«Üçüncü Dünya»nin Birliğine İlişkin Çin Görüşü Gericidir
Enver Hoja
Çin yönetimi, ekonomik-toplumsal ve kültürel gelişme düzeyi, günümüzde sahip oldukları özgürlük ve bağımsızlık derecesine ulaşmak için katettikleri yol ve gerekli süre bakımından her yönden birbirinden farklı «üçüncü dünya» ülkelerinin birliği için çalışmaktadır.
Çin, öğütlediği bu birliği nasıl birşey olarak tasarlamaktadır? Çin yönetimi bu birliğin, Marksist-Leninist yolda ve devrimin ve halkların kurtuluşunun çıkarlarına uygun bir biçimde gerçekleştirilmesi gerektiğini düşünmemektedir. O, bu birliğe burjuva görüş açısından bakmakta, yani, bu birliği, bugün bir emperyalist devlete bağlı olan ama yarın bir diğerine bağlanmak için varılmış anlaşmaları reddedecek olan bu ülkelerin yöneticilerinin yapıp bozdukları anlaşmalar ve ittifaklar aracılığıyla gerçekleştirmeyi tasarlamaktadır.
Revizyonist Çin yönetimi, bu ulusal devletlerin birliğinin ancak, her bir ülkede proletarya ve emekçi kitlelerin, öncelikle bu ülkeye sızmış dış emperyalizme ve aynı zamanda iç gericiliğe ve kapitalizme karşı mücadelesi yoluyla sağlanabileceğini unutuyor. Ancak bu temelde, bu ülkelerin birliği gerçekleştirilebilir ve ancak bu temelde, yabancı emperyalizme olduğu kadar, krallara, yerel gerici burjuvaziye, feodallere ve diktatörlere de karşı birleşik cephe kurmak mümkün olabilir.
Kapitalizmde, burjuvazinin kazançlarını savunmak ve bunları devrime karşı korumak için birlik yalnızca tepeden. zirvede sağlanabilir. Oysa, gerçek birlik, başında proletaryanın bulunduğu halkın birliği, esas olarak tabandan sağlanabilir.
Sözde üçüncü dünyanın bir ülkesinin proletaryasının veya tüm bu ülkelerin proletaryasının, emperyalizme karşı diğer siyasal güçlerle birleşmek için kullanabileceği taktikler elbette reddedilemez. Aynı biçimde, belli bir anda, bir ülkenin burjuva yönetimi ile dış emperyalizm ya da «üçüncü dünya» ülkelerinden birinin gerici yönetimi arasında derin bir çelişki ortaya çıktığında; devrimci güçlerin bu burjuva yönetimle dahi birliği ihmal edilemez.
Tüm bu fırsatlar ve olanaklar, devrimci güçler tarafından incelenmeli ve kullanılmalıdır. İşte bu nedenle, Lenin, sosyalist bir ülke ve uluslararası proletarya tarafından yapılacak yardım farklı durumlar gözetilerek yapılmalı ve koşullara bağlı olmalıdır, der.
Ama, Çinli yöneticiler, sözde emperyalizme karşı koymak için, gerici yönetimlerle tümüyle koşulsuz bir ittifakı savunmaktadırlar. Onlar, emperyalizme karşı olduklarını belirtirken, genel olarak emperyalizmi değil, yalnızca Sovyet sosyal-emperyalizmini kastediyorlar.
Emperyalizmin ve kapitalizmin zayıflaması, günümüzde, dünya tarihinin başlıca eğilimidir. Çeşitli devletlerin emperyalizmin boyunduruğundan kurtulmak için harcadığı çabalar bir diğer eğilimi oluşturur. Bu da emperyalizmin zayıflamasına yol açar. Ama, Çin revizyonist yönetiminin, ülkeler arasında en ufak bir ayırım yapmaksızın, genel ve özel durumları incelemeden mutlaklaştır- dığı bu ikinci eğilim, emperyalistlerin müdahalesinden ve egemenliğinden kurtulmak için verdikleri mücadelede halkların birliğinin doğru yoluna götürmemektedir. Aynı biçimde, Çinli revizyonistlerin, «üçüncü dünya» ile ittifak yaptırdıkları Avrupa’yı «ikinci dünya» ülkelerini içeren bir kıta gibi ele alan diğer bakış açıları da doğru yola götüremez. Bu kapitalist devletier topluluğu, hiçbir zaman, dünya kapitalizminin genel zayıflamasından yana olamaz. Bu amaca, İngiltere’nin aristokrat burjuvazisinin, Batı Almanya’nın intikamcı burjuvazisinin, hilekar Fransız burjuvazisinin ve diğer büyük kapitalist gruplarının yardımı ve işbirliği ile ulaşılabileceğini ileri sürmek, acınacak bir saflıktır.
«Üç dünya» teorisinin taraftarları, bu kapitalist ülkelerin birliğini övmekten amaçlarının, emperyalizmi zayıflatmak olduğunu ileri sürebilirler. Ama bu birlik hangi emperyalizmi zayıflatacaktır? «Üç dünya» teorisinin, sos- yal-emperyalizme karşı birleşik cephe kurmak için kendisine çağrıda bulunduğu emperyalizmi mi? Avrupa’nın kapitalist ülkelerinin, aralarındaki çelişkilere karşın, müttefiki oldukları emperyalizmi mi? Açıkçası bu devletler topluluğunun güçlenmesini öğütlemek, Amerikan emperyalizminin durumunun pekiştirilmesini ve Batı Avrupa kapitalist devletlerinin durumlarının sağlamlaştırılmasını öğütlemektir.
Diğer yandan, Çin yönetimi, «ikinci dünya» devletlerinin sözde üçüncü dünya devletleriyle ittifakını önerirken, bundan bu ülkelerin egemen çevreleri arasındaki ittifakı anlıyor. Ama, bu ittifakların halkların kurtuluşuna katkıda bulunacağını öne sürmek, idealist, metafizik ve an- ti-Marksist bir görüştür. Böyle revizyonist teorilerle kurtuluşları için savaşan geniş halk kitlelerini aldatmak, halklara ve devrime karşı işlenen ağır bir suçtur.
Çin Komünist Partisi, emperyalizmin, sömürgeciliğin boyunduruğunu henüz kırmış ama yeni-sömürgeciliğin boyunduruğuna sokulmuş olan ülkeler arasındaki çelişkileri bilmediğini, görmediğini, anlamadığını ve onlardan yararlanmadığını düşünüyor. Gerçekler, emperyalizmin, bu çelişkileri kendi yararına değerlendirmekten bir an bile geri kalmadığını kanıtlıyor. Emperyalizm bu ülkeleri ve halklarını, bazı özel noktalarda bile birliklerini ger- çekleştirememeleri için aralarında çatışmaya, bölünmeye ve birbirini yemeye kışkırtıyor ve sürüklüyor.
Emperyalizmin kendisi de ölümüne bir mücadele sürdürüyor, varlığını uzatmaya çalışıyor ve alışılmış yöntemlerle buna ulaşamayınca, hegomonyasını ve üstünlüğünü yeniden sağlamak için açık saldırıya ve savaşa başvuruyor.
Çin yöneticileri. Sovyet sosyal-emperyalizmine karşı, «üçüncü dünya» ülkelerini yalnızca kendi aralarında değil, aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri ile de birleştirmek istiyorlar. Başka bir deyişle, Çinli revizyonistler, «üçüncü dünya» halklarına, baş düşmanlarının Sovyet sosyal-emperyalizmi olduğunu ve dolayısiyla da günümüzde ne Amerikan emperyalizmine, ne de bu halkların ülkelerindeki Amerikan emperyalizminin müttefiki egemen gerici burjuvaziye karşı ayaklanmamaları gerektiğini açıkça söylüyorlar. Çin «teorisi»ne göre «üçüncü dünya» devletleri, özgürlüklerini, bağımsızlıklarını ve egemenliklerini sağlamlaştırmak ve burjuvazinin iktidarını devirecek devrimi yapmak için değil, tersine statükoyu korumak için mücadele etmelidirler. Çin revizyonistleri, ulusal kurtuluş davasının ve devrimin çıkarlarına aykırı olarak, ABD ile ittifakı öğütleyerek, bu devletleri bir ihanet uzlaşmasına itiyorlar.
Gerçek Marksist-Leninist partilerin enternasyonalist görevi, tüm bu ülkelerin halklarını ve proletaryasını devrimi gerçekleştirmeye, hangi biçim altında olursa olsun iç ve dış esarete ve baskıya karşı dikilmeye teşvik etmek ve yüreklendirmektir. Partimiz, çoğu «üçüncü dünya» ülkelerinin kapitalist burjuvazisinin en çeşitli biçimlerde bağlı olduğu emperyalizme ve sosyal-emperyalizme karşı, halkların mücadele vermesi için gerekli koşulların ancak böyle yaratılabileceğini düşünmektedir
Ama Çin, ne yapmaktadır? Zaire’de Mobutu ve kliğini korumaktadır. Çin, propagandası aracılığıyla, Sovyetler Birliği tarafından tezgahlanan paralı askerlerin işgaline karşı sözde bu ülkenin halkını desteklediği izlenimini yaratmaya çalışıyor; ama, o, gerçekte Mobutu’nun gerici rejimini destekliyor. Mobutu kliği Amerikan emperyalizminin hizmetinde bir acentadır. Propagandası ve «Zaire lehinde» tavrıyla, Çin, Mobutu’nun Amerikan emperyalizmiyle ittifakını, yeni sömürgeciliği destekliyor ve bu ülkede statükonun korunması için uğraşıyor. Gerçek devrimcilerin görevi, emperyalistlerin aracı olan gerici yöneticileri savunmak değildir, tersine, Zaire halkını, Mobu- tu’ya, yerli sermayeye ve Amerikan, Fransız, Belçikalı veya diğer emperyalistlere karşı, özgürlüğü ve egemenliği için mücadeleye teşvik etmektir.
Zaire’de Mobutu’ya karşı olduğumuz gibi, Angola’da da Neto ve ortaklarına karşıyız. Çünkü, Sovyetler Birliği ile Neto Angola’da ne yapıyorlarsa, Amerika Birleşik Devletleri ile Mobutu da Zaire’de aynı şeyi yapıyorlar. Bu iki ülkedeki durumun gelişimi incelendiğinde, sömürgelerin ve pazarların paylaşılması için süper devletler arasındaki rekabetin burada nasıl kendini gösterdiği açıkça görülür. Biz ne Neto’yu, ne de Sovyetleri destekliyoruz, ama onlara karşı mücadele ederken, Angola halkının düşmanları olan Amerikan emperyalizmini ve onun paralı askerlerini de destekleyemeyiz. Her durumda, her koşul altında ve her zaman, devrimci halkları desteklemeliyiz. Zaire ve Angola’da, süper devletlerin boyunduruğunu kırmaları için, yalnızca bu ülkelerin halklarını desteklemeliyiz.
Zaire’nin devrimcilerine ne salık verilmelidir? Çinli revizyonistlerin önerdikleri gibi bu ülkenin halkının emperyalizm tarafından daha fazla ezilmesi için Mobutu ile bir uzlaşma yapmaları mı? Hayır, Marksist-Leninistler ne Zaire halkına ne de başka bir halka bu tür bir uzlaşma öğütleyebilirler.
Örnek olarak Çin’in Pakistan’daki siyasetini ele alalım. Her zaman zengin burjuvazinin ve büyük toprak sahiplerinin egemen olduğu hanların Pakistan’ı, Çin’in sözde müttefiki oldu. Ama Çin’in Pakistan’a yaptığı yardımın devrimci bir niteliği yoktu. Bu yardım, Nehru, Gand- hi kliği ve gerici para babalarının Hint halkını ezdiği gibi, bu ülkenin halkını vahşice ezen Pakistan’ın gerici ve büyük toprak sahibi burjuvazisinin güçlenmesine katkıda bulunmuştur. Zülfikar Ali Butto Hükümeti de bir istisna değildir. Önce Doğu Pakistan Batı Pakistan’dan ayrıldı. Hindistan, Doğu Pakistan halkıyla, Batı Pakistan’da egemen olan gerici burjuvazi arasında var olan derin çelişkilerden yararlanmayı bildi. Hindistan, bu çelişkileri, Doğu Pakistan halkını Ali Butto’nun Pakistan’ına karşı ayaklanmaya götürecek kadar kışkırttı. Bu dönemde Beng- ladeş adını alan Doğu Pakistan’da, sözümona demokrasi ve halkın çıkarlarının savunulması için mücadele eden Mucibur Rahman hükümeti kuruldu. Ama bir sabah Muci- bur Rahman Amerikan emperyalizmine yakından bağlı unsurlar tarafından öldürüldü. Şimdi Ali Butto da devrildi. Böylece Çin’in dostu ve müttefiki, Pakistan’ın en büyük toprak sahibi ve en zengin adamı diğer gericiler tarafından tezgahlanan bir darbe ile devrilmiş oldu.
İktidara gelen bu muhalefet nedir ve bunun içinde kimler yer alıyor? Sözkonusu olan bir kez daha askerleri, kapitalistleri ve büyük toprak sahiplerini kapsıyan gerici bir güçtür. Onlar, sınıf çıkarlarının ve kendilerinin de gerek Amerika Birleşik Devletleri’yle, gerek Sovyetler Birliği ile, gerekse Çin ile kurmuş oldukları ilişkiler sonucu gerici iktidarı sıkı sıkıya ellerinde tutmaya çabalıyorlar. Bu koşullarda, Çinli yöneticilerin yaptığı gibi. Pakistan halkına, bir egemen kliğin diğerinin yerine geçmesi için,burjuvazinin siyasal güçlerinden biri ya da diğeri ile sıkı ittifaktan ve bu güçlerden biri ya da diğerini desteklemekten sözetmek, Pakistan halkına devrimin doğru yolunu göstermek değildir. Doğru yol, Butto ve rakiplerinin oluşturduğu iki ateş arasındaki halktan, bu ikisini de boğabilecek ve Pakistan’da var olan, aynı hamurdan yapılmış bu iki kliği yakabilecek, güçlü, devrimci ateşi yakmasını istemektir. Bu iki cephede süren mücadelede bu çelişkilerden yararlanmayı başarmak Pakistan halkına düşer.
Aynı şeyleri sözde üçüncü dünya ya da bağlantısızlar dünyası ülkelerinden birçoğu için söyleyebiliriz.
Çin yönetimi yalnızca Marksist-Leninistlerle olan dostluk ve ittifaklarında değil, aynı zamanda burjuva kapitalist devletlerle olan ittifaklarında da pek şanslı değildir. Acaba Çin’in neden hiç şansı yok? Çünkü onun siyaseti Marksist-Leninist değildir, çünkü onun yaptığı çözümlemeler ve bundan çıkardığı sonuçlar yanlıştır. Bu koşullar altında «üçüncü dünya» halkları, kendilerini kanatları altında toplamak isteyen Çin’e nasıl güven duyabilirler?
Yalnızca proletarya diktatörlüğü, yalnızca Marksist- Leninist ideoloji, yalnızca sosyalizm, halkları ayıran ve bölen her şeyi yok ederek onlar arasında içten bir sevgi, sıkı bir dostluk ve çelikten bir birlik yaratabilir. Halklar arasında birliği ve dostluğu sağlamak, sorunları en iyi bir biçimde, halkların çıkarlarına en iyi cevap verecek biçimde çözümlemek için, köleliğin ve statükonun korunmasına yarayan, bilim düşmanı, halk düşmanı ve oportünist «denge» teorisinin ifadesi olan sözde siyasal dengenin yaratılması adına, Mobutu, Butto, Gandi gibi yoz- laşmış burjuvalara ne ufak bir ödün verilmeli, ne de herhangi bir yardım yapılmalıdır.
Biz Marksist-Leninistler yeni sömürgeciliğe karşı, her ülkedeki baskıcı kapitalist burjuvaziye karşı, yani halkları ezenlere karşı mücadele ediyoruz. Bu mücadele ancak gerçek komünist partiler, proletaryayı ve emekçi kitleleri harekete geçirir, örgütler ve yönetirlerse başarıya ulaşabilir. Esin kaynağı, yüz biçimde yorumlanabilen, yüz bayrağa bürünmüş kaypak bir esinlenme değil de, devrimci Marksist-Leninist esinlenme ise parti, proletaryanın ve kitlelerin yöneticisi görevini başarıyla yerine getirebilir. Gerçek sosyalist ülkenin Marksist-Leninist partisi, yalnızca kendi ülkesinin çıkarlarından yola çıkmaz, dünya devriminin çıkarını da sürekli gözönünde tutar.
Çin’in «Üç Dünya» Teorisi ve Yugoslavya’nın «Bloksuz Dünya» Teorisi Halkların Devrimci Mücadelesini Baltalıyor --->>>