Header Ads

Header ADS

Kominternde Faşizm Üzerine tartışma - BORDİGA

23. Oturum, Konu:  FAŞİZM
Konuşmacı: BORDİGA

Bilindiği gibi faşizm üzerine ben 4. Kongreye bir rapor sundum. O zamanlar faşizmin iktidara gelmesinin arifesiydi. Şimdi faşizm üzerine ikinci defa konuşuyorum. Şimdi de Matteotti olayıyla faşizm ikinci dönüm noktasını yaşıyor. Herşeyi tekrar edecek değilim, sadece o zamanki faşizm eleş­ tirimin temel noktalarına değineceğim.

Birinci olarak faşizmin oluşumu.

Faşist hareket kökü itibarı ile İtalya’yı dünya savaşma sokmak isteyen gruplara bağlıdır. "Bu politikayı savunan bir sürü grup vardı, onlar arasında  sendikalizm,  anarşizm  ve bazı durumlarda -esas olarak Mussolini olayında olduğu gibi- sosyalizmin aşırı solcularının döneklerinden oluşan aşı­  rı splcular vardı. Bu gruplar ulusal çıkarlar için siyasal çeliş­ meden vazgeçme ve merkezi güçlere karşı askeri müdahale politikası ile  tamamen uyuşuyorlardı."

"Savaştan sonra faşizmin  genelkurmayını  oluşturması bu grubun çok karakteristik bir özelliğidir." 

Bu ilk politik gruplaşmayla şimdiki faşist hareket arasındaki bağıntı çok açık izlenebilir.

Faşizm, savaş sonrası Giolitti döneminde uygulanan bur- juva-liberal siyasetin yadsınması olduğu şeklinde açıklandı. Bize göre ise bu iki dönem arasında diyalektik bir bağ var­ dır. Kriz sırasında İtalyan burjuvazisi kendini tehdit eden proleter saldırıyı kendi gücü ile ezebilecek durumda değildi. Önce bu hareketi sol politikacıların manevralarıyla  oyaladı, bu arada faşistler gelecekteki iktidar aygıtını hazırladılar ve ikinci dönem için önşartları yaratıp devrimci güçleri tama­ men ezmek için saldırıya geçtiler.


Faşizm, ilk başta tarımsal bölgelerde örgütlenip devrim­ ci proletaryanın pozisyonlarına tarımsal bölgelerden saldırı­ yordu.  Bolongna,  Po  ovasının başkentidir.  Faşizm  tüm İtal­ya’yı saran saldırılarına buradan başlamıştır. Burada sadece, faşizmin sanayi merkezlerine ve büyük şehirlere ikinci dere­ cede saldırdığım belirtmek yeterlidir.

Fakat bu tespitten, faşizmin sadece tarım burjuvazisine, toprak-ağalarına dayandığı çıkarılmamalıdır. Tam tersine, onun ardında büyük sanayinin, büyük tüccarların, bankerle­ rin çıkarları vardır. "O tüm burjuva güçlerin ortak bir kar- şı-devrimci saldırısı anlamına gelmektedir."

Görünüşte faşizm, büyük burjuvazinin, büyük toprak sahiplerinin değil de sanki sadece orta katmanların, savaş artıklarının, aydınların, proleteryamn kendine kazanmadığı kesimlerinin bir hareketiymiş gibi görünmektedir. Tüm bu katmanlar arasında muazzam bir ideolojik, siyasal ve  örgüt­ sel hareketlenme meydana geldi, onlara proleterya üe burju­ vazi karşısında üçüncü oldukları söylendi. Kriz sırasında pro­ letarya devrimci politikasını uygulayamaymca sıra onlara gel­ di. Bu faşizmin dış görünüşüdür. Özünde o, büyük burjuvazi­ nin tutucu kesiminin inisiyatifi altında orta katmanların hare­ kete geçirilmesidir. "Bu yüzden faşizm ikiyüzlüdür. Birinci, derecede büyük burjuva çıkarların korunması, ikinci derece­ de orta katmanların örgütlenmesi."

İlk raporumda ben, faşizmin ideolojisini eleştirdim, bugün artık faşizmin ideolojiye sahip  olmadığı  açıktır.  Faşizm, temelden değişikliklere yolaçacak yeni bir teori yaratmak için hiçbir şey yapmamıştır.

Faşizmin başlangıçta aşırı solcuların programından bazı noktaları aldığı açıktır, ama faşizm ipleri eline geçirir geçir­ mez bu noktaların tersini  uygulamıştır.

"Faşizm, devrimci bir hareket değildir, tersine varolan burjuva düzeni savunan tamamen  tutucu  bir  harekettir." Ama o,  örgütlenme  alanına  epey yenilik getirmiştir.  Faşizm o zamana kadarki burjuva örgütlenme şekillerini altüst etmiş­ tir,  o,  muazzam bir mücadele  aygıtı,  hem  siyasal hem askeri muazzam bir örgüt kurmuştur.

Bu,  kapitalizmin  derin  krizinin  yaşandığı  anda varolan devlet aygıtının burjuvaziyi savunmaya yetmediğinin ispatı­ dır. Bu yüzden buıjuvazinin, proleter devrim tehdidine karşı koyabilmek için tüm ülkede örgütlü, orta katmanlar  arasın­  da dayanaklar bulan, işçi sınıfının belli kesimlerine bile soku­ lan bir örgüte ihtiyacı vardır.

Faşizm ile proletarya arasındaki ilişkiler nelerdir? "Faşizm,  doğası  icabı  anti-sosyalist  ve  anti-proleter bir harekettir." Ama o, aşırı sağcıların eski gericiliği ile aynı değildir. Faşizm aynı zamanda proleter yığınlar  arasmda nüfuz kazanmaya çalışan modern, olgunlaşmış bir hareket­  tir. Faşizm, işçi sendikaları vb.  kurmaktadır.  Bunlar  bağım­ sız sendikalarla karşılaştırılamasalar da, yığınları etkilemede önemü rol oynamaktadırlar. Faşist sendikaların en önemli özelliği, sadece işçileri değil, o meslek dalında herkesi, işçi, işveren vs. birarada örgütlemesidir. Böylelikle faşizm ile demokrasinin karşılaştığı bir noktaya geliyoruz; çünkü bu, proletaryayı ulusal çıkarlar için sınıf barışma çağıran siyaset, eski burjuva sol partilerin ve sosyal-demokratların politikası­ dır. Gerçekte ama bu siyasetin özü, proleter mücadele örgüt­ lerini dağıtmak ve proleter yığınları kapitalist sömürüye sun­ maktır.

Aslında faşizm, buıjuvazinin eski programıyla ortaya çıkmakta (belli noktalarda sosyal-demokrat program) ama o yeni olarak, varolan düzenin tutucu güçlerinin hizmetinde muazzam bir siyasal, askeri örgütle ortaya çıkmaktadır.

Faşizm, toplumdaki iktisadi ve sosyal çatışmaları denge­ lemek ve söndürmek iddiasıyla ortaya çıktı ama o, sadece çeşitli burjuva gruplar arasındaki çıkarları dengeleyerek bur­ juvazinin birliği için çalıştı.

Faşizm, iktisadi alanda tamamen eski liberal yolu tuta­ rak iktisadi yaşama her müdahaleyi reddetti. Bu yöntemle, aralarında muazzam çıkar çatışması olan burjuva grupları birleştirmek  mümkün değildir.  Buradan  faşizmin, ekonomik anarşi sonucu iflas edeceği sonucunu  çıkarabiliriz.


Faşizm,   kurduğu  muazzam   aygıt   sayesinde  iktidarım sürekli koruyacakmış görüntüsü verebilir ama, o kapitaliz­ min krizini aşmak için hiçbir yeni çare göstermediği için temelden çürüktür. Biz eskiden olduğu gibi bugün de kapita­ lizmin krizinin ‘kahramanlıkla’ aşılamayacağı görüşündeyiz. Ben, burada iki yıllık faşist pratikle ispatlanan faşizmin anali­ zi üzerine 4. Kongre’deki raporun temel düşüncelerini tek­ rarladım.

Şimdi, 4. Kongre sırasında faşistlerin iktidarı ele geçirdi­ ği tarihsel döneme dönelim ve faşistlerin iktidarı ele alışını karakterize eden gerçekleri ele alalım.

Herhangi bir silahlı mücadele yoktu, devrimci fetih ile iktidarı tehdit eden faşizmin, kitleleri harekete geçirişi ve devletin savunma halinde harekete geçişi ve hatta birara sıkı­ yönetim ilan edişi vardı. Silahlı mücadele olmadı, bunun yeri­ ne uzlaşıldı, çünkü uzlaşma çoktandır hazırlanıyordu. Bunun akabinde faşist hükümet normal yollardan kuruldu. Herhan­ gi bir devrim sözkonusu değildi. Sadece bir ayaklanmayla iktidar fethedilmediği için değil, faşizm, toplumsal bakımdan bir darbe olmadığı ve evet eski burjuva hükümet yöntemleri­ ni yadsımadığı için. Biz kesin olarak faşizmin iktidarı alması­ nın bir devrim olarak görülmesine  karşıyız.

Mussolini, bir devrim yaptıklarım ileri sürdü, iktidarın fethedilmediği, devrimci terör uygulanmadığı, karşıtların yokedilmediği eleştirilerine karşı Mussolini, bunun için daha, zaman var şeklinde yanıt  verdi.  Ama  her  halükarda Roma’ya yürüyüş bir devrim değildir. Hükümet gücünde ola­ ğanüstü bir değişiklik oldu, bir darbe  bile  olmadı,  darbede hiç olmazsa eski yönetim tamamen yenileriyle değiştirilir. Mussolini, birbuçuk sene eski ^meclisi dağıtmadı, hükümeti sadece faşistlerden bile oluşturmadı, kabinede Giolitti, Popo- lari ve demokratik solcuların temsilcileri vardı. O, sadece burjuva   egemenliğini   devam   ettirmek   için   eski  hükümet organlarım şiddetli bir biçimde tasfiye  etti.

Ama  İtalya’da  çok  önemli  olaylar  da  meydana   geldi.

Mussolini’nin hükümeti alması işin sadece resmi yanıydı. Bütün hükümetler faşistlere hareket serbestliği sağladılar. Faşistler devletin bütün araçlarım kullanarak tüm İtalya’yı işgal ettiler. 

Olan devrim falan değildir, olan burjuvazinin yönetici kademelerinde bir değişikliktir. Bu değişiklik yavaş yavaş hazırlandı ve gerçekleştirildi. O, İtalyan burjuvazisinin iktisadi, sosyal ve hatta iç  politika  alanındaki  programında bir değişikliği ifade etmemektedir. Çünkü, sözümona faşist ‘devrim’in itici gücü, devlet aygıtının resmi usullerine değil, polisin, şehir idaresinin, bürokrasinin ve ordunun illegal ve sessiz yardımıyla desteklenen gericiliğe dayanıyordu. Bu ses­ siz yardım, faşistler iktidarı almadan önce de muazzam yay­ gındı.

İlk meclis konuşmasında Mussolıni, "bende sizi buradan kovacak güç var, ama benimle birlikte çalışırsanız yerinizde kalırsınız" dedi ve eski meclisin ezici çoğunluğu yeni führerin önünde boyun eğdi.

Gerçekten faşistler iktidarı aldıktan sonra yeni kanunlar çıkarmadılar, olağanüstü hal yasaları yapmadılar, siyasal kovuşturmalar tabii ki oldu, ama geçmişte devrimci dönemle­ rin burjuva hükümetlerinin yaptığı gibi devrimci partilere  karşı askeri mahkeme, sıkıyönetim, vb. uygulamalar yapılma­ dı.

Buna karşın faşizm, proleter güçlere karşı iktidarı alma­ dan önceki aynı orijinal ve modern metodlan  uyguladı.  Hat­ ta o, eğer diğer partiler de hemfikir olursa devlet dışı savaş tugaylarının dağıtılmasını önerdi. Ama bu gerçekte faşistle­ rin devlet dışı savaş tugaylarım dağıtıp, kendi tugaylarını dev­ let içinde "ulusal milis" olarak örgütleyip  diğer  partilerin savaş tugaylarından kurtulmak için bir siyasetiydi. Gerçekten de bu silahlı güç şimdi Mussolini’ye bağlı çalışmaktadır. Bu örgüt faşizmin esas dayanağıdır. Tabii ki bu faşist güç, hiçbir anayasal kısıtlamayı takmadı ve faşist  iktidarı yıkmayı  amaç­

layanlar  karşısında  en  korkunç  güç  olarak  kalmaya devam
etti.

Hukuki alanda olağanüstü yasalar yoktu. Şubat 1923’te İtalya’da binlerce komünist tutuklandı ve çok 
ağır cezalara çarptırılacakları düşünüldü, ama olaylar  çok  olumlu  gelişti ve biz geçmişte aşırı 
sol burjuvazi  tarafından  yapılan  eski, çok demokratik yasalar sayesinde beraat ettik. Biz o 
zaman­ lar, faşizmin devlet aygıtını ele geçirdiğim, ama onu kendi amaçları için değiştirmeyi 
anlamadığını tespit  etmiştik.
Onun, mahkemeler yolu ile komünist önderleri yöket- meye niyeti yoktu, onun kendi kadroları, kendi 
terörist örgüt­ leri vardı. Bizim savunmamızı legal yollardan yaptığımız bir gerçektir, ama 
düşmanın sorunu başka türlü çözmeyi amaçla­ yan illegal örgütlere sahip olduğu yerde demokratik 
güvence­ ler her türlü anlamım yitirmektedir.
Faşizm, kanun önünde herkesin eşit olduğu eski sol demokratik yalanları sürdürdü, bununla 
proletaryaya karşı ağır takibatların yapılmadığını değil, sadece eski burjuva-de- mokratik 
hükümetler ile faşizm arasında devrimci proletarya­ ya karşı yürütülen mahkemelerde bir değişildik 
olmadığım söylemek istiyorum.
Şimdi faşistler iktidarı aldıktan sonra olan değişikliklere değinmek istiyorum.
Önce İtalya'nın iktisadi durumu üzerine birkaç  söz.  1920 yılındaki krizin, onlar iktidarı 
aldıktan sonra yokoldu-  ğu, istikrarın geldiği, ekonomide  dengenin  sağlandığı  ve genel durumun 
oldukça düzeldiği ve İtalyan halkının tüm bu iyilikleri faşizme borçlu olduğu iddiasında bulundular 
ve  bunu iktidarda olan bir partinin tüm imkanlarım kullanarak yaydılar. Ama bu resmi bir 
palavradan başka birşey değildir.
İtalyan ekonomisi şu an kötü  bir  durumdadır.  Lira  savaş soması en düşük noktasma inmiştir. 
Mussolini, eğer iktidara gelmeselerdi Lira’nm daha da düşeceğini söylemiş­ tir. İşsiz sayısı 1920 
ve  1921’in korkunç rakamlarının  gerisin­de kalsa da son aylarda yine artış vardır ve ekonomik kriz kesin olarak aşılamamıştır. Ticarette 
durum endişe Vericidir. Büyük şehirlerde temel ihtiyaç maddelerinin fiyatları sürekli olarak 
artmaktadır. Başarılanlar da, sadece hakim sınıfların çıkarına proleterler üzerinde uygulanan 
korkunç baskı saye­ sinde gerçekleşmiştir.
Şimdi faşist hükümetin proletaryaya karşı tavrına geçiyo­ rum. Daha önce resmi yargı aygıtının 
siyasal davalardaki yetersizliklerine değinmiştim. Ama bundan başka, yoldaşları­ mızın "siyasal" 
değil de "adi"  suçlu olarak yargılandıkları ve  bu yüzden çok ağır takibatlara uğradıkları da 
gerçektir. Sürekli faşistler ile proleterler, ilk başta komünistler arasın­  da ölenlerin, 
yaralıların olduğu çatışmalar olmaktadır. Faşist­ ler hakkında çok açık deliller olsa da onlar 
serbest bırakıl­ maktadır. Kendilerini savunan işçiler ise ağır cezalara çaptı- rılmaktadır. 
Çıkarılan af, "ulusal çıkarlar için" mücadele edenlere, yani .faşistlere tanındı. Bir başka af, 2-3 
senelik cezaları hafifletti. Bizim yoldaşlarımız İO, 15, 20 seneye mah­ kum edilmişlerdir.  Bu 
tamamen bir sınıfsal aftır.
Basında da durum aynıdır, resmi olarak tüm partiler özgürce yaym yapabilir ama hiçbir kanuni 
güvence olmadı­ ğından polis istediği gazeteyi yasaklamaktadır. Triest’de bası­ lan gazetemiz 
"Lavoratore" orada hala yürürlükte olan Avus­ turya yasaları sayesinde yasaklanmıştır. Bunun 
yanında basım-dağıtımı silahlı çeteler  tarafından engellenmektedir.
Faşist hükümet sendikalara korkunç baskı yaptı, işçiler zorla faşist sendikalara girmeye zorlandı, 
açıklanan sayılar blöftür, gerçekte bugün proletarya örgütsüzdür. Yığınlar, bazen faşistler 
tarafından yönlendirilen hareketlere katılmak­ tadırlar, çünkü grev yapabilmenin tek imkanı budur. 
Belli işkollarındaki işyeri seçimlerinde faşistlere karşı devrimci adayları destekleyen işçiler, 
burjuvazi karşısında mücadeleyi yürütebilmek için bile faşist birliği tanımaya zorlanmaktadır- lar. 
  Böylece  faşist  sendikal  hareketin  içinde  muazzam   bir
çatışma oluşmaktadır.

Son zamanlarda hükümet,  bağmışız sendikaların yöneti­
mi üzerinde devletin resmi kontrolünü şart koştu. Bağımsız sendikalar hala vardır, ama onların üye 
sayısını tam olarak vermek mümkün değildir. "İtalya’daki sendikal örgütlerin kadro ağını tekrar 
tesis etmek bugüne kadar mümkün olma­ dı. Faşizmin büyük yürüyüşü grev yapılamaması sayesinde 
olmuştur."
Daha faşizmin gelmediği 1920 yılında her yerde grevle­ rin, yollarda işçi yığınlarının, 
gösterilerin, yürüyüşlerin, çatış­ maların olduğu, bugün ise grevlerin,  iş  kaybının  olmadığı, 
her yerde sükunet ve düzen olduğu iddia edilmektedir. Bu işverenlerin görüşüdür. Buna rağmen 
grevler olmaktadır, durum kesinlikle istikrarlı değildir. Sınıf mücadelesi değişik biçimlerde 
yoluna devam etmektedir.                                       •
Faşistler proleterya için hiçbir büyük burjuva devlette olmayan bir kazanım getirdiklerini 
söylemektedirler: Sekiz saatlik işgünü. Bu kanun aym zamanda sekiz saatlik işgünü uygulamasını rafa 
kaldıran bir sürü ek maddeler ile doludur. Zaten uygulanmamıştır.  İşverenler faşist sendikaların 
onayıy­  la istediklerini yapmaktadırlar. Ayrıca proletarya İtalya’da örgütü sayesinde sekiz 
saatlik işgününü kendisi elde etmiştir, hatta bir dizi iş dalında daha aşağılara bile inmiştir. 
Yani bu, faşistlerin bir lütfü değildir. İşçi ücretleri geçici olarak arttı­ rıldıktan sonra 
korkunç şekilde düşürülmüştür. Temel gıda maddeleri savaş öncesinin 4-5 katıdır. İşçilerin hayat 
seviyesi „ düşmüştür. Ücretlilere uygulanan tüm yaptırımlar kırda da görülmektedir. Örnek olarak 
faşist sendika tarafmdan yöneti­ len Lomellina bölgesinde pirinç tarlalarında kadınların yaptı­  ğı 
grevi vereyim.  Bu  grev,  faşist  birliğin  onayıyla  başladı, ama ondan sonra gericiliğin terörü 
başladı,  grevci  kadınlar polis, milis, yani faşist hükümetin organları tarafmdan saldı­  rıya 
uğradılar, öldürüldüler, grev kanla bastırıldı. Böyle yüz­ lerce örnek verilebilir.
Faşizmin orta katmanlarla ilişkileri nasıldır?

"Orta  katmanların hayal  kırıklığına uğradığını  gösteren
bir dizi olgu vardır. Halbuki ilk başlarda orta katmanlar, faşizmde kendi hareketlerini ve yeni bir 
çağın başlangıcını görmüşlerdi." Onlar, büyük burjuvazinin egemenliğinin bitti­ ğini, onların 
çıkarlarını savunacak, kapitalist ve proleter dik­ tatörlüklere karşı kendi politikalarını 
uygulayacak yeni bir iktidar umut ediyorlardı. Bu programın iflası, faşizmin sade­ ce proletaryayı 
değil orta katmanları da yaralayan uygulama­ larıyla görüldü. Faşizm tüm uygulamalarıyla büyük 
burjuva­ zi, endüstri, fînans ve  ticaret  sermayesinin,  aynı  şekilde büyük toprak sahiplerinin 
hizmetinde olarak tüm diğer sınıf­ lara, sadece proletaryaya değil, orta katmanlara da karşı 
olduğunu ispatladı.                                                                         ,
Örneğin kira sorunundaki uygulamalar herkesi sarsmak­ tadır. Savaş sırasında kiralara sınır kondu, 
faşistler bu sınırı kaldırdı. Bu da kiraların müthiş artmasına yolaçtı, daha son­ raları artan 
huzursuzluk dolayısıyla faşistler yeni sınırlamalar koymak zorunda kaldılar, ama bu sorunu çözücü  
nitelikte değil hafifletici nitelikte  idi.
Mussolini’nin, faşist reform olarak gördüğü "okul refor- mu"nda da durum aynıdır. Bu reform ile 
daha fazla okul  parası ödeyebilen zenginlere ayrıcalıklar yaratılıp, işçi ve küçük burjuva 
çocuklarının iyi eğitim yapmaları engellenmiş­ tir.

Bütçe dengelenmek için proleterlerin, tüketicilerin, orta katmanm ve küçük burjuvazinin zararına 
vergiler  arttırıldı.
' Faşizm, sanayi proletaryasının düşmanıdır. Ama o, köy­ lülüğün durumunu da daha az 
kötüleştirmedi. Daha önceki hükümetler zamanında kırla ilgili vergilerin  düzenlenmesi  için belli 
kararlar almmış ama uygulanmamıştı. Faşistler bu kararları büyük bir katılıkla uyguladılar. Küçük 
köylü, yarıcı, tarım işçilerinden gelir vergisi, ayrıca belediye ve bölgesel vergiler, hayvan vb. 
vergileri ve şarap vergisi. Tüm bu vergi­ ler  köylülük üzerinde  eskiden  olduğu gibi korkunç bir  
baskı
oluşturmaktadır.

Köylüler ürettikleriyle ancak giderlerini karşılama duru­
mundadırlar, geçinebilmek için ek işler yapmaktadırlar. Savaştan sonra toprak kiralarmı arttırmak 
yasal olarak yasak­ lanmıştı.   Faşistler   bu   yasağı   kaldırdılar.   Bugün  köylüler
%100 ile %400 arası fazla kira ödemektedirler. Faşist hükü­ metin tüm uygulamaları tarım 
proletaryasının durumunu daha da kötüleştirdi. Faşist uygulamalar sonucu köylülük, bugün 
hükümetteki gücü kendi düşmanı olarak görmekte ve yavaş yavaş ona karşı mücadele konumuna 
geçmektedir.  Daha şimdiden faşist yerel yönetimlere ve. vergilere karşı silahlı köylü 
ayaklanmaları  vardır:
Faşizmin sosyal politikası üzerine bu bilgilerden soma faşizmin diğer alanlardaki politikasına, 
ilkönce din politikası­ na geçiyorum. Faşizmin bu alandaki tutumu, onun teorik kaypaklığı üzerine 
çok iyi bir örnek teşkil etmektedir. Başlan­ gıçta faşistler, orta katmanları ve aydınları  yanına  
çekmek için din ve kilise karşıtı bir politika uyguladılar,ve bununla Halk Partisi’nin (Katolik 
Parti) kırdaki etkisini kırmayı amaç­ ladılar.
İkinci zaman diliminde faşizm, Katolik Parti ile rekabe­ te girdi ve dinin ve katolizmin resmi 
partisi haline geldi. Bu olgu tarihsel ve teorik açıdan ilginçtir. Vatikan faşizme yalan bir 
siyaset izledi. Faşistler, din adamlarının1durumunu düzelttiler, okullara tekrar din dersleri 
koydular. Bir zaman­ lar İsviçre’de din karşıtı bir kitaplığın sahibi olan ve Allah’m olmadığı, 
papalığın cinayetleri vb. üzerine neşriyatlar yapan Mussolini, gerekli gördüğünde "ebedi baba"dan 
sözetmekten ve İtalya’yı "tamı adına" yönettiğim söylemekten kaçınmadı. Vatikan’m oportünizmi bir 
çelişkinin su yüzüne çıkmasını önledi. Faşizm anavatan şovenizmi demektir, ama bu, kato- lizm 
açısından bir kafirliktir. Faşizm, katolizmi bir İtalyan ulusal sorunu haline getirmek istiyordu. 
Katolik kilise ise temelde, etkisini sınırlar ötesine yaymak için evrensel bir siyaset izliyordu.  
Bu oldukça ilginç  çelişki,  şü  an Vatikan  ve
faşistler  arasında bir uzlaşmayla çözülmüş  gözükmektedir.

Faşizm,  dış politika alanında yeni birşey getirmedi. Mus-
solini, daha başlangıçta Korfu olayı ile esas kartını oynadı ve çok çabuk bu olaydan elini çekti.  
Mussolini’nin şu an güttü­  ğü politika, güdebileceği tek politikadır, yani ikinci derecede bir 
politika, çünkü büyük güçlerin  mücadelesinde  İtalya, ancak ikinci derecede bir rol oynayabilir.
Faşizm, İtalyan sınırları içindeki güç ilişkilerini değiştire­ bilir, ama o bunu uluslararası 
ölçekte tekrarlayamaz, çünkü onun bu alanda etkisi  yoktur.
Sovyetler Birliği’nin tanınması, aşırı sağcıların İtalya’da uyguladıkları siyaseti, uluslararası 
alanda uygulamada karşı­ laştıkları zorlukların ispatıdır. Sovyetler Birliği’nin tanınma­ sı, 
İtalyan proletaryası üzerinde hangi etkiyi gösterdi? İtalya proletaryası belli ölçülerde iyi bir 
eğitime sahiptir. Bu  yüz­ den o, faşistlerin belli bir güne kadar bolşevizm üzerine yaz­ dıklarına 
inanmadığı gibi, aniden o andan sonra yazdığı Rus­ ya’da komünist devrimin olmadığı, bolşevizmin 
tasfiye edildi­ ği, Rusya’nın burjuva bir ülke olduğu ve İtalya ile ortak mad­ di çıkarlara sahip 
olduğu şeklindeki haberlere  de  inanmadı. Bu manevra, dış  ticarette  oldukça  olumsuz  bir  
konumda olan İtalyan burjuvazisinin Sovyetler Birliği’nde  yeni  pazar­ lar bulabilme düşüncesinin 
bir ifadesidir. İtalyan proletaryası bu olayları, Sovyetler Birliği’nin değil İtalyan faşizminin 
bir zayıflığı olarak algıladı. Fakat bu olayı bazı Rus yoldaşların, resmi İtalya’ya ve Mussolini’ye 
protokolü aşan yaklaşımları bunu gölgelemektedir. Bu gereksiz tavırlar faşistler tarafın­ dan 
ezilen ve takibata uğrayan İtalyan proletaryası arasında endişe yaratmaktadır.
Şimdi de faşist parti aygıtı ile yeni hükümet yönetimin­ deki devlet aygıtı arasındaki problem dolu 
ilişkilere geçmek istiyorum.
700.000  örgütlü  üyeye  sahip  olan  faşist   örgüt,   bö büyük bir  örgütün  sahip olması  doğal  
olan  çelişkilerden öte­
ye  büyük  olağanüstü  çatışmalar  yaşamaktadır.   İlk  planda,faşist parti ile devlet arasındaki ilişki çok kötü çözülmüştür. Devlet dairelerinde memurları 
kontrol etmekle görevli faşist komiserler atanmış, bu dairelerde büyük çatışmalara yolaç- mış, daha 
soma bu komiserler geri çekilmiştir.  Bu  kriz çok zor aşılabildi ve tam olarak sorun çözülemedi, 
çünkü faşist hareket içinde iki kanat oluşmaktadır. Bir kanat, aşırı faşiz­ min revizyonunu talep 
edip, legalleşmek, terörden vazgeç­ mek, yasalara uygun iktidar yürütmek istemektedir. İkinci 
kanat, yerel önderlerin aşırı unsurlarmdan oluşmaktadır. Bunlar, yerel diktatörlük için faşist 
işgal ordusunun tüm İtal­ ya’da yürüttüğü "ırkçılıktan" ve tüm muhaliflere karşı yürütü­ len 
"ikinci dalga" terörden sorumludurlar. Bunların, mecliste­ ki karakteristik temsilcisi Farinani, 
geçenlerde anti-faşistler için ölüm  cezasını önermiştir.
Faşistler parlamentoyu dağıtmadı. Eski meclis defalarca Mussolini’ye güvenini ilan etti ve ona her 
türlü yetkiyi tanıdı. Buna rağmen faşistler, zaferlerini garantilemek için, seçim yasasım 
değiştirdiler. Yeni yasaya göre oyların %25’ini alan parti, parlamentodaki sandalyelerin üçte 
ikisine sahip oluyor­ du. Mussolini, %25’i garantilemek için yaklaşık 10.000 faşist önder arasından 
375 adayı bizzat kendisi seçti. Faşistler ikili taktik izlediler. Çok güçlü oldukları Kuzeyde 
listeleri tama­ men faşistlerden oluşturdular, oldukça zayıf oldukları Güney­ de ise listede önde 
gelen yerel kişilere de yer   verdiler.
Seçimler yapıldı. Faşist terör, seçilme hakkını muhalefe­ tin elinden tamamen alacak kadar ileri 
gitmedi. Bu, seçimin siyasal anlamını yokederdi. Bunun yerine hükümet,  seçimle­ ri kendi aygıtıyla 
vargücüyle etkilemekle yetindi. Daha sonra Mussolini, "çoğunluğun onayını aldıklarım, artık meşru 
bir iktidar bulunduğunu ve azınlık egemenliğinden söz edileme­ yeceğini"  ilan etti.
Faşistler Kuzeyde güçlü olduklarından kendilerine güvendiler, rakiplerine - amansızca saldırdılar 
ama onlara seçilme hakkı  da tamdılar.  Bu  yüzden  faşistler  Kuzeyde çok az bir çoğunlukla seçimleri kazandılar. Bazı şehirlerde, örne­ ğin Milano’da muhalefete karşı 
azınlıkta kaldılar. Buna karşı­ lık güçlü örgütlere sahip olmadıkları Güneyde faşistler, muazzam 
bir çoğunlukla seçimleri kazandılar. Bu seçimin en ilginç yönüdür. Güneyde hatırı sayılır bir 
faşist örgütlenme yoktur. Faşistler iktidarı aldıktan soma, yerel klikler, yöne­ tim aygıtım 
ellerine geçirebilmek ve sömürmek için formel olarak faşistlere katıldılar. Seçimler tamamen keyfi 
yürüdü, muhalefet safdışı bırakıldı, faşist çeteler oluşturuldu, bu çete­ lerin üyeleri 30, 40, 50 
defa oy kullandılar. Böylelikle muaz­ zam çoğunluk elde edildi. Bunun üzerine Mussolini, Güneyi 
övücü konuşmalar yaptı.
Seçime katılan partilere gelince, milliyetçi ve liberalle­ rin sağ kanadı faşistlerle ortak 
çalıştılar. Tutarlı anti-faşist olmayan bazı listelere faşistler fazla müdahale etmeyip  bir­ kaç 
sandalye kazanmalarına müsaade ettiler. Eski meclisteki faşist hükümette yeralan Halk Partisi ağır 
bir yenilgi aldı. Kendilerim hiçbir partinin temsil etmediğini düşünen huzur­ suz küçük köylüler 
tarafından kurulup birkaç ilde seçimlere giren Köylü Partisi, gelecekte belki de  ulusal  öneme  
sahip bir parti olabilir. Kısmen proleter bir parti olarak görülebile­ cek olan küçük Cumhuriyetçi 
Parti, muğlak olmasına  rağ­ men faşist hükümete karşı enerjik muhalefet yürüttü ve san­ dalye 
sayısını 5’ten 7’ye  çıkardı.
Bunlardan başka eski geleneksel Sosyalist Parti’den çıkan üç parti vardır. Bunlar tek parti iken 
150 sandalyeye sahiptiler. Birleşik Sosyalist Parti (reformistler) 24’ten fazla, Maamalistler 
22’den fazla ve komünistler 19’dan fazla san­ dalye kazanmışlardır. Komünistler bazı yerlerde 
Maximalist Parti içindeki III. Enternasyonalcilerle birlikte  çalışmışlar­ dır. Bunlar arasında bir 
tek komünistler sandalye sayısını art­ tırmışlardır.
Anarşist hareket önemli bir rol  oynamamaktadır.
Güçlü faşist  çoğunluğa karşı,  değişik  muhalif  akımların nasıl karışık bir tablo oluşturdukları görülmektedir. Bu grup­ lar, basında belli bir güce sahip 
olsalar da faşizme karşı pra­ tik olarak bir saldırıyı mümkün kılacak politik ve askeri örgütlere 
sahip değildirler.  Cumhuriyetçiler  ve  Masonlar gibi bazı örgütler illegal örgütlenmelere sahip 
olduklarım iddia etseler de bunlar ciddi  değildirler.
Faşizme karşı muhalefet esasta proleter ve orta katman­ lar olarak ikiye ayrılabilir. Proletarya, 
sınıf bilinci temelinde anti-faşisttir. O, faşizmi şiddetle yıkıp faşizmin diktatörlüğü yerine 
devrimin diktatörlüğünü kurmayı amaçlar. Orta kat­ manların anti-faşistliği ise pasif olup, 
tartışma ve düşünce özgürlüğünün olduğu ama copların ve şiddetin olmadığı, faşistlerin de, 
komünistlerin de çalışma yapabildikleri  nor­ mal siyasal düzene duydukları kalpten özlemdir ve 
hayalci­  dir.

"Faşizme karşı huzursuzluktan oluşan bu iki hareket bir­ birinden kesin olarak  ayrılmalıdır."
Burjuvazi içinde de faşist hareketin yararlılığı üzerine kelimenin dar anlamında şüpheler vardır. 
İtalyan burjuvazisi­ nin en aydın kesimleri, faşizmin ve gerici saldırıların karşı patlamaları 
yaratacağı korkusuyla faşizmin  revizyonunu talep etmektedirler.
Matteotti olayından önce faşizm sola kaydı. Matteotti’- nin öldürülüşünün arifesinde Mussolini 
muhalefete  yönelik bir konuşma yaptı ve şunları söyledi: "İstesek seçim yapmaz­ dık, ama biz 
halkın onayını istedik ve ezici çoğunlukla aldık". Tam da Matteotti, bu çoğunluğun yapay ve hile 
ile kazanıldı­ ğını savunuyordu. Mussolini şöyle devam etti: "İki tür muha­ lefet olur, birincisi 
komünistler gibi, bunlara söyleyecek bir- şeyim yok, onlar tamamen mantıklı, bizi günün birinde 
prole­ ter devrimle yıkmak istiyorlar. Güç bizde. Buna cesaret ede­ bilecekler mi göreceğiz. 
Diğerlerine gelince, sizin programı­ nızda devrimci şiddet  vb.  yok.  Öyleyse  ne  istiyorsunuz? 
Gelin  beraber  çalışalım,  öneriler  getirir  ortak  bir yol bulu­ruz". Bu Mussolini’nin ortak bir çalışma için muhalefete çağ- nsıydı ve bu  çağrıda o,  
komünistleri tamamen ayırdı.
Anti-faşist muhalefetin eriştiği güç Mussolini’yi sola kay­ maya zorladı. Ama Matteotti olayı,  
herşeyi  altüst  etti. Günün birinde reformist milletvekili Matteotti  kayboldu. Polis, birşeyden 
haberi olmadığını söyledi. Olayı görenler Matteotti’nin 5 sivil tarafından yaka paça götürüldüğünü 
söy­ lediler. Kamuoyunun zorlaması sonucu hükümet olaya el koydu. Matteotti’nin faşist bir çete 
tarafından öldürüldüğü ortaya çıktı. Hükümet olayın kendileri tarafından da kovuştu­ rulan illegal 
örgütlerin bireysel bir eylemi olduğunu açıkladı. Kamuoyu bununla yetinmedi, olayın arkasını 
araştırdı ve  en üst yöneticilere kadar bir sürü bağlantıyı ortaya sererek ola­ yın bireysel 
olmadığını ispatladı. Olayın-siyasal  bir  cinayet  mi, yoksa rüşvetlerle ve üçkâğıtlarla ilgili 
bir sürü belgeyi ele geçiren birinin susturulması mı olduğu tam  aydınlanmadı.
'Bu olaya yaklaşımda da komünist ve burjuva muhalefe­ tin tavrı değişiktir. Burjuva muhalefet, 
olayı tamamen huku­  ki bir durum olarak gördü, suçluların yakalanmasını ve tüm olayın 
aydınlatılmasını talep etti. Olaya siyasal ahlak açısın­ dan yaklaşıp, terör ve böyle şiddet 
olaylarma son verilip ülke­ de sosyal barışın tekrar tesis edilmesini talep   etti.
Oysa bize göre sorun, siyasal, tarihsel, sınıf mücadelesi­ nin bir sorunuydu. Olaydan, bu tıp 
cinayetleri mümkün kılan tüm faşist parti, tüm hükümet ve tüm buıjuva smıfı sorumlu­ dur. Ve böyle 
bir durum, sadece proletaryanın devrimci eyle­ mi ile tasfiye edilebilir. İlk başlarda  komünistler 
 parlamen­ ter muhalefetin protesto metodlarına katıldılar. Ama hemen bir ayrım çizgisi çekildi:
Komünist Parti, Matteotti’nin öldürülüşünü protesto etmek için ülke çapında genel grev önerdi. 
Kendiliğinden grevler zaten bir sürü yerde patlak vermişti. Bu önerinin somut ve ciddi olduğunu 
ispatladı. Diğer partiler 10 dakika­ lık bir grev önerdiler.  Burjuva partiler de  bu öneriye  
katıhnca eylem siyasal niteliğini kaybetti. Zaman, sadece komünist­ lerin, proletaryayı ilerletecek bir 
öneri ileri sürdüklerini gös­ termiştir.
Bugünkü durum, Mussolini hükümetine hangi perspek­ tifleri sunmaktadır?
Huzursuzluk artmakta, durum gittikçe kötüleşmektedir. Ama bir kriz daha oldukça uzaktır. Son 
olaylar, toplumda doğal olarak zaten varolan gelişmeyi olağanüstü hızlandırmış­ tır. Faşistler, 
ahlaki ve psikolojik olarak oldukça ağır bir yenilgi aldılar. Mussolini içişleri bakanını 
değiştirmek zorun­ da kaldı. Faşistlerin gelecekti  durumunun  epey  zorlaşacağı ve anti-faşist 
eylemlerin pratik olanaklarının arttığı  açıktır.
Bizim durumumuza gelince. Komünist Partisi kendi bağımsız rolünü vurgulamalıdır, sloganımız: 
"varolan anti-fa­ şist muhalefet gruplarının tasfiyesi ve onun yerine komünist hareketin doğrudan 
ve açık eylemi olmalıdır." Faşistler ikti­ dara geldiklerinde, kitleler halinde  yoldaşlarımızı  
tutukladı­ lar ve komünist, bolşeVik güçlerin yokedildiğini ilan ettiler. Ama, seçimler ve diğer 
olaylardan soma parti  güçlü  bir yaşam işareti verdi, Mussolini, her konuşmasında komünist­ lere 
değinmek zorunda kaldı.                                         .
Sosyal-demokrasi’nin tüm kanatları, kendilerim göster­ mek için yeterli imkana sahiptiler ama 
yeteneksiz ve başarı­  sız olduklarını gösterdiler. Halâ iflas etmemiş olan tek hare­ ket, 
proletaryanın öncüsü Komünist Parti’dir. Ama İtalya’da bağımsız bir siyasal mücadele yürütebilmek 
için, parti içinde zafere olan inançsızlığın olmaması gerekir. Olaylarla  parti­ nin, mücadeleyi 
örgütlemeyi ve kendi taktiğini uygulamayı bildiğini, tek muhalefet partisi olarak yaşadığım 
ispatlamalı- yız.

Çalışmamızın hedefi, devrimci eylemler içirt yığınların, Komünist Parti önderliğinde şehir ve kır 
proletaryasının yek­ pare birleştirilmesidir. Matteotti olayı dolayısıyla faşistler ikinci  bir 
terör  dalgasına başvurabilirler.  Belki  de  bu  terör sonucu muhalefetin geri çekilmesini, huzursuzluğun açıktan ifadesinin azalmasını yaşayabiliriz. Ama 
zamanla huzursuz­ luk ve muhalefet yine artacaktır. Faşistler, iktidarlarım sürek­ li baskıyla 
ayakta tutamazlar.
Seçimlerde komünist olmayan unsurlar da, komünistler­ de en açık, en radikal anti-faşizmi 
bulduklarından bize oy verdiler. Bizim  bağımsız  konumumuz,  bizimle  doğrudan bağı olmayan 
kitleler arasmda etkimizi arttırmak için bir araçtır.
Biz, kırdaki çalışmalarımızda sadece kır proletaryasını değil, bilakis yarıcıları, küçük köylüleri 
de, kendi sınıf çıkar­ larım savunmak için örgütlemeliyiz. Biz küçük mülk sahiple­ ri sorunûnda 
onların ezilmelerine karşı berrak bir program hazırlayabiliriz.                                     

Bizim üzerimize efsaneler kuruldu, terörist veya silahlı, kahraman azınlıkların eylemlerini 
savunanlar olarak gösteril­ dik. Biz bu eğilime hep karşı koyduk. Biz beyaz tugayların 
silahsızlandırılmasından ve proletaryanın silahlandırılmasın- dan yanayız. Mücadele, sadece 
yığınların katıldığı şartlarda mümkündür. "Proletaryanın büyük kitlesi, sorunun sadece kahraman 
öncülerin saldırılarıyla çözülemeyeceğini biliyor." Barışçıl, legal yollardan iktidarı ele geçirmek 
hayaldir. Dev­ rim gerçekleştirmek basit değildir. Biz, birkaç yüz veya bir­ kaç bin silahlı 
komünist ile mücadeleye başlanmayacağını biliyoruz. Geniş yığınların mücadeleye çekilmesi 
kaçınılmaz­ dır ve silahlanma sadece devrimci araçlarla çözülebilecek bir sorundur. Proletaryanın 
devrimin taşıyıcısı olduğunu söyle­ mek terörizm değildir.
"Biz, "seçkin" komünistler olduğumuzu ve küçük bir azınlığın eylemiyle sosyal dengeyi yıkacağımızı 
hiçbir zaman söylemedik." Biz, tam tersine proleter yığınların  önderliğini ele geçirmek, proleter 
eylemin birliğini sağlamak istiyoruz. Proletarya, işçiler iktidarı alacak duruma geldiklerinde, 
bur­ juva   ve   sosyal-demokrat   güçlerin   faşizm   ile birleşeceğini unutmamalıdır. Hazırlanmamız gereken mücadele için pers­ pektifler işte bunlardır.
Birkaç söz de uluslararası faşizm üzerine söylemek isti­ yorum. Biz, belli anlamda faşizmin 
İtalya'nın dışına yayılma­ ya çabaladığı görüşündeyiz. Birkaç benzer hareket, örneğin Bulgaristan, 
Macaristan ve belki de Almanya’daki [faşist hareketler -ÇN], İtalyanlar tarafından 
desteklenmektedir. Faşizmin İtalya’da böyle güçlü gelişmesinin, ilk planda  ulu­ sal ve dinsel 
olmak üzere önşartları vardır. Ben, faşizmin kit­ leleri harekete geçirebilmek için bu dinsel ve 
ulusal birliğin mutlak gerekli olduğu  görüşündeyim.
Almanya’da iki değişik mezhebin ve kısmen ayrılık eğili­ minde değişik ulusal eğilimlerin 
bulunması, büyük bir faşist partinin oluşmasının önünde engeldir. İtalya, faşizmin geliş­ mesi için 
çok elverişliydi,. İtalya, galip devletlerdendi. Galibi­ yetin maddi avantajları ortada yokken, 
şovenizm ve milliyet­ çilik müthiş arttı. Orta katmanlar, bir süre proletaryanın ikti­ darı almaşım 
beklediler. Ama devrimci partilerin güçsüzlüğü belli olunca iktidarı almak için kendisi bağımsız 
olarak hare­ ket etti.                            ’                       .
Bu gerçekler temelinde ben, diğer ülkelerde şimdilik faşizmin İtalya’daki kadar olgunlaşamayacağı 
görüşündeyim. Sömürücü üst katmanların yekpare hareketi ve bunların çıkarları doğrultusunda orta 
katmanların ve küçük-buıjuva geniş yığınların harekete geçirilmesidir  faşizm.
- Diğer ülkelerde faşizm, çeşitli biçimlere bürünse de küçük-buıjuva ideolojisinin bir hareketi 
olarak kalmaktadır. Proletaryaya düşman olsa da İtalya’daki kadar tehlikeli değil­ dir. Ayrıca 
gündemde uluslararası kamuoyu tarafından İtal­ yan faşizminin mahkum edilmesi sorunu ve ona karşı 
propa­ ganda kampanyası vardır.
Komünistler ve devrimciler, diğer ülkelerin burjuvazisi­ nin bu demokrafik ve ince ruhlu 
hayallerine inanmazlar. Pasifîst  ve  sol  eğilimlerin  olduğu  yerlerde  bile,  yarın   sınıf 

mücadelesinin aracı olarak faşizm kullanılabilir. Biz uluslara­ rası sermayenin, İtalya’daki faşizm 
ve işçiler, köylüler üzerin­ deki teröre sempatiyle baktığım  biliyoruz.
"Faşizme karşı mücadelede biz, sadece ve yalnızca dev­ rimci proleter enternasyonale 
güvenebiliriz." Biz, diğer ülke­ lerin demokratik partilerine,  "İnsan  Hakları  Ligası"  gibi 
aptal ve ikiyüzlülere seslenmiyoruz. Zamanı geldiğinde onla­ rın da İtalya’daki faşizm gibi 
cinayetler uygulayacaklarım bili­ yoruz. Biz bu mücadelede sadece İtalya’da ve dışarıdaki dev­ 
rimci güçlere güveniyoruz. İtalyan faşizmini boykot edecek olan tüm ülkelerin işçileridir.
İtalya’daki gericilik ve törer, İtalyan faşizmi ve burjuva baskısının tüm diğer biçimlerine karşı 
dünya çapında müca­ dele uğruna tüm devrimci güçlerin enternasyonal birliği için bizde sınıf kinine 
ve proletaryamn karşı saldırısına yolaçmalı- dır.

27.06.1924
A.g.e., s. 715.








Blogger tarafından desteklenmektedir.