Header Ads

Header ADS

Parti Calismasinin eksikligi ve Trockistler

PARTİ ÇALIŞMASININ EKSİKLİĞİ VE TROÇKİSTLER VE DİĞER İKİYÜZLÜLERİN TASFİYESİ İÇİN ALINACAK ÖNLEMLER ÜZERİNE

SBKP(B) MK Plenumu'nda Sunulan Rapor ve Kapanış Konuşması

3 - 5 Mart 1937

Yoldaşlar!

Plenuma sunulan raporlardan ve tartışmalardan burada üç temel olguyla karşı karşıya olduğumuz anlaşılıyor.

Birincisi, yabancı devletlerin ajanları tarafından yürütülen Troç-kistlerin oldukça önemli bir rol oynadıkları, zarar verici, bölücü ey­lemlerle casusluk faaliyetleri, gerek ekonomik örgütlerimiz, gerek­se de idari ve parti örgütlerimiz olmak üzere bütün örgütlerimize en azından bütününe yakınına, şu ya da bu ölçüde zarar vermiştir.

İkincisi, içlerinde Troçkistlerin de bulunduğu yabancı dev­letlerin ajanları sadece alt örgütlerimize sızmakla kalmamış, aynı zamanda bazı sorumlu görevlere gelmişlerdir.

Üçüncüsü, gerek merkezde, gerekse de kırsal kesimde bazı yönetici yoldaşlarımız, bu zarar verici, saptırıcı unsurların, bu casus ve katillerin sadece gerçek yüzünü görmemekle kalma­mış, aynı zamanda bu yabancı ülke ajanlarının, şu ya da bu so­rumlu görevlere gelmelerine bizzat katkıda bulunacak kadar kayıtsız, körü körüne itimat eden ve naif kişiler olduklarını göstermişlerdir.

Sunulan raporlardan ve tartışmalardan çıkan tartışmasız üç sonuç budur işte.

I-POLİTİK KAYITSIZLIK
           
Her türlü parti ve Sovyet düşmanı akımla mücadele de­neyine sahip yönetici yoldaşlarımızın, bu konuda halk düşmanlarının gerçek yüzünü göremeyecek, kuzu postuna bürünmüş kurtları tanıyamayacak, yüzlerinden maskeyi indiremeyecek naiflik ve körlük içinde bulunmaları nasıl açıklanmalıdır?

SSCB sınırları içinde yabancı ülkelerin ajanlarının yıkıcılık, bölücülük ve casusluk faaliyetlerinin bizim için beklenmedik bir şey olduğu, daha önce hiç karşılaşmadığımız bir şey olduğu iddia edilebilir mi? Hayır edilemez. Son on yıl içinde Şahti-dönemiyle başlayan, zararlı faaliyetlerin, ekonominin çeşitli dallarında kendini göstermesi ve resmi belgelerle sap­tanmış olması bunun kanıtıdır.
Son dönemlerde ülkemizde, faşizmin Troçkist-Zinovyevist ajanlarının zararlı faaliyetleri, casusluk ve terör eylemlerine yönelik tehlike işaretleri ve uyarıcı belirtilerinin hiç mi hiç olmadığı iddia edilebilir mi? Hayır iddia edilemez. Bu tür işaretler vardı ve Bolşevikler bu işaretleri görmezden gelme hakkına sahip değildir.
  
           
Kirov yoldaşın haince katledilmesi, halk düşmanlarının iki­yüzlülüğüne ikiyüzlü faaliyetleri sırasında güven sağlamak, örgütlerimize girebilmek için yüzlerine Bolşevik maskesi, par­ti üyesi maskesi taktıklarına ilişkin ilk uyarıydı.
           
"Leningrad Merkezi" gibi "Zinovyev-Kamenev" Davası da, Kirov yoldaşın haince katledilmesinden çıkarılacak dersleri güçlendirmişti.
           
"Zinovyevist-Troçkist Blok" Davası, daha önceki davaların sunduğu dersleri genişletti ve Zinovyevcilerle Troçkistlerin, bü­tün düşman burjuva unsurları etraflarında topladıklarını, Alman gizli polisinin bir terörist casusluk ve bölme acentası haline dö­nüştüklerini Zinovyevcilerle Troçkistlerin örgütlerimize sızma­larının tek çaresinin, ikiyüzlülük ve kendini gizleme olduğunu, bu tür sızmalara karşı korunmak ve Zinovyevist-Troçkist çeteyi tasfiye etmenin en emin yolunun uyanıklılık ve politik öngörü olduğunu açıkça gösterdi.
           
SBKP(B) Merkez Komitesi, Kirov yoldaşın haince katle­dilmesi vesilesiyle 18 Ocak 1935'te gönderdiği bir genelgeyle, parti örgütlerini politik saflık ve dar kafalılara özgü tembelliğe karşı uyarmıştır. Genelge şöyledir:

  "Söz konusu olan, güçlendiğimiz oranda düşmanın uysal ve zararsız olacağı gibi yanlış bir varsayımdan hareket eden opor­tünist körü körüne inanmaya son vermektir. Bu varsayım te­melden yanlıştır. Bu varsayım, sözcülerinin, bütün dünyaya, düşmanların giderek sosyalizme entegre olarak nihayetinde gerçek sosyalistler haline geleceklerini kanıtlamaya çalışan sağ sapmanın sonuçlarından biridir. Başarılar üzerine yan ge­lip yatmak, boş durmak Bolşeviklerin işi değildir. Bize gerekli olan körü körüne inanma değil, uyanıklık, gerçek, Bolşevik devrimci uyanıklılıktır. Düşmanın içinde bulunduğu durum umutsuzlaştıkça, Sovyet iktidarına karşı, mücadelede yokol-maya mahkûm olanların tek çaresi olan 'en aşırı araçlara' baş vuracağı düşünülmelidir. Bu unutulmamalı ve uyanık olunma­lıdır."

            Troçkist-Zinovyevist Blok'un casusluk faaliyetleri ve terör ey­lemleri vesilesiyle 29 Temmuz 1936'da gönderdiği genelgede SBKP(B) Merkez Komitesi, parti örgütlerini bir kez daha uyanık olmaya, halk düşmanlarını, ne kadar iyi maskelenmiş olurlarsa olsunlar, tanımayı öğrenmeye çağırmıştır. Genelge şöyledir:
  "Troçkist-Zinovyevist canavarların Sovyet iktidarına karşı mücadelede emekçilerin bütün kudurmuş ve amansız düşmanla­rını casusları, provokatörleri, bölücüleri, beyaz muhafızları, Ku­lakları vs. etraflarında topladıklarının kanıtlandığı, bu unsurlarla Troçkistler ve Zinovyevciler arasındaki bütün sınırların kalktığı bugün, bütün parti örgütlerimiz, bütün parti üyelerimiz, her böl­gede, her durumda komünistlerden uyanıklık beklendiğini kav-ramalıdırlar. Şimdiki koşullar altında her Bolşeviğin vazgeçil­mez özelliği, ne kadar iyi maskelenmiş olursa olsun, parti düş­manlarını tanıma yeteneği olmak zorundadır.”

            Demek ki işaretler ve uyarılar vardı.Bu işaretler ve uyarıların anlamı neydi?

           
Bunların anlamı partinin örgütlenme çalışmalarındaki zaafı ortadan kaldırmak ve partiyi, içine tek bir ikiyüzlünün bile sızamadığı ele geçirilemez bir kale haline getirmek için bir çağrı olmasıydı.
           
Bu işaretler ve uyarılar, partinin politik çalışmasının kü­çümsenmesine son vermek ve bu çalışmayı, olası en büyük öl­çüde güçlendirme yönünde, politik uyanıklılığın güçlenmesi yönünde kesin bir dönüşüme uğratmak anlamına gelmekte.
           
Peki olan neydi? Gerçekler, yoldaşlarımızın bu işaret ve uyarılara karşı sağırlardan daha ağır davrandığını göstermiştir.
           
Bunu, parti dokümanlarının gözden geçirilmesi ve (parti dokümanlarının-ÇN.) değiş-tokuşu kampanyasının herkesçe bilinen gerçekleri canlı biçimde kanıtlamaktadır.
           
Bu işaret ve uyarıların hak ettikleri etkiyi yaratmamaları neyle açıklanır?
           
Sovyet düşmanı unsurlara karşı mücadele deneylerine, bir dizi tehlike işaretine, uyarıcı belirtilere rağmen, partili yoldaşlarımızın, halk düşmanlarının yıkıcılık, bölücülük ve casusluk faaliyetleri karşısında politik basiretsizlik göstermeleri neyle açıklanır?

           
Belki de yoldaşlarımız, eskisine göre daha kötü oldular, bu­gün daha az bilinçli ve daha az disiplinliler? Hayır, elbette değil!

           
Belki yoldaşlarımız yozlaşmaya başladılar? Hayır bu da doğru değil! Bu varsayım her türlü temelden yoksundur.
           
Bütün bunların açıklaması ne? Boş durma, kayıtsızlık, körü körüne inanç, körlük nereden kaynaklanıyor?

            Ekonomik kampanyalarla uğraşan ve ekonomik inşa cephe­sinde elde edilen devasa başarılara kapılmış partili yoldaşları­mız, Bolşeviklerin unutma hakkına sahip olmadıkları bazı önemli gerçekleri unutmuşlardır; işte bütün bunların açıklama­sı budur. Bu yoldaşlar, SSCB'nin uluslararası durumuyla ilgili temel bir gerçeği unutmuşlar ve parti üyeliği arkasına gizlenen ve Bolşevik maskesi takan bugünkü yıkıcı, bölücü unsurlar, casuslar ve katillerle doğrudan ilgili iki önemli gerçeği farketmemişlerdir.

II KAPİTALİST KUŞATMA

           
Partili yoldaşlarımızın unuttukları ya da fark edemedikleri gerçekler nelerdir?
           
Sovyet iktidarının sadece dünyanın altıda birinde zafere ulaştığım, dünyanın geri kalan altıda beşinde kapitalist devlet­lerin egemen olduğunu bu yoldaşlarımız unutmuşlardır. Bu yoldaşlarımız, Sovyetler Birliği'nin kapitalist kuşatma altında bulunduğunu unutmuşlardır. Bizde kapitalist kuşatma üzerine gevezelik edilir sık sık, ama kapitalist kuşatmanın ne demek olduğu konusunda kimse fazla düşünmek istemez. Kapitalist kuşatma bu boş bir söz değil, son derece gerçek ve cansıkıcı bir olgudur. Kapitalist kuşatma, bir yanda toprakları üzerinde sosyalist düzeni kurmuş bir ülkenin, Sovyetler Birliği'nin var­lığını, öte yandan ise bu ülkenin dışında, Sovyetler Birliği'ni çevrelemiş, ona saldırmak, ezmek, en azından iktidarını yık­mak ve onu güçsüzleştirmek için fırsat bekleyen bir çok burju­va ülkesinin varlığı anlatmaktadır.

            Yoldaşlarımız bu temel gerçekliği unutmuşlardır. Fakat tam da bu gerçek, kapitalist çevreyle Sovyetler Birliği arasındaki karşılıklı ilişkilerin temelini belirlemektedir.

            Örneğin burjuva devletlerini ele alalım. Aynı tip devletler olarak bunlar arasında sadece iyi ilişkiler olduğuna naif insan­lar inanabilirler. Bunu sadece naif insanlar düşünebilir. Ger­çekte bu devletler arasında ilişkiler iyi komşuluk ilişkilerinden çok uzaktır. Burjuva devletlerin birbirlerinin cephe gerisine casuslar, bozguncular, bölücüler ve zaman zaman da katiller yolladıkları ve bu unsurları, sözkonusu devletin kurum ve iş­letmelerine sızma, oralarda kendi ağını yaygınlaştırma ve "ge­rektiğinde", sözkonusu devleti güçsüzleştirmek ve yıkmak için cephe gerisini yoketmekle görevlendirdikleri, iki kere ikinin dört ettiği kadar kesindir. Bugün durum budur. Geçmişte de durum aynıydı. Örneğin, I. Napoleon döneminde, Avrupa dev­letlerini alalım. O dönemde Fransa'da Rus, Alman, Avusturya, İngiliz kampından gönderilmiş casus ve bozguncu kaynıyordu. Buna   karşın   İngiltere,   Alman   devletleri,   Avusturya   ve Rusya'nın cephe gerisinde Fransız Kampından gönderilmiş az casus ve bozguncu yoktu. İngiltere ajanları, Napoleon'a iki kez suikast düzenlemişler ve bir çok kez Fransa'da Vendee köylülerinin Napoleon Hükümetine karşı ayaklanmasını kış­kırtmışlardı. Napoleon Hükümeti nasıl bir hükümetti? Bu hü­kümet Fransız Devrimi'ni boğan ve sadece devrimin büyük burjuvazi için yararlı olan sonuçlarını ayakta bırakan bir bur­juva hükümetiydi. Napoleon Hükümeti'nin de komşularına borçlu kalmadığı ve hemen bozgunculuk önlemlerine başvur-duğunu söylemeye bile gerek yok. Geçmişte, günümüzden 130 yıl önce durum böyleydi. Bugün I. Napoleon dönemin­den 130 yıl sonra durum yine böyledir. Bugün Fransa ve İngiltere'de Alman casusları ve bozguncuları, aynı şekilde Almanya'da da İngiliz-Fransız casus ve bozguncuları kol gezmektedir. Öte yandan, Amerika, Japon casus ve bozguncularıyla, Japonya da, Amerikalı casus ve bozguncularıyla kaynıyor.
           
Burjuva "devletler arasındaki karşıhkı ilişkilerin yasası bu­dur.
           
Şu soru sorulmalıdır; burjuva devletler, bir sosyalist Sov­yet devletine karşı, neden daha ılımlı davransınlar ve aynı tip devletler olarak burjuva devletlerine sundukları komşuluk ilişkilerinden daha iyi komşuluk ilişkileri sunsunlar? Neden bu devletler, Sovyetler Birliği cephe gerisine kendilerine da­ha yakın olan burjuva devletlerin cephe gerisine gönderdikle­rinden daha az casus, zararlı unsur, bozguncu ve katil göndersinler? Bunu nasıl düşünebilirsiniz? Marksizmin bakış açısından, burjuva devletlerin, Sovyetler Birliği Cephe geri­sine herhangi bir burjuva devletinin cephe gerisine gönder­diklerinden iki kat, üç kat daha fazla zararlı unsur, casus, bozguncu ve katil gönderdiklerini kabul etmek daha doğru değil mi?
Kapitalist kuşatma sürdüğü müddetçe yabancı devletlerin ajanlarının cephe gerimize gönderdiği zararlı unsurların, ca­susların, bozguncuların ve katillerin var olmaya devam edece­ği açık değil mi?
           
Partili yoldaşlarımız bütün bunları unuttular ve unuttukları için de gafil avlandılar.
           
O nedenle, Japon-Alman gizli polisinin Troçkist ajanlarının casusluk ve bozgunculuk faaliyetleri, bazı yoldaşlarımız için tamamen sürpriz olmuştur:


III BUGÜNKÜ TROÇKİZM
           
Troçkist ajanlara karşı mücadelede partili yoldaş­larımız, bugünkü Troçkizmin, diyelim ki 7-8 yıl önceki Troç-kizm olmadığını, Troçkizmin ve Troçkistlerin bu süre içerisin­de, Troçkizmin çehresini temelden değiştiren ciddi bir evrim geçirdiğini, bunun sonucunda, Troçkizme karşı mücadelenin, Troçkizme karşı mücadele yöntemlerinin de temelden değiş­mek zorunda olduğunu unutmuşlar, farketmemişlerdir. Partili yoldaşlarımız Troçkizmin işçi sınıfı içinde politik bir akım ol­maktan çıktığını, Troçkizmin 7-8 yıl önce işçi sınıfı içinde po­litik bir akım olma niteliğinden çıkıp, yabancı devletlerin ca­susluk organlarının emriyle hareket eden zararlı unsurlar, boz­guncular casuslar ve katillerden oluşan azgın ve ilkesiz bir çe­teye dönüştüğünü farketmemişlerdir.

İşçi sınıfı içinde bir politik akım nedir? İşçi sınıfı içinde politik akım demek, belli bir politik fizyonomiye, kendi plat­formuna, kendi programına sahip, görüşlerini işçi sınıfından gizlemeyen, gizlemesi mümkün olmayan, tam tersine, işçi sı­nıfının önünde görüşlerinin açıkça ve dürüstçe propagandasını yapan bir grup ya da parti demektir; işçi sınıfına politik yüzü­nü göstermekten korkmayan, gerçek amaç ve görevlerini işçi sınıfının önünde açıkça ortaya sermekten korkmayan, tersine,, işçi sınıfını kendi görüşleri doğrultusunda ikna etmek için açıkça ortaya çıkan bir grup ya da parti demektir. Geçtiğimiz yıllarda, 7-8 yıl önce Troçkizm, anti-Leninist, o nedenle te­melden yanlış da olsa, işçi sınıfı içinde böyle bir politik akım­dı.
           
Bugünkü Troçkizmin, diyelim ki 1936 yılının Troçkizminin işçi sınıfı içinde bir akım olduğu söylenebilir mi? Hayır söyle­nemez. Neden? Çünkü bugünkü Troçkistler, işçi sınıfına ger­çek yüzlerini göstermekten korkuyorlar, çünkü işçi sınıfına hedef ve görevlerini açmaya korkuyorlar, çünkü işçi sınıfından politik fizyonomilerini isteyerek gizliyorlar; çünkü gerçek amaçlarını öğrenirse işçi sınıfının kendilerini, ona yabancı insanlar olarak lanetleyip kendisinden uzaklaştırmasından korkuyorlar. Troçkistlerin bugünkü çalışmalarında temel yöntemin, görüşlerini işçi sınıfı içinde açıkça ve dürüstçe savunmak değil, görüşlerini gizlemek, hasımlarının görüşlerini kölece bir boyun eğiş ve dalkavuklukla övmek, kendi görüşlerine ise iki­yüzlü ve sinsi bir biçimde çamur atmak olması da bununla açıklanır.
           
1936 Davasında Kamenev ve Zinovyev, anımsarsanız, herhangi bir politik platforma sahip olduklarını kesinlikle inkâr etmişlerdi. Duruşmalarda politik platformlarını geliştirme ola­nağına kesinlikle sahiptiler. Ne var ki bunu yapmadılar ve politik platforma sahip olmadıklarını açıkladılar. Politik bir platformları olmadığını açıklarken her ikisi de, kuşkusuz, yalan söylüyordu. Bugün körler bile politik platformları olduğunu görüyor. Peki neden bir politik platforma sahip olduklarını inkâr ettiler? Çünkü gerçek politik yüzlerini göstermekten korkuyorlardı, çünkü gerçek platformlarıyla, SSCB'de kapitalizmin restorasyonu platformuyla ortaya çıkmaktan korkuyorlardı; zira böyle bir platformun işçi sınıfı içinde nefret uyandıra­cağından korkuyorlardı.
           
1937 Davasında ise, Pyatakov, Radek ve Sokolnikov başka bir yol izlediler. Troçkistlerle Zinovyevcilerin politik bir platformu olduğunu inkâr etmediler. Belli bir politik platformu olduğunu kabul ettiler ve ifadelerini bunun üzerinde geliştirdiler. Fakat ifadelerini, işçi sınıfına, halka, Troçkist platformun desteklenmesi çağrısında bulunmak için değil, bu platformu halk düşmanı ve proletarya karşıtı bir platform olarak lanetlemek ve damgalamak için geliştirdiler, Kapitalizmin restorasyonu, Kollektif çiftliklerle Sovyet çiftliklerinin tasfiyesi, sömürü düzeninin yeniden kurulması, Sovyetler Birliği'ne karşı savaşı hızlandırmak için Almanya ve Japonya'nın faşist güçleriyle ittifak, savaş lehinde, barışçıl politika aleyhinde mücadele, Sov­yetler Birliği'nin toprak bütünlüğünün parçalanması, bu arada Ukrayna'nın Almanlara, Uzak Doğu kıyı bölgesinin Japonlara verilmesi, düşman bir devletin saldırısı durumunda Sovyetler Birliği'nin askeri yenilgisini hazırlamak, ve bu hedeflere ulaşmak için zararlı faaliyetler yürütmek, yıkıcı eylemlere girişmek ve Sovyet iktidarı önderlerine karşı bireysel terör eylemleri yapmak, Japon-Alman faşist güçleri yararına casusluk faaliyeti yürütmek — bugünkü Troçkizmin, Pyatakov, Radek ve Sokolnikov tarafından geliştirilmiş politik platformu işte budur. Troçkistlerin böyle bir platformu halktan, işçi sınıfından saklamak zorunda oldukları çok açık. Ve bu sadece işçi sınıfından değil, Troçkist taraftarlardan, hatta 30-40 kişiden oluşan bir avuç Troçkist önderlikten bile saklanmıştır. Radek ve Pyatakov, platformun niteliği üzerine bilgi vermek amacıyla 30-40 Troçkistin katılacağı bir konferans toplanması için Troçki'den izin istediklerinde, Troçki bunu yasaklamış ve böy­le bir "operasyon"un bölünmeye yol açabileceği gerekçesiyle, platformun gerçek niteliği üzerine bir avuç Troçkistin önünde konuşmanın bile amaca uygun olmadığını söylemiştir.
           
Görüşlerini, platformlarını işçi sınıfından değil, aynı zamanda Troçkist taraftarlardan, hatta Troçkist önderlerden saklayan "politikacılar" —Troçkizmin bugünkü fizyonomisi budur.
           
Bundan çıkan sonuç ise, bugünkü Troçkizmin artık işçi sı­nıfı içinde politik bir akım olarak tanımlanamayacağıdır.
           
Bugünkü Troçkizm işçi sınıfı içinde politik bir akım değil, yabancı devletlerin casusluk organlarının hizmetinde çalışan zararlı unsurlar, bölücüler, casus ve katillerden oluşan ilkeden ve düşünceden yoksun bir çete, işçi sınıfının yeminli düşmanı olan bir çetedir.
           
Bu, son 7-8 yıl içinde Troçkizmin geçirdiği evrimin tartı­şılmaz sonucudur.
           
Geçmişteki Troçkizmle bugünkü Troçkizm arasındaki fark budur.
            
Partili yoldaşlarımızın hatası, geçmişteki Troçkizmle bu­günkü Troçkizm arasındaki belirleyici farkı görememelerinde yatmaktadır. Troçkistlerin uzun zamandan beri bir düşüncenin savunucusu olmaktan çıktıklarını, çoktandır sadece Sovyet devletine ve Sovyet iktidarına zarar vermek için, casusluk ve vatana ihanet de dahil olmak üzere, her türlü iğrençliği, her türlü alçaklığı yapabilecek haydutlara dönüştüklerini farketmediler. Bunu farketmediler, dolayısıyla da, Troçkistlere karşı yeni tarz mücadeleyi kararlılıkla sürdürmek için zamanında değişiklik yapmayı beceremediler.
           
O nedenle Troçkistlerin son yıllardaki alçaklıkları bazı yol­daşlarımız için tamamen sürpriz olmuştur.
           
Son olarak, partili yoldaşlarımız, aralarında faşizmin Troçkist ajanlarının oldukça aktif bir rol oynadıkları bugünkü zararlı unsurlarla, bozguncularla Şahtı dönemindeki zararlı unsurlar ve bozguncular arasında önemli bir fark bulun­duğunu farketmemişlerdir.
           
Birincisi: Şahticiler ve Endüstri Partisinin adamları, açıkça bize yabancı unsurlardı. Bunların büyük çoğunluğu, eski fabrika sahipleri, eski iktidar sahiplerinin hizmetinde olan idareciler, eski anonim şirketlerinin ortakları ya da politik olarak açıkça bize düşman olan burjuva uzmanlardı. Bu bayların gerçek politik yüzlerinin ne olduğu konusunda içimizde hiç kimsede en ufak bir kuşku yoktu. Evet Şahticilerin kendileri de Sovyet rejimine karşı düşmanca tavır içinde olduklarını gizle­miyorlardı. Ne var ki bugünkü zararlı unsurlar, bozguncular Troçkistler üzerine bunu söylemek mümkün değil. Bugünkü zararlı unsurlar, bozguncular, bugünkü Troçkistler büyük ölçüde parti üyesi, cebinde üyelik kartı olan insanlar, yani bize şeklen yabancı almayan kişilerdir. Eski zararlı unsurlar bizim insanlarımıza ne kadar karşılarsa, bugünkü yeni zararlı unsurlar bizim insanlarımıza bir o kadar yaltaklanıyor, onlara övgüler düzüyor, güvenlerini kazanmak için onlara karşı kölece bir boyun eğme içinde görünüyorlar. Gördüğünüz gibi önemli bir fark.

           
İkincisi: Şahticilerin ve Endüstri Partisi üyelerinin gücü, onlar çok ya da az yeterli teknik bilgiye sahipken, buna sahip olmayan bizim insanlarımızın onlardan öğrenmek zorunda olmalarında yatı­yordu. Bu durum, Şahti-dönemi zararlı unsurlarına, zararlı faaliyet­lerini serbestçe sürdürme olanağı, insanlarımızı teknik alanda al­datma olanağı veriyordu. Ancak bugünkü zararlı unsurların, Troçkistlerin durumu farklıdır. Bugünkü zararlı unsurlar, bizim insanla­rımızdan teknik olarak daha bilgili değiller. Tersine, teknik olarak bizim insanlarımız bugünkü zararlı unsurlardan, bugünkü Troçkistlerden daha iyi eğitilmiştir. Şahti-döneminden bugüne kadar, teknik alanda gerçekten eğitilmiş onbinlerce "Bolşevik kadro yetişmiştir. Teknik konusunda olgunlaşmış binlerce, onbinlerce Bolşevik önder sayılabilir, ki bunlarla karşılaştırıldığında, teknik eğitim açısından Pyatakov ve Lifşitz, Şestov ve Bogulavski, Muralov ve Drobnis, boş lafazanlar ve mektep çocukları gibi kalır. Peki öyleyse bugünkü zararlı unsurların, Troçkistlerin gücü nerede yatmaktadır? Bunların gücü, parti üyelik kartında, üyelik kartına sahip oluşlarında yatmaktadır. Güçleri, parti üyelik kartının onlara politik güven duyulmasını bütün kurum ve örgütlerimize girmelerini sağlamasında yat­maktadır. Parti üyelik kartına sahip oluşları ve Sovyet iktidarının dostlarıymış gibi görünmeleri sonucunda, insanlarımızı politik olarak aldatmaları, kendilerine duyulan güveni suiistimal etmeleri, gizlice zararlı faaliyetlerini sürdürmeleri ve devlet sırlarını Sovyetler Birliği'nin düşmanlarına vermeleri avantajları olmaktadır. Politik ve moral değerlere göre kuşkulu bir "avantaj", ama ne olursa olsun bir "avantaj". Bu "avantaj" sayesinde Troçkist bozguncuların parti üyelik kartına sahip kişiler olarak, kurum ve örgütlerimizin bütün mevkilerine girebilen kişiler olarak yabancı devletlerin casusluk organları için gerçek bir hazine olması da anlaşılırdır.
           
Bazı yoldaşlarımızın hatası, eski zararlı unsurlarla yeni zararlı unsurlar arasındaki, Şahticilerle Troçkistler arasındaki bu büyük farkı görmemelerinde, farketmemelerinde, dolayısıyla da yeni za­rarlı unsurlara karşı yeni tarz mücadele yürütmek için zama­nında değişim sağlayamamalarında yatmaktadır.


IV EKONOMİK BAŞARILARDA MADALYONUN DİĞER YÜZÜ
           
Partili yoldaşlarımızın, uluslararası durumumuz ve iç durumumuz alanında unuttukları ya da farketmedikleri temel gerçekler bunlardır.
           
O nedenle insanlarımız, son yıllardaki olaylar, zararlı faaliyetler ve bozgunculuk eylemleri tarafından gafil avlanmışlardır.
           
Şu sorulabilir: Peki insanlarımız bütün bunları neden farketmediler, neden bütün bunları unuttular?
           
Bütün bu unutkanlık, körlük, kayıtsızlık, körü körüne inanç nereden kaynaklanıyor?
           
İnsanlarımızın çalışmasında organik bir bozukluk değil midir bu?
           
Hayır organik bir bozukluk değildir. Bu, insanlarımızın biraz çaba göstermesi koşuluyla çabucak ortadan kaldırılabilecek geçici bir görüntüdür.
           
Peki öyleyse mesele nedir?
           
Mesele, bazı yoldaşlarımızın kendilerini son yıllarda tamamen ekonomik görevlere vermeleri, ekonomik basanlara kapılmaları ve bu çalışmanın coşkusuyla diğer her şeyi unutmaları, ihmal etmeleridir.
           
Mesele, ekonomik basanların coşkusuna kapılarak bu konuya ilişkin her şeyi görmeye başlamaları, fakat Sovyetler Birliğinin uluslararası durumu, kapitalist kuşatma, partinin politik çalış­masının güçlendirilmesi, zararlı unsurlara karşı mücadele vs. gi­bi konulara, bütün bu sorunların ikincil hatta üçüncül derecede meseleler olduğunu düşündükleri için önem vermemeleridir.
           
Başarı ve kazanımlar — Bu elbette büyük bir mesele. Sos­yalist inşa alanında başarılarımız gerçekten muazzamdır. Fakat dünyadaki herşey gibi başarıların da diğer yüzü vardır. Politi­kada pek deneyimli olmayan insanlarda, büyük basanların, buyük kazanımların, kayıtsızlığa, körü körüne güvene, kendini beğenmişliğe, abartılı özgüvene, kibirliliğe, çalım satmaya yolaçması pek seyrek görünen bir şey değildir. Son yıllarda bizde palavracıların sayısının korkunç derecede arttığını inkâr edemezsiniz. Sosyalist inşa alanında büyük ve ciddi başarılar karşısında övünmeci bir ruh hali, başarılarımla övünme düşmanlarımızın gücünü küçümseme özgücünü abartma eğiliminin gelişmesi şaşırtıcı değildir ve bütün bunların sonucu da politik körlük olmuştur.

           
Burada, basanlarla, kazanımlarla bağlantılı tehlikeler üzerine bir kaç söz söylemek istiyorum.
           
Zorluklarla bağlantılı tehlikeleri, deneylerimizden biliyoruz. Yıllardan bu yana bu tür tehlikelere karşı mücadele ediyoruz ve bu konuda başarısız olduğumuz da söylenemez. Zorluklarla bağlantılı tehlikelerin sallantılı unsurlarda, umutsuzluk, kendi güçlerine inançsızlık, karamsar bir ruh hali yaratması pek seyrek olmamakta. Ve tersine, zorlukların yol açtığı tehlikelere karşı mücadele etmek sözkonusu olunca, insanlar bu mücadele içinde çelikleşiyorlar ve gerçekten kaya gibi sağlam Bolşevikler olarak ortaya çıkıyorlar. Zorluklarla bağıntılı tehlikelerin doğası budur. Zorlukların aşılmasının sonuçları bunlardır.

Ne var ki başka tür tehlikeler de vardır. Basanlarla, kaza­nımlarla bağlantılı tehlikelerdir bunlar. Evet, evet yoldaşlar, basanlarla bağlantılı, kazanımlarla bağlantılı tehlikeler. Bu tehlikeler, politikada az deneyimli insanlarda, çok fazla şey yaşamamış insanlarda, basan durumunun —basan başarı üstüne, kazanım kazanım üstüne, plânların birbiri ardına aşılması— bir kayıtsızlık, ve kendini beğenmişlik ruh hali, bir törensellik ve karşılıklı kutlama atmosferi yaratmasında, bu atmosferdeki doğru ölçü duygusunu öldürmesinde, politik içgüdüyü köreltmesinde ve insanların kendilerini boş bırakmalarında, başarılan üzerine yan gelip yatmalarında kendisini gösterir.
           
Bu uyuşturucu kibir ve kendini beğenmişlik, bu törensellik ve gürültülü kendini övme atmosferi içinde insanların, ülkemizin kaderi için birinci derecede önemli olan gerçekleri unut­maları, kapitalist kuşatma, zararlı faaliyetlerin yeni biçimleri, başarılarımızla bağlantılı tehlikeler vs. gibi olumsuz gerçekleri görmezden gelmeye başlamaları şaşırtıcı değildir. Kapitalist kuşatma? Ne kadar saçma! Ekonomik plânlarımızı gerçekleştirdiğimiz ve hatta aştığımız sürece böyle bir kapitalist kuşatmanın ne önemi olabilir ki? Zararlı faaliyetlerin yeni biçimleri Troçkizme karşı mücadele? Bütün bunlar çocuk oyuncağı! Ekonomik plânlarımızı
gerçekleştirdiğimiz, hatta aştığımız sürece bütün bu önemsiz şeylerin ne anlamı olabilir ki? Parti tüzüğü, parti organlarının seçilebilirliği, parti yöneticilerinin parti üyesi kitlelere hesap verme yükümlülüğü? Peki ama bütün bunlar gerekli mi? Ekonomimiz gelişiyor, işçi ve köylülerin maddi durumları giderek daha iyileşiyorsa, bu önemsiz şeylerle uğraşmaya değer mi gerçekten? Hepsi çocuk oyuncağı! Plânları gerçekleştiriyoruz, partimiz kötü değil, Parti Merkez Komitesi de kötü değil — Allah kahretsin, daha ne istiyoruz? Moskova'da, Parti Merkez Komitesi'nde tuhaf insanlar var: İkide bir bazı sorunlar buluyorlar, zararlı faaliyetlerden sözediyorlar, kendileri uyumadıkları gibi, başkalarını da uyutmuyorlar...
           
Ekonomik başarılardan başı dönmüş bazı deneyimsiz yol­daşların ne kadar kolay ve "basitçe" politik körlüğe yakalandıklarına ilişkin canlı bir örnek.
           
Başarılarla, kazanımlarla bağıntılı tehlikeler bunlardır işte.
           
Ekonomik başarıların coşkusuna kapılmış yoldaşlarımızın Sovyetler Birliği için büyük öneme sahip uluslararası ve ulusal karakterdeki gerçekleri dikkate almamalarının ve ülkemizi tehdit eden bir dizi tehlikeyi farketmemelerinin nedenleri bunlardır.
           
Kayıtsızlığımızın, unutkanlığımızın, körü körüne güven duymamızın, politik körlüğümüzün kökleri buradadır.
           
Ekonomik alanda ve parti alanında yaptığımız çalışmaların eksikliğinin kökleri buradadır.

        
Görevlerimiz
           
Çalışmamızdaki bu eksikler nasıl giderilecektir?
           
Bunun için ne yapılmalıdır?
           
Bunun için şu önlemleri uygulamak gereklidir:
            1)  Şu ya da bu alanın "mevcut sorunlarına" boğulmuş olan yoldaşlarımızın dikkati uluslararası ve ulusal karakterdeki büyük politik sorunlara çekilmelidir.
            2)  Parti Sovyet ve ekonomi kadrolarının politik eğitimi ve Bolşevik çelikleşmeleri görevinin odak noktasına konmasıyla, Partimizin politik çalışmasının lâyık olduğu düzeye çıkarılması gerekmektedir.
            3) Önemleri tartışılmaz olan ve bundan sonra da her gün, her yıl sürdürmek zorunda olduğumuz ekonomik basanlarımızın, sosyalist inşanın bütün özü olmadığı yoldaşlarımıza kavratılmalıdır.
           
Kendini beğenmişlik, kayıtsızlık, politik içgüdülerin kör­leşmesinde ifadesini bulan ekonomik başarıların diğer yüzünün, sadece ve sadece, ekonomik başarıların, parti inşasında ve partinin politik çalışmasının geliştirilmesinde elde edilecek basanlarla birlikte yürüdüğü koşullarda ortadan kaldırılabileceği açıkça konulmalıdır.
           
Ekonomik başarıların sürekliliği ve sağlamlığının, tamamen partinin örgütsel ve politik çalışmasının başarılarına bağlı olduğu, bu koşul olmaksızın ekonomik başarıların temelden yoksun olduğu açıkça ortaya konmalıdır.
            4)  Kapitalist kuşatmanın, Sovyetler Birliği'nin uluslararası durumunu belirleyen temel olgu olduğu hiç unutulmamalı, her zaman anımsanmalıdır.
           
Kapitalist kuşatma sürdükçe, yabancı devletlerin casusluk organlarının Sovyetler Birliği cephe gerisine zararlı unsurlar, bozguncular casuslar ve teröristler göndermeyi sürdüreceği düşünülmeli; bu düşünülmeli ve kapitalist kuşatmanın, zararlı unsurların gücünü ve önemini küçümseyen yoldaşlarla mücadele edilmelidir.
           
Yoldaşlarımıza, ne kadar büyük olursa olsun hiç bir ekonomik başarının, kapitalist kuşatma olgusunu ve bu olgunun sonuçlarını dünya yüzünden kaldıramayacağı kavratılmalıdır.
           
Yoldaşlarımıza, partili ve partisiz Bolşeviklere, yabancı casusluk organlarının, zararlı, bozguncu ve casusluk faaliyetlerinin amaç ve görevleriyle, pratik ve tekniğiyle tanışma olanağı verecek gerekli önlemler alınmalıdır.
            5)  Yabancı casusluk organlarının bozguncu, zararlı ve casusluk faaliyetlerinin en aktif unsurları olan Troçkistlerin, işçi sınıfı içinde bir politik akım olma niteliklerini çoktan yitirdiklerinin, uzun zamandan beri işçi sınıfının çıkarlarıyla uyuşan herhangi bir düşünceye hizmet etmedikleri, yabancı casusluk organlarının hizmetinde çalışan zararlı unsurlar, bozguncular, casuslar ve katillerden oluşan, düşüncesiz ve ilkesiz bir çeteye dönüştüklerinin yoldaşlarımıza gösterilmesi gerekmektedir.
           
Bugünkü Troçkizme karşı mücadelede artık eski yöntemlerin, tartışma yöntemlerinin değil, yeni yöntemlerin, kökünü kazıma ve ezme yöntemlerinin uygulanması gerektiği gösterilmelidir.
            6)  Bugünkü zararlı unsurlarla Şahti-dönemindeki zararlı unsurlar arasındaki fark; Şahti-dönemi zararlılarının teknik geriliklerinden yararlanarak yoldaşlarımızı teknik alanda aldatırken, parti üyelik kartına sahip olan bugünkü zararlıların, parti üyeleri olarak kendilerine duyulan güven sayesinde, insanlarımızı politik kayıtsızlıklarından yararlanarak aldattıkları, yoldaşlarımıza anlatılmalıdır.
           
Şahti-dönemine uygun olan tekniği kotarma eski şian şu yeni şiarla tamlanmalıdır: Kadroların politik eğitimi, Bolşevizmin kavranması ve körü körüne politik güvenin tasfiyesi. Bu şiar, içinde yaşadığımız döneme son derece uygun bir şiardır.
           
Şu sorulabilir: On yıl önce, Şahti-döneminde, bu iki şiarda, bir yandan tekniğin kotarılması, öte yandan kadroların politik eğitimi şian ortaya atılamaz mıydı? Hayır bu mümkün değildi. Bizde, Bolşevik Parti içinde meseleler böyle ele alınmaz. Devrimci hareketin dönüm noktalarında, her zaman, ana şiar olarak belli bir temel şiar ortaya konur; bu şiar, zincirin tamamını çekebilmek için kavranması gerekli ana halkadır. Lenin bize şunu öğretti: Çalışmamızda ana halkayı bulun ve bu halkayı, bütün zinciri çekebilmek ve ilerleyebilmek için, kavrayın ve çekip çıkarın. Devrimci hareketin tarihi bu taktiğin tek doğru taktik olduğunu gösteriyor. Şahti-döneminde bizim insanlarımızın zaafı, teknik geriliklerinde yatıyordu. O dönemde güçsüz yanımızı oluşturan politik sorunlar değil teknik sorunlardı. O dönemdeki zararlı unsurlarla politik ilişkilerimize gelince, çok açıktı; bu Bolşeviklerin kendilerine politik olarak yabancı unsurlarla ilişkisiydi. Teknik zayıflığımızı, tekniği kotarma şiarını ortaya atarak ve geçen zaman içerisinde onbinlerce, yüzbinlerce teknik eğitim görmüş Bolşevik kadro yetiştirerek tasfiye ettik. Şimdi ise durum farklıdır; çünkü artık teknik eğitimli kadrolara sahibiz ve artık zararlı unsurlar rolünde, teknik olarak bizden daha bilgili olmayan açıkça bize yabancı insanlar değil, parti üyelik kartına sahip, parti üyelerinin bütün haklarını kullanan insanlar var. Şimdi artık insanlarımızın zaafı teknik gerilikte değil, politik kayıtsızlıkta, tesadüfen partiye üye olmuş insanlara karşı körü körüne güven duymada, insanların denetlenmemesinde, politik açıklamaları temelinde değil, çalışmalarının sonuçlan itibariyle denetlenmemesinde yatmaktadır. Şimdi bizim için esas sorun, kadrolarımızın teknik geriliğinin ortadan kaldırılması değil —çünkü bu esas itibariyle gerçekleşmiştir— tesadüfen partiye üye olmuş zararlı unsurlara karşı politik kayıtsızlık ve körü körüne politik güvenin tasfiye edilmesidir.
           
Şahti-döneminde kadrolar için mücadeleyle, bu dönemin esas sorunu arasındaki fark budur.
           
O nedenle on yıl önce iki şiarı da, hem tekniğin kotarılma­sı, hem de kadroların politik eğitimi şiarını ortaya atamazdık, atmamamız gerekirdi.
            
O nedenle eski şiar, tekniğin kotarılması şiarı, Bolşevizmin kavranması kadroların politik eğitimi ve politik kayıtsızlığın tasfiye şiarıyla tamamlanmalıdır.
            7) Ülkemizde sınıf mücadelesinin, ileriye doğru attığımız her adımla, giderek sönmek zorunda olduğu, sınıf düşmanının, elde ettiğimiz her zaferle uysallaşacağı yolundaki sakat teori parçalanmak ve bir yana atılmalıdır.
           
Bu sadece sakat bir teori değil, aynı zamanda tehlikeli bir teoridir; çünkü insanlarımızı uyuşturmakta, tuzağa düşürmek­te, bu arada sınıf düşmanına, Sovyet iktidarına karşı mücadele için güç toplama olanağı vermektedir.
           
Tam tersine ne kadar ilerlersek, ne kadar başarılı olursak yenilmiş sömürücü sınıfların artıkları o kadar öfkeye kapıla­cak, o kadar çabuk daha sert mücadele biçimlerine geçecek, Sovyetler Birliği'ne karşı o kadar çok alçaklığa girişecek ve yok olmaya mahkûm edilenlerin son çaresi olarak, en umutsuz mücadele yollarına başvuracaklardır.
           
Sovyetler Birliği'nde yenilmiş sınıfların artıklarının yalnız olmadıktan gözönüne alınmalıdır. Bunlar, sınır ötesindeki düş­manlarımızın doğrudan desteğine sahiptirler. Sınıf mücadelesi alanının SSCB topraklarıyla sınırlı olduğunu düşünmek yanlış olur. Sınıf mücadelesinin bir ucu SSCB sınırlan içindeyse, öteki ucu da çevremizdeki burjuva devletlerine uzanmaktadır. Bu, yenilmiş sınıfların artıklarının bilmediği bir şey değildir. İşte bunu bildikleri için gelecekte de umutsuz saldırılarını sürdüreceklerdir.
           
Bunu bize tarih öğretiyor. Bunu bize Leninizm öğretiyor.
           
Bütün bunlar göz önünde tutulmalı ve uyanık olunmalıdır.
            8) Sürekli olarak zarar vermeyen, çalışmalarında hiç ol­mazsa zaman zaman başarılar kaydedenlerin zararlı unsurlar olarak değerlendirilemeyeceğini ifade eden bir diğer sakat teori de un ufak edilip bir kenara atılmalıdır.
           
Bu tuhaf teori, yaratıcılarının saflığını gösterir. Hiç bir zararlı unsur, kısa süre içinde yüzünün açığa çıkmasını istemiyorsa sürekli zarar vermeyecektir. Tam tersine, gerçek zararlı unsur, çalışmalarında zaman zaman başarılar da kaydetmelidir, zira zararlı unsur olarak varlığını koruması, kendisine güven duyulmasını sağlaması ve zararlı faaliyetlerini devam ettirebilmesinin tek yolu budur.
Bu sorunun çok açık olduğuna, daha fazla açıklama gerektirmediğine inanıyorum.
            9) Ekonomik plânların sistemli bir şekilde gerçekleşmesinin zararlı faaliyetleri ve zararlı faaliyetlerin sonuçlarını ortadan kaldırdığını ifade eden üçüncü sakat teori de parçalanmalı ve bir kenara atılmalıdır.
           
Bu teori sadece şu hedefi güdebilir: Sadece kendi alanlarını göz önüne alan fonksiyonellerimizin kendini beğenmişliğini okşama, onları sakinleştirme ve zararlı faaliyetlere karşı mücadelelerini güçsüzleştirme.

"Ekonomik plânlarımızın sistemli bir biçimde gerçekleşmesi" ne demektir?
Birincisi: Bütün ekonomik plânlarımızın çok düşük olarak saptandığı kanıtlanmıştır, zira bu plânlar ekonomimizin bağrında uyuyan muazzam rezervleri ve olanakları dikkate almamaktadır.
           
İkincisi: Bazı halk komiserliklerinin ekonomik plânlarının sayısal olarak gerçekleşmesi çok önemli bazı dallarda plânların bir bütün olarak gerçekleşeceği anlamına gelmemektedir. Tam tersine yıllık ekonomik plânları gerçekleştiren, hatta aşan bir dizi halk komiserliğinin ekonominin çok önemli bazı dallar da plânlan sürekli olarak gerçekleştiremedikleri olaylar tarafından gösterilmektedir.
           
Üçüncüsü: Eğer zararlı unsurların yüzü açığa çıkarılıp konulmamış olsalardı, ekonomik plânların gerçekleştirilmesi hususunda şimdikinden daha kötü bir noktada bulunacağımız hiç kuşku götürmez, ki bu teorinin dar görüşlü sahipleri bunu düşünmelidirler.

           
Dördüncüsü: zararlı unsurlar zararlı faaliyetlerini en geniş biçimiyle genel olarak barış dönemlerinde değil, savaş öncesi dönemlerde, ya da bizzat savaş esnasında uygularlar. Varsayalım ki "ekonomik plânların sistemli bir biçimde gerçekleşmesi"ni ifade eden bu sakat teoriyle uyutulduk ve zararlı unsurlara dokunmadık. Bu sakat teorinin sahipleri, bu zararlı unsurları ekonomimizin bağrında "ekonomik plânların sistemli bir biçimde gerçekleşmesi", sakat teorisinin kanatları altında rahat bırakırsak, herhangi bir savaş durumunda devletimize ne büyük zararlar verebileceklerini düşünebiliyorlar mı acaba?
           
"Ekonomik plânların sistemli bir biçimde gerçekleştirilmesi" teorisinin sadece zararlı unsurlara yarayan bir teori olduğu açık değil midir?
            10) Zararlı unsurları tasfiye etmek için Stahanov hareketinin ana aracı olduğunu ifade eden dördüncü teori de parçalanmalı ve bir kenara atılmalıdır.
           
Sözkonusu teorinin amacı! Stahanovcular ve Stahanov Hareketi üzerine gevezelik ederek, farkettirmeden zararlı unsurları darbelerden korumaktır.
           
Molotov yoldaş, sunduğu raporda, Kuznesk ve Don Havzalarında Troçkist ve Troçkist olmayan zararlı unsurların, politik olarak kayıtsız yoldaşlarımızın güvenini suiistimal ederek, Stahanovcuları sistematik biçimde nasıl aldattıklarını, onları nasıl çelmelediklerini, Stahanovcuların başarılı çalışmalarının önüne nasıl bir dizi yapay engel çıkardıklarını ve sonuçta çalışmalarını nasıl dezorganize ettiklerini gözler önüne serdi. Yeni inşa çalışmasında, yıkıcı çalışmanın, diyelim ki Don Havzasında, kömür üretiminin hızın gerisinde kalan hazırlık çalışmalarıyla diğer çalışmalar arasında bir uyumsuzluk yaratması karşısında Stahanovcular tek başına ne yapabilirler? Stahanov hareketinin, davayı ileri götürmek ve büyük misyonunu yerine getirmek için zararlı unsurların tüm ve her türden dolaplarına karşı bizim desteğimize ihtiyaç duyduğu açık değil mi?

          
Ya da örneğin başlarında ünlü lümpen Eastman'ın bulunduğu Amerika'daki yazarlar çetesi; SSCB işçi sınıfını karalamakla geçinen bütün bu kalem korsanları Troçkizmin yedeği değil midir acaba?
           
Hayır Troçkizmin son kadrolarını kullandığını söyleyen bu sakat teori bir yana atılmalıdır.
            12) Son olarak, biz Bolşeviklerin çoğunluğu oluşturduğu, zararlı unsurların ise azınlıkta kaldıkları için; biz Bolşeviklerin onlarca milyon insanın desteğine sahip olduğu, Troçkist zararlıların ise tek tük ya da birkaç düzine insanın desteğine sahip olduğu gerekçesiyle, biz Bolşeviklerin bir avuç zararlı unsuru dikkate almaması gerektiğini söyleyen bir sakat teorinin de parçalanması ve bir kenara atılması gerekmektedir.
           
Bu, yanlıştır yoldaşlar. Bu tuhaftan da öte teori, zararlı unsurlara karşı mücadelede beceriksizlikleri nedeniyle çalışmalarında fiyaskoya uğramış bazı yönetici yoldaşlarımızı teselli etmek, uyanıklıklarını yoketmek ve rahatça uyumalarını sağla­mak için bulunmuştur.
           
Troçkist zararlıların tek tük insanlar tarafından, Bolşeviklerin ise onlarca milyon insan tarafından desteklendiği doğrudur. Fakat bundan, zararlı unsurların davamıza ciddi zararlar veremeyecekleri sonucu çıkmaz. Fesat çıkarmak ve zarar vermek için çok sayıda insana ihtiyaç yoktur. Bir Dinyeper Elektrik Santralı yapmak için onbinlerce işçi harekete geçirilmek zorundadır, ama aynı santralı havaya uçurmak için belki bir kaç düzine insan yeter, daha fazla değil. Savaşta bir muharebeyi kazanmak için belki bir kaç kızıl kolorduya gereksinme duyulur. Ne var ki cephede kazanılmış bu zaferi yerle bir etmek için, ordu karargahında, hatta bir bölükte bir kaç casusun varlığı ve bunların harekât plânlarını temin edip düşmana vermesi yeterlidir. Büyük bir demiryolu köprüsü kurmak için binlerce insan gerekir. Ama aynı köprüyü havaya uçurmak için bir kaç kişi yeterlidir. Böyle düzinelerce yüzlerce örnek verilebilir.

yen taze güçler katmak ve bu sayede yönetici kadroları çoğaltmak — Görev budur.
           
Bunun için neler gerekmektedir?
           
Herşeyden önce hücre sekreterinden, Bölge ve Cumhuriyet Parti Örgütü sekreterine kadar bütün parti yöneticilerine, belli bir süre içinde, gerçekten de kendilerine vekâlet edebilecek iki yoldaş, iki parti yöneticisi seçmeleri tavsiye edilmek zorundadır. Şöyle denebilir: Herkes için iki vekil, bunları nereden bulalım, elimizde böyle insanlar, böyle yöneticiler yok. Bu doğru değil yoldaşlar. Bizde, yetenekli, becerikli onbinlerce insan var. Sadece bunları tanımak ve uzun süre aynı yerde kalarak çürümeye başlamalarını engellemek için zamanında ilerlemelerini sağlamak gerekir. Arayın, mutlaka bulursunuz.
          
Hücre sekreterlerinin parti eğitimini ve gelişme­lerini sağlamak için, her bölge merkezinde dört aylık bir "Parti Kursu" kurulmalıdır. Bu kurslara partinin temel örgütlerinin (hücreler) sekreterleri gönderilecek ve bunlar kursu bitirip yerlerine döndüklerinde, vekilleri ve partinin temel örgütlerinin yetenekli, üyeleri gönderilecektir.
           
Çevre Örgütlerinin birinci sekreterlerinin politik gelişimlerini sağlamak amacıyla, SSCB'de, diyelim ki on önemli merkezde, sekiz aylık "Lenin Kursları" kurulmalıdır. Bu kurslara bucak ve ilçe parti örgütlerinin birinci sekreterleri gönderilmeli ve bunlar kursu bitirip yerlerine döndüklerinde bu kurslara vekilleri ve bucak ve ilçe örgütlerinin en yetenekli üyeleri gönderilmelidir.
           
Kent örgütleri sekreterlerinin ideolojik eğitimini ve politik gelişimini sağlamak amacıyla, SBKP(B) Merkez Komitesi bünyesinde, altı aylık "Parti Tarihi ve Politikası Kursları" kurulmalıdır. Bu kurslara kent örgütlerinin birinci ya da ikinci sekreterleri gönderilmeli ve bunlar kursu bitirip yerlerine döndüklerinde bu kurslara kent örgütlerinin en yetenekli üyeleri gönderilmelidir.

           
Son olarak SBKP(B) Merkez Komitesi bünyesinde altı aylık bir "İç ve Uluslararası Politika Sorunları Üzerine Danışma Toplantıları" örgütlenmelidir. Buraya, çevre ve bölge örgütlerinin ulusal Komünist Partilerin Merkez Komitelerinin birinci sekreterleri gönderilmelidir. Bu yoldaşlar, Parti Merkez Komitemizin önder yoldaşlarının yerini alabilecek durumda olan yalnızca bir kişi değil, tersine, onlardan nöbeti devralabilecek bir çok kişiyi hazır bulundurmalıdırlar.
           
Sonuca geliyorum yoldaşlar.
           
Böylece, gerek ekonomi, yönetim ve gerekse de parti örgütlerimiz olmak üzere bütün örgütlerimizde yapılan çalışmalarda görülen eksiklikleri, gerekse de işçi sınıfı düşmanlarının bozguncu ve zararlı faaliyetler, casusluk ve terör çalışmaları için yararlandığı özel olarak parti örgütlerimizdeki çalışmalarda görülen eksiklikleri gözler önüne serdik.
           
Ayrıca, bu eksiklikleri ortadan kaldırmak ve yabancı casusluk organlarının troçkist-faşist ajanlarının bozguncu ve zarar verme eylemlerini, casusluk ve terör faaliyetlerini olanaksız kılmak için gerekli olan önlemleri saptadık.
           
Acaba bu önlemleri uygulayabilir miyiz, bunun için gerekli olanaklara sahip miyiz?
           
Evet kesinlikle. Bu önlemleri uygulayabilmek için gerekli olanaklara sahip olduğumuz için yapabiliriz bunu.
           
Öyleyse eksiğimiz ne?
            Sadece bir tek eksiğimiz var: Kayıtsızlığımıza körü körüne güven duymamıza, politik dar görüşlülüğümüze son vermeye hazır olmak.
            Her şey buna bağlıdır.
           
Fakat bizler, kapitalizmi yıkmış, sosyalizmi esas itibariyle kurmuş ve dünya komünizminin yüce bayrağını yükseltmiş bizler, bu gülünç, bu aptalca hastalığı yenmeyi mi beceremeyeceğiz?
           
Bu hastalığı kesinlikle yeneceğimizden kimsenin kuşkusu olmasın, tabii bunu istiyorsak eğer. Bu hastalığı yeneceğiz, hem de şöyle böyle değil, kökten, Bolşevikçe yeneceğiz.

           
Ve bu aptalca hastalığı yendiğimizde, bizi hiç kimsenin, ne iç ne de dış düşmanların korkutamayacağını, düşman saldırılarından korkmadığımızı bütün inancımızla söyleyebiliriz, çünkü onları, bugün ezdiğimiz gibi, geçmişte ezdiğimiz gibi gelecekte de ezeceğiz. (Alkışlar).

Sonsöz
           
Yoldaşlar:
            Sunduğum raporda ele aldığımız meseleye ilişkin temel sorunlar üzerine konuştum. Tartışma, görevlerin kavranılmasına ilişkin olarak şimdi bizde tam bir açıklığın hüküm sürdüğünü ve çalışmamızdaki eksiklikleri gidermeye hazır olunduğunu göstermiştir. Fakat tartışma, pratik örgütsel-politik çalışmamızın henüz tümüyle açık olarak kavranılmamış bazı somut sorunlarının bulunduğunu da gösteriyor. Böyle yedi sorun saydım.
           
Bu sorunlara ilişkin bir kaç söz söylememe izin verin:
            l) Artık herkesin, ekonomik kampanyalar ve ekonomik başarılara gereğinden fazla kapılmanın, bu arada parti politikasıyla ilgili sorunları küçümsemenin, dikkate almamanın insanı çıkmaz sokağa götürdüğünü kavradığı ve görüldüğü varsayılmalıdır. Demek ki, ekonomik alandaki başarılara parti politikası çalışmasında kaydedilen başarıların eşlik etmesi ve onlarla atbaşı gitmesi için, yöneticilerin dikkatini parti politikasıyla ilgili sorunlara çekmek gereklidir.
           
Parti politikası çalışmasının güçlendirilmesi, parti örgütlerinin küçük ekonomik sorunlardan kurtarılması, pratik olarak nasıl gerçekleşecektir? Tartışmanın ortaya çıkardığı gibi, bazı yoldaşlar artık ekonomik çalışmaya bütünüyle sırt çevrilmesi gerektiği gibi bir yanlış sonuca varma eğilimi göstermektedirler. En azından şöyle sesler duyuldu: Şimdi, Tanrıya şükür, ekonomik işlerden kurtulduk, nihayet parti politikasıyla ilgili çalışmalarla uğraşabiliriz. Bu sonuca varma doğru mudur? Hayır doğru değildir. Bazı yoldaşlarımızın, ekonomik başarıların coşkusuyla politikaya sırt çevirmeleri, bize pahalıya malolan bir aşın uçtu. Şimdi ise, parti politikasıyla ilgili çalışmaları güçlendirmeyi amaçlayan bazı yoldaşların, ekonomiye sırt çevirmeyi düşünmeleri, bize daha az pahalıya mal olmayacak bir başka aşırı uçtur. Bir aşından bir başka aşırıya düşülmemelidir. Politika ekonomiden ayrılmamalıdır. Ekonomiye sırt çeviremeyeceğimiz gibi politikaya da sırt çeviremeyiz.

 Araştırma kolaylığı açısından, yöntemsel olarak, ekonomik sorunlar politik sorunlardan ayrılır. Fakat bu sadece araştırma kolaylığı sağlayan, yöntemsel, yapay bir ayırımdır. Buna karşılık yaşamda, pratikte, politika ve ekonomi birbirinden ayrılamaz. Bunlar birlikte vardırlar ve birlikte etkide bulunurlar. Ve kim, pratik çalışmamızda ekonomiyi politikadan ayırmak isterse, kim ekonomik çalışmayı politik çalışmanın ihmali pahasına, ya da tersine, politik çalışmayı ekonomik çalışmanın ihmali pahasına, güçlendirmek isterse, o mutlaka çıkmaza düşecektir. Parti örgütlerinin küçük ekonomik sorunlardan kurtarılması ve parti politikasıyla ilgili çalışmanın güçlendirilmesine ilişkin karar tasarısının bilinen maddesinin anlamı, ekonomik çalışmaya sırt çevirmek ve ekonomiyi yönetmekten vazgeçmekten değil, sadece parti örgütlerimizin ekonomik organların, özellikle de tarımsal organların yerini almasına ve onların bütün sorumluluklarını yüklenme pratiğine izin vermemekten oluşmaktadır. Yani sözkonusu olan, ekonomik organların, bu organlara sistemli bir biçimde yardım etmek onları sistemli bir biçimde sağlamlaştırmak, ekonomiyi bu organları bir kenarda bırakarak değil, bu organlarla yönetmekten oluşan Bolşevik yöntemini özümsemektir. Ekonomik organların, özellikle de tarımsal organların hizmetine daha iyi güçler sunulmalı, bu organlar kendilerine verilen görevi yapabilecek yeni, daha iyi elemanlarla güçlendirilmelidir. Ancak bu görev yerine getirildikten sonra, parti örgütlerinin ekonomik nitelikteki küçük sorunlardan kurtulması hesaba katılabilir. Açıktır ki, bu belli bir zamanı gerektiren ciddi bir meseledir. Fakat bu gerçekleşmediği sürece parti örgütlerimiz, belli bir süre içinde, tarımsal meselelerle, konuyla ilgili küçük sorunlarla, ekimle, hasatla vs. uğraşmak zorunda kalacaktır.

            2) Zararlı unsurlar, bozguncular, casuslar vs. üzerine bir kaç söz. Artık, ister Troçkist, ister Buharinci, hangi bayrağı sallarlarsa sallasınlar, bugünkü zararlı ve bozguncu unsurların, işçi sınıfı içinde politik bir akım olma niteliğini çoktan yitirdikleri, profesyonel bozguncular zararlı unsurlar casuslar ve katillerden oluşan, herhangi bir ilkeye ve düşünceye sahip olmayan çeteye dönüştükleri herkes için açıktır. Bu efendilerin işçi sınıfı düşmanları, vatan hainleri olarak acımadan ezilip yokedilmesi gerektiği herkes için açıktır. Bu, çok açıktır ve herhangi bir açıklamaya ihtiyaç duymamaktadır.
           
Şimdi şu soru: Troçkizmin Japon-Alman ajanlarının ezilip yokedilmesi, pratik olarak nasıl gerçekleşecektir? Bu, sadece gerçek Troçkistlerin değil, zamanın birinde Troçkizme meyletmiş, ama sonra, yıllar önce, Troçkizmden ayrılmış olanları da; sadece Troçkist zararlı ajan olanları değil, aynı zamanda, şu ya da bu Troçkistin geçtiği sokaktan geçmek durumunda kalmış olanların da yokedileceği anlamına mı geliyor? Plenumda bu yönde sesler duyuldu. Karar tasarısını böyle yorumlamak doğru mudur? Hayır doğru değildir. Bütün sorunlarda olduğu gibi bu sorunda da insanlara yaklaşım bireysel ve farklı olmalıdır. Herkesi aynı kefeye koymak doğru değildir. Böylesine toptancı bir tavır, Troçkist zararlılar ve casuslarla mücadele davasına sadece zarar verebilir.
           
Sorumlu yoldaşlarımız arasında, uzun süre önce Troçkizmden ayrılan eski Troçkistler vardır ve bunlar Troçkizme karşı mücadeleyi, hiç bir zaman Troçkizme kayacak bir duruma gelmemiş olan bazı saygıdeğer yoldaşlarımdan daha kötü yürütmüyorlar, hatta Troçkizmle onlardan daha iyi mücadele ediyorlar. Şimdi bu yoldaşların itibarını sarsmak aptallıktır.

           
Yoldaşlarımız arasında, ideolojik olarak her zaman Troçkizme karşı olmalarına rağmen, bazı Troçkistlerle kişisel ilişkilerini sürdüren, ama Troçkizmin gerçek fizyonomisini öğrenir öğrenmez ilişkilerini koparanlar da bulunuyor. Elbette bu yoldaşların, tek tek Troçkistlerle kişisel dostluklarını hemen değil, belli bir süre sonra kesmeleri iyi olmamıştır. Fakat bu yoldaşları Troçkistlerle aynı kefeye koymak aptallıktır.

            3) Çalışma arkadaşlarını doğru seçmek ve onları doğru çalışma yerlerine yerleştirmek ne anlama geliyor?
           
Bu, birinci olarak, çalışma arkadaşlarının politik bakış açısına göre, yani politik güvene layık olup olmadıklarına göre; ikinci olarak, mesleki bakış açısına göre, yani belli somut bir iş için uygun olup olmadığına göre seçilmesi anlamına geliyor.
           
Bu, uzmanlığa göre seçim yönteminin, çalışanın sadece mesleki uygunluğuyla ilgilenen, politik fizyonomisini dikkate almayan pratikçi bir yöntem olmaması gerektiği anlamına gelir.
           
Bu, politikaya göre seçim yönteminin, çalışanın sadece politik fizyonomisiyle ilgilenen, mesleki açıdan uygun olup olmamasını dikkate almayan tek ve salt bir yöntem olmaması gerektiği anlamına gelir.
           
Bu Bolşevik ilkenin yoldaşlarımız tarafından uygulandığı söylenebilir mi? Ne yazık ki söylenemez. Burada, bu plenumda bu konuya ilişkin konuşuldu. Ama herşey söylenmedi. Bu sınanmış ilkenin, pratiğimizde durmadan, hem de en kaba biçimlerde ihlal edilmesi sözkonusudur. Çalışacak insanların seçimi, çoğu kez, nesnel bakış açısıyla değil, rastlantısal, öznel, darkafalı küçük-burjuva bakış açılarıyla gerçekleşmekte. Çoğu kez sözde tanıdık, dost, hemşeri, bireysel olarak sadık, amirlerine övgü düzmede usta insanlar aranıyor; bu insanların politik ya da mesleki açıdan uygun olup olmamasına dikkat bile edilmiyor.
           
Bu yolla sorumlu yöneticilerden oluşan bir önder grup yerine, birbirine yakın insanların oluşturduğu bir klik, üyeleri barış içinde yaşamaya, birbirlerinin canını açılmamaya, sırlarını açıklamamaya, karşılıklı övgüler düzmeye ve merkeze zaman zaman elde edilen basanlar üzerine tamamen boş, mide bulandıran raporları göndermeye eğilimli bir esnaflar loncasının meydana geleceği açıktır.
           
Böylesine bir klikte, ne çalışmada görülen eksikliklerin eleştirisine, ne de çalışmayı yönetenlerin özeleştirisine yer olmayacağı açıktır.
           
Böylesine bir kliğin, dalkavukların yetişmesi, onur duygusuna sahip olmayan, o nedenle de Bolşeviklerle ortak hiç bir yanı bulunmayan insanların yetişmesi için uygun zemin yaratacağı açıktır.
           
Örnek olarak Mirsoyan ve Vainov yoldaşı alalım. Biri Kazakistan Parti Örgütü Sekreteri, diğeri ise Yaroslav Bölgesi Parti Örgütü Sekreteridir. Bu yoldaşlar kötü yöneticilerimiz arasında sayılmazlar. Fakat birlikte çalışacakları insanları nasıl seçiyorlar dersiniz? Biri, daha önce çalıştığı Azerbaycan ve Ural'dan 30-40 "adamını" Kazakistan'a getirip sorumlu görevlere yerleştirdi. Diğeri ise, daha önce çalıştığı Don Hayzası'ndan bir düzineden fazla "adamını" Yaraslov'a getirdi ve sorumlu görevlere yerleştirdi. Yani Mirsoyan yoldaş kendi loncasına sahip. Vainov yoldaşın da kendi loncası var. Kadroların seçimi ve dağılımı üzerine bilinen Bolşevik ilkeden hareketle, o bölgelerden eleman seçilemez miydi? Elbette seçilebilirdi? Peki öyleyse neden yapmadılar bunu? Yapmadılar, çünkü çalışma arkadaşlarının dar kafalı küçük-burjuva yöntemlerle seçilmesi olanağını, seçimin klikleşme ve akraba kayırıcılığı bakış açısıyla gerçekleşmesi olanağını dıştalayan çalışma arkadaşları seçiminin Bolşevik ilkesini çiğnemişlerdir. Ayrıca bu yoldaşlar, kendilerine sadık çalışma arkadaşlarını yanlarına getirirken, kendilerine, gerek yerel yöneticiler, gerekse de Parti Merkez Komitesi karşısında belirli bir bağımsızlık sağlayacak bir ortam oluşturmayı amaçlamışlardır. Diyelim ki, Mirsoyan ve Vainov yoldaş, şu ya da bu durum nedeniyle şimdi çalıştıkları yerden başka bir yere atandılar. Böyle bir durumda, sözkonusu "uyduları"yla ne yapacaklar? Yoksa bunları yeni işyerlerine de taşıyacaklar mı?
           
Yöneticilerin doğru seçimi ve dağılımına ilişkin Bolşevik ilkenin ihlali, böyle bir saçmalığa yol açıyor işte.
            4) Yöneticileri denetlemek, görevlerin yerine getirilmesini denetlemek ne anlama gelmektedir?
           
Yöneticileri denetlemek, onları, vaadler ve açıklamaları temelinde değil, yaptıkları çalışmanın sonuçları temelinde denetlemek demektir.
           
Görevlerin yerine getirilmesini denetlemek demek, yapılanları sadece masa başında, formel raporlar temelinde değil, işin yapıldığı yerde ve gerçek sonuçlar temelinde denetlemek demektir.
           
Bu tür denetlemelere gerek var mıdır? Kesinlikle gerek vardır. Çünkü birinci olarak, böyle bir denetim, insana iş arkadaşlarını tanıma, gerçek niteliklerini saptama olanağı verir. İkinci olarak, sadece böyle bir denetim, yürütme aygıtının yararlarını ve eksikliklerini saptama olanağı verir. Üçüncü olarak, sadece böyle bir denetim, yapılanların üstünlüklerini ve eksikliklerini saptama olanağı verir.
           
Bazı yoldaşlar, yöneticilerin denetlenmesinin, önderlerin kendileri tarafından yönetilenleri, çalışmalarının sonuçları temelinde denetlenmeleriyle, yalnızca yukardan gerçekleşebileceğini düşünüyorlar. Bu yanlış. Yukarıdan denetim, insanların ve görevlerin denetlenmesi için etkili önlemlerden biridir. Fakat yukarıdan denetimle her şey hallolmaz. Başka tür bir denetim daha, kitlelerin, yönetilenlerin, liderleri denetledikleri, yanlışlarını açığa çıkardıkları ve onlara bu yanlışların ortadan kaldırılmasının yollarını gösterdikleri aşağıdan denetim vardır. Bu tür bir denetim, insanları denetlemenin en etkin araçlarından biridir.
           
Parti kitleleri, önder yöneticilerini, militanların toplantılarında, konferanslarda, parti kongrelerinde, sundukları raporları dinleyerek, eksiklikleri eleştirerek ve nihayet, şu ya da bu önder yoldaşı yönetici organlara seçip seçmemekle denetler. Parti tüzüğümüzün talebi doğrultusunda demokratik merkeziyetçiliğin, titizlikle uygulanması, parti organlarının mutlak seçilebilirliği, aday gösterme ve reddetme hakkı, gizli oy, eleştiri özeleştiri özgürlüğü — bunlar ve benzeri önlemler, başka nedenlerin yanısıra parti önderlerinin parti kitleleri tarafından denetlenmesini kolaylaştırmak için de uygulanmalıdır.
           
Partisiz kitleler, önder fonksiyonerlerin raporlarını dinledikleri eksiklikleri eleştirdikleri ve bunların giderilmesinin yollarını gösterdikleri partisiz aktifler toplantılarında ve her türlü kitlesel konferanslarda ekonomi ve sendikaların önder fonksiyonerlerini ve diğer fonksiyonerleri denetlerler.
           
Nihayet halk, ülke önderlerini, Sovyetler Birliği iktidar organları için genel, eşit, doğrudan ve gizli oyla yapılan seçimlerle denetlemektedir.
           
Görev, yukarıdan denetimi aşağıdan denetimle birleştirmektir.

            5) Kadroları kendi hataları temelinde eğitmek ne anlama geliyor?
            Lenin bize, partinin hatalarının özenle açığa çıkarılması, bu hatalara yolaçan nedenlerin araştırılması ve bu hataların ortadan kaldırılması yollarının saptanmasının, parti kadrolarının doğru bir şekilde eğitilmesi ve yetiştirilmesi işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin doğru bir şekilde eğitilmesi ve yetiştirilmesi için en güvenli araçlardan biri olduğunu öğretmiştir.         
            
Lenin, şöyle diyor:
            "Politik bir partinin hatalarına karşı tavrı, o partinin ciddiyetinin, sınıfa ve emekçi kitlelere karşı görevlerini yerine gerçekten getirip getirmediğinin ölçütüdür. Hataları açıkça kabul etmek bu hataları ortaya çıkaran koşullan tahlil etmek, hataların ortadan kaldırılmasının yollarını, araçlarını özenle araştırmak — bu, ciddi bir partinin, görevlerini yerine getirdiğinin, sınıfın ve sonra da kitlelerin eğitilmesinin ve yetiştirilmesinin belirtisidir." (Lenin; Seçme Eserler, Cilt III, Berlin 1970, s. 427)

            Bunun anlamı, Bolşeviklerin görevinin hatalarını gizlememek bizde sık sık olduğu gibi hatalarına ilişkin sorulardan kaçmamak, bilakis açık ve dürüstçe kabul etmek, hataları gidermenin yollarını açık ve dürüstçe göstermek açık ve dürüstçe hatalarını düzeltmek olduğudur.

            Bir çok yoldaşın bunu gönüllü biçimde yaptıklarını söyleyemem. Fakat Bolşevikler, gerçekten Bolşevik olmak istiyorlarsa, hatalarını açıkça kabul etme cesareti göstermek, hataların nedenini bulmak, giderilmesinin yollarına işaret etmek ve böylece kadroların doğru bir şekilde eğitimi doğru bir şekilde politik olarak yetiştirilmeleri için partiye yardım etmek zorundadırlar. Zira sadece bu yolla, sadece açık ve dürüst bir özeleştiri atmosferinde, gerçek Bolşevik kadrolar yetiştirmek, gerçek Bolşevik önderler yetiştirmek olanaklıdır.

            Lenin'in bu tezinin doğruluğunu gösteren iki örnek. Örneğin, Kollektif çiftlik inşasındaki hatalarımızı ele alalım. Partili yoldaşlarımızın, köylülüğün Kollektif çiftlik inşası yoluna sokulması gibi son derece zor bir sorunu, üç dört ay içinde çözümleyeceklerine inandıklarını, ve bunun üzerine Parti Merkez Komitesi'nin, bu işgüzar yoldaşlara hadlerini bildirmek zorunda kaldığı 1930 yılını mutlaka anımsarsınız. Bu dönem partimizin hayatında en tehlikeli dönemlerden biriydi. Hata, yoldaşlarımızın Kollektif çiftlik inşasında gönüllülük ilkesini unutmalarında, köylülerin idari baskılarla Kollektif çiftlik yoluna sokulamayacağını unutmalarında, Kollektif çiftlik yapılanmasının bir kaç ay içinde değil, itinalı ve iyi düşünülmüş yıllar süren çalışma sonucunda gerçekleşeceğini unutmalarında yatıyordu. Bunu unutmuşlardı ve hatalarını kabul etmek istemiyorlardı. Mutlaka anımsayacağınız gibi, Merkez Komitesinin, yoldaşlarımızın zafer sarhoşluğuna kapıldıklarını ifade etmesi ve kırsal kesimlerde acele etmemeleri gerçek durumu görmezden gelmemeleri yönündeki talimatı yoğun bir direnişle karşılaşmıştı. Fakat bu direniş, Merkez Komitesini, akıntıya karşı yüzmekten ve yoldaşlarımızı doğru yola çekmekten alıkoymadı. Ya şimdi? Şimdi artık herkes için, partinin, yoldaşları doğru yola çekerek ulaşmak istediğine ulaştığı açıktır. Şimdi artık köylülük arasında, Kollektif çiftlik yapılanması ve Kollektif çiftlik yönetimi için mükemmel kadrolarımız var. Bu kadrolar 1930'daki hatalarımız sayesinde eğitildiler ve yetiştirildiler. Ama parti o zamanlar hatasını kabul etmeseydi ve zamanında düzeltmeseydi bugün bu kadrolara sahip olmayacaktık.

            Bu kez endüstri alanından başka bir örnek. Şahti-bölgesindeki zararlı faaliyetler döneminde yapılan hataları kastediyorum. Hatalarımız, endüstri alanında kadrolarımızın teknik geriliğini dikkate almamamızda, bu geriliği kabul edip, endüstrinin kapsamlı sosyalist inşasını, düşmanca düşünceler içinde olan uzmanlarla gerçekleştirebileceğimizi sanırken, ekonomik kadrolarımızı burjuva uzmanların yanında kötü komiserler olmaya mahkûm etmemizde yatmaktadır. O dönemde ekonomik kadrolarımızın, hatalarını ne kadar isteksiz kabul ettiklerini, teknik geriliklerini ne kadar isteksiz kabul ettiklerini ve "tekniği kotarma" şiarını ne kadar direnerek benimsediklerini mutlaka anımsarsınız. Peki ne oldu? Gerçekler, "tekniği kotarma" şiarının etkisini gösterdiğini ve iyi sonuçlar alındığını kanıtlamaktadır. Şimdi artık, tekniği kotarmış endüstrimizin ilerlemesini sağlayan onbinlerce, yüzbinlerce mükemmel Bolşevik ekonomi kadrosuna sahibiz. Fakat eğer parti, teknik geriliklerini kabul etmek istemeyen idarecilerin inatçılığı karşısında yelkenleri suya indirseydi, hataları kabul etmeyip zamanında düzeltmeseydi bugün bu kadrolara sahip olmayacaktık.

            Bazı yoldaşlar, hatalarımız üzerine açıkça konuşmanın uygun olmadığını söylüyorlar, çünkü hatalarımızın açıkça kabul edilmesi düşmanlarımız tarafından zaaf olarak değerlendirilip kullanılabilirmiş. Bu saçmadır yoldaşlar, düpedüz saçma. Hatalarımızın açıkça kabul edilmesi ve bu hataların dürüstçe giderilmesi, tam tersine, partimizi sadece güçlendirir, işçilerin, köylülerin, emekçi aydınların gözünde partimizin otoritesini sadece yükseltir, devletimizin gücünü ve iktidarını sadece güçlendirir. Ve asıl mesele de budur. Önemli olan işçi, köylü ve emekçi aydınların bizimle birlikte yürümesidir — bunun dı­şında her şey halledilebilir.

            Başka yoldaşlar ise, hatalarımızın açıkça kabul edilmesinin, kadrolarımızı eğitmek ve sağlamlaştırmak yerine zayıflatabileceğini, bozabileceğini, o nedenle kadrolarımızı korumak, kollamak zorunda olduğumuzu, özsaygılarını dikkate almak ve huzurlarını sağlamakla yükümlü olduğumuzu söylüyorlar. Bu amaçla yoldaşlarımızın hatalarını gizlemeyi, sert eleştirileri yumuşatmayı, ya da en iyisi, bu hataları görmezden gelmeyi öneriyorlar. Bu düşünce sadece temelden yanlış değil, aynı zamanda özellikle, "korumak" ve "kollamak" istediğimiz kadroar için çok tehlikelidir. Kadroları hatalarını gizleyerek korumak ve tutmak istemek bu kadrolan kesinlikle mahvetmek anlamına gelmektedir. Eğer 1930 yılındaki hatalarımızı açığa çıkarmamış ve bu hatalardan öğrenilmesini sağlamamış olsaydık, Kollektif çiftlik hareketi içindeki Bolşevik kadroları kesinlikle mahvetmiş olacaktık. Şahti-bölgesindeki zararlı faaliyetler döneminde yoldaşlarımızın yaptıkları hataları açığa çı­karmamış ve sanayi kadrolarımızı bu hatalar temelinde eğitmemiş olsaydık, sanayi alanındaki Bolşevik kadrolarımızı kesinlikle mahvetmiş olacaktık. Kim kadrolarımızın özsaygısını düşünerek hatalarını örtmek istiyorsa, o, hem kadroları, hem de öz saygılarını yerle bir etmektedir, çünkü hataların üstünün örtülmesi, belki de kadroların "özsaygısı", "huzuru" pahasına onların tamamen yıkılmalarına yol açacak yeni, belki de daha ağır hataların tekrarlanmasını sağlar.

            6) Lenin bize sadece kitlelere öğretmeyi değil, aynı zamanda kitlelerden öğrenmeyi de öğretti.
            Bunun anlamı nedir?

            Bunun anlamı, bizlerin, önderlerin kendini beğenmişliğe kapılmamız ve Merkez Komite üyesi ya da Halk Komiseri bile olsak, bunun doğru bir şekilde önderlik yapabilmek için gerekli olan bilgilere sahip olduğumuz anlamına gelmeyeceğini anlamak zorunda olduğumuzdur. Makam, kendi başına bilgi ve deney vermez. Unvan hele hele hiç vermez.
            Bunun anlamı, salt bizim deneyimlerimizin, önderlerin deneyimlerinin, önderlik etmek için yeterli olmadığı, dolayısıyla önderlerin deneyimlerinin, kitlelerin deneyimleriyle parti üyesi kitlelerin deneyimleriyle, işçi sınıfının deneyimleriyle, halkın deneyimleriyle tamamlanmak zorunda olduğudur.
            Bunun anlamı, kitlelerle bağımızı bırakın koparmayı, bir an için bile gevşetmememiz gerektiğidir.

            Bunun anlamı son olarak, kitlelerin sesine, sıradan parti üyelerinin sesine, "sıradan insanlar" denilen insanların sesine, halkın sesine kulak vermek zorunda olduğumuzdur. Doğru yönetmek ne demektir?

            Bu asla, masa başına oturup direktifler karalamak anlamına gelmez.
            Doğru yönetmek demek:

            Birincisi, bir sorunda doğru karar vermek demektir. Fakat doğru karar vermek, önderliğimizin sonuçlarını etinde kemiğinde hisseden kitlelerin deneylerini dikkate almadan olanaksızdır;
            İkincisi, doğru kararın uygulanmasını örgütlemektir. Bu da kitlelerin doğrudan yardımı olmaksızın başarılamaz;

            Üçüncüsü, bu kararın uygulanmasını denetlemeyi örgütlemektir. Kitlelerin doğrudan yardımı olmadan bunu gerçekleştirmek de olanaksızdır.

Biz önderler, şeyleri, olayları, insanları sadece bir cepheden, diyelim ki yukarıdan görüyoruz; yani görüş alanımız ne de olsa az çok sınırlı. Buna karşılık kitleler, şeyleri, olayları, insanları başka bir cepheden, yani alttan görüyorlar; bunların görüş alanı da belli ölçüde sınırlıdır. Herhangi bir sorunda doğru kararı verebilmek için bu iki deneyimi birleştirmek ge­rekmektedir. Sadece bu koşullarda yönetim doğru olacaktır.

            Bu, sadece kitlelere öğretmek değil, aynı zamanda onlardan öğrenmek anlamına gelir.

            Lenin'in bu tezinin doğruluğunu gösteren iki örnek. Bir kaç yıl önceydi. Biz Merkez Komite üyeleri Don Havzası'ndaki durumun düzeltilmesi sorununu görüşüyorduk. Ağır Sanayi Halk Komiserliği tarafından sunulan önlemler tasarısı açıkça   yetersizdi.   Tasarı   üç  kez  Ağır   Endüstri   Halk Komiserliği'ne geri gönderildi. Ağır Endüstri Halk Komiserli­ği bize her üç keresinde ayrı bir tasarı sundu. Yine de bunlar yeterli bulunmadı. En sonunda Don Havzasından birkaç işçiyle işletme ve sendikanın alt yöneticilerinden bir kaç kişi çağırmaya karar verdik. Bu yoldaşlarla üç gün görüştük. Ve Merkez Komite üyeleri olarak bizler sadece bu sıradan yöneticilerin, bu "sıradan insanlar"ın doğru karan vermemiz için bize yardım ettiklerini kabul etmek zorundaydık. Don Havzası'nda kömür üretiminin güçlendirilmesi için alınacak önlemler üzerine Merkez Komitesi ve Halk Komiserleri Konseyi'nin ünlü kararını   mutlaka   anımsarsınız.    MK    ve    Halk   Komiserleri Konseyi'nin bütün yoldaşlarımız tarafından doğru ve hatta önemli olarak değerlendirilen bu kararı almasında, bize kitleler arasından sıradan insanlar yardımcı olmuşlardır.

            Başka bir örnek. Nikolayenko yoldaşla ilgili örneği kastediyorum. Nikolayenko yoldaş kimdir? Nikolayenko yoldaş, sıradan bir parti üyesidir. Bu kadın yoldaş bilinen "sıradan insanlar"dan. Bir yıl boyunca Kiev Parti Örgütü'nün içinde bulunduğu kötü duruma ilişkin sinyaller verip durmuştu; ahbap çavuş ilişkileri, yöneticilere karşı küçük-burjuva filisten bir yaklaşım, özeleştirinin bastırılması, Troçkist zararlıların yaygınlaşması gibi hususları açığa çıkarmıştı. Bu yoldaşı can sıkıcı bir sinek gibi yakınlarından uzaklaştırmaya çalıştılar. Ve nihayet, ondan kurtulmak için, tereddüt etmeden partiden ihraç ettiler. Ne Kiev Örgütü, ne de Ukrayna Komünist Partisi (Bolşevik) Merkez Komitesi, gerçekleri açığa çıkarmak için bu yoldaşa yardım etti. Ancak Parti Merkez Komitesi'nin müdahalesi bu karmaşık düğümün çözülmesine yardımcı oldu. Ve mesele araştırıldığında ortaya ne çıktı? Ortaya çıkan Nikola-yenko yoldaşın haklı, Kiev Örgütü'nün ise haksız olduğuydu. Tam da böyle. Peki ama Nikolayenko yoldaş kimdir? Elbette bu yoldaş MK üyesi değil, Halk Komiseri değil, Kiev Bölge Örgütü'nün sekreteri değil, hatta herhangi bir hücre sekreteri bile değil, sıradan sade bir parti üyesidir.

            Gördüğünüz gibi sıradan insanlar gerçeğe, bazen bir çok yüksek kuruluştan daha yakın oluyorlar.

            Buna benzer düzinelerce, yüzlerce örnek vermek mümkün.
            Böylece, davamıza önderlik etmek için yalnızca bizim deneyimlerimizin, önderlerin deneylerinin tek başına yeterli olmadığı ortaya çıkmaktadır. Doğru önderlik edebilmek için, önderlerin deneyimleri, parti üyesi kitlelerin deneyimleri, işçi sınıfının deneyimleri, emekçilerin deneyimleri, "sıradan insanların" deneyimleriyle tamamlanmalıdır.

                        Ancak bu ne zaman mümkündür?

            Bu, liderler kitlelerle en sıkı bağlar içinde oldukları, parti üyesi kitlelerle, işçi sınıfıyla, köylülükle, emekçi aydınlarla sıkı bağlar içinde oldukları zaman mümkündür.

            Kitlelerle bağ, bu bağın sağlamlaşması, kitlelerin sesine kulak vermeye hazır olmak — Bolşevik önderliğin gücü ve yenilmezliği burada yatmaktadır.

            Geniş kitlelerle bağlarını korudukları müddetçe Bolşeviklerin yenilmez olacakları kural olarak değerlendirilebilir. Ve tersine, bütün güçlerini yitirmeleri, bir hiç haline gelmeleri için, Bolşeviklerin kitlelerden kopmaları, kitle bağlarını yitirmeleri, bürokratik paslanma içine girmeleri yetecektir.

            Eski Yunan mitolojisinde, deniz tanrısı Poseidon ile yer tanrısı Gea'nın oğlu olan Anteus adlı bir kahramandan sözedilir. Anteus, kendisini doğuran, besleyen ve büyüten annesine karşı büyük bir bağlılık duymaktadır. Anteus'un yenmediği hiç kimse yoktur; yenilmez bir kahramandır o. Bu gücünü nereden almaktadır? Anteus ne zaman düşmanla karşı karşıya gelse, onu doğuran toprağa dokunur ve yeni güç toplardı. Fakat bu kahramanın yine de bir zayıf yanı vardı: Herhangi bir biçimde topraktan uzaklaşmak tehlikesi. Düşmanları onun bu zaafını biliyor ve kolluyorlardı. Ve nihayet kahramanın bu zaafını kullanan bir düşman galip geldi. Bu Herkül'dü. Nasıl yenmişti Anteus'u Herkül? Onu topraktan koparmış, havaya kaldırmış ve toprağa dokunma olanağı vermeyerek havada boğmuştu.

            İnancım odur ki, Bolşevikler Yunan mitolojisi kahramanı Anteus'a benziyorlar. Anteus gibi, anaları olan onları doğuran, besleyen, büyüten kitlelerle bağlarını korudukları sürece güçlüler. Ve analarıyla, halkla, bağlarını korudukları sürece yenilmez olarak kalacaklardır.

            Bolşevik önderliğin yenilmezliğinin anahtarı buradadır.

            7) Son olarak bir sorun daha. Bazı yoldaşlarımızın tek tek parti üyelerinin kader karşısında biçimsel ve acımasız-bürokratik bir davranış sergilemeleri sorununu, parti üyelerinin partiden ihracı, ya da ihraç edilenlere üyelik haklarının iadesi sorununu kastediyorum. Buradaki mesele bazı yönetici yoldaşlarımızın, insanlara, parti üyelerine, çalışma arkadaşlarına karşı özen göstermeme hastalığından muzdarip olmalarıdır. Daha da ötesi, bu yoldaşlar, parti üyelerini tanıma çabası göstermiyorlar, nelerden etkilendiklerini, nasıl geliştiklerini bilmiyorlar, çalışma arkadaşlarını hiç mi hiç tanı­mıyorlar. O nedenle de parti üyelerine, parti yöneticilerine kişisellik temelinde bir yaklaşımları yok. Parti üyeleri ve yöneticilerini değerlendirirken kişisel yaklaşıma sahip olmadıkları için, genel olarak gelişi güzel tavır alıyorlar: Ya tümünü ölçüsüzce göklere çıkarıyorlar, ya da tümünü yine aynı ölçüsüzlükle yere batırıyor, binlercesini, onbinlercesini partiden atıyorlar. Bu tür önderler, onbinlerle düşünme ve "tek kişi"yle, tek tek parti üyeleriyle, onların kaderleriyle ilgilenmeme çabası içindedirler. Partiden binlerce, onbinlerce insanı atmak onlar için çocuk oyuncağı ve bunlar kendilerini, partimizin iki milyon üyeye sahip olduğu, partiden atılan onbin kişinin, partinin durumunda herhangi bir değisiklik yapamayacağıyla teselli ediyorlar. Fakat, aslında, yalnızca partiye derinden düşman olan kişiler, parti üyelerine karşı böyle bir yaklaşım gösterebilirler.

İnsanlara, parti üyeleri ve yöneticilerine karşı böylesine acımasız bir yaklaşım, partinin bir bölümünde yapay hoşnutsuzluk ve öfke yaratmakta, Troçkist ikiyüzlüler ise bu öfkeli yoldaşlara akıllıca yanaşarak onları ustalıkla Troçkist zararlı faaliyetin batağına çekmektedirler.

            Aslında Troçkistler partimiz içinde hiç bir zaman büyük bir güç olmamışlardır. Parti içinde meydana gelen 1927'deki son tartışmayı anımsayın. Bu, gerçek bir parti referandumuydu. 854.000 parti üyesinden 730.000'i oylamaya katılmıştı. Bunlardan 724.000 parti üyesi Bolşevikler lehine, Parti Merkez Komitesi lehine ve Troçkistler aleyhine; 4000 parti üyesi, yani yaklaşık yüzde yarımı Troçkistler lehine oy kullandı­lar. 2.600 parti üyesi çekimser oy kullandı, 123.000 parti üyesi oylamaya katılmadı, yolculukta, ya da vardiyada oldukları için referanduma kanlamadılar. Troçkistler lehine verilen 4.000 oya, keza Troçkistlere sempati duydukları varsayımıyla çekimser oy kullananların tümünü ve —doğrusu öyle olmakla birlikte — oylamaya katılmayanların yüzde yarımını değil de, yüzde beşini, yani yaklaşık 6.000 parti üyesini de eklersek, bu durumda Troçkizme şu veya bu şekilde sempati duyan yaklaşık 12.000 Parti üyesi sayısı ortaya çıkar. İşte Troçkist bayların bütün gücü budur.  
   
           Üstelik bunlardan bir çoğunun düşkırıklığına uğrayarak Troçkizme sırt çevirdiğini göz önüne aldığınızda, Troçkist güçlerin ne kadar önemsiz olduğunu görürsünüz. Ama buna rağmen bu Troçkist zararlıların partimizin içinde hâlâ bazı yedeklere sahip olmalarının nedeni bazı yoldaşlarımızın partiden ihraç ve ihraç edilenlerin yeniden alınması sorunlarında uyguladıkları yanlış politikalar, tek tek parti üyelerinin ve yöneticilerinin kaderlerine karşı bazı yoldaşlarımızın takındığı acımasız tavırların yarattığı yapay hoşnutsuzluk ve öfkedir.

            Çoğu kez insanlar partiden sözde pasiflik gerekçesiyle ihraç edilmektedir. Pasiflik nedir? Ortaya çıktığına göre, parti programını iyi bilmeyen bir parti üyesi pasif olarak değerlendiriliyor partiden atılması gerektiği düşünülüyor. Ama bu doğru değildir yoldaşlar. Parti tüzüğünün böyle harfi harfine yorumlanması olanaksız. Parti programını iyi bilmek için gerçek bir Marksist, denenmiş ve teorik olarak eğitilmiş bir Marksist olmak gerekiyor. Bizde partimizin programını halihazırda bilen, halihazırda gerçek Marksist teorik olarak eğitilmiş ve sınanmış Marksist Parti üyelerinin sayısının fazla olup olmadığım bilmiyorum. Eğer bu yolu izlemeye devam edersek, partide, sadece entelektüelleri ve bir bütün olarak bilginleri bırakmak zorunda kalırız. Böyle bir partiyi kim ister? Elimizde parti üyeliğine ilişkin denenmiş, bütün sınavlardan geçmiş bir Leninist formül var. Bu formüle göre, parti programını kabul eden, üyelik aidatı ödeyen ve parti örgütlerinden birinde çalışanlar parti üyesidir. Dikkat edin: Leninist formülde programın iyi bilinmesinden değil, programı kabul etmekten sözediliyor. Bu ikisi tamamen farklı iki şeydir. Burada gereksiz yere programın iyi bilinmesinin gevezeliğini yapan partili yoldaşlarımızın değil, Lenin'in haklı olduğu kanıt bile gerektirmez. Açık değil mi: Eğer parti, programı halihazırda çok iyi bilen ve eğitilmiş Marksist yoldaşlardan oluşabileceğinden hareket etseydi, içinde, parti üyelerine Marksizmin öğretildiği ve parti programımıza egemen olmalarına yardımcı olunduğu binlerce parti hücresi, yüzlerce parti okulu kurmazdı. Partinin, parti üyelerinin parti programını henüz iyi bilmediklerini, henüz teorik olarak eğitilmiş Marksistler olmadıklarını bildiğinden, parti üyeleri için bu okul ve çevreleri örgütlediği açıktır.

            Parti üyeliği ve partiden ihraç sorunlarındaki politikamızı düzeltmek için, pasifliğin bugünkü aptalca yorumuna son vermek gerekiyor.

            Ne var ki bu alanda bir başka sorun daha var. Mesele, yoldaşlarımızın iki aşırı arasında orta tanımamalarından kaynaklanıyor. Bir işçinin bir parti üyesinin sadece küçük bir suç işlemesi, parti toplantılarına bir ya da iki kez geç gelmesi, ya da her hangi bir nedenden dolayı aidatını ödememesi yeter, hemen partiden atılır, işlediği suçun ne kadar büyük olduğu toplantılara neden gelmediği, aidatını neden ödemediği kimsenin umrunda değildir. Bürokratizm bu sorunlarda neredeyse korkunçtur. Böylesine acımasız bir politika sonucunda, nitelikli işçilerin, mükemmel Stahanovcuların partiden neden atıldığını anlamak zor değil. Fakat bu insanları partiden atmadan önce, uyarmak olanaksız mıydı? Eğer bu etkili olmazsa onları hemen partiden atmak yerinde ihtar vermek, bu da etkili olmazsa belli bir deneme süresi saptamak, ya da en kötü halde, aday üye durumuna düşürmek olanaksız mıydı? Elbette yapılabilirdi. Fakat bunu yapabilmek için insanlara parti üyelerine, parti üyelerinin kaderlerine itina göstermek gereklidir. İşte bazı yoldaşlarımızda olmayan tam da budur.

            Bu rezaletlere son vermenin zamanı geldi de geçiyor yoldaşlar. (Alkışlar).


Blogger tarafından desteklenmektedir.