Header Ads

Header ADS

Kominternde Faşizm Üzerine tartışma - FREIMUTH

24. Oturum, Konu: FAŞİZM
Konuşmacı: FREIMUTH

Yoldaş Bordiga konuşmasında İtalya’daki faşizm üzeri­ ne çok ayrıntılı bilgi verdi. Bana göre orada sorunun özü ber­ rak ve kesin biçimde konulmadı.  Faşizmin  oluşum  tarihine ve sebeplerine bakmamız yeterlidir.

Faşizm, savaştan sonra oluşaıf devrimci dalgaya karşı gerici bir karşı-devrim saldırısından başka birşey değildir. Savaş, orduların birbirini yenmeleri yüzünden değil, savaş içinde devrimci hareketler patladığından ve burjuva düzeni tehdit ettiğinden bitti. O zamanlar, en akıllı burjuva politika­ cılar, bolşevizm tehlikesini bertaraf edip kurulu düzeni kur­ tarmak için en akd almadık kampanyalara giriştiler. Kasım 1918’den  1920’ye kadar Almanya’nın  tüm  meydanları anti bolşevik ilanlar ile doldu. Devlet ve kapitalistler her türlü araçla bu burjuva pasifist partileri desteklediler. Bu kampan­ yanın en ön sırasmda  sosyal-demokratlar  duruyordu.  Belli bir anlamda işbölümü yapıldı. Anti-bolşevik liga, "bolşevizm geliyor, evlerimizi, barınaklarımızı yıkacak” diye küçük buıju- vaziyi korkuturken, Kautsky’nin görevi, işçiler, askerler ara­ sında bedavaya geniş çapta dağıtılan broşürler ile şaşkınlık yaratmaktı ve oldukça başarılı da oldular. Tüm bu propagan­ da ve önlemlere rağmen demokratik-pasifist partilerin devlet gücü, 1918-19’daki bolşevik saldırıya  karşı  koymaya yetme­ di. Ancak Ebert-Scheidemann’larm sözümona devrimci hükümetinin görevlendirdiği cani Noske’nin eski subaylar­ dan, gerici, krala sadık bölüklerden oluşturduğu çetelerin sal­ dırılarından sonra Berlin, Hamburg, Bremen, Düsseldorf, Münih’te ayaklanan devrimci proletarya yenildi. Ve orada Almanya’da faşizmin ilk temelleri  atıldı.

İtalya’daki ve Almanya’daki olayları karşılaştırırsak, faşizmin, proletaryanın devrimci ayaklanmasına karşı bir kar­ şı hareket olarak oluştuğunu görürüz. Küçük veya  büyük  tüm burjuvazinin sınıf egemenliğinin korunması için faşizme ihtiyacı vardır. Sosyal devrim, kapitalist karşı-devrimi doğur­ muştur. Devrimci proletarya sadece kendi deneyimlerinden değil, karşı-devrim tarihinden de öğrenmelidir. Faşizm, raporda ve Bordiga’mn könuşmasmda belirtildiği gibi küçük burjuvazinin kendi başına uyguladığı milliyetçi bir politika değildir. Faşizm, kapitalist düzeni korumak, karşı-devrimci mücadeleler ile devrimi yenmek için burjuvazinin bir müca­ dele biçimidir. 

Küçük ve orta katmanların bu mücadelede burjuvazi tarafından kullanılışı faşizmin bu özünü değiştir­ mez.

Ben, kabaca Almanya’daki faşizmin gelişimine değin­ mek istiyorum.  Bunu 4 aşamada ele  alabiliriz.
Birinci aşama olarak, Ebert ile Kapp arasındaki dönemi kapsayan ilk "devrimci"  hükümet ile Kapp darbesi  arasındaki dönemi alabiliriz. Bu dönemde devrimci proletaryaya karşı, kurulu kapitalist düzeni ve burjuva-sosyal-demokrat hüküme­ ti korumak için hükümetin onayıyla çeteler  oluşturuldu.  Ruhr işçileri madenlere, Hamburg işçileri tersanelere elkoy- muştu. İşçiler ancak bu çeteler ve eski ordunun karşı-devrim- ci subayları ve generalleri sayesinde   yenildiler.

Ama bu çeteler, burjuva-sosyal-demokrat  hükümete uzun süre itaat etmediler ve onu devirmeye kalkıştılar. Faşiz­ min ilk özelliklerini taşıyan örgütlenmeler bu  örgütlerdir.

İkinci aşama olarak Kapp darbesini, bu darbe karşısın­ da hükümetin korkusunu ve kendi yarattıkları 
örgütlere kar­  şı savaşmak zorunda kalışlarını alabiliriz. İşçiler genel greve çağrıldı ve işçilerin bu mukavemeti karşısında darbe başarı­ sızlığa uğradı, darbeciler dağıtıldı ama kısa zamanda illegal olarak tekrar örgütlendiler.

Bunlar değişik isimler altında legal ve illegal örgütlen­ dikten sonra darbe, komplo, terör ile iktidarı ele geçirmeye çalıştılar. Proletaryaya saldırıya geçmeden önce bunlar, demokratik-pasifist hükümet ile hesaplaşıp hakimiyeti ele geçirmek istiyorlardı. Suikastlerle Erzberger ve Rathenaü’yu öldürdüler.  İşçiler buna çok büyük tepki gösterdiler.

Bu, faşizmin bireysel terör dönemi olan ikinci aşama, faşizm kitle hareketi haline gelene kadar sürdü. Faşistler bireysel terör ile ve tüm yapılanmalarını temelden değiştir­ meden iktidara gelemeyeceklerini anlamışlardı.

Faşistler her yerde Marksizme karşı mücadele ettikleri­  ni anlatıyorlardı. Ama Marksizmi hiçbir  hareket  faşizm kadar haklı çıkarmadı. İşçiler, birkaç yılda Marksizmi bu derecede haklı çıkaran faşist hareketin aldığı biçimler, eği­ limler, nitelikler sayesinde birkaç on yılda edinebilecekleri tecrübeye kısa zaman dilimi içinde  kavuştular.

Faşizmin üçüncü aşaması olarak onun yığın hareketi haline geldiği dönemi alabiliriz. Faşist hareket ilkönceleri Güneyde  olmak  üzere  politik  partiler  kurmaya  başladı. İlle kurulan faşist parti, Münih’teki Nasyonal Sosyalist İşçi Parti­ si’dir. Faşizm ilk kurduğu partiye işçi partisi adını vermiş ve karşı-devrimci eylemlerinde kullanmak için ilkönce işçilere yönelmiştir.

İkinci kurulan faşist parti, Kuzeydeki "Alman Halkı Özgürlük Partisi"dir. Bu parti de liberal burjuvazinin  özgür­ lük hareketini çağrıştırmaktadır. Bunlar faşist hareketin Almanya’daki en güçlü partileridir. Faşistler, siyasetlerini burjuva düzenin çöküşü üzerine kurdular. Faşizmin hedef aldığı partiler aslında faşizmin doğmasına yardım eden parti­ lerdi. Sosyal-demokratlar, merkez ve pasifist küçük-burjuva hükümet, işçilere ve küçük burjuvaziye karşı uygulanan geri­ ci uygulamaları Versay Anlaşması ve savaş tazminatları gerekçesi ile zorunlu ve haklı gösteriyorlardı. 

Faşist  hareket bu savaş tazminatları sorununda, işçiler ve küçük burjuvazi arasında çalışacağı konuyu ve dış politika programım  buldu.

Burada ben kısaca faşizmin programına değinmek istiyo­ rum. Dış politikada faşistler Versay Anlaşması’nm iptalini, Fransa ve İngiltere’ye karşı intikam savaşım, Ruhr bölgesi işgaline karşı aktif mukavemeti savunuyorlar. İç politikada, Marksizme, Yahudiliğe, tefeci kapitalizme, parlamentarizme karşı olarak halkın, Cermenlerin diktatörlüğünü savunuyor­ lar.  Tek bir platformda anlaşmış değiller.

Hıristiyanlığa karşı mücadele edip, Vödan kültürüne, yani Cermen barbarlığına geri dönmek isteyenler, faşist ırk öğretisi itibarıyla gen toplumuna geri dönmek isteyenler var. Savaş öncesi monarşiye geri dönmek isteyenler olup, buna karşı çıkıp safkan Almanların diktatörlüğünü savunanlar var. Bu diktatörlüğün nasıl birşey olacağını Hitler’in  kendine örnek aldığı Mussolini’de görebiliriz. Bu akım  orta ve  yük­ sek dereceü okullarda öğretildiği üzere köklerini tarihte ve ideolojide aramaktadır.  Gelecek geçmiştedir.

Ama bu programla faşizm, işçileri ve orta katmanların ileri  unsurlarını  kazanamayacağım bilmektedir.  Bu  yüzden işçileri kazanmak için, sekiz saatlik işgününü, sosyal  sigorta­ yı, sınıfların ortadan kaldırılmasını öne sürmüştür. Onlara göre faşist toplumda işçi ve işveren bir ailenin unsurları 
olduklarından sınıf çatışması olmayacaktır. Yahudi ve tefeci sermayeye karşı üretici sermayeyi savunmakta ve Henry Ford’u örnek almaktadırlar. Köylüleri kazanmak için de her köylüye bağımsız işletme ve Yahudilerin uşaklığından kurtul­ mayı vaadetmektedirler.

Faşizmin işçileri ve orta katmanları kazanmaya çalıştığı program noktaları bunlardır. Ve daha faşistlerin yığınları kazanmadıkları dönemde formüle edilen bu .program ile faşistler kitleselleştiler. Faşizm, esas olarak Ruhr işgali ve Cuno hükümeti sırasmda kitleselleşti. 1922 yılının Kasım ayı­ na kadar faşistler,gizli örgütlerde örgütlüydüler. Rathenau’- nun öldürülmesiyle, yerine getirme politikasının (Erfüllungs- politik) küçük-burjuva demokrat rejimi çok çabuk iflas etti. Mark korkunç-düştü, pahalılık muazzam arttı. Amerika ve İngiltere ile çok iyi ilişkilere sahip olan armatörlerin temsilci­  si Cuno, bir kurtarıcı olarak görüldü. Ama Çuno’nun-yerine getirmeme politikası  (Nichterfüllungspolitik),  yerine  getir­ me politikasından daha hızlı iflas etti. Cuno iktidara geldi­ ğinde 6.000 Mark olan Dolar, o giderken 6 trilyona (6.000.000.000.000) ulaştı.

Kasım 1922' ile Eylül 1923 arası faşizm, kitle hareketi haline geldi. Aynı zaman diliminde devrim de yeni bir yükse­ liş yaşadı. Bu devrim ile karşı-devrimin bir güç denemesiydi. Burjuvazi bir değişikliğe gitmenin  zorunluluğunu  komünist­ ler ve işçilerden daha önce görmüştü. Faşistlerin geniş yığın propagandası bu dönemde başladı, Alman günleri alay göste­ rileri ve diğer büyük gösteriler bu dönemde  faşistlere  güven ve güç kazandırdı.

Bizler ilk başlarda yeterince tepki gösteremedik. Gerçi Frankfurt ve Essen’de ülkenin durumunu ortaya koyan kon­ feranslar vb.  yaptık,  fakat pratik olarak  zayıf kaldık.  Faşist­ ler her yerde harekete geçtikten sonradır ki biz, 1923 Mart’ı ile Temmuz’u arasında canlı, güçlü anti-faşist propaganda ve gösteriler yaptık. Bu eylem Temmuz sonundaki Anti-Faşist Gün ile zirvesine ulaştı. Bu dönemde faşistler bir varlık gös­ teremediler. Bu Anti-Faşist Gün’den sonra  komünist  hare­ ket yıkılan düzenden kaçan unsurlar için bir örgütlenme mer­ kezi oldu.

Bordiga’nın dediği gibi faşizm, esas olarak küçük-burju- va ve orta katmanlara dayanmaktadır. 

Bunların sayısı Alman­ ya’da yaklaşık 5,5-6 milyondur.

Yoldaş Zinovyev kapanış konuşmasında Alman partisi­ nin en önemli görevlerinden biri olarak küçük köylülüğün kazanılmasına, en azından tarafsızlaştırtmasına dikkat çekti. Biz küçük köylülüğün örgütlenmesinde Prusya,  Faiz,  Baden ve Hessen’de önemli başarılar elde ettik. Ayrıca şehirlerde orta katmanlar ve küçük-burjuvazi arasındaki çalışmada da başarılar elde ettik.

Ekim’deki mücadelenin başarıya ulaşmaması bizi olduk­ ça geriletti. Reichstag seçimlerinde faşistlere oy verenlerin büyük çoğunluğu o zamana kadar komünist harekete sempa­  ti duyuyordu. 

Proleter başkaldırının yokolmasıyla bu kesim komünist harekete karşı güvenini yitirdi ve faşist kampa geç­ ti.

Faşizmin üçüncü aşamasının zirvesi, Ekim’den hemen sonra 9 Kasım’da meydana gelen Hitler darbesidir. Bundan aslmda bir, darbe diye sözetmek yanlıştır. Bu Hitler hareke­ tindeki milliyetçi-toplumcuların  (Nationalsozialisten)  büyük ve geniş bir ayaklanma hareketidir. Münih’te faşistler, on binin üzerinde çok iyi silahlanmış halde ve önlerinde onları örgütleyen Alman ordusunun dünya savaşındaki şanlı önder­ lerinden Ludendorff olmak üzere harekete geçtiler ama bu faşist sürü ilk vızıldayan birkaç kurşun ile birlikte, daha ayak­ lanmasının ilk saatlerinde çil yavrusu gibi dağıldı. Devrimci proletarya birkaç gün önce,  20-24 Ekim arası Hamburg’daki sokak savaşlarında sadece 200 kişiyle,  Reichswehr’in  tank, top ve makinah tüfeklerle donanmış on bin kişilik birliğine, polisine ve deniz kuvvetlerine karşı 3 gün 3 gece dayandı. Hitler hareketi ile  karşılaştırınca  devrimci  proletaryanın nasıl bir mücadele gücü, bilinci ve fedakarlığına sahip oldu­  ğu görülmektedir. Bu bize gelecekteki mücadeleler  açısın­ dan umut vermektedir.

Siyasal aşama olarak faşizmin yığın hareketi Hitler dar­ besi ile noktalandı. Onlar cephe değiştirip değişik mücadele metodlanna yöneldiler. Programlarında parlamentoya karşı olmalarına rağmen seçimlere katıldılar. 6 Nisan’daki yerel seçimde, çıkış yerleri olan Münih’te büyük  başarı  kazandı­ lar. 1922’ye kadar yığın hareketine sahip olmadıkları büyük şehirlerde de görüldüğünden daha güçlü olduklarını gösterdi­ ler. Ama 6 Nisan’dan Reichstag seçimlerinin yapıldığı 4 Mayıs’a kadar Münih’te büyük bir değişiklik oldu ve faşistler oylarının üçte birini Alman Milliyetçi Partisi’ne kaptırdılar. Faşizm, orta 'katmanların güçlü olduğu bütün. şehirlerde önemli başarılar elde etti.

Faşizm, işçi hareketinin güçlü olduğu bölgelerde de önemli bir taban kazanmıştır. En büyük başarıyı, güçlü bir endüstri merkezi olan Nürnberg-Fürth’te elde etmiştir. Fran- konya’da faşistler oyların %20,3’ünü almışlardır. Bunun yanında Turingya, Saksonya ve Hamburg gibi sanayi merkez­ lerinde önemli başarılar elde  etmişlerdir.

Şimdi de Almanya’daki mücadele metodlarına değin­ mek istiyorum'. Faşist hareketin  gelişmesinin  başlangıcında biz de hemen hemen tüm diğer kardeş partiler gibi aynı hata­ yı yapıp tarafsız kaldık. Fakat Kapp  darbesi  sırasında  bu, hala mücadele eden proletarya tarafından pratikte düzeltildi ve biz sadece Kapp darbesine karşı değil, karşı-devrimci sos- yal-demokrat hükümete karşı da aktif direnişe geçtik. İşçiler genel greve gitmekle kalmayıp kaderlerini kendi ellerine almak için silahlandılar ve ilk defa kızıl ordunun sözü    edildi.

İleriki mücadelelerde küçük-burjuva hükümetin faşistleri devrimci proletaryaya karşı ve faşizmi ezmek için devrimci proletaryayı faşistlere karşı nasıl kullandığını görüyoruz. Erz- berger ve Rathenau’nun öldürülmelerinden  sonraki hareket­ te komünistler, önder güç olmaktan çok sosyal-demokrat hareketin kuyruğuna takıldılar. Bu mücadelelerde biz kendi­ mizi sosyal-demokratlardan yeterince  ayırıp,  bağımsız  bir güç olarak mücadeleye katılamadık.

Komünist hareketin diğer kesimlerinin de faşizme karşı kullandığı yanlış metodlar mahkum edilmelidir. Örneğin en göze batan örneklerden birisi Radek’in Alman faşistlerine yönelik yazdığı Schlageter-mektubudur. Bu mektup, belli anlamda faşist hareketi ahlaki olarak haklı çıkarıyordu, mek­ tubun başlığı zaten; "Karşı-devrimin yiğit askerlerine"ydi. Faşist ve komünist basında yeralan devamlı yazılarda faşist­ ler ile komünistlerin ittifakından ve "bir parça ortak yol"dan bahsediliyordu. Halbuki komünizm ve faşizm sü ve ateş gibi­ dir, yanyana durmaları mümkün değildir. 

Bu tavırlar bizim faşistlere karşı yürüttüğümüz mücâdelede şaşkınlığa yolaç- mıştır. Bu durum faşistler ile tartışma imkanlarım da yarat­ mış ve tücrebelerimizden orta katmanlar üzerinde Versay Anlaşması, Ruhr işgali, Sovyetler Birliği’nin bunlara karşı tütumu üzerine sade formülasyonlarm ittifak önerilerinden daha fazla etkili olduğu görülmüştür.

Yine Almanya’da ya komünist ya da faşist  diktatörlü­ ğün geleceği söylenerek, faşizm, orta katmanlara! diktatörlü­ ğü şeklinde formüle edilerek tartışma yanlış yönde yürütül­  dü.

Toparlarsak: Faşistler ile ittifak değil, Sovyet Almanya’­ sını kurmak ve kapitalist uşaklıktan kurtulmak için onlara karşı en  keskin mücadele.

Şimdi de proletaryanın faşizme karşı mücadelesinin biçimleri. Burada akla ilkönce birleşik cephe  gelmektedir, ama  bu  sadece  tabandan,  devrimci  mücadele  için  işçilerin birleşik cephesi olabilir. 

Faşizme karşı mücadelede proletar­ yaya sadece devrimci komünizmin mücadele araçları, yön­ temleri ve  ideolojisi yol gösterebilir.  Başka bir yol  yoktur.

Sık sık, komünistler gibi kendilerinin de faşizmin düşma­ nı olduğunu iddia eden sosyal-demokratlarla ittifak sorunu gündeme gelmektedir ve bazen de bunların tuzağına düşül- mektedir. "Gerçekte sosyal-demokrasi ve faşizm aynı amaca ulaşmanın iki değişik yöntemidir, yani, büyük burjuvazinin proletarya üzerindeki diktatörlüğünün korunması." "Sosyal— demokrasi ile faşizm bir zıtlık değil, görünüşteki çatışmaya rağmen et ve kemik  gibi  birbirini  tamamlayan  iki  nesnedir. Bu yüzden sosyal-demokratlar faşizme karşı mücadelede hiç­ bir zaman devrimci proletaryanın müttefiki olamazlar. Sos- yal-demokrasinin tarihi misyonu, proleter devrimleri çağında onu faşizmin yanında yeralmaya  zorlamaktadır.”

Frankfurt kongresinden sonra biz, tüm taktiğimizi ger­ çek devrimci bir yöntem ile değiştirip, faşistler nerede bir eylem yaparsa şiddetle eylemi engelleme kararı aldık ve ger­ çekten de devrimci bir küçük savaşa başladık. Bu eylemi göz­ den düşürmek için burada eski Brandlerci parti yönetimi ve Radek tarafından yalanlar yayılıp, Halle ve Fürstenwalde’de­ ki "yenilgi"den vb. bahsedildi. Belli olumsuzlukların olduğu doğrudur. Saflarımızda hala bir sürü sözde devrimci vardır. Bunlar bu tip yenilgilerden sonra mücadeleden çekilmekte­ dirler, bunlar rahat ye diizen içinde toplantı ve kararlar ile devrim yapmak istemektedirler, bunlardan temizlenmek iyi­ dir. 

Diğer kesim  ise,  belli yenilgilerin  olmasına  rağmen bizim de başarılarımızın olduğunu, bir sürü yerde polisin elinden silahının alındığını, demiryolu trafiğinin durduruldu­ ğunu vb. belirtip, bu yeni metodun mükemmel olduğunu söy- lemekteler.. Bunlar yeni yetişen ve mücadelenin dümdüz git­ mediğini, oldukça zorlu, uzun bir süreç olduğunu kavrayan devrim savaşçılardır. Halle ve Fürstenvvalde olaylarının pro­ letaryanın    cesaretini    kırmadığım,     Neubrandenburg’dakiAlman Günü’ne faşistleri ve polisi yenerek son veren komü­ nist hareket göstermiştir.

Bu mücadeleler, sosyal-demokrasinin anti-faşistliğinin maskesini de düşürmüştür. Faşistlerin toplantılarına, gösteri­ lerine izin verip onları koruyan, komünist karşı1eylemleri yasaklayan ve faşistler ile elele. bastıran sosyal-demokratlar- dır. Bu olaylar burjuvazinin tarihi misyonunu yüzlerce toplan­ tı ve bildiriden daha iyi  göstermektedir.

Ve bu mücadelenin üçüncü politik yönü olarak komü­ nistlerin durumu.
Parti  basım  hemen  hemen  tamamen  baskı   altındadır.
Toplantılar yasaklanmakta ya da konuşmacılar çoğunlukla illegal veya hapiste olduklarından yapılması mümkün olma­ maktadır. Bu şartlar altında geniş propaganda yapmak müm­ kün değildir. Ama faşistler ile bu mücadelelerden sonra en küçük yerlere kadar tüm burjuva basın, artık yokolmuş
olan, yaşamayan Komünist Partisi’ni birdenbire çok büyük bir teh­ like olarak tanıtmaya başladı. 

Çatışmalarda sadece iki üç bin komünist yeralmaktadır, ama bir gün sonra 30-40 milyon gazete okuyucusu, büyük başlıklarla "Faşistler ile komünistle­ rin çatışması" veya "Komünistler ile polisin kanlı  çatîşma-  sı"nı okumaktadır. İşçiler böylece faşizme ve karşı-devrime karşı kimin gerçek  mücadele  yürüttüğünü  görmektedirler. Bu mücadele biçimi doğruluğunu  göstermiştir.

Biz burada faşizmi, tarihi ve toplumsal sınırlılığı içinde, burjuva toplumun diğer örgütlenmelerinin yanında bağımsız bir hareket olarak ele aldık. Burjuva toplumun ve onun siya­ sal sınıf örgütlerinin, özellikle sosyal-demokrasinin  ne  ölçü­ de faşist metodlar kullandıkları ayrı bir araştırma  konusu­ dur.

Faşizmin, özünden, toplumsal konumundan, iktisadi ve sosyal yapısından yola çıkarak geleceğine göz atarsak,  onun  iç çelişkilerinin, barındırdığı çelişkili iktisadi ve sınıf çıkarları­ nın onu yıkıma götüreceği genel sonucunu çıkarabiliriz.   İtal­ya’da olduğu gibi zafere ulaştığı yerlerde faşizm, siyasal ola­ rak çok çabuk iflas etmekte ve bunu iç parçalanma takip etmektedir. "İkinci güçlü faşist hareketin varolduğu Alman­ ya’da faşistlerin tek başına iktidara gelmeleri -h iç olmazsa önümüzdeki yakın dönemde- mümkün değildir. Çünkü ora­ da devrimci proleter hareket güçlüdür." Faşizmin kitle hare­ keti haline gelmeye başladığı her yerde onu aşmanın yolu, şaşırtılmış kitlelere kurtuluşun tek yolunun komünizmde olduğunu açık, kesin ve cesur bir şekilde göstermekte yat­ maktadır.

Son olarak toparlıyorum: "Faşizm, proleter devrimleri çağında ve kapitalist toplum düzeninin çöküş
çağında karşı­ devrimin klasik biçimlerinden bir tanesidir. Faşizm, proletar­ yanın iktidar mücadelesine başladığı ama devrimci tecrübe­ nin eksik olduğu, öncü devrimci sınıf partisinin olmadığı, proleter devrimin örgütlenemediği ve yığınların ayaklanması­ nın proletarya diktatörlüğünün kurulmasına kadar yükseltile- mediği yerlerde yığın hareketi haline  gelecektir.  

Faşizm, büyük burjuvazinin proletaryaya karşı bir mücadele aracıdır. Faşizm, burjuva düzeni proletaryadan korumak için devletin mücadele araçlarının yetmediği yerde kullanılan legal olma­ yan 
bir mücadele aracıdır. Faşizm, büyük sermayenin prole­ taryaya karşı mücadelede kullandığı, yapısı itibarıyla bir küçük-burjuva harekettir.”

Son olarak komünistlerin faşizme karşı mücadelesi üze­ rine: Bu mücadele, hem faşizmin siyasal olarak aşılmasını  hem de onun silahlı saldırılarına karşı devrimci proletarya­ nın korunmasını  hedeflemelidir.  Bunlar şunlardır:

A- SİYASAL ALANDA
1 - Komünist Partinin, proleter yığınların, burjuva o katmanların  ve  küçük  köylülerin  komünist 
harekete  güven duymasını  sağlayacak  ve  kurtuluşun  komünizmde olduğunu gösterecek bir devrimci stratejiye ve politikaya sahip  olunma­sı.

2 - Faşizmin, işçi düşmanı ve karşı-devrimci karakteri üzerine işçi sımfınm sistematik aydınlatılması.                  -
3 - Proleterleşmekle tehdit edilen küçük burjuva ve  küçük köylülerin kendi durumları ve büyük sermayenin bir aygıtı olarak faşizm üzerine sistematik   aydınlatılması.

4 - Aktif dış politika. Emperyalist barış antlaşmalarına, tazminat politikasma vb. karşı mücadele. 
Emperyalist dış politika üzerine işçilerin aydınlatılması.

5 - Faşizme karşı mücadelede tüm emekçi katmanların birleşik  cephesi için mücadele.
6 - Anti-faşist  mücadelenin  parti  merkezine bağlan sı,  basın-yayın ve her türlü yolla 
faşizme karşı  mücadele.

B-ÖRGÜTSEL VE ASKERÎ ALANDA

1 - Silahlanmış faşizme karşı silahlı işçi birlikleri oluşturulması.
2  -   Faşist gösterilere karşı güvenliği sağlanmış  karşı gösterileri.
3 -T şçi kuruluşlarına ve önderlerine karşı yönelen faşist teröre karşı genel grevin ve yığın terörünün  örgütlenmesi.
4  - Faşistlerin işletmelerden atılması.
5 - Faşist gösteriler için kullanılan demiryolu ile ulaşı­ mın engellenmesi.           '
6 - Faşistlerin silahsızlandırılması ve silahlarına el konulması.
Yoldaşlar bu 12 nokta bizim Almanya’daki deneyimleri­ miz sonucu çıkarılmıştır. Bunlara diğer ülkelerin durumuna uygun mücadele metodları  eklenmelidir.

Yoldaşlar,'komünist hareketin yeni gelişmeye başladığı yerlerde faşizme karşı mücadele, iyi bir fırsat olarak değerlen­dirilmelidir.   Faşizmin  varlığı,   silahlı   karşı-devrimin  ancak silahlı bir mücadele ile yıkılabileceğini daha iyi göstermekte­ dir. Faşizme karşı mücadeleden, proletaryayı kurtuluş sava­ şında zafere götürecek olan mücadele metodlarmı  öğrene­ lim.

A.g.e., s. 752.


30. Oturum, Konu: AYDINLAR SORUNU
Konuşmacı: C.  ZETKİN

C. Zetkin,  bu konuşmasında aydınlar arasında çok güç­lü bir politizasyonun yaşandığım, bu sürecin 
en belirgin ifade­si olarak aydınların faşizme kayışını gösteriyor. Aydınların sadece faşizmin taşıyıcısı olmadıkları, aynı zamanda onun ideolojisinin yaratıcıları oldukları belirtiliyor. 

Devamla aydın­ların, burjuva toplumun ilk ideolojik savaşçıları oldukları ve onu silahla da koruduklarını belirtip, faşistler olarak bugün­ kü aydınların ise, -kısmen faşizme kaymış reformistler sayıl­ mazsa- burjuvazinin son mücadele grubunu oluşturdukları­ nı söylüyor.

Konuşmanın devamında aydınların politize olmasına faşizmin yanında burjuva-demokrat pasifizmi örnek verili­ yor.

A.g.e., s. 959.










Blogger tarafından desteklenmektedir.