Kominternde Faşizm Üzerine tartışmalar -Sosyal Demokrasi
1933
FRİTZ HECKERT
SOSYAL-DEMOKRASİ HÂLÂ BURJUVAZİNİN TEMEL TOPLUMSAL DAYANAĞI MIDIR?
Sosyal-demokrasinin, burjuvazinin temel toplumsal dayanağı olup olmaması, bu partinin iktidardan alınmasına veya dağıtılmasına bağlı değildir. Sosyal-demokrasinin programı, stratejisi, taktikleri temelinde oluşan bu komünist tanım eskiden olduğu gibi şimdi de doğrudur, sosyal-demokrasi sadece iktidarda olduğu sürece burjuvazinin temel toplumsal dayanağı olabilir gibi teoriler, temelden yanlış ve pro letaryanın devrimci mücadelesi için zararlıdır.
Sosyal-demokrat politikanın iflası sonucu bu partiden kitlelerin kopuşunu gören sosyal-demokrat yazarlar, kitleleri kendi etrafında tutabilmek için manevraya girdiler, Viyana "işçi gazetesi"nin "sosyal-demokrasinin sonu" diye başlayıp, "eski Alman sosyal-demokrasisi öldü. Yaşasın savaşan Alman işçi sınıfı'' diye bitirdiği gibi. Bu eski sosyal-demokrat önderlere kitleleri yemden kandırmanın yolunu açmaktadır. Onlar hâlâ önemli bir kitleyi etkilemekte ve bunu faşizme karşı devrimci birlik cephesinin kuruluşunu engellemek için kullanmaktadırlar. Bu değişik durum altında da sosyal-de- mokrasinin, burjuvazinin temel toplumsal dayanağı olduğundan şüphe edilemez.
Bu formülasyonun doğruluğundan şüphelenen komünistler varsa, onlar bununla, kitleleri kandırmada sosyal-demokrasinin kullandığı manevrayı desteklemektedirler.
Sosyal-demokrat partinin ölümü, onun ideolojisini dedeğiştirdi mi? Bununla ilgili "Neue Vorwârts"te şunlar yazılı: "sâdece eski sosyal-demokrat aygıt parçalandı. Demokrasi despotluk tarafından kaldırıldıktan sonra onun yerine devrimci sosyal-demokrasi geldi."
Sosyal-demokrasinin burjuvazinin temel toplumsal dayanağı olduğu tespiti, komünistler tarafından, iddia edildiği gibi kitlelerin gözünden sosyal-demokratları düşürmek için ortaya atılan bir küfür değil, varlığı uğruna mücadele eden burjuvazinin çıkarma sosyal-demokrasinin oynadığı rol yüzünden yapılmış ve sosyal-faşizm tanımı ile aynı temele sahip olup sosyal-demokrasinin gerçek karakterini ortaya sermektedir.
Lenin, Alman komünistlerine daha 1921 yılında "Batı Avrupa ve Amerika’da burjuvazi, proletarya içinde bir dayanağı olmadan (II. ve II 1 /2 Enternasyonalin burjuva ajanları) iktidarı elinde tutamaz" diye yazmıştı. Sosyal-demokrasi nin neden burjuvazinin temel sosyal dayanağı olduğu sorusu burada yanıtlanmaktadır. Sosyal-demokrasinin görevi proletarya içine burjuvazinin etkisini taşıyıp proletaryanın mücadelesini parçalamak ve ona ihanet etmektir. Lenin’in yazdığı nın doğruluğunu geçen yıllar ispatlamıştır. İktisadi kriz mevcut krizi daha da derinleştirip burjuvazinin bir dizi ülkede, demokratik egemenlikten açık faşist diktatörlüğe geçmesine yol açtı.
Sosyal-demokrasi bu yolda burjuvazinin çıkarlarını adım adım takip etti, burjuvazi proletaryaya karşı ne kadar kararlı şekilde faşist metodlar uyguladıysa, sosyal-demokrat- lar o ölçüde faşistleştiler. Bu sadece sosyal-demokrasi de burjuvazinin mücadele örgütlerinin aktif desteği olmadan kesin başardar kazanamaz. Bu örgütler birbirini dıştalamaz, aksine tamamlarlar."
Sosyal-demokrasi, sosyal-reformizmden sosyal-şovenizme, sosyal-ihanetten de sosyal-faşizme vardı.
30. Ocak 1933’de faşistlerin iktidarı alması sosyal-demokrat siyasetindoğrudan sonucudur. Burada sosyal-demokrasinin, Brünning-hükümetinin düştüğü 1932 yazından beri yaptıklarını tekrar ortaya koymak istiyoruz.
20 Temmuz 1932’de Hitler’in öncülü Papen, Prusyah soşyal-demokrat hükümeti düşürdüğünde KPD, sosyal-demokratlara, reformist sendikalara, faşistlerin saldırılarını geri püskürtmek için genel grev önerisi yaptı. Sosyal-demokrat önderler bu öneriye, komünist "felaket politikacılarının provokasyonlarına" gelmeyin diye üyelerini uyararak yanıt verdiler.
Komünistlerin önderliğinde DSM (Devrimci Sendikal Muhalefet), Papen hükümetinin ücretleri kısma saldırısına karşı grevler örgütlerken sosyal-demokratlar'grev kırıcılar olarak ortaya çıktı.
1933 başlarında burjuvazinin saldırısı gittikçe artan ölçülerde gelişirken, sosyal-demokrat işçilerin bir kısmının bile gelen tehlikenin büyüklüğünü görüp birlik cephesinin kurulmasını, faşizme karşı devrimci mücadeleyi talep ederlerken sosyal-demokrat önderler, yeni bir sabotaj manevrası ile bundan kaçtılar. 30. Ocaktakı komünistlerin yineledikleri birlik cephesi ve genel grev önerisi şiddetle red dedildi. Sosyal-demokrasi, faşizme karşı mücadele sloganı yerine bekleme ve iflas etmesini bekleme sloganını ortaya attı lar. Ama Hitler, sosyal-demokrat sloganların "gerçekleşmesi ni” beklemedi ve sosyai-demokrasiyi iyice teslim olmaya zor ladı. 1 Mayıs’ta sendika önderleri topluca Hitler kampına git meyi denediler, Hitler bunu, tüm sendikaları birleştirerek yanıtladı. 17 Mâyıs’ta sosyal-demokrasi bir adım daha ileri gitti, Hitler ile barışabilmek için mecliste tüm Hitler politika sını onayladı. Bunlar, sosyal-demokrasinin rolü üzerine bizim tezimizi ispatlamak için yeterlidir.
Bizim sosyal-demokrasiyi değerlendirmemizin doğruluğuna şüpheciler, sosyal- demokrasi yasaklanana ve parçalana na kadar evet diyeceklerdir. Biz buna; ilkesel olarak sosyal- demokrasinin rolünde hiçbir şeyin değişmediği, sosyal-demokrasinin bııgünkü şartlar altında da hâlâ burjuvazinin temel toplumsal dayanağı olduğu şeklinde cevap vereceğiz. Faşistler tarafından iktidarın alınması, burjuvazinin sağlamlığının, istikrarının ve bu yüzden sosyal-demokrasiye artık ihtiyaç duymadığının bir işareti değil mi?
Kapitalizmin faşizme, göreceli istikrarın arifesinde değil, yem bir devrimler ve savaşlar nöbetinde, kapitalizmin Almanya’da çöküşünün ortaya çıktığı bir zamanda başvurduğu unutulmamalıdır. Bu durum burjuvazinin önüne ya yığınların artan yoksullaşması temelinde kapitalizmin varlığının devamı, ya da kapitalizmin yıkılıp sosyalizmin kurulması seçeneğini koydu.
Bu durumda proletarya, krizden devrimci bir çıkış olarak sosyal devrim için çalıştı.
Burjuvazi bu alternatifin bilincindedir. Kendi durumunu kurtarmak için açık faşist diktatörlüğe gitmiştir.
Sosyal-demokrat önderler de bunu çok iyi kavrıyorlar, proleter devrim olgunlaştığından, açıktan faşistleşen burjuva devleti takip ediyorlar. Sosyal-demokrasi, "Eğer benim faşizm ile proletarya diktatörlüğü arasında seçme hakkım olsa faşizmi seçerdim" diyen Edward Bernstein’ı takip ediyor. Bir sürü ünlü sosyal-demokrat, seçim gününü bile bekle- meyipj çok önceden faşist cepheye geçtiler (August Winnig, Grützner, Bergemann vb.). Mussolini’nin İtalya’da faşist birleştirmeyi gerçekleştirmesi için 6 sene geçti, Hitler bu süreci 6 ayda gerçekleştirdi. Almanya’da sosyal-demokrasi, faşizme yolu hazırlamak için herşeyi yaptı.
Sosyal-demokrasinin şimdiki "muhalif önderleri bunu biliyorlar ve işçileri kandırmak için, suçun sosyal- demokrasi de olmadığını, eski sosyal-demokrat önderlerde olduğunu, önderlerin değişmesinin, siyaseti de değiştireceğini açıklıyorlar. Bu yeni "muhalif' önderler, düne kadar Hitler’in çizmesi ni yalayan, mecliste 67 sosyal-demokrat milletvekilinin Hitler’e oy vermesini "hoş gören", "Vorwärts"in baş sorumlusu Stampfer ve Wels’lerdir. Şimdi onlar, sağ salim geldikleri dış ülkelerde "faşizme karşı savaşçılar" olarak ortaya çıkıyorlar. Stampferci radikal sözler ve sosyal-demokrasinin devrimci dönüşümü, siyasal üçkâğıtçıların, yığınların gözüne fırlattıkları kumdan başka birşey değildir.
Örnek olması için bu "yeni", "daha iyi" sosyal-demokrat önderlerin bazı yeni yazılarından alıntılar yapıyoruz:
"Alman sendikalarının kaderinin esas suçlusu Rus komünizminin Alman işçiler arasında oynadığı roldür. Ama geçmiş hükümetlerde, özellikle Prusya’da sosyalistler suçun büyüğüne ortaktır" (Çekoslovak Sendikalar Birliği gazetesi içindeki, "Alman sendikalarının kaderi" başlıklı makaleden.)
Önder Wels, Praglı gazetecileri karşdarken şu açıklama yı yaptı: "Nasyonal-Sosyalist partinin devrilmesi an işidir, ama onun yerine bolşevik bir Almanya kurulmamalıdır. Bunun için demokratik
bir örgüt hazır olmalıdır. Rusya’nın dışında bir veya birkaç ülke daha bolşevik olursa dünyada hayat durur”.
"Neue Vorwärts"in 3. sayısında bir "sol" sosyal-demokrat, faşizmin bir çıkış yolu bulamadığına ve kitleleri kandırdı ğına değindikten sonra devamla: "Artık her mücadele illegal yürütülmek zorunda olduğundan karanlık varlıkların harekete sızması özellikle kolaydır ve işçilerin büyük bölücüsü doğu daki ulusal bolşevizm harekete el atabilir. Alman işçileri böy lelikle bir felaketten diğerine sürüklenecektir." Sonuç olarak o sosyal-demokrasinin bolşevizme karşı baraj oluşturmasını öneriyor.
Breitscheid da aynı görüşleri 21 Haziran 1933 tarihli makalesinde geliştiriyor: "Marksist sosyalizm demokratik olarak kalmalıdır. Kahverengi çetelerin şiddetinin sadece şiddet ile yıkılacağı, Hitler-diktatörlüğünün karşısına proleter diktatörlük konulması gerektiğine inanan işçilerin bakışı insalcıl- dır, ama şiddetin tek başına siyaset olamayacağı ve bir diktatörlüğe karşı başka bir diktatörlük bayrağı altında savaşma nın harekete epey güç kaybettireceğini göstermek bizim görevimizdir.
Demokrasi için mücadelemizde biz, özgürlük ve adaletin sadece boş bir laf olmadığı yerlerdeki insanların sempati ve desteğini umud ediyoruz."
Bu görüşlerden, yeni önderleri ile sosyal-demokrasinin, gerçekte eski politikayı sürdürmek istedikleri görülüyor. Hit- ler düştüğünde, proleter devrime karşı burjuvaziyi koruyabilmek için II. Enternasyonalin yardımıyla aygıt yeniden oluşturulmalıdır. Sosyal-demokrasinin, burjuvazinin temel toplum- sal dayanağı olma rolünü oynamaya devam ettiği ve edeceği çok açıktır.
Hitler, işçilerin belirleyici katmanlarını kendine katamamıştır, katamayacaktır da. Bu burjuvazinin egemenliğini tehdit etmektedir, bu yüzden burjuvazi sosyal-demokrasiye işçi sınıfını bölme görevini devam ettirme görevini havale etmek tedir. Bu iş, şu an, işçilerin gözünden tamamen düştüğü için eski tarzda yapılamayacağından yeni yöntemler denenmekte dir. Bu amaca en uygun en etkili çare sosyal-demokrat önderlerin, yığınların devrimci mücadelesini durdurma taktiği dir. Bu kendisini "bekleyin", "iflas etmesini bekleyin" sloganlarında göstermektedir, yani; işçiler dikkatli olun, susun. Hitlerin kendiliğinden düşeceği gün gelecektir.
Bu pasif bekleme yönteminin en tipik temsilcisi Otto Bauer’ûir. "Demokrasi uğruna" başlıklı bir makalesinde o, neden burjuva diktatörlüğü yerine proleter diktatörlüğün gelmemesi gerektiğini açıklarken şöyle diyor: "Avusturya’lı işçi ler 1919’da proletarya diktatörlüğü için ayaklanmaya cesaret edemediler, etselerdi, Macar işçileri gibi felakete sürüklenirlerdi. Ve o zaman şartlar şimdikinden daha iyiydi, o zamanlar biz Macar ve Bayern sovyet diktatörlüklerinin ortasındaydık, şimdi ise İtalyan ve Alman faşizminin ortasındayız"! Böylece o, o zamanki sosyal-hain politikayı ve şimdiki hiçbir şey yapmama politikasını haklı çıkarıyor. Devamla o şöyle diyor: "Bugün seçim demokrasi ile proleter diktatörlüğü arasında değil, demokrasi ile faşist diktatörlük arasındadır."
Kapitalist istikrarın son devresinde yeni bir hain sosyal-demokrat teori.
II. Enternasyonal tümünün durumu böyle. Fransa, İngiltere, İsviçre, Hollanda, Çekoslovakya, Danimarka, İsveç’te ki sosyal-demokratlar adım adım Wels ve Breitscheid’ların Almanya’da gittikleri yolu gidiyorlar. "Sol" sosyal-demokrat- ların durumu da aynıdır. Onlar sosyal-demokrasinin iflasın dan bir tek ders çıkardılar; işçi sınıfının bölünmesi, sınıf mücadelesinin ve proleter birlik cephesinin engellenmesi.
İşçi sınıfının kurtuluşu proleter devrim ile mümkündür. Bu yüzden işçilere, şimdiki durumdan kurtulmanın tek çare sinin, Lenin’in Ekim Devrim’i ile proletarya diktatörlüğüne gittiği yolun olduğu kavratılmalıdır. Ama sosyal-demokratlar hâlâ büyük bir işçi kitlesini etkilemekteler, onları kazanma dan önemli adımlar atmamız mümkün değil, bu da sosyal-demokrasinin tümüne karşı mücadele ile olacaktır!.
Son zamanlarda sosyal-demokrat işçilerin, önderlerinin izlediği siyasetten memnun olmadıkları, iyi önderlere sahip bir parti istedikleri duyuluyor. SPD’nin resmi politikasına karşı gerçek bir mücadeleyi gerektiren bu iş sadece kafalar daki bir hayaldir. KEYK’in son kararında söylendiği gibi, Alman işçi sınıfının geri çekilmesinin sorumluluğunu sadece Önderler değil onları takip eden sosyal-demokrat işçiler de taşımaktadır.
"Tek düşman, tek cephe, tek zafer" sloganı da yanlıştır, bununla açıklık sağlanamaz. Bu slogan ile sosyal-demokrasi nin burjuvazinin temel toplumsal dayanağı olduğu ve o işçi sınıfından tamamen izole edilene kadar bu rolü oynayacağı komünist tezi tasfiye edilmektedir.
"Tek düşman" ne demektir? Hitler tarafından yasaklandıktan sonra sosyal-demokrasi, burjuvazinin düşmanı mı oldu? Sosyal-demokrasinin tüm pratiği bunun tersini ispatla maktadır. "Tek cephe" acaba bizim, Stampfer ve onun siyaseti ile hemfikir olduğumuz ve sosyal-demokrat işçilere onun hain, ajan rolünden bahsetmeyeceğimiz anlamına, mı geliyor? "Tek zafer" acaba bizim. _Wels ve Loebe ile birlikte Hitler ve kapitalizm üzerinde zafer kazanacağımız anlamına mı geliyor?, Bu slogan kafaları karıştırmakla, sosyal-demokrasi ile komünizm arasındaki ortadan kaldırılamaz zıtlıkları sil mekte ve sosyal-demokrat işçiler arasında, sosyalizm için savaşmak istiyorlarsa, partilerinden ayrılmak zorunda olmadıkları hayalini yaymaktadır..
Sosyâl-demokrasinin böyle hatalı sloganları nasıl kullan dığı, aşağıdaki Rus menşeviki Garvy’nin makalesinden yapı lan alıntı göstermektedir:
"Tek hedef, tek düşman, tek kitle tabanı". Farklı olan atılacak adımlardır. Diktatörlük ya da' demokrasi, - biz hedefe sadece komünizmi aşarak varacağız”! Görüldüğü gibi bu slogan birlik' cephesine değil, onun parçalanmasına yardımcı olmaktadır.
İşçi sınıfı için gerçekte tek düşman vardır: Faşist burjuvazi ve onun temel toplumsal dayanağı olarak sosyal-demokrasi. Bu düşmana karşı proletarya önderliğinde geniş yığınların devrimci birlik cephesi mücadelesi yürütülmelidir, ama sosyal-demokrat parti ile birlikte değil, ona karşı.
Faşizme karşı mücadele, işçilerin gücünün büyük bir yoğunlaşmasını gerektirmektedir, bu da sosyal-demokrasinin rolü üzerine tam bir açıklığı gerektirmektedir. SPD’nin kovuşturulması ve parti aygıtının parçalanması bize onun, burjuvazinin temel toplumsal dayanağı olduğu şeklindeki tarihsel rolünü -işçi sınıfının bölünmesi, sınıf savaşının boğulması- ve onun bu rolü sonuna kadar oynayacağını unutturmamalıdır. O böyle davranmazsa, sosyal-demokrat olmazdı.
"Die Kommunistische Internationale",
Jahrgang 1933, Heft 13, s. 571,