EMPERYALİZMİN VE MODERN REVİZYONİZMİN STRATEJİSİ
Günümüzdeki uluslararası durumu ve dünya devrimci hareketinin durumunu inceleyen Arnavutluk Emek Partisi VII. Kongresi, emperyalizmin ve modern reviz- yonizmin devrim ve halkların kurtuluşu için oluşturduğu tehlikeleri belirtti, bunlara karşı amansız bir mücadele vermenin ve dünyadaki Marksist-Leninist harekete aktif destek sağlamanın gerekliliğini vurguladı.
Bu sorunların büyük önemi vardır, çünkü sosyalizmin İnşası, proletarya diktatörlüğünü sağlamlaştırmak ve a- navatanı savunmak için verilen mücadele, uluslararası duruma ve dünya gelişmesinin genel sürecine sıkı sıkıya bağlıdır.
Günümüzde, karanlığı, proletarya ve halkların sömü- rülmesini ve köleleştirilmesini temsil eden büyük güçler, yani Amerikan emperyalizmi ve onun uşakları, Sovyet sosyal-emperyalizmi, Çin sosyal-emperyalizmi, büyük burjuvazi ve gericilik ayağa kalkmışlardır ve Marksizm-Leninizme karşı mücadele etmektedirler. Sosyal-demokrasi, modern revizyonizm gibi ideolojik akımlar ve diğer birçok karşı-devrimci akım da bizim devrimci ideolojimizin karşısına dikilmiştir.
Tüm bu düşmanlara karşı mücadelemizde kesinlikle, Marksist-Leninist teoriye ve dünya proletaryasına dayanmalıyız. Uluslararası durumun, olayların gelişmesinin, birbirleriyle çelişen ve kendi aralarında mücadele eden, hareket halindeki tüm toplumsal güçlerin hedef ve amaçlarının doğru diyalektik bir tahlilini yaptığımızda, teorik alandaki mücadelemizi muzaffer bir biçimde sürdürebiliriz. Uluslararası durumun bilimsel tahlili, devrimci mücadelenin stratejisinin tanımlanması bize, mücadeleleri birbiri ardına kazanmamız için değişik koşullarda doğru taktikleri belirlememize yardım eder. İşte Partimiz her zaman böyle davranmıştır.
Sosyalizm kapitalizme karşı mücadele halindedir, dünya proletaryası kapitalist burjuvaziye karşı amansız ve sürekli bir mücadele sürdürmektedir, dünya halkları iç ve dış zalimleıe karşı mücadele etmektedir. Dünya proletaryasına mücadelesinde, bu mücadelenin zorunluluğunu açıklayan ve güçleri savaşa seferber eden, Marksist-Leninist ideoloji önderlik etmektedir. Tam da bu nedenle, kapitalizm ve emperyalizm, Marks, Engels, Lenin ve Stalin’in teorisine karşı çetin bir mücadele sürdürmekten vazgeçmemiştir.
Kari Marks, toplumsal evrimin, devrimci dönüşümlerin ve toplumun alt düzeyde bir düzenden daha üst düzeyde bir düzene geçişinin yasalarını buldu. O, üretim araçlarının özel mülkiyetini, kapitalist paylaşım biçimini ve kapitalistin el koyduğu artı-değeri bilimsel olarak incelemiştir. O, sınıflar ve sınıf mücadelesine ilişkin bilimsel teoriyi yaratmış ve proletaryaya, burjuvaziyi devirmek. kapitalist sistemi yıkmak, kendi diktatörlüğünü kurmak ve sosyalist toplumu inşa etmek için mücadele yollarını göstermiştir.
Tüm dünya ülkelerindeki değişik gerici teorisyenler, Marks’ın teorisini karalamak, ona çamur atmak, onu çarpıtmak ve onu yenmek için her yola başvurmuşlardır. Ama, bir bilim olan bu teori, insanlığın ilerici düşüncesine egemen olmuş, proletaryanın ve halkların elinde düşmanlarına karşı mücadelede güçlü bir silah haline gelmiştir.
Lenin, Marksist teoriyi uygulayarak ve onu daha do geliştirerek; proletaryayı ve onun öncüsü Marksist-Lenl- nist partiyi, emperyalizm ve proleter devrimleri koşullarında, bilimsel bir teoriyle donatmıştır. Lenin, Marksizmi yalnız teoride değil, pratikte de geliştirmiştir. O, Kart Marks’ın doktrinini uygulayarak bolşevik devrimini yönetmiş ve zafere ulaştırmıştır. Lenin’in eseri Stalin tarafından daha ileriye götürülmüştür.
Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nin zaferi emperyalizme ve dünya kapitalist sisteminin tümüne ilk ezici darbeyi indirmiştir. Bu. kapitalizmin, giderek sürekli derinleşen genel bunalımının başlangıcı olmuştur.
Sovyet Devletinin kurulması ve sağlamlaştırılması, proletarya ve halklara önlerindeki düşmanın, kapitalizm ve emperyalizmin yenilebileceğini, ezllebileceğini gösteren çok büyük bir zaferdi. Sovyetler Birliği de bunun canlı bir örneğiydi.
Dünya emperyalist, kapitalist koalisyonu Rusya’da Ekim Devrimi nedeniyle uğradığı yenilginin kızgınlığı içinde, proleterlerin yeni Devlet’ine ve Marksist-Leninist ideolojinin bütün dünyada yayılmasına karşı siyasal, e- konomik ve askeri mücadele araçlarını güçlendirdi. Emperyalistler, gerici burjuvazi, Avrupa ve dünya sosyal- demokrasisi, sermayenin diğer partileriyle uyum halinde Sovyetler Birliğine karşı savaş hazırlığı yaptılar; Hitler- ciler, İtalyan ve Japon faşistleriyle birlikte İkinci Dünya Savaşını da tezgahladılar.
Ama bu savaş, bundan zaferle çıkan sosyalizmin ve Marksizm-Leninizmin canlılığını daha iyi kanıtladı.
Faşizme karşı kazanılan zaferden sonra, dünya, sosyalizm lehine büyük değişikliklere tanık oldu. Avrupa ve Asya’da yeni sosyalist devletler kuruldu. Başında Sovyetler Birliği bulunan sosyalist kamp Kuruldu. Bu, sosyalizmin, Marksizm-Leninizmin büyük ve yeni bir zaferi, kapitalizmin, emperyalizmin yeni ve acı bir yenilgisiydi.
Kapitalist sistem, İkinci Dünya Savaşından alabildiğine sarsılmış olarak çıktı. Denge artık bütünüyle bozulmuştu. Yenilmiş devletler olan Almanya, Japonya ve İtalya’nın ekonomileri yıkılmıştı; eski askeri ve siyasal durumlarını kaybetmekteydiler. İngiltere, Fransa gibi diğer emperyalist ülkeler, savaştan zaferle çıkmalarına rağmen ekonomik ve askeri olarak o derece zayıflamışlardı ki büyük devlet olarak rolleri kesinlikle azalmıştı.
Kapitalizmin genel bunalımı, sömürgeci sistemin çöküşüyle daha da ağırlaştı. Bu çöküntü birçok genç ulusal devletin doğmasına neden oldu, öte yandan sömürge ve yarı-sömürge olarak kalmış ülkelerde emperyalist boyunduruğa karşı kurtuluş hareketi büyümekteydi.
Bu değişiklikler, sosyalizmin dünya çapında zaferi için daha elverişli koşullar yarattı. Derin ekonomik ve siyasal bunalım ve kitlelerin artan hoşnutsuzluğu nedeniyle birçok kapitalist ülke devrimci patlamaların eşiğinde bulunuyordu. Amerikan emperyalizmi çok ciddi, hatta tehlikeli koşullar altında, bu devletlerin imdadına koştu.
Diğer emperyalist devletlerden farklı olarak, Amerika Birleşik Devletleri savaştan daha da güçlenmiş olarak çıktı. ABD savaştan etkilenmemekle kalmamış, üstelik büyük zenginlikler biriktirmiş, ekonomik ve askeri gücünü, teknik ve bilimsel temelini ölçüsüzce artırmıştı. Halkların dökülen kanıyla beslenen bu emperyalizm, kapitalist
dünyanın önderliğini * tek başına üstlendi.
Amerikan emperyalizmi, eski kapitalist düzeni korumak,kendini tehdit eden her devrimci ve ulusal kurtuluş hareketini boğmak, sosyalist kampı yıkmak, Sovyetler Birliği’nde ve halk demokrasisinin bulunduğu ülkelerde kapitalizmi yeniden kurmak, dünyanın her yanında hegemonyasını sağlamak için kapitalist dünyanın tüm gerici güçlerini seferber etti.
ABD emperyalizmi dünya sermayesi ile birlikte, amacına ulaşmak için, devasa bürokratik ve askeri devlet aygıtını, çok büyük ekonomik, teknik ve mali potansiyelini ve tüm insan gücünü harekete geçirdi. ABD emperyalizmi, tükenmiş Avrupa ve Japon kapitalizminin siyasal, e- konomik ve askeri olarak belini doğrultmasına katkıda bulundu ve dağılmış sömürgeci sistemin yerine yeni bir sömürü ve yağma sistemini, yeni-sömürgeciliği kurdu.
Amerikan emperyalizmi, Marksizm-Leninizme, komünizme, Sovyetler Birliği ve Asya ve Avrupa’daki diğer, sosyalist ülkelere karşı başlattığı öfkeli kampanyada, birçok propaganda yöntemini, filozofları, iktisatçıları, sosyologları, yazarları, vb. seferber etti.
Amerikan emperyalizmi aynı zamanda, açık bir saldırı siyaseti uyguladı. Savaş, askerileştirme ve anti-ko- münizm ateşi, Amerika Birleşik Devletlerinde yaşamın tüm alanlarına, ekonomiye, siyasete, ideolojiye, ordu ve bilime kadar yayıldı.
Amerikan emperyalizmi sosyalizmi yenmek, devrimci kurtuluş hareketlerini boğmak, Marksist-Leninist teorinin büyük etkisine karşı savaşmak ve dünyada kendi hegemonyasını kurmak için iki yola başvurdu.
Bunlardan birincisi, silahlı müdahale ve saldırıdır. Amerikan emperyalistleri, NATO, SEATO gibi saldırgan askeri bloklar yarattılar, birçok yabancı ülkenin toprakları üzerine çok sayıda silahlı güç yerleştirdiler; her kıtada askeri üsler kurdular ve tüm denizlere ve okyanuslara yaydıkları güçlü filoları oluşturdular. Devrimi bastırmak ve boğmak için Yunanistan’a, Kore’ye, Vietnam’a ve daha birçok yere askeri müdahalede bulundular.
Diğer yol da, sosyalist devletlere, komünist ve işçi partilerine karşı ideolojik saldırı ve yıkıcılıktı; bu devlet ve partilerin burjuvaca çürümesini sağlayabilmek için çaba harcamaktı. Bu amaçla, Amerikan emperyalizmi ve tüm dünya sermayesi, güçlü propaganda ve ideolojik saptırma yöntemlerini harekete geçirdiler.
Ama, savaştan sonra belini doğrultan Amerikan emperyalizmi ve dünya kapitalizmi, güçlü bir rakiple, başında Sovyetler Birliği’nin bulunduğu sosyalist kampla ve dünya proletaryası ve özgürlüğe aşık halklarla karşı karşıya kaldı. Onlar, açık ve doğru bir siyaset ve işçilerin, devrimcilerin ve ilerici unsurların düşünce ve kalplerine yerleşmiş olan ve giderek daha fazla yerleşen, muzaffer bir ideoloji tarafından yönetilen bu çok büyük güce karşı, hesaplarını doğru bir biçimde yapmak zorundaydılar.
Amerikan emperyalizminin ve dünya gericiliğinin bastırma ve yok etme çabalarına rağmen, proletaryanın devrimci hareketi ve halkların kurtuluş mücadelesi sü- rekli büyüyor ve güçleniyordu. Stalin tarafından önderlik edilen Sovyetler Birliği, zaman yitirmeksizin savaşın yaralarını sardı ve ekonomi, bilim, teknik vb. alanlarda hızla ilerlemeye başladı. Halk demokrasisi ülkelerinde sosyalizmin durumu sağlamlaşıyordu. Komünist partilerin ve anti-emperyalist demokratik hareketin kitleler ü- zerindeki etkisi yaygınlaşıyordu.
Bu koşullar altında emperyalizm ve dünya kapitalizmi, sosyalizme ve halkların kurtuluş hareketlerine karşı mücadelesinde, modern revizyonistlerin, bunlar arasında da ilk olarak Yugoslavların yardımına başvurdu.
Halk demokrasisi denilen bir ülkenin, Yugoslavya’nın, Sovyetler Birliği’ne karşı çıkması ve onunla açık ideolojik ve siyasal çatışmaya girmesi dünya kapitalizmi için bir fırsattı, çünkü sorun sosyalist kampın içindeki bir üyenin ayaklanması idi. Dünya kapitalizmi, sosyalizme ve devrime karşı mücadelesinde kendisine yararlı olan bu olay etrafında büyük yaygara kopardı.
Her ne kadar Titocu ihanet, devrim ve sosyalizm davasına büyük zarar verdiyse de, burjuvazinin ve gericiliğin umduğu gibi, sosyalist kampı ve komünist hareketi bölemedi. Tüm dünyadaki komünistler ve devrimciler, bu ihaneti ağır bir biçimde mahkum ettiler ve Titoculu- ğun, emperyalizmin komünizme karşı bir ajanı olarak temsil ettiği tehlikeyi açığa çıkardılar.
Stalin’in ölümünden sonra. Sovyetler Birliği’nde iktidarı ele geçiren Kruşçevci revizyonistler, dünya kapitalizmine, sosyalizme, devrime ve Marksizm-Leninizme karşı mücadelesinde en büyük hizmeti sundular. Kruşçev’in revizyonist grubunun ortaya çıkışı, İkinci Dünya Savaşından sonra emperyalizmin stratejisinin en büyük siyasal ve ideolojik zaferidir.
Sovyetler Birliği’ndeki karşı-devrimci geri dönüş, Amerikan emperyalistlerini ve tüm diğer kapitalist devletleri son derece memnun etti. Çünkü, en güçlü sosyalist devlet, devrimin ve halkların kurtuluşunun desteği, sosyalizm ve Marksizm-Leninizm yolunu terk ediyor ve artık teoride ve pratikte, karşı-devrimin ve kapitalizmin desteği haline geliyordu-
Sovyetler Birliği’ndeki dönüş, sosyalist kampın ve uluslararası komünist hareketin bölünmesine yol açtı. Bu durum, modern revizyonizmin, birçok komünist partisinde yayılmasını etkileyen ve bu amaca yönelik elverişli koşullar yaratan temel etkenlerden birini oluşturdu. Kruşçevci revizyonist akım, tüm dünyada devrim ve sosyalizm davasına büyük zarar verdi.
Gerçek Marksist-Leninist ve devrimci güçler ile Kruşçevci revizyonizm arasında kıyasıya bir mücadele başladı. Arnavutluk Emek Partisi, Yugoslav revizyonizmi- ne karşı, nasıl kararlılıkla mücadele etmiş ve etmekteyse, Sovyet revizyonizmine ve yandaşlarına karşı da, daha başından itibaren, ilkelere bağlı ve yenilmez mücadelenin bayrağını açtı; Marksizm-Leninizmi ve sosyalizm ve halkların kurtuluş davasını cesaretle savundu. Tüm dünyanın gerçek Marksist-Leninistleri ve devrimcileri de Kruşçevci ihanete karşı çıktılar. Değişik ülkelerde, devrimci proletarya, işçi sınıfının ve halkların, burjuvaziye, emperyalizme ve modem revizyonizme karşı mücadelesine önderlik etme ağır görevini üstlenen genç Marksist- Leninist partiler yarattı.
Emperyalizmin ve revizyonizmin, sosyalizmi temelli yıkma, gerçek uluslararası komünist hareketi boğma ve halkların mücadelesini bastırma umudu boşa çıktı. Kruşçevci revizyonistler, anti-Marksist ve karşı-devrimci yüzlerini açığa çıkarmakta gecikmediler. Halklar, artık Sovyetler Birliği’nin dünya hegemonyası için Amerika Birleşik Devletleri ile rekabet içinde emperyalist bir süper devlet olduğunu ve ABD emperyalizminin yanı sıra, devrimin, sosyalizmin ve dünya halklarının başka bir büyük düşmanı olduğunu gördüler.
Öte yandan, kapitalist ve revizyonist dünyada yaygınlaşan ağır ekonomik, mali, ideolojik ve siyasal bunalım, yalnızca kapitalist sistemin daha belirgin çürümüşlüğünü, değişmez baskıcı ve sömürücü yapısını ortaya koymakla kalmıyor, aynı zamanda, kapitalist düzeni allayıp pullayan modern revizyonistlerin demagoji ve ikiyüzlülüğünü de açığa çıkarıyordu.
Tüm dünyada devrimci hareket gelişip sağlamlaşıyordu; kapitalizm bunalımın pençeleri arasında daha da fazla sıkışıyor ve Kruşçevci revizyonizm ve diğer modern revizyonist akımlar proletarya ve halkların gözünde iyice açığa çıkıyordu. İşte bu sırada dünya sahnesinde Çin revizyonizmi açıkça boy gösterdi. Çin revizyonizmi, halkların ve proletaryanın devrimci mücadelelerini sabote etmek ve boğmak için, Amerikan emperyalizminin ve uluslararası büyük burjuvazinin en yakın müttefiki haline geldi.
Dünyada bugün ortaya çıkan durum oldukça karmaşıktır. Günümüzde uluslararası arenada bir yandan devrime ve halkların özgürlüğüne karşı ortak mücadele eden, diğer yandan pazarları, etki alanlarını birbirinden koparmak ve hegemonya için karşı karşıya gelen ve boğuşan çeşitli emperyalist ve sosyal-emperyalist güçler iş başındadır. Dünya egemenliği için süren Sovyet-Amerikan rekabetine şimdi, Çin sosyal-emperya- lizminin yayılmacı emelleri, Japon militarizminin yağmacı açgözlülüğü, yeni yaşam alanları sağlamak isteyen Batı Alman emperyalizminin çabaları, bakışlarını eski sömürgelere çeviren Avrupa Ortak Pazarının vahşi rekabeti de eklenmiş durumdadır.
Tüm bunlar, kapitalist ve revizyonist dünyanın pek- çok çelişkisini daha da derinleştirdi. Bu sürede Titocu, Sovyet, Çinli ve diğer revizyonistlerin ihaneti nedeniyle halkların kurtuluş ve devrim ufku kararmadığı gibi, geçici bir gerilemeden sonra devrim şimdi yeni bir atılıma girmiştir. Devrimin, tarihin kendine çizdiği yolda ilerleyeceği ve dünya çapında zafer kazanacağı muhakkaktır.
Hiçbir şey, emperyalizmi, kapitalizmi ve revizyonizmi proletarya ve halkların acımasız intikamından kurtaramayacak. hiçbir şey onları derin uzlaşmaz çelişkilerden, sürekli bunalımlardan, devrimlerden, kaçınılmaz bir ö- lümden koruyamıyacaktır.
Tam da bu durum, emperyalizmi yeni yollar aramaya, kendini bekleyen acı sondan kurtulmak için yeni taktikler ve yeni stratejiler inşa etmeye zorlamaktadır.