Header Ads

Header ADS

Kominternde Faşizm Üzerine tartışmalar - II Enternasyonal ve faşizm

1929
BORİS BERNSTEİN
II. ENTERNASYONALİN YARI-MARKSİZMDEN SOSYAL-FAŞİZME KATETTİĞ1 YOL
(II. Enternasyonal’in kuruluşunun 40. yılı  dolayısıyla)

14. Temmuz, II. Enternasyonal’in kuruluşunun 40. yıl dönümü. Bu yazı ile ben, ELEnternasyonal’in 
detayh analizi­ ni tarihçilere bırakarak, II. Enternasyonal ve. onun önder partilerinin tarihindeki 
temel faktörlere değinmek istiyorum.

II. Enternasyonal’in Ve Onun Temel Direği SPD’nin Kuruluşlarındaki Statüleri

40 yıl önce kurulduğunda II. Enternasyonal, devrimci, Marksist bir örgüttü. II. Enternasyonal kurulduğunda, I. Enternasyonal gibi hastalıklara sahip olmayıp (prudhonizm, bakuninizm), Marksist
enternasyonal olarak  ortaya  çıktı,  ama daha kuruluşunda bile onun içinde  reformist,  oportü­ nist unsurlar vardı.

1914’e kadar 25 yıl süresince il. Enternasyonal’in en gelişmiş, en ileri, önder partisi SPD bile, Marx ve Engels zamanında defalarca sert eleştirilere uğradı. Gotha Progra­ mından (1875) Erfurt Programına (1891) kadar SPD, taki­ batlara ve Bismarck’m anti-sosyalist yasasına rağmen devrim­ ci Marksizme yaklaşmadı, daha çok uzaklaştı. Engels, Erfurt Programı dolayısıyla SPD yönetimini, "kapitalizmin sosyaliz­ me  doğru  barışçıl  gelişeceği"   tezleri  yüzünden  tekrar   sert biçimde eleştirmek zorunda kaldı ve düzenin şiddetle parça­ lanmasının zorunluluğunu dile getirip yazısının sonunu "dü­ rüst oportünizmin belki en tehlikeli olduğu"  görüşü ile bitir­ di.


Bu partinin katettiği süreç, tüm 2. Enternasyonal gelişi­ midir. 1914’teki parçalanış anlaşılmak isteniyorsa bu parti­ nin gelişimine bakılmalıdır.

Alman Sosyal-Demokrasisi

Almanya için 1871 ile 1914 arasındaki zaman, sanayileş­ menin ve kapitalist ekonominin korkunç gelişimi ile karakte- rizedir. Almanya bu zaman içinde  kapitalist gelişmede  sade­ ce Fransa’yı değil,  İngiltere’yi de  yakalayıp geçti ve büyük  bir güç haline geldi. Bu gelişimden sürekli iş bulabilen ve iyi kazanan proletarya da payım, aldı.  "Varlık  bilinci  belirler", bu görece rahat ve güvenceli durum, en ileri ve  bilinçli  Alman işçileri arasında reformist, oportünist hayallerin ve sosyalizme barışçıl, "acısız" geçişin mümkün olduğu görüşü­ nün yayılmasına yolaçtı.

Alman proletaryasının, devrimci Marksizm yolundan reformizm yoluna girmesinde aynı zamanda burjuvazinin, mutlakiyete karşı savaşı yarı yolda bırakmış olması ve prole­ taryanın kendine en yakuı görev olarak; "imparatorluğun demokratikleştirilmesi" ni, insan hakları ve özgürlüğü kazan­ mayı alması da rol oynadı. Demokrasi, herşeyin çaresi ola­ rak görülüp bir fetiş haline getirildi. 
Bunlar objektif etmen­ lerdir.

Bunlara bir de şu sübjektif etmen eklenmelidir:  1889’da

II. Enternasyonal kurulduğunda SPD illegaldi, sosyal-demok- rat olmak bir sürü zorluğa göğüs germek demekti. Bu dönemde partinin yönetim aygıtı pek büyük değildi, ama çoğunlukla çelikleşmiş, tecrübeli proleterlerden oluşuyordu. Aydınlar  arasından gelen birkaçı  da  çoğunlukla çelikleşmiş,sadık tecrübeli unsurlardı. Marx 6 yıl önce ölmüş, Engels yaşıyordu ve gerçek devrimci bir etkiye sahipti. Sonradan revizyonistleşen Vollmar ve ünlü E. Bernstein bile O'zaman­ lar sağlam 
unsurlardı.

SPD, 1890’daki seçimlerde, Bismarkçı olağanüstü yasa­ ların kanlı uygulanmasına rağmen 1.427.000 oy aldı. Bis-  mark gitti. Yeni hükümet, anti-sosyalist kanunu devam  etti­ rip SPD’yi daha da bastırmak, yani onun niceliğine  saldır­ mak yerine anti-sosyalist yasayı kaldırıp SPD’yi legalleştirdi, yani onun niteliğine  saldırdı.

Hükümet yaptığı hesapta yanılmadı. Partinin legalleşme- si, onun içindeki görece az oportünizm, parlamentarizm ve reformizmi aktifleşmeye itti. Sağlam, fırtına gibi gelişen kapi­ talizmin sağladığı pay sayesinde oldukça iyi  bir  durumda  olan proletaryanın üst katmanları, parti hücrelerinde artma­ ya başladılar. Ve parti balık gibi baştan kokmaya  başladı.

‘ Legaileşme ile birlikte  küçük-burjuvalar  partiye  aktılar ve kısa zamanda bir dizi  önemli mevkiyi  ellerine  geçirdiler.  O sıralarda sahneye Bernstein çıktı ve açıktan Marksizmin revizyonunu savundu.  Genç  devrimci jnarksistlerin  desteği ve hatta onların zorlamasıyla eski marksistler Bebe! ve Kautsky, Bernstein’a karşı marksizmi savundular. Tabii bu kararlar da kaldı, pratikte Bernştayncıkk kazandı. Sınıf mücadelesi keskinleştiğinde Bebel ile Kautsky mızrağın sivri ucunu sollara çevirdiler. Sonuç olarak partinin üye sayısı art­  tı ama kalite de  düştü;

Buna paralel olarak  sendikaların  reformistleşmesi büyük öneme sahiptir. Burjuva ve hıristiyan sarı sendikalara karşı oluşturulan "bağımsız" sendikalar, başlangıçta gerçek­ ten devrimci ve enternasyonalist idiler. Partinin İçgalleşmesi ve dönüşümü ile birlikte daha az bilinçli unsurları içinde barındıran bu sendikalar, reformist yolu ve oportünist dönü­ şümü partiden daha hızlı katettiler. Zamanla parti sendika­  lar üzerindeki etkisini kaybetti^ hatta  durum tersine   döndü.

Alman sendikalarının parti üzerindeki bu yön verici etkisi, özellikle 1914 yılında savaşın başladığı kritik günlerde açıkça görüldü.                                      '

II. Enternasyonal ve Sömürgeler

Doğu halkları ile sömürge ve varı-sömürge halkları II. Enternasyonal’de sadece örgütsel sebeplerden değii, ilkesel sebepler yüzünden de temsil  edilmiyorlardı.  II.  enternasyo­ nal önderlerinin çoğunluğuna göre bu halklar önce, modern kapitalist ekonomiye geçmeliler ve "medeni"  batı  devletleri­ ne dahil olmalıydılar. Bu önderler, bu halkları, bağımsızlıkla­  rı uğruna kurtuluş için devrimci mücadeleye bile davet etmi­ yorlardı, onlar sadece baskının hafifletilmesini ve "insancıl" olmasını öneriyorlardı.

II. Enternasyonal ve Savaş  Tehlikesi

II. Enternasyonal "marksist" önderlerinin çoğunluğunun militarizm ve savaş sorunundaki tavırları durumu daha da kötüleştirmektedir. II. Enternasyonal sosyalistlerinin ezici çoğunluğu esasta pasifısttiler ve haklı, haksız  ayrım  yapma­ dan savaşa karşıydılar. Ama onların  ezici çoğunluğu gerçek­ te "saldırı şayaşlarfna karşı, "savunma savaşları"ndan yanay­ dı. Eğer hükümetleri "saldırı savaşı" yürütürse ona karşı sava­ şacaklar, "savunma savaşı" yürütürse, sınıf savaşını bırakıp, burjuvazi ile birlikte "anavatan savunması" yapacaklardı. 1914-18 savaşı bu politikanın nasıl  hüsranla  sonuçlandığını çok açık göstermiştir.

Basamak Basamak

II. Enternasyonal karakteristik özellikleri gözönüne alı­ nırsa,  onun  gelişiminin  çizgisinin' yükseldiğini,   zorunlu  ola­rak basamak basamak, yarı-marksizmden reformizme, opor­ tünizme,  revizyonizme,   sosyal-milliyetçiliğe,   tarihin   en büyük ihanetine, ve nihayet bugün sadece emperyallizmi pro­ leter devrimden koruyan bir sipere, paratonere değil sosyal— faşizme kadar düştüğü görülür.  Bunun  için  II.  Enternasyo­ nal gelişimini karakterize eden bazı gerçekleri göstermek isti­ yoruz.

1 Mayıs Gösterileri

II. Enternasyonal 1. Kongresi kararları arasında, tüm dünya işçileri tarafından sevinçle karşılanan karar, senede 1 günün, 1 Mayıs’ın tüm ülkelerin işçilerin birlik, mücadele, dayanışma günü ilan edilmesiydi. II. Enternasyonal zamanın­ da 1 Mayıs kutlamalarında gerçekten işçiler  hemen  hemen her yerde caddelere çıktılar, ama daha sonra gevşemeler baş­ ladı. .Önce 1 Mayıs’m tatil olması kaldırıldı, gösteriler  akşa­ ma alındı, daha Sonra 1 Mayıs, 1 Mayıs’tan soma gelen ilk pazar gününe alındı,  sonraları sokak gösterileri  iyice  azalıp, iş kapalı yerlerde mitinglere döküldü, buralarda da konu sos­ yal devrim vb.  değil,  sekiz saatlik işgünü,  iş yasaları vb. idi.

Millerandizm Ve Kautsky’nin "Kauçuk"  Kararı

90’h yılların başlarında Fransız meclisinde, ünlü bir hukukçu, küçük-burjuva ve sosyal-reformist olan Alexander Millerand sahneye çıktı. O,  başlangıçtan beri sınıf mücadele­ si diye birşey tanımadı ve sürekli sınıfların işbirliğinin tutarlı savunucusu oldu. 1893 yılında yüzmilyonlarca Frank’m batı­ rıldığı Panama kanalı inşası skandalından, tek temiz parti olarak sosyalistler çıkınca kariyeri yararına o partiye girdi. 1899 yılında Millerand hükümette bakanlık aldı. Aynı hükü­ mette savaş bakanı olarak Paris Komünü’nün celladı Gene­ ral Gallifet  de yer  alıyordu ve böylece Millerand,    Gallifet’-nin iş arkadaşı oldu. Bu, bu tipte (bir sosyalistin burjuva hükümete yeralması) ilk defa oluyordu. 

Bu konuda fırtınalı tartışmalar yürütüldü ve konu 1900 yılındaki II. Enternasyo­ nalin Paris Kongresi’nde ele alındı. Kautsky bu konu ile ilgili bir karar hazırladı, bu karar devrimci unsurların muhalefeti­ ne rağmen kabul edildi. Bü kararı Plehanov o zamanlar çok haklı olarak "kauçuk karar" diye adlandırdı. Bu karara göre; burjuva bir hükümette bir tek sosyalistin yeralması, iktidarı ele geçirmenin normal yolu olarak değil, bilakis geçici istis­ nai, şartların zorladığı bir araç olarak (yani her halükârda yapılabilir) görülüyordu ve karar yetkisi sorun ilkesel değil taktiksel görüldüğünden her ülkenin yetkili organlarına bıra­ kılıyordu. Bu kararın esası ama son paragrafta yatmaktadır, orada her halükârda bir noktada açık tavır takınılmakta ve eğer hükümetin, sermayenin işçilere karşı yürüttüğü mücade­ lede taraf tuttuğu ispatlanırsa hemen hükümetin terkedilme-  si gerektiği belirtilmektedir. Yani daha 29 yıl önce Marx ile Engels’ten sonra Marksizmin büyük teorisyeni olan Kautsky tarafından, sınıflı bir toplumda (bu durumda burjuva), "ser­ mayenin işçilere karşı yürüttüğü mücadelede taraf tutmayan" bir hükümetin olabileceği varsayılmakta ve bu kongre tarafın­ dan kabul edilmektedir. Ama bu karar tartışmayı sona erdir­ medi. Kongreden sonraki yıllarda Millerandlar arttı, mille- randizm salgın bir hastalık gibi yayıldı. Sorun 1904’teki kong­ rede, bu sefer "oportünizme karşı mücadele" düzeyinde ele alındı. Millendarizme kapıyı açan karar, katagorik olarak reddedileceği, sosyalistlerin buıjuva hükümette yeralması yasaklanacağı yerde, partilerin "devrimci" karakterlerinin revizyonizme karşı korunması şeklinde bir karar alınıp, kararda; partilerin, burjuva toplumu  çerçevesi içinde hükümet­ te yeralmak için çaba göstermemesi gerektiği belirtiliyordu (ya­ni yasaklanmıyordu da).

Bebel’in Rus Menşeviklerine Yardım Etme Denemesi

Amsterdam Kongresi’nden 1  yıl  sonra yapılan RSDİP’ir. 2. Kongresi’nde parti Lenin önderliğinde bolşevik- ler ve Martov önderliğinde menşevikler  diye  ikiye  bölündü. Bu bölünmede II. Enternasyonal önderlerinin ezici çoğunlu­ ğu menşeviklerin yanında yeralıp özellikle Lenin’-i bir "bölü­ cü", "sekter", "dezorganizatör" hatta neredeyse bir "anarşist" olarak gördüler. Bebel, Rus menşeviklermin arzusu üzerine bu ayrılıkta Alman sosyal-demokratlarmm hakemlik yapması­ nı önerdi. 

Alman sosyal-demokratları içinde daha o  zaman­ lar rüzgârın nereden estiğini iyi bilen Lenin, tabii ki,bu öneri­ yi reddetti.

Stuttgart ve Diğer Kongrelerde Savaş  Sorunu

Savaş sorunu,-? en aktüel ve acil olarak 1907 Stuttgart Kongresi’nde ele alındı. Bu kongrede Lenin ve  R.Luxem­ burg sallanan reformistlere ve geleceğin sosyal-milliyetçileri- ne karşı birlikte mücadele ettiler. Bu kongrede Fransız Gues­ de, en doktriner tavrı takınıp, her türlü somut ve özel müca­ dele önlemine karşıydılar, onların sloganı; "kapitalizmi yıkar­ sak, emperyalist savaşlara da son vermiş oluruz" du. Alman Bebel, Vollmar ve Fransız Jaurès önderliğinde merkezciler, ulusal savunma savaşlarını savunuyorlardı. Lenin ve R. Luxemburg önderliğinde sol kanatta bulunan devrimci Mark- sistler ise "anavatan savunması" ilkesini reddedip, çıkacak savaşın "kapitalist sınıf egemenliğinin yıkılmasını hızlandır­ mak için"  kullanılmasını önerdiler.

Bebel, Haase ve Adler tarafından;  "savaştan  kaçınma için mücadele, ama buna rağmen savaş çıkarsa savunma savaşlarım destekleme imkanı" tanıyan bir karar ile geldikle­ rinde Lenin ile R. Luxemburg, sonradan kabul de edilen bir düzeltme önerisi getirdiler. Stuttgart Kongresi’nin temel  noktası olan bu  düzeltme,  "savaşı önlemek için  mücadele etme- î yi, ama' buna rağmen savaş çıkarsa onun çabuk bitmesi için mücadele etmeyi ve iktisadi ve sosyal durumu kapitalist sınıf egemenliğinin tasfiyesini hızlandırmak için kullanmayı"  içeri­yordu.

Solların kısmi zaferi olan bu şekilde bir karan II. Enter­ nasyonal önderleri arasındaki nüfuzlu sosyal-milliyetçilerin hoşuna gitmedi ve somut uygulamanın nasıl olacağını her ülkenin partisine bırakan, böylece herkesi memnun eden bir karar daha alındı.

Böylece II. Enternasyonal "anavatan savunucularının elleri, Stuttgart Kongresi tarafından kâğıt üzerinde bile bağ­ lanamadı. 1910 Kopenhag ye 1912 Basel Kongreleri  de önemli değişiklikler getirmedi. Kongrelerde şovenistlerin ellerini bağlayacak ye emperyalist savaşı iç savaşa, devrime dönüştürmeyi görev kılacak bir karar alınmadı.

1914 Yılındaki Çöküş

Bu yapısıyla II. Enternasyonal 1914 yılına yaklaştı ve olması gereken oldu.
II. Enternasyonal önderlerinin ezici çoğunluğu teoride, kapitalizme, emperyalizme özellikle emperyalist savaşlara karşıydılar, ama onlar pratikte "savunma savaşlarından" yanaydılar. Onlar, emperyalizm çağında  emperyalist  devlet­ ler ve devlet grupları arasında, dünya pazarları, sömürgeler, ucuz işgücü ve maden yatakları  uğruna  yürütülen  savaşlar­ dan başka savaşların  olamayacağım görmezlikten  geliyorlar­ dı. Bu şartlar altında hangi emperyalistin saldırdığı hangisi­ nin savunduğunu tartışmak, iki köpeğin önüne kemik atıp bu yüzden köpekler birbirine girdiğinde hangi köpeğin saldırdı­ ğı, hangisinin savunduğunu tartışmak kadar saçmadır. Bu 1914’te ispatlandı.

'     O   zamanlar  ne  oldu   hatırlayalım.  Almanya,   tekniği,

örgütlenme metodlan, sömürge sistemi ile sanayi ve  ticaret­  te öyle gelişti ki, o zamanlar dünya pazarlarının hakimi olan İngiltere’nin kârına elkoymaya başladı. Bu yüzden, arkaların­ da taraftar ülkeler olduğu halde iki kamp  oluştu.

Bu durum, dışa nasıl yansıdı? Sırp milliyetçiler Avustur- ya-Macaristah veliahtım öldürdüler. Avusturya-Macaristan, Sırbistan’a yerine getirilemez ağırlıkta bir ültimatom sunup askerlerini sınıra yığdı. Almanya, bunu destekledi. Rus çarı "slavlar"a hakaret edildiği için onlara karşı çıktı ve ordularım hazırladı. Almanya, Rusya’ya ve onun müttefiki Fransa’ya karşı harekete geçti ve ordularım tarafsız Belçika’ya gönder­ di. İngiltere, "zayıf, küçük,  yaralanmış  Belçika"dan  yana tavır takındı ve ordularım işgalci Almanya ve onun müttefik­ lerine karşı harekete geçirdi. Ondan sonra olaya İtalya, Romanya, Bulgaristan, Türkiye, ABD ve diğerleri de karıştı­ lar ve herkesin birbirini yediği dünya çapında savaş  başladı.

Bu durumda "savunma savaşları" teorisinin savunucuları ne yapacaklardı? Her hükümet, kendi savaşlarının "savunma savaşı”, "barış için" olduğuna dair en ağır yeminleri ediyor, suçu diğerlerine yüklüyor ve işçi sınıfından destek istiyordu. Sonuç, 4 Ağustos kara günü ve SPD’nin, "hükümetinin" tüm isteklerini tamamen yerine getireceğini  açıklamasyıdı.

Aynı zamanda Fransız hükümeti de savaşı önlemek için herşeyi yaptığım ilan edip kendi sosyalistlerine Berlin’de olanları gösterdi ve destek istedi. Ve Fransız sosyal-milliyet- çiîeri de -hatta Fransa’da Marksizmin temelini koyan Gues- de b ile- Alman sosyal-demokratlarının gittiği yoldan  gitti­ ler.

Belçika’da, birkaç yıl öncesine kadar extrem anti-milita­ rist olan, II. Enternasyonal yönetim kurulu başkam Vander- velde, tüm savaş boyunca dışişleri bakam olarak tüm gücünü "anavatanının" savunmasına adayarak "kendi" kralı Albert’in hizmetine girdi. 
Aynı  şey Avusturya’da,  İngiltere’de,  her  yerde  gerçek­leşti. Tarihin en büyük cinayeti gerçekleşti. Düne kadar pro­ leter enternasyonalizmine ve devrimine bağlılık yemini eden milyonlarca proleter, değişik ülkelerin siperlerinde, "savun­ ma savaşları"  adına birbirlerini boğazladılar.

Bir zamanlar kendinden çok şey beklenen II. Enternas­ yonal paçavraya dönüştü ve yolunun bu kısmını  en  onursuz, en korkunç cinayetle kapadı.

Son Aşama
II. Enternasyonal’in 1914-18 olaylarından sonraki gelişi­ mi, dünya proletaryasının genç neslinin belleklerindedir. II. Enternasyonal bu aşamadaki evriminden birkaç önemli ger­ çeği saymak yeterlidir.

Sosyal-demokrat önder Ebert’in, 1918-19 Alman devri- minin kritik anında proleter devrime ihanet etmesi. K. Liebk- necht ve R. Luxemburg’un öldürülmesi. 1919 yılında sos- yal-demokrat cellat Noske’nin birlikleri tarafından Berlin caddelerinde ve diğer sanayi şehirlerinde onbinlerce Alman proleterinin öldürülmesi. Kautsky ve Alman sosyal-demok- ratları tarafından SB’ne karşı en adi en alçak kışkırtma kam­ panyası. Devrimci sendikacıların kovuşturulması ve işletme­ lerden atılması. 
1923 devrimci olaylarında sosyal-demokrasi- nin hain rolü. Berlin’de 1 Mayıs’m yasaklanması ve sosyal- demokrat emniyet müdürü Zörgiebel tarafından işçilere, annelere, kadınlara, çocuklara ateş açtırılması. II. enternas­ yonal önderlerinin, Finlandiya, Macaristan, İtalya, Bulgaris­ tan, Yugoslavya vb. ülkelerde  devrimci işçi ve köylülere  kar­ şı kanlı uygulamalara aktif katılımı. 

Mac Donald ve diğer II. Enternasyonal önderlerinin katılımı ile 1926’da Ingiltere’de genel grev ve madencilerin grevinin bastırılması. Aynı önder­ lerin, İngiliz emperyalizminin Çin’de, Hindistan’da vb. kurtu­ luşları için çarpışan halkları kanla bastırmasını desteklemeleri.
.
II Enternasyonal ile ilgili bu tip örnekler sonsuz uzat bilir. Ama sosyal-demokrasinin Marksizmden sosyal-faşizme gelişimini görmek için bu kadar yeterlidir. O, proletaryaya, emekçi köylülüğe, ezilen halklara, sömürgelere, yarı-sömür- gejere karşı kapitalizmin ve  emperyalizmin  koruyucusu  ola­ rak kalmıyor,  o bizzat celladın kendisidir.
Bunu görmeyen,  hiçbir şey göremez.
"Die Kommunistische Internationale”,
Jahrgang 1929, Heft 27, s. 1534.

Blogger tarafından desteklenmektedir.