıyla köylülük arasındaki anlaşmadan”, diyor Lenin, “her türlü şeyi anlamak mümkünkür. Eğer, işçi sınıfı açısından anlaşmanın, ancak işçi sınıfının diktatörlüğünü desteklediği ve sınıfların ortadan kaldırılmasını hedefleyen önlemlerden biri olduğu koşullarda kabul edilebileceği, ancak o zaman doğru ve ilkesel açıdan mümkün olduğu gözardı edilirse, o zaman işçi sınıfının köylülükle anlaşması formülü, elbette, Sovyet iktidarının tüm düşmanları ve diktatörlüğün tüm düşmanları tarafından da görüşlerinde savunulan bir formül olarak kalır.” (4. baskı, cilt XXXII, s. 382, Rusça.) Ve devamla: 

“Şimdi”, diyor Lenin, “proletarya devlet iktidarını elinde tutuyor ve yönetiyor. Köylülüğü yönetiyor. Köylülüğü yönetmenin anlamı nedir? Bunun anlamı, birincisi, yönünü küçük üreticiye göre saptayan bir çizgi değil, sınıfların ortadan kaldırmasını hedefleyen bir çizgi izlemektir. Bu asli ve temel çizgiden ayrılmak istersek sosyalist olmaktan çıkarız, küçükburjuvaların kampına, şimdi proletaryanın en kötü düşmanları olan Sosyal-Devrimcilerin ve Menşeviklerin kampına kayarız.” (Aynı yerde, s. 396, Rusça.) 

Köylülüğün ana kitleleriyle, orta köylülerle ittifak sorununda Le-nin'in bakış açısı budur. Orta köylülük sorununda Buharin grubunun yanılgısı, orta köylülüğün, işçi sınıfıyla kapitalistler arasındaki ikili karakterini, ikili konumunu görmemesinde yatmaktadır. "Orta köylü yalpalayan bir sınıftır", diyor Lenin. Neden? Çünkü orta köylü, bir yandan emekçidir, bu durum onu işçi sınıfına yaklaştırır, öte yandan ise mülk sahibidir, bu da onu Kulaka yaklaştırır. Orta köylünün yalpalamaları bundandır. Ve, bu sadece teorik olarak doğru değildir. Bu yalpalamalar her gün, her saat pratikte de 

kendisini göstermektedir. 

“Emekçi olarak köylü”, diyor Lenin, “sosyalizme eğilimlidir ve işçilerin diktatörlüğünü burjuvaların diktatörlüğüne tercih eder. Tahıl satıcısı olarak köylü, burjuvaziye, serbest ticarete, yani 'alışılmış', eski 'ezelden beri varlığını sürdüren' kapitalizme eğilim gösterir.”(4. baskı, cilt XXIX, s. 359, Rusça.) 

Bu nedenle, orta köylülükle ittifak ancak, kapitalist unsurları, bir bütün olarak kapitalizmi hedefliyorsa, ittifak içinde işçi sınıfının önder rolünü garantiliyorsa, sınıfların ortadan kaldırılmasını kolaylaştırıyorsa sağlam olabilir. 

Buharin grubu bu açık ve basit şeyleri unutuyor. 


d) NEP ve Pazar İlişkileri Üzerine 

Buharin'in dördüncü hatası NEP (Yeni Ekonomik Politika) sorunu ile ilgilidir. Buharin'in bu konudaki hatası NEP'in iki tarafı olduğunu görmemesinden, sadece bir tarafını görmesinden kaynaklanıyor. 1921 yılında, NEP'i gündeme getirdiğimizde, sivri ucunu savaş komünizmine karşı, özel ticarete hiçbir serbestlik tanımayan bir rejim ve düzene karşı yöneltmiştik. NEP'in özel ticarette belli bir serbestlik anlamına geldiğini düşünüyorduk, hâlâ böyle düşünüyoruz. Buharin meselenin bu yanını farketmiş. Bu çok iyi. 

Ama Buharin NEP'in bundan ibaret olduğunu sanıyorsa yanılıyor. Buharin NEP'in bir başka yanı daha olduğunu unutmuştur. Mesele, NEP'in, hiçbir şekilde, özel ticarette tam serbestlik, pazarda fiyatlarla serbestçe oynanması anlamına gelmediğidir. NEP, özel ticarete, belirli sınırlar içinde, belirli bir çerçevede, pazarda devletin düzenleyici rolünün garanti altına alındığı koşullarda serbestlik tanınması demektir. NEP'in ikinci yanı tam da burada yatar. NEP'in bu ikinci yanı, bizim için, birinci yanından daha büyük öneme sahiptir. Kapitalist ülkelerde genellikle olduğu gibi, bizim pazarımızda fiyatlar serbest hareket etmezler. Tahıl fiyatlarını esas olarak biz saptıyoruz. Sanayi ürünlerinin fiyatlarını biz saptıyoruz. Üretimin maliyet fiyatlarını düşürme ve sanayi mallarının fiyatlarını indirme politikasını gerçekleştirme ve tarım ürünlerinin fiyat istikrarını koruma çabasındayız. Kapitalist ülkelerdeki pazarda böylesine özel ve özgül koşulların, görülmediği açık değil midir? 

Bundan çıkan sonuç, NEP var oldukça, iki yanının da korunması zorunluluğudur: hem savaş komünizmi rejimine karşı yönelen ve özel ticarete belli bir serbestlik tanımayı amaçlayan birinci yanı, hem de özel ticarette tam serbestliğe karşı yönelen ve pazarda devletin düzenleyici rolünü garanti altına almayı amaçlayan ikinci yanı korunmalıdır. Eğer bu yanlardan biri kaldırılırsa ortada Yeni Ekonomik Politika da kalmayacaktır. 

Buharin, NEP'e karşı, sadece "sol"dan, ticarette her türlü serbestliği kaldırmak isteyenlerden bir tehlike tehdidi gelebileceğini sanıyor. Bu doğru değil. Bu çok kaba bir hatadır. Ayrıca, bu tehlikenin şu an için gerçekleşebilirliği hiç ya da hemen hemen hiç yok, çünkü artık bugün, gerek yerel, gerekse de merkezi örgütlerimiz-

de, ticarette belli bir serbestliğin korunmasının gerekli ve zorunlu olduğunu kavramamış insanlar, ya hiç yok, ya da yok denecek kadar az. 

Sağdaki tehlike, devletin pazardaki düzenleyici rolünü ortadan kaldırmak isteyen, pazarı "zincirlerinden kurtarmak", bu yolla özel ticaretin tam serbestliği dönemini açmak isteyenlerin yarattığı tehlike, bugün çok daha gerçektir. NEP'in sağdan parçalanması tehlikesinin bugün çok daha gerçek olduğuna kuşku olamaz. 

Küçük-burjuva unsurun tam da bu yönde NEP'in sağdan parçalanması yönünde çaba harcadığı unutulmamalıdır. Kulakların ve varlıklı unsurların, spekülatörlerin ve istifçilerin feryatlarıyla —yoldaşlarımızın birçoğunun bu feryatlara kulak asması pek seyrek olmuyor— NEP'i tam da bu yönden topa tuttukları anımsanmalıdır. Buharin'in bu ikinci gerçekten varolan tehlikeyi, NEP'in parçalanması tehlikesini görmemesi olgusu, onun küçük-burjuva unsurların baskısına yenildiğini ifade etmektedir kuşkusuz. 

Buharin, pazarı "normalleştirmeyi", tahıl fiyatlarıyla bölgelere göre "oynamayı", yani tahıl fiyatlarının yükseltilmesini öneriyor. Bunun anlamı nedir? Bunun anlamı, onun Sovyet pazarı koşullarından memnun olmadığıdır, o, devletin pazardaki düzenleyici rolünü sıfıra indirmek istiyor; NEP'i sağdan parçalamaya çalışan küçük-burjuva unsura taviz vermeyi öneriyor. 

Bir an için, Buharin'in önerilerine uyduğumuzu kabul edelim. Sonuçta ne olurdu? Diyelim ki sonbaharda, alım döneminin başlangıcında, tahıl fiyatlarını yükselttik. Ama pazarda, her zaman, tahıla üç kat fazla ödeyecek bir sürü spekülatör ve istifçi olacağı, onlar olsa olsa yaklaşık on milyon pud satın alırken biz yüzmilyonlarca pud alacağımızdan onlara ayak uyduramayacağımız için, tahıl sahipleri tahıllarını, fiyatların yeniden yükselmesini bekleyerek ellerinde tutacaklardır. Bunun sonucunda, devletin tahıl ihtiyacının özellikle ortaya çıktığı ilkbaharda, fiyatları yeniden yükseltmek zorunda kalacağız. Peki ama, tahıl fiyatlarını ilkbaharda yükseltmenin anlamı nedir? Bunun anlamı, kısmen tohumluk, kısmen de tüketim için, sonbaharda ucuza sattığı aynı tahılı, ilkbaharda yüksek fiyatla satın almak zorunda kalacak köy yoksulları ve varlıklı olmayan köylülere zarar vermektir. Bu operasyonlarla yeterli tahıl miktarını elde etme anlamında herhangi bir önemli sonuca ulaşabilir miyiz? Büyük ihtimalle hayır, çünkü her zaman aynı tahıl için, iki katını, üç katını ödeyecek spekülatörler ve istifçiler olacaktır. Demek ki, spekülatörlerin ve istifçilerin fiyatlarından daha fazla vermek gibi, boşuna bir uğraş içinde, tahıl fiyatlarını yeniden yükseltmek zorunda kalacaktık. 

Ama bundan şu sonuç çıkar ki, bir kez tahıl fiyatlarını yükseltme yoluna girdik mi, gerekli tahıl miktarını elde etme garantisine sahip olmaksızın, aşağıya doğru kaymaya devam etmek zorunda oluruz. 

Bununla da bitmez: 

Birinci olarak, tahıl için alım fiyatlarını yükseltirsek, daha sonra, bütün tarım ürünleri fiyatlarında belli bir orantıyı korumak için, tarımsal hammadde fiyatlarını da yükseltmek zorunda kalırız. 

İkinci olarak, tahıl için alım fiyatlarını yükseltirsek, kentlerde perakende ekmek fiyatlarının düşüklüğünü koruyamayız; demek ki ekmeğin satış fiyatını da yükseltmek zorunda kalırız. Bu durumda işçileri mağdur durumda bırakamayacağımızdan, bırakmamamız gerektiğinden, ücretleri hızla yükseltmek zorunda kalırız. Bu ise zorunlu olarak, sanayi mallarının fiyatlarının da yükselmesine yol açacaktır, çünkü aksi taktirde, kentteki kaynakların, endüstrileşmenin çıkarlarına aykırı olarak, kıra pompalanması gündeme gelebilir. 

Bundan ötürü, sanayi mallarının ve tarımsal ürünlerin fiyatlarını, düşen ya da en azından istikrarlı fiyatlar temelinde değil, gerek tahıl gerekse de sanayi mallarının yükselen fiyatları temelinde dengelemek zorunda kalırız. 

Başka bir deyimle, sanayi malları ve tarımsal ürünlerin pahalılaşması rotasını tutmak zorunda kalırız. 

Fiyatlarla böyle "oynama"nın, zorunlu olarak, Sovyet iktidarının fiyat politikasının tamamen tasfiye edilmesine, devletin pazardaki düzenleyici rolünün ortadan kaldırılmasına ve küçük-burjuva unsurun tamamen zincirlerinden boşanmasına yolaçacağını görmek zor değil. 

Bu, kimin yararına olur? 

Sadece kentte ve kırda varlıklı kesimlerin yararına olur, çünkü pahalı sanayi malları ve tarımsal ürünler, hem işçi sınıfının, hem de 

köy yoksulları ve varlıklı olmayan köylüler için yanına yaklaşılmaz olacaktır. Bu durum sadece Kulaklar, varlıklılar, NEP'çiler ve öteki zengin sınıfların yararına olacaktır. 

Bu da bir ittifak, ama kendine özgü bir ittifak, kentte ve köyde varlıklı kesimlerle yapılan bir ittifak olacaktır. İşçiler ve köyün fakir katmanları çok haklı olarak bize, nasıl bir iktidar olduğumuzu, işçiköylü iktidarı mı, yoksa Kulakların ve NEP'çilerin iktidarı mı olduğumuzu soracaklardır. 

Pazarın "normalleştirilmesi" ve bölgelere göre tahıl fiyatlarıyla "manevra yapma"yı öneren Buharinci tez, işçi sınıfı ve köyün yoksul kesimleriyle bozuşmaya, kentte ve kırda varlıklı kesimlerle ittifaka gidilmesine yolaçmak zorundadır. 

Partinin bu zararlı yola giremeyeceği açıktır. 

Buharin'de NEP'le ilgili bütün kavramların nasıl birbirine karıştığı, onun küçük-burjuvaların etkisine ne kadar çok kapıldığı, kentle kır, devletle köylülük arasında meta dolaşımının yeni biçimleri sorununda aldığı reddedici tavırdan da ortaya çıkmaktadır. Devletin köylülüğe mal temin eder hale gelmiş, köylülüğün ise devlete tahıl sa-tar hale gelecek olmasına öfkelenmiş yaygara koparıyor. Bunu, NEP'in bütün kurallarının ihlal edilmesi, neredeyse ortadan kaldırılması olarak değerlendiriyor. Sormak gerekiyor: Niçin, hangi nedenle? 

Devletin, devlet sanayiinin köylülük için, aracısız, mal temin etmesi, buna karşılık köylülüğün de, sanayi için, devlet için, yine aracısız, tahıl temin etmesinde kötü olan ne? 

Marksizm açısından, Marksist politika açısından, köylülüğün devlet sanayiinin ihtiyacı için pamuk, pancar, keten temin eder hale gelmesi, öte yandan devlet sanayiinin de, tarımın bu dalları için kent ürünleri, tohumluk ve üretim aletleri temin eder hale gelmesinde ne kötülük var? 

Kentle kır arasında meta dolaşımının bu yeni biçimlerini kurmanın temel yöntemi burada kontrat yöntemidir. Kontrat yöntemi NEP'in taleplerine aykırı mıdır? 

Köylülüğün, aynı kontrat yöntemi sayesinde, sadece pamuk, pan-car ve keten için değil, tahıl için de devletin tedarikçisi haline geliyor 

52 J. V. Stalin 

olmasında kötü olan ne? 

Küçük boyutta ticaret, küçük ticaret, meta dolaşımı olarak adlandırılırken, malın fiyatı ve kalitesi üzerine önceden yapılan anlaşmalara (kontrat) göre gündeme gelen büyük boyutlu ticaret, ne-den meta dolaşımı olarak değerlendirilmesin? 

Kentle kır arasında kontrat yöntemine göre yapılan meta dolaşımının bu yeni kitlesel biçimlerinin tam da NEP temelinde oluştuğunu, bunun örgütlerimizce, ekonominin plânlı sosyalist yönetiminin güçlendirilmesi anlamında ileriye doğru atılmış büyük bir adım anlamına geldiğini kavramak bu kadar zor mu? 

Buharin bu açık ve basit şeyleri kavramayı unutmuş. 

e) "Haraç" Denilen Şey Üzerine 

Buharin'in beşinci hatası (esas hatalarından sözediyorum), kentle kır arasındaki "makas" sorununda, "haraç" denilen sorunda, parti çizgisini oportünistçe tahrif etmesinde yatmaktadır. 

Politbüro ve MKK Prezidyumu ortak oturumunda (Şubat 1929) "makas" sorununda alınan ünlü kararda sözkonusu edilen nedir? Bu kararda sözkonusu edilen, köylülüğün devlete ödediği olağan vergilerin, doğrudan ve dolaylı vergilerin dışında, endüstri ürünlerinin pahalı, ama tarımsal ürünlerin ucuz olması nedeniyle bir tür ek vergi ödemesidir. 

Köylülüğün ödeyeceği bu ek verginin gerçekten varolduğu doğru mu? Evet, doğru. Bunu başka nasıl tanımlıyoruz? "Makas" olarak, sanayimizi daha hızlı geliştirmek amacıyla kaynakları tarımdan sanayiye "pompalamak" olarak tanımlıyoruz. 

Bu "pompalama" gerekli mi? Eğer sanayinin hızlı gelişim temposunu gerçekten korumak istiyorsak, geçici önlem olarak bu "pompalama"nın zorunluluğu konusunda aramızda görüş ayrılığı yok. Sanayinin hızlı büyümesini ise ne pahasına olursa olsun sürdürmek zorundayız, çünkü bu, sadece sanayinin kendisi için değil, aynı zamanda herşeyden önce tarım için, acilen traktöre, tarımsal makinelere, suni gübreye ihtiyaç duyan köylülük için gereklidir. 

Bu ek vergiyi bugün kaldırmamız mümkün mü? Ne yazık ki 


mümkün değil. Önümüzdeki yıllarda, mümkün olduğunca çabuk kaldırmak zorundayız. Fakat şimdi kaldıramayız. 

Böylece "makas"a dayanarak aldığımız ek vergi "bir tür haraç" teşkil ediyor. Haraç değil, "bir tür haraç". Bu, geriliğimiz için "bir tür haraç"tır. Bu ek vergi, sanayinin gelişmesini ilerletmek ve geriliğimize son vermek için gereklidir. 

Bu ek vergiyi getirerek köylülüğü sömürmüş olmuyor muyuz? Hayır olmuyoruz. Sovyet iktidarının özü, köylülüğün, hangi biçimde olursa, olsun, devlet tarafından sömürülmesini olanaksız kılmaktadır. Yoldaşlarımızın Temmuz Plenumu'ndaki[6] konuşmalarında, Sovyet düzeninin koşulları altında, köylülüğün sosyalist devlet tarafından sömürülmesinin olanaksız olduğu açıkca ifade edilmiştir, zira emekçi köylülerin refahının kesintisiz artması, Sovyet toplumunun bir gelişme yasasıdır, bu yasa ise köylülüğün her türlü sömürülmesi imkanını dıştalar. 

Bu ek vergi, köylülük için katlanılır nitelikte midir? Evet katlanılır niteliktedir. Neden? 

Birincisi, bu ek verginin toplanması, köylülüğün maddi durumunun sürekli iyileşmesi koşulları altında cereyan etmektedir. 

İkincisi, köylünün, geliri bu ek vergiyi ödemesini olanaklı kılan kişisel iktisadı vardır, oysa kişisel iktisadı olmayan, buna rağmen gücünü sanayileşme eserine adayan işçi için aynı şey söylenemez. 

Üçüncüsü, ek verginin miktarı yıldan yıla azalmaktadır. 

Bu ek vergiyi "bir tür haraç" olarak tanımlamamız doğru mudur? Bu kayıtsız şartsız doğrudur. Bu tanımlamayla yoldaşlarımıza sürekli olarak ek verginin son derece kötü, istenmeyen ve uzun süre varlığını sürdürmemesi gereken bir şey olduğu anımsatılıyor. Köylülüğün ek vergilendirilmesini böyle tanımlayarak, bu ek vergiyi kendi isteğimizle değil, zorunluluğa boyun eğerek topladığımızı, biz Bolşeviklerin bunu mümkün olduğunca çabuk, mümkün olduğunca erken kaldırmak için tüm önlemleri almak zorunda olduğumuzu söylemek istiyoruz. 

"Makas", "pompalama", "ek vergi" sorununun özü, yukarıda sözü edilen belgelerde "bir tür haraç" olarak tanımlanan konunun özü budur. 

Buharin, Rikov ve Tomski, ilk önceleri, "haraç" sözcüğü hakkında mızmızlık etmeye çalıştılar ve Partiyi, köylülüğü askeri-feodal biçimde sömürme politikası gütmekle suçlamaya kalkıştılar. Ne var ki şimdi, körler bile, bunun, Buharincilerin Partimizi en kaba biçimde karalamaya çalışmasından başka bir şey olmadığını görüyorlar. Bugün artık, onlar bile, askeri-feodal sömürü saçmalığıyla kendilerini rezil ettiklerini sessizce kabul etmek zorunda kaldılar. 

Zira ikisinden biri: 

Ya Buharinciler, "makas"ın ve kaynakların tarımdan sanayiye "pompalanması"nın bugün mutlak bir zorunluluk olduğunu kabul ederler ve bu durumda, suçlamalarının karalayıcı niteliğini, Partinin tamamen haklı olduğunu kabul etmek zorundalar; 

ya da, "makas"ın ve "pompalama"nın bugün mutlak bir zorunluluk olduğunu reddederler, ama bu durumda da bunu dobra dobra söylemeliler ki Parti, onları ülkemizin sanayileşmesinin karşıtları kategorisine koyabilsin. 

Ancak ben, Buharin, Rikov ve Tomski'nin "makas"ın ve kaynakların tarımdan sanayiye "pompalanması"nın bugün mutlak bir zorunluluk olduğunun hiçbir ihtiyat kaydı olmadan kabul edildiği bir dizi konuşmasını anımsıyorum. Bu ise "bir tür haraç" formülünün kabulüdür. 

Hangisi, yani şimdi, bugün de hâlâ "pompalama" ve "makas"ın korunmasını savunuyorlar mı, savunmuyorlar mı? Bunu dobra dobra söylesinler. 

Buharin: Pompalama gerekli, ama "haraç" uygunsuz bir sözcük. 

(Genel gülüşmeler.) 

Stalin: O halde, sorunun özüne ilişkin görüş ayrılığımız yok, o halde, tarımdan sanayiye kaynak "pompalanması", "makas" denilen şey, ek vergi, "bir tür haraç", şu an, ülkemizin sanayileşmesi için zorunlu, ama geçici bir çare. 

Çok iyi. Öyleyse mesele ne, neden yaygara koparılıyor? Marksist literatürde kullanılmayan bir kavram olduğunu düşündükleri için, "haraç" ya da "bir tür haraç" sözcüğü mü hoşlarına gitmiyor? 

Öyleyse "haraç" sözcüğü üzerine konuşalım. 

Ben, yoldaşlar, bu sözcüğün, Marksist literatürümüzde, örneğin 

Lenin yoldaşın makalelerinde, çoktan beri kullanıldığını iddia ediyorum. Bu, Lenin'i okumayan şu ya da bu kişiyi şaşırtabilir, ama bu bir olgudur, yoldaşlar. Buharin burada büyük bir heyecanla, Marksist literatürde "haraç" sözcüğüne izin verilmemesi gerektiğini iddia etti. Parti MK'sının ve genelde Marksistlerin "haraç" sözcüğünü kullanabilmelerine öfkelendi, hayret etti. Fakat bu sözcük, Lenin yoldaş gibi bir Marksistin makalelerinde, çoktan beri yasallık kazanmışsa, bunda hayret edilecek ne var? Yoksa, Lenin, Buharin'in Marksistlere yönelttiği taleplere yeterli yanıt vermiyor mu? Öyleyse değerli yoldaşlar, bunu dobra dobra söyleyin. 

Örneğin Lenin gibi bir Marksistin, “'Sol' Çocukluklar ve KüçükBurjuvalık Üzerine” (Mayıs1918) adlı makalesini alın ve orada şu pasajı okuyun: 

“Birkaç binliğini itinayla saklayan küçük-burjuva, devlet kapitalizminin düşmanıdır, ve o bu binlikleri, yoksul halka karşı, her türlü genel devlet kontrolüne karşı, mutlaka kendisi için realize etmek ister; ne var ki binliklerin toplamı, sosyalist inşamıza zarar veren spekülasyon için pek çok milyarlık bir temel oluşturur. Diyelim ki, belli bir sayıda işçi, birkaç gün içinde, 1000'e eşit kılınabilecek bir değer miktarı üretti. Yine diyelim ki, bu miktardan 200'ü, küçük spekülasyonlarla, Sovyet iktidarının talimat ve kararlarına karşı, küçük mülk sahiplerinin her türlü yolsuzluğu ve hilesiyle kaybedildi. Sınıf bilinçli her içi, şunu söyleyecektir: Eğer daha büyük düzen ve örgütlülük sağlanması için 1000'den 300'ünü verebilseydim 200 yerine 300'ü seve seve veririm, çünkü bu 'haracı' daha sonra Sovyet iktidarı altında diyelim ki 100'e, 50'ye indirmek, düzen ve örgütlülük egemen olur olmaz, her türlü devlet tekeline karşı küçük mülk sahiplerinin direnişi kesin olarak kırılır kırılmaz kolay olacaktır.” (4. baskı, cilt XXVII, s. 305, Rusça.) 

Sanırım açıktır. Lenin yoldaşı da, bu söylediklerinden dolayı, işçi sınıfının askeri-feodal biçimde sömürülmesi politikası taraftarı ilan etmek gerekmez mi? Deneyin bakalım, değerli yoldaşlar! 

Bir ses: Yine de orta köylülere karşı "haraç" kavramı hiç kullanılmamıştır. 

Stalin: Orta köylünün Partiye işçi sınıfından daha yakın olduğunu mu sanıyorsunuz? Siz de tam Marksistsiniz ha! (Gülüşmeler.) İşçi sınıfıyla ilgili, Partisi olduğumuz işçi sınıfıyla ilgili "haraç" sözü kullanılıyorsa, aynı şey sadece müttefikimiz olan orta köylülük için neden kullanılmasın? 

Bazı mızmızlar, Lenin'in “'Sol' Çocukluklar” makalesindeki "haraç" sözcüğünün bir hata, Lenin yoldaşın tesadüfi bir hatası olduğunu düşünebilirler. Ne var ki araştırıldığında, mızmızların kuşkusunun her türlü temelden yoksun olduğu ortaya çıkar. Lenin yoldaşın bir başka yazısını, "Aynî Vergi Üzerine" (Nisan 1921) yazısını, daha doğrusu broşürünü alın ve 324. sayfayı (cilt XXVI, s. 324) okuyun. Lenin yoldaşın, biraz önce okuduğum "haraç" üzerine bölümü burada da aynen tekrarladığını göreceksiniz. Son olarak, Lenin yoldaşın, "Sovyet İktidarının En Yakın Görevleri" (cilt XXII, s. 448, Mart-Nisan 1918) adlı makalesini alın, göreceksiniz ki Lenin, burada da haraçtan (artık tırnak içine almadan) "tabandan muhasebe ve denetimin örgütlenmesindeki geriliğimiz için ödediğimiz haraç"tan söz etmektedir. 

Lenin'in makalelerinde "haraç" sözcüğünün kesinlikle tesadüfi bir unsur olmadığı ortaya çıkıyor. Bu sözcüğü Lenin yoldaş, "haraç"ın geçici karakterini vurgulamak, Bolşeviklerin enerjisini yükseltip, geriliğimiz, "yeteneksizlerimiz" için, işçi sınıfının ödediği bu "haraç"ı mümkün olduğunca çabuk tasfiye etmeye yöneltmek için kullanmaktadır. 

"Bir tür haraç" ifadesini kullanmakla iyi Marksistler arasında, Lenin yoldaşın yanında bulunduğum ortaya çıkmıştır. 

Buharin burada, Marksistlerin literatürlerinde "haraç" sözcüğüne yer vermemeleri gerektiğini söyledi. Hangi Marksistleri kastediyor? Eğer Slepkov, Maratski, Petrovski, Rosit ve diğerleri gibi, Marksistlerden çok liberallere benzeyen —sözüm meclisten dışarı— Marksistlerden söz ediyorsa Buharin'in öfkesi tamamen anlaşılırdır. Fakat, örneğin Lenin yoldaş gibi gerçek Marksistlerden söz ediyorsa, bunlar arasında "haraç" sözcüğünün çoktan yasallık kazandığını, ama Le-nin'in eserlerini pek tanımayan kendisinin burada karavana attığını kabul etmek zorundadır. 


Fakat "haraç" sorunu bununla bitmiyor. Mesele şudur: Buharin ve arkadaşlarının, "haraç" sözcüğü üzerinde mızmızlanıp durmaları, köylülüğün askeri-feodal sömürülmesi politikasından dem vurmaları, tesadüf değildir. Hiç kuşku yok ki, askeri-feodal sömürü feryadıyla, Kulaklara karşı örgütlerimiz tarafından hayata geçirilen Parti politikamızdan son derece hoşnutsuz olduklarını ifade etmek istemişlerdir. Köylülüğün yönetilmesi hususunda Partimizin izlediği Leninist politikadan hoşnutsuzluk, tahıl alımı politikamızdan hoşnutsuzluk, var güçle kollektif çiftlikler ve Sovyet çiftlikleri geliştirme politikamızdan hoşnutsuzluk ve nihayet, pazarı "zincirlerinden kurtarma" ve özel ticarete tam serbestlik tanıma arzusu — bütün bunlar, ifadesini Buharin'in köylülüğün askeri-feodal sömürülmesi politikası hakkındaki yaygarasında bulmuştur. 

Partimizin tarihinde, Partinin askeri-feodal sömürü politikasıyla suçlandığı bir başka örnek bilmiyorum Partiye karşı kullanılan bu silah Marksistlerin cephaneliğinden alınmamıştır. Peki nereden alınmıştır? Kadet lideri Milyukov'un cephaneliğinden alınmıştır. İşçi sınıfını köylülükten ayırmak istedikleri zaman Kadetler, sürekli şöyle söylerler: Bolşevik baylar, sosyalizmi, köylülüğün kemikleri üzerine inşa ediyorsunuz. "Haraç" üzerine kopardığı yaygarayla Buharin, Milyukov efendilerin teranesine katılıyor, halk düşmanlarıyla birleşiyor. 
f) Sanayinin Gelişim Temposu ve İttifakın Yeni Biçimleri Üzerine 

Son olarak, sanayinin gelişim temposu ve kentle kır arasındaki ittifakın yeni biçimleri sorunu. Bu sorun, görüş ayrılıklarımızın en önemli sorunlarından biridir. Bu sorun şu nedenle önemlidir, çünkü Partinin ekonomik politikasıyla ilgili sorunlardaki pratik görüş ayrılıklarımızın bütün ipleri bu sorunda birleşmektedir. 

İttifakın yeni biçimleri ne demektir, ekonomik politikamız açısından bu ne anlama gelir? 

Bunun anlamı, herşeyden önce, kentle kır arasındaki ittifakın, sanayinin esas olarak köylülerin kişisel ihtiyaçlarını karşıladığı (ayakkabı, pamuklu bez, genel olarak tekstil ürünleri vs.) eski biçimlerinin yanısıra, köylü çiftliklerinin üretim ihtiyaçlarını (tarımsal makineler, traktörler, islah edilmiş tohum, yapay gübre vs.) gidereceği 

58 J. V. Stalin 

yeni biçimlerine gerek duyulmasıdır. 

Eskiden esas olarak köylülerin kişisel ihtiyaçlarını karşılıyor ve işletmesinin üretim ihtiyaçlarını pek az dikkate alıyorduk, oysa bugün, köylülerin kişisel ihtiyaçlarını karşılamaya devam ederken, bütün gücümüzle, tarımsal üretimin yeni teknik temelde yeniden yapılanmasıyla doğrudan ilişki içinde olan, tarımsal makineler, tarktörler, yapay gübre vs. temin etmeye girişmeliyiz. 

Tarımın restorasyonu ve eski toprak sahipleriyle Kulakların büyük arazilerinin köylülerce işlenmesi sözkonusu olduğu sürece, ittifakın eski biçimleriyle yetinebilirdik. Fakat tarımın yeniden yapılanmasının sözkonusu olduğu bugün bu artık yetmez. Bugün daha ileri gitmek ve köylülüğe, tarımsal üretimi, yeni teknik ve kollektif çalışma temelinde değiştirmekle yardımcı olmak zorunludur. 

Bunun anlamı, ikinci olarak, sanayimizi yeniden donatırken, aynı zamanda tarımda da, ciddi biçimde yeniden donatıma başlamak zorunda olduğumuzdur. Sanayimizi, ona yeni bir teknik temel oluşturarak, ona yeni, daha iyi makineler ve yeni, daha iyi kadrolar sağlayarak yeniden donatıyoruz ve kısmen yeniden donattık bile. Yeni işletmeler, yeni fabrikalar kuruyor, eskileri yeniden inşa ve tevsi ediyor, maden sanayiini, kimya sanayiini, makina yapımını geliştiriyoruz. Bu temel üzerinde kentler 

büyüyor, sanayi bölgeleri çoğalıyor, eskileri genişliyor. Bu temelde, gıda maddelerine, sanayi için hammaddeye duyulan ihtiyaç artıyor. Ne var ki tarım, hâlâ eski aletleri kullanıyor, toprağı eski, dededen kalma yöntemlerle işliyor, eski, ilkel, şimdiden işe yaramaz duruma gelmiş ya da kısa süre sonra gelecek olan teknikler uyguluyor, eski, küçük köylü bireysel iktisat ve çalışma biçimleriyle iş yapıyor. 

Örneğin, ülkemizde devrimden önce yaklaşık 16 milyon olan çiftlik sayısının, şimdi 25 milyondan az olmaması ne anlama gelir? Bu toprağın gittikçe daha çok parçalanmış ve dağınık biçimde işlendiğinin kanıtı değil de nedir? Oysa, dağınık, küçük işletmelerin karakteristik özelliği, teknik, makine, traktörden, tarım biliminin sonuçlarından gerekli ölçüde yararlanamaması ve üretimin düşük oluşudur. 

Pazara sunulan tarımsal ürünlerin yetersizliği bundandır. 

Kentle kır arasında, sanayi ile tarım arasında kopma tehlikesi bundandır. 

Tarımın ilerlemesini sağlamak, sanayimizin gelişme temposuna uydurmak zorunluluğu bundandır. 

Ve bu kopma tehlikesini ortadan kaldırmak için, yeni teknik temelinde tarımı ciddi biçimde yeniden donatmaya başlamak zorunludur. Ne var ki, tarımı yeniden donatmak için, dağınık bireysel köylü çiftliklerini, büyük çiftlikler halinde, kollektif çiftlikler halinde birleştirmek, tarımı kollektif çalışma temelinde inşa etmek, kollektifleri büyültmek, eski ve yeni Sovyet çiftliklerini geliştirmek, tarımın bütün ana dallarında kitlesel sözleşme biçimlerini sistematik şekilde uygulamak, yeni tekniğe egemen olmak ve çalışmayı kollektifleştirmek konusunda köylüye kolaylık sağlayacak Makine ve Traktör İstasyonları sistemini geliştirmek gerekmektedir — kısaca, küçük bireysel köylü çiftliklerini giderek kollektif büyük üretim temeline geçirmek gerekmektedir, çünkü bilimin sonuçlarından ve yeni teknikten tam olarak yararlanmayı ve tarımımızın hızla gelişmesini sağlamayı ancak ve yalnız toplumsal tipte büyük üretim başarabilir. 

Elbette bu, yoksul ve orta köylülerin bireysel çiftliklerini ihmal edeceğimiz anlamına gelmez. Hayır, bu anlama gelmez. Yoksul ve orta köylülerin bireysel çiftlikleri, sanayinin gıda ve hammadde ihtiyacının karşılanmasında hâlâ üstün bir rol oynamaktadır ve yakın gelecekte de oynamaya devam edecektir. İşte tam da bu nedenle, yoksul ve orta köylülerin, henüz kollektif çiftliklere katılmamış bireysel çiftliklerini desteklemek gerekir. 

Bu, bireysel köylü çiftliklerinin, tek başına artık yeterli olmadığı anlamına gelir. Tahıl alımında karşılaştığımız zorluklar bunu göstermektedir. Bu nedenle, yoksul ve orta köylülerin bireysel çiftliklerinin gelişimi, her tarafta, kollektif çiftlik biçimlerinin ve Sovyet çiftliklerinin çok yönlü geliştirilmesiyle tamamlanmalıdır. 

Bu nedenle, yoksul ve orta köylülerin bireysel çiflikleriyle, kollektif toplumsal çiftlik biçimleri arasında bir köprü kurmak; köylülerin küçük bireysel çiftliklerini kollektif çalışma yörüngesine geçirmelerini kolaylaştıracak kitlesel sözleşme, Makine ve Traktör İstasyonları ve kooperatif hareketinin çok yönlü gelişimi biçiminde bir köprü kurmak zorunludur. 

Bu önkoşullar olmadan tarımda ciddi bir gelişme olanaksızdır. Bu önkoşullar olmadan tahıl sorununun çözümü olanaksızdır. Bu önkoşullar olmadan köylülüğün yoksul kesimlerini mahvolmaktan, sefalleten kurtarmak olanaksızdır. 

Bu, son olarak, tarımsal üretimin yeniden yapılandırılması için temel kaynak olan sanayimizi her açıdan geliştirmek, ma-den ve kimya sanayimizi, makine yapımını kalkındırmak, traktör fabrikaları, tarımsal makine fabrikaları kurmak zorunda olduğumuz anlamına gelir. 

Köylülüğün ana kitlelerini, kitlesel sözleşme yoluyla kollektif iktisat biçimlerine çekmeden, tarıma önemli miktarda traktör, tarım makineleri vs. sağlamadan, kollektif çiftlikleri geliştirmenin, Makine ve Traktör İstasyonları'nı geliştirmenin olanaksız olduğunu kanıtlamaya gerek yok. 

Ne var ki köyün makine ve traktörle beslenmesi, eğer sanayimiz yüksek bir hızla geliştirilmezse olanaksızdır. Bu nedenle, tarımın kollektivizm temelinde yeniden yapılanması için sanayimizin hızlı gelişme temposu anahtar rolü oynamaktadır. 

İttifakın yeni biçimlerinin anlamı ve önemi burada yatmaktadır. 

Buharin grubu, ittifakın yeni biçimlerinin gerekliliğini lafta kabul etmek zorunda kalmıştır. Fakat bu, bu bayrak altında tam tersini gizlice yapmayı amaçlayan, özü sözüne uymayan bir şeydir. Gerçekte Buharin, ittifakın yeni biçimlerine karşıdır. Onun için hareket noktası, tarımsal üretimin yeniden yapılanmasının kaldıracı olarak sanayinin hızlı gelişme temposu değil, bireysel köylü iktisadının geliştirilmesidir. Onda önplânda olan, pazarın "normalleştirilmesi", pazarda tarımsal ürünlerin fiyatlarıyla serbestçe oynamaya izin verilmesi ve özel ticaretin tamamen serbest bırakılmasıdır. Kollektif çiftliklere karşı aldığı, MK Temmuz Plenumu'nda yaptığı konuşmada ve Temmuz Plenumu öncesi ortaya attığı tezlerde ifadesini bulan kuşkucu tavrın nedeni budur. Tahıl alımında Kulaklara karşı her türlü olağanüstü önlemi reddedici tavrı bundandır. 

Buharin'in olağanüstü önlemlerden, şeytanın kutsal sudan korkması gibi korktuğu biliniyor. 

Buharin'in, Kulakların bugünkü koşullar altında, yeterli tahılı gönüllü olarak, kendiliğinden teslim etmeyeceğini hâlâ anlayamadığı biliniyor. 

Tahıl alımındaki çalışmamızın iki yıllık deneyimi şimdi bunu kanıtlamıştır. 

Peki, pazara yeterli miktarda tahıl sunulmazsa ne olacak? Buharin şöyle yanıtlıyor: Kulakları olağanüstü önlemlerle huzursuz etmeyin, yurtdışından tahıl ithal edin. Daha kısa süre önce, yurtdışından yaklaşık 50 milyon pud, yani yaklaşık 100 mil-yon ruble döviz karşılığında tahıl ithal etmeyi önerdi. Fakat bu döviz sanayi donatımlarının ithali için gerekiyorsa ne olacak? 

Buharin şöyle yanıtlıyor: Yurtdışından tahıl ithaline öncelik verilmeli, yani sanayi donatımları ithali açıkça geri plâna itilmelidir. 

Böylece, tahıl probleminin çözümü ve tarımın yeniden yapılanmasının temelinin sanayinin hızlı gelişme temposu değil, serbest pazar ve pazarda fiyatlarla serbestçe oynanması temelinde, Kulak iktisadı dahil olmak üzere, bireysel köylü iktisadının geliştirilmesinde yattığı ortaya çıkar. 

Böylece ekonomik politikada iki farklı plânla karşı karşıyayız

Blogger tarafından desteklenmektedir.